Monday, November 10, 2008

‘Bir kısım basın’ın Alevilere tutumu...

oral calislar ORAL ÇALIŞLAR

Aleviler Ankara’da taleplerini dile getirdiler. Kimi gözlemciye göre 50 bin, kimisine göre 100 bin kişi Sıhhiye meydanında toplanmıştı. Bu gösteriye katılanlar, Alevilerin demokratik isteklerini ifade ettiler. Artık bunları herkes biliyor.
‘Zorunlu din ders’lerinin kaldırılması; Cem evlerinin bir inanç merkezi olarak resmi statüye kavuşturulması; Diyanet İşleri Başkanlığı’nın laik bir devlete uygun şekilde yeniden yapılandırılması veya kaldırılması; Alevi köylerine cami yapılmasına son verilmesi; Sivas katliamının yaşandığı Madımak otelinin müzeye dönüştürülmesi. Alevilere devletin her kademesinde uygulanan dışlamaya sor verilmesi...
‘Bir kısım basın’ bu mitingi görmedi, görenler de mitinge karşı son derece dışlayıcı, itici bir şekilde yaklaştı. ‘Bir kısım basın’dan ilk örnek Vakit gazetesinden. Vakit gazetesi mitingi sür manşetten görenlerden. Başlık şöyle ‘Alevilerden provokasyon’. Spotta ise şunlar yazıyordu: “Alevi-Bektaşi Federasyonu tarafından Sıhhiye Meydanı’nda düzenlenen Marksist Alevi Mitingi’nde İslam’a saygısızlıkta bulunuldu. Mitingde başörtülülere hakaret yağdırıldı ve ‘köylere cami istemiyoruz’ diye bağırıldı. ‘Cem evleri ibadet yerimiz, din dersi istemiyoruz’ diye sloganlar atıldı.”
İkinci örneğimiz Zaman gazetesinden. Önceki gün ‘Sivas ve Gazi’yi planlayan eller yeni oyun peşinde’ başlığını atan Zaman bu kez daha sakindi ve şöyle bir başlıkla yetinmişti: “Aleviler oyuna gelmedi, miting sakin geçti.”
Yeni Şafak mitingi birinci sayfadan görmek gereğini bile duymamıştı. Koca miting neden birinci sayfadan görülmez, bunu mesleki olarak açıklamak mümkün mü? Yeni Şafak’ın 11. sayfasındaki haberin başlığı da şöyle: ‘Mitinge DTP’nin gölgesi düştü’. Spotta da şunlar söyleniyor: “Alevi kurulularının ‘seçim öncesi yatırım’ ve ‘DTP kullanacak’ gerekçeleriyle destek vermediği “Eşit Yurttaşlık’ mitingine katılım, sınırlı kaldı. Mitinge tam kadro katılan DTP damga vurdu.”
Haber Star gazetesinin de birinci sayfasında şu başlıkla yer alıyor: Alevi yürüyüşünde ‘kurt polemiği’. Spotta ise şunlar yazılı: “Alevi Bektaşi Federasyonu’nun Sıhhiye mitinginde muhalif Alevi liderler, ‘içimizdeki kurtlar’ diye protesto edildi. DTP’liler kürsüden indirildi.”
***
Bu örnekleri neden verdim? Türkiye’de hepimizin çokça sözünü ettiğimiz ‘empati’yi hatırlatmak için. Aleviler, Türkiye’nin ‘öteki’lerinden. Sonuç olarak Sünni çoğunluk karşısında onlar bir azınlık. Yüzlerce yıl Osmanlı İmparatorluğu döneminde ağır saldırılara uğramışlar, katledilmişler, dergâhları kapatılmış, canlarını korumak amacıyla orman içlerine kaçmak zorunda kalmışlar.
Milli Mücadele’ye destek vermişler, ancak 1925 yılında Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu yüzünden dergâhları kapatılmış, bu nedenle ibadetlerini gizlice yapmak zorunda kalmışlardı. Baskı görmüşlerdi.
Biraz önce haberlerinden örnekler aktardığım gazetelerin hepsi başörtülü kızların üniversiteye alınmamasını bir insan hakları ihlali olarak görüyorlar. Dindarların Cumhuriyet döneminde baskı gördüğünü söylüyorlar. Bu nedenle baskı gören dindarları herkesin anlaması için yayınlar yapıyorlar ve ‘empati’ sözcüğünü de birçok yazı ve haberde kullanıyorlar.
Alevilere acaba neden bu kadar soğuk yaklaşıyorlar? Neden onların taleplerini anlamak, dinlemek istemiyorlar?
Miting yapan Alevilerin değişik bir mezhepten olmaları mı böyle davranmalarına yol açıyor?
Türkiye’de herkes değişik ön yargılar içinde kamplara bölünmüş cemaatler halinde yaşıyor. Bir cemaat diğerini anlamak, dinlemek istemiyor. Ancak herkes demokrasi istiyor, kendisinin anlaşılmasını istiyor?
Peki bu nasıl gerçekleşecek? Başörtülü kız Alevi’yi görmek istemiyor, Alevi başörtülünün üniversiteye girmesinden yana değil. Ama her ikisi de demokrasi istiyor?
Kime ? Tabii ki kendine...
Türkiye, kendine demokratlar ülkesi olarak tanımlanabilir. Ülkemiz, kendine demokrat olanların gerçek bir demokrasi kurmalarının mümkün olmadığı örneğini de tüm dünyaya gösteriyor... radikal

Yeni tehcir ( Ermeni Soykırımı *) yapmayacak

armenian-genocide3images Bakan Gönül’ün skandal sözlerine Ankara tepkisiz kaldı. Gönül de kendisini “Ben 80 sene öncesini kastettim” diyerek savundu. “Ermeniler Rumlar kalsaydı milli devleti kuramazdık” diyen Gönül’ün sözlerine liderler ve AKP üç maymunu oynadı. Gönül’ün savunması da ayrı bir gaftı: 80 sene öncesini kastettim. Bugünkülerden bahsediyormuşum gibi yazılmış

Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, “Bugün eğer Ege’de Rumlar, Türkiye’nin pek çok yerinde Ermeniler devam etseydi, acaba aynı milli devlet olabilir miydi” şeklindeki sözlerinin yanlış aktırıldığını savundu ve “Sanki ben bugünkü azınlıklardan bahsediyormuşum gibi yazılmış ama ben tamamen 80 sene öncesini kastettim” dedi.

YANLIŞ AKTARILMIŞ • Brüksel’den İstanbul’a gelen Gönül, Atatürk Havalimanı’nda basın mensuplarına açıklamada bulundu. Gönül şöyle konuştu: “Milli devlet dediğimiz an bir ırk devletini kastetmiyoruz. Kader birliği yapan insanların bir araya geldiği devlet diyoruz. Bu ifadelerim tamamiyle geçmişe dayalı, Atatürk’ün nasıl bir yol tuttuğunun izahından ibarettir. Milli bir devlet olmanın, ulus devlet olmanın nimetlerinden Türkiye bugün nasıl istifade etmiştir. Bunu izah etmekten ibaretti. 80 sene öncesini kastediyorum. Sanki ben bugünkü azınlıklardan bahsediyormuşum gibi yazılmış. Tamamen 80 sene öncenin olayları, kararlarını savunmaktan ibarettir benim görüşüm. Bugünkü Türkiye’yi bu kararlara borçlu oldu-ğumuzu ifade etmekten ibarettir.”

‘ZENGİNLİK’ DEDİ • Gönül, bugünkü azınlıkların Türkiye’nin zenginliği olduğunu ifade ederek, “Hoşgörümüz sebebiyle burada yaşamamaktadırlar. Onlar hakları olduğu için Türkiye’de yaşamaktadırlar. Hukuken Türkiye’de yaşamak hakkına sahiptirler. Bugün için azınlıklardan herhangi bir rahatsızlık bizim makamımıza intikal etmiş değildir” dedi.

“BİR BAKANDAN İLK KEZ DUYDUM BU SÖZLERİ” • Atatürk’ü anma töreninde “Ermeniler ve Rumlar Türkiye’de kalsaydı bugün acaba milli bir devlet olabilir miydik?” diyen Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’e, eski meslektaşı Ecevit hükümetinin Milli Savunma Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk’ten sert tepki geldi. Türk, Gönül’ün yaklaşımını çok yadırgatıcı bulduğunu, ilk kez bir bakanın dile getirdiği bu görüşün ırkçı olduğunu, bunun Anayasa’ya da aykırılık oluştuğuna dikkat çekti.
Savunma Bakanlığı dışında Adalet Bakanlığı da yapan Türk, Taraf’ın konuyla ilgili sorularını şöyle yanıtladı:

ÇOK YADIRGADIK • “Etnik milliyetçilik kabul edilemez. Anayasa’nın 2.maddesi onun yerine eşit haklara sahip vatandaşlığı düzenler. Anayasa’mızın 66. maddesinde de ‘Türkiye devletine vatandaşlık bağıyla bağlı herkes Türktür’ denilir. Burada aranan tek koşul vatandaşlık bağıdır, bunun dışında bir anlayış Anayasal vatandaşlık anlayışıyla bağdaşmaz. Bakanın o ifadelerini çok yadırgadık. Vatandaşlarımız arasında etnik köken itibariyle Rum, Ermeni, Arap, Çerkez ne olursa olsun ülkemizin zenginliği olarak kabul ederiz vatandaşlık bakımından fark gözetemeyiz.”

İLK KEZ • “Daha önce ümmet devleti vardı ama ulus devlet etnik anlamda ırkçı devleti yansıtmaz, ırkçı savunmalar yapılamaz. Şimdiye kadar böyle bir görüş de bir bakan düzeyinde ortaya atılmamıştır. Bu bir ilktir ve hiç savunulamaz.”

GÖNÜL GİBİ Mİ DÜŞÜNÜYORLAR • Meclis’te dün dört siyasi partinin grup toplantıları vardı. Toplantılarda liderlerin tamamı da milletvekillerine seslenerek günün ve haftanın önemli gördükleri olaylarına ilişkin değerlendirme yaptı. Ancak başta Başbakan Erdoğan olmak üzere ana muhalefet CHP’nin genel Başkanı Deniz Baykal, MHP genel Başkanı Devlet Bahçeli ve DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, Bakan Gönül’ün sözleriyle ilgili tek bir söz dahi etmedi. AKP yöneticileri ve milletvekilleri de bu konudaki soruları “Görmedim, duymadım” diyerek yanıtsız bıraktılar.

Türkiye Ermeni Soykırımı'ni kabul etmiyor... Sansürlü anlam tehcir olabilir...(?)

DTP’ye Buca’da saldırı

DTP Buca İlçe binasına kimliği belirsiz kişi veya kişilerce saldırıda bulunuldu

dtp_logo 7 ay içerisinde 5. kez saldırıya uğradıklarına dikkat çeken DTP Buca İlçe Başkanı M. Emin Yıldız, saldırıların münferit olmadığını belirtti. DTP Buca İlçe binasına önceki gece geç saatlerde kimliği henüz belirlenemeyen kişi veya kişiler tarafından taş ve yumurta atıldı. 7 ay içerisinde 5. kez saldırıya uğrayan İlçe binasının, camları kırıldı. DTP Buca İlçe Başkanı M. Emin Yıldız, parti binalarının 5. kez saldırıya maruz kalmasına rağmen, bugüne kadar hiçbir saldırganın bulunamamış olmasına dikkat çekti. Yıldız, olayların münferit olmadığına vurgu yaparak, “Bu bilinçli bir şekilde yapılıyor. Binamızın Buca Cezaevi’nin tam karşısında olması ve her tarafta mobese kameralarının bulunmasına rağmen saldırganların bulunamaması bize samimi gelmiyor” dedi.

10 kişi daha tutuklandı

Amed, Batman ve Hakkari’de aralarında öğrenci ve DTP’lilerin de bulunduğu 10 kişi tutuklandı. Dicle Üniversitesi Öğrenci Derneği’ne (DÜÖDER) üye öğrencilerin 4 Ekim’de Eğitim Fakültesi’nde düzenlediği “Anadilde eğitimin önemi” konulu panelin ardından İl Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı ekipler tarafından 5 Ekim’de gözaltına alınan 12 öğrenciden 5’i tutuklandı. Savcılıktaki ifadelerinin ardından tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edilen öğrencilerden Berat Birlek, Hasan Yağız, Özgür Güven, Nurettin Salhan, Mustafa Önal, Ömer Bulur ve Kadir Demir serbest bırakılırken; Harun Turan, Hayrullah Uğur, Erdal Çetin, Ferhat Yiğit ve Sedat isimli öğrenciler “Örgüt propagandası” yaptıkları iddiasıyla tutuklanarak Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’ne konuldu.

Batman’da 4 Kasım günü Yoksullukla Mücadale ve Dayanışma Derneği’ne (YMDD) yapılan baskında gözaltına alınan DTP PM üyesi Kerem Çiftçi ve Mehmet Şakar, Mehmet Özbey, Belediye Meclis Üyesi Talat Tuncer, Yurtsever Demokratik Gençlik (YDG) Meclisi Üyesi Şehmuz Savgi ve Abdullah Koçer, emniyetteki sorgularının ardından önceki akşam savcılığa çıkarıldı. Savcılıkça ifadeleri alınan Kerem Çiftçi, Talat Tuncer, Şehmuz Sevgi ve Mehmet Özbey serbest bırakılırken; Mehmet Şakar ile Abdullah Koçer tutuklama talebi ile Nöbetçi Mahkeme’ye sevk edildi. Yapılan yargılamada Şakar ve Koçer “Örgüt üyesi olmak” iddiasıyla tutuklanarak Batman M Tipi Kapalı Cezaevi’ne gönderildi.

Öte yandan, “Eğer ‘Sayın’ diye hitap etmek suç ise ben de Abdullah Öcalan’a sayın diyorum ve kendimi ihbar ediyorum” kampanyasına destek veren ve savcılığa dilekçe veren DTP Esendere Belde Başkanı Hamit Kaya ve Esendere Belde Belediye Meclis Üyesi Yahya Baran hakkında Yüksekova Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açılmıştı. Kaya ve Baran hakkında açılan davanın dün duruşmasında karar açıklandı. Kaya ve Baran, “Suç ve suçluyu övmek” suçlamasıyla tutuklandı.

3 DTP’liye 10’ar ay hapis

Ağrı’nın Patnos İlçesi’nde ise DTP’nin 28 Şubat’ta düzenlediği mitingde slogan attıkları gerekçesiyle DTP üyeleri Mehmet Sena Taşdemir, Muhammet Uygar ve Nimetullah Çelebi hakkında Erzurum 2.nci Ağır Ceza mahkemesinde açılan dava sonuçlandı. Mahkeme, miting esnasında ‘Gençler Apo’nun Fedaileridir’ ve ‘PKK halktır, halk burada’ şeklinde slogan atarak PKK propagandası yaptıkları gerekçesiyle Taşdemir, Uygar ve Çelebi’ye 10’ar ay hapis cezası verdi.

HABER MERKEZİ

YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

Münih´te bir Kürd aileye yönelik linç girişimi

trabzon kurt_linc Almanya´nın Münih kentinde, Alman sol kesimin Alman ve Türk ırkçılığına karşı 08.11.2008 tarihinde düzenlediği yürüyüş esnasında, alış veriş yapmak üzere ailesi ile birlikte civarda bulunan bir Kürde yönelik Türk ırkçıları tarafından linç girişiminde bulunuldu.
Almanya´nın Münih kentinde, Alman sol kesimin Alman ve Türk ırkçılığına karşı 08.11.2008 tarihinde düzenlediği yürüyüş esnasında, alış veriş yapmak üzere ailesi ile birlikte civarda bulunan bir Kürde yönelik Türk ırkçıları tarafından linç girişiminde bulunuldu.

Bilindiği gibi Münih tren istasyonu ve çevresi Türk dernek ve lokallerinin yoğun olduğu bir bölgedir. Yürüyüş güzergahı bu kesimin yoğun olduğu bir cadde üzerinde bulunmaktadır. Irkçı Türk kesimi yürüyüşü protesto etmek için Türk bayraklarıyla bir araya toplandı ve Kürt halkı aleyhine sloganlar atıldı.

Dema Nû Münih temsilcisi olarak olaya maruz kalan Kürt ailesini ziyaret ettik. Vücudunda darb nedeniyle çürükler oluşmasına rağmen saldırıya uğrayan Kürdün sağlık durumunun iyi olması bizleri sevindirdi. Linç girişimine maruz kalan Kürt, olayı şöyle anlattı: “Eşim ve iki çocuğumla alış veriş yapmak üzere orada bulunuyorduk. Anadolu Eksport denilen marketin önünden arabaya gitmek üzere geçerken, bu marketin sahibinin de aralarında bulunduğu bir grubun Türk bayraklarıyla Kürt aleyhtarı sloganlar atmaları ve ve küfretmeleri üzerine eşim tepkisini dile getirdi. Bunun üzerine eşime sözlü saldırıda bulunan gruba müdahele etmek zorunda kaldım. Bu nedenle bana yönelen grup ben yere düştükten sonra başıma çullandı. Deyim yerideyse her gelen bana vurdu. Bu olanlar 2 ve 4 yaşındaki çocuklarım ve eşimin yanında cereyan etti. Bir ara çocuklarımın ağlama sesini duyar gibi oldum ve son bir gayretle ayağa kalkmaya çalıştım.Bu arada yan dükkan sahiblerinin araya girmesi ile linç girişiminden kurtuldum.

Daha sonra polis çağırmam ve bu dükkan sahiplerinden şikayetci olmam nedeniyle karakola gittik Gece 12´ye kadar ifade verdim.

Ama beni en çok kaygılandıran Kürtlere yönelik bu tür linç girişimlerinin Türkiye´den sonra yurt dışında da yaşanmasıdır. Olayı kınıyor ve Kürt yurtseverlerinin bu tür olaylar karşısında duyarlı olmalarını bekliyorum. Çünkü epeyce bir Kürt kitlesinin de bu semtte esnaf ve çalışanı bulunduğunu biliyorum. Bir kişi hariç ne yazıik ki hiçkimse müdehalede bulunmadı. Ben bu olayın takipçisi olacağım. Dema Nû aracılığla kamuoyuna bu olayı ileteceğiniz için de kendim ve ailem adına size teşekkür ediyorum.“

Evet, biz de Dema Nû çevresi olarak bu tür olaylara duyarlı olacağız ve bu olayı yakından takip edeceğiz. Rênas Sütcü Dema Nû -Münih

İşkenceci polisler beraat etti

polis05 Kararın hukuka ve adalete olan inançlarını zedelediğini belirten Yelden ailesinin avukatı Türkan Aslan, “Beraat kararı ile işkenceye sıfır ceza gerçeğini bir kez daha gördük” dedi. “İşkenceye sıfır tolerans” söylemiyle yola koyulan AKP iktidarı döneminde işkence ve kötü muameleden dolayı gözaltında, karakolda, cezaevlerinde, sokakta birçok insan hayatını kaybetti. Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Engin Çeber’in işkence sonucu hayatını kaybettiğinin duyulmasının ardından ‘devlet adına’ Çeber ailesinden ve kamuoyundan özür dilerken, bir taraftan da Bakan’ın özürlerine rağmen işkence sanığı kamu görevlileri de cezasız kalıyor. Bunun son örneği de 2 Temmuz 1999’da gözaltına alındığı İzmir Asayiş Şube Müdürlüğü Faili Meçhul Cinayet Büro Amirliği’nde uğradığı işkence ve kötü muamele sonucu hayatını kaybeden Alpaslan Yelden davasında sanık polislere verilen beraat kararı oldu. Yargıtay 1. Ceza Dairesi, sanık 10 polis hakkında 3 yıl 4 ay alt sınırdan verilen hapis cezasını bozmuştu. İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden görülmeye başlanan davanın önceki gün görülen karar duruşmasında sanık 10 polis, hakkında bu kez beraat kararı verildi.

Dava AİHM’e taşınıyor

Kararı değerlendiren Yelden’in avukatlarından Türkan Aslan, kararın hukuka ve adalete olan inançlarının zedelediğini belirterek, “Yerel mahkemenin mevcut dosyadaki delillere rağmen böyle bir kararın altına imza atması hukuk açısından değerlendirilemez. Bu kararla birlikte işkenceciler cezasız kalmış ve önümüzdeki günlerde yaşanacak işkence ve kötü muamele sonucu ölümlerin önü açılmıştır” dedi. Aslan, temyize gideceklerini, ancak bu kararla birlikte iç hukuk yollarının tükendiğine kanaat getirdiklerini ve davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıyacaklarını söyledi.

‘Adli Tıp saygınlığını yitirmiştir’

Erdoğan’ın “işkenceye sıfır tolerans” sözlerini de hatırlatan Aslan, “Türkiye’de işkenceye sıfır tolerans sözünün hayata geçirebilmesi için Adli Tıp Kurumu’nun ve Yargı kurumlarının kendine çeki düzen vermesi gerekir. Bu davada son günlerde tartışılan Adli Tıp Kurumu, bir kez daha bilimselliğini ve saygınlığını yitirmiştir” diye konuştu.

Polis Peker’in dosyası kabarık

Avukat Aslan, sanık polislerden Fali Meçhul Bürosu Amiri İbrahim Peker’in duruşma sırasında son sözleri olarak, “Bu davada her şey çok yönlü olarak araştırıldı. Ancak Alpaslan Yelden’in ne kadar psikopat olduğu araştırılmadı” dediğini dile getirerek, bu sözlerin dahi olayın hangi duygularla gerçekleştirildiğini ortaya koyduğunu kaydetti. 1999 yılına kadar 10 yıl süreyle İzmir’de görev yapan sanık polis memurlarından İbrahim Peker hakkında, 10 yıllık görev süresi içerisinde 23 kez soruşturma açıldı ancak bu soruşturmaların hiçbirinde ceza almadı. Hakkında 20 kez “işkence ve kötü muamele”, 2 kez “hürriyeti tehdit” ve 1 kez de “tecavüz” suçlamasıyla soruşturma başlatılan Peker, bu süre içerisinde herhangi bir disiplin cezası almak bir yana 17 kez de takdirname ile ödüllendirildi. 1997 yılında hakkında “işkence ve kötü muamele” iddiasıyla dava açılan ve 10 ay hapis, 2 ay 15 gün de memuriyetten uzaklaştırma cezası alan Peker’in bu cezası da bir daha suçun işlenemeyeceğine kanaat getirilerek ertelendiği ortaya çıktı.

6 yıllık dava süreci

Yelden, 2 Temmuz 1999’da faili meçhul cinayet soruşturması kapsamında İzmir Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şubesi Faili Meçhul Olayları Araştırma ve İnceleme Bürosu tarafından gözaltına alındıktan bir gün sonra “Koma halinde yolda bulduk” denilerek hastaneye götürülmüştü. Kaldırıldığı hastanede tüm müdahalelere rağmen kurtarılmayan Yelden’in ölümü, emniyet kayıtlarına “faili meçhul” olarak geçti. Olayın ardından ailesinin İHD’ye yaptığı başvuru ve suç duyurusu ile birlikte Yelden’in ölümüne sebebiyet verdikleri gerekçesiyle 10 polis hakkında dava açıldı. 6 yıllık dava sürecinin ardından İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesi, sanık polisler hakkında alt sınırdan 3 yıl 4 ay hapis cezası vermiş ancak Yargıtay 1. Ceza Dairesi sanık polislere verilen cezaları “çok” bularak kararı bozmuştu. MUSTAFA AYDIN/ DİHA/İZMİR 

YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

AKP destekçilerini uyarmıştık!

cemil_cicek_tayyip_erdogan 31 Ağustos 2008 tarihinde Alternatif Gazetesi'nde ve web sitemiz Gündem Online'da yayınlanan Veysi Sarısözen'in AKP'yle ilgili 'AKP'ye sorular' başlıklı yazısında şu öngörülerde bulunmuştu:
'AKP'ye sorular / Veysi Sarısözen
Her kim AKP'den geleceğe dönük iyilikler bekliyorsa, tezelden bazı sorular sorup, yeminli, billahlı, noterli, tasdikli yanıt almaya çalışmalıdır.
Çünkü şu andan başlayarak, AKP'nin önünde uzanan yol, onunla 'yol arkadaşlığı' edenler için büyük hayal kırıklıklarıyla, 'sen de mi Brütüs' iniltileriyle, arkadan vurulma, önden çelmelenme, itibardan düşürülmeyle doludur...
Neden?
Bu AKP'liler berbat insanlar da ondan mı?
Haşa!..
Cumhurbaşkanı'nın zoraki gülüşü bende kuşku uyandırsa da, pek çok AKP'linin namuslu insanlar arasından seçildiği çok açık. Kemalistin, dindar insanı, bilinçli olarak 'din istirmarcısı' olarak karaladığı açık. Böyle bir Kemalist'e bakılırsa, samimiyetle dine inanmak mümkün değil. Bu garip önyargı, Kemalistin Kemalizme hiç bir zaman inanmamış olmasından kaynaklı bir herkesi kendi gibi sanmak hastalığıdır.
Her neyse...ergenekoncular1
AKP'nin, onunla yan yana duran her insan için tehlikeli bir yürüyüşe başlamasının nedeni kişisel zaaflar değil. Şunlar: 1. AKP Anadoludan yükselen tekelci sermayeye dayanıyor. Kaybedecek çok şeyi var. Korkuyor. 2. Nasıl korkmasın? Anayasa Mahkemesi boynuna yaftayı astı. MHP yaftayı sürekli hatırlatıyor. Demirel adeta bir hortlak gibi yaftayı heceleyerek okuyor. 3. Dolmabahçe'de ordunun içindekileri de işaret ederek Ergenekon sopasıyla ürkütülen Komutan gitti. Şimdi gelen olmasa bile, sırada bekleyen komutan adayının konuşması AKP kulislerinde korku yarattı. 4. AKP tarihinin en yüksek oy oranlarına sahip olurken, tarihinin en zayıf, en çürük anını da yaşıyor. 5. Çünkü artık bölgenin durumu, ip üstünde kırk takla atarak siyaset yapma imkanını AKP'ye tanımıyor.
Bu durumda:
1. AKP saflarına katılan ve 'demokratik bir anayasa yapma' konusunda misyon sahibi liberaller Başbakan'a hemen şunu sormalı: 'Biz yeni anayasada askeri vesayete ve Kürt sorununda çözümsüzlüğe son verme yönünde değişiklikler önerdiğimizde, asker AKP'ye baskı yapabilir; bu durumda bizi harcamayacağınıza dair Allah adına halkın huzurunda yemin eder misiniz?'
2. AKP'ye 'geçici' destek veren sol liberaller, Başbakan'a hemen şunu sormalı: 'Biz Ergenekon soruşturmasının derinleştirilmesi, kışla kapısından girmesi ve Fırat köprüsünden geçmesi için direttiğimizde, KKK'nın şimdiden bizi tehdit unsuru ilan ettiğine bakılırsa, daha beter üzerimize gelme durumunda bizi yalnız bırakmayacağınıza Allah ve Peygamber adına yemin eder misiniz?'
3. Şimdiye kadar Kürtlük adına bedel ödemeden kenarda durup, geçen seçimlerde ansızın Kürtlüğü AKP atıyla düzlüğe çıkartma hevesine kapılan (bu Atın Diyarbakır kapısına dayanan Truva Atı olduğunu bile bile bunu yapan) Kürt kökenli AKP milletvekilleri Başbakan'a hemen sormalı: Biz, Kürt kimliğimizi dile getirdiğimizde, Başbuğ bizi 'üst kimlik' olarak Türk olmaya zorlar, biz de buna itiraz etip, 'biz Kürdüz' dediğimizde bizi feda etmeyeceğinize, Kur'an, Mushaf üzerine yemin eder misiniz?'
Edemez... Sorun... Deneyin... Göreceksiniz... AKP zor durumdadır. Ona tanınan mühlet Yerel Seçimlerin bitiminde sona erecektir...Hele Kürt Belediyeleriyle meydan savaşına bir girişsin... Kullanım tarihi büyük ölçüde sona erecektir. İniş başlayacaktır... AKP Anayasa Mahkemesi yaftasında yazılanların gereği olarak 'törpülenecektir'.
O, tıpkı 1950'de bazı komünistlerin ve İslamcı Mareşal'in desteğini alan DP'nin hem komünistleri, hem de Mareşali harcadığı gibi, en önce kendisine destek veren 'liberal ve sol liberal'leri gözden çıkararak yakasını kurtarmak isteyecektir... Ardından, her biri Kürt olduğu için, hiç bir şekilde de Türk olamayağı için, bölgedeki güçlü çekim merkezlerinin etkisine açık AKP'li Kürtleri bordasından denize fırlatıp atacaktır.
Benim öngörüm budur...
Ama eğer bu yazgıdan kurtulmak için, liberal liberallikten, sol liberal solculuktan, Kürt  de Kürtlüğünden vazgeçerse ne olur?
Şu olur: Kurdun kuzuya yaptığı olur... Kurtuluş yoktur. 'Kuzu suyu bulandırsa da bulandırmasa da Kurdun kurbanı olacaktır...'
Masalla gerçek arasında çok yakın bir ilişki vardır... '

Türk ırkçısı Arnavut göçmeni Diyarbakır'lı karanlıklar prensi!

abdulkadiraksu Arnavut göçmeni Diyarbakır'lı karanlıklar prensi!
AKP'de Dengir Mir Mehmet Fırat'ın Genel Başkan Yardımcılığı görevinden alınması ardından, aynı göreve getirilen eski İçişleri Bakanları'ndan Abdülkadir Aksu, Kürtlerin yakından tanıdığı bir isim. Diyarbakır'a Arnavutluktan yerleştirilen göçmen bir aileden gelen ve yıllardır yazılanların aksine Kürt olmayan Aksu, 70'li yıllarda CHP-MSP koalisyonu döneminden itibaren 12 Eylül yönetimi de dahil, kurulan birçok hükümette Vali, Emniyet Müdürü ve Bakanlık görevlerinde bulundu.
1989-1991 yılları arasında İçişleri Bakanlığı görevindeyken dinci ve MHP'li kadroların emniyete yerleşmesine önayak olan Aksu'nun bu görevi sırasında bölgede Hizbullah cinayetleri start aldı. Kürt düşmanlığı ile bilinen Aydınlar Ocağı üyeliği de bulunan Aksu'nun İçişleri Bakanı olarak görev yaptığı dönemlerde Türkiye faili meçhul cinayetlerle anılıyor.maras2
Arnavut göçmeni bir Diyarbakır
Aslen Arnavut kökenli bir aileden gelen Abdülkadir Aksu, posta memuru olan babasının Diyarbakır'a sürgün edilmesiyle 1944 yılında Diyarbakır'da doğdu.
İlk, orta ve lise öğrenimini Diyarbakır'da tamamlayan Aksu, ardından Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne kaydoldu. Mülkiye'de okurken, Aydınlar Ocağı'na üye oldu ve milliyetçi-muhafazakar öğrenci ve öğretim üyelerini barındıran Hür Düşünce Kulübü'nün 7 kişilik yönetim kurulu kadrosunda yer aldı.
Yıldızı, 12 Mart askeri darbesi ardından 1973 yılında kurulan CHP-MSP hükümeti döneminde parladı. MSP'nin ağır toplarından Korkut Özal ve Oğuzhan Asiltürk'ün desteğiyle Emniyet Müdürlüğü kadrosuna alındı.
Emniyet Müdür Yardımcılığı'na getirilmesiyle ortaokul mezunu oldukları için yükselme şansları olmayan 3 bin kadar MSP ve MHP sempatizanı polisi, 6 aylık kurstan sonra komiser ve komiser yardımcısı yaptı.
Emniyet Genel Müdürlüğü görevine getirilmesinden sonra emniyette giriştiği kadrolaşma nedeniyle MİT tarafından hakkında rapor hazırlandı.
Aksu, tarihe Maraş Katliamı olarak geçen yüzden fazla kişinin öldürüldüğü tarihte ise bu kentte Vali Vekili idi.maras3
Darbeciler dokunmadı
1980 yılında Rize Valiliği'ne atanan Aksu, 12 Eylül askeri darbesinin dokunmadığı nadir valilerden biriydi. O dönem tüm belediye başkanlık görevlerini Alay Komutanları üstlenirken, Aksu aynı zamanda hem Rize Valiliği'ni, hem de Belediye Başkanlığı görevlerini yürüttü.
Özal hükümeti tarafından Diyarbakır'dan 1987 yılından meclise giren Aksu, iki yıl sonra İçişleri Bakanlığı'na getirildi.
1991 yılına kadar bu görevi sürdüren Aksu, 5 yıl sonra Refah Partisi, ardından da Fazilet Partisi'nde yer aldı.
Fazilet Partisi kapatılınca yeni kurulan AKP'ye geçen Aksu, yıllar sonra tekrar İçişleri Bakanı olarak siyaset sahnesinde bakan olarak yer aldı.
Faili meçhuller onun döneminde damgasını vurdu
Abdülkadir Aksu'nun devlet katında yetkili makamlarda bulunduğu Maraş Katliamının ardından, İçişleri Bakanı olduğu yıllarda da Türkiye gündemini sarsan birçok olay ve faili meçhul cinayet yaşandı.
1989 yılında Cizre'de Yeşilyurt köylülerine dışkı yedirilmesi, gazeteci Çetin Emeç, 1991 yılında HEP İl Başkanı Vedat Aydın'ın öldürülmesi, Prof.Muammer Aksoy, gazeteci Çetin Emeç, Turan Dursun, MİT müsteşar yardımcısı Hiram Abbas, emekli korgeneral Hulusi Sayın, emekli korgeneral İsmail Selen, Prof. Bahriye Üçok, Doç. Dr. Necip Haplemitoğlu, gazeteci Hrant Dink cinayetleri, Şemdinli bombalaması gibi olaylarda, Aksu hep İçişleri Bakanı koltuğundaydı.aksu_ergenekon_turk_akp_hizbullah
Hizbullah Aksu döneminde hortladı
1989-1991 yılları arasında İçişleri Bakanlığı görevindeyken dinci ve MHP'li kadroların emniyete yerleşmesine ön ayak olan Aksu, özellikle Kürt illerindeki Emniyet Müdürlüğü kadrolarında milliyetçi-dinci ekipleri görevlendirdi.
89-91 yılları arasında Kürt illerinde işlenen yüzlerce faili meçhul cinayetin tek bir zanlısı bile yakalanıp hakim karşısına çıkartılmadı. Bazı faili meçhul cinayet zanlıları ise ancak Aksu'nun görevde olmadığı 1994 yılından itibaren gözaltına alınmaya ve yargılanmaya başlandı.
Hizbullah cinayetlerini görmezden geldiği öne sürülen Abdülkadir Aksu, Diyarbakır'lı işadamlarından Mehmet İçkale ile ortaklık kuran Hizbullah'ın o dönem Diyarbakır'daki önde gelenlerinden Hacı Bayancık ile dostluğu ise hala bilinen bir gerçek.
İkinci adamlıktan kabineye geçiş yolu açık
Hep karanlık dönemlerin adamı olarak bilinen ve Türkiye'nin gündemini sarsan suikastler, faili meçhul cinayetlerde devletin karar mekanizmalarında bulunan Abdülkadir Aksu'nun, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, 'Ya Sev, Ya Terk Et' söyleminin ardından partisinin ikinci adamlığına getirmesiyle hem Türkiye'de hem de Kürt illerinde nelerin değişeceği, yada Türkiye'nin hangi yeni suikastlerle anılacağını önümüzdeki aylar gösterecek.
Kürt ve sol karşıtlığıyla bilinen devşirme Abdülkadir Aksu'nun önümüzdeki kabine değişiminde İçişleri Bakanlığı'na getirilmesi uzak bir ihtimal olarak görülmüyor.
SİDAR BORAN - AMED / ANF