Tuesday, September 30, 2008

Kürdistan’da Ramazan…

Kimageürdistan - BAŞKAN BARZANİ’DEN BAYRAM AFFI: 62 TUTUKLU SERBEST BIRAKILDI...



29-Sep-08 [16:33]

PNA-Federal Kürdistan başkanı Mesut Barzani , mübarek Ramazan Bayramının gelmesi ile Kürdistan Bölge cezaevlerinde bulunan 62 tutukluya af çıkarttı. Serbest bırakılan 62 tutuklu bayramını aileleriyle beraber geçirecek ve böylece ‘’iki’’ bayramı bir anda geçirmiş olacaklar. [...]

 

image rdistan - DEVLET BAŞKANI TALABANİ YURDA DÖNDÜ: BAŞKAN BARZANİ TARAFINDAN RESMİ TÖRENLE KARŞILANDI...


Kürdistan29-Sep-08 [18:4]

PNA-Çeşitli temaslarda bulunmak üzere uzun bir süredir yurt dışında bulunan federal Irak devlet başkanı Celal Talabani bugün akşam üzeri başkent Hewler’e döndü. Devlet başkanı Talabani Uluslararası Hewler Havalanında Kürdistan başkanı Mesut Barzani ile Kürdistan yönetiminden üstdüzey bir heyet tarafından resmi bir törenle karşılandı. [...]

 

image Kürdistan - MİR TAHSİN BEG, MÜSLÜMAN KÜRDİSTAN HALKININ BAYRAMINI KUTLADI...


29-Sep-08 [16:9]

PNA-Kürt Ezidi toplumunun lideri Mir Tahsin Beg , ramazan bayramının gelmesiyle müslüman Kürdistan halkının ramazan bayramını kutlayan bir mesaj yayınladı. [...]

 

image Kürdistan - BAŞKAN BARZANİ’DEN RAMAZAN BAYRAMI MESAJI...


30-Sep-08 [10:49]

PNA-Federal Kürdistan başkanı Mesut Barzani , mübarek ramazan bayramının gelmesiyle başta Kürdistan ve Irak olmak üzere bütün müslüman aleminin bayramını kutlayan bir mesaj yayınladı. [...]

 

image Kürdistan - CELEWLA....PATLAMA: BİR PDK YETKİLİSİ YARALANDI...


30-Sep-08 [15:28]

PNA-Celewla’ da yol kenarına bırakılan bir mayının infilak etmesi sonucu Kürdistan Demokrat Partisi (PDK)’den yerel bir yetkili yaralandı. [...]

 

Kürdistan - BAŞKAN BARZANİ ABD’YE GİDİYOR...


29-Sep-08 [18:53]image

PNA-Federal Irak Devlet başkanı Celal Talabani ve beraberindeki üstdüzey heyetinin yurda dönmesiyle Uluslararası Hewler Havaalanında düzenlenen ortak basın toplantısında devlet başkanı Talabani, Kürdistan başkanı Mesut Barzani’nin ABD yönetimi tarafından resmen davet edildiğini ve başkan Barzani’nin önümüzdeki yakın bir zamanda Washington’u ziyaret edeceği mesajını verdi. [...]

Değişen bir şey yok

İslam aleminin Ramazan Bayramı bugün. Devlet yetkilileri 'barış ve kardeşlik' mesajları veriyor. Ancak bu mesajlar, Kürtleri kapsamıyor. Sınıra askeri sevkiyat var, operasyonlar sürüyor, tezkere Meclis gündeminde.
operasyon_hazirlik  TSK durmuyor

Sınırötesi kara harekatı hazırlığı yapan TSK, bayram arifesinde bile sınıra askeri sevkiyatı durdurmadı. PKK'nin bayram dolayısıyla eylemlerine ara vereceğini duyurması da operasyonları durdurmadı. Özellikle Hakkari'nin sınır hattındaki bölgelerinde operasyonlar yoğunlaştırıldı, top atışları yapıldı.

Bu nasıl kardeşlik?

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bayram mesajında kardeşlik, hoşgörü ve barıştan dem vurdu. Mesajının her cümlesinde 'kardeşlik' sözcüğü geçen Gül, geçen hafta sivil yerleşim yerlerinin hedef alındığı fotoğraflarla ortaya konulan sınırötesi operasyonun 'kimseyi rahatsız etmediğini' ileri sürdü.

Ayrımcılık sürüyor

Devlet yetkililerinin kardeşlik mesajlarının aksine Şırnak Valiliği'nin hazırladığı bayram programına DTP'li belediye dahil edilmedi. Belediye Başkanı Ahmet Ertak, Şırnaklılarla belediye binası önünde alternatif bayram kutlaması yapacaklarını duyurdu. Ertak, AKP'nin bu duruma çanak tuttuğunu söyledi.

Meclis noter mi?

Yarın açılacak Meclis'in birinci gündemi sınırötesi operasyon tezkeresi. AKP'nin askerin isteğiyle birinci gündem haline getirdiği tezkereye tepkiler ise artıyor. Barış Meclisi Sözcüsü Ayhan Bilgen, AKP'nin tezkereyi Meclis'te onaylatmasına 'Meclis noter makamı mı' tepkisini gösterdi.

TSK bayramda da durmuyor

Sınırötesi kara harekatı hazırlığı yapan TSK, bayram arifesinde bile sınıra yönelik sevkiyatını durdurmadı. Güney Kürdistan'daki PKK alanlarına yönelik hava saldırılarında sivillerin hedef alındığı fotoğraflarla kanıtlanmasına rağmen Genelkurmay Başkanlığı sivillerin etkilenmemesi için 'gerekli hassasiyetin' gösterildiğini, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise 'kimseyi rahatsız etmediklerini' iddia eden açıklamalar yaptı. TSK sınırötesi operasyon hazırlıklarını aralıksız sürdürüyor. Hakkari-Güney Kürdistan sıfır noktasına dün yoğunca askeri sevkiyat yapıldı. KCK ve Kongra Gel ise, bayram dolayısıyla HPG'den eylemlerini durdurmasını istedi.

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), Ramazan Bayramı'ndan bir gün önce bile sınırötesi operasyon hazırlıklarını devam ettirdi. 25 Eylül'de Kandil'e yapılan hava saldırısında birçok köy bombaların hedefi olurken, dün de TSK sınırın sıfır noktasına askeri sevkiyatını yoğunlaştırdı. Alınan bilgilere göre, Hakkari'nin Yüksekova ilçesi İran sınırındaki Çobanpınar (Vargeniman) bölgesinde konuşlanan askerlerin bir bölümü Dağlıca (Oramar) bölgesindeki Güney Kürdistan sınırına kaydırıldı. Özel birliklerden oluşan Bolu Tugayı'nın ise Cilo Dağı eteğindeki ova ve PKK'nin geçiş noktası olduğu iddia edilen Küçükdere (Orşe) kalyonu olarak da bilinen vadinin çıkışında bulunan Ünlüce köyü ovasına konumlandığı bildirildi. Uzun menzilli top, obüs topu, gece görüş dürbünleri ve geniş manevra özelliğine sahip tankların yerleştirildiği noktadan önceki gün akşam saatlerinde Cilo Dağı'na doğru top atışlarının yapıldığı ve top seslerinin Yüksekova'dan da duyulduğu belirtildi.

Çobanlar bölgeyi terk etti

Ünlüce köylülerine ait arazilere konumlanan seyyar tabur için helikopter pisti de yapılmaya başlandı. Bolu Tugayı'nın Yüksekova'ya 10 kilometre uzaklıkta konumlanması halkı tedirgin ederken, hayvanlarını otlatan çobanların da can güvenliği nedeniyle bölgeye terk etmek zorunda kaldığı bildirildi.

Şemdinli'ye seyyar birlikler

Yoğun askeri sevkiyatın yaşandığı Hakkari'nin Şemdinli ilçesine ise yeni seyyar birlikler gönderildi. Sınır bölgesinde bulunan Bêsosin Karakolu'na çok sayıda asker sevk edilirken, karakolun karşısına yaklaşık 100 adet seyyar çadır kuruldu. Çadırlara yerleşen birliklerin sınır bölgesinde keşif yaptığı belirtildi. Yüksekova'da ise hava hareketliliği arttı. HABER MERKEZİ

Operasyon ve eylemleri durdurun çağrısı

Operasyon ve çatışmaların yoğunlaştığı son günlerde Koma Civakên Kurdistan (KCK) Yürütme Konseyi Başkanlığı ve Kongra Gel Başkanlık Divanı, bayram günleri boyunca HPG'nin eylem yapmamasını istedi. ANF'nin geçtiği KCK ve Kongra Gel'in ortak açıklamasında, TSK'ye de bayram dolayısıyla operasyonlarına ara vermesi çağrısı yapıldı. AKP hükümetinin Kürt sorununun demokratik çözümü yerine inkar ve imha politikasında ısrar ettiği belirtilen açıklamada, 'Özellikle yeni Genelkurmay Başkanı'nın topyekžn bir savaştan bahsetmesi dikkatle izlenilmesi gereken ve tehlikeli bir biçimde çıkmazın derinleştirileceği bir durumu ortaya koymaktadır' denildi. Açıklamada, 7 Ekim'de Meclis'te görüşülecek olan tezkerenin süresinin bir yıl daha uzatılmasının daha fazla can kaybı ve kanın dökülmesine yol açacağı ifade edildi. 'Ramazan Bayramı'nı karşılamaya hazırlandığımız bugünlerde, en çok İslam'dan söz edenlerin bununla tam ters düşecek biçimde kan dökme politikalarına karşı, iyi niyet mesajı olması amacıyla, Ramazan Bayramı boyunca kan dökülmemesi ve hiçbir ananın yüreğine acı düşmemesi için tarafımızdan azami dikkat gösterilecektir' denilen açıklamada, HPG'den arife gününden başlamak üzere bayram günleri boyunca hiçbir eylemde bulunmamasını talep etti. Açıklamada ayrıca, AKP hükümetine ve orduya da 'en azından belirtilen günler içinde' operasyonlarına ara vermeleri çağrısı yapıldı. Açıklamada, tüm İslam aleminin de bayramı kutlandı. www.gundemonline.net

Kadına doktor dayağı

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nin Kadın Doğum Kliniği'nde görev yapan Kadın Doğum Doktoru Çağdaş Özgökçe'nin hasta Özlem Yıldırım'a (20) tokat attığı, tokattan dolayı Yıldırım'ın yüzünde morluklar oluştuğu ve doktorun 'Kürtlerden nefret ediyorum. Elimden geldiği kadar Kürtleri ezeceğim' dediği iddia edildi.kadin_doktor_dayak

Van'ın Çaldıran ilçesine bağlı Gölyolu (Gonik) köyünde doğum yapan Özlem Yıldırım, Çaldıran Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Yıldırım'ın aşırı kan kaybetmesi üzerine, Van Kadın Doğum ve Kadın Hastanesi'nde yapılan tedavisinin ardından Yüzüncü Yıl Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi'ne kaldırıldı. Yıldırım'ın buradan tedavi gördüğü sırada Kadın Doğum Kliniği'nde görev yapan Kadın Doğum Doktoru Çağdaş Özgökçe tarafından tokatlandığı iddia edildi. Yıldırım'ın yediği dayak nedeniyle yüzünde şişme meydana geldiğini belirten yakınları, doktor hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi. Doktor Çağdaş Özgökçe'nin Özlem Yıldırım'a tokat attığını öne süren yakını Abdurahman Yıldırım, doktorun bilinçli bir şekilde yeni doğum yapan kadına tokat attığını söyledi. Özgökçe'nin diğer hastalara da aynı muamelede bulunduğunu savunan Yıldırım, şunları belirtti: 'Doğum bölümüne gittiğim zaman bütün hastalar, Özlem'in etrafına toplanmışlardı. Ne olmuş diye sorduğumda, doktorun Özlem'i tokatladığı söylediler. Özlem'e baktığımda yüzünün şiştiğini ve mosmor olduğunu gördüm. Kendisini bu hale doktorun getirdiğini söyledi. Bunun üzerine doktorun yanına gittim. 'Niye kadını dövüp bu hale sokmuşsunuz' dediğimde, doktor bana 'Hayır ben dövmedim. Kan kaybettiği için uyumasın diye tokat attım' dedi.' Yıldırım, Dr. Özgökçe'nin daha sonra kendisine, 'Nereye şikayet ediyorsanız edin, hastanızın hayatını ben kurtardım' dediğini ifade etti.

Doktor hakkında suç duyurusu

Özlem Yıldırım'ın eşi Selim Yıldırım ise, doktorun eşini dövdüğünü iddia ederek, eşinin yüzünün şiştiğini ve morluklar oluştuğunu söyledi. Yıldırım, şunları belirtti: 'Eşim gördüğü şiddetten dolayı, psikolojisi bozulmuş durumdadır. Eşim bana 'Ben artık bu hastane yatmak istemiyorum. Beni buradan çıkarın' dedi. Bir doktor, ağır hasta ve kendinde olmayan bir hastaya nasıl böyle davranır. Eşimi durduk yere dövmüş. Ayrıca eşime 'Ben Kürtlerden nefret ediyorum. Elimden geldiği kadar Kürtleri ezeceğim' demiş. Bütün bunları doktor eşime söylemiş, o da bana söyledi. Doktora eşime neden vurduğu söylediğimde bana, 'Ben ona vurmadım, sadece uyumaması için, yüzüne hafifçe vurdum' dedi. Doktorun söylediği doğru değildir. İnsanın yüzü durduk yere şişer mi? Doktor hakkında suç duyurusunda bulunacağım. Bu olay cezasız kalmamalıdır.'

'Olayı aramızda halledelim'

Dayak olayını duyduğu zaman hemen gidip hastayı gördüğünü belirten hasta yakını Ejder Yıldırım ise, şu bilgileri verdi: 'Özlem'i döverken bağırmış, 'Ben Kürtlerden nefret ediyorum' gibi şeyler söylemiş ve hastayı korkutmuş. Hemen durumu doktora söyledim. Ama doktor olayı reddetti. Bu doktor daha sonra bana 'Olay basına yansımasın. Bizi barıştırın, aramızda halledelim' gibi sözler sarf etti. Ben de kendisine 'Sizin hastalara vurma ve hakaret etme hakkınız yok. Sizden şikayetçiyiz, sizi mahkemeye vereceğiz' dedim.'

'Tıbbi müdahalede bulunduk'

İddiaları yanıtlayan Doktor Çağdaş Özgökçe, hasta Özlem Yıldırım'ın hastaneye baygın olarak geldiğini ve hastaya 3 doktorla birlikte müdahale ettiklerini söyledi. Hastanın baygın olması nedeniyle tıbbi ve bilimsel olarak kendine gelmesi için tokatladığını belirten Yıldırım, hakkındaki iddiaların bilinçli çıkarıldığını ifade etti.


Kadınlardan destek ziyareti

Bostaniçi Belediye Başkanı Gülcihan Şimşek ve Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH) aktivistleri Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nin Kadın Doğum Kliniği'nde görev yapan Kadın Doğum Doktoru Çağdaş Özgökçe tarafından tokatlandığı iddia edilen Özlem Yıldırım'ı hastanede ziyaret etti. Yaşadıklarını anlatan Yıldırım, doktorun kendisini tokatladığı yetmiyormuş gibi 'Siz Kürtler hep böylesiniz' diyerek kendisine hakaret ettiğini ve bu lafın çok zoruna gittiğini söyledi. Ziyarette bir açıklama yapan Şimşek, 'Artık kadınlara dayak hastanelere kadar gelmişse, herkesin oturup bu konu üzerinde düşünmesi gerekir' dedi. Kadın kurumlarına çağrı yapan Şimşek, 'Biz bunun mücadelesini sonuna kadar vereceğiz ve artık ne hastanelerde hiçbir yerde kadın dövülmüyecek bir ülke istiyoruz' dedi.

Deniz Feneri’nin Kürt seferi!

k1jc2 Çetin Diyar- Evrensel

Dini kullanan dernek ve kurumların AKP’nin Bölge’deki en önemli dayanakları arasında yer aldığı biliniyor. Bu gerici yapılanmalar, son yıllarda özellikle dini bayramlar döneminde Kürt yoksullarına yardım dağıtma kampanyaları düzenliyor. Bu kampanyaları düzenleyen Deniz Feneri, Kimse Yok Mu Derneği, İHH gibi örgütler, amaçlarını “dini duygularla sosyal yardımlaşmayı geliştirerek terörün kökünü kazımak” olarak açıklıyor! Bu dernekler geçen yıl Kurban Bayramı’nda Cumhurbaşkanı Gül’ün çağrısıyla kurban etlerini Kürt yoksullarına dağıtma kampanyası düzenlemişlerdi. Başbakan Erdoğan, bu kampanyayı “kardeşlik köprüsü” olarak adlandırmış; M. Eğitim Bakanı Çelik de, “kampanyayı düzenleyenlerin önünde şapka çıkardığını” söylemişti. Bu yıl ortaya çıkan yolsuzluk belgeleri ve yöneticilerinin mahkûmiyeti nedeniyle Deniz Feneri ortalıkta gözükmese de, Deniz Feneri’nin “yüzyılın iyilik hareketi” sloganına benzer bir şekilde “bize iyilik yaraşır” sloganını kullanan İnsani Yardım Vakfı (İHH) ve Kimse Yok Mu Derneği, ramazan ayı boyunca Bölge’de binlerce kumanya dağıttıklarını açıkladılar.
Geçen yıl Bölge’de elli bin aileye yardım ulaştırmakla övünen Deniz Feneri ve benzeri örgütlerin Bölge’de oynamaya çalıştıkları rol dikkate alındığında, Başbakan Erdoğan’ın bunlara yönelik suçlamalara karşı neden canla başla kalkan olmaya çalıştığı da daha anlaşılır olmaktadır. AKP ile bu gerici yapılanmalar arasında sadece mali değil, aynı zamanda politik ortaklıklar bulunmaktadır: Deniz Feneri ve benzerleri, dağıttıkları yardımlarla Kürt yoksullarına el uzatacak ve din kardeşliğiyle ulusal demokratik istemlerin önüne geçilecek! Burada şunu da hatırlatalım; bu gerici yapılanmaların siyasal ideolojik alandaki temsilcisi olan ‘Abant Platformu’nun temmuz ayında yaptığı toplantılarda, Kürt sorununun çözümü konusunda “İslam kardeşliği” çağrısı yapılmıştı. Farklı alanlarda çalışan bu yapılanmaların aynı noktada birleşmesi rastlantı olmasa gerek!
Kürt yoksullarından, halkın açlık ve yoksulluğunu politik çıkarları için kullanmaya çalışanlara karşı yükselen sesler, ekmeği demokrasi mücadelesinin karşısına çıkaranların amaçlarına ulaşamayacağını göstermektedir. Van’ın AKP’li belediyesinin Şerefiye Mahallesi’nde dağıtacağı ekmekleri almak için saatlerce bekleyen bir Kürt yoksulu, “İş ve aş imkânları yaratılsın. Fakirlere istihdam alanları yaratılsın. 4 ekmekle biz fakirleri nereye kadar kandıracaklar? Bu ne insanlığa ne de Müslümanlığa sığar” diyerek ianeci anlayışla kendilerini yedekleme hesabı yapanlara tepki gösteriyor. Yine Mardin’in Derik ilçesinde halk, “Bizler artık şeker, makarna, kömür istemiyoruz. Bizler barış istiyoruz. Bir yandan üzerimize bombalar yağdırılırken diğer yandan sanki çocukmuşuz gibi bize şekerler uzatılıyor” diyerek kendilerine dağıtılan yardımları almayı reddediyor.
Kürt halkının, üzerinden oynanmak istenen oyunlara karşı yardımları reddetmesi elbette onurlu bir davranıştır. Ancak buradan devrimci sınıf partisinin Kürt örgütlerinin ve demokrasi güçlerinin çıkarması gereken sonuçlar olduğu açıktır. Ülke nüfusunun yüzde 16’sını barındırdığı halde yatırımlardan sadece yüzde 4.4 pay alan; nüfusunun yarısının işsiz ve açlık sınırının altında yaşamaya çalıştığı Bölge’de, açlık sınırı altında yaşayan emekçilere devlet tarafından düzenli sosyal yardımların yapılması ve işsizlerin sigorta primlerinin ‘İşsizlik Fonu’ ndan ödenmesi acil talepler olarak savunulmalıdır. Bu alanda yürütülecek mücadele, ekmeğin demokrasi mücadelesinin karşısına konulması yönündeki gerici girişimlerin önüne geçilmesini de sağlayacaktır. Bu mücadele aynı zamanda, Kürt halkının demokrasi mücadelesine karşı ‘Deniz Fener’leri ile sefer düzenleyenlerin, Güneşin doğudan yükseldiğini hatırlamasını da sağlayacaktır!

HPG Anakarargah Komutanlığı: Bayram’da eylem yapmayacağız

ANF BEHDİNAN / HPG Anakarargah Komutanlığı yaptığı açıklamada, bayram günleri boyunca eylem yapmayacaklarını bildirdiler.
KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı ve Kongra Gel Başkanlık Divanı, bayram günleri boyunca HPG’nin eylem yapmaması çağrısına ilişkin HPG’den cevap geldi.
Kürt halkının ramazan bayramını kutlayan HPG Anakarargah Komutanlığı yaptığı açıklamada, yapılan çağrıya uyacaklarını bildirerek, ‘’bayram günleri boyunca güçlerimizin üzerine gelinmedikçe hiçbir askeri aktivite içerisinde olmayacağız, eylem yapmayacağız’’ dedi.

MAHMUT ALINAK: Öyleyse bizi vatandaşlıktan çıkarın!

Saddam Hüseyin bile dil yasağı koymayı düşünmemiştir. Ama tarih şahit olsun ki, bugün Türk cezaevlerinde Kürtçe yasaktır. Kontrol edeceklerini bilseler Kürtçe’yi evlerde bile yasaklayacaklar

mahmut-alinak2 Dört gün önce Erzurum H tipi cezaevindeydim. Gördüklerim ve duyduklarım dehşet vericiydi. Mahpusların anne ve bacılarıyla Kürtçe konuşmaları yasaktır. Bu nedenle üç aydır telefon görüşmesi yapamıyorlar. Türkçe-İngilizce, Türkçe-Almanca sözlük serbest; ama Türkçe-Kürtçe sözlük yasaktır. Kürtçe gazete, dergi, kitap ve mektup yasaktır. Mahpuslar Kürtçe yazılmış bir mektup göndermek istediklerinde kendilerinden 70 milyon lira tercüme parası istenmektedir. Türk Hükümeti Kürtçe’yi böyle yük olarak görüyorsa, onları bu yükten kurtaracak kolay bir yol var: Bakanlar Kurulu toplanır ve bütün Kürtleri vatandaşlıktan çıkarır. Böylece bu “yükten” kurtulmuş olurlar. Ama sözde de olsa Kürtleri “vatandaş” olarak kabul ediyorlarsa, o zaman bizim insani haklarımıza tahammül etmek zorundadırlar. Buna mecburdurlar.

Dil yasağından başka, mahpusların ilgili makamlara yazdıkları dilekçeler kaybediliyor. Yazımı aylar, yıllar alan günlükler ve anılar aramalarda imha ediliyor, kitaplara el konuluyor. Odalar keyfi bir şekilde değiştiriliyor. Hastalıklar tedavi edilmiyor. Hipokrat yemini eden doktorlar cezaevinden on beş yıl sonra çıkacak mahpuslarla, “Cezaevinden çıktıktan sonra gelir tedavi olursunuz” diyerek alay ediyorlar.

“Yemekleri köpekler bile yemez” deniliyor.
Yeni gelen mahpuslar soyundurularak arama yapılıyor. Bu insanlık dışı uygulamaya karşı çıkanlar dövülüyor, hücrelere atılıyor. Mahpuslar zorla çalıştırılıyor. Kütüphane ve spor sahasından yararlanılamıyor. Genelgeler uygulanmıyor; ortak alanda sohbet süresi haftada on saat iken, bu hak hemen hemen hiç kullandırılmıyor.

Kısacası Erzurum’un göbeğinde H tipi bir imparatorluk kurulmuş. Bu dehşet imparatorluğunda insanlık Guantanamo Cezaevi’ nde olduğu gibi yerlerde süründürülüyor.

Ey vicdan sahipleri, bu zulme karşı çıkmak için Kürt olmak gerekmiyor, sadece insan olmak yetiyor.
Bu zulüm karşısında, “Ben cezaevindeki Kürdüm” diyemiyorsak, ne kadar insan olduğumuzu gözden geçirmemiz gerekmez mi?

Saygılarımla özgür politika

Monday, September 29, 2008

BAŞKAN BARZANİ: “KOPARILAN BÖLGELERE ASKERİ GÜCÜN GÖNDERİLMESİNİ KABUL ETMEYİZ”

1masoud mesut barzani PNA-Federal Kürdistan Bölgesi (FKB) Başkanı Mesut Barzani, daha önce Kürdistan Bölgesi’nden koparılan bölgelere askeri gücün gönderilmesini kabul etmeyeceklerini söyleyerek, “Şayet sözkonusu bölgelere askeri güç gönderilirse biz de iki katını göndeririz” dedi.


Başkan Barzani dün Basın-Medya kurum ve kuruluşları ile bir araraya geldi. 

Bir konuşma yapan Başkan Barzani, Kürdistan Bölgesi’nden koparılan bölgelere askeri gücün gönderilmesine razı olmayacaklarını söyleyerek, “Şayet sözkonusu bölgelere askeri güç gönderilirse biz de iki katını göndeririz” dedi. irakasker90

Başkan Barzani, Irak ordusunun silahlandırılmasına karşı olmadıklarını belirterek, “ Ancak Irak güçlerinin ölçüsünü ve hacmini bilmeliyiz. Eğer eski rejimin mantığının devamıysa biz buna kesinlikle razı olmayız” dedi.

Başkan Barzani, “Irak Savunma Bakanlığı Kürtlerin eliyle kuruldu. Çünkü, Sünni Araplar Şeyhleri’nin fetvasıyla yeni ordu ile ilgilenmediler. Irak’ın Birinci ve ikinci tugayı Hewler ve Süleymaniye’de oluşturuldu ve buna rağmen Kürtlerin Irak Savunma Bakanlığı’ndaki yetkilerinin azaltılması için çaba gösteriyorlar.” dedi.

Son zamanlarda Kürdistan Bölgesi ile Bağdat arasında yaşanan sorunlara da değinen Başkan Barzani, “Şuanki sorun sınır üzerindedir. Çünkü onlar, Kürdistan Bölgesi sınırının eski rejimin belirlediği gibi olmalı diye düşünüyorlar. Ancak bu kabul edilemez. Kürdistan güçlerinin de Qeretepe’den çekilmesi meydana gelen bir olaydı. Ama bundan sonra Irak, güçlerini koparılan bölgelere gönderirse biz de güçlerimizi göndeririz. Şayet onlar bir tugay gönderseler biz 2 tugay göndeririz” dedi.

Almanya'daki Kürtler idama karşı açlık grevine girecek

Toplantının tartışma bölümü oldukça yoğun geçti. Katılımcılar yaşadıkları sorunlarla birlikte toplantının seminer biçiminde yapılmasından çok memnun olduklarını belirttiler. Hazırlanan belgelerin başta Almanya dernekler yasasının metni olmak üzere tüm örnek projelerin kendilerine iletilmesini talep ettiler. Toplantıda Almanya'daki Kürtler ve kurumlarına yönelik baskılar da eleştirildi. Tartışmalardan sonra planlamaya geçildi ve bazı kararlar alındı :
Kararlar:
- İran'daki idamlara karsı derneklerde 2 günlük açlık grevleri ve salon toplantılarının yapılması kararlaştırıldı.
- YEK-KOM'un hazırladığı dosyaların derneklerin bulundukları şehirlerde kurumlara ve basına verilmesi planlanırken, şehir merkezlerinde bilgilendirme stantlarının açılacağı kaydedildi.
- YEK-KOM, Kürtlere haksızlık ve uluslar arası hukuka aykırı olarak değerlendirdiği Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik 9 Ekim komplosu ve 15 Şubat'ta korsanvari olarak kaçırılarak esaret altına alınmasının çeşitli etkinliklerle gündemde tutulmasını da karar altına aldı.
- Almanya'daki Kürtlere yapılan baskılar ve haksızlıklara karşı Herdenek kentindeki kurumlarla birlikte etkinlik düzenlenmesi planlamaya alındı.
- 2-5 tarihleri arasında Krawana'nın 10 yılı etkinliğine YEK-KOM yönetimi, Erfurt ve Leipzig dernek yönetimleri ile birlikte katılma kararlar arasında yer aldı.
- DTP yasaklamasına karşı planlanan etkinliklere 6 Ekim'de Hamburg Eyalet Parlamentosunda basın toplantısıyla start verileceği belirtildi.

kurtler_aclik_grevindeler_almanya

Almanya Kürt Dernekleri Federasyonu (YEK-KOM) kuzey eyaletleri dernek yönetimleri ve dışilişki çalışmalarını yürüten 34 yöneticisinin katıldığı meclis toplantısını Hanover derneğinde gerçekleştirdi. İran'da yürütülen açlık grevine destek amacıyla Kürt derneklerinde 2 günlük açlık grevi yapılması kararı alındı.
Mala Gel derneğinde seminer seklinde yapılan toplantının gündeminde daha çok dernek yöneticiliği ve derneklerin yapacakları çalışmaların teknik ve bürokratik yönleri ile Almanya'daki yerel yönetimlerin isleyişi ele alındı.
Seminere FDP (Hür Demokratlar Partisi)'inden aşağı Saksonya Eyalet Meclis Encümeni Yılmaz Mutlu, YEK-KOM Başkanı Ahmet Celik, YEK-KOM Kuzey Almanya Birleşik Eyaletler Sözcüsü Yüksel Koç, Sol Partiden Hamburg-Altona İlce Meclis Encümeni Robert ve Berlin Meclis Encümeni Gule, ayrıca misafir olarak VERDI (Hizmet Sektörü Çalışanları Sendikası) Berlin- Brandenburg yabancılar sözcüsü ve Avrupa Barış Meclisi koordinasyonundan Erkan Demirtaş katıldı.
İki gündemli yapılan toplantıda birinci gündem olarak Berlin Meclis Encümeni Guli, ilçe meclislerinin nasıl çalıştığını, ilçede yaşayanların tüm sorunları, göçmen derneklerinin projelerinin ilçe merkezlerine sunumunu anlattı.
Kürtler dar çalışmalardan çıkmalı
FDP üyesi Yılmaz Mutlu Kürt geçlerinin siyasi partilerde nasıl yer alabileceğine dair bilgilendirmede bulundu. Almanya'da lobi faaliyeti için en aşağıdan başlayarak Almanya'daki partilerin içinde yer almak gerektiğini söyledi.
Mutlu, sadece Kürtlerin değil Hür Demokratlar Partisi'nin düzenlediği etkinliklere katılma ve Almanya'daki her konuya ilgi göstermek gerektiğinin de altını çizdi.
Sol Partiden Hamburg-Altona İlce Meclis Encümeni yürütülecek siyasi çalışmalarda Kürtlerin kendi derneklerinin dışına çıkmaları gerektiğini dikkat çekerken, dar ve sınırlı bir çalışmayı aşmanın önemine vurgu yaptı. Ayrıca buradaki sorunların ilce meclislerinin birinci görevi olduğu gibi Kürdistan'daki yerel yönetimlerle de ilişki geliştirebileceği ve hata kardeş ilce projelerine kadar gidilebileceğini ifade etti.
Kürt potansiyeli değerlendirilmeli
Yüksel Koç Almanya dernekler yasası hakkında detaylı bir sunum yaptı. Bir kongre hazırlamadan protokole kadar bu alanda yapılması gerekenleri aktardıktan sonra yazılacak bir mektupta dikkat edilmesi gereken noktaları örnekleri ile açıkladı. Koç, derneklerin gerçekleştirebilecekleri projelerin neler olabileceği, nasıl hazırlanabileceği ve nerelere sunulabileceğine dair detaylı bir sunum yaptı.
Genel bir değerlendirme yapan Ahmet Çelik Almanya'da yaşayan Kürtlerin uyum ve entegrasyonlarında derneklerin önemli bir rolü olduğunu belirterek, bu çerçevede nasıl sonuç alıcı çalışmaların yürütülebileceğine dair bir çerçeve ortaya koydu. Kürtlerin 250-300 bin arasında oyları olduğunu belirten Çelik, bunun önemli bir potansiyel olduğunu ancak şimdiye kadar Türk devleti, bazı bireyler veya sosyal söven kesimlerin Kürt oyları üzerinde pazarlık yaptığını söyledi.
Kürtler entegrasyon tartışmalarına dahil edilmeli
Bu konuda derneklerin bunları deşifre etmesi için rollerini iyi oynaması gerektiğini kaydeden Çelik, her yerde 40 bin, 50 bin kişilik göçmen grupların temsilcilerinin entegrasyonlarda yerleri aldığını ama Almanya'da 800 binle 1 milyon arasındaki Kürtlerin temsilcilerinin buralarda yer almamasının hukuk ve demokrasi ile bağdaşmadığını dile getirdi.
İran'daki idamlara ve 25 Ağustos'tan beri süren İran cezaevlerindeki açlık grevlerine de değinen Çelik, yüzlerce Kürt tutsağın şu anda ölüm sınırında olduğunu ifade ederek, bu konuda uluslar arası kamuoyunda duyarlılık yaratmak gerektiğinin önemini vurguladı. HANNOVER / ANF

Kürt boksörden bir madalya daha

kurd_kurdisch_kurds_engin_erdogan_boksor Avrupa Boks Federasyonu ( European Boxing Federation ) tarafından Bayern'deki Burghausen'da düzenlenen ve 12 profesyonel boksçunun katıldığı Uluslararası Boks Turnuvasına Avusturya'yı temsilen katılan Kürt Boksör Engin Erdoğan bir galibiyet daha kattı.
Önceki gün Almanya'nın Burghausen kentindeki Messehalle'de yapılan ve yaklaşık 1 bin 500 seyircinin katıldığı Boks Galası'nda, Kürt Boksör Engin Erdoğan ile Alman Boksör Rushid Serm karşı karşıya geldi.
Dört raunt olarak yapılan boks maçında Kürt boksör Engin Erdoğan, maçın ilk dakikalarından itibaren rakibine büyük baskı kurarak başına attığı sert yumruklarla rakibini şaşkına çevirdi. Maç boyunca üstün taktik ile dövüşerek rakibini sık sık ring köşesine sıkıştıran Erdoğan, maç sonunda her üç hakemin verdiği yüksek puanlarla galip oldu.
Maç sonrası ANF'ye konuşan Engin Erdoğan , 'Şu anki hedefim 14 Aralık'ta Almanya'nin Nürberg kentinde yapılacak olan 'German Boxing Organisation Galası'ndaki' karşılaşmasındaki maçı da kazanıp, başarılarıma bir yenisini daha eklemek' dedi.
Kürt gençlerini de uluslararası alanda kendi kimlikleriyle spor faaliyetlerinde yer almaya çağıran Erdoğan, 'sporun kardeşlik ve barışı ifade ettiğini' söyledi.
Orta Anadolu Aksaray Kürtlerinden olan 30 yaşındaki Kürt Boksör Engin Erdoğan, bugüne kadar Avusturya'da birçok başarıya imza attı. 1991 yılında boks hayatına başlayan Erdoğan, 14 yaşından beri Avrupa'da amatör olarak yüzden fazla maç yaptı.
1991-2003 yılına kadar Salzburg'daki Box Club ASVO-02'de boks yapan Erdoğan, 2003 yılında Boxteam-Vienna ile yaptığı transfer anlaşmasıyla profesyonel boks hayatına başladı.
1994, 1995, 1996, 1997 Avusturya gençler şampiyonluğunu kazandı,
1994 yılında 70 kiloda Avusturya gençlik şampiyonu ve yılın en iyi teknik boksörü seçildi,
1998, 1999, 2000, 2001'de Avusturya profesyonel ön şampiyonu oldu,
1993 yılından 2001 yılına kadar Avusturya Milli Takımı adına uluslararası turnuvalara katılan Erdoğan, Avusturya'ya onlarca altın, gümüş ve bronz madalya kazandırdı,
7 Haziran 2002'de Almanya'nın Troisdorf kentinde yapılan Mazlum Doğan Kültür ve Spor Turnuvası'nda boks şampiyonu olarak, Kürt sporuna adını yazdı.
2002-2003 yılında, 75 kiloda Avusturya Profesyonel Boks Ligi şampiyonu ve yılın en iyi boks sporcusu seçildi,
Avusturya'nın Salzburg Eyaleti'nin ilk profesyonel boksörü unvanını elinde bulunduruyor. Erdoğan'ın 16 Uluslararası profesyonel boks maçından sadece 2 yenilgi aldı. BURGHAUSEN / ANF ÖMER YÜCE

Barzani: Bağımsızlık isteği Kürd milletinin en doğal hakkıdır!

Masud-barzani Federe Kürdistan yönetimi Başkanı Mesud Barzani, bugün Kürdistan’daki basın kuruluşların temsilcileriyle bir araya gelerek önemli mesajlar verdi. Yaptığı konuşmada Kürd meselesine değinen Barzani şunları söyledi: “Bağımsızlık isteği Kürd milletinin en doğal hakkıdır. Fakat bu amaca ulaşmak için kan dökülme yoluna gidilmemeli ve uzlaşmayla bunun sağlanmasına çalışılmadır. Bizim şu anki sloganımız demokratik federal bir Irak’ın kurulmasıdır. Öte yandan diğer parçalardaki Kürd kardeşlerimizin görüşleri ile haklarının yanındayız. Ancak savaşla, kan dökmekle veya şiddetle sorunların çözülme dönemi geride kalmıştır. Kürd kardeşlerimize her zaman için nasihatimiz şu olmuştur. Sorunlarınızı sabırla ve diyalogla çözmeye kalkışın” diye konuştu.

KTV`nin kaydettiğine göre, “Kürtler korktukları için bağımsızlık ilan etmiyor” yönündeki iddiaları da yalanlayan Başkan Barzani, ulusal haklarının elde edilmesine inanan ve bu uğurda mücadele eden bir halkın asla korkmayacağını. Ancak her şeyin belli bir yeri ve zamanının olduğunu, önemli olanın doğru zamanda, doğru kararın verilmesi olduğunu, bağımsızlıktan bas etmenin ise suç olmadığını belirtti.

İnanması güç almasına rağmen Bağdat’ta demokratik ve çoğulcu sistemin aksine halen yönetimin tek elde tutulmasını savunan siyasi çevrelerin olduğunu da dile getiren Başkan, önemli olanın anayasanın uygulanması olduğunu vurguladı.
Başkan Barzani, “Yaşanan çok büyük tartışmalar sonrası bugün yürürlükte olan anayasa hazırlandı. Bu anayasa gerek Irak, gerekse Kürdistan halkı için büyük bir kazanımdır. Anayasada bize tanınan ulusal haklardan taviz vermemiz ise kesinlikle söz konusu değildir. Öte yandan anayasa yer aldığı üzere Irak’ın birlik ve bütünlüğünün korunması anayasanın yerine getirilmesine bağlıdır. Bu maddenin iyi değerlendirilmesi gerekir” diye konuştu. “

Barzani gazetecilere çağrı

Barzani`nin basın mensuplarıyla yaptığı toplantıyla ilgili PNA`nın haberinde de şunlar belirtildi: “Federal Kürdistan Bölge başkanlık divanı başkanı Dr. Fuat Hüseyin ile Kültür bakanı Felakeddin Kakeyi’nin de hazır bulunduğu görüşmede özellikle geçen hafta Kürdistan parlamentosu tarafından kabul edilen basın yasasının detaylarına değinildi.

Yönetim ile basın-medya kurumları arasında büyük bir boşluğun olduğunu dikkat çeken başkan Barzani ‘’Bu da çok tehlikeli çünkü düşmanlar söz konusu boşluğu kendi emel ve hedefleri doğrultusunda doldurabilirler’’uyarısında bulundu.
Tam özgür bir gazeteciliğin yanında yer aldıklarını belirten başkan Barzani ‘’fakat bu konuda yönetime doğrultacak her eleştiri reformcu, yenilikçi bir nitelik taşımalı ‘’diyerek gazetecilerin eleştirisi genel durumu karıştıracak bir ‘hedef’ içermemesi gerektiğinin altını çizdi.

Yolsuzlukla mücadele noktasında büyük uğraşılar içinde olduklarını ifade eden başkan Barzani, bu konuda gazetecilerden veya halk kesiminden ‘’belge’’ ile gelecek hertürlü şikayet veya eleştiriyi değerlendirmek amacıyla ‘’yolsuzlukla mücadele’’ adı altında özel bir komisyon kurduklarını söyledi.” RO/Zilan Dersim

2009 Mart Seçimleri ve DTP

 

Türkiye mart 2009’da yapılacak yerel seçimlere hazırlanıyor. Hemen belirtmek gerekir ki genel seçimlerin galibi AKP, mart 2009 seçimlerinde de belediyelerin üçte ikisini alarak yerellerde de iktidarını perçinleyecektir. Çünkü Türk siyasetinde kısa dönemde AKP’yi zorlayacak başka parti yok. Demirel çizgisi siyaset sahnesinden silinmiştir. Ecevit ve Türkeş çizgisi Baykal ve Bahçeli’nin son on yıldaki gayretleri ile ayakta tutulmaya çalışılıyor. Ancak bunlar da 2009 seçimlerinde tam bir yenilgi yaşayacaklardır. ABD destekli ılımlı islam çizgisi şu veya bu kişinin liderliğinde gelecek çeyrek asırda Türkiye’de iktidar olacaktır. 11 Eylül’den sonra bu çizginin önü açılmıştır; klasik devlet partilerinin önü ise kapatılmıştır. Bugün Pakistan’da Zerdari ne ise Türkiye’de Tayip odur. İkisi de laik ordu ile ittifak oluşturmuşlardır ve beraber yürümektedirler. Daha yeni seçilen Zerdari’nin ve çevresinin 50 yıllık geçmişi yolsuzluk, rüşvet ve kayırmalarla doludur. Ama “halk” buna rağmen seçmiştir. Şunu demek istiyorum. CHP’nin ve kısmen DTP’nin “bu yolsuzluk iddiaları AKP’yi geriletir, biz çalışmazsak da zaten oy alır, talip olduğumuz belediyeleri alırız” yönlü değerlendirmeleri gerçekçi değil, büyük yanılgıdır.

Ferit Şimal ( www.kurdistan-post.org ) Türkiye’de toplum, ordu ile anlaşmış her partiyi destekler. AKP’nin bu konuda bir sorunu kalmamıştır. Kürt halkına karşı oluşturdukları ittifakta bu gerçeği ortaya koymuşlardır. O halde 2009 mart seçimlerinde Türkiye’nin AKP’ye büyük oranda teslim edildiğini (ki CHP ve MHP de kısmen belediyeleri alabilir) söylemek gerekiyor. Ancak AKP buna karşın Kürdistan’da da aynı başarıyı elde etmek istemektedir. Zira ordunun ve devletin tam desteği sözkonusudur. Ordu ile ittifakında AKP’nin “samimiyet ölçüsü” Kürt halkına, kazanımlarına ve değerlerine karşı geliştirdiği saldırganlık düzeyidir. dtp

Bu nedenle devletin seçimlere kadar askeri operasyonlarını tırmandırarak sürdüreceği, psikolojik savaş eşliğinde Kürt halkının iradesini kırmaya dönük yoğun propaganda geliştireceği, özellikle göstermelik yatırım paketleri açıklayacağı, yoksul Kürt halkını “terbiye etmek” amaçlı paralar dağıtacağı, din istismari yoluyla kitleleri kazanmaya çalışacağı açıktır.

Burada Kürtlerin siyasal temsilcilerine önemli görevler düşmektedir. Gözlemlerimiz, DTP başta olmak üzere Kürt kurumlarının henüz seçim startını vermemiş olmalarıdır. Tayip Erdoğan ilçe ilçe dolaşıp oy isterken, örgütleme ve propaganda çalışmalarına bizzat katılırken DTP’nin kapalı kapılar ardından “hangimiz aday olalım, kimi yapalım” toplantılarıyla oyalandığı görülmektedir. Kürt siyaseti “nasılsa halk her gün şehit veriyor, bunlar otomatik olarak serhıldan, örgütlenme, tepki oluyor ve oya dönüşüyor, bizim çalışmamıza ne gerek var!” yaklaşımındadır. Sanki gerilla birileri meclise gönderilsin, birileri belediyeye başkan seçilsin, partiye lider yapılsın diye savaşıyor! Garip ve anlaşılmaz bir aymazlık hali…

Şimdiden söylemek gerekiyor. 2009, 28 mart yerel seçimlerinde DTP’nin olası bir başarısızlığı sürpriz olmamalıdır. Çünkü halka, seçimlere, dünyaya, bölgeye bakış açısı noktasında DTP’nin CHP’den geri kalır yanı yoktur. Hala 11 Eylül öncesi siyasal tezlerle örgütlenmekte ve siyaset yürütmektedir. Dolayısıyla DTP mevcut durumunu korursa bir başarıdır. Üç fazla üç az belediye alması önemli değil. Daha önce kaybettiği bazı yerleri alabilir, elindeki bazı yerleri de kaptırabilir. Son tahlilde alacağı belediye sayısı da önemli değildir. Önemli olan belediye ve diğer yerel yönetim organlarını nasıl yönettiği, nasıl işlevselleştirdiği, genel siyasal amaçlarla paralel hizmetler üretip üretmediğidir. Bu noktada çok sınırlı bir başarıdan söz edebiliriz. Kürdistan’da DTP belediyecilikte sistemin zihniyetini aşan yeni bir model oluşturamadı, hizmet üretemedi. Adeta her belediyenin birer küçük hükümet şeklinde örgütlendirilmesi gerekirken, son on yılda bu hedef gerçekleştirilememiştir. Hiç kimse bu başarısızlığı “düşman gerçekliği, devletin anti demokratik uygulamaları, inkar siyaseti” ile izah edemez. Çünkü “işini bilen” ılımlı İslamcılar rejimi ele geçirmeyi başardılar. Kürtler için de aynı şartlar mevcuttu ve fırsatlar, ortam doğru değerlendirilseydi, şimdi bir çok kent ve kasaba için “elimizde çıkabilir” kaygılarını yaşamazdık!

Seçimlere hazırlanmak için zamanın çok daraldığı açıktır. Seçim stratejisi henüz ortada yok. Kürt seçmenlerinin önüne konulmamıştır. Bu çok tehlikeli bir durumdur. Hangi kurum, irade, merkez karar verecekse, bir an önce harekete geçmeli ve çalışmalar başlatılmalıdır. Hedefler ve çalışma tarzı ilan edilmeli, yürütme gücü harekete geçirilmelidir.

Komisyon oluşturup aday adaylarını çakıştırmak, seçim çalışması değildir. Örgüt içinde varlığını sürdüren grupların, bunları sarmış ekonomik rant gruplarının küçük ve bireyci kavgaları, hesapları siyaseti ve adayları belirlememelidir. Çünkü bu kavga daralan zamanı tüketmek anlamına gelecektir. Bunun yerine halkın doğrudan katılımını sağlayan şeffaf yöntemlerle, ön seçimlerle adaylar belirlenmelidir. AKP ve devlet Kürdistan’ı ele geçirmeye çalışırken, Kürtlerin “hangi belediye’de aday olurum” gibi küçücük hesaplar yapması kabul edilemez. Kürt halkı bunu hak etmemiştir. Bu çapsızlığın, bireyci davranışların halkın umutlarının önüne geçilmesine engel olunmalıdır.

Diğer bir sorun; devletin hedefi sadece DTP tabanı dışındaki Kürtler değildir. Artık DTP’nin de tabanı hedeftir. Çünkü “Kürt halkının kazanma umudunu” yok etmek istiyorlar. Geçen seçimlerde bazı il ve ilçelerde seçmen kitlesi bölündü. Önümüzdeki seçimlerde bu bölünmenin büyüme riski yüksektir. “Aday” her şey olduğu zaman rejim de bazı bireyleri kışkırtarak öne çıkarmaktadır. Diğer yandan değerlerle bir bağı olmayan, iktidar nimetlerinden faydalanmayı amaçlayan, yolsuzlukla, rantçılıkla haşır neşir olmuş kişilerin örgüt tarafından “dayatılması” da tabanda bölünmeye yol açacaktır.

DTP veya Kürt hareketi aday seçimlerinde bu dengeye dikkat etmelidir. Aksi halde beklemediği yerlerde kendi tabanında kaymalar olacaktır. Açık ve net söylemek lazım. Kürdistan’da artık insanlar “kendine oy ver, oy namustur” sloganlarına inanmamaktadır. Hele hele “yurtsever isen, değerlerine bağlı isen bizim adaya oy vereceksin; beğenmesen bile” gibi dayatmalara kimse kanmıyor. Şehit ailesine gidip “tamam, adayı beğenmiyorsun, rantçıdır, işbirlikçilik yapmış, örgütsel değerlere zarar vermiş biri, ama şehidine bağlılığın gereği oy vermen gerekiyor” diyemezsin! Çok büyük bir etik ve vicdan sucu işlemiş olursun. Bir de insanlar seçimleri, seçimlerin amacı, seçilecek kişilerin neler yapacağı konusunda hem tecrübelidir hem kuşkuludur.

Kısacası DTP mevcut durumunu bile korumak istiyorsa, çok çok çok çalışmalıdır. Samimi, layık ve erdemli adayları tercih etmelidir. AKP’nin Kürt düşmanlığını iyi deşifre etmelidir. Bizzat çalışmalıdır; öyle halkın duygularına dayanıp yan gelip yatmamalıdır. En sıradan hizmetleri bile yapmamış kimselerin tekrar aday olmasına engel olunmalıdır. “Şehit aileleri şehit rantı yapıp aday oluyorlar, bu doğru değil, bu partide herkesin yeri olmalı” diyerek kendilerine Türk meclisinde, belediyelerde, rant merkezlerinde yer açan uyanıklara bu sefer izin verilmemelidir. Çünkü bu politika “dışımızdaki” Kürtleri değil, geleneksel tabanın gittikçe tepkilenip kaymasına neden oluyor.

Şimdilik bu genel değerlendirmeyle yetinelim. Seçim sürecini işlemeye devam edeceğiz. fsimal06@mynet.com

Kürtlerin Tarihinde Büyük Kardeşlik Yanılgıları

fedlawi-hazarhaspid[1] Süleyman Deveci -Kürd Tarihi bir okyanus, sonsuza kadar yüzülebilecek ucu, sonu, başlangıcı ve bitimi olmayan bir büyük derya, bilime ve bilgiye ve kendi tarihine aç Kürtleri ve insanlığı doyurmaya yetecek kadar yaşam, tecrübe, ışık dolu. O kadar uzağa gitmeye gerek yok. Hemen Kürtlerin İslamiyet ile tanıştıkları ilk dönemlerde 8. yüzyılda karşımıza çıkan ve hemen her Kürd´ün ve kendi tarihi ile ilgili araştırmacılarımızın çok nadir de olsa hem fikir oldukları, Kürtlerin Spartaküs´ü Abu Muslim Horasani (719-755) diğer adıyla Abdulrahman bin Muslim İslam´ın bayrağını son Emevilerden aldığında Kürtlere vermek, ya da kendisi taşımak yerine Hazreti Peygamberin akrabası ve soyundandırlar diye Abbasilere verdiğini resmi ve gayri resmi tarih kaynakları not ediyor. Serde Kürtlük değil inanç ve itikat söz konusu olan. (1) Bunu Sünni Kürtler ne kadar bilirler tartışılır ama İslam tarihi Abu Muslim´den hiç de hak ettiği onuru ve Kürtlüğüne biçebileceği saygın bir tarz ile bahsetmez.

Asilerin başı olduğu, Zerdüşt felsefesinin izlerini taşıdığı için ondan zındık, din düşmanı gibi aslı astarı olmayan küfür ile bahseder ki, bunun kökü resmi Arap ve son dönemde Türk islamcılarının genel ama doğru olmayan tezleridir. Kürd tarihinin özünü borçlu olduğu, ve büyük tarihi yanılgılarından en önemlilerinden biri olduğu için incelenmesi gereken önemli şahsiyetlerinden biridir. Abu Muslim bayrağı Kürtlere değil Abbasilere vererek bir dönemecin önünü tıkamış, tarihsel büyük bir hata işlemiştir.

Öfke soğudu dense yalan, sessizlik sinir etti denilebilir, yanıtlar kafalara sordu beklentisiz ebatlarında, bilmiyorumların tonlarca ağırlığı altında kalanlar kendimizin olmayan vicdanlarımızcasına sahipsiz ve ilgisiz ve hatta inançsız, yatışmak ve yatıştırmak istediler ortalığı, olmayacakların ortaya sere serpe çıkıp boyunu ve posunu gösterdiğinde kamburunu çıkarıp hafif ve dikkatlice dokunanlar arasında yenilgi öğretmeniyle sürdürdüğü suskun ve sessiz konuşmasını anlaşmak ve kabullenmeksizin yürütmeye başladı, suskunluk barışı yolunda yürümemekte ısrar edenler.

Tarih bu, oku incele istediğin kadar. Özellikle Bizans tarihçilerinin aktarımında Türklere Anadolu´nun kapısını açanlar kim olabilir, tabi ki biz Kürtler. O döneme damgasını vuran Kürt devletleri Mervanileri ve Hassanwahiyleri inceleyenler bunu kolayca saptayabilirler. 11 yy´da yani tam olarak 1071´de Selçuklu Sultanı Alparslan ile Bizans Kayzeri 4. Romen Diojen arasındaki savaşta Bizanslı tarihçiler Kürtlerin Müslümanların Hristiyanlarla savaşına taraf olmak için özellikle bölgede ki yerleşik Kürtlerin 10 000 savaşçı atlı süvarileri ile Malazgirt´deki bu meydan savaşında Türklerden yana çıktıklarını, onlarla yan yana Bizanslılara karşı savaştıklarını yazar. (2) Bu konuyu İslam ve Türk tarihçilerinin resmi söyleminde arayanlar bulamazlar.

Batılı kaynaklar istmeseler de belirtmeden geçemezler Kürtlerin Türklerden yana tercihlerini koyduklarını. Bu Kürtlerin Türklerle ilk ama son tanışmaları değildir kuskusuz.

Bir gün seni de çıkaracağım içimden derken ki tekilciliğine bulaşmanın verdiği rahatsızlık duygusallıkların bilinen nakaratıymışcasına evrensel, sıradan ve her insan öyküsü ve biyografisinde işte yaşam dedirten tabloların renksiz bir ifadesiymişcesine bildik ve benzer idi. İçsel sızıların ya da göz yaşlarına bulaşmış sancıların ifadesinde tıkanan sözcüklerin hayalci ve iyileştirici gücü her türlü hastalıklı umutsuzluklar ve yine karşıtı çocuksu umutların gidip gitmeyeceklerinin bilinmeyen koordinatlarından birkaçıydı sadece. Eylülist derecede hoyrat, bencil ve bireyciydiler.

Tarih baba bu duru mu, susar mı, tanık arayanın kendisini aramasını, kendisinin bulunmasını, onunla sohbet edilmesini ister. Yine o meşhur kardeşlik yalanlarının belki en büyük ve yine en önemlilerinden.16. yy´da meşhur Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail kapışmasında bizim Kürtler önce İdrisi Bitlisi (Mewlana İdris el Hakim) aracılığıyla Osmanlı Sultanlarına Kürtleri yamar, yalakalık yaptığı dönemde yazdığı Farsça eserleri yine de Kürtlerin yazılı edebiyatı diye bugün sahip çıkmak zorundayız. Geçerken bir tarihsel düzeltmede bulunmak gerekiyor. Sayısız Kürdistani internet sitesinde Şerefxan haksızca bu adamın oğlu olarak gösteriliyor, Şerefxan Emir Şemseddin bin Şerafeddin´in oğludur İdris'i Bidlisi´nin değil. Yine bu dönemde Osmanlı padişahlarının Mısır´da Memlukleri yok ederek halifeliği gasp ettiklerini görürüz. Bu kavgada önce Şiilerin yanında kısa süreli de olsa saf tutan Kürtlerin (ki Şerefxan´ın babası Fars Şahı II. Tahmasb´dan Hanlık unvanı almıştır) kitlesel olarak Sunni Osmanlıyı Şii Farslara tercih ettiğini görürüz. İki savaşan ülke arasında kalan Kürtlerin o dönem ki büyükleri henüz bağımsızlığın ne demek olduğunu bilmedikleri kesin, bu defa ki kardeşlik Sünnilerimizin Osmanlı, Alevilerimizin Şii dahası Alevi kardeşliğidir, özsel Kürdistani kardeşlik daha da bir bölünür, yalancı, sahte ve dış kardeşlikler o gündür bu gündür bizi oyalar olmuştur. O yüzden biz Kürdü değil Müslümanı severiz, Aleviyi, Türkü, Avrupalıyı ve hatta Uzaylıları, ama Kürde nedense hala yabancı, mesafeli ve temkinliyizdir. Bozulan insanlar, bozulan kafalar, kalpler, ruhlar, bakışlar, düşünceler, istem dışı boy gösteren hevessizliğe yakın bilmiyormuş takılmalar herkesi bilerken hem de, gereksiz alçakgönüllülükler ile kalender takılıp en zalimi oynamalar, karanlık dönemeçlerinde yaşamın ipe un sermeler, herkese hemen her konuda akıl, fikir, çözüm ve öneri sunanlar, kapısının önünü temizlemeye ilk önce kendinden başlamamakta inat edenler ve koordinatlarını yokmuş sayanlar artık susma zamanı. Ama yeni, farklı ve tatlı bir sohbete başlamak için.

Cumhuriyet yıllarında bizim kardeşçi Kürtleri Lozan´da görürüz. Yok biz vallah bağımsızlık istemeyiz, o ne kelime, biz din kardeşiyiz, bin yıldır kardeşiz ve benzeri aşağılık, satılmış ve hain söylemlerle. Bu o kadar eski ve uzak bir tarih değil. Merak eden Türkiye´de bile hatta Google´da (3) Lozan´ın orijinal metinlerinde yine atalarımızın torunlarına meşhur ihanetini okuyabilirler. Utanıp ezilerek hatta. Söylemek yok bugün, kabul dahi edilmemek belki istenmediğimiz kapılara, varlık ile yokluk, nüfuz ile nüfus arasında bocalamalar da, sıvışmak, kaçmak, erteleyişlere bulanmak keza yine öyle, koca şehri bir ucundan bir ucuna dolaşmak da yok öyle zırt pırt ha bire bir düşünce üretir bu defa felsefe yaparım diye, kapsamlarınını farklılıklarındaki somutlukları anlamaya kafa yormayanların günlerinin buruk, eksik, yaşanmamış olmasına kim ne demeli, olanca gücünle hafifçe de olsa bağırmak varken. Nobel´i Böll aldı da ne oldu, memleketinde okuyan ya da bir hatırlayan mı var adamı, okunsa dahi anlaşıldı mı, hala renk ve ırklarının farklılığından dolayı insanlar öldürülmüyorlar mı asil düşünceli sıradan olmayan ruhların ülkelerinde? Bize gitmeye ne hacet? Hergün insan kanı ile beslenmiş üniformalı satılık vatan bekçilerinin sıkıcı ama ölümcül öykü ve icraatlarını artık kanıksar ve bilip yaşayanları olmadık mı, değil miyiz onların ilk kurbanları, hedef tahtalarındaki ana öğe biz Kürtler?

Hala demokratik konfederalizm, neokemalizm, yeni veya demokratik cumhuriyet, çatı partisi, Fethullahçılarla, Nakşibendilerle, Türk Alevilerle, bilinen ve malum sol ile ittifak aramak ya da diğer İslami grupçuklara yamanıp, yaranıp kardeşlik gibi teranelerin arkasına sığınmanın reel adlandırması tarihteki en ucuz tanımı ile bilerek veya bilmeyerek yine Kürde ihanettir, tarihini bilmemektir, kendine ve Kürde güvenmemektir, kardeşlik tuzağından çıkmamakta inat etmek demektir, kör bir cehalet demektir. Her ihtilalde olur kırk yürek ama tabi kırık yürek de. Suskun silahların ölümcül inceliğinde yatar aslında keskin ve hatta radikal olduğunu iddia eden en önemli detaylar. Bunu anlamak nedense hep Tuzluçayırlı çocuklara özgüymüsçesine başkentlilerdir kıvançla, tabi Kürd tasarlanımlarının yarattıkları sınırında. Geriye dönüşü olmayan bir patika bu, dışı ölüm, öldürme, yok etme, yok olma dolu. Yoldan sapmak yok, kurtuluşa ve hedefe kilitlenmiş başka hiç bir hayat hakkı olmamış, kalmamış seçeneksizliklerden geriye kalan en doğru ve belki de tek tercih, şiarı Kürd politikacısının ya bağımsızlık ya ölüm olmalıdır günümüzde. Gerisi yeni bir yanılgı kardeşliğinden başka bir şey değildir.

sueleymandeveci@yahoo.de

(1), (2) http://www.amazon.de/s/ref=nb_ss_b?__mk_de_DE=%C5M%C5Z%D5%D1&url=search-alias%3Dstripbooks&field-keywords=s%FCleyman+deveci

(3) http://www.google.de/search?hl=de&q=lozan+ve+k%C3%BCrtler&meta=

Sunday, September 28, 2008

Kürdistan - ZAXO’DA YENİ BİR SINIR KAPISI AÇILIYOR

260908015757 PNA-Irak Ulaştırma Bakanlığı, ticareti canlandırmak amacıyla Zaxo’da yeni bir sınır kapısının açılacağını bildirdi.

Konuya ilişkin açıklamada bulunan Irak Ulaştırma Bakanlığı Sözcüsü Cevad Harsanan, Türkiye ile ticareti canlandırmak amacıyla Irak Ulaştırma Bakanı Abdulcebbar İsmail’in Türkiye’nin Bağdat Büyükelçisi ile başkent Bağdat’ta görüş-alışverişinde bulunduğunu belirtti.

Sözcü, açılacak yeni sınır kapısının İbrahim Halil (Habur) sınır kapısına yakın Şinawe bölgesinde kurulacağını söyledi.

Irak, Türkiye ve Avrupa ülkelerini birbirine bağlayan Şinawe bölgesinde “Serbest Ticaret Bölgesi”nin kurulması bekleniyor.

Sözkonusu yeni sınır kapısının gelirini incelemek için bir süre önce Bağdat’tan bir komisyon İbrahim Halil sınır kapısına gelerek temaslarda bulunmuştu.

Sözkonusu Kürtler olunca Türkiye ve medya sansürü meşru görüyor!

Aslolan sansürdür!
Alternatif'in kapatılmasına tepki gösteren Adana ve İstanbul İHD şubeleri, Doğan Grubu için toplanan meslek örgütlerinin aynı duyarlılığı Alternatif için göstermemelerini 'ikiyüzlülük' olarak değerlendirdi

gelecek27eylul Alternatif Gazetesi'nin bir aylık süreyle kapatılmasına tepki ve destekler giderek büyüyor. İHD İstanbul ve Adana şubeleri ile DTP Beyoğlu İlçesi Alternatif Gazeteesi'ne verilen bir aylık yayın durdurma cezasını kınayarak, gazeteye destek verdi. İHD yönetcisi Abdulbaki Boğa, basın meslek örgütlerinin geçen günlerde Doğan Grubu için düzenledikleri toplantıya değinerek, 'Toplantıda 'Asıl olan ifade özgürlüğüdür. Halkın gerçekleri öğrenme hakkı herkes tarafından her koşulda korunmalıdır' görüşünü savunan basın meslek örgütleri, aynı özgürlüğü Gündem geleneği için savunmamaktadırlar. Bu ikiyüzlülüktür' dedi. ESP de Ankara'da kapatmaya tepki göstererek özgür basına destek amacıyla Gelecek Gazetesi dağıttı.alternatif_gazeteleri
İHD İstanbul Şubesi, Alternatif Gazetesi hakkında verilen bir aylık yayın durdurma cezasını dernek binasında yaptığı basın açıklamasıyla kınadı. ESP, EHP, Barış Anneleri'nin yanısıra DİHA çalışanlarının da destek verdiği açıklamada konuşan İHD yöneticisi Abdülbaki Boğa, dünyanın neresinde olursa olsun basın mensuplarının hedef haline getirilmesinin ve gazetelerin kapatılmasının utanç verici olduğunu söyledi. Sansür geleneğinin Osmanlı'dan bu yana devam ettiğini belirten Boğa, 'Gündem geleneğinden gelen Alternatif Gazetesi üzerinde geliştirilen kapatma, toplatma ya da sansür gibi baskı politikaları Türkiye'de basın özgürlüğünün ne düzeyde olduğunun göstergesidir' dedi. AKP ve Doğan Grubu arasındaki kavgaya da değinen Boğa, 'Gündem geleneğine ait gazetelerin kapatılması sonrası hiçbir ses çıkarılmaması hem AKP'nin hem de Doğan Grubu'nun aslında basın özgürlüğünden ne anladıklarının göstergesidir' dedi. Basın meslek örgütlerinin geçtiğimiz gün Doğan Grubu için düzenledikleri toplantıya da değinen Boğa, 'Toplantıda 'Asıl olan ifade özgürlüğüdür. Halkın gerçekleri öğrenme hakkı herkes tarafından her koşulda korunmalıdır' görüşünü savunan basın meslek örgütleri, aynı özgürlüğü Gündem geleneği için savunmamaktadırlar. Bu ikiyüzlülüktür. Dilinden insan haklarını, özgürlüklerini düşürmeyen iktidar sahiplerine sesleniyoruz. Parti kapatmada, eğitim ve öğretim hakkında, düşünce ve ifade özgürlüğünde ve basın özgürlüğünde çifte standarda artık bir son verin' diyerek sözlerine son verdi.
'Aydınlarımız yalnız bıraktı'
Boğa'nın ardından söz alan Alternatif Gazetesi çalışanı Yılmaz Sezgin ise, Gündem geleneğinden gelen gazetelerin bu tip baskılara ve yıldırma politikalarına alışkın olduğuna değindi. Özgür Ülke Gazetesi'ne ait binaların bombalandığı süreçleri gördüklerini belirten Sezgin, 'Eğer bu gelenek bu kadar yıldır devam ediyorsa bu yılmadığımızın göstergesidir. Bugün kapatılan gazetelerimizin sayısını ve isimlerini dahi hatırlamıyorum. Bir zamanlar İstiklal Caddesi'nde gazetemizi dağıtan aydınlarımız bugün yanımızda değiller. İktidarın baskılarını şiddetlendirdiği bu dönemde onları yanımızda görmemek bizi üzüyor ancak yürüyüşümüz devam ediyor' dedi. İSTANBUL - ADANA / DİHA
'Postal göründü Radikal nerede?'
ihd_alternatif_destek İHD Adana Şubesi de Alternatif gazetesinin kapatılmasını kınamak amacıyla, Alternatif Gazetesi Adana Bürosu önünde basın açıklaması yaptı. Açıklamaya DTP, Eğitim-Sen, Halk Evleri, TUHAY-DER, ÖDP, ESP, EMEP, BDP, BDSP, Pir Sultan Abdal Derneği, SES ve DİP Girişimi de destek verdi. 'Alternatif basın susturulamaz' pankartının açıldığı açıklamada 'Faşizmin postalı göründü Radikal nerede', 'Basını serbest bırak çözüme bak', 'Alternatif sahipsiz değildir' dövizleri taşındı. Grup adına konuşan İHD Adana Şube Yöneticisi Songül Çaynak, Türkiye'nin kuruluşundan bu güne kadar, özellikle muhalif düşüncelere karşı hapis, sürgün, karartma ve yayın yasaklamaları gibi cezaların verildiğine dikkat çekti. Çaynak, 'Son olarak da özellikle özgür basına yönelik baskılar arttı. Yaklaşık bir hafta önce Alternatif Gazetesi hakkında verilen 30 günlük kapatma kararı ile bu baskılar sürdü. Alternatif Gazetesinin kapatılması Kürt sorununun barışçıl demokratik çözümünün engellenmesi anlamına geldiği gibi, düşünce ve ifade özgürlüğünün olmadığının göstergesidir' diye konuştu. Yayın durdurmanın aynı zamanda Türkiye'de basın özgürlüğünün sadece göstermelik olduğunun bir kanıtı olduğunu ifade eden Çaynak, Alternatif gazetesinin yayınının durdurulması ile, barışçıl ve kardeşliği savunan bir geleceğin susturulamaya çalışıldığını kaydetti. Çaynak, Alternatif Gazetesi'nin yayınının durulmasını nefretle kınadıklarını kaydederek, özgür basın üzerindeki baskılara son verilmesini istediklerini belirtti. Çaynak,'Basın yayın organlarının özgürce yayın yapabileceği yasal düzenlemelerin yapılmasını talep ediyoruz' dedi. Açıklamanın ardından grup Alternatif Gazetesi Bürosu'na destek ziyaretinde bulundu. ADANA
Kılıç: Basın alanında sansür yaygınlaşıyor
Eğitim Sen Genel Başkanı Zübeyde Kılıç, Eğitim Sen internet sayfasına erişimin engellenmesi kararının Eğitim Sen'e tebliğ yapılmadan uygulanmasını hukuksuzluk olarak değerlendirdi. Eğitim Sen Genel Başkanı Zübeyde Kılıç, Eğitim Sen'in web sayfasına erişimin engellenmesine ilişkin Eğitim Sen Genel Merkezi'nde basın toplantısı düzenledi. Birçok demokratik kitle kuruluşunun destek verdiği açıklamada, konuşan Eğitim Sen Genel Başkanı Zübeyde Kılıç, 28 Şubat 2007 tarihinde, 'Okullara ücretsiz gönderilen Harun Yahya imzalı 'Yaratılış atlası' ile ne amaçlanıyor' konulu bir basın açıklaması yaptıklarını ve bundan kaynaklı da Eğitim Sen web sayfasına erişimin engellendiği belirtti. Kapatma kararının Gebze'de alınmasının düşündürücü olduğuna vurgu yapan Kılıç, 'İhtiyati tedbir isteyen Adnan Oktar İstanbul Kadıköy'de ikamet etmektedir. Eğitim Sen Genel Merkezi ise, Ankara'nın Çankaya ilçesindedir. Kural olarak ihtiyati tedbir istemi en çabuk ve en ucuz elde edilebilecek yere başvuruda bulunularak yapılır' şeklinde konuştu. Kılıç, 'Sorun basit bir site kapatma olayı değildir. Eğitim Sen'in sitesi çocuklarımızın zihnini bilimdışı safsatalarla doldurulmasına karşı çıktığı için kapatılmıştır' dedi. Yaptıkları hukuki girişimler sonucunda internet sitesinin tekrar açıldığını belirten Kılıç, basın-yayın ve iletişim alanında sansürün giderek yaygınlaştığını hatırlatarak, 'Başbakanının bile basına 'boykot' çağrısı yaptığı bir ülkede demokrasiden bahsetmek mümkün değildir' dedi. Kılıç, bu tür engellemelerin bir kez daha yaşanmaması için mücadeleye çağırdı. ANKARA
Bir destek de sanatçılardan geldi
ihd_alternatif_destek Alternatif Gazetesi'ne destek artarak devam ediyor. Alternatif'i ziyaret eden Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) sanatçıları, gazeteye verilen cezayı kınayarak, desteklerinin süreceğini belirttiler. Sanatçılar adına kısa bir konuşma yapan Mehmet Akyüz, 'Özgür basın yaşanan çatışma ve savaşı tüm çıplaklığıyla kamuoyu ve dünyaya duyurduğu için susturulmaya çalışılıyor' dedi. Akyüz, buna karşı Kürt kurumlarını dayanışma içinde olmaya çağırdı.
Alternatif'i sahiplenme çağrısı
Alternatif Gazetesi'ne bir destek de DTP'lilerden geldi. Beyoğlu DTP İlçe Binası'nda bir araya gelen DTP İlçe yöneticileri ve DTP üyesi bir grup Alternatif Gazetesi'nin kapatılmasını kınayarak konuya ilişkin basın açıklaması yaptı. DTP İlçe Başkanlığı adına konuşan DTP İlçe Yöneticisi Hayri Eser, Türkiye'nin Türkiye Cumhuriyeti'nin başka hiçbir dil, kültür, kimlik ve düşünceyi kabul etmediğini dikkat çekerek, 'Kürtler yıllarca baskı, tutuklama, faili meçhule maruz kalıyor. Kürtlerin parlamentodaki partisi ise kapatılma ile karşı karşıyadır. Bu imha ve inkar siyasetine son olarak Kürtlerin özgür basını da karşı karıya kalmıştır' dedi. Demokratik mücadelenin bir gereği olarak Kürtlerin ve tüm ezilenlerin sesi olan özgür basın geleneğine daha çok sahip çıkılması gerektiğini belirten Eser, 'Bizler Musa Anterlerin, Hüseyin Denizlerin kararlı mücadelelerini sürdüreceğimizi söyleyerek, buradan tüm demokratik kesimlere özgür basını sahiplenmeye çağırıyoruz' dedi.
ESP'den gazetemize destek
istanbul_alternatif_destek Alternatif Gazetesi'nin bir ay süreyle kapatılmasını protesto eden Ezilenlerin Sosyalist Platformu (ESP) üyeleri, özgür basına destek amacıyla gazetemiz Gelecek'i dağıttı. ESP üyeleri, Alternatif Gazetesi'nin kapatılmasını protesto etmek amacıyla Yüksel Caddesi'nde gazete dağıttı. ESP'liler, özgür basına karşı yapılan sansürü kınadı. Yağmura rağmen 1 saat boyunca yapılan dağıtıma yurttaşlar ilgi gösterdi. ESP'liler ayrıca, Güney Kürdistan Bölgesi'ne yönelik operasyon için 17 Ekim 2007 tarihinde verilen tezkerenin süresinin bir yıl daha uzatılması amacıyla Meclis'e gönderilmesine tepki gösterdi.
Mersin'de yürüyüşlü destek
Mersin'de bir araya gelen çok sayıda sivil toplum örgüt temsilcisi, Azadiya Welat Gazetesi ve Gelecek Gazetesi ile dayanışma içerisinde olacaklarını belirtti.DTP Mersin İl örgütü ve Akdeniz, Toroslar, Yenişehir ve Tarsus İlçe örgütü yöneticileri, YDGM üyleri, İHD Mersin Şubesi yönetici ile üyeleri ve DTP PM üyeleri Cemil İnci, Ferhat Tarhan'ın da aralarında bulunduğu bir grup Azadiya Welat Gazetesi Mersin Bürosu'na baskın düzenlenmesi ve Alternatif Gazetesi'nin kapatılmasını protesto etti. İHD Mersin Şube binası önünde basın açıklaması yapan grup adına konuşan İHD Mersin Şube Başkanı Mirze Mehmet Söylemez, yıllardır özgür basın çalışmalarının egemenler tarafından yasaklandığını ve baskı altında tutulduğunu belirterek, 'Bu baskılar yasaklamalarla sonuçlanmaktadır' dedi. Bu yasakları şiddetle kınadıklarını belirten Söylemez, 'Özgür basın önündeki engellerin kaldırılmasını istiyoruz' diye konuştu. Açıklamanın ardından Azadiya Welat Gazetesi Mersin Bürosu'na doğru yürüyüşe geçen grup Gelecek ve Azadiya Welat gazetelerinin satışını yapan grup, daha sonra gazete bürosuna ziyarette bulundu.

70 yıllık Cumhuriyetin şahidi, sanığı, mahkumu ve davacısı: Apê Musa

'Ben Kürtçe yazıyorum diye ne olacak dedim. Hakim, 'efendim onlar azınlık' dedi.' Musa Anter'in hakime yanıtı 'Benim bir azınlık kadar hakkım yoksa böyle çoğunluğu ne yapayım' olur

MusaAnterApeMusa Diyarbakır'ın ücra sokaklarında ve işlek cadde ortalarında sinsice gelen ölüm ayan beyan kol geziyordu. Tüm Bölge'ye yayılan 'faili meçhul' ya da başka bir ifadeyle 'faili malum' cinayetlerin başkenti olmuştu Diyarbakır. Hava kararmaya başlar başlamaz, el ayak çekiliyor, koca kent terkedilmiş bir kasabaya dönüşüyordu. Ve sadece kan emici yarasalar avlarının kanını emmek için dolaşırlardı, sessizliğe bürünmüş, terk edilmiş kasaba görünümündeki koca kenti. Yine bir cinayet haberi gelmişti Diyarbakır'dan. Gazeteci, Kürdolog, yazar Musa Anter ve yeğeni Orhan Miroğlu saldırıya uğramıştı. 70 yıllık bir çınar 49'lardan DDKO'ya (Devrimci Demokrat Kültür Ocakları) İleri Yurttan Welat'a yakın dönem tarihimizin kendi deyimiyle 'şahidi, sanığı, mahkumu ve davacısı' Musa Anter yaşamını yitirmiş, yeğeni Miroğlu ise ağır yaralanmıştı. Derin güçler Apê Musa'nın ölüsünden bile korkmuş olacaklar ki cenazesi güvenlik gerekçesiyle tören yapılmadan emniyet mensuplarınca gömülmüştü. Başı dertlerden kurtulmayacaktı hiç Apê Musa'nın. 1959 yılında 49'lar ve DDKO davalarından yargılandı. 27 Mayıs 1960 darbesi yapıldığı sırada 49'lular olayından gözaltında bulunuyordu. 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbelerinden sonra da gözaltına alındı. 1960'lı yılların ortasında Diyarbakır'da çıkardığı bir dergide 'kımıl' adında Kürtçe bir şiir yayınlandı. Şiir ekinlere dadanan kımıl zararlısına halkın isyanını dile getiren bir halk güftesinden ibaretti. Ne politik bir içeriği var, ne halkı isyana davet ediyor, ne de bir sosyal sınıfı diğer sosyal sınıfa karşı kışkırtıyordu. Yani hiçbir zararı yoktu Kürtçe olması dışında. Bunun üzerine kıyametler kopar ve bir gazete (Cumhuriyet) haberinde 'bir dergi anlaşılmayan sebeplerden Kürtçe bir şiir neşretmiştir' diyerek savcıları göreve çağırır. Dergi toplatılır, Apê Musa mahkemeye sevk edilir ve 'kımıl davası' aylar sürer. Neyse ki 'birlik beraberlik bozulmadan, vatan bölünmeden' Apê Musa'ya 'haddi' bildirilir. Anter 1958'de Diyarbakır'daki İleri Yurt Gazetesi'nde yayınladığı bir yazısında, 'Kürtçe kelimeler serpiştirdiğim her yazım dava konusu oluyordu. Duruşmaların birinde Asliye Ceza Yargıcı, 'Musa Bey niye Kürtçe yazıyorsunuz' diye sordu. Ben de 'Hakim Bey, İstanbul'da Yahudiler, Rumlar ve Ermeniler gazete çıkarıyorlar. Ayrıca İngilizce, Fransızca gazeteler de çıkıyor. Ben Kürtçe yazıyorum diye ne olacak' dedim. Hakim, 'Efendim onlar azınlık' dedi.' Musa Anter'in hakime yanıtı 'Benim bir azınlık kadar hakkım yoksa böyle çoğunluğu ne yapayım' olur. Sen hep ayrılıkçı, bölücü, toplumun birlik beraberliğini bozucu olarak görülürdün devlet nezdinde. Oysa sen iki toplumun arasına ekilmiş nifak tohumlarını yok etmeye çalışırdın. Bölgeler arasına çekilmiş sınırların kaldırılması gerektiğini söylerdin. Kürt ve Türk toplumunun bu topraklarda yıllarca beraber yaşadığını haykırırdın. Ve nitekim 1989'da Kürt aydınlarının yaptığı bir basın toplantısında şöyle dedin. 'Bizim Türkiye'den kopmak ayrı bir devlet kurmak diye bir düşüncemiz yok. Ege'nin, Trakya'nın, Marmara'nın, Akdeniz'in, Karadeniz'in, Orta ve Doğu Anadolu'nun verimli güzel topraklarını bırakıp, Güneydoğu'nun kıraç topraklarına doluşacağımızı o topraklarla yetineceğimizi mi sanıyorsunuz? Yanılıyorsunuz. Bu ülkeyi birlikte kurduk, birlikte yönetip kalkındıracağız. Bunu da bu topraklarda birlikte yaşayarak gerçekleştireceğiz' dedin. Ve bunu hep diyecektin korkusuzca. Ülkenin buhran durumundan rant elde etmek isteyenler için yaşamı bir tehdit olacaktı Apê Musa'nın. Ve ölüm tezgahı 20 Eylül 1992 yılında Seyrantepe'nin sessiz bir sokağında kurulacak, soğuk mermiler 70 yıllık Çınar ağacı Anter'in bedenine hunharca boşaltılacaktı. Bir gazeteci, Kürdolog, yazarın faili meçhul bir cinayete kurban gitmesi; cinayet öncesi ve sonrasında yaşananlar. Üzerinden 16 yıl geçtikten sonra JİTEM itirafçısı Abdulkadir Aygan'ın Anter'in katilleri hakkında verdiği bilgiler ve isimlere karşın katillerin h‰l‰ cezalandırılmaması Türkiye'nin bir dönem ne denli karanlık bir tünelden geçtiğini gösteriyor. Sırf bu gözle bakıldığında bile Türkiye'nin barışa olan ihtiyacı daha çarpıcı bir biçimde ortaya çıkıyor. Daha da yaşanacaklardan gayrı, ne çok acılar yaşanmış bu coğrafyada!
Abdurrahman Gök* *Dicle Haber Ajansı Muhabiri

Özgür basına 35. kapatma cezası

Gelecek gazetesine Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın fotoğrafına yer verdiği gerekçesiyle bir aylık yayın durdurma cezası verildi. Bu cezayla birlikte özgür basın geleneğinden gelen gazetelere 35. kez, Gelecek gazetesine ise 2. kez kapatma cezası verilmiş oldu.

gelecek27eylul Özgür basın geleneğinin gazetelerinden olan ve 28 Mayıs 2008 tarihinde yayın hayatına başlayan Gelecek gazetesine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 5187 Sayılı Basın Yasası Kanunu'nun 25/2, 3713 Sayılı TMK'nın son maddesi gereğince bir aylık yayın durdurma ve toplatma cezası verildi. Gerekçeli kararda, 27 Eylül 2008 tarihli 39. sayısının 1. sayfasında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın fotoğraflarına yer verdiği ve Öcalan için 'Kürt Halk Önderi' ifadesini kullandığı gerekçesiyle gazeteye bir aylık yayın durdurma ve toplatma cezası verildiği belirtildi.
Bu cezayla birlikte özgür basın geleneğinden gelen gazetelere 4 Ağustos 2006 tarihinde bu yana 35'inci kez kapatma cezası verildi.
İSTANBUL-DİHA

Bakan'ın bitmeyen yalanları

İçişleri Bakanı Beşir Atalay, belgeli, bilinen birçok olaya ilişkin gerçekdışı beyanatlarda bulunmaya devam ediyor. Son olarak kameralar önünde polislerce kolu kırılan Ertuş'un durumunu inkar etti

newroz2008cuneyt AKP hükümetinin gerçekleri gizleme ve tersyüz etme gayretleri bitmiyor. İçişleri Bakanlığı'nın bu konudaki çabaları ise, bu kadar da olmaz dedirtecek türden. Askerlerin Bölge'de ormanları ateşe verdiği herkesçe bilinmesine ve askerlerce kabul edilmesine rağmen 'PKK patlayıcılarından kaynaklanıyor' diyen, 7 yaşındaki çocuk ismi Welat olduğu için Türkiye'ye alınmazken 'Türkiye vatandaşı değildi' yanıtını veren, insan hakları kuruluşlarına yüze yakın şikayet bulunmasına rağmen 'ajanlık dayatması'nı inkar eden, Van'daki 8 Mart ve Newroz kutlamalarındaki şiddeti savunan, HADEP'li Serdar Tanış ve Ebubekir Deniz'in askerlerce kaybedilmesini aklamaya çalışan İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın son marifeti, Hakkari'de 14 yaşındaki Cüneyt Ertuş'un kolunun kameraların önünde polislerce kırılmasını inkar etmek oldu.turk_polis_kol_kirdi
DTP Milletvekili Hamit Geylani'nin Hakkari'deki Newroz olayları sırasında iki kişinin yaşamını yitirmesi, bir çocuğun sağ gözünü kaybetmesi ve Ertuş'un kolunun kırılmasına ilişkin verdiği soru önergesine yanıt veren Atalay, diğer olaylarla ilgili soruşturmanın açıldığını belirtirken, Ertuş'un durumunu ise inkar etti. Atalay, devamla şunu söyledi: 'Hakkari Sulh Ceza Mahkemesi tarafından hakkında tutuklama kararı verilen Cüneyt Ertuş isimli şahsın alınan doktor raporlarında vücudunda yeni bir tıbbi lezyona, darp ve cebir izine rastlanılmadığı belirtilmiştir. Ayrıca soruşturma aşamasında kendisinin veya avukatının herhangi bir şikayeti olmamıştır.' Ancak Bitlis Cezaevi'nde 21 gün tutuklu kalan Ertuş'un ailesi ve avukatları olayın hemen ardından doktor raporlarıyla işkenceyi belgeleyerek polisler hakkında suç duyurusunda bulunmuş, savcılık polisleri korumak amacıyla 'takipsizlik' kararı vermişti. Van Ağır Ceza Mahkemesi'ne yapılan itiraz da bu kararı değiştirmeyince Ertuş Ailesi, soruşturmanın engellendiği ve adil yargılama yapılmadığı gerekçesiyle AİHM'e başvurmuştu.
Orman yangınları
DTP Milletvekili Aysel Tuğluk'un Bölge'de çıkan yangınlara ilişkin verdiği soru önergesini yanıtlayan Atalay, yangınların operasyonlar nedeniyle çıkmadığını, top atışlarının yangına sebebiyet vermediğini, ama PKK tarafından yerleştirilen patlayıcıların yangınlara sebep olduğunu, PKK'lilerin 'kaçmalarını kolaylaştırmak için' yangın çıkardığını ileri sürmüştü. Oysa, askerlerin bilinçli yangınları başlattığı ve müdahale eden yurttaşları ise 'güvenlik gerekçesi' ile engellediği defalarca belgelenmişti. welatkimlik3
Welat'ın sınırdışı edilmesi
Türkiye'ye alınmayan 7 yaşındaki Welat Dağ'a ilişkin önergeyi yanıtlayan Atalay, Welat Dağ'ın vizesiz ve Türkiye vatandaşı olmadığı gerekçesiyle Türkiye'ye alınmadığını belirtmiş, Welat'ın kardeşleri olan Birhat ve Esmanur'un nasıl Türkiye'ye alındığını ise açıklamamıştı. Welat Dağ, 'Welat ismi Türkiye'de yasak' denilerek Almanya'ya geri gönderilmişti.
'Ajanlık' teklifleri
Atalay, DTP Milletvekili Akın Birdal'ın 'ajanlık' ile ilgili soru önergesine verdiği cevapta; herhangi bir güvenlik biriminde bunun söz konusunu olmadığını iddia etmişti. Ancak son birkaç yıl içerisinde cumhuriyet savcılıklarına ya da İnsan Hakları Derneği'nin çeşitli şubelerine yaklaşık yüz kişi 'kendisine ajanlık teklif edildiği' gerekçesiyle başvuruda bulundu. 
8 Mart olayları
Van Erciş'te 8 Mart Dünya Kadınlar Günü şöleninin ardından gerçekleştirilen yürüyüşe yapılan müdahalede darp edilenlere ilişkin önergeyi yanıtlayan Atalay, gözaltına alınan şahıslara kötü muamelede bulunulmadığını öne sürmüştü. Olay günü çekilen fotoğraflar, Pınar Avcı ve Abdurrahman Güler'in olay sonrasında hastaneden aldıkları rapor ve anlatımları Atalay'ın iddialarını yalanlıyordu.serdar tanis ebubekir deniz
Tanış ve Deniz kaybedildi
25 Ocak 2001'de askerlerce gözaltına alındıktan sonra kendilerinden haber alınamayan HADEP yöneticileri Serdar Tanış ve Ebubekir Deniz hakkındaki önergeye Atalay, olayda herhangi bir jandarma personelinin kusur, ihmal ve sorumluluğunun bulunmadığı yanıtını vermişti. Oysa Tanış ve Deniz'in karakola çağrıldıkları ve bir daha kendilerinden haber alınmadığı, Ergenekon dosyasında bile Tanış ve Deniz'in dönemin Şırnak Komutanı Levent Ersöz tarafından kaybedildikleri belgelenmişti. İSTANBUL www.gundemonline.org

Saturday, September 27, 2008

Amerika ve Kürtler

Mehmet Altan-Star Hafta sonuna geldik... Maalesef aslında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun başlı başına bir yazı konusu olan açılışını da ballandıra ballandıra, ince ince anlatmaya fırsat bulamadık. Bush’dan Sarkozy’e, Saakashvili’den Evo Morales’e... BM’nin ve bütün kentin metrekareye en fazla dünya lideri düşen bir alana nasıl dönüştüğü...

Kurdistan_flag_by_Aras_ArtYemek yediğiniz salonda yanınıza Sırp cumhurbaşkanı Boris Tadic otururken, girdiğiniz dükkánda da Fin Cumhurbaşkanı Tarja Halonen’e rastlamanıza kadar. 

Neyse...

***

Genel Kurul konuşmasının yanında, hafta başı başladığı ikili görüşme maratonuna devam eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün dün bölge açısından da önemli bir randevusu vardı; bir yandan da kendi ciddi sağlık sorunlarıyla boğuşan Irak Devlet Başkanı Celal Talabani...

Salı günü de, George Bush ve Celal Talabani, aralarında Abdullah Gül’ün de bulunduğu devlet başkanlarına ‘Irak’ konulu bir brifing vermişti.

Görüşmenin önemine gelince...

Şu anda Ergenekon, Deniz Feneri, politikacı atışmalarına boğulmuş olan Türkiye fark etmezmiş gibi görünse de, en önemli, belki de birinci sorunu ‘Kürt Sorunu’...

Kongreleri süren DTP’nin kapatılma davası, şahin ve güvercin olarak ayrışan Kürt siyasetçilerinin siyasal taktikleri, her gün can yakan terör...

Irak ile yapılacak görüşmeler bu açıdan önem taşmakta...

Ve tabii konuya ABD’nin yaklaşımı...

* * *

ABD’nin Kürt Sorunu’na yaklaşımını...

Amerika’da bizzat görüşmeler yapan Diyarbakır Baro Başkanı Sezgin Tanrıkulu, bir süre önce Taraf Gazetesi’nde Neşe Düzel’e şöyle anlatmıştı:

‘Siz yakın zamanda Amerika’ya giderek görüşmeler yaptınız. Kimlerle görüştünüz?

ABD Dışişleri Bakanlığı Türkiye’de demokrasi ve Kürt meselesi konusunda geçen ay iki günlük bir toplantı düzenledi. Türkiye’den beş-altı kişiydik. Basına kapalı olan bu toplantılara, Amerikan Dışişleri ve Savunma Bakanlığı’ndan bürokratlar, akademisyenler katıldı. Yani işin mutfağında çalışan Cumhuriyetçiler ve Demokratlar birlikte katıldılar. Ayrıca Kuzey Irak’tan da akademisyenler vardı. ABD, kasım sonrası için Türkiye’yle ilgili A, B, C, D planları hazırlıyor. Bize 2002’den sonra Kürt meselesiyle ilgili ne tür gelişmeler olduğunu ve neler beklediğimizi sordular. Herhalde yeni yönetimin Türkiye’yle ilgili dış politika stratejisini oluşturuyorlar. Yeni Amerikan Başkanı’nın önüne bu dosyayı koyacaklar.

Amerikalılar Kürt meselesine nasıl bakıyorlar?

Toplantılardan çıkardığım sonuç şu. Amerika Kürt meselesinin çatışma dışı yöntemlerle çözülmesini ve silahlı çatışmanın artık sonlanmasını istiyor. Türkiye’nin buna hazır olması lazım. Bence ABD Kürt meselesinde avantajlı konuma geçti. ‘ABD PKK’yı destekliyor. Ordunun operasyon yapmasına izin vermiyor. İzin verse mesele biter’ diye Türkiye’de toplumda ve devlette çok yaygın bir algılama vardı. Orduda ve Hükümet’te büyük bir ABD karşıtlığı vardı. ABD şimdi Orduyla ve Hükümet’le işbirliği yaptı ama operasyonlardan bir sonuç elde edilemedi, operasyonlar başarılı olmadı. ABD Başkan Yardımcısı Dick Chenney bir süre önce, ‘Kürt meselesi sadece askerî değil. Siyasal adımların atılması lazım’ dedi. ABD’nin şimdi bunu deme imkánı daha fazla. ABD bunu demeye hazırlanıyor gibi geldi bana.

Sizce ne diyecek ABD?

‘Biz sizinle işbirliği yaptık ama sorun çözülmedi. Demek ki sorun benim sizinle işbirliği yapıp yapmamamda değil. Sorun içeride. Bu meseleyi siyasal adımlar atarak çözün’ demeye hazırlanıyor bence ABD.

Peki, size Kürt meselesinin çözümü hakkında neler söylediler?

Bence ABD kültürel haklar, siyasal partiler sistemi, demokrasinin güçlenmesi konusunda daha net bir tutum alacak. Silahlı çatışmanın bitirilmesi konusunda oldukça net bir fikre sahip.

Size neler sordular?

Son beş yıllık AKP iktidarında Kürt sorununda hangi somut adımların atıldığını, 22 Temmuz seçimlerinden sonra Kürt sorunun çözümü için neler yapıldığını sordular. Ama asıl öğrenmek istedikleri, Türkiye’deki Kürtlerin sorunun çözümü için ne talep ettiği. Benim izlenimim şu. ABD, Kürt meselesiyle çok yakından ilgili. Bu meselenin yakın zamanda demokrasi içinde çözülmesini istiyor. Açık olalım. ABD çözüm istiyorsa, bundan çıkarı olduğu için istiyor. Çünkü istikrarsız bir Türkiye ABD’nin işine gelmiyor. K. Irak ve enerji yollarının güvenliği açısından demokrasisi işleyen istikrarlı bir Türkiye ABD’nin işine geliyor.’

* * *

Dışarılardan bir akvaryuma bakar gibi baktığınızda, ülkenin sorunlarını daha da net bir biçimde görebiliyorsunuz...

Gündemdeki sırası slalom yapsa da, Kürt Sorunu tüm ciddiyetini koruyor, o nedenle New-York görüşmeleri bu açıdan da çok önemli...

New-York görüşmeleri deyince aklıma geldi...

Abdullah Gül’e paralel bir yoğunluk içinde koşuşturan Ali Babacan da dün Ermenistan ve Azerbaycan Dışişleri Bakanları ile bir araya geldi...

Madem Amerika’dayız ve dünyayı gözetlemeye çalışıyoruz, şunu da hatırlatalım, ABD başkan adayları Barrack Obama ile John McCain arasında dış politika konulu ilk televizyon tartışması da bankacılık sektörünü kurtarma konusundan kaynaklanan bir anlaşmazlık olmazsa, dün gece yapılmış olacak...

Bizim gündem ‘baron musun, değil misin’den ibaret de olsa, yapılırsa tüm dünyanın izleyeceği bu tartışmanın içeriği, Kürt Sorunu da dáhil her konuda Türkiye’yi çok yakından ilgilendiriyor...

Basından duyarlılık çağrısı

Azadiya Welat Gazetesi, Alternatif Gazetesi, Gelecek Gazetesi, Özgür Halk Dergisi, Yurtsever Gençlik Dergisi, Hewiya Jinê Dergisi, Dicle Haber Ajansı, Fırat Dağıtım Şirketi, Gün Radyo Tv, Ses Radyo, Net Radyo, Dünya Radyo ve Aram Yayın Evi, Kürt basınına yönelik baskılara dikkat çekmek için ortak yazılı açıklama yaptı. Açıklamanın tam metnini olduğu gibi yayınlıyoruz.alternatif_20eylul2008

Türkiye'de başta Kürt basını olmak üzere muhalif basın üzerindeki baskı giderek pervasızlaşıyor. Türk devleti savcısı, hakimi, polisi, jandarması ve dağıtım şirketleriyle Kürt basınını çökertmek için çalışıyor. Ne yasa ne de hukuk dikkate alınmadan, Kürt sorununu gündemde tutan günlük gazeteler ve dergileri kapatılıyor. Kürt halkına karşı yürütülen savaşın bir parçası olarak Kürt yayınları toplatılıyor ve kapatılıyor. Alternatif Gazetesi ve Özgür Halk Dergisi'nin bir aylık kapatılmasının nedeni budur. Sık sık kapatılarak bu yayınların çıkarılamaz duruma getirilmek istenmektedir. İddia ediyoruz ki aynı baskılar Türkiye'deki en büyük gazeteye yapılsa, birkaç gün içersinde çöker. Ne var ki bütün baskı ve yasaklamalara rağmen halkın sahip çıktığı demokratik Kürt gazete ve dergileri çökertilemiyor.

Kürt basını üzerindeki baskılar esas olarak Genelkurmay'ın emriyle gerçekleşiyor. Deşifre edilen gizli planlarda en fazla basına önem verdikleri şey Kürt basının susturulmasıdır. Genelkurmay Başkanı basına brifing verip, '
PKK haberi vermeyin, Apo demeyin, resim vermeyin' dedi. Aksini iddia edenlere ise tahammül gösterilmeyecektir. Bu nedenle son kapatmalar Genelkurmay'ın brifingiyle bağlantılıdır. Çünkü bu aralar askeri operasyonlar tüm hızıyla devam ettiriliyor, sınırötesi operasyon tezkeresi Meclis'e gönderildi, Bölge'de sivil katliamlar sürüyor, hak ihlalleri ve işkence sistematik bir şekilde artıyor, Kürtlerin talepleri bastırılıyor. Bunu dile getirenler susturulacaklardır...

Türkiye ve dünya basını da bu baskılara sessiz kalıyor. Kürt basını üzerinde körlerin ve sağırların görebileceği ve duyabileceği baskılar yapıyor. Ne var ki Türkiye'deki gazeteciler ve basın örgütleri ses çıkarmıyor. Kendilerince Kürt basınını basından saymıyorlar. Kürt halkını ve özgürlük mücadelesi verenleri bölücülükle suçluyorlar. Asıl bölücülük ise kendilerinin yaptığı gibi Kürt basını üzerindeki baskıları görmemektir.

Başbakan, basın tekeli olan Doğan Grubu'na saldırınca feryat edenlerin ve karşı çıkanların Kürt basınına yönelik baskıya ses çıkarmamaları, onların basın ahlakına sahip olmadığını gösterir. Zaten on yıllardır Kürt halkına karşı yürütülen kirli savaşta, kirli tarafta yerlerini aldılar. Devletin kirli uygulamalarını örtmek için bütün marifetlerini kullandılar. Kürtler üzerinde dünyada görülmemiş baskılar yapan devletin uygulamalarını görmezden geldiler. Bugün bile Kürt halkı birkaç haftadır anadil eğitimi için ayaktayken, bunu Türk basını görmüyor.

Kürt basını susturularak zaten Türk basının görmezlikten geldiği her şey tümüyle toplumdan gizlenmek isteniyor. Biz iddia ediyoruz; dünyada iradesi ve kişiliği olmayan basına en iyi örnek, Türkiye basını ve bu basında yer alan gazetecilerdir. Öyle ki genel yayın yönetmenleri genelkurmayın emir eri haline gelmiştir.

Türkiye'de Kürt basını üzerindeki baskılara karşı çıkmadan basın özgürlüğü gerçekleşmez. Kürt basınına yönelik baskılar somuttur. Kapatmalar, toplatmalar o kadar çok fazla ki, bunlar ancak açık faşist ülkelerde olacak düzeyde baskılardır. Aslında Kürt basınının hiç olmamasını istiyorlar, ama uluslar arası alanda zor duruma düşmemek için gazete ve dergilerin görünürde çıkmasına izin veriyorlar. Ama kapatma ve toplatmalarla, dağıtım üzerindeki baskılarla fiili olarak gazete ve dergilerin çıkartılması engelleniyor. Bu duruma Türkiye'deki gazeteler ve basın kuruluşları tepki vermediği gibi, uluslararası basın kuruluşları da ciddi tepki vermiyor. Kürtlerin Türkiye'de yok sayılması, bir yönüyle de dünyanın tutumundan kaynaklanıyor. Türkiye'de Kürt basınına yönelik baskının bu kadar açıkça yapılması da uluslararası basın kuruluşlarına duyarsızlığından kaynaklanıyor.

Başta halkların kardeşliğinden yana olan aydın, sanatçı, işçi, esnaf, öğrenci, kadınlar ve gençler olmak üzere bu tehlikeli gidişata karşı demek için tüm halkımızı duyarlı olmaya çağırıyor, Alternatif ve Kızıllaşan
Özgür Halk Dergisi ile her koşulda dayanışacağımızı belirtiyor, aşağıda imzası olan kurumlar olarak Alternatif Gazetesi ve Kızıllaşan Özgür Halk Dergisi'nin kapatılmalarını, Azadiya Welat Mersin Bürosu'nun basılmasını kınıyoruz.

Çözümsüzlükte ısrar ediyorlar

Hükümet süresini uzatmak için sınırötesi operasyon tezkeresini Meclis'e getirdi, Genelkurmay Kandil'e yönelik sivillerin hedef alındığı yeni bir operasyon düzenlendikandil_saldiri_sivil

AKP hükümeti, ordunun isteği üzerine 17 Ekim 2008'de süresi dolacak olan tezkereyi alelacele Meclis'e gönderirken, dün Kandil'e yönelik yine hava saldırısı düzenlendi. Yoğunlaştırılan 'psikolojik savaş' sonrasında gerçekleştirilen saldırıda, bir PJAK gerillası yaşamını yitirdi, bir köy de bombalandı. Saldırı, Kürt sorununda çözümsüzlüğü derinleştiren Genelkurmay Başkanlığı'nın devreye koymaya başladığı tasfiye konseptinin bir parçası olarak yorumlandı. Ayrıca saldırının, kara harekatının sinyali olduğu belirtiliyor.

Kara harekatına doğru

AKP ve ordunun Kürtlere karşı uygulamaya koyduğu tasfiye konsepti adım adım işliyor. 17 Ekim'de süresi dolacak olan tezkere tekrardan AKP'nin onayıyla Meclis gündemine taşınırken, Güney Kürdistan'a yönelik hava saldırıları yine devreye konuldu. 16 Aralık 2007'den bu yana sık sık PKK'ye yönelik hava saldırısı düzenleyen ve 21 Şubat'ta Zap'a 9 günlük kara harekatı gerçekleştiren AKP-ordu, başarısızlığa rağmen Meclis'te uzatılması beklenen tezkere öncesi bir kez daha saldırılarını artırdı. Türk savaş uçakları önceki gece Kandil'i bombaladı. Sivillerin hedefte olduğu hava saldırısı sonucu bir köy bombalandı, bir HRK'li yaşamını yitirdi. Hava saldırısının, önümüzdeki günlerde beklenen kara harekatı öncesine denk gelmesi dikkat çekti.

Genelkurmay Başkanlığı koltuğuna oturur oturmaz, Bölge'ye yaptığı ziyaret ve ardından medya kuruluşlarına verdiği brifingde, PKK'ye karşı saldırıların tırmanacağı mesajı veren İlker Başbuğ'un AKP ile anlaşarak devreye koyduğu tasfiye konsepti, sonbaharla birlikte hız kazandı. AKP hükümetinin tezkereyi uzatma kararından sonra Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Güney Kürdistan'a yönelik operasyon hazırlıklarını sürdürüyor. Güney Kürdistan sınır hattına yapılan askeri sevkiyat ve yığınaktan sonra önceki gece 15 savaş uçağı Kandil bölgesini bombaladı. Kurtek, Qelatukan, Kuzîne, Dolekoge, Biredê, Sergey Nêl köyleri ile Zerde ve Maredu kasabaları, Sawên Dağı etekleri ve Dola Pişt Aşani yaklaşık iki saat boyunca savaş uçaklarının bombardımanına maruz kaldı.kandil_saldiri

Hava saldırısının, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un 'psikolojik savaş' için basınla düzenli yapacakları haftalık bilgilendirme toplantısının ilkine denk getirilmesi dikkat çekti. Genelkurmay Başkanlığı, bombardımanı doğruladı. Genelkurmay Karargahı Hasan Tahsin Bilgi Merkezi'nde dün düzenlenen haftalık basın bilgilendirme toplantısında, konuya ilişkin bilgi veren Genelkurmay Başkanlığı İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak, '16' hedefin 'isabetle' vurulduğunu ileri sürdü. Gürak, saldırıda sivil halk ve yerel 'unsurların' olumsuz etkilenmemesi için 'gerekli hassasiyet'in gösterildiğini iddia etti. Ancak bombalama sonucu köylerin hedef alındığı ortaya çıktı. Bombardımanın en yoğun yaşandığı Kuzîne köyüne 3 bombanın isabet ettiği öğrenildi.

ANF'ye açıklamada bulunan Kürdistan Özgür Yaşam Partisi (PJAK) Koordinasyonu, saldırıda köylülere ait çok sayıda evin zarar gördüğünü ve köylülerin evlerini terk etmek zorunda kaldığını ifade etti. Açıklamada, ayrıca PJAK'ın silahlı kanadı olan HRK'li bir gerillanın da yaşamını yitirdiği bildirildi. Saldırıların ABD'nin desteği ile yapıldığına dikkat çekilen PJAK açıklamasında, bu saldırıların PJAK'ın İran rejimine karşı etkili ve güçlü bir şekilde özgürlük mücadelesini her alanda yürüttüğü bir dönemde yaşandığına işaret edildi. PJAK, başta ABD olmak üzere ilgili tüm güçlerden açıklama beklediklerini duyurdu.

Bombardıman nedeniyle köylülerin geceyi dışarıda geçirdiği öğrenilirken, TSK'nin saldırılarına HPG'lilerin de uçaksavarlarla karşılık verdiği kaydedildi. Güney Kürdistan Hükümeti Peşmerge Bakanlığı Sözcüsü Cebbar Yaver de Türk savaş uçaklarının Kandil'e yönelik bombardımanını doğrulayarak, Kurtek, Galibedran, Seyitharun ile Gırdaşala köylerinden bombardımanın duyulduğunu söyledi. Son bir haftadır Kandil, Zagros ve Zap alanında keşif uçaklarının yoğun uçuşu gözlenirken, önceki gece Kandil'i bombalamasının ardından askeri birliklerin Hakkari'nin Şemdinli ilçesinde yığınak yaptığı bildirildi. Askerlerin, sınırın diğer tarafında olan Xakurke'ye geçmek için hazırlık yaptığı öne sürüldü.basbug_dersim_vali

Başbuğ yine Bölge'de

Genelkurmay Başkanı olur olmaz ilk ziyaretini Bölge'ye yapan İlker Başbuğ, yine Bölge'ye gitti. Malatya, Diyarbakır ve Van ziyaretinden sonra Başbuğ, dün de operasyon ve çatışmaların en yoğun olduğu Dersim'deydi. Helikopterle Dersim'e giden Başbuğ ve beraberindeki Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Işık Koşaner, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aydoğan Babaoğlu, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Atila Işık ve 3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk ilk olarak Jandarma Bölge Komutanı Tümgeneral Mehmet Çörten ile görüştü. Başbuğ ve beraberindekiler, daha sonra geniş güvenlik önlemleri altında Tunceli Valiliği'ni ziyaret etti. Vali Mustafa Yaman ile 1 saat 15 dakika görüşen Başbuğ, Bölge gezisinin 'iyi geçtiği'ni ifade etti. Başbuğ, daha sonra ildeki askeri birliklere 'moral' ziyareti yaptı.