Bianet-Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, “Susurluk Davası” hükümlülerinden eski özel timci Ayhan Çarkın’ın, Arena programındaki “terörle mücadele sırasında bin kişi öldürmüş olabilirim” şeklindeki sözleriyle ilgili soruşturma başlattı.Ayhan Çarkın kimdir?46 yaşındaki Çarkın, Erzurum'da doğdu. Sonradan "terör" nedeniyle lise eğitimini tamamlayamadığını açıkladı. Özel Harekât kursunda Korkut Eken'den ders aldı. Özel tim polisi olarak Diyarbakır'da göreve başladı. 4 yıl görev yaptığı Güneydoğu'da kent içinde düzenlenen sayısız hücre evi operasyonuna katıldı. Ecevit Kılıç'ın haberine göre "görev aldığı ev baskınları en fazla beş dakika sürüyor ve evlerden sağ çıkan olmuyordu". 12 Temmuz 1991'de Nişantaşı'nda bir eve düzenlenen ve 11 kişinin öldürüldüğü operasyona katıldı. Öldürülen kişilerin yakınlarının başvurusu üzerine AİHM, Türkiye'yi bu operasyonda yargısız infaz yapıldığı gerekçesiyle mahkûm etti. İkinci operasyon ise 16 Nisan 1992'da Çiftehavuzlar'daki eve yapıldı. Evdeki 3 kişi öldürüldü. Çarkın ve 20 polis yargısız infaz gerekçesiyle yargılandı ancak beraat ettiler. Abdullah Çatlı'nın ekibindeydi artık. Yanında kendisi gibi Özel Timci olan Ayhan Akça, Oğuz Yorulmaz ve Ercan Ersoy da vardı. Bolu-Sapanca- Düzce üçgeninde Kürt insanlarının öldürülmesinde görev aldığı konuşuldu. Gazi Mahallesi olaylarında rol aldı. Ömer Lütfü Topal suikastında yer almakla suçlandı. Beraat etti. Çarkın Susurluk Çetesinin gerçekleştirdiği eylemlerin uygulayıcısı olmakla suçlandı. Dava sonunda 4 yıl ceza aldı. 20 ay cezaevinde yattı. Yargılanırken Çarkın, “Bu benim savaşım değildi, Türkiye Cumhuriyeti'nin savaşıydı. Susurluk davası nedeniyle 19 yıllık görevimden alındım. Savunmasız bırakıldım” dedi. 13 Ağustos 1993'de İstanbul Perpa'da bir kafeye düzenlenen baskında Dev-Sol üyesi oldukları gerekçesiyle beş kişi öldürüldü. Çarkın'ın baş aktör olduğu operasyonda, çatışma yaşanmadan bu kişilerin öldürüldüğü ortaya çıktı. Çarkın ve 8 polis bu operasyon nedeniyle kasten adam öldürmek suçundan hâkim karşısına çıktı. Mahkeme, Çarkın ve 4 polisi önce idama mahkûm etti ardından indirimler yaparak 3 yıl 10 ay ağır hapis cezasına çarptırdı. Ama Yargıtay sanıkların beraat etmelerini istedi. (EZÖ) Çarkın'ın Öldürdüğü "Bin Kişi"den 17'si de Gazi Mahallesinden"Çok abi, hangisini söyleyeyim? Terörle mücadele için belki bin kişi öldürmüşümdür.12 tane idamla yargılandım. Hiç bir özlük hakkım yok. İçişlerinden rica ediyorum, ben sizin namusunuzum, bana sahip çıkın." Star Televizyonunda yayınlanan Arena programında Uğur Dündar'ın "Kaç olayınız vardır?" sorusuna Eski Özel Harekat polisi Ayhan Çarkın'ın cevabı böyle. Susurluk Davasının sanıklarından Çarkın'ın bahsettiği cinayetlerin 17'si de hayatını Gazi olaylarında kaybetti. Özel timci Ercan Ersoy, HBB Televizyonunda Çarkın'la birlikte Gazi Mahallesinde olduklarını açıklamıştı. Susurluk davasında yargılanan özel timci Çarkın ve Oğuz Yorulmaz'ın Gazi Mahallesi'nde halkın üzerine ateş açtığını gösteren fotoğraflar vardı. Gazi Olayları...Bu cinayetleri "devlet için" işlediğini söyleyen Çarkın "Madem biz yargılandık Veli Küçük de yargılansın, siyasiler de yargılansın" diye ekledi. Eski Polis Şefi ve İçişleri Bakanı Mehmet Ağar da Susurluk Komisyonu'na verdiği ifadede, terörle mücadele adına "1000 operasyon yaptık" demişti. Yıl 1995. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller, İçişleri Bakanı Nahit Menteşe, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Hanefi Avcı, İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir, İstanbul Valisi Hayri Kozanoğlu. Alevilerin yaşadığı İstanbul'un Gaziosmanpaşa ilçesi'ne bağlı Gazi Mahallesi'nde 12 Mart günü akşam saatlerinde üç kahvehane ve bir işyeri aynı anda otomatik silahlarla açılan ateşle tarandı. Halil Kaya hayatını kaybederken, beşi ağır yirmi beş kişi yaralandı. Mahalleli polisin geç müdahale ettiklerini öne sürerek karakola yürüdü. Polis grubun üzerine ateş açtı. Ölen 17 kişiden yedisinin polis mermisiyle hayatını kaybettiği belirlendi. Gazi DavasıEyüp Cumhuriyet Başsavcılığı, 20 polis hakkında "müdafaa ve zaruret sınırını aşarak faili belli olmayacak şekilde adam öldürmek" iddiasıyla dava açtı. Beş yıl içinde 31 duruşma yapdı; dava 3 Mart 2000'de karara bağlandı. Polis memurları Adem Albayrak ve Mehmet Gündoğan hapis cezası aldı. 2002'de Yargıtay kararı onadı; yakınlarını kaybeden 22 kişi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurdu. Mahkeme Türkiye'yi toplam 510 bin avro tazminat ödemeye mahkûm etti. Ergenekon iddianamesinde Gazi olaylarıErgenekon iddianamesinin 254. sayfada "9 No'lu gizli tanık (...) Gazi Mahallesindeki Kahvehane taramasının Veli Küçük'le birlikte hareket eden Osman Gürbüz'ün gerçekleştirdiğini, aynı oluşum içinde Sedat Peker'in de olduğunu beyan etmiştir" deniyor. 260. sayfada Sedat Peker'in "Bunlar cahil, Bunlar birkaç kişi o Ayhan Çarkın, Korkut Eken, Semih filan. Böyle sağda solda birkaç kahveye mahveye ateş edip ortalığı karıştırıp. Gazeteci diyordu ki amaç ortalığı karıştırmak. Öyle üç beş tane faili meçhul cinayet yapacağız. Ortalık karışacak. Bir de bunların sonu kötü olacak" dediğine yer veriliyor. (EZÖ/EÜ) |
Wednesday, October 22, 2008
Bir Katilin Portresi: Ayhan Çarkın
KurdTime : Wednesday, October 22, 2008 0 Yorum
Etiketler : İşkence
ANADOLU’NUN EVLATLARI
YÜZ YILIN TANIKLARI “Bu kitapta, Anadolu’nun farklı dinden, farklı dilden, farklı milletten, farklı kültürlerden insanların başlarına gelenleri ibretle okuyacaksınız. ‘Bu kadar da olur mu? Bir ana, evladına bunu da yapar mı? Bir devlet kendi vatandaşlarına böyle davranır mı?’ diye soracak, anlatılanlara inanamayacaksınız. Halbuki bu kitap, gerçek hayattan birkaç sayfa, okyanustan sadece birkaç damladır. Bu kitapta, son yüz yılda, istemeden, mecburiyetten, gözleri arkada kalarak Anadolu’dan, Türkiye’den ayrılmış, dünyanın dört bir yanına savrulmuş insanlardan otuz altısının, gerçek hayat hikayelerini okuyacaksız.”
640 sayfa Fiyatı : 24.80 € + posta ücreti: Almanya: 1.4€ Avrupa: 4.5€ Amerika & Kanada uçakla: 11.- € Normal posta: 7.-€ Türkiye: Normal posta: 4.5 € İsteme adresi:h_ kemal_yalcin@yahoo.de
Kitapta yer alanlar: Nesrin Görsev – Doğan GörsevNusaybinli Sabri Atman Los Angeles Ararat Huzurevi’nden Karslı Rosa Razaryan Balıkesirli Bedros Seropyan Yozgatlı Mari Atamyan Sırpazan Karekin Bekçiyan Kapadokyalı Thomas Cosmades – Amerikalı Lila Cosmades Yozgatlı Eftik Demirkapı- Hataylı Cevdet Demirkapı İstanbullu Garo Eroyan Ohannes Garavaryan – Karmen Garavaryan Herman Hıntiryan – Arek Hıntiryan Aydın Karahasan – Nevin Karahasan Enver Karagöz – Işılay Karagöz Vartkes Kaprielyan – Zağik Kaprielyan Yaşar Kaya – Sayımgül Kaya Hamdi Maskar – Havva Maskar Midyatlı Albert Sevinç(Hadodo) -Tahranlı Shakeh Sevinç (Zeynalian) İstanbullu Anjel Başar Binali Bozkurt – Senem Bozkurt Sivaslı Nişan Şimanoğlu İstanbullu Seta Ağacan – Varujan Ağacan İstanbullu Hrant Torunyan- Araksi Torunyan
Anadolu’nun Evlatları Sunuş“Anadolu” adı, Yunancada “güneşin doğduğu ülke” anlamına gelen “Anatolia” kelimesinin Türkçeleşmiş biçimidir. Anadolu, Türkçede ana kavramını, sevgiyi, zenginliği, büyüklüğü çağrıştırır. “Güneşin doğduğu yer” olan bu topraklar on bin yıldan beri çok çeşitli medeniyetlere, kültürlere beşik; çeşitli halklara, milletlere anayurt, anavatan olmuştur. Anadolu’dan çok çeşitli dinler, inançlar, Tanrılar gelip geçmiştir. Ahmet Arif, bir şiirinde “Havva Anan dünkü çocuk sayılır / Anadoluyum ben / Tanıyor musun?” dizeleriyle özetler Anadolu tarihinin derinliğini. Türk boyları MS XI. yüzyılda Anadolu’ya geldiklerinde karşılarında toprağa yerleşmiş; sanatta, kültürde, bilimde, üretimde, ticarette gelişmiş Bizans İmparatorluğu’nu bulmuşlardı. Bu imparatorluğun içinde Ermeniler, Rumlar, Pontoslular, Kürtler, Araplar, Cenevizliler, Süryaniler yaşıyordu. Anadolu bir Hıristiyan ülkesiydi. Toplam nüfusları beş milyon kadar olan bu halklar Anadolu’nun sahipleriydi. XI. yüzyıl boyunca gelen Türk boylarının, aşiretlerin toplam nüfusları ise dört yüz bin kadardı. Türk boyları göçebeydi. Yerleşik halkların kültürlerine, üretim biçimlerine yabancıydı. O zamanlar henüz “Türkiye” diye bir kavram, bir devlet yoktu. Anadolu’nun Türkleştirilmesi, Müslümanlaştırılması, Sünnileştirilmesi bin yıldan beri devam eden uzun bir süreçle olmuştur. Bu süreç, en hızlı ve en kanlı biçimiyle yirminci yüzyılda gerçekleştirilmiştir. 1914 yılında yapılan Osmanlı nüfus sayımına göre, Türkiye Cumhuriyeti’nin şimdiki sınırları içinde yaşayan toplam nüfus yaklaşık 16.5 milyondu. Bu nüfusun dört milyon kadarı Ermeniler, Rumlar, Süryaniler, Yahudiler, Yezidiler ve diğer Müslüman olmayan insanlardan meydana geliyordu. Toplam nüfusun dörtte biri gayrimüslimdi. 94 yıl sonra, 2008 Türkiye’sinde ise toplam yüz bin kadar Hıristiyan kalmıştır. Nereye gitti, ne oldu bu insanlara? Cumhuriyet döneminde, nüfus mübadelesi ve göçlerle Türkiye’ye gelen insanlardan çok daha fazla sayıda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, özellikle 6-7 Eylük 1955 hadiseleri sonrasında, Avrupa ülkelerine, Amerika’ya, Kanada’ya, Avustralya’ya ve dünyanın dört bir yanına kimi gönüllü, kimi gönülsüz göç etmiştir. Ayrıca 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbelerinden sonra binlerce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Batı Avrupa ülkelerine siyasi nedenlerden iltica etmiştir. İlticacı akını tüm engellemelere ve zorluklara rağmen hâlâ devam ediyor. Kolay mıdır bir insanın doğup büyüdüğü, köksaldığı topraklardan, yerinden yurdundan, varolduğu kültürel ve doğal çevreden kopması, ayrılması? Bu kitapta, son yüz yılda, istemeden, mecburiyetten, gözleri arkada kalarak Anadolu’dan, Türkiye’den ayrılmış, dünyanın dört bir yanına savrulmuş insanlardan otuz dördünün gerçek hayat hikayelerini okuyacaksız. Bu insanların tümü, benim çeşitli vesilelerle tanıma olanağı bulduğum insanlardır. Dostlarımdır, kardeşlerimdir, arkadaşlarımdır. Ben de onlardan biriyim. Aramızda kader birliği var. Bu kitapta yer alan insanlardan her biri, söndürülmüş ocaklarını, yıkılmış hayatlarını, bin bir zorlukla yeniden kurmuş, kendi alanlarında başarılı olmuşlardır. Anadolu’nun refahı ve ilerlemesi için harcayacakları emeklerini, enerjilerini, yeteneklerini göç ettikleri ülkenin kalkınmasına harcamışlardır. Kitapta yer verdiğim insanlar ve onların dahil olduğu milletler bir zamanlar Anadolu mozaiğinin değerli, ayrılmaz parçalarıydı. Anadolu kültürlerin, dinlerin, dillerin, ırkların özgürce yaşadığı, harmanlandığı, çiçeklendiği dönemlerde Anadoluydu. O zamanlar farklılıklar bir zenginlikti. Yunus Emre, “Adımız miskindir bizim / Düşmanımız kindir bizim / Biz kimseye kin tutmayız / Bütün insanlar birdir bize.” diyordu. Son yüzyılda Anadolu’nun kültürel zenginlikleri solduruldu. Diller susturuldu. Anadolu mozaiği parçalandı, betonlaştırıldı. Bu kitapta Anadolu’nun farklı dinden, farklı dilden, farklı milletten, farklı kültürlerden evlatlarının başlarına gelenleri ibretle okuyacaksınız. “Bu kadar da olur mu? Bir ana, evladına bunu da yapar mı? Bir devlet kendi vatandaşlarına böyle davranır mı?” diye soracak, anlatılanlara inanamıyacaksınız. Halbuki bu kitap, gerçek hayattan birkaç sayfa, okyanustan sadece birkaç damladır. Kitapta yer alan Anadolu’nun her evladı, kendi hayatını kendi diliyle anlattı. Ben onların anlatımlarına, düşüncelerine, değerlendirmelerine, yorumlarına müdahale etmedim. Herkesin anlatımlarını kaleme aldıktan sonra, kendilerine okudum. Onaylarını alarak yayınladım. Bu nedenle herkesin düşüncesi kendisini bağlar. Bu insanlar, vatan hasretiyle, geçmişlerinin acı tatlı hatıralarıyla yaşayan ve gözleri açık giden Anadolu’nun özevlatlarıdır. Her biri, son yüzyılın canlı tanıklarıdır. Onlar Türkiye’den, Anadolu’dan farklı zamanlarda, farklı biçimlerde kopmuşlardır. Bazıları ayrıldığı yerleri bir daha hiç görememiştir. Bu nedenle kullandıkları Türkçe ve anlatım tarzları farklıdır. Cümle yapılarına, kelime bilgilerine bilerek dokunmadım. Bütünlük sağlamak amacıyla benzer soruları sordum. Kimseye soracağım soruları önceden söylemedim. Herkesin içinden geldiği gibi konuşmasına önem verdim. Anadolu’nun Evlatları, aradan uzun yıllar, çok acılı olaylar yaşamalarına rağmen, “Nerelisiniz?” sorumu, “İstanbulluyum, Kapadokyalıyım, Tokatlıyım, Sivaslıyım, Malatyalıyım, Iğdırlıyım, Midyatlıyım!” diye cevapladılar. Hiçbirinde kin, nefret, intikam görmedim. Onlar Anadolu’yu, doğduğu toprakları hiç unutmamışlardı. Ya Tokatlılar, Kapadokyalılar, Maraşlılar, Yozgatlılar, İstanbullular kardeşlerini ve Anadolu, bağrından kopmuş evlatlarını sevgiyle hatırladı mı, hallerini hatırlarını hiç sordu mu? Kardeşin duymadığını eloğlu duydu yabanellerde! Nasıl bir yönetim anlayışıdır ki, kendi gibi düşünmeyen, hakkını arayan, özgürlük isteyen vatandaşlarına hiç acımasız davranmış, bazen insanları birbirine düşman etmiş; akıl mantığın yerine şiddet kullanmıştır. Anadolu’nun Evlatları keşke Anadolu’da kalsalardı! Keşke Anadolu’yu tek renkli beton yapmak için harcanan zaman; savaşlara, yıkımlara, kırımlara harcanan para Anadolu’nun çok kültürlü, çok renkli varlığını zenginleştirmeye harcansaydı! Keşke bu acılar yaşanmasa, bu gözyaşları sel olup akmasaydı! Bu kitapta yer alan Anadolu’nun Evlatları’nın sevinçleri benim de sevincim, acıları benim de acılarımdır. Bu kitabı birbirimizi anlamak, dünümüzü hatırlamak, geçmişin acılarından ve mutluluklarından bugünün ve geleceğin adaletli, barışçı, insancıl, özgür toplumunu yeşertebilmek için yayınlıyorum. Hayatlarını olduğu gibi bana anlatmış, yazmış, açıklamış, zaman ayırmış olan Anadolu’nun Evlatlarına çok teşekkür ederim. Kitabımı dikkatle okuyarak düzeltmeler yapan değerli kardeşim Brenda Başar, Sultan Yıldız ve Agop Yıldız’a; bana yardımcı olan arkadaşlarıma ve konuşma kasetlerini sabırla yazıya döken sevgili eşim Necla’ya teşekkürü bir borç bilirim. Bochum, 8 Mayıs 2008 Kemal Yalçın Geçmişle İlişkimiz ( 84 yaşındaki, Kayseri Talaslı Thomas Cosmades’in, 20 Eylül 2008 günü, Köln’de, Kemal Yalçın’ın “Anadolu’nun Evlatları” adlı kitabının tanıtım toplantısında yaptığı konuşmadır.) Washington’daki Büyük Arşiv Merkezi’nin giriş kapısı üzerinde önemli bir yüreklendirme göze çarpar: “Geçmişi araştır, önsözdür.” Herhangi bir kitaba onun önsözünü okumadan başlamak hiç kuşkusuz belirgin bir eksiklik ve ilgisizlik olur. Kemal Yalçın’ın övülmeye değer son kitabı “Anadolu’nun Evlatları”nın Sunuş’unu dikkatle okumadan diğer bölümlerini okumaya başlamak konuyu kısır bırakır. Her şeyin bir önsözü vardır: Dünyamızın, ulusların, kültürlerin, toplumların, ailelerin ve kişilerin... Bu önsözler ilgilenene sağlam ve etkin bir yol gösterici olabilir. Ne yazık ki, ŞİMDİ’de, BUGÜN’de varlığını sürdüren kimi insanlar, olup bitenlerin önsözünü önemsemeden, yaşam gidişlerini düzenlemeye çalışıyorlar. Ünlü devlet adamı Winston Churchill (1874-1965) tanığı olduğu tarih dönemini ve ondaki olguları kapsayan altı ciltlik, hacimli anılar dizisini yazdı. Churchill, kitabının başlangıcında çarpıcı bir gözlemde bulunuyor:
“Geçmişten ders almayan, ondaki acı olayları yinelemeye mahkumdur.” İçinde yaşadığımız bu dönem medyanın merceği altındadır. Günümüz dünyasında “Invesgative Reporting” “Araştırıcı bildirişim” yöntem’i medya alanını şekillendiriyor. Güncel haberleri sadece gördükleri ve duydukları çerçevede halka ileten muhabirlere gülenler eksik değil. Nesnel haberciyim derken, herhangi bir konuyu enine boyuna araştırmadan, derinine inmeden, öznel bir dille yazmaya yeltenen kişi, yanlış bilgi vermenin kurbanı olmuştur. Günümüzde bu türden haber yapanlar pek çoktur. Öte yandan, önemli bir olgunun ayrıntılarına uzanan, geçmişine ilişkin bilgi toplayan, karanlıkta kalmış noktaları aydınlığa çıkaran, gizlilikte saklı gerçekleri bilinçlendiren, didikleyen, deşen yazarlar basın ödülleri topluyor. Bu dönemde haddim olmayarak her yazara seslenmek isterim: Herhangi bir konuyu nesnellikten ayrılmadan tanıtmak istiyorsanız, onun taaa derinine inmeye, her ayrıntıyı incelemeye dikkatle önem veriniz. Bunları uygar bir davranışla ve cesaretle yapınız. Ele aldığınız konuları ve sorunları iyice elemeye, eleştirmeye uğraşınız, ter dökmekten kaçınmayınız. Sadece bu yöntemle hem öznellikten sıyrılabilir, hem de apaçık nesnel, okuyana yararlı olabilecek doğru bilgiler verebilirsiniz. Duygularınızı, heyecanlarınızı, önyargılarınızı bir yana bırakınız. Yalnız bu tutum kişiye basın ödülünü getirebilir. Kemal Yalçın bu sözlerle anlatılabilecek bir yazardır. Onun kitaplarında, roman biçiminde yazılmasına rağmen, nesnel, uzun araştırmalar sonunda elde edilmiş bilgi pek çoktur. Yazılarını dikkatle okurken her paragraf ve satırda bu inceliğe rastlanır. Sürükleyici, heyecanlandırıcı, kalemi okuyucuyu askıda bırakmıyan, dalıcı ve akıcı yazı biçimiyle etkisi gitgide boyutlanıyor. Bu yüzden Kemal Yalçın, günümüzün hatırı sayılır bir Türk yazarıdır. Topladığı takdir her kitabıyla birlikte çoğalmakta. Başlangıçta anlattığım özdeyişi (motto) bir kez daha hatırlatmak isterim:
“Geçmişi araştır, önsözdür.” Kemal Yalçın tam bunu yaptı, yapmaya da devam ediyor. O Türk edebiyatında çığır açmış bir yazar oldu. Kemal Yalçın tam bunu yaptı, yapmaya da devam ediyor. O Türk edebiyatında çığır açmış bir yazar oldu.Kemal, benim gözümde, bu atılıma hiç çekinmeden, yılmadan, nabza göre şerbet vermeden dalan bir yazardır. Kendisiyle ilk tanıştığımda, “Sen bir çığır açmaktasın!” demiştim. Kemal’in açmış olduğu bu çığır, pek çok kişiyi, hiç bilinmeyen ufuklara taşıdı, başkalarını da aynı çığırın yolcusu haline getirdi. İnanıyorum ki, onun adı, daha geniş çapta duyulacak, uğraşları uzun boyutlara ulaşacak. Bu mutlu olaya katılmaktan ben de özel bir sevinç duyuyorum. Kemal Yalçın’a bol başarılar diliyorum. Gerek son kitabı “Anadolu’nun Evlatları”, gerekse öbür kitaplarının Türkçe’de ve çevrildiği başka dillerde pek çok kişi için aydınlatıcı ve bilgilendirici olmasını tüm yüreğimle dilerim. Konuşmamı noktalarken çok önemli bir bilgiyi sizlerle paylaşmak isterim. Dünya çapında nam sahibi olmuş, Anadolu toprakları üzerinde tarihsel-arkeolojik çok derin araştırmalar ve çalışmalar yapmış olan Profesör Arnold J. Toynbee (1889-1975) Anadolu’da doğan sonra da batan 17-18 uygarlıktan söz etmekte. Geniş çapta yayınlanan A Study of World History önde gelen bir tarih yapıtıdır. Yorumlayıcı bir tarih bilgini olan Dr. Toynbee, Anadolu uygarlıklarının niçin ve nasıl battığını aydınlatmaya çalışır. Yeryuvarlağının bu seçkin parçasında beliren en son uygarlık Türkün’küdür. Bu tamamlayıcı uygarlığın gerilere değil, aydınlatıcı-ilerici-katkıcı bir uygarlık atılımına yönelmesini candan dileyelim. Köln, 20 Eylül 2008 Kapadokyalı Thomas Cosmades |
KurdTime : Wednesday, October 22, 2008 0 Yorum
Cüretkâr bir yazı yazacaktım
GEÇEN hafta AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat’la üç DTP milletvekilinin yedikleri yemeği çok önemsemiştik. |
KurdTime : Wednesday, October 22, 2008 0 Yorum
Etiketler : Yorum
2 - Osmanlı’dan bugüne Kürtler ve Devlet
2- Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde Kürtler temsil edildi mi? Ayşe Hür-Taraf Mustafa Kemal Vahdettin görevlendirmesiyle, 3. Ordu Müfettişi ve ‘Fahrî yaver-i hazret-i şehriyari’ unvanı ile 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktıktan kısa süre sonra Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki bazı Kürt aşiret reislerine telgraflar çekmişti. Telgraflarda kendisinin Sultan tarafından atandığını yakın bir zamanda Kürdistan’ı ziyaret etmek istediğini söylüyor, aynı zamanda ülkenin işgalci güçlerden kurtuluşu için onlardan destek istiyordu. Osmanlı Meclis-i Mebusanı ve Diyarbakır’daki Kürt Kulübü’nün üyesi Kamil Bey’e ve Diyarbakır’lı Cemil Paşazade’ye çektiği telgraflarda, İngiltere’nin bağımsız Kürdistan’ı Ermeni çıkarlarına kurban etmeye çalıştığını, halbuki Kürtlerin ve Türklerin kardeş olduğunu söyledikten sonra ‘Bizim varlığımızın Kürt’lerin,Türk’lerin ve bütün Müslümanların yardımına ihtiyacı var. Genel olarak hepimiz bağımsızlığımızı korumalıyız ve ülkemizin bölünmesine izin vermemeliyiz. Ben Kürt’lere, Osmanlı Devletinin parçalanmaması şartı ile, onların gelişmesine ve ilerlemesine vesile olacak bütün hukuk ve imtiyazın verilmesinden yanındayım” diyordu. (Ghalib Sabah, “The Kurds between Sevres and Laussanne: to what extend does the Treaty of Sevres justify the Kurds’ nationalism aspiration?”, Londra Üniversitesi Tarih Bölümü’nde kabul edilmiş master tezinden, s.26) Ama, ne İngilizler ne de Fransızlar, yek vücut davranmaktan aciz Kürtler uğruna giderek konumu güçleşen Kemalist hareketi karşısına alacak kadar maceracı değildi. |
KurdTime : Wednesday, October 22, 2008 0 Yorum
Etiketler : Tarih
Yalanlar ve Gerçekler
KurdTime : Wednesday, October 22, 2008 0 Yorum
Etiketler : Yorum
Türk ve Ayna'ya jet inceleme
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk ve Emine Ayna hakkında dünkü açıklamaları ile ilgili inceleme başlattı. Türkiye'de basın özgürlüğü var! Kapatılan gazetelerin gerekçeleri ise hiçbir hukuk sisteminin kabul etmeyeceği gerekçeler. Anayasa Mahkemesi'nin kararlarını açıkladıkları, Bölge'de yaşanan çatışmayı yazdığı için kapatılan gazeteler şunlar: Gündem, Güncel, Yaşamda Gündem, Gerçek Demokrasi, Ülkede Özgür Gündem , Azadiya Welat YedinciGün Gazetesi 7, Haftaya Bakış , Yaşamda Demokrasi, Toplumsal Demokrasi , Öteki Bakış Gazetesi, Yeni Bakış Gazetesi, Alternatif, Gelecek , Özgür Ülke, Gerçek Gazetesi, Ülkeye Bakış Gazetesi de eklendi. Birçoğunun daha ilk sayısında kapatıldığı gazetelerin ise bazı sayılrı iki kez kapatıldı. Yani Türkiye'de basın özgürlüğü var! İSTANBUL DİHA'dan gözaltı ve tutuklamalara tepki |
KurdTime : Wednesday, October 22, 2008 0 Yorum
AP millettekilerinin İmralı'ya gitmek istedikleri açıklandı
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik fiziksel saldırıyı ve ölüm tehdidini kamuoyuna duyurmak amacıyla bugün Strasbourg'ta bir basın konferansı düzenlendi. Birçok gazetecinin izlediği basın konferansına katılan Avrupa Parlementosu milletvekilleri İmralı adasına giderek Öcalan'ı ziyaret etmek istediklerini belirtti. Fransa Parlamentosu önünde Öcalan protestosu |
KurdTime : Wednesday, October 22, 2008 0 Yorum
Etiketler : Politika
Lice katliamı yaraları sarılmadı
Amed’ın Lice İlçesi’nin 1993 yılında askerler tarafından yakılmasının üzerinden 15 yıl geçti. İlçenin ateşe verilmesinden sonra 600 ailenin evsiz bırakıldığı ve resmi rakamlara göre 16 kişinin öldüğü olayların ardından yaralar halen sarılmadı.
İlgili Başlıklar »Lice’de binlerce fidan dikildi Binlerce insanın yerinden edildiği OHAL döneminde Lice, 22 Ekim 1993’de yakılıp, bombalandı. Resmi rakamlara göre 16 kişinin öldürülmesi ve onlarca kişinin de yaralanmasına neden olan olayın üzerinden 15 yıl geçmesine rağmen halen herhangi bir iyileştirme söz konusu değil. Aradan geçen yıllara rağmen halen yaşananların izini taşındığı Lice’de vatandaşlar, askerler tarafından ilçenin dört bir yanında bulunan evlerin ateşe verildiğini, can havliyle sokağa çıkan vatandaşların helikopterlerle tarandığını ifade etti. O günleri yaşayan vatandaşlar, yüzlerce kişinin işkence tezgahlarından geçtiği kara gün olarak anıyor. “Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkındaki Yasa” çerçevesinde kendilerine verilen tazminatı kabul etmeyeceklerini, verilecek tazminat ile sorunun ortadan kalkmayacağını belirten Lice Belediye Başkanı Şehmuz Bayhan, devletin Lice halkından özür dilemesini istedi. |
KurdTime : Wednesday, October 22, 2008 0 Yorum
Ortaklarda Kürtlere saldırı
Aydın'ın Ortaklar Beldesi'nde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik saldırıyı protesto eden kitleye müdahalenin ardından gece DTP Ortaklar Belde binası ve Kürtlere ait işyerlerine ülkücülerin saldırdığı bildirildi. |
KurdTime : Wednesday, October 22, 2008 0 Yorum
Etiketler : Linç
Polis kurşunu ile sırtından vurulan evli ve bir çocuk babası Ahmet Özkan'ın babasida 12 yil once iskence sonucu yasamini yitirmis
Özkan'ın cenaze törenine de müdahale ettiler |
KurdTime : Wednesday, October 22, 2008 0 Yorum
Etiketler : İşkence