Tuesday, October 14, 2008

KAÇAKLARIN AÇLIK VE İŞKENCE İSYANI

kacak yabanci uyrukiskence ist Türkiye’de kaçak konumunda oldukları için polisçe yakalanarak Kumkapı’daki Yabancılar Şube Müdürlüğü Misafirhanesi’nde kalan yabancı uyruklu 786 kişi, aç oldukları ve işkenceye uğradıkları gerekçesiyle isyan çıkardı.

İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne ait Kumkapı’daki Yabancı Şube Müdürlüğü Misafirhanesi’nde kalan yabancılar dün sabah 08.00 sıralarında isyan çıkardı. Oturma izni olmaması, kaçak çalışma gibi gerekçelerle dört katlı misafirhanede tutulan yabancılar, kapı arkasına barikat kurup polisin girişini engelledi. Daha sonra demir parmaklıklı pencerelerden yanan battaniye, yatak, süpürge, kırık dolap kapağı, plastik yemek tabakları, kırık güvenlik kamerası gibi eşyaları dışarı fırlattı. Kimi Türkçe kimisi kendi dilinde bağırarak derdini anlatmaya çalıştı. Suçlu olmadıkları halde aylardır burada tutulduklarını, işkence görüp aç bırakıldıklarını söyleyen eylemciler, Arapça, İngilizce ve Türkçe yazdıkları notları gazetecilerin önüne attı.

‘Yardım edin’ notu
Notlardan birinde “Çok büyük isyan var. Çıkış kâğıtlarımız çıktığı halde göndermiyorlar. Şartlar çok ağır. Lütfen yardım edin..” yazılıydı. ‘Burası misafirhane değil cezaevi’ sloganı da atan eylemciler, ‘devlet malına zarar verdiklerini’ söyleyerek kendilerine çıkışan vatandaşlara su dökerek cevap verdi. Misafirhanenin camına çıkan küçük çocuklar da “Buradan çıkmak istiyoruz” diye bağırdı. Bir eylemci rahatsızlarak hastaneye kaldırıldı.

Kaçakların yakınları da olay boyunca bina önünde bekliyordu. Afganistan uyruklu Hamit Balta ve eşi Semra Balta’yı görmeye gelen Mustafa Çalışkan, penceredeki Balta’ya, “Sakin olun” diye seslendi. Çalışkan, “Geçici oturma izinleri vardı. Uzatıp ikametgâh almak için emniyete gitmişti. Gözaltına alındı. Bir aydır da buradalar” diye konuştu. İsyan sürerken Aydın ve Çanakkale’de yakalanan dört otobüs dolusu kaçak misafirhaneye getirildi. Öğleden sonra isyan kontrol altına alındı. Helsinki Yurttaşlar Derneği’nin raporuna göre mülteciler misafirhane, karakol ve çocuk merkezlerinde dayak yiyor ve aç bırakılıyor. (Radikal)

YAŞAR KEMAL: MİLLİYETÇİLER BÜYÜK SORUN

yasar_kemal01k Yazar Yaşar Kemal, Neue Osnabrücker adlı Alman gazetesine verdiği demeçte, Avrupa Birliği'nin (AB) kendisini şaşırttığını açıkladı.

 

Yazar Yaşar Kemal, Neue Osnabrücker adlı Alman gazetesine verdiği demeçte, Avrupa Birliği'nin (AB) kendisini şaşırttığını açıkladı.

"Bir kaç yıl öncesine kadar AB üyeliğinden memnuniyet duyuyordum. Ancak artık AB üyeliğine bir anlam veremiyorum" diyen Yaşar Kemal, AB'nin dünya barışına katkı sunamayacağını kaydetti. AB'nin Rusya ve Gürcistan politikasını da eleştiren Kemal, "AB savaş çığırtkanlığı yapan diğer büyük güçlerden farksız bir görüntü veriyor" değerlendirmesinde bulundu.

'Ilımlı İslam Amerika'nın icadı'

Yaşar Kemal, ılımlı İslam konusunda ise şunları belirtti: "Ilımlı İslam tabirini duyduğum zaman tüylerim diken diken oluyor. Bu Amerika’nın bir icadıdır. Ilımlı İslam yoktur. Daha doğrusu ılımlı din yoktur. Ya dine inanırsın, ya da inanmazsın."

'En büyük sorun; milliyetçiler'

AKP'nin Türkiye'ye iyi bir gelecek sağlayabileceği yönündeki görüşlere katılmadığını kaydeden Kemal, Batı'dan Atatürk ile Türk milliyetçilerini aynı kefeye koymamalarını isteyerek, "Atatürk zamanının en büyük reformistiydi. Milliyetçiler ise modern Türkiye’nin önündeki en büyük sorundur" dedi.

www.esmerbilgi.com

Son PKK saldırıları kimyamızı bozdu

mehmet ali birand M. Ali Birand-Posta Bayram günlerinde başladı ve bugüne kadar geldik. Neredeyse iki haftadır, PKK bu ülkenin gündemini elinde tutuyor. Kanlı saldırılar ve cinayetleriyle, kamuoyuna hakim oldu.

Kendi kendimizi aldatmayalım. Belki hoşumuza gitmeyecek, ancak PKK büyük bölümümüzün   kimyasını bozdu. Kafamızdaki dengeleri alt üst etti.

Bugün yavaş yavaş toz duman dağılıyor.  Eğer gerçekçi bir bilanço çıkarırsak, hem içine düştüğümüz karmaşayı, hem de kafamızdaki dengelerin nasıl değiştiğini çok daha iyi görebiliriz.

1. GÜNDEMİ ELİMİZDEN KAÇIRDIK:
PKK, bundan önce de çok kanlı  saldırılar düzenlemiş, ancak hiçbir zaman böylesine bir etki yaratmamıştı. Bu defakinin farkı, arka arkaya (hem içerde, hem dışarıda) iki girişimle, istediği anda istediği  yeri vurabileceğini gösterdi. Çok anlamlı iki hedef seçilmiş, zamanlaması (Tezkere ve Terör zirvesi öncesinde arka arkaya iki saldırı) ilginç şekilde hesaplanmış.  Bu olaylar Türk kamuoyunu çok şaşırttı. PKK kendini gündemin  başına oturttu. Manşetlerden ve yorum sayfalarından  inmedi.  Türk kamuoyunu etkileme gücünü göstermiş oldu. Ne yapılırsa yapılsın engellenemeyen bir PKK imajı yarattı.

2. TSK, AÇIKÇA SORGULANIR OLDU:
Aktütün ve Diyarbakır saldırıları en çok Türk Silahlı Kuvvetlerinin kamuoyundaki “yenilmez” , her şeyi iyi yapar imajını etkiledi. Daha da önemlisi,  son aylarda  duruma hakim olduğu, PKK’yı  perişan ettiği, önemli darbeler vurarak köşeye sıkıştırdığı izlenimini sarstı.  Aktütün karakolunun  daha önce 2 defa saldırıya uğraması,  30 un üstünde şehit verilmesine rağmen, 3 üncü defa aynı durumla karşılaşılması üzerine , Genelkurmay’ın “Karakolun yerini değiştirecektik, ancak para yetmedi” açıklaması kafaları karıştırdı. Demek ki, askerde sanıldığı kadar organize değilmiş, PKK’nın belinin kırıldığı iddiaları  gerçekleri tam anlamıyla yansıtmıyormuş izlenimini yaygınlaştırdı. O güne kadar TKS’yı  kırmak istemeyen yorumcular dahi, Askeri müthiş bir eleştiri altına aldı. İlk defa, TSK’nın terörle  mücadelede yarattığı karizması fena halde çizildi. Yeni bir “Asker-Sivil’  ilişkisi, “Askerden hesap sorulması” dönemine girilmiş oldu.

3. TÜRK KAMUOYU BİRBİRİNE GİRDİ:
Türk kamuoyunun kimyasını bozan, işte bu gelişmelerdi. Güvenilen dağlara kar yağmış., Asker suçlanır olmuş, Hükümet ile TSK dengesi iktidar lehine bozulmuştu. Herkes birbirini suçlamaya başladı. Kimi Askeri, kimi Barzani’yi, diğeri ABD’yi sorumlu tuttu. Hiçbir tutarlığı olmayan, abuk sabuk  öneriler ortaya atıldı. Modası geçmiş tampon bölgeden, Barzani’nin yakalanıp, Öcalan gibi Türkiye’ye getirilmesine kadar inanılmaz açıklamalar duyuldu. Toplumun morali bozuldu ve demokrasiyi zedeleyecek eski uygulamalara geri dönülmesi tartışılır oldu.

4. ANKARA-ERBİL YAKINLAŞMASI ENGELLENDİ:
PKK’nın son saldırılarının diğer yan etkisi, bir süredir düzeltilme sürecine sokulan, Türkiye-Kuzey Irak Yönetimi ilişkilerinin tekrar bozulması oldu. Barzani yönetimi, aylardan beri Ankara ile  ilişkileri geliştirmek istiyordu. Sırtlarını Tahran’a dayamak yerine,  Ankara’ya  yakınlaşma  eğilimi çok açık şekilde  artmıştı. Bu yönde gelişme sağlamak için temas imkanları arıyorlardı. PKK’yı  yeterince kontrol altına alamadıkları bir gerçekti. Ancak, Ankara ile birlikte bu konuyu  çözebileceklerini düşünüyorlardı. PKK; son saldırısıyla ön aldı. Barzani’nin Türkiye cephesine geçmesini engellediler. Barzani ile Türkiye kavga ettikçe, PKK rahatlayacaktır.  Aktütün ve Diyarbakır saldırıları, Türk-Kuzey Irak yakınlaşmasını hiç değilse bir süre için askıya alacaktı.

5. PKK TARAFTARLARINA MORAL VERDİ:
Son iki saldırının PKK açısından çok önemli sonucu, terör örgütünün bölgedeki taraftarları arasındaki etkinliğini yeniden artırması oldu.  Hem kadrolarına, hem de sempati duyanlara moral dağıttı. “Ben buradayım ve istediğim anda Türkiye’yi birbirine  sokacak gücüm var” mesajı verdi.

6. AKP’Yİ GÜNEY DOĞU’DA GERİLETTİ:
Saldırıların önümüzdeki yerel seçimler üstünde de etkisi olacak. PKK, Aktütün ve Diyarbakır  sonrasında, AKP’nin Güneydoğu’daki oylarının büyük oranda  erimesini sağlayacaktır. AKP, ister istemez sertleşecek, bir dizi, yeni askeri ve yasal önlemler alınmasına yeşil ışık yakacak. PKK’ya yönelik söylemi sertleşecek. Bu durum, Güneydoğu’da alkışlarla  karşılanmayacak. Aksine, PKK’ya dolayısıyla DTP’ye kayış artacak. Oysa, Başbakan Diyarbakır’ı DTP’den koparmayı planlıyordu.. PKK, bu  saldırısıyla  DTP’nin önünü açtı. Eski oylarını geri aldı.

SONUÇ:
Böyle bir ortamda yapılacak en büyük hata,  soğukkanlılığımızı kaybetmek olur.

Herkes bir sorumlu arar, TSK’yı yerden yere vurur, Barzani’yi dövmeye kalkar, Kuzey Irak’ta tampon bölge kurmaya kalkarsak,  hiçbir yere varamayız.

Toz duman iyice dağıldıktan sonra Ankara gerçekten işin temeline inecek adımlar atmaz, olup  biteni unutup, günlük iç siyaset kavgalarında kaybolur, Kuzey Irak ile dayak değil, diyalog yolu denemezse bu ülkeye ihanet etmiş olur.

BAŞBAKAN BARZANİ : ‘’KÜRT-TÜRK GÖRÜŞMELERİNDEN MEMNUNUZ’’

BAŞBAKAN BARZANİ : ‘’KÜRT-TÜRK GÖRÜŞMELERİNDEN MEMNUNUZ’’

Turkey and Kurdistan PNA-Şemal Ebubekir/Hewler: federal Kürdistan Bölge başbakanı Neçirvan Barzani, bugün Bağdat’ta Kürt ile Türk yönetimi heyetleri arasında gerçekleşen görüşmelerden memnun olduklarını belirtti. Başbakan Barzani , bugünkü görüşmede Türk heyetinin Kürt tarafına şart koştuğu yönündeki idiaları da reddetti.

Başbakan Barzani, bugün başkent Hewler’de İngiltere’nin   Ortadoğu sorumlu  devlet bakanı Bell Ramel’i kabul etti. Görüşme sonrasında iki taraf arasında ortak bir basın toplantısı düzenlendi.

Basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtlayan başbakan Barzani , bugün itibariyle Hewler ile Ankara arasında  yeniden başlayan diyaloğun kendilerini memnun ettiğini belirterek ‘’ Bu adımı çok sıcak  karşılıyoruz. Biz,  mevcut  sorunların sadece diyalog yoluyla çözüme kavuşabileceğini her zaman vurguladık , aksine sorunların  askeri yolla çözüme kavuşamayacağına inanıyoruz’’ dedi.

Türkiye’ye ziyaret ile ilgili başbakan Barzani ‘’ Bu konuda herhangi bir  resmi davet yok   bununla ilgili medyada  yer alan haberler gerçeği yansıtmıyor’’ dedi.

Başbakan Barzani ayrıca bugün Bağdat’ta Kürt-Türk görüşmesinde Türk tarafının şart koştuğu yönündeki idiaları da redderek  Kürdistan Yönetimi ile Türk hükümeti arasındaki ilişkilerin bundan çok daha büyük olduğunu dikkat çekti.

Türkiye başta olmak üzere komşu ülkelerinin  kendileri için önem arz ettiğini belirten başbakan Barzani , PKK’nin  federal Kürdistan Bölge topraklarından Türkiye’ye yönelik hertürlü eylemine karşı olduklarını yineledi. Kürdistan Bölgesindeki büyük gelişmeler karşısında memnuniyetini dile getiren İngiliz Bakan Ramel de , bugün başkent Hewler’de başbakan Barzani ile gerçekleştirdikleri  görüşmede Kürdistan ile İngiltere arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi noktasında çok önemli konuları ele aldıklarını belirtti.

BAŞKAN BARZANİ, TÜRK HEYETİNİ KABUL ETTİ.

PNA-Bağdat’ta temaslarda bulunan Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani, Bağdat'a gelen Türk heyetini Irak Devlet Başkanı Celal Talabani’nin Yeşil Bölge’deki ofisinde kabul etti.

Başkan Barzani, Türkiye'nin Irak özel temsilcisi Murat Özçelik başkanlığındaki heyeti bugün Talabani'nin Yeşil Bölge'deki ofisinde kabul etti.

Kürdistan Bölgesi heyetinden bir kaynak PNA'ya yaptığı açıklamada, Başkan Barzani'nin Türkiye'nin Irak Temsilcisi Özçelik'in başkanlığındaki heyeti ile Bağdat'taki Yeşil Bölge'de bir araya geldiğini söyledi.

Hasan Bildirici’denTürk medyasına cevap: “Silah bırakmak”

Hasan BildiriciPKK'nin silah bırakması

PKK çevrelerinden gelen itirazlar

İlk adım: PKK kayıtsız şartsız silah bırakmalı

Hasan Bildirici  www.kurdistan-post.com 

Doksanlı yılların başında benim de bir dönem sorumluluğunu yaptığım PKK’ye yakın Kürt basınına Hizbullah haberleri satan Ruşen Çakır, kapağı attığı Türk medyasında PKK uzmanı oldu. Olabilir, ne de olsa orta okul ve lise eğitimini Kürt alanlarında tamamladı. Kürtlerden aldıkları PKK ve Kürt bilgilerini, Türk medyasında paraya çevirmek bir Türkiye alışkanlığıdır. Bunu televizyonların dandik yumrukçusu Yalçın Küçük daha iyi yapıyor.

Daha önce Paris’te, evinin kirası da dahil günlük gazete ve telefon paralarını PKK’ye ödeten Yalçın Küçük bakın ne diyor:

“PKK’ye karşı mücadelede Genelkurmay beni dinlemek zorunda!”

Bu işler ne yazık ki böyle... Türkiye aynı zamanda aklından zoru olanların ülkesi.

Türk medyasında Kürtler ve PKK ile ilgili basit bir sınav var. Kürt hak ve özgürlüklerine yakın olanlar, PKK isminin eklerini farklı kullanırlar. İşte örnek:

“PKK’ye” veya “PKK’nin...” Bu Kürtlerin ve dostlarının kullandığı tarzdır.

Genelkurmay güdümündeki basının ve kişilerin kullanış biçimi ise şöyle:

“PKK’ya veya PKK’nın”...

Fark nerede diyeceksiniz.

Biri PEKEKE olarak okuyor...

Ötekisi PEKAKA olarak okuyor...

Türk medyasının PKK’yi, “KAKA” yapmasının ince bir metodudur bu.

Daha önce Kürt basının da PEKEKE diye yazan Ruşen Çakır, Türk medyasına gidince elbette PEKAKA diye yazacak.

Vatan Gazetesinde yazan Ruşen Çakır, PKK’nin kayıtsız şartsız silah bırakmasını buyurmuş. İyi etmiş. Kürtlere daha önce resmi rakamlara göre nasıl olsa 29 kez silah bıraktırılmış. Bir de Türk basınının yeni yetmesi Ruşen Çakır bıraktırsa ne olacak!

Bu “kayıtsız şartsız” lafını duyunca ben biraz fitil oluyorum. Benim gibi fitil olan mutlaka başkaları da vardır.

Peki bizi böyle fitil eden ne? İsterseniz bunu kısa bir özetini çıkaralım:

Satırla doğranmış veya yakın mesafeden beyni patlatılmış Kürt yurtseverlerin hala kan damlayan tabutlarından yeterince gömdük. Türk devletinin tetikçilerinin bakışlarıyla vaktinden önce yaşlandık. Vurulduk, dağıtıldık, şehirlerin ve başka ülkelerin izbe köşelerine savrulduk.

Artık rüyalarımızda kendi cenaze törenlerimize katılıyor, karanlık bir gölgenin arkamızda yürümesini kaldıramıyoruz.

İlkokullarda ağızlarımızdan tek Kürtçe sözcük kaçırdığımız için parmak uçlarımızdan sopa yedik. Dökülen tırnak yerlerindeki pembelikten yeniden tırnak çıkmasını dilimizi sürterek dört gözle bekledik. Sınıfça geceleri altımıza işedik. Çıldırıp okullardan kaçtık, yakalandığımız dağ ve vadilerde yediğimiz jandarma dipçikleriyle yeniden yatılı okullara taşındık.

Bize yasak bir dil verdikleri için anne ve babalarımızdan nefret ettik.

O sıralarda ırkçı Türk bürokrasisi şöyle buyuruyordu:

“Türk olmayanların Türklüğe kölelik yapmaktan başka seçenekleri yoktur.”

O vakitler de Kürtlüğe ait en ufak bir ifade vatana ihanet olarak değerlendiriliyordu. O zamanlar da korkaklar ve hainler sokakta Kürtçe konuşmanın Türk milliyetçiliğini kışkırttığını söylüyorlardı.

Kürtçe yasağının girdiği 1982 anayasasına ret oyu vermenin ordunun iktidarını desteklemek anlamına geldiği söyleniyordu.

Diyarbakır zindanında tutsaklara pislik yediriliyor, cop sokularak kuyruklu Kürt yaratılıyordu. Şimdinin “Kürt yatıştırıcıları” o zaman bunları görmüyor, duymuyor, ama şimdi keşke bunlar olmasaydı diyorlardı.

Zaman değişiyor, fakat Kürtlüğün yasak kalemleri çoğalarak sürüyordu.

“Kürtçe konuşmaya evet, ama Kürtçe politikaya hayır,” deniyordu.

Kürt çocukları, ırk cumhuriyetinin Kürtlüğü yasaklayan bütün kanunlarını paçavraya çevirdikten sonradır ki, Türklüğün tatlı su yazarları “Kürt sorununu çözmek gerek” diyorlar.

Buldukları çözüm ise şu: PKK’nin kayıtsız şartsız silah bırakması! E sonra? Sonrası yok. Varsa bile bu son, resmi rakamlara göre 29 sondan başka bir son değil...

Kürt tarihi zaten bu tür Türk numaralarından ibaret.

Düşünsenize PKK’liler silah bırakmış. Dağdan yorgun argın şarkı mırıldanarak iniyorlar. Haydi diyelim en iyimser tablo ile bir de af çıkmış. Yani hapse alınmayacaklar. Doğru askerlik şubesine... Daha önce bir yazımızda demiştik: Yozgat, Samsun veya Trabzon’da Sakaryalı bir çavuşun emri altında Avrupa’dan sürgünden dönen aydınlarla, dağdan gelen gerilla komutanları taburun bulaşıklarını yıkayıp göz yaşartıcı soğanlarını doğruyorlar. Belden aşağı hakaret etmeye pek hevesli milliyetçi çavuşlar ise dağdan ve Avrupa’dan gelenlerin arkasında dolaşıp duruyor.

Bunu abartı mı sanıyorsunuz?

İşkencelerden geçen mağdurlardan bir sorun bakalım. Türk sorgucular en çok ne tür işkenceler yapar? Türk çavuşlar en çok hangi küfürleri ve el hareketlerini kullanırlar?

Onu da geçelim, PKK’den binlerce kişi silah bırakıp ayrıldı. Bunlar neredeler? Vatandaşı oldukları Türkiye’nin hangi güvenlik çemberi içindeler?

Benim Ruşen Çakır gibi danışıklı yazarlara diyeceğim şey şu: Kürtlerin kıyısında köşesinde dolaşıp durmuşsunuz, ama Kürtleri anlayamamışsınız.

Bakın biz de diyoruz ki, PKK kayıtsız şartsız silah bırakamaz. PKK, kayıtsız şartsız silah bırakırsa, Kürt özgürlük mücadelesini devretmiş olur.

Kürt sorunu kayıtsız şartsız bir sorun değil ki, PKK kayıtsız şartsız silah bıraksın. Hem Türk ırk birlikleri Kürdistan’daki eski konumunu sürdürecekse, eğitim ve yönetim sistemi aynı kalacaksa, Kürt sokaklarının güvenliğinden(siz bunu güvensizlik olarak anlayın) katil sürüleri sorumlu olacaksa, Cizre tank taburu canı sıkıldıkça kışladan çıkıp Cudi’yi dövecekse hangi sorun çözülmüş olacak?

Bir isyanı bitirmeden diğer isyana çağrı yapmanın adıdır bu.

Biz teşhisimizi yenileyeyim: Türk devleti, basını ve bürokrasisi Kürt sorununu çözemez. Bir insanın, bir hayvanın, bir geminin gücü bir yükü taşımaya yetmiyorsa yetmiyordur.

Sorunun Kürtlüğün stratejik düşmanı Türk devleti tarafından çözülmesini beklemek Kürtlerin en büyük yanılgısıdır. Türk devleti Kürt sorununu çözemeyecek, çürüyecek, sönecek, Osmanlı’da olduğu gibi uluslar arası operasyonlar yiyecek, fakat yine çözemeyecek...

PKK’yi kayıtsız şartsız silah bırakmaya davet eden Ruşen Çakır, önce kendini iç dünyasını ikna etsin...

PKK silah bırakacakmış da, Türk devleti bazı adımlar atacakmış!

Türk devletini en az bizim kadar tanıyan Ruşen Çakır Kürtlerin gözü içine baka baka yalan söylemekle ayıp ediyor.


Not: Avrupa veya Türkiye dışında dünyanın değişik ülkelerinde yaşayan arkadaşlardan ilgi duyanlar, "Son Mektup" ve "Dönüşü Olmayan Yol" adlı romanlarımı isim ve adres bildirerek benden isteyebilirler... Saygılarımla... Hasan Bildirici bildiricihasan@hotmail.com

Kürt basınına destek

DTP’li belediye başkanlarının da katılımıyla Amed’in Sur, Yenişehir, Bağlar ve Kayapınar ilçelerinde, Ülkeye Bakış ve Dengê Welat gazetelerinin dağıtımı yapıldı.

gazetedagitimamed2 DTP Kayapınar İlçe binası önünde başlayan dağıtıma, Kayapınar Belediye Başkanı Zülküf Karatekin, DTP Kayapınar İlçe Başkanı Nesip Gültekin, sanatçı Şilan, Dengê Welat gazetesi çalışanları ve çok sayıda kişi katıldı. Dağıtım öncesi açıklama yapan Karatekin, AKP Hükümeti’nin ve devletin Kürt basınını susturmaya çalıştığını belirterek, her koşulda bu gazetelere sahip çıkacaklarını ve destek vereceklerini söyledi. Açıklamanın ardından Kayapınar İlçesi’nde gazete dağıtımı yapıldı.
Yenişehir İlçesi’ne bağlı Ofis Semti’nde bulunan AZC Plaza önünde bir araya gelen Yenişehir Belediye Başkanı Fırat Anlı, Yenişehir Belediye Meclis üyeleri, DTP Yenişehir İlçe Örgütü yöneticilerinin de aralarında bulunduğu grup, Sanat Sokağı ve Ofis Semti’nin değişik mahallelerinde gazete dağıttı. Sur İlçesi’nde yapılan dağıtıma ise görevden uzaklaştırılan eski Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş, Dicle Fırat Kültür Merkezi ile DTP İlçe yöneticileri katıldı. Dağıtım öncesi konuşma yapan Demirbaş, Kürt gazetelerini kapatsalar dahi, Kürt dilinin önüne geçemeyeceklerini söyledi. Konuşmanın ardından Sur İlçesi mahallelerinde yüzlerce Dengê Welat gazetesi dağıtımı yapıldı.
Bağlar ilçesindeki dağıtıma ise DTP Amed Milletvekili Gültan Kışanak ve DTP Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir de katıldı.
Tuğluk sansürü sordu
Öte yandan, DTP Amed Milletvekili Aysel Tuğluk, son dönemlerde özgür muhalif basın üzerinde artan baskılara ilişkin Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in yanıtlaması talebiyle yazılı soru önergesi verdi. DTP Amed Milletvekili Aysel Tuğluk, özgür muhalif basının son iki yılda 38 kez gazetelerinin kapatıldığına dikkat çekerek, kapatmalara gerekçe gösterilen Terörle Mücadele Yasası’nın 6. maddesinin düzeltilmesini istedi.
DİHA/AMED YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

İHD: İşkence sistematik

ihd_logo Devlet işkence suçu karşısında cezasızlık politikası izliyor

 

İşkencede katledilen Engin Ceber’e ilişkin açıklamada bulunan İnsan Hakları Derneği (İHD), “Bir ülkede işkence yaygınsa, sürekliyse ve kasten yapılıyorsa o ülkede işkence sistematik bir hal almış demektir” dedi.

 

Türkiye’de yapılan hukuki reformlara rağmen eksikliklerin hep var olduğunu kaydeden İHD açıklamasında yaşanan durumu “cezasızlık politikası” olarak değerlendirdi. İHD şöyle dedi: “Türkiye, işkencenin önlenmesinde önemli olabilecek hukuki adımları atmıştı. Daha atılması gereken hukuki reformlar da vardı. Örneğin, BM İşkencenin Önlenmesi Sözleşmesine ek Seçmeli Protokolün onaylanması gibi. Bu çerçevede bir izleme, denetleme kurumunun oluşturulması gibi. Ama hukuki reformlara karşın bir eksiklik de hep gözleniyordu. ‘İşkenceye sıfır tolerans’ söylemine karşın, önleyici gerçek bir siyasi irade gösterilemiyordu. Örneğin, işkence ile suçlanan ne bir polis görevden alınıyordu; ne de bir jandarma… Politik irade önleyici olmak bakımından bu tür idari inisiyatif kullanmıyordu. Yargı da, yakın tarihe kadar, işkence suçuna bulaşmış bir tek polis ya da jandarma hakkında tutuklama kararı vermiyordu. İşkence davaları uzun zaman dilimlerine yayılıyordu. Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin Ağustos ayında açıkladı. 2006 ve 2007 yıllarında 10 bin 886 polis ve jandarma, 4 bin 662 kişiye işkence yapmakla suçlanmıştı. Bu kamu görevlilerinden hiçbiri tutuklu değil. Ama aynı zaman diliminde 170 yurttaş, polise direndi diye tutuklanmış. Yargı ve yürütme paralel tutum içersinde. Bu tutuma, insan hakları hukuku literatüründe, ‘işkence suçu karşısında devletin cezasızlık politikası izlemesi’ denir.” “İşkence bir ülkede; yaygınsa, sürekliyse ve kasten yapılıyorsa, o ülkede işkence sistematik hale gelmiş demektir” diyen İHD, Engin Ceber ‘in öldürülmesinin, münferit bir işkence vakası olmadığını kaydederek, Ceber’in sistematik olarak işkence yapılan bir ülkedeki mağdurlardan sadece birisi olduğunu vurguladı.
Sadece adalet istiyoruz
Ceber’in katilleri hakkında hukuksal süreç başlatılmasını isteyen İHD şunları belirtti: “Türkiye’de herkes, her an, böyle bir muameleye maruz kalabilir. Faillerinin onbinlerle ifade edildiği, mağdurlarının binlerce olduğu işkence olgusu, münferit olabilir mi? Biz insan hakları savunucuları olarak, adalet istiyoruz. Ceber’in katilleri hakkında hukuksal süreç işletilmelidir. İnceleme falan değil; müfettiş raporu filan değil, insan hakları hukukuna uygun, gerçek bir ceza soruşturmasını görmek istiyoruz. Devlet cezasızlık politikasına son vermelidir! İşkenceye toleransa son vermelidir! İşkenceye son vermelidir!”
Ceber için suç duyurusu
Bu arada dün Sultanahmet’teki Adliye Sarayı önünde bir araya gelerek Halk Cephesi üyeleri, Ceber’in işkence sonucu öldürülmesini protesto etti. Gruptan oluşan bir heyet, yetkililer hakkında suç duyurusunda bulundu. DİHA/İSTANBUL YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

Irak Başbakanı: Kerkük Kürdistan dışında

kerkuk kurdistanG Irak Başbakanı Nuri El Maliki, “Kerkük, federal hükümete ait bir kent ve Kürt bölgesinin sınırları dışındadır" dedi. Maliki, Kerkük sorununun çözümü için “konsensüs" istedi.
İngiliz The Times gazetesiyle uzun bir söyleşi yapan El Maliki, Kerkük ile ilgili bir soruyu yanıtlarken “Kerkük, federal hükümetine ait bir kent ve Kürt bölgesinin sınırları dışındadır" şeklinde konuştu.
Kerkük’ün, Kürt milislerince kontrol edilmesine ilişkin olarak da El Maliki, resmi olmayan, hükümet dışındaki herhangi bir gücün varlığının yasalara aykırı olduğunu vurgulayarken, kentin etnik yapısına da dikkat çekerek “Bizim görüşümüze göre Kerkük sorunu, güç kullanılarak çözümlenemez" dedi.
El Maliki, çeşitli etnik grupların birbirini suçladığını, kentin halen Kürtlerin kontrolü altında bulunduğunu kaydederek, Kerkük için "Tek uygun çözüm, özel bir durum olarak ele alınmasıdır, bağımsız bir bölge olarak... " dedi ve çeşitli grupların arasında bir konsensüs bulunmasını istedi.


 

Hangi il kaç şehit verdi?

Tempo'nun Milli Savunma Bakanlığı'nın hazırladığı verilere dayanarak verdiği rakamlara göre, 4 bin 828 sivil terör nedeniyle hayatını kaybetti. 7 bin 946 şehidimizin 5 bin 821'i TSK mensubuydu.

Emniyet teşkilatı 775, geçici köy korucuları da bin 350 şehit verdi.

EN FAZLA ŞEHİT VEREN İL ŞIRNAK

1984'ten bu yana terörle mücadele veren Türkiye'de şehit cenazesi çıkmayan ilimiz yok. MSB'nin verilerine göre, bugüne kadar PKK terörüne en fazla şehit veren ilimiz Şırnak.

Teröre 302 şehit veren Şırnak'ı 284 şehitle İstanbul, 264 şehitle de Hakkari takip ediyor.

Adana 186 Giresun 96 Samsun 159
Adıyaman 54 Gümüşhane 35 Siirt 163
Afyon 117 Hakkari 264 Sinop 47
Ağrı 79 Hatay 134 Sivas 198
Amasya 86 Isparta 59 Tekirdağ 53
Ankara 260 İçel 98 Tokat 144
Antalya 72 İstanbul 284 Trabzon 106
Artvin 39 İzmir 176 Tunceli 48
Aydın 75 Kars 113 Şanlıurfa 97
Balıkesir 121 Kastamonu 81 Uşak 37
Bilecik 28 Kayseri 138 Van 177
Bingöl 104 Kırklareli 44 Yozgat 153
Bitlis 96 Kırşehir 70 Zonguldak 49
Bolu 33 Kocaeli 45 Aksaray 73
Burdur 36 Konya 203 Bayburt 26
Bursa 114 Kütahya 67 Karaman 41
Çanakkale 46 Malatya 105 Kırıkkale 73
Çankırı 73 Manisa 45 Batman 102
Çorum 131 K.Maraş 139 Şırnak 302
Denizli 104 Mardin 199 Bartın 27
Diyarbakır 233 Muğla 55 Ardahan 54
Edirne 55 Muş 53 Iğdır 39
Elazığ 86 Nevşehir 40 Yalova   7
Erzincan 67 Niğde 82 Karabük 17
Erzurum 147 Ordu 132 Kilis  15
Eskişehir 95 Rize 56 Osmaniye 87
Gaziantep 116 Sakarya 28 Düzce 28
(Tempo)

Irkçıların linç hesapları sürüyor

Aydın’ın Ortaklar Beldesi’nde yaşayan Kürtlerin araçları kundaklanmaya başlandı. 6 aracın yakıldığı beldede, Emniyet yetkilileri gerekli tedbirleri almıyor.izm-ortaklar_nobet-3

Bunun üzerine Kürt yurttaşlar, kendi önlemlerini alarak, mahallede sabaha kadar nöbet tutmaya başladı. Türkiye’deki yerleşim birimlerinde milliyetçi çevrelerin her fırsatta Kürtlere yönelik saldırı düzenlemesi tedirginliğe yol açıyor. Balıkesir’in Altınova Beldesi’nde yaşanan linç girişimi ve talanın ardından Mersin’in Tarsus İlçesi’nde de Kürt esnafın dükkanı kundaklandı. Aydın’ın Ortaklar Beldesi’nde ise artan araç kundaklama olaylarına karşın Kürtler nöbet tutmaya başladı. Ayrıca Maraş’ın Elbistan İlçesi’nde ise önceki akşam bir grup ırkçı, iki Kürt işçiye saldırdı. Ege Bölgesi’nde yaşayan Kürtlere yönelik olarak başlatılan saldırılara her gün bir yenisi ekleniyor. Balıkesir’in Altınova İlçesi’nde Kürtlere ait ev ve işyerlerinin yağmalanması, DTP’nin Dikili İlçe binasının kundaklanması, Denizli ve Sarayköy binalarının taşlanması, İzmir’de basın açıklaması yapan DTP’lilere polisin saldırması gibi olayların ardından Aydın’ın Ortaklar Beldesi’nde yaşayan Kürtlerin araçları kundaklanmaya başlandı. 6 aracın yakıldığı beldede Emniyet yetkililerinin gerekli tedbirleri almadığını belirten Kürt yurttaşlar, kendi önlemlerini alarak, mahallede sabaha kadar nöbet tutmaya başladı.

Ortaklar’da olaylar büyüyebilir

Konuyla ilgili olarak görüştüğümüz Ramazan Demir, geçtiğimiz hafta aracının kundaklandığını belirterek, “Ortaklar Emniyet Müdürlüğü’ne başvurularımızı yaptık. Ancak başvurularımızı yaptıktan sonra dahi araçlarımız yakıldı. Şimdi araçlarımızın kundaklanmasını önlemek için Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Yeşiltepe Mahallesi’nde sabaha kadar nöbet tutuyoruz” dedi.

Failleri hala yakalanmadı

Faillerin henüz bulunmamasından yakınan Muhyettin Gökçe de, “Ortaklar küçük bir yerdir. Gerekli tedbirler alındığı takdirde failler kısa sürede yakalanabilir. Ancak Emniyet’ten bu yönlü bir girişim henüz olmadı” diye konuştu. Faillerin yakalanmamış olmasının kendilerini kaygılandırdığını ifade eden Gökçe, başka olayların çıkmaması için Emniyet yetkililerini konuyla ilgili daha duyarlı davranmaya çağırdı.

Irkçıların siyasi hesabı

Aracı kundaklananlardan Orhan Abay ise, kundaklamaların arkasında MHP’nin olduğunu iddia ederek, şunları belirtti: “Yerel seçimler yaklaştı. Burada Kürt nüfusu çok. Belde halkını kışkırtmak için bu tür olaylar yaratmak ve Türk-Kürt çatışması üzerinden siyasal rant elde etmek istiyor olabilirler. Ancak şunu unutmamalılar ki, zaten gergin olan bir süreçten geçiyoruz ve Ortaklar’da yaşanabilecek böylesi olayların önüne geçilmesi mümkün olmayabilir.”

Vatandaş nöbetini tutuyor

Hayrettin Öner de, aynı iddiayı tekrarlayarak, kundaklama olaylarının arkasında MHP’li olarak bilinen kişilerin olduğunu düşündüklerini söyledi. “Devletin yapması gerektiğini biz yapıyoruz ve mahallede sabaha kadar nöbet tutuyoruz” diyen Öner, konunun takipçisi olacaklarını ve olası provokatif saldırılara karşı sağduyulu davranmaya devam edeceklerini dile getirdi.

Mersin’de de tansiyon yükseliyor

Kürtlere yönelik çok sayıda linç, saldırı ile gündeme gelen Mersin’de de yine tansiyon yükseliyor. Bezelê eyleminin ardından bir Kürt esnafın işyeri kundaklandı. Şehitkerim Mahallesi 3401. sokakta Kazım Tumak’a (32) ait Barış İletişim adlı işyeri benzin dökülerek yakıldı. Edinilen bilgiye göre kundaklanan Barış İletişim’in yanı sıra onlarca Kürt esnafın bulunduğu sokağa, geçen pazar günü öğle saatlerinde bir grup geldi. Gelen kişilerin ellerinde bayrakların bulunduğu ve “Biz şehit veriyoruz, neden dükkanlarınıza bayrak asmıyorsunuz” diyerek Kürt esnafı tahrik etmeye çalıştığı belirtildi. İşyeri yakılan Tumak, olayın tesadüfü değil planlı olduğunu dile getirerek, “Bu olay planlı görünüyor. Çünkü sabah saatlerinde gelen kişilerin kavga çıkarmak için geldiğini düşünüyoruz. Dükkanda çıkan kavgadan sonra dışarıda bekleyen kişi silahını çıkarır çıkarmaz ateş aldı. Bu merminin silahın ağzına sürülerek hazır bekletildiği anlamına geliyor” dedi. Aynı günün gecesi ise aynı işyeri benzin dökülerek kundaklandı. İşyerinde 3-4 bin YTL’lik maddi zarar meydana geldi. Tumak’ın şikayetine rağmen gözaltına alınan kimse olmadı. Olay sonrası çok sayıda Kürt esnafın bulunduğu bölgede gerginlik sürüyor.

Elbistan’da ‘ülkücü’ saldırı

Maraş’ın Elbistan İlçesi’nde de son 5 gündür Kürtlere yönelik sözlü ve küfürlü saldırılar başladı. Edinilen bilgiye göre; Amed’de polis servis aracına saldırının yapıldığı gün 150-200 kişilik ve ülkücü oldukları belirtilen bir grup, yoğunlukla Batmanlı Kürt işçilerin çalıştığı şantiyenin önüne gelerek, tehdit ve küfür içerikli sloganlar atıp bayrak astı. İşletmenin eski milletvekili M. Nezir Nasıroğlu’nun da amcası olan Necat Nasıroğlu’nun yönetim kurulu başkanı olduğu Fernas Şirketi’ne ait olduğu ve şirkette çalışan işçilerin büyük bir bölümünün Batmanlı olduğu bildirildi. Elbistan merkeze 15 kilometre uzaklıktaki işletmede çalışan Kürt işçilerin verdiği bilgiye göre; yapılan tehditler önceki akşam saatlerinde bıçaklı, sopalı saldırıya dönüştü. İşletmede gece vardiyasında çalışan iki işçiye, Kürt işçilerin kaldığı Doğan Sitesi önünde saldırı yapıldı. Adıyamanlı ve Batmanlı iki işçiye 20 kişilik bir grup sopa ve bıçakla saldırdı.

İlçe merkezine gidemiyorlar

İşçiler gerginliğin sürdüğünü ve saldırıların artmasından çekindiklerini söyledi. Kürt işçiler, ilçe merkezine gitmeye çekindiklerini kaydetti.

ERSİN ÇELİK / MUSTAFA AYDIN/ DİHA/HABER MERKEZİ YENİ ÖZGÜR POLİTİKA