Tuesday, November 11, 2008

Yanlış Hesap Diyarbakır'dan Döner

diyarbakir181020086[1] Bianet

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 2005'de Diyarbakır'da yaptığı konuşmanın da rüzgârıyla, 2007 genel seçimlerinde Doğu ve Güneydoğu illerinde yüzde 30'lardan başlayıp 40'lara varan oy almıştı. Erdoğan 2005 yazında Diyarbakır konuşmasında "Kürt sorunu, bu ülkenin başbakanı olarak herkesten önce benim sorunumdur" diyor, sorunları "daha çok demokrasi, daha çok vatandaşlık hukuku, daha çok refahla çözeceklerini" belirterek demokratik açılım beklentilerini güçlendiriyordu.

2005 konuşmasında kısa bir süre sonra Şemdinli'deki Umut Kitabevi'nin bombalanması ve bombalamayı izleyen olaylarla başlayan üç yıllık süreçte Diyarbakır konuşmasının yarattığı iyimserlik havası giderek değişti. Mart 2008'de Newroz kutlamalarında çıkan olaylarda dört kişinin hayatını kaybetmesi, yüzlerce kişinin yaralanması, gözaltına alınması, Diyarbakır'da F-16'ların kalabalığın üstünde alçak uçuş yapması, sertleşme sürecinin 2008'de de devam edeceğini gösteriyordu.

Sürecin son halkasını, Ekim ayının son haftasında hem "Abdullah Öcalan'a kötü muameleyi protesto" hem de Erdoğan'ın gelişini protesto amacıyla birçok şehirde düzenlenen gösteriler, bu gösterilerde çıkan çatışmalar (Doğubeyazıt'ta Ahmet Özkan adlı genç plastik mermiyle vurularak öldürüldü) ve 20'nin üzerinde şehirde gerçekleştirilen kepenk kapama eylemi oluşturdu.

AKP, 2004 yerel seçimleri ve 2007 genel seçimlerinde gösterdiği başarıyı 2009 yerel seçimlerinde tekrarlayabilecek mi? Bölgede yaşayanlar yaşanan süreçle ilgili ne düşünüyor? AKP'nin gerçekten bir siyasi çözümü temsil ettiğine inanıyorlar mı? Bu soruları bölgenin en büyük şehri Diyarbakır'da ve sınır şehri Hakkâri'de bir örgütü temsil etmeyen ama politik olarak etkin kişilere yönelttik.

Besi: "Artık paşasının başbakanıdır"

Hakkârili Sadullah Besi, 26 yıl Köy Hizmetleri'nde çalıştıktan sonra atölye şefliğinden emekli. Saadet Partisi üyesi. Şehir merkezindeki meydana bakan evi, birbirinden güzel yüzlü çocuklarıyla kıpır kıpır. Birazdan Recep Tayip Erdoğan Diyarbakır'a girecek. 20'nin üzerindeki ilde olduğu gibi Hakkâri'de de kepenkler kapalı. Meydanda polisler heykelin önünde bekliyor. Özel Harekât'ın akrepleri sokaklarda turluyor. Merkezde gösteri yok, ama çok geçmeden mahalleler hareketlenecek.

Besi, "Elbette beklenti vardı" diye başlıyor. "Zaten AKP bu beklenti nedeniyle bu kadar oy aldı. Fakat yolları tamamen kapattı. Bundan sonra kendisine kesinlikle güven yoktur. Artık paşasının başbakanıdır. Başbakanlığa layık bir insan olsaydı Diyarbakır'da verdiği sözü tutardı. Kürt sorununa bir çözüm getirecekti. Bu, yangına körükle gidiyor."

Besi, sınır ötesi operasyonların Hakkâri'de halkın hoşuna gitmediğini belirttikten sonra ekliyor: "Bunların PKK'yle pek büyük bir sorunu yoktur. Güney Kürdistan'da ufak bir oluşum var, bunlar o oluşumun peşindedir. Geçen sene de teskere çıktı. Bir yıl boyunca bu dağlar bombalandı. Ne elde ettiler? Halk gücendiriliyor. Yapıcılığa gelmeyen bir hükümet halkı kendisinden uzaklaştırıyor. Böyle iki torba kömür dağıtmakla, kadınlara çocuk parası vermekle bu halk teskin edilemez, ikna edilemez. Halkın istediği apayrı bir şeydir. İnsanca yaşamaktır. Ayrıma tabi tutulmamaktır."

Besi, çatışmanın tırmandırıldığı ve olayların artacağı kanısında: "Bunlar çatışmanın durmasını istemiyor… 'PKK ile halkı birbirinden ayırmak lazım' diyorlar. Bu dağdaki adam benim çocuğumdur. Beni ondan nasıl ayıracaksın? Bu çocukların hepsi bu halkın çocuğudur. Bunlar kendi çocuklarını bırakmazlar. Sonra bunlar hak olan bir hakkı istiyorlar. Bunların memleketi bölmekle bir alakaları yoktur. İnsanca yaşamak istiyorlar."

Newroz'da yaşananlardan örnekler verirken Hakkâri'nin merkezinde polislerin herkesin gözü önünde bir çocuğun kolunu kırdığını, Van'da toplanan bir grup kadına yüzlerce polisin saldırdığını anlatıyor ve bu tür olayların halk üzerinde büyük etki yarattığını belirtiyor: "Bu halk bu partiye artık kesinlikle güvenmez, Doğu'da herhangi bir kesimin AKP'ye oy vereceğine kesinlikle aklım ermiyor."

Atan: "Savaş hükümeti konumunda"

Hakkârili Mikail Atan ise son 30 yılın tanıklarından. Hakkari Valiliği İl İdare Kurulu Müdürlüğü'nde 12 yıl çalışmış. 1997'de tutuklanıyor ve 33 ay hapiste kalıyor. Daha sonra Avaşin Kültür Sanat Merkezi'nin kuruluşunda yer alıyor ve 5-6 yıl derneğin başkanlığını yürütüyor.

"AKP, birincisi İslamiyet'i kullandı; bir de o dönemde Kürt sorununun çözümü konusunda alternatifsiz kalan Türkiye siyasetinde, 'Kürt sorunu bizim sorunumuzdur' yaklaşımıyla halkın tercihini aldı" diyor. "Ama daha sonra tamamen bir savaş hükümeti konumuna düştü. Özellikle AKP'ye açılan dava süreciyle birlikte Genelkurmay'la anlaşarak, teskere çıkararak, bir yerde tamamen Genelkurmay'ın denetimine giren bir konum sergiledi. Kürt sorunu konusunda aslında gelmiş geçmiş hükümetlerin Kürt sorununa yaklaşımlarından çok daha radikal inkârcı, imhacı bir yaklaşım içerisinde… Şu anda Olağanüstü Hal'in tekrar getirilmesi söz konusudur. Aslında getirilmese bile uygulamalarda bunlar görülüyor. Ev baskınları düzenleniyor, bu baskınlarda insanların değer yargılarını tamamen ayaklar altına alınıyor, insanlar potansiyel suçlu gösteriliyor. Bu yönüyle AKP hükümeti bölgede silinmiş durumdadır."

Kaya: "AKP'yi önce çok farklı gördük"

Hakkâri de dahil tüm bölgede kepenk kapama eylemlerinin yapıldığı o pazartesi gününden 48 saat önce Diyarbakır'daydık. Şehirde bir yürüyüş hazırlığı; DTP binası önünde insanlar birikmiş, caddeler ve kavşaklar polis tarafından tutulmuş durumda. DTP Diyarbakır milletvekili Gültan Kışanak'ın valiyle yaptığı telefon konuşmasının ardından polis kordonu açılacak ve yürüyüş gerçekleşecek. Ama gösterinin sonunda atılan taşlara polis gazla cevap verecek ve ortalık karışacak.

"Abdullah Öcalan'a kötü muameleyi protesto" için düzenlenen gösterilerin ilki bu. O ilk gösterinin olduğu günün akşamı sorularımızı emekli tarih öğretmeni Latif Kaya'ya yöneltiyoruz.

"Biz önce AKP'yi çok farklı gördük. Birçok arkadaşımız, sol tandanstan gelmelerine rağmen oy verdiler "diye söze başlıyor. "Gelsin bunlar, farklı düşünüyorlar, ırkçı bir anlayışları yoktur dendi. Yok saymıyorlar, Kürtler vardır diyorlar. AKP'nin oy patlaması yapmasının arkasında, bunlar gelirse bir çözüm bulunabilir umudu vardı. Bazı şeyler yaptılar da. Fakirlere yardım etmiştir; yiyeceği, içeceği, kömürü. Bu güzel bir şeydir. Ama bizim derdimiz bu değildir. Bizim esas meselemiz bu problemin çözümüdür. Yoksa bize yardım yapmış, yardım yaptığı için ben ona oy vermek mecburiyetindeyim, öyle bir şey yok."

"AKP'nin bir siyasi çözümü temsil ettiği kanısında mısınız?" diye soruyoruz.

"Bence siyasi bir çözüm gündemde yoktu" diyor. "Şimdi mesela diyorlar ki, 'Biz Güney yönetimiyle buluşalım, ilişki kuralım.' Eğer ilişkiyi sırf PKK için yapıyorsa, bu yine bir çözüm değildir. Çünkü onların kavgası işi içinden çıkılmaz hale getirir. Yani Kürtler gelsin, bir kavgaya tutuşsun. Çok zor. Türkiye onlarla ilişki kursun, güzeldir, kursun, ama sırf PKK için değil. Her alanda kursun."

"AKP'ye verilen destek yerel seçimlerde devam eder mi?" diye soruyoruz.

"Militarist baskıya girdiği zaman gireceği iktidar savaşından başarılı çıkamaz. Boşuna çabalamış olur. Tamam, ekonomik durum da lazım. Ama bizim asıl sorunumuz bu meselenin kökünden çözülmesidir. Yani silahlar tak tuk ettiği zaman ne ben rahatım, ne öbürü, ne öbürü."

Latif Kaya, özellikle teskereyle beraber AKP'nin "bir sulta altına girdiğini, bir takım şeyleri durdurduğunu" düşünüyor. "Bu nedenle de istediği başarıyı burada gösteremeyecektir. AKP çatışmaları durdurdukça, öyle sınır ötesi operasyon kararıyla falan değil, demokratik adımlar atmakla, ortamı yumuşatmakla gelişebilirdi. Hatta diyebiliriz, çok daha büyük oy alabilirdi. Çünkü bu halk geçmişte çözümü AKP'de gördü. Demokrat kesim de çok verdi AKP'ye. Geçmişte solcuyum diyen, bugün herhangi bir şeyle bağlantılı olmayan insanlar çalıştı. Laf işite işite! Küfür işite işite!"

Fırat: "AKP'de muhafazakâr ve milliyetçi eğilimler öne çıktı"

Diyarbakır'da sorularımızı yönelttiğimiz bir başka kişi de, sağlık emekçilerinin sendikal örgütlenmesinde yıllarca önemli görevler üstlenmiş, emekli sağlık memuru Ali Haydar Fırat. Tunceli doğumlu Fırat şimdi Denk Yayınları'nda ve Çıra Kültür ve Sanat Derneği'nde çalışıyor.

Başbakan'ın Diyarbakır konuşmasını izleyen süreçte AKP'nin sorunları çözmeye yönelik adımlar atmamasını iki şeye bağlıyor. "İlki kendi yönetim anlayışı, ikincisi de askerin yönetim üzerindeki baskısı" diyor. "Bu söylemden sonra oluşturulan parti yönetimi içerisinde hem muhafazakâr hem de milliyetçi eğilimler öne çıktı; Cemil Çiçek gibi. Ama birçok kişi iyi biliyor ki AKP'nin içerisinde sivilleşme hareketine, Kürt sorununun demokratik çözümüne yönelik, yani en azından yasal değişikliklere dair bir kıpırtı var."

Fırat, 2007 seçimlerinin ardından Recep Tayip Erdoğan'ın "yeni", "sivil" bir anayasaya yaptığı vurguyu önemli bulmakla birlikte, bunun devamının getirilmediği görüşünde. "Sivil anayasal anlayışını, en azından sivilleşmeyi öne çıkaran siyasileri hükümete alarak, parti yönetimine alarak gerçekleştirmiş olsaydı bu sorunu çözmüştü" diyor. "Şimdi ise AKP'nin bunları dönemsel olarak kullandığı izlenimi oluşuyor; bende dahil."

Mızraklı: "AKP'deki değişim Şemdinli sonrası"

Diyarbakır Tabip Odası Başkanı doktor Adnan Selçuk Mızraklı'yla, Erdoğan'ın şehre gelişinden bir gün sonra akşamüstü buluşuyoruz. Yanımıza bir ameliyat çıkışı geliyor. Hacettepe Tıp'da okuduğu yıllardan beri bölgede yaşananlara yakından tanıklık eden, üç çocuk babası Mızraklı, "AKP'nin Kürt sorununa çözüm üretme noktasında samimi olduğunun işaretlerini görmüyorsunuz" diyor. "Yeri geldiğinde siyasi itibarını yükseltmeye dönük manevraları olabiliyor."

Erdoğan'ın "Kürt sorunu"nu tanımasının 1991'de Süleyman Demirel'in Diyarbakır'da "Kürtlerin varlığını tanıyoruz" demesinin ötesine geçmediği kanısında. "AKP'de billurlaşmış, yürürlüğe girmesi muhtemel bir program olduğunu hiç düşünmedik" diyor. "Zaten aradan geçen süreç bu konuda ne kadar samimi olduklarını veya olmadıklarını gösteren örneklerle dolu… Seçime bir yıl kala devletin geleneksel seçkinleri ile AKP'nin yaşamış olduğu gerginlik, o gerginlik ekseninde bir tür muhalif olma, hele hele o dönemde diğer partilerin Kürt sorunu konusunda azgın milliyetçi bir politik çerçeve çizmiş olmaları, ister istemez bu bölgede bir takım kesimlerde olumlu bir görünüm sağladı... Sınır ötesi operasyon yapalım diyenlere Tayyip Erdoğan diyordu ki, 'Biz içerideki dağlarda olanlarla işimizi bitirdik mi ki, kalkalım gidelim sınır ötesinde operasyon yapalım?' Bu çerçevede kısmen bir teveccüh gördüklerini düşünüyorum."

Mızraklı AKP'deki değişimin birçok kişi tarafından "Dolmabahçe [toplantısı] öncesi ve sonrası diye tarif edildiğini" söyledikten sonra, "Ben kendi adıma Şemdinli öncesi ve sonrası olarak tarif ediyorum" diyor. "Şemdinli'de bütün dünyanın gözleri önünde cereyan etmiş, kare kare fotoğraflanmış, çok aşikar bir durum karşısında ülkenin genel kurmay başkanı bunlar iyi çocuklardır diyor. O kişiler yargılanmaya başladıkları zaman savcı görevden alınıyor, hukukçuluk da dahil olmak üzere bütün kamu haklarından ömür boyu men ediliyor… AKP, Şemdinli'den itibaren artık koordinatlarını o merkezi yapıya göre belirler hale gelmiştir."

"Şimdi şunu sormak gerekiyor" diyor. "Dağlarda insanların yaşıyor olması, Türkiye'de Meclis'in bu konudaki eksiklikleri ortadan kaldırmasının önünde bir engel midir? Fiziki bir engel midir, ruhsal bir engel midir, siyasal bir engel midir? Yani şöyle bir tarifi kabul etmiyorum: 'Şu anda dağlarda çatışma varken konuşmamız abesle iştigal olur.' Yok öyle bir şey. 1999'la 2004 arasında bu dağlarda çatışma olmadığı zamanlarda da bu çerçevede atılması gereken adımların atılmadığına tanık olduk. Ayrıca zorun hiç kimseye yararının olmadığını, zorun hiç bir şeyi çözmediğini, aksine yarayı kangren haline getirdiğini geçmişteki pratik göstersin."

Besi, Atan, Kaya, Fırat ve Mızraklı, şüphesiz kendi adlarına konuşan insanlar. Ama içtenlikle düşüncelerini söylüyorlar ve söyledikleri şuna işaret ediyor: AKP'nin 2009 yerel seçimlerinde geçmiş başarısını tekrarlayamaması sürpriz olmayacak.(ŞA/YSS/EÜ)


* Bu yazı, Şahin Artan ve Yusuf Sami Solmaz'ın Newsweek Türkiye'nin 16 Kasım tarihli 3. sayısında yayınlanan yazının özgün halidir. Yazıyı beşeridurumlar.org sitesinden aktardık.

'Başbakan'ın sözlerinden sonra linç girişimleri arttı'

Türk: Başbakan'ın söylemleri linçlere neden oluyor
ahmet turk DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk, son dönemlerde yaşanan linç girişimlerine dikkat çekerek, Başbakan'ın pompalı saldırganlara destek vermesinin nerelere varılacağını görmesi gerektiğini söyledi. DTP politikalarının AKP'nin gerçek yüzünü açığa çıkardığına vurgu yapan Türk, 'Yarın çok geç olmadan, şimdi bu dönemde, bu meclis yapısıyla, cumhuriyeti demokratikleştirmeye davet ediyorum. Kürtlerle barışmaya, onların eşit hak ve özgürlüklerini kabul etmeye çağırıyorum' dedi.
Partisinin grup toplantısında konuşan DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk, güncel gelişmeleri değerlendirdi. Toplantıya, EMEP Genel Başkanı Levent Tüzel'inde dinleyici olarak katıldı. Atatürk'ün 70. ölüm yıldönümünü değerlendiren Türk, Mustafa Kemal'in, iç barış, uzlaşı, ortak akıl ve diyaloga önem verdiğini bu yüzden birkaç kez demokrasiyi kurmak girişiminde bulunduğunu ancak başarılı olmadığını söyledi. Türk, yapılan Mustafa belgeseli ile Atatürk'ün kutsallaştırılmadan gerçekçi bir şekilde tartışılmaya ihtiyacı olduğunu söyledi. Atatürk'ün iç barışa hizmet için 1938 Genel Affı'nı ilan ettiğini belirterek, 'Ötekileştirilen, cezalandırılan, hapsedilen bütün muhalifleri, bütün kesimleri, Cumhuriyetle barıştırmak için, büyük bir iç uzlaşı hamlesi başlatmıştır' dedi.fasist_erdogan_thumb
'Obama'nın seçilmesi tarihi bir gelişmedir'
ABD seçimlerini değerlendiren ve seçimlerin sonuçları nedeniyle, dünya hakları tarafından sevinçle karşılandığını belirten Türk, 'Barack Obama'nın Amerika'nın yeni başkanı seçilmesi, dünyada ırkçılık ve ayrımcılığın da sona ermesi olarak selamlandı. İnsanlığın eşit-özgür ve kardeşçe bir dünyaya ulaşma umutlarını artırdı' şeklinde konuştu. Obama'nın seçilmesini, siyahilerin değil, demokrasinin zaferi olarak tanımlayan Türk, 'Bu durum ABD'de olumlu karşılandı. Mccain 'Ben kaybettim ülkem kazandı' dedi. Şimdi Türkiye'ye bakıyoruz, halkın iradesi ile seçilen bir parti var, Demokratik Toplum Partisi. Eskiden bir yerden bir yere giderken, telsizler çalışırdı, 'Malum kişiler falan yerden falanca yere gitti' anonsu yapılırdı. Şimdi başbakan, halkın oyları ile seçilen bir partiye onun milletvekillerine, malum parti, malum kişiler diyor. 72 milyonun Başbakan'ı. Bir yerde birilerine malum partiler diyeceksiniz, diğer yandan herkesin başbakanı olduğunuzu iddia edeceksiniz' şeklinde konuştu.
Devlete, Kürtlerle barışma çağrısı yaptı
Başbakan'ın bu yaklaşımının halkları karşı karşıya getirdiğini dile getiren Türk, kendilerinin etnik milliyetçiliğe izin vermeyeceklerini belirterek, 'Biz bunu her zeminde ve her yerde söyledik. Etnik milliyetçilik halkların düşmandır, halkları karşı karşıya getiren bir anlayıştır. Biz burada halkların kardeşliğini esas alan bir yaklaşım geliştirmeye çalışıyoruz' dedi. Başbakan Erdoğan'ın 'Kürt yurttaşlarım' söyleminin bir kimlik tarifi olduğunu belirten Türk, 'Bunu bizde söylüyoruz. Bu kimliği güvenceye alın. Anayasaya bakıyorsunuz, herkes Türk'tür diyor' şeklinde konuştu. Türk, 'Yarın çok geç olmadan, şimdi bu dönemde, bu Meclis yapısıyla, Cumhuriyeti demokratikleştirmeye davet ediyorum. Kürtlerle barışmaya, onların eşit hak ve özgürlüklerini kabul etmeye çağırıyorum' dedi.
'Hükümet kriz fırsatçılığı yapıyor'
Ekonomik gelişmeleri değerlendiren Türk, hükümetin ekonomik krizin faturasını emekçilere, işçilere ve dar gelirlilere çıkarmak istediğini belirterek, 'Ne yazık ki ülkemizde yaşanan tam bir kriz fırsatçılığıdır. Krizi fırsat bilen AKP iktidarı frenden ayağını çekerek, zam gazına basıyor' dedi. Şimdiye kadar doğalgaza yüzde 80 oranında zam yaptığını, bir ailenin aylık ortalama enerji giderinin 200 YTL'yi bulduğunu belirten Türk, ' Görüldüğü üzere yapılan bu zam kıt kanaat geçinen halkımızın yaşamını daha da karartmaktadır. Doğal gazda KDV ve ÖTV'yi indirmeyen hükümet bunun yerine şok zamlara başvurmaktadır' dedi. Türk, aynı dönem içinde elektriği de yüzde 60 oranında zam yapıldığını hatırlatarak zamların önümüzdeki günlerde, yağ, şeker, ekmek, un, tuz gibi temel gıda ürünlerine zam yapılacağını belirtti. Hükümetin yükselen tepkiler karşısında ' Mecbur kaldık o yüzden zam yaptık!' sözleri ile zammı savunduğunu anımsatan Türk, hükümetin doğal gazı Mart ayında düşüreceği yönündeki açıklamalarını da hatırlatarak, şunları ifade etti:
'Yani doğal gaz tüketiminin azaldığı bir dönemde fiyatlar indirilecek! Bu halkı aşağılamak değil midir? Eğer samimiyseniz ve yoksulu düşünüyorsanız şimdi fiyatları indirin. İndiremezler. Çünkü bunların gündeminde ne yoksulluk sorunu var, ne açlık sorunu ne de dar gelirlinin yaşamını nasıl idame ettireceği sorunu var. 'Biz kendimizi sağlama alalım da halk ne duruma düşerse düşsün' anlayışındalar.' Türk, çiftçilerin de zor durumlar yaşadığını ve gübreye bir yılda yüzde 300 zam yapıldığını bu yüzden, çiftçilerin gübre kullanmadığını söyledi.
'Krizin temel nedeni, askeri harcamalardır, dağa taşa atılan bombalardır'
Hükümetin bunun yanında halkı sadakaya alıştırmak istediğini bu yüzden şimdiye kadar 7 milyon ton bedava kömür dağıttığını belirten Türk, hükümetin yoksulluğu yenmek yerine yoksulu yenmek peşinde olduğunu söyledi. Türk, hükümetin verdiği yardımlarla yoksulluğu suiistimal ettiğini dile getirdi. Türk hükümetin halkı canından bezdirdiğini, 85. Yılına giren cumhuriyetin dışa bağımlı, tekellerin kontrolüne giren bir ülke haline getirildiğini söyledi. Türk yapılan resmi açıklamalarda, Türkiye'de 1984'ten buyana çatışmalara l trilyon dolar harcama yaptığını anımsatarak, şu bilgileri verdi: 'Aslında Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu siyasal kriz kadar yaşanan ekonomik kriz ve darboğazın da nedeni budur: askeri harcamalarıdır. Dağa taşa atılan bombaların maliyeti 70 milyonun mutfağına yansımaktadır. O halde Türkiye'nin ekonomik krizleri yara almadan atlatabilmesi için öncelikli olarak savaş ekonomisine son vermesi gerekir.' Hükümetin yolsuzlukla mücadele etmesin de isteyen Türk, 'Yolsuzluk iddialarıyla sarsılan hükümetin elbette bu mücadeleye başlayabilmesi ve inandırıcı olabilmesi için temizliğe önce evin içinden başlaması gerekmektedir' çağrısında bulundu. Deniz Feneri davasına dikkat çeken ve Deniz Feneri'ne seçimlere yönelik yatırım yapıldığını belirten Türk, 'Şimdi Deniz Feneri Batman'da bölge illerinde kullanılmaya çalışıyor. Bunun üstüne gitmek yerine Deniz Feneri kullanıyor. Çünkü burada bir menfaat var' dedi.
'AKP, başından beri statüko sınırları içindedir'
Hükümetin, AB süreci, Kürt sorununda reforma yapma beklentisi yarattığı ancak daha sonra geldiği aşamada kendisinden bekletin içinde olanları halay kırıklığına uğrattığını dile getiren Türk, AKP'nin devletleştiği, çillere benzeri yönündeki değerlendirmeleri de hazırlatarak, 'AKP aslında bu duruma yeni düşmemiştir. Biz bir yıldır Meclis kürsüsünden bunları ifade etmeye çalışıyoruz' dedi. AKP'nin giderek milliyetçileştiğini dile getiren Türk, hükümetin batıda sistemle kavgalı gibi görünmeye çalıştığını ancak, bölgede sistemin kendisine dönüştüğünü söyledi. AKP'nin birden bire değişmediğini belirten Türk, 'İşte AKP'nin durduğu yer statükonun sınırlarını belirlediği, halka değil devlete yakın, demokratik değerlere değil militarizme bağlı alandır' şeklinde konuştu. AKP'nin içinde bulunduğu durumu, 'Takke düştü kel göründü' sözleri ile ifade eden Türk, AKP'nin artık kendi gerçekliğini gizleyememeğini söyledi. Türk, AKP'nin gerçeğinin görünmesinde, DTP'nin demokratik duruşu, kararlılığı ve izlediği barışçıl politikalarının etkisi olduğunu sözlerine ekledi. Başbakan'ın bu yüzden DTP'ye kızdığını dile getiren Türk, 'Bölge'de Kürtleri bir süre daha oyalarım, batıda da aydınların ve liberallerin desteğini almaya devam ederim' diye düşünüyordu. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı' dedi. AKP'nin bu duruma düşmesini arzulamadıklarını ve sürekli uyardıklarını belirten Türk, buna karşın hükümetin yanlışta ısrar ettiğini sözlerine ekledi.
'Önce, Anayasadaki Türklük tanımını değiştir'
Türk, Başbakan'ın 'Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı bizim üst kimliğimizdir' şeklindeki açıklamalarına katıldıklarını dile getiren Türk, 'Sayın Başbakan bunları söylerken Anayasa'daki etnik tanım olan 'Türklük' tanımı varlığını korumaya devam ediyor. Mevcut Anayasa'daki bu etnik tanım varlığını sürdürürken, sizin kalkıp yeni bir üst kimlik tanımı yapmanızın siyaseten bir geçerliliği var mı? Hayır. O halde değiştirin Anayasayı biz de samimiyetinize inanalım' dedi. 'Devletin kapsayıcı bir anayasal yurttaşlık tanımına dönmesi sorunu kökten çözecek bir açılım olacaktır' şeklinde konuşan Türk, hükümete hızlı bir demokratikleşme süreci başlatması çağrısında bulundu.
'Başbakan'ın sözlerinden sonra linç girişimleri arttı'
Son dönemlerde yaşanan tutuklanmalar ve DTP üzerindeki baskılara dikkat çeken Türk, son bir hafta içinde PM üyeleri ve İl Başkanlarının da aralarında bulunduğu 125 üyelerinin tutuklandığını söyledi. Bununla birlikte linç olaylarının geliştirildiğini anımsatan Türk, Gebze'de 'Kürtçe müzik dinlediği ve Kürtçe konuştuğu' için, Antalya'nın Serik İlçesinde de Yusuf Öz isimli bir kişinin linç edildiğini anımsattı. Türk, söz konusu olayların Başbakan'ın pompalı saldırganlara destek vermesi söylemlerinden sonra meydana geldiğini ifade ederek, 'Başbakan'ın sözlerinin nereye varacağını bilmek lazım. Buradan bir kez daha Sayın Başbakanı ve hükümeti ülkemizi bu gergin atmosferden çıkartmak için sorumluluğa çağırıyoruz' dedi. Alevilerin 'Ayrımcılığa karşı eşit yurttaşlık hakkı' konulu mitingine değinen Türk, söz konusu isteklere ve Alevilerin mitingine büyük destek verdiklerini söyledi. DİHA

Mardinli olduğunu söyleyince linç edildi

yusufoz Antalya'nın Serik beldesine çalışmaya giden Yusuf Öz, oturduğu kahvede nereli olduğunu soran 3 kişiye Mardinli olduğunu söylemesinin ardından, aynı kişilerin 'Pis Kürtler şehitlerimizin kanını yerde bırakmayacağız' diyerek kendisine saldırdığını öne sürdü. Kahvede başlayan saldırı sokakta linçe dönüşünce Yusuf Öz canının zor kurtardı. 'Bu Kürt'tür vurun alçağı' denilerek sokakta her gelenin kendisine tekme attığını belirten Öz, polisler tarafından otobüse bindirilerek, Adana'ya gönderildi.


Kürtlere yönelik saldırı ve linç girişimlerine her gün bir yenisi ekleniyor. Linçlerin sıkça rastladığı Antalya'dan da bu yönlü olaylar yaşanmaya devam ediyor. Adana'dan Antalya'nın Serik Beldesi'ne çalışmak için giden Mardin doğumlu Kürt genci Yusuf Öz, 8 Kasım günü maruz kaldığı linç girişiminden canını zor kurtardı. Serik'te çalışacağı şirkete ait bir kamyonetle yola çıkan Yusuf Öz, sabah iş başı yapmak için çalışacağı sebze halinde açık olan bir kahveye giderek oturduğunu anlattı. Kahvede oturan 3 kişinin yanına yaklaştığını dile getiren Yusuf Öz, 'Bana nereli olduğumu sordular. Ben Mardinli olduğumu söyledim. Bunun üzerinde yanıma yaklaşan 3 kişi 'Pis Kürtler, siz bölücüsünüz, biz şehit vermişiz ve şehitlerimizin kanını yerde bırakmayacağız' diyerek bana saldırdılar. Sopa, taş ve kiremitlerle beni dövmeye başladılar' dedi.
Kahvede başlayan saldırı sokakta linçe dönüştü
Saldırı üzerine kahveden dışarı çıktığını dile getiren Yusuf Öz, 'Onlarda dışarı çıktı. 'Bu Kürt'tür vurun alçağı' dediler. Bundan sonra her gelen bana tekme tokat saldırdı. Yaklaşık 20 kişi yüzüme, gözüme, vücudumun her yerine taşlarla vurmaya başladılar' diye konuştu. Kendisini döven grubun kimliğini ve telefonunu aldığını söyleyen Yusuf Öz, '3 kişi beni tuttu birkaç kişi de beni getiren şoförlerin yanına giderek, 'Neden bu teröristleri buraya getiriyorsunuz' diyerek onlara hakaret etti. Sonra benim yanıma geldiler. Bana 'defol git' dediler' şeklinde konuştu.
Yardım için çaldığı her kapı yüzüne kapandı
Olay yerinde bulunan lokantaya kaçtığını, lokanta sahibinin 'Defol git başımı belaya sokma' diyerek kendisini dışarı attığını, evlere doğru kaçarak zillere bastığını ancak evlerden de kimsenin kendisine yardım etmediğini dile getiren Öz, 'Bir evin balkonunun dibinde iki saat saklandım. Gelip geçenlere 'Polis çağırın, ambulans çağırın' dedim ama kimse bana bakmadı bile. Çaldığım her kapı 'Pis Kürt sen teröristsin' diyerek beni dışarı attı. En son bir fırıncı bana yardım etti. Kanlarımı biraz temizledikten sonra polisi çağırdı' dedi.
Polisin 'Davacı olursan seni yaşatmazlar' dediği iddiası
Gelen polislerin kendisini Serik Devlet Hastanesi'ne götürdüğünü anlatan Öz, 'Hastane kafamda üç kırık olduğu halde bir yeri dikti ve adeta benden kurtulmak istercesine doğru düzgün bir pansuman bile yapmadan beni gönderdi' diye konuştu. Polisin kendisine 'Davacı mısın? Oğlum davacı olursan seni yaşatmazlar. Buradan sağ çıkamazsın ve biz senin can güvenliğini sağlayamayız' dediğini öne süren Öz, 'Sonra polisler 'Hemen arabaya bin eve git' diyerek üzerimde sadece pantolon varken beni otogara getirip otobüse bindirerek Adana'ya gönderdi. Kanlar içinde üzerimde sadece bir pantolon kalmış halimle Adana'ya geldim' diye kaydetti.
Öz ailesi: Olayın peşini bırakmayacağız
Baba Seyithan Öz, oğlunun durumundan Antalya'dan arayan polisler tarafından haberdar edildiğini söyleyerek, 'Yusuf'u karşılamaya gittim. Otobüsten inerken kanlar içinde ve her tarafı şişmiş halde bulduğumda şok oldum. Oğlumu alır almaz Adana Numune Hastanesi'ne götürdüm. Hemen acile yatırdık' dedi. Yusuf'un kafasının üç yerinde kırık olduğunu, sol gözünü hiç açamadığını, vücudunun her yerinde darp izi olduğunu söyleyen baba Seyihtan Öz, 'Oğluma yapılan saldırı aslında Kürtlere yapılan bir saldırıdır. Bizim varlığımız ve duruşumuz onların zoruna gittiği için bize tahammül edemiyorlar. Bu tür ırkçı saldırılara başvuruyorlar. Bunlar vahşileşmiş canilerdir. Biz oğluma saldıranlar hakkında dava açacağız ve bu olayın peşini bırakmayacağız' diye konuştu. Oğlunu otogarda kanlar içinde ve tanınamayacak durumda görünce tanıyamadığını söyleyen anne Edibe Öz de, 'Bu saldırıyı ancak vahşiler yapar. İnsanlıktan nasibini almamış kişilerdir bunlar. Bizi bölücülükle suçluyorlar. Bu şekilde saldıranlar asıl bölücüdür' dedi.JİHAT AKÇA / ADANA (DİHA)

Güney Kürdistan'da sansür Türkiye'yi aratmıyor

ozgurgundemorg_0204 Türkiye'de internet sitelerine getirilen tüm yasaklar Güney 'da hükümetin onayıyla kurulan Aria Fon şirketi tarafından da olduğu gibi uygulanıyor. Sitemiz Gündem Online ve ANF sitesi Aria Fon engeline takılıyor.
Güney Kürdistan'da yasaklar en çok Behdinan bölgesini etkiliyor. Hiçbir muhalif yayına izin verilmeyen Behdinan bölgesinde, bir çok internet sitesine de erişim sağlanamıyor.
Resmi yasak yok ama herşey yasak
Kürt hükümetinin onayı ile kurulan Aria Fon şirketi evlere internet hattı ulaştırıyor. Ancak ilginç bir şekilde Türkiye ile Kürt  yetkililer arasında görüşme trafiğinin başlamasından sonra internete yasaklar geldi. Kürt  hükümetinin resmi olarak aldığı bir yasak yok.
Ancak Güneyli şirket Aria Fon, Türkiye'deki yasakları olduğu gibi kopyalıyor. İnternet kullanıcıları bu yasakların önceden olmadığına dikkat çekiyor. Gazetemiz Gündem'in sitesi olan www.gundemonline.com  ve ANF'nin www.firatnews.com  adresinin de aralarında bulunduğu çok sayıda internet sitesine Aria Fon internet ağı üzerinden ulaşılamıyor. Türkiye'nin mahkeme kararıyla erişim yasağı getirdiği siteler, Kürt bölgesinde de Türkiye bahane edilerek yasaklanmak isteniyor.
Muhalif kitap ve dergiler yasak
Yerel kaynaklara göre Kürt  muhalefeti Güney Kürdistan'da da Türk eliyle susturulmaya çalışılıyor. Bu da Kürt  kamuoyunun sadece yanlı bilgilerle yönlendirmenin önünü açacak. İnternet kullanıcıları, yasaklara tepki göstererek, muhalif görüşlerin engellenerek, resmi görüşlerin empoze edilmeye çalışıldığına dikkat çekiyorlar.
Behdinan bölgesinde sadece internet değil, bir çok muhalif gazete ve kitaba da yasak konuluyor. Bu engellemeler resmi bir yasakla yapılmıyor. Örneğin   Demokratik Çözüm Partisi (PÇDK)'nin yanları ve Süleymaniye'de yayınlanan bir çok derginin burada dağıtımına izin verilmiyor.
Behdinan'daki Agiri dergisi de bunlardan biri. Hükümeti ve bölge partilerini eleştiren hiçbir kitap da Behdinan bölgesinde basılamıyor. Yayınlar ya yasaklanıyor ya da yazarları tehdit ediliyor.ANF

Sanatçılardan Güney’e ültimatom

Güney Kürdistan’a girişleri bölge hükümeti tarafından yasaklanan sanatçılar, “kamuoyu ve bizlere ikna edici bir cevap verilmediği sürece bölge hükümeti, siyasi partileri ve ilgili kurumlarının düzenleyecekleri hiçbir etkinliğe katılmayacağız “ dedi.

komaberxwedan12 Yazılı açıklama yapan sanatçılar, “İkna edici bir cevap verilmediği sürece” bölge hükümeti ve kurumlarının yapacağı etkinliklere katılmayacaklarını belirtti. Federe Kürdistan Hükümeti’nin hiçbir gerekçe göstermeden Kürt sanatçıları sınırdışı etmesine tepki gösteren Kürt sanatçılar, “İkna edici bir cevap verilmediği sürece bölge hükümeti, siyasi partileri ve ilgili kurumlarının düzenleyecekleri hiçbir etkinliğe katılmayacağız” dediler. Aralarında Aram Tîgran, Gulîstan, Canê, Seyidxan, Xelîl Xemgîn, Dino, Diyar, Rotinda gibi kamuoyunun yakından tanıdığı 87 Kürt sanatçısı Federe Kürdistan Hükümeti’nden acil açıklama beklediklerini bildirdiler.
Kürt Kültür ve Sanat Akademisi adına yapılan yazılı açıklamaya göre Güney Kürdistan’dan geri çevrilen Hozan Aydın’ın yanı sıra, Hozan Seyidxan da “aynı hakaretlere” maruz kalmış ve hip-hopçu Serhado hiçbir gerekçe gösterilmeden geri çevrilmiş. Hozan Aydın 19 Ekim 2008 tarihinde Maxmur’da düzenlenecek Kürt Kültür ve Sanat Festivaline katılmak üzere hava yoluyla gittiği Hewler havaalanından ikinci kez geri çevrilmişti. Daha önce 1 Nisan 2008 tarihinde de Kürt sanatçılar Hozan Dino, Hozan Aydın, kameraman Mehmet Uçpınar ve aynı gruptan genç bir müzisyen Frankfurt uçağı ile Güney Kürdistan’ın Hewler kentine gitmişti. Kapıda sert bir şekilde karşılanan sanatçılar, hiçbir gerekçe gösterilmeden aynı uçakla zor kullanılarak geri gönderildi.
‘Tatmin edici açıklama yapılmadı’
Kürt Kültür ve Sanat Akademisi sanatçıları tarafından yapılan açıklamada, Bölgesel Kürdistan hükümetinin sanatçılar karşısındaki bu tutumunu sert bir şekilde kınadı. Sanatçılar, “Kürdistan’ın dört parçasında yaşanan gelişmeleri halkımız gibi bizlerde kurum ve kurumumuz bünyesinde bulunan sanatçı arkadaşlar yakından takip etmekteyiz. Bir yandan Kuzey Kürdistan’da işgalci Türk devletinin başbakanı halkımızı kendi topraklarından kovmakla tehdit etmekte, bir yandan doğu Kürdistan’da halkımız çok şiddetli bir baskı, sürgün ve idamlarla bastırılmakta, bir yandan Suriye hükümeti tarafından halkımızın temel hakları görmezlikten gelmekte, öte yandan güney Kürdistan üzerinde çok gizli ve kaygı verici hesaplar yapılmaktadır. Son günlerde arkadaşlarımız Hozan Aydın Maxmur’da düzenlenen Kürt Kültür ve Sanat Festivaline katılmak üzere G.Kürdistan’a girişi hiçbir gerekçe gösterilmeden engellenmiş, bu ülkeye giremezsin denmiştir” dedi.
Açıklamada devamla şu ifadeler yer aldı: “Hozan Seyidxan aynı hakaretlere maruz kalmış, Serhedo hiç bir gerekçe gösterilmeden geri çevrilmiştir. Arkadaşlarımıza gösterilen bu tutum havaalanı müdürünün bireysel tutumu olarak izah edilmeye çalışılmıştır. Yaptığımız araştırmalar bunun tersini göstermektedir. Bu konuda yaptığımız çağrılar hiçbir cevap vermemiş ve arkadaşlarımızın girişimleri şimdiye kadar kamuoyunu, ve arkadaşlarımızı tatmin edici bir sonuç almamıştır.
Dünyanın her tarafına gidebilen bizler ve sanatçı arkadaşlarımız hangi gerekçeye dayandırılarak kendi ülkemize sokulmuyoruz. Bunun bizleri tatmin edecek bir açıklamasının olması gerekiyor. Son zamanlarda güney Kürdistan’a gitmekte zorluk çeken ve girmeleri engellenen sanatçı arkadaşlarımıza karşı gösterilen bu tutumun arkasında yatan kirli siyaset bizi kaygılandırmaktadır. Özellikle son zamanlarda Türk heyetinin güneye yaptığı ziyaret sonrası söylentiler eğer gerçek değilse bu konuda kamuoyunun ve bizlerin aydınlatılması gerekmektedir.
‘Hiçbir etkinliğe katılmayacağız’
“Bu çağrımız karşısında özellikle başta bu görüşmede bulunan siyasi güçleri ve arkadaşlarımızın kendi ülkelerine girişini engelleyen kurumları, bizleri tatmin ve ikna edici bir açıklama yapmaya çağırıyoruz” denilen açıklamada devamen şunlara yer verildi: “Bizler kurum ve kurum bünyesinde aşağıda isimleri bulunan arkadaşlarımız olarak bu tutum ve girişimler hakkında kamuoyu ve bizlere ikna edici bir cevap verilmediği sürece bölge hükümeti, siyasi partileri ve ilgili kurumlarının düzenleyecekleri hiçbir etkinliğe katılmayacağımızı belirtiyoruz.”
Açıklamada imzası bulunan sanatçılar şöyle:
Aram Tîgran, Seyîdxan, X.Xemgîn, Şemdîn, Gulîstan, Cewat Mervanî, Eylem, Canê, Beser Şahin, X.Bîrhat, Sosin, Dîyar, Rotînda, Kawa, Cömert, Z.Sozdar, Zozan, Peywan, Şiyar Munzur, H. Sefkan, Amele, Merdan, Memo, Yasin, Memo Yapıştıran, Zozan, A. İhsan Doğan, Ali İkizer, Aydın, Armanc, Şarık Apo, Amed, Berbang, Bınevş, Cejno, Şahzad, Delil Xıdır, Dino, Deniz Deman, Dezz Deniz, Dilovan, Fevzi Kılıç, Alan, Ganî Nar, Genco, Güle Er, Hüseyin Çiftçi, İlter, Kawa Urmîye, Kadri Zana, Mustafa, Maruf, Mehmet Akbaş, Navin, Narînxan, Nuri, Nurhak, Piroz, Sakîna, Rozerîn Besta, Süleyman, Serhat, Serhedo, Serdar, Simar, Şehrîban, Şengül, Temeli, Ali Matur, Umut, Welat, Sipan Haşim, Sipan Xelat, Kewê, Koma Zerdeşt, Koma Medya, Koma Mizgîn, Xemdar, Xecê, Zerdeşt Peri, Züber Salih, Aytekin Coşkun, Türker Alp, Remocan, Selamo, Cafer ve Sait Gültekin.
KÜLTÜR SERVİSİ YENİ ÖZGÜR POLİTİKA