Sunday, September 14, 2008

Başkan Barzani, anayasa uygulanmazsa parlamentomuzun kararlarını uygulayacağız

KÜRDİSTAN BAŞKANI: ‘’ANAYASA UYGULANMAZSA PARLAMENTOMUZUN KARARINA BAKACAĞIZ’’

mesut barzani

 

PNA-Federal Kürdistan Bölge (FKB) Başkanı Mesut Barzani, Irak hükümetinde ülkedeki bütün oluşumların katılımın olması gerektiğini ve hiçbir ülkenin Irak’ın içişlerine karışmasını kabul etmeyeceklerini söyledi. Kürtlerin geleceği konusunda ise Başkan Barzani, anyasaya bağlılık olmaması ve anayasanın uygulanmaması durumunda parlamentonun kararın bakacaklarını söyledi.

Dün gece canlı yayında El-Cezire’nin sorularını yanıtlayan Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani, petrol anlaşmaları konusunda, ‘’Anlaşmalar, yasa ve anayasaya uygun bir şekilde imzalandı. Anayasanın hiçbir maddesiyle zıt değil’’ dedi.

Subat 2007’de petrol ve gaz anlaşmaları konusunda anlaşmaya vardıklarını söyleyen Başkan Barzani, anlaşmanın içeriğinin değiştirilerek parlamentoya sunulmaya çalışıldığını söyledi.

Başkan Barzani, ‘’Yasada ‘’Yasa, Mayıs ayına kadar parlamentodan geçmezse Kürdistan Bölgesi’nin kendi başına anlaşmalar yapmaya hakkı vardır’’ deniliyordu.’’dedi. 

Kerkük petrolleri  konusunda Başkan Barzani, ‘’ Biz, Kerkük’ün Kürdistaniliğini çoğrafi ve tarihi gerçeklere dayandırıyoruz. Amacımız Kerkük’ün petrolleri değil’’ dedi.

Kürtlerin geleceği konusunda Başkan Barzani, ‘’ Irak’ın birliğinin garantisi anayasanın uygulanmasıdır ve bu anayasaya bağlılıktan geçer. Bu yapılmadığı takdirde kürdistan’da parlamento var. Diğer siyasi partilerin liderlikleri var. Parlamento ne karar verirse biz de buna bağlı kalacağız’’ dedi.

Federal Kürdistan Bölge (FKB) Başkanı Mesut Barzani, Yeni Irak’ın faaliyetlerine Kürtlerin ilk başta katıldığını söyleyerek, “Ülkenin yönetiminde kenarda bırakma değil ortaklık ilkesi uygulanmalı” dedi.

Başkan Barzani, El Cezire Televizyonuna şu sıralarda yaptığı konuşmada,  yeni Irak’ın faaliyetlerine Kürtlerin ilk başta katıldığını söyledi ve “Ülkenin yönetiminde kenarda bırakma değil ortaklık ilkesi uygulanmalı” dedi.

Başkan Barzani, “Biz, Irak’ta ortağız ve Yeni Irak’ın oluşturulması sürecine katıldık” dedi.

Başkan Barzani, bununla birlikte Bağdat ile sorunlarının olduğunu, ancak bu sorunların şuana kadar sona erdirilmediğini belirtti.

 

‘DTP DEĞİL, KÜRTLER KAPATILIYOR’

emineaynawelat

Birgün -Demokratik Toplum Partisi (DTP) Eşbaşkanı Emine Ayna ve DTP MYK üyesi ve Batman Milletvekili Bengi Yıldız BirGün gazetesini ziyaret ederek kapatılma davasıyla ilgili olarak 16 Eylül’de yapacakları savunma hakkında bilgi verdi.   Emine Ayna, davanın yalnızca teknik bir parti kapatma davası olarak görülmemesi gerektiğini söyleyerek, “dava Türkiye’nin geleceğinin ve demokratikleşmesinin yönünü

belirleyecek önemde bir davadır” dedi.

Ayna şöyle konuştu:

“Bu davayla sadece bir parti binası kapatılmak istenmiyor. Bu davayla bizim savunduğumuz Kürt sorununa demokratik çözüm önerisi kapatılmak isteniyor. Kürt sorununda dile getirdiğimiz Demokratik Özerklik biçiminde ifade ettiğimiz çözüm önerilerimiz için kapatılmak isteniyoruz. Her ne kadar ‘PKK terör örgütüdür’ demediğimiz ya da ‘Sayın Öcalan’ dediğimiz için ya da ‘Öcalan’ın talimatıyla kurulduğumuz’ iddialarıyla kapatılma davası açılmış gibi görülse de asıl neden budur. Biz savunmamızda tezlerimizi tekrar savunacağız. Elbette partinin kapatılmasına karşı savunmamızı yaparken mutlaka tezlerimizi de dile getireceğiz.”

BU BİR PKK DAVASI DEĞİL

Kapatılma davasıyla ilgili olarak 16 Eylül’de sözlü savunma yapacaklarını belirten Emine Ayna, “davaya konu teşkil eden iddialar ne hukukidir ne de siyasi. Biz bunları da kabul etmiyoruz. Sözlü savunmamızda bir halkın hak ve hukuk mücadelesini anlatacağız. Halkın hak arama mücadelesinin terör ve şiddet olarak nitelendirilemeyeceğini anlatacağız. Bu hukuki ve siyasi düzeyden yoksun iddialara bir siyasi düzey getireceğiz.”

Emine Ayna, bu davada  PKK’ye neden terör örgütü demediklerinin de sorulduğunu anımsatarak, “Bizim derdimiz PKK’yi savunmak ya da değerlendirmek değil. Biz neden PKK’ye böyle diyoruz onu anlatacağız. Ama bu dava bir PKK davası değil. PKK’nin ne olduğu ve kendini nasıl tarif ettiği ise davayla ilgili bir şey değil.”

DTP’nin kapatılması halinde Kürt sorununda çözümsüzlük siyasetinde bir adım daha atılacağını belirten Ayna, “Oysa eşit haklara sahip insanların yaşadığı bir ülkenin önünün açılması gerekiyor” dedi. Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın hükümetin hazırladığı AB’ye ilişkin “Ulusal Program’la” ilgili olarak kendilerine yaptığı bilgi verme ziyaretine de değinen Ayna, ‘Babacan’a da asıl sorunun anayasa değişikliği, sistem değişikliği, zihniyet değişikliği olduğunu’ söyledik”dedi.

Türkiye’nin demokratikleşmesiyle ilgili AKP ve devletin aynı düzlemde olduğunu söyleyen Ayna, Kürt sorununda AKP ve Ordu farkının bulunmadığını belirtti. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un Diyarbakır gezisine değinen Ayna, Başbuğ’un “Sorunun çözümünde siyasiler etkin olsun” sözüyle “Siyasiler DTP’nin varlığını tanımasın” çağrısı anlamına geldiğini söyledi.

Yasak Dilin Militanları

Evliya Çelebi, altı ciltten oluşan ‘Seyahatname’sinin dördüncü cildini Kürdistan’a ayırmıştır. Ortaçağdaki çoğu Kürt şehirlerinin kendi dillerinde, kendilerine ait bayrak, ordu ve yasalara sahip emirliklerden oluştuğunu yazar. Kürdistan ile ilgili öyküsüne Dicle ve Fırat’ın kaynağının Kürdistan’da bulunduğunu söylemesi ile başlar.

kurt_ogrenci_anadil_yuruyus2[1] 

“Bin dost az, bir düşman çok” (Kürt atasözü)

Hülya Yetişen- www.Kurdistan-Post.org Arınacağımı düşünerek, gelip yine yazıya sığındım. Televizyonların görüntü kirliliği, gazetelerin haber saptırması/ kışkırtıcılığı internetin acımasız tutsaklığı, kentin karmaşası derken...... Elias Canetti’nin ‘Hiçbir kıyım, bir sonrasından korumaz!’ cümlesiyle gitmenin bir kurtuluş olmadığını, bu kırım-kıyım zamanının uzağında durmanın bir fayda sağlamayacağını, kapandığım kendi Ada’mda Robenson gibi yaşanamayacağını anladım.

Geçen yılın ilkbaharında Kürdistan coğrafyasında bir geziye çıkmıştım. Adıyaman Kâhta’dan başlayıp; Nemrut, Mardin, Midyat, Urfa, Halfeti, Harran, Batman, Hasankeyf, Diyarbakır ve Antep’te sonlanan.

Rehberim Dilan isminde bir Kürt kızıydı.

Zeytin karası gözleriyle ve mağrur bakışlarla bizi süzen Kürt çocuklarının delici bakışlarının izini hâlâ üzerimde taşıyorum. Yıllardır savaşın sürdüğü o topraklarda çocuklar her şeye rağmen geleceğin umudunu taşıyorlardı. Gölgeler dünyasında birer deniz feneri gibiydiler. Yerçekimine karşı bir duruştu onlarda gördüğüm.

Basında, kendi dillerinde eğitim görmek istedikleri için bir günlük okula gitmeme ve okulu boykot etme kararı alan Kürt çocuklarının eylemlilikleri biçimindeki haberler epeyce yer aldı. Eylemin militanları küçücük Kürt çocuklarıydı. Sürgit savaşın kuşağı olan bu ‘büyük’ çocuklar karşısında biz büyükler küçük kaldık. Anadiline sahip çıkan ve artık kendi dillerinde eğitim görmek isteyen bu çocuklar, siyasi tükenmişliğe karşı, bir isyanın başatı oldular.

Çocuklar neden yasaklı dilleri için isyanda?

Kendi dillerini özgürce konuşmak için! Ana dili konuşma, zihinsel gelişimle birlikte kişilik oluşumuna da içerir.

Dil, imgeler dünyasını yöneten bir araçsa, imgelem de zihinsel özgürlüğün anahtarıdır. Yüzyılların gerisinden sürüp gelen baskılar, Kürt çocuğuna kendi dilinde konuşmayı değil, susmayı dayatmıştır. Diğer bir ifadeyle “mademki konuşmuyorsun, o halde yoksun” olarak da algılanabilir.

Bu ideolojik bir savaştır. Düşünme ile dil arasında diyalektik bir bağ vardır. İnsanlar en iyi bildikleri ana dilleri ile düşünürler. Dildeki parçalanma veya bütünsellik, doğal olarak düşünmeyi de aynı biçimde etkiler. Zaten düşüncenin başlangıcı da biyolojik evrimden çok, toplumsal gelişme sürecine bağlıdır. Düşünce yaratıcıdır, düşüncenin yaratıcılığı, sorunları çözmede, çevreyi değişikliğe uğratmada, yeni bilgi ve yöntemlerini oluşturmada ortaya çıkar.

Evliya Çelebi, altı ciltten oluşan ‘Seyahatname’sinin dördüncü cildini Kürdistan’a ayırmıştır. Ortaçağdaki çoğu Kürt şehirlerinin kendi dillerinde, kendilerine ait bayrak, ordu ve yasalara sahip emirliklerden oluştuğunu yazar. Kürdistan ile ilgili öyküsüne Dicle ve Fırat’ın kaynağının Kürdistan’da bulunduğunu söylemesi ile başlar. Bingöl’den ve halkından bahsederken,’Halk Zaza, Lolo İzo, Yezidi, Hıltı Çekvani, Şakai, Kiki, Bisyani ve Murki aşiretlerinden oluşmaktadır’ der.

“Bunlar, Elamlılar, Huriler, Hititler ve Guti uygarlıklarıydı. Bu uygarlıkların yaşayan çocukları, ana dilleri için 2008 yılında eyleme geçti” sözü de bu tarihe yazılmalıdır.

Kökleri çok eskilere dayanan Kürtler kendi dillerini konuşmak ve bu dilde eğitim görmek için hâlâ bedel ödemeye devam ediyorlar. Devletin izlediği inkâr politikalarıyla da devam edeceğe benziyor.

Kürtçe ninnilerle büyüyen, Kürtçe gülüp, Kürtçe ağlayan, Kürtçe düşünüp Kürtçe konuşan Kürt; severken de, söverken de Kürdi duygularla heyecanlanır. Bu çocuklara, ilkokulda Türkçe dilini bir baskı aracı olarak dayatmak ve anadilleri olan Kürtçe’yi konuştular diye sopa atıp dövmek, siyasi bir baskı ve kültürel bir soykırımdır. Baskı ve dayaklarla çocukluk düşleri iğdiş edilmektedir. Kopuşu, ötede kalmanın, bir yere ait olamama duygu ve düşüncesinin sürekli empoze edildiği bu çocukların kendi dillerine sahip çıkmaları bu nedenle çok anlamlıdır.

« ...............

İnsana dönük bütün bakışlarımız.

İçimizdeki boşluğun rengini dönüştüren, biçimleyen de o

Olmayınca ötekinin sesi soluğu, Viranız. Ama çoğunlukla habersiz yaşarız bundan.Göremeyiz

İçimizdeki o yıkıntıyı.

Zamana dönmek gerek.....Yani elimizdeki âna, biçimlediğimiz güne......” (Feridun Andıç-Zamanın Sarkacı)

Bakışırken ruhumun derinliklerinde iz bırakan ve şimdi de dilleri için eyleme geçen Kürt çocuklarının geleceğe umut taşıyan başından ve gözlerinden öpüyorum.

hulyayetisen@yahoo.fr

Tarih, figüranlar ve başoyuncular

Aydın Dere Tarih: 14 Eylül 2008 Pazar

dere Kuşkusuz tarihin anlamı insanın kendi bilincine varmasında değil, “toplumsal koşulların ve üretim ilişkisinin diyalektik gelişmesinde yatar” gerçekliğini bilmek acı veriyor. Kendi değerleri üzerinden yeşermeyen istilacı ve yağmacı toplumların sonunu da tarih iyi biliyor; çökmekte olan toplumlar ve sınıflar tek tip kültürde ısrarcı olan ve kendi tarihleriyle yüzleşmeyen, kendilerinden başkasına yaşam hakkı tanımayan toplumlardır. Uygarlık ve insanlık ne çekiyorsa böylesi düşüncelerde ısrar eden bağnaz ve cahil politikacılardan çekiyor. Şaşaalı Osmanlı saraylarında yaşanan aile içi kıyımlar, çocuk yaşta tahta çıkanlar ve deliler birer simge olarak tarihe geçseler de, asıl sorgulanması gerekenler bu zavallı kişilikler değil, bu sistemi koruyan kolektif zihniyettir. Deli Petrolar, Neronlar, Hitller ve Saddamlar birer figürdür aslında. Ve insanlığı bu deli ve yetersiz kişiliklere terk edip cehenneme çevirenlerin sinsi ve ırkçı politikaları sorgulanmalı. İnsanlığın, geleceğin ve aydınlığın düşmanları kara ve bulaşıcı düşüncelerinde ısrar ediyorlar. Türkiye ve Ortadoğu kan revan… Darbelerle yönetilen toplumda, devrimin tohumları yeşeremiyor. Fransız devrimi tüm Avrupa’yı yerinden sarsmış toplumda estetik bilincin yükselmesini sağlamış, yeni ve çok ön açıcı düşünceler sanatta, politikada ve tüm insani değerlerin yükselişinde önemli rol oynamıştır. Matbaanın kurulmasından tutun da bilim ve teknolojik alanındaki gelişmelere damgasını vurmanın temelinde bu toplumsal ivme ve başkaldırı vardır. Elbette Avrupa bu gelişmelere sıçrama yapmadan çok kanlı savaşlara da sahne olmuştur ve gelinen bu aşamada tarihleriyle ve geçmişleriyle yüzleşecek kadar güçlüler ve geçen gün Cenevre’de evrenin sırlarına ulaşmak için CERN’de ki deneme dünyada büyük heyecan yaratırken bizde hâlâ “Vatan, millet, Sakarya” teranesi üstünden rantına rant katanlar cumhuriyetindeyiz.

Birinci ve ikinci dünya savaşlarında kimler kaybetti kimler kazandı? Yakın tarihte, Balkanlarda yaşanan vahşetlerde kazanan oldu mu? Ahlakdışı milliyetçilik kendi sonunu da hazırlayan bir döngü yaratır ve nesiller boyu onarımı mümkün olmayan yıkımlara, travmalara yol açar. Saddam rejimi bunun en bariz örneklerindendi. İnsanlık kendini yaşamak ister, insan kendi dili ve kültürüyle vardır, bu nedenle tüm değerleri elinden alınmış bir halkın varoluş ve özgürlük mücadelesinin doğuşu kaçınılmazdır.

1984 yılına kadar Kürt dili ve kültürünün yasaktı. Eğitim kurumları, radyo ve TVler aracılığıyla Kürtlerde Türkleşme hızla sürüyordu. Modern anlamda aidiyet bilincine bir avuç aydın sahipti. Bu başkaldırı tarihin olmazsa olmaz zorunluluğuydu. Bundan böyle sorunun çözüm formüllerinin nasıl olacağı olgusundan öte hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı ve Kürtler için tatmin olunacak kadar hak elde edilmeden bu yoldan dönüşün olmayacağı gün gibi ortada. Eşit ve özgür koşullarda birlikte yaşama koşulları oluşur ve buna uygun bir formül bulunursa buna karşı koymak, bir taraf için ahlak dışı milliyetçilik diğer taraf için ahlakdışı etnikçilik olacağından kuşku yoktur.

Her gün onlarca savaş uçağının onlarca sorti yaptığı savaşı savaş olarak kabullenmeyen Türk devlet cephesinde durum nedir? Kürtlere karşı savaştıkça emperyal devletlerin desteğine ihtiyaç duyduğundan ötürü direnişi bastırmak için her şeyini ucuz ucuz satarak varolan milli egemenliğini gün geçtikçe yitirip borç batağına girdi. Milyonlarca vatandaşını kendisine düşman hale getirdi. Ermeni soykırımı baskısı yetmiyormuş gibi Kürtlere işkence ve katletme suçlamalarıyla dünyada sömürgeci, işkenceci ve katliamcı imajını artırdı. Süren savaş devleti zor durumda bırakınca çetelere ihtiyaç duydu. Çeteler faili belli binlerce cinayet işledi. Devletin palazlandırdığı çeteler karakterleri gereği Cumhurbaşkanı Özal, Bakan Adnan Kahveci, General Eşref Bitlisi gibi devlet adamlarından, Uğur Muncu, A.Taner Kışlalı,Turan Dursun gibi devletin derin kalemleri ve Danıştay saldırısına varana kadar devlete yöneldi. Sözde laik devlet Kürtleri din yoluyla maniple etmek için takkıyeci dincilere olanaklar sunarak iktidara taşıdı. Ordunun kurumlar üstündeki otoritesi artarak katmerli bir hale geldi. Orduya ayrılan ödenek savaş gerekçesi ile eğitim ve sağlıktan kat be kat artar hale geldi. Yakılan köyler ve işlenen cinayetlerden ötürü Türkiye AHİM’de önemli sanıklardan biri haline geldi. Süren savaş doğal olarak ekonomik bir sektör oluştururken vatanperverlik edebiyatı üstünden devlet hortumcular cumhuriyetine dönüştü. Ve metropollerde Kürtlere karşı linç girişimleri kime kazanç sağlayacaktı? Güya Kürtler korkutulup sindirilmek isteniyor, oysa bu durum Kürtlerde mağduriyet duygusunu tetikleyerek örgütlenme duygu ve düşüncesini geliştirdi. İç sorunlarıyla uğraşmaktan yorulan Türkiye Avrupa Birliği’ne (AB) dahil olma projesi erteledikçe erteledi.

Bu kirli savaşın kimseye faydasının olmadığını görmek, makul bir çözüm bulmak militaristlerin işi olmayabilir. Fakat politik ve bilimsel kurumların bir formül bulmaları gerekmez miydi? Kurumlarında bilimselliğin gelişmediği toplumlarda etniksel ya da milliyetçi aşırılıkların önüne geçmenin zor olduğunu biliyoruz. Ancak sarmallı olan İslamcılık, milliyetçilik ve tekçi egemen devlet özünde çokta aptal değildir. Özal, Kahveci ve Bitlis’ii bunun en iyi örneklerindendir. İngilizlerin tecrübelerinden neden yararlanılmasın? Önce bölge gerçeğine uygun bir çözüm formülünü üretip medyayı devreye sokarak her iki halk arasında toplumsal barış konsensüsü yaratmasını başarmak zor değildir. Ardından sorunu masaya yatırıp bilimsel bir metotla çözüm bulmak neden zor olsun? Kanıtlanmış bir gerçek var ki; desteğini halktan alan bir halk hareketi muhatap alınmak istenmedikçe gücünün artırması kışkırtılmış olacaktır.

Aydın Dere dere@bluewin.ch Kurdistan-Post.Org

Neden Kürtçe konuşulmasın?

Yürüttükleri psikolojik politikalarla DTP'yi bölmeyi hedefleyen, birbiri ile çatışmalı göstererek kamuoyunu etkilemeye çalışan yayınlar her geçen gün yeni bir ayrışma noktası üretiyor. Daha önce Şahinler- Güvercinler tartışması ile bu konuda kafaları muğlaklaştırmaya çalışan kimi medya organları bir süredirde DTP'li vekilleri Kürtçe bilen ve bilmeyen diye ayırıyor, ne hikmetse kürtçe bilmeyenlerle 'Şahin'leri aynı isimler olduğunu yazıp çizerek DTP'yi karalama kampanyasına tavan yaptırmaya çalışıyorlar. Kendilerinin Kürtçe bilen ve bilmeyen biçiminde ayrıştırılmasına tepki gösteren DTP'li vekiller ise, bazılarının kendi anadillerini bilmemelerinin Türkiye'nin bir ayıbı olduğunu, bunun yapılan asimilasyon politikalarının göstergesi olduğunu kaydediyorlar. 'Mecliste Kürtçe Konuşamazlar' diyen TBMM Başkanı Köksal Toptan'a ise 'neden?' diye soruyorlar.

tbmm_meclis_300Niçin İngilizce oluyorda Kürtçe olmuyor
Kürtçe meselesinin yanlış aktarıldığını ve tartışıldığını belirten DTP Eşbaşkanı Emine Ayna, 'Sorun neden Kürtçe Meclis'te konuşulamıyor sorunudur' dedi. Meclis'te Kürtçe konuşma kararları bulunmadığını böyle bir tartışma da yürütmediklerini belirten Ayna, Meclis Başkanı Köksal Toptan'ın 'Konuşamazlar' açıklamasına tepki göstererek, 'Ancak, biz böyle bir karar alırsak, kimse bizim konuşup konuşmamamıza karar veremez. Bu kararı alırsak, bunun bedelini öderiz. Eğer bu Meclis'te birileri İngilizce, İsrail'ce konuşabiliyorsa neden bir Kürt milletvekili Kürtçe konuşamasın? Bu konudaki yasaların yanlışlığına dikkat çekiyoruz' ifadelerini kullandı.
Kürtçe bilmemek Türkiye'nin ayıbı
TZPKurdi tarafından başlatılan anadil kampanyasına destek verdiklerini ve bunu Meclis'e taşıyacaklarını belirten Ayna, bazı kesimlerin bilerek tartışmayı saptırdığını kaydetti. Kürtçe konuşmanın bir hak olduğunu kaydeden Ayna 'Meclis'te de sokakta da okulda da haktır. Yanlış olan bir Kürt milletvekili olarak, Türkiye'nin asimilasyon politikaları nedeniyle benim dilimi bilmememdir. Yanlış olan Kürtçe bilen vekillerin Kürtçe konuşamıyor olmasıdır. Tartışılması gereken bunlardır. Aydınların, kendilerine demokratım diyenlerin, Türkiye AB'ye girmeli diyenlerin, bu nedenle faşist AKP'nin peşine düşenlerin bunu görmesi gerekiyor. Keşke bu çevreler, 'Bu kadar milletvekili Kürt'tür ama Kürtçe bilmiyor bu Türkiye'nin ve bizim ayıbımızdır' diyebilselerdi' dedi.anadilegitimpankart01
Söylem 2 Mart darbesinin devamı
DTP İstanbul Milletvekili Sabahat Tuncel ise ilkesel olarak anadili savunduklarını ve bunun da parti programlarında yer aldığını hatırlattı. Tuncel, 'Başbakan Almanya'da asimilasyonun bir insanlık suçu olduğunu söylüyordu. Bugün biz kendi anadilimizi yani Kürtçe'yi bilmiyorsak bu Türkiye'nin ayıbıdır, uygulanan politikaların sonucudur' dedi. TZPKurdi tarafından başlatılan anadil kampanyasına destek verdiklerini söyleyen Tuncel, Toptan'ın 'konuşamazlar' açıklamasını 12 Eylül darbe zihniyetinin sonucu olarak değerlendirdi. Yaklaşımın DEP'lilere yönelik 2 Mart darbesinin devamı anlamına geldiğini kaydeden Tuncel, 'Bu tekçi zihniyetin devamıdır. DTP'ye açılan kapatılma davası da aynı zihniyetin sonucudur. Türkiye gerçekten şeffaf ve demokratik bir ülke olacaksa önce buradan başlaması gerekiyor' ifadelerini kullandı
Açıklamalar asimilasyona destek
Gazetelerde Kürtçe bilen ve bilmeyen milletvekillerinin sıralanmasının asimilasyon politikalarına verilen destek anlamına geldiğini belirten DTP Grup Başkanvekili ve Van Milletvekili Fatma Kurtulan ise, Türkiye'de Kürt vekillerin neden anadilini konuşamadığı sorusunun sorulması gerektiğini söyledi. Anadil hakkını savunmak için illa Kürtçeyi bilmek gerekmediğini kaydeden Kurtulan, anadil hakkını savunan Türklerinda var olduğunu, Türkiye'de Kürtçe yasağı olduğunu belirtti. Anadilde eğitim, siyaset ve yayın yasağının kaldırılmasını istediklerini hatırlatan Kurtulan Toptan'ın Meclis'te 'Kürtçe konuşamazlar' sözlerine şöyle tepki gösterdi: 'Jose Manuel Barosso ve ABD Başkanı Bill Clinton Meclis kürsüsünde kendi anadilleri ile konuşuyor neden bu ülkenin vatandaşı olan Kürtler kendi ana dilinde kendisini ifade edemiyor. Bu talep bir çırpıda engelleniyor. Bir karar var biz yapacağız diye söylemiyorum. Bu tartışılabilir. Olması durumunda kıyamet mi kopacak, neden yabancılar gelip bizim Meclis'te konuşuyor da, Türkiye vatandaşı Kürtler konuşamıyor?'yuksek_ova_kurtce_miting (3)
DTP'den Taraf ve Milliyet gazetelerine tekzip
Demokratik Toplum Partisi (DTP), içerisinde çelişki yaratma ve yakalamaya odaklanan Taraf ve Milliyet gazetelerine DTP'den tekzip geldi. DTP tarafından yapılan açıklamada yapılan haberlerin DTP içinde çelişki yaratmaya yönelik olduğu belirtildi. Açıklamada, yapılan haberlerin gerçeği yansıtmadığı belirtilerek, bir grup gazeteci ile yaptıkları görüşmede, TZPKurdi'nin başlattığı anadil kampanyasına destek verdiklerini beyan ettikleri belirtildi. Konunun Meclis'te gündemleşmesi için, 'DTP'li vekiller Meclis kürsüsünde Kürtçe konuşsun' gibi öneriler geldiği ve bu önerilerin değerlendirileceği kaydedilen açıklamada, bu sözlerin alınan bir karar şeklinde yansıtıldığı kaydedildi. Açıklamada, şunlara yer verildi: 'Söz konusu haberlerin, sanki bu konuda Parti Meclisi'nin kararı varmış, kimi PM üyelerinin ve Eşbaşkanlarımızın ise bu karardan haberi yokmuş gibi yansıtılmasının bir gazetecilik marifeti olmadığını düşünüyoruz. Bundan hareketle de parti içi çelişkiler yaratılmasına dönük bu tür çarpıtma haberleri üzüntüyle izlemekteyiz. Bir yandan basın özgürlüğü savunuculuğu yapıp diğer yandan özellikle DTP söz konusu olduğunda en temel basın etik ilkelerini dahi göz ardı etmekten çekinilmemesi ibret vericidir. Eşbaşkan Yardımcımız Kamuran Yüksek alınmış bir karardan bahsetmediği gibi, konuya ilişkin parti içerisinde bir çelişki de söz konusu değildir. Parti Meclisimiz anadil kampanyasına ilişkin önerileri değerlendirerek karara bağlayacak ve kamuoyuna duyuracaktır.
ANKARA / DİHA

Allahınız da mı yok?

Bingöl'de çıkan çatışmada yaşamını yitiren İran doğumlu Şirzat Paşayi'nin cenazesinin memleketine götürülmesi İçişleri Bakanlığı emriyle engellendi
Bingöl Kiğı'da çıkan çatışmada yaşamını yitiren İran doğumlu HPG'li Şirzat Paşayi'nin cenazesinin memleketine götürülmesine izin verilmedi. Askerlerin iki defa yoldan çevirdiği cenaze, Bingöl'de toprağa verildi. DTP Milletvekili Gültan Kışanak, bu uygulamanın bizzat İçişleri Bakanlığı'nın bilgisi dahilinde geliştiğini söyledi. Kışanak, 'Bakanından valisine, savcısından askeri yetkililerine kadar hepsi bu insanlık suçunun ortağıdır' dedi.

dervis_kosker_hpg_cenaze2 Mutabakatın meyvesi
Başbakan Tayyip Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un uzlaşmasından sonra devreye konulan yeni konsept, meyvelerini vermeye başladı. Bingöl'ün Kiğı ilçesinde Tevzat Karakolu'na düzenlenen baskında çıkan çatışmada yaşamını yitiren HPG'li İranlı Şirzat Paşayi'nin cenazesinin İran'a götürülmesinin iki defa engellenmesi üzerine aile, Paşayi'nin cenazesini Bingöl'de toprağa verdi. DTP Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak, 3 gün boyunca insanlığa dair bütün değerlerin ayaklar altına alındığını söyledi. Kışanak, 'Bu ülkede bakanından valisine, savcısından askeri yetkililerine kadar hepsi bu insanlık suçunun ortağıdır. Bizzat İçişleri Bakanlığı'nın bilgisi dahilinde bu hukuksuzluk günlerce sürmüştür' dedi. Engel ve baskılar birçok kentte protesto edilirken, Hakkari'de kepenkler kapatıldı.
HPG'lilerin cenazelerine tahammülsüzlük Ramazan ayında da sürüyor. Elazığ Fırat Üniversitesi Araştırma Hastanesi morgunda önceki gün alınan İranlı HPG'li Şirzat Paşayi'nin cenazesi, İran'da toprağa verilmek üzere yola çıkarılırken, önce Van'ın Balaban, sonra da Bitlis'in Güroymak ilçesi girişinde bulunan askeri arama noktasında engellerle karşılaştı. DTP Van Milletvekili Özdal Üçer, Diyarbakır Milletvekili Gülten Kışanak, Yenişehir Belediye Başkanı Fırat Anlı ve Diyarbakır, Muş, Bitlis, Bingöl ve Van il başkanlarının da aralarında bulunduğu yüzlerce DTP'li Güroymak'a akın ederken, askeri yetkililer, Adalet Bakanlığı'nın talimat gönderdiğini ve cenazenin Bingöl'e götürülerek belediyeye teslim edilmesi gerektiğini aktardı. Bitlis Valisi Mevlut Akbaş olay yerine giderek DTP'liler görüştükten sonra Elazığ Cumhuriyet Savcısı da daha önce verdiği karardan döndü. Savcı, sadece Bingöl için defin kararı vereceğini bildirdi.
Paşayi Bingöl'de toprağa verildi
Bunun üzerine Paşayi'nin cenazesi çevre illerden gelen 100 araçlık konvoyla Bingöl'e götürüldü. Paşayi, Düzağaç Şehir Mezarlığı'nda 'Şehit namirin' sloganları eşliğinde toprağa verildi. Cenaze töreninde konuşan Paşayi'nin amcası Sait Paşayi, devlete tepki gösterdi. DTP Diyarbakır İl Başkanı Necdet Atalay, uygulamanın yeni bir konsept ve saldırı yöntemi olduğunu vurguladı. Atalay, 'Bu yeni konsept ve saldırı, Genelkurmay ve AKP'nin yani İlker Başbuğ'un ve Erdoğan'ın yeni politikalarıdır' dedi.
İnsanlık değerleri ayak altındasirzat_pasayi-bingol2
DTP Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak ise, 3 gün boyunca insanlığa dair bütün değerlerin ayaklar altına alındığını söyledi. Kışanak, şunları kaydetti: 'Bu ülkede bakanından, valisine, savcısından, askeri yetkililerine kadar hepsi bu insanlık suçunun ortağıdır. Bizzat İçişleri Bakanlığı nezdinde temaslar yapılmıştır. Bu hukuksuzluğa bir an önce son vermek istenmiştir. Ama ne yazık ki bakan bilgisi dahilinde bu hukuksuzluk günlerce sürmüştür. Ama bu halk geçmişte olduğu gibi bu günde evlatlarına sahip çıkmıştır. Bundan sonrada çıkacaktır.' Kitle cenaze töreninin ardından Bingöl DTP İl Binası'na giderek aileye taziye ziyaretinde bulundu. Taziyeler, DTP Bingöl İl Binası'nda 3 gün kabul edilecek.
Birçok ilde protesto
Cenazenin engellenmesi, Diyarbakır ve Hakkari başta olmak üzere birçok ilde düzenlenen gösterilerle protesto edildi. Diyarbakır'da toplanan kalabalık yürüyüşle engellemeleri kınarken, Hakkari ve Yüksekova'da kitle sokaklara çıkarak gösteri yaptı. Gece geç saatlere kadar süren gösteriler, cenazenin Bingöl'de toprağa verileceği kararının ardından sona erdi. Cenazenin defnedildiği gün de Hakkari'de esnaf tepkisini kepenkleri açmayarak gösterdi.
Köşker Maraş'ta son yolculuğuna uğurlandı
Paşayi ile aynı karakol baskınında yaşamını yitiren HPG'li Derviş Köşker (Özgür Roni) de Maraş'ın Elbistan ilçesi Çokyaşar köyünde yüzlerce kişinin katılımya toprağa verildi. Mezarlıkta yapılan cenaze törenine DTP Van Milletvekili Fatma Kurtulan,DTP PM üyesi Mehmet Selim Özalp, Yurtsever Demokratik Gençlik (YDG) Meclis üyeleri, İHD Diyarbakır Şube yöneticileri ve Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Maraş İl Başkanı Ayşe Sonsamancı'nın yanısıra çok sayıda kişi katıldı. Sık sık Öcalan lehinde sloganların atıldığı cenaze töreninde konuşan Köşker'in babası Mehmet Köşker, 'Oğlum Kürdistan halkının şehididir. Kürt halkının başı sağolsun' dedi. Öte yandan geçen yıl Batman'da yaşamını yitiren HPG'li M. Mansur Koçak (Munzur Welat) için Siirt'te, 31 Ağostos'ta Dersim'in Ovacık ilçesinde yaşamını yitiren HPG'li Kader Çiftçi ve Aynur Erdem için de Diyarbakır'da mevlit verildi.
BİNGÖL / DİHA

Çince de serbest; Kürtçe yasak

hakkari_anadil_kurtce

Milli Eğitim Bakanlığı, eğitim müfredatına İngilizce, Almanca, İtalyanca, Rusça ve Fransızca'dan sonra Çince'yi de aldı. Ancak söz konusu Kürt dili olunca akan sulan duruyor. 'Yasaktır, konuşamazlar' deniliyor


MEB, Çin'le ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi hedefiyle 5 ilde pilot seçtiği okullarda eğitim müfredatına aldığı Çince'yi öğretecek, kadrolu Çince öğretmeni atayacak. Öte yandan Kürtlerin yoğun yaşadığı Urfa'da AKP'li belediye, ağaçların tanıtımı için Türkçe, Yunanca, İngilizce ve Almanca levhalar astı, ancak yine Kürtçe yoktu.
Kadim dil yasaklanıyor
Ekonomik amaçlı olarak Çince de artık devlet eliyle öğretiliyor. Ancak Mezopotamya ve Anadolu'nun kadim dilleri arasında yer alan, sadece Türkiye'de 20 milyondan fazla insanın konuştuğu Kürtçe yasaklanıyor. Kürtlerin son günlerde 'Anadilde Eğitim İstiyoruz' sloganıyla dile getirdikleri talepleri ise görmezden geliniyor.
Kürtlerin anadilde eğitim hakkını taleplerini sokaklara taşıdığı bugünlerde yetkililer bu durumu görmezden gelirken, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) eğitim müfredatına İngilizce, Almanca, İtalyanca, Rusça ve Fransızca'dan sonra Çince'yi de aldı. Kürtlerin yoğun yaşadığı Urfa'da da AKP'li belediye, ağaçların tanıtımı için Türkçe, Yunanca, İngilizce ve Almanca levhalar astı, ancak yine Kürtçe yoktu.
Sadece Türkiye'de 20 milyondan fazla insanın konuştuğu Kürtçe yasağına ilişkin sokaklara dökülen Kürtlerin taleplerini görmezden gelen AKP hükümeti MEB'in müfedatına, İngilizce, Almanca, İtalyanca, Rusça ve Fransızca'nın yanı sıra Çince'yi de kattı. Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Türkiye'nin Çin ile ekonomik ve turistik ilişkilerin gelişmesi hedefiyle Çince'nin derslerini müfredata alınmasını onayladı. Adana, Ankara, İstanbul, İzmir, Nevşehir ve Aydın'daki 7 otelcilik ve ticaret lisesinde Çince sınıfları açılması da onaylandı. Söz konusu okullarda açılacak 30 kişilik sınıflarda toplam da ise 210 öğrenci alınacağı belirtildi. Çince sınıflarına öğrenciler Ortaöğretim Kurumları Sınavı'na (OKS) girenler arasından puan sıralamasına göre belirleyip alınacakken, kadrolu Çince öğretmeni ataması yapılacağı belirtildi.
Eğitimin verileceği okullar arasında Adana Nezihe Yalvaç Anadolu Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesi, Ankara Yenimahalle Anadolu Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesi, Aydın Kuşadası Anadolu Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesi, İstanbul Beşiktaş Anadolu Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesi, İstanbul Beşiktaş M. Ali Büyükhanlı Anadolu Ticaret Meslek Lisesi, İzmir Karşıyaka M. Ali Lahur Anadolu Ticaret Meslek Lisesi ile Nevşehir Anadolu Ticaret Meslek Lisesi.
Yasak Urfa'da
Kürt dili yasağına bir örnekte Urfa'da yaşandı. AKP'li Urfa Belediyesi, kentteki ağaçların tanıtımı için Türkçe, Yunanca, İngilizce ve Almanca dillerinde levhalar hazırladı. Nüfusunun büyük çoğunluğu Kürtlerden oluşan kentte, hazırlanan levhalarda Kürtçe'ye yer verilmemesi Kürtçe'ye yönelik ayrımcılığın boyutun gözler önüne serdi.
ADANA - DİHA