Monday, September 1, 2008

Darp Eden Gardiyan Cezalandırılan ise Tutuklu!

Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi'nde görevli gardiyanlar, zorla koğuşunu değiştirdikleri Tahsin Ural'ın kafasını darp etti. Gardiyanlar cezaevi yönetimine Ural'ın kafasını Murat Özdaşlı isimli tutuklunun çarptığı söyledi. Cezaevi yönetimi, bu suçlama nedeniyle Özdaşlı'ya 5 gün hücre cezası verdi.

ftipicezaevi2 Son günlerde özellikle tutuklu ve hükümlülere yönelik gerçekleştirilen hak ihlalleri ile gündemden düşmeyen Edirne Kapalı F Tipi Cezaevi'nde Tahsin Ural isimli tutuklunun 23 yaşında olduğu halde 17 yaşında olduğu bahanesiyle farklı bir koğuşa alınmak istendiği bildirildi. Ural ile aynı koğuşta bulunan Murat Özdaşlı'nın ağabeyi Mehmet Özdaşlı'nın verdiği bilgilere göre, kardeşi Murat Özdaşlı ve Tahsin Ural'ın kaldığı koğuşa yaklaşık 10 gardiyan baskın düzenledi. Bu esnada Ural'ın zorla koğuştan çıkartıldığı öğrenildi. Ural'ın yolda gardiyanlar tarafından feci şekilde darp edildiğini belirten Mehmet Özdaşlı, 'Tahsin Ural'ı darbeden gardiyanlar kafasını duvara çarparak kırmışlar. Bu esnada başından feci şekilde yaralanan Tahsin'i o halde yeni koğuşuna nakletmişler. Ardından cezaevi yönetimine giden gardiyanlar, Tahsin'i koğuştan çıkış esnasında kardeşimin çektiğini ve bu nedenle kafasını kapıya çarptığını belirterek kardeşim hakkında suç duyurusunda bulunmuşlar. Bu nedenle kardeşime 5 günlük hücre cezası verdiler' açıklamalarında bulundu.
8 ayda 4 kez hücre cezası
Tutuklu bulunduğu Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi'nde 8 ayda 4 kez hücre cezasına çarptırılan Mehmet Özdaşlı'nın normalde 30 dakika olan görüşlerinin 10 dakikaya indirildiğini belirten ağabeyi Özdaşlı, gardiyanların kardeşi ile görüştüğü zaman yanlarından ayrılmadığını söyledi. Gardiyanların kardeşi ile Kürtçe konuşmasına 'Örgüte bilgi sızdırıyorsunuz' gerekçesi ile izin vermediğini belirten Özdaşlı, Kürtçe konuşmaya devam ettikleri için gardiyanların kendisini de zorla dışarı çıkardığını söyledi. Cezaevindeki keyfi uygulamaların görüşlerde bile bu dereceye gelmesinden endişelendiğini belirten Özdaşlı, 'Dışarıda böyle ise içeride kim bilir nasıl davranıyorlardır' diyerek yetkililer hakkında suç duyurusunda bulunacağını söyledi. Fırat Çağın İSTANBUL / DİHA

1 Eylül de Yüzbinler Savaş ısrarına karşı meydanlarda 'barışı' haykırdı

1 Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla Diyarbakır, Adana ve İstanbul'da düzenlenen mitinglere yüzbinlerce kişi katıldı. Kürt sorununun demokratik çözümüne ilişkin talepler bir kez daha yüksek sesle haykırıldı

barismiting_amed_1 Ordu ve hükümet yetkililerinin Kürt sorununda imha politikası dayattığı ve Bölge'de çatışmaların aralıksız sürdüğü bir dönemde Türkiye Barış Meclisi tarafından 'Türkiye Barışı İçin Buluşuyor, Kürt Sorununa Demokratik Çözüm' sloganıyla Diyarbakır, Adana ve İstanbul'da mitingler düzenlendi.
Halkların kardeşliği temasının damgasını vurduğu mitinglere çevre illerden de büyük katılım olurken, özellikle Diyarbakır'da beyaz kıyafetlerin giyilmesi dikkat çekti. Yüzbinlerce kişi akan kanın durmasını ve Kürt sorununun çözülmesini istedi, Öcalan'ı muhatap gösterdi.
Savaş ısrarına karşı meydanlar 'barış' dedi
Yüzbinlerce barışsever dün 1 Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla Diyarbakır, Adana ve İstanbul'da meydanlardaydı. Barışseverler, AKP ve ordunun çözümsüzlük politikasına karşı 'Kürt sorununa çözüm' sloganıyla yeri göğü inletti. Halk meydanlarda çözüm için Öcalan'ı adres gösterdi
DİYARBAKIR BEYAZA BÜRÜNDÜ

barismiting_amed_

 

1 Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla Diyarbakır İstasyon Meydanı'nda Türkiye Barış Meclisi öncülüğünde görkemli bir miting gerçekleşti. İstasyon Meydanı'nı Newroz alanına çeviren barışseverler, sık sık attığı sloganlarda Kürt sorununun çözümü için Öcalan'ı adres gösterdi. Giydikleri beyaz kıyafetlerle 'barış bahçesi'ne dönüşen miting meydanında konuşan DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk, Ergenekon davasına müdahil olacaklarını belirterek, 'Kürtlere yapılan zulüm ortaya çıkmadan Ergenekon ortaya çıkmaz' dedi.
Diyarbakır İstasyon Meydanı'nda gerçekleşen barış mitingine binlerce kişi çevre illerden katıldı. Batman, Urfa, Şırnak, Mardin, Elazığ, Dersim, Bingöl, Malatya, Muş, Bitlis ve Adıyaman'da dün sabah saatlerinde biraraya gelen binlerce kişi, Diyarbakır'a sabahın erken saatlerinde akın etti. Miting alanına dört koldan giren barışseverler, 'Yüzyılların kördüğümünü çözerek yerine barış ve demokrasiyi inşa edelim', 'Bizim şiarımız ya özgürlük ya ölüm', 'Kürt sorununa demokratik çözüm' yazılı pankartları taşıdı. Kadınlar beyaz tülbentleri, erkekler ise beyaz gömlekleriyle miting alanını beyaza bürüdü. Çok sayıda demokratik kitle örgütünün temsilcisinin de katıldığı miting, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Çocuk Korosu'nun seslendirdiği Türkçe ve Kürtçe parçalarla başladı. Mitingin açılış konuşmasını yapan Diyarbakır Barış Girişimi Üyesi Av. Meral Danış Bektaş, 'Bu topraklar kana doydu. Artık yeter' dedi.

 
Asker ve gerilla annesi el ele Danış'ın ardından çatışmada yaşamını yitirmiş asker annesi Emine Yavuz ile Barış Anneleri adına Habibe Altan beyaz kıyafetleriyle aynı sahneye çıkarak, el ele tutuştu. Kitle buna karşı 'Katil Erdoğan' şeklinde slogan attı. Altan, 'Çok canımız yitirildi ancak hiçbir güç bizi durdurulamaz. Hep barış demeye devam edeceğiz. Savaş olsa bile bunun kuralları vardır. Ancak cenazalerimizi parçalıyor ve panzerlerin ardından sürüklüyorlar. Tüm bunlara rağmen kanımızın son damlasına kadar barış mücadelesini yürütmeye devam edeceğiz' dedi. Kimsenin çocuğunu ölüme gönderemeyeceğini söyleyen Altan, şunları söyledi: 'Ancak bunlar yalandır. Kimse çocuğunu ölüme gönderemez. Kanımız bu kadar ucuz değil. Böyle konuşanların gözleri kör kulakları sağır mı? Biraraya gelelim, barışa hizmet edelim. Herkesin barış mücadelesini selamlıyorum.' Şair Hicri İzgören'in Kürtçe ve Türkçe şiirler okuduğu mitingde daha sonra konuşan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, Ankara ve Brüksel'in bu halkın sesini duyması gerektiğini söyledi. Baydemir, 'Biz sadece dilimizi ve kültürümüzü istiyoruz' dedi.

 
Türk: Ergenekon'da müdahil olacağız Baydemir'den sonra konuşan DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk, şunları söyledi: 'Kürtler hep onurlu bir barış istedi. Bugün köleliğe hayır diyoruz. Bunun için meydanlardayız. Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 'Ermenistan ile ilgili sorunu tarihçilere bırakalım' diyor. Ama yıllardır Ergenekoncuların, JİTEM'cilerin, çetecilerin halkımızı zulüm içinde bırakan anlayışına suskun kalıyor. Gelin, Hakikatleri Araştırma Komisyonu kuralım. Biz her şeye rağmen şartlar ne olursa olsun, çatışmalar ne kadar büyük olursa olsun, yine de halkların özgürlüğünden yana olacağız. Gelin bir kurucu meclis oluşturalım. Başta Kürt sorununu masaya yatıralım. Bakalım savaş isteyen kim barış isteyen kim?' 30 Ağustos kutlamalarına da değinen Türk, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un yaklaşımlarının tehlikeli olduğunu söyledi. Türk, hükümetin de buna seyirci kalmasını eleştirdi. Ergenekon davasında müdahil olacaklarını vurgulayan Türk, 'Kürt coğrafyasında faili meçhul kurbanı olanların davaya müdahil olmasını sağlayacağız. Kürtlere uygulanan zulüm ortaya çıkmazsa Ergenekon asla ortaya çıkmaz' dedi.
Güleç: Barışı en çok Kürtler hak ediyor Türk'ten sonra konuşan Türkiye Barış Girişimi Sekretaryası'ndan Prof. Dr. Cengiz Güleç, 'İnsan düşüncesini taşlara kazıyan yazıyı bulan, çağlar öncesinden bize seslenen topraklardayız' dedi. Güleç, 'Yaşadığımız ülkenin sağlığı, ruhu, irfanı 5 bin yıllık uygarlığı yaratan atalarımıza yakışıyor mu? İnsanca bir memlekette mi yaşıyoruz? Maalesef ki yüzümüz kızararak 'Hayır' diyoruz' diye konuştu. Türkiye'de bir iç savaş yaşandığını belirten Güleç, 'İç savaş yaşanan ülkemizde güvensiz ve kendine benzemeyenlerin linç etmeyi kendine hak gören topluluklar mevcut. Ülkemizin mezbahaneye dönüşmesine karşıyız. Bıçak ve satırların insafsızca kalktığı, ölüm korkusu ile beklenen yerde barış çiçeği açmak varken ülkenin her yerinde bu mezbahaneler vardır. Kimisi terkeden enjektelerle kimisi yüksek teknoloji kullanarak bu mezbahaneleri yaratıyor. Ancak bu mezbahanelerin hepsi kan içinde' diye konuştu. Anadil ve kültür haklarının elde edilmesi gerektiğini ifade eden Güleç, şunları söyledi: 'Yaşananlar ne kadar karanlık olursa olsun anadil, kültür çerçevesinde ve barış içinde mücadele etmeye devam edeceğiz. Silah ve uyuşturucu tacirlerine direnmek, siyasilerden hesap sormak, askeri müdahaleleri takip etmek barış savunucularının işidir. Barışı en çok hakeden Kürt halkının barış gününü barış savunucusu bir Türk olarak selamlıyorum.' Prof. Dr. Güleç'in konuşmasının ardından Bülent Turan sahneye çıktı. Barış mesajları okundu. Mitinge katılan onbinlerce kişi Koma Azad'ın müziği eşliğinde halay çekti.

barismiting_istanbul_


KADIKÖY DAR GELDİ

 

İstanbul Kadıköy Meydanı tarihi bir buluşmaya daha tanıklık etti. 1 Haziran'da Kadıköy'de 'Artık Yeter Kürt Sorununa Demokratik Çözüm' diyen onbinlerce barışseverler, yine aynı meydanda bu kez yüzbini aşkın kişiyle 'Türkiye Barışı İçin Buluşuyor, Kürt Sorununa Demokratik Çözüm' dedi. Kürt halkının talebinin de yer aldığı yeni bir anayasanın istendiği mitingde konuşan DTP Eşbaşkanı Emine Ayna, AKP'ye yüklendi. Ayna, 'Erdoğan Batman'ı ve Diyarbakır'ı istiyor. Bu halk canını ortaya koyarak kazandığı yerleri kendisine küfredenlere teslim etmez' dedi.
Miting Kadıköy Tepe Nautilus önünde biraraya gelen binlerce kişinin yürüyüşüyle start aldı. Barış güvercinlerinin uçurulduğu yürüyüşte, sarı, kırmızı ve yeşil renkli flamaların hakim olması dikkat çekti. Türkiye Barış Meclisi imzalı 'Türkiye Barışı İçin Buluşuyor, Kürt Sorununa Demokratik Çözüm' yazılı dev pankart arkasında oluşturulan kortejin en önünde Barış Anneleri beyaz tülbentleriyle yer aldı. Kürt kadınlarının geleneksel kıyafetleriyle katıldığı mitingde Karadeniz gençliği yazılı 'Yaşasın Halkların Kardeşliği' pankartı dikkat çekti. 'Bijî serak Apo', 'Yaşasın halkların kardeşliği', 'Bijî bratiye gelan' sloganlarının atıldığı alanda, 'Bombalara, operasyonlara ve katliamlara karşı halkların kardeşliği kazanacak', 'Kürt sorununa demokratik çözümü' ve 'Farklı kimlik ve kültürlerin teminatı olan yeni Anayasa ile birlikte yaşam' yazılı pankartlar taşındı. DTP İstanbul Gençlik Meclisi'nin 2 bin yılında Zeytinburnu'nda 1 Eylül kutlamalarında yapılan polis müdahalesinde hayatını kaybeden Zeynel Durmuş'un posterini taşıdığı yürüyüş sırasında Demokratik Özgür Kadın Hareketi ve Yurtsever Demokratik Gençlik Meclisleri'nin kalabalık kortejinden sık sık 'Sayın Öcalan', 'Selam selam İmralı'ya bin selam', 'Geliyor, geliyor Apocular geliyor' sloganları atıldı. DTP, EMEP, ÖDP, SDP, EHP, Özgür Demokratik Alevi Hareketi, Sosyalist Emek Hareketi, Mücadele Birliği Platformu, Sosyalist Parti Girişimi, Limter-İş ve Eğitim Sen'in pankartlarıyla katıldığı mitinge aydın ve yazarların yanısıra yüzbini aşkın kişi katıldı. Kadınların yoğun katılımının olduğu gözlenen mitingde, Oramar parçası kitleyi coşturdu. Halayların çekildiği, sloganların atıldığı mitingde, barışın simgesi olan beyaz renkli güvercinler uçuruldu. Genç, kadın, erkek, yaşlı, çocuk katılımcıların çoğunluğunun beyaz kıyafetler giyerken, anons aracından 'Ne istiyorsunuz' sorusuna kitle hep bir ağızdan 'Öcalan'a Özgürlük' sloganıyla cevap vermesi dikkat çekti. Diyarbakır ve Adana'daki mitinglerin selamlanması sırasında meydanda alkış tufanı koptu. Mitingin açılış konuşmasını yapan Tertip Komitesi Başkanı İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, Kürt sorununda kullanılan şiddet yöntemlerinin sorunları çözümsüzlüğe mahkum ettiğini belirtti. Yoleri, yetkililere, 'Operasyonlar durdurulsun, şiddet yöntemlerinden vazgeçin, insanca yaşam olanaklarını yaratın' çağrısında bulundu.
Çubukçu: Kazanan biz olacağız
Türkiye Barış Meclisi Üyesi Aydın Çubukçu, 'Bugün burada Diyarbakır'dan Adana'ya ses vermeye geldik. Barış istiyoruz. Akan kan hemen dursun. Kan ekmeğimize, anaların emzirdiği çocukların sütüne ve türkülerimize bulaştı. Kan vicdanlarımızı kör ediyor' dedi. Çubukçu, şu taleplerle konuşmasını noktaladı: 'Demokratik siyasete katılım için yol açılmalıdır. Yeni bir Anayasa hazırlanarak, özgürlükler garanti altına alınmalıdır. Kürt siyasetçiler üzerindeki baskılar sona ermelidir. Eşitlikçi ve özgürlükçü bir anayasa Kürt sorununun çözümü için ön açıcı olacaktır. Etnik, dini ve siyasal görüşler korunmalıdır. Siyasi bir af ve demokratik katılım planı ortaya konulmalı, ırkçı, milliyetçi söylemler sona ermeli. Kürt sorunu deneniyle ülkenin bir bölümünde OHAL ilan edildi. Faili meçhuller yaşandı, çığlığımız daha fazla yanıtsız kalamaz. İnançla haykırıyoruz. Eninde sorununda barışı savunanlar ve demokrasiyi isteyenler kazanacaktır. Savaş isteyenler kaybedecektir. Kazanan biz olacağız.'
Uras: Yeni anayasanın adımını atalım
Çubukçu'dan sonra konuşan ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras, Meclis'i barışın meclisi yapacaklarını söyledi. Uras, 'Savaşın, operasyonların olmadığı, barışın olduğu bir ülke istiyoruz. 'Yurtta Barış Dünyada Barış' diyorsak eğer önce kendi ülkemizden başlamamız gerekiyor. Herkes kimliğiyle, onuruyla ve diliyle özgürce yaşamalıdır' dedi. 'Gelin özgürlükçü bir Anayasa'nın adımını 1 Eylül'de atalım' çağrısı yapan Uras, 'DTP'yi kapatmak barışa kurşun sıkmaktır' diye konuştu.

 
Ayna: Halk kazanılan yerleri teslim etmez
DTP Eşbaşkanı Emine Ayna da, Türkiye'de en fazla Kürtlerin barış istediğini söyledi. PKK'nin, inkar ve imha edilmeye çalışılan Kürt sorununun bir sonucu olduğunu belirten Ayna, 'Sorun Kürtlerin kimliğinin inkarıdır. Sorunun sonucu 30 yıllık savaştır. Çözümü artık devletten beklemiyoruz. Ne DTP ne de Türkiyeli sosyalistler çözümü devletten beklememeli' dedi.

Ergenekon davasına değinen Ayna, Ergenekon'un 'derin devlet çözülüyor davası' olmadığını vurguladı. Ayna, ordunun yeni komuta kademesinin konuşmalarının geçmişin tekrarı olduğunu belirtti. AKP'ye de yüklenen Ayna, şöyle konuştu: 'Yerel seçimlerde bu halk, AKP'ye gereken cevabı verecektir. Bu hükümet öyle bir hükümettir ki, Türkiye'deki seçmenin yarısının oyunu almasına rağmen daha birinci yılında emekçiler, Kürtler, öğrenciler ve esnaflar sokaklara inmiştir. Çünkü AKP çözümü istememektedir. Erdoğan Batman'ı ve Diyarbakır'ı istiyor. Bu halk canını ortaya koyarak kazandığı yerleri kendisine küfredenlere teslim etmez. Sadece bir siyasi parti olarak değil, şiddetten, savaştan, çözümsüzlükten medet umanlar nasıl bittiyse AKP'de öyle bitecektir. AKP verilecek cevap Ergenekon'a verilecek cevaptır.'
Evren: Kürt sorunu emekçilerin de sorunudur
KESK Genel Başkanı Sami Evren ise, şöyle konuştu: 'Savaşa itiraz ediyoruz. Savaşa karşı barışı savunalım. Emek örgütleri barıştan yanadır. Sorunu yaratanlar bu sorunu çözmek zorundadır. Kürt sorunu emekçilerin de sorunudur. Biz mücadeleden asla vazgeçmeyeceğiz.'
ÇUKUROVA'DA BARIŞ BULUŞMASI

barismiting_adana__jpg

Diyarbakır ve İstanbul'un yanısıra miting coşkusunun yaşandığı bir başka yer ise Adana'ydı. Adana İstasyon Meydanı'nda yapılan mitinge çevre illerden gelenlerle birlikte onbinlerce kişi katıldı. Mitingte Kürt sorununun demokratik çözümü yönünde konuşmalar yapıldı.
Adana'da binlerce kişi öğlen saatlerinden sonra Mimar Sinan Açıkhava Tiyatrosu önünde biraraya geldi. Daha sonra mitingin yapılacağı İstasyon Meydanı'na doğru yürüyüş yapıldı. Yürüyüşte, 'Barışta ısrar insan olmakta ısrardır' pankartı taşıyan kitle, sık sık 'Savaşta barışta seninleyiz Öcalan', 'Biji serok Apo' ve 'Sayın Öcalan' sloganları attı. Yürüyüşte DTP milletvekilleri Selahattin Demirtaş, Şerafettin Halis, Fatma Kurtulan ve İbrahim Binici ile DEP eski Milletvekili Selim Sadak da yer aldı. Kadınların giysileri, taşınan dövizler ve flama ile bayraklar alanda renkli görüntüler oluşturdu. Öte yandan Arapça Kürtçe ve Türkçe 'Yaşasın barış' pankartı dikkat çekti.
Adana Barış Mitingi Tertip Komitesi adına konuşan Güven Boğa, mitingde bir konuşma yaptı. Siyasal iktidarların Türkiye'de Kürt sorununda çözümsüzlükteki ısrarının demokrasi ve toplumsal barışın önündeki en önemli engel olduğunu söyleyen Boğa, 'Ülkemizde 4 bine yakın köy ve mezranın boşaltılması, yüz binlerce insanın zorla yaşam alanlarından çıkarılması, binlerce faili meçhul cinayetler, 40 bine yakın ölü ve yaralı bırakan çatışma ortamı, ülkemiz açısından da barışın ne kadar ertelenemez olduğunu ortaya koyuyor' dedi. Barış savunucularının yıllardır yaptıkları çağrılara rağmen, Kürt sorunu başta olmak üzere, bütün toplumsal sorunların çözümü çağrılarının hükümetler tarafından duyulmazlıktan gelindiğine vurgu yapan Boğa, 'Bu yaklaşımı gerici AKP hükümeti de sürdürmektedir. Şiddet ve baskı politikalarına devam eden AKP hükümeti, çok kimlikli, çok kültürlü toplumsal bir modeli dışlayan, demokratikleşmeyi AB ile pazarlıkların sınırında tutan, yasal düzenlemelerdeki gelişmeleri bile hayata geçiremeyen tutumuyla barışın sağlanmasına engel oluşturmaktadır' diye konuştu. Kürt sorununu silahlı yöntemlerle bastırılmaya çalışıldığını ifade eden Boğa, Kürt sorununun çözümü için, şunları söyledi: 'Bugün barıştan yana olmak, Kürt sorununun barışçıl çözümünde ısrarcı olmak demektir. Haklarımızın ve hukuk devletinin teminatı olacak yeni bir anayasa için, birlikte yaşam, birlikte demokrasi ve birlikte eylem için, özgürlük, eşitlik ve barış için sokakta olmak demektir. Halkların kardeşliğinden yana olmak, barış düşmanı olan ırkçılığa, ayrımcılığa, gericiliğe 'hayır' demektir.'


Güven Boğa'nın ardından Türkiye Barış Meclisi adına Ayhan Bilgen, konuştu. Bilgen, AKP hükümetinin Kafkaslar, Filistin ve Suriye'deki çatışmalar konusunda gösterdiği duyarlılığı 40 bin insanın yaşamını yitirmesine, milyonlarca insanın göç etmesine neden olan Kürt sorununa göstermemesini ikiyüzlülük olarak değerlendirdi. Bilgen, 'Ülkenizde kan akıyorken başka ülkelerde barışçı rol üslenmeniz gerçekçi değildir' dedi.

Genelkurmay yetkililerinin devir teslim törenlerinde yaptıkları açıklamalara da dikkat çeken Bilgen, tek ulusa dayalı mesajların verildiğine işaret etti. Bilgen, 'Farklılıkların yok sayıldığı ve tehlike görüldüğü hiçbir ülke yoktur. Hiçbir ülke bunu böyle görmemiştir. Kendi farklılıklarını yok sayan ya da tehlikeli gören bir ülke hukuk devleti olamaz. Türkiye'nin laik olduğu söyleniyor. Ama zorunlu din derslerinin olduğunu, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bulunduğunu ve yine başörtüsünden dolayı insanların üniversiteye alınmadığı bir ülkenin laik olduğunu kim söyleyebilir?' diye konuştu. Hükümet seslenen Bilgen, sözlerini 'Bölge'deki akan kanın durması için artık yükselen bu barış sesine kulak tıkayamazsınız' diyerek sonlandırdı.
DTP Milletvekili Selahattin Demirtaş ise şunları söyledi: '22 Temmuz seçimleri öncesinde Kürtlere ve diğer kesimlere verdiği sözleri yerine getirmemesi, seçimden sonra gelişen operasyonlar ve ortaya çıkan sonuç AKP'yi de savaş hükümeti konumuna getirmiştir. AKP'nin de önceki hükümetler gibi savaşın altında kalıp, tarihin çöplüğüne atılacağını buradan bir kez daha ilan ediyoruz. Ve barış ve demokrasi mücadelesi yürütenler iktidara gelecek. Barışı bu iktidar getirecek. Öcalan yaptığı çağrılara kulak tıkanmamalı. Çağrılara kulak verilseydi şu an Türkiye bölgesinin en güçlü ve demokratik devleti olurdu.' Konuşmalardan sonra Grup Nidal ve Adana MKM müzik grubu sahne aldı. www.kurdians.blogspot.com
İlgili Haberler( www.gundemonline.org )
Diyarbakır'da yüyüş yapan kitleye müdahale
Diyarbakır'da miting sonrası yürüyüş
Türk: Kürt sorununu masaya yatıralım
Demirtaş: Çatı partisiyle iktidar olacağız
Baydemir: Ankara ve Brüksel bu sesi duymalı
Barış mitinginde gerilla ve asker annesi el ele
Ayna: Çözümü artık devletten beklemiyoruz
Aydın Çubukçu: Savaş isteyenler kaybedecek
Adana'da binlerce kişi yürüyüşe geçti
Onbinler barış talebiyle Diyarbakı r'da buluşuyor
Kadıköy Meydanı barışseverlere dar geldi
Diyarbakı r ve Adana'da binlerce kişi toplanmaya başladı
İstanbul'da binlerce kişi yürüyüşe geçti
Kadıköy'de 'barış mitingi' için kitle toplanmaya başladı
1 Eylül 2008 - Barış Mitingleri / Foto Galeri

Baydemir: Ankara ve Brüksel bu sesi duymalı

Türkiye Barış Meclisi Diyarbakır Barış Girişimi'nin, 'Türkiye barışını arıyor, Kürt sorununa demokratik çözüm' sloganıyla düzenlenen ve onbinlerin katıldığı mitingde konuşan Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, Ankara ve Brüksel'in bu halkın sesini duyması gerektiğini söyledi.

barismiting_amed_baydemir 'Türkiye barışını arıyor, Kürt sorununa demokratik çözüm' sloganıyla düzenlenen ve onbinlerce kişinin katıldığı Diyarbakır Mitingi'nde Sanatçı Mehmet Atlı'nın ardından şair Hicri İzgören Kürtçe ve Türkçe şiirler okudu. Şiirlerin okunduğu sırada kadınlar arbane çalarak halay çekti. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir sahneye 'Biji Serok Apo', 'Sayın Öcalan', 'PKK halktır halk burada' sloganları ile çıktı. Mitinge katılanları selamlayan Baydemir, '7'den 70'e güneş gibi, yıldız gibi bu halkın geleceğini aydınlatıyorsunuz. Barış meclisi bizim için bu mitingi hazırlamışsa bu sizin emeğiniz ve alınterinizdir. Hiç bir şey anne babanın yüreğinde çocğu kadar değildir. Bu gün asker ve gerilla annesinin elele verişini gördük. Diyorlar ki 'artık bu savaş bitsin kimsenin yüreği yanmasın'. Ben de onların önünde saygı ile eğiliyorum' dedi.
'Biz sadece dilimizi ve kültürümüzü istiyoruz'
Halkın savaş istemeyen sesinin duyulması gerektiğini belirten Baydemir, 'Ankara ve Brüksel bu sesi duymalı. Biz savaş istemiyoruz. Ancak korkak generaller bu halka, ölümün haberini veriyor. Ben inanıyorum ki bu halk kefeni yırtacaktır. Binyıllardır Kürtler kimsenin dilini kültürünü engellemedi. Kimsenin köyünü başına yıkmadı. Biz dilimizi kültürümüzü ve çocuklarımızın geleceğini istiyoruz. Türkiye'de yaşayan tüm halklar birbirinin dilini kültürünü kabul etmeli ve tanımalıdır. Ancak bunlar sağlandıktan sonra bu topraklarda barış sağlanacaktır' diye konuştu. DİYARBAKIR (DİHA)aydin_cubukcu
Aydın Çubukçu: Savaş isteyenler kaybedecek
Kadıköy Meydanı'nda düzenlenen mitingde Türkiye Barış Meclisi adına konuşan Aydın Çubukçu, 'Çığlığımız daha fazla yanıtsız kalamaz. İnançla haykırıyoruz, Eninde sorununda barışı savunanlar ve demokrasi isteyenler kazanacak. Savaş isteyenler ise kaybedecektir. Kazanan biz olacağız' dedi.
Barış Meclisi tarafından Kadıköy Meydanı'nda düzenlenen miting yapılan konuşmalarla devam ediyor. Miting Tertip Komitesi Başkanı kitleye hitaben bir konuşma yapan İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, dünyayı bugün savaşların ve işgallerin sardığını söyledi. 'Savaşa ayrılan fonlar nedeniyle, insanlar ağır yoksulluk ve açlıkla pençeleşiyor. Emekçilerin hakları ve gelirleri, silahlara yatırılırken, insanlık ölüme terk ediliyor' diyen Yoleri, yaşadığımız coğrafyada, militarizm ve militer devlet anlayışının sorunlara inkar ve imha yoluyla yaklaştığını söyledi. Yoleri şunları belirtti: 'Yönetimde şiddetin bir yöntem olarak kabul ediliyor olması, insan hakları ve demokrasi sorunlarının yanında Kürt sorununda da çözümsüzlüğü derinleştiriyor. Kullanılan şiddet yöntemleriyle sorunlar çözümsüzlüğe mahkum ediliyor. Yaratılan atmosferle değil haklarından Kürtlerin en temel insan hakları ve özgürlükleri talep etmesi dahil bedel gerektirmektedir. Bu nedenle yönetenlere operasyonlar durdurulsun, şiddet yöntemlerinden vazgeçin, insanca yaşam olanaklarını yaratın.'
'Kazanan biz olacağız'
Yoleri'nin ardından Türkiye Barış Meclisi adına kitleye seslenen Aydın Çubakçu ise 'Bugün burada Diyarbakır'dan Adana'ya ses vermeye geldik. Barış istiyoruz. Akan kan hemen dursun. Kan ekmeğimize, anaların emzirdiği çocukların sütüne ve türkülerimize bulaştı. Kan vicdanlarımızı kör ediyor' dedi.
Şu ana kadar 178 kişi çatışmalarda yaşamını yitirdiğine dikkat çeken Çubukçu konuşmasını şöyle sürdürdü: 'Silahlı silahsız binlerce insanın hayatının kararmasına yol açan bu kırım yetmez mi? Ölenler candır. İnsandır, kuş değil, kedi değildir. Kürt sorunu güvenlik ve terör sorunu olarak görülmemeli. Demokratik ve barışçıl bir temelde çözülmelidir.
Demokratik siyasete katılım için yol açılmalıdır. Yeni bir Anayasa hazırlanarak, özgürlükler garanti altına alınmalıdır. Kürt siyasetçiler üzerindeki baskılar sona ermelidir. Eşitlikçi ve özgürlükçü bir anayasa Kürt sorunun çözümü için ön açıcı olacaktır. Etnik, dini ve siyasal görüşler korunmalıdır. Siyasi bir af ve demokratik katılım planı ortaya konulmalı, ırkçı, milliyetçi söylemler sona ermeli. Kürt sorunu deneniyle ülkenin bir bölümünde OHAL ilan edildi.
Faili meçhuller yaşandı çığlığımız daha fazla yanıtsız kalamaz. İnançla haykırıyoruz. Eninde sorununda barışı savunanlar ve demokrasiyi isteyenler kazanacaktır. Savaş isteyenler kaybedecektir. Kazanan biz olacağız.'
Bu arada miting yapılan konuşmalarla devam ederken, DTP Milletvekilleri Hasip Kaplan ile Bengi Yıldız, EMEP Genel Başkanı Levent Tüzel, ÖDP Genel Başkanı Ufus Uras, KESK Genel Başkanı Sami Evren ve çok sayıda Sivil Toplum Örgütü temsilcisi mitinge katıldı. İSTANBUL (DİHA)

Yorum - Çözüm silahta değil demokratik yollarda

leyla zana

EMRULLAH BEYTAR*Silahların konuşulmadığı, demokratikleşmeye direnç gösteren kurumların inisiyatif sahibi olamadığı bir süreçte demokratikleşme sürecinin hız kazanması ve bu süreçle beraber toplumsal barış ve huzurun tesis edilmesi de kaçınılmaz olacaktır. Geçmişte olmayan ama bugün var olan demokratikleşme sürecinin başarıya ulaşmasında silah ve şiddet önemli bir engeldir.

‘PKK NASIL SİLAH BIRAKIR, KÜRT SORUNU NASIL ÇÖZÜLÜR?’

PKK Türkiye’deki antidemokratik uygulamalar neticesinde kurulan, Kürt sorununun bir sonucu olarak değerlendirilmektedir. Kürt sorunu tarihî süreci ve gelinen noktada Kürtler’in ve PKK’nın tavırlarının süreci olumlu veya olumsuz etkileyecekleri bir gerçektir. PKK neden demokratikleşme sürecine katkı sunmalıdır sorusunu Kürt sorununun tarihî süreciyle cevaplamaya çalışalım. 

Kürtler ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki ilk resmî ilişkiler 1514’e dayanır. Kürtler, İran’daki Safevi İmparatorluğu ile Osmanlılar arasında meydana gelen Çaldıran savaşında Osmanlılar’ın yanında yer almışlardır. Böylelikle Kürtler, Osmanlı İmparatorluğu içinde de özerk yönetim tarzlarını devam ettirme olanağını elde etmişlerdir. Bu özerklik 19. yy’a kadar fazla bir sorun çıkarmadan devam eder. Osmanlılar 19. yy’ın başlarında İmparatorluk yapısını merkezileştirmeye başlayınca Kürtlerin özerk yapıları da sınırlanmaya başlamıştır. Bu sınırlandırma ilk Kürt isyanının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu tarihten Osmanlının yıkılışına kadar birçok Kürt ayaklanması baş göstermiştir. Birinci dünya savaşından sonra imzalanan Sevr Anlaşması ile Kürtler’in bağımsızlığını sağlayacak bir maddenin varlığına rağmen 1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşmasıyla, Sevr Antlaşması geçerliliğini yitirmiş oluyordu.

TÜRKİYE’NİN KURULUŞU VE KÜRT SORUNU

Osmanlı İmparatorluğu’nun enkazı üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlılar’ın birçok sorununu da devralmıştır. Bu sorunlardan birisi de halen devam etmekte olan Kürt sorunu olmuştur. Mustafa Kemal, Anadolu’ya geldiğinde, Kürtler’e yeni kurulacak olan devlette eşit haklara sahip bir konum sözü vermişti. Ancak Anadolu’daki uygulamaları ve teşkilatlanma şekli, gerçek amacının böyle olmadığını gösteriyordu. Bunun üzerine önde gelen Kürt çevreleri muhalefet hareketini başlattılar. 1920’de Dersim’in batı bölgesinde Koçgiri Kürt ayaklanması başlar. Bu hareketin öncülerinin bağımsız bir devletten, özerkliğe kadar birbirinden çok farklı taleplerde bulunmaları neticesinde Kürtler’in büyük bir kesimi harekete destek vermekten kaçınmışlardır.

Bu hareket Mustafa Kemal’in yeniden şekil verdiği ordu ve paramiliter gruplar tarafından kanlı bir şekilde bastırılmıştır. Bu hareketin bastırılmasıyla birlikte Kürtler’in legal zeminde siyaset yapma olanakları kaybolmuş oluyordu.

1924 yılında Türkiye topraklarında yaşayan bütün milletler ve etnik grupların yok sayıldığı ve herkesin ‘Türk’ sayıldığı bir anayasaya geçildi. Bu anayasa ile etnik kimliklerinin inkâr edildiğine inanan Kürt halkının önemli bir kısmı demokratik yollarla mücadele etmenin olanaksızlığına inanarak silahlı mücadeleyi kaçınılmaz görmüşlerdir. Kürt bölgesinin en önemli eğitim kurumları olan medreselerin kapatılması 1925 ayaklanmasının fitilini çekmiştir. 1924 ve 1925 tarihlerindeki ayaklanmalar kanlı bir şekilde bastırılmış olduğu gibi bu son ayaklanma resmî ideolojinin Kürt sorununa yönelik politikalarını resmileştiren ‘Şark Islahat Planı’nın’ hazırlanmasına sebep olmuştur. Türk siyasetçileri bu programdan ‘reform planı’ olarak söz ederken, Kürt tarihçileri bu planı asimilasyon, sürgün/zorunlu göç ve kitlesel katliam olarak tanımlamaktadırlar. Farklı görüşler olsa da, kesin olan bir şey var: Bu plan, bugüne kadar, mimarlarının hedeflediği hiçbir sonuca ulaşmadı. Ayaklanmalar kanlı bir şekilde bastırılmış olsa da Kürt halkı propagandasını yaptığı hiçbir istemden vazgeçmedi.

KÜRTLER’İN YOK SAYILMASI-GÖÇLER

Bu dönemde devlet ideolojisi, siyasal düşüncenin de temelini oluşturuyordu. Her şey devlet için yapılmalı düşüncesi artık resmî parola olmuştu. Türk devleti ve Türk ulusu kimliği düşüncesine dayanan resmî ideolojinin uygulanışı, etkisini Kürtler üzerinde göstermiştir.

1930 sonrasının tinsel ortamında, Kemalist tek parti iktidarı tarafından, Kürtler konusundaki yeni yasalar da dahil olmak üzere, tam bir şovenist milliyetçilikle her geçen gün antidemokratik uygulamaların dozajını artırarak sahneye koymuşlardır. Tunceli yasaları adı altında bir dizi yasal düzenlemelere gidilmiş ve 2510 sayılı yerleşim kanunu ile Kürtler’i batı bölgelerine göçe zorlamış ve bu uygulama ‘Dersim Ayaklanması’ adı verilen ve kanlı bir şekilde bastırılmış olayın meydana gelmesine zemin hazırlamıştır.

1949’dan sonra Türkiye’nin çok partili sisteme geçişiyle birlikte birçok Kürt sorunun yeni oluşacak parlamentoda çözülebileceği inanç ve ümidiyle siyasal partilere aktif bir şekilde katılmışlarsa da bu ümitleri kısa bir süre sonra ümitsizliğe tahvil olmuştur. 1959’da, 49 Kürt aydının yargılanışı ve tutuklanışı, Kürt sorununu yeniden gündeme taşımıştır.

DEĞİŞEN BİR ŞEY OLDU MU?

1960 askerî darbesinden sonra Kürtler’in entelektüel lider kadrolarının çoğunluğu o dönemde cazibe merkezi olan Türkiye İşçi Partisi’nde aktif görevler almaya başlamış ve onbeş milletvekili ile parlamentoda temsil hakkına kavuşmuş bulunan bu parti 1971 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmıştır. Gerekçe ise; bu partinin, Kürtler’i ayrı bir halk olarak görmüş olmasıydı. Türk solu olarak adlandırılan diğer sol teşkilatlar ise, Kürt sorununu salt ekonomik kalkınmışlık boyutu ile ele almışlardır. Onlara göre, Türkiye’de sosyalist bir iktidarın kurulmasıyla, Kürt sorunu kendiliğinden çözülebilecekti. Bu düşünce kendi sorunlarının çözümüyle ilgilenen Kürtler’i tatmin edebilmekten çok uzaktı. Bundan dolayı Kürtler legal ve illegal zeminlerde teşkilatlanmaya başlamışlardır.

Kürtler’in kültürel haklarının tanınması gibi konuların devlet mekanizmasına yakın çevrelerce savunulmaya başlanması Atatürk’ün özel sekreterliğini yapmış olan Ahmet Hamdi Başar’ın 1962’de çıkarmış olduğu ‘Barış Dünyası’ isimli dergiyle başlamıştır. Fakat bu girişim kısa bir süre sonra susturulmuştur.

12 Mart 1971 askerî darbesi Türk solunu ve Kürt teşkilatlarını bastırmayı hedef almıştır. Yüzlerce Kürt tutuklanmış ve çoğu mahkum edilmiştir. Bu askerî darbe sonucunda birçok illegal Kürt teşkilatlanmaları oluşmuştur. Darbeciler 1980 yılında ülkenin müstakbel siyasal yaşamına köklü bir yön vermek için yönetime el koymuşlardır. Neticede siyasal özgürlükleri önemli ölçüde kısıtlayan yeni bir anayasa hazırlatmışlardır.

Askerî rejimler bütün demokratik kurumlara acımazsızca saldırmışlardır. Bu rejim dönemlerinde sadece Kürtler’den onbirlercesi tutuklanmış ve vahşice işkence edilmiştir. 1984’te PKK silahlı mücadeleyi ilan etmesiyle Türkiye cumhuriyeti ekonomisinden, siyasal sisteminden ve en önemlisi halktan çok önemli kurbanlar almıştır. Devlet’te etkili olan bir kısım Kemalist elit ‘Şark Islahat Planı’nın başarıya uğramasından sonra, Kürt sorununu militarist yöntemlerle çözmek için iyi bir fırsat olarak görmüşlerdir.

Kürt sorununu çözmeyi programına koyan birçok parti Anayasa mahkemesi tarafından kapatılarak Kürtler’in legal zeminde kalmalarına izin verilmemiştir. Bugüne kadar bütün siyasi iktidarlar Kürt sorununun çözümünü, güvenlik bürokrasisine havale ederek sorunun kangrenleşmesine sebep olmuşlardır. Sayın Erdoğan’ın Diyarbakır’da Kürt sorununun varlığını kabul etmesi ve ‘Devlet’in de hata yapabileceği yönündeki sözleri, devletin demokratikleşmesine ve toplumun özgürleşmesine, Kürtler’in devletle barışmasına katkı sunmuştur.

dep-milletvekili-dogan-gozaltina-alindi-2-mart-1994

PKK KÜRTLER’İN GELECEĞİ İÇİN SİLAH BIRAKMALIDIR

Türkiye’nin Avrupa Birliği süreciyle beraber siyasal mekanizmalarını evrensel demokrasinin standartlarına uygun modernleştirme çabası içine girmiş, son üç yılda bu modernleştirme hareketinde bir duraklama olmuşsa da hükümetin bu hareketten vazgeçmediğini yetkili ağızlardan duyabilmekteyiz. Türkiye’deki mevcut hükümet ve parlamentonun modernleşme projesini başarıyla tamamlaması halinde bugün var olan sorunların tamamının ortadan kalkacağı kuvvetle muhtemeldir.

Bugün tüm antidemokratik yapılanmalara ve militarist, şovenist kemalist anlayışa rağmen siyasal mekanizmalarını evrensel demokrasinin standartlarına uygun modernleştirme gayreti içerisinde bulunan bir hükümet ve parlamento bulunmaktadır. Bu dönüşüm yavaş oluyor olsa da Kürtler’e düşen görev bu dönüşüm sürecinden demokrasi ve özgürlükten yana tavır almak olmalıdır. Çünkü bu antidemokratik yapılanmalardan ve istibdattan dolayı en fazla zarara maruz kalmış olan kitlelerden birisi de Kürtler olmuşlardır. PKK’nin ortaya çıktığı 1971 ve sonrası süreç ile bugünkü sürecin birbirinden çok farklı olduğu açıktır. Bundan dolayı PKK bu demokratikleşme sürecine herkesten daha çok katkı sunmalıdır. Çünkü varoluş sebeplerini ‘antidemokratik uygulamaların varlığı ve yaygınlığı’ şeklinde tanımlayan bir hareketin demokratikleşme sürecine karşı direnç göstermesi varoluş felsefesine aykırılık teşkil etmektedir.

Bugün bu tür antidemokratik uygulamalar varsa da geçmişe kıyasla önemli bir azalma gösterdiği açıktır. Silahların konuşulmadığı, demokratikleşmeye direnç gösteren kurumların inisiyatif sahibi olamadığı bir süreçte demokratikleşme sürecinin hız kazanması ve bu süreçle beraber toplumsal barış ve huzurun tesis edilmesi de kaçınılmaz olacaktır.

Geçmişte olmayan ama bugün var olan demokratikleşme sürecinin başarıya ulaşmasında silahın ve şiddet önemli bir engeldir. Bu süreçte silah Kürtler’e ve Ortadoğu halklarına faydadan çok zarar getirdiği açıktır. Bundan dolayı PKK silah bırakmalı ve demokratikleşme sürecine katkı sunmalıdır. * Mazlumder Genel Başkan Yardımcısı / emrullahbeytar@gmail.com taraf

Barzani, Hewler Spor'u başarısından dolayı kutladı

mesut_barzani

 

Barzani, Irak Futbol Birinci Lig’de şampiyon olan Hewler Spor Kulübü Başkanı, Yönetim Kurulu Üyeleri, futbol takımının teknik heyeti ve oyuncularını Selahaddin kasabasındaki makamında kabul etti.

BAŞKAN BARZANİ HEWLER SPOR YÖNETİMİNİ KABUL ETTİ

PNA-Federal Kürdistan Bölge (FKB) Başkanı Mesut Barzani, Irak Futbol Birinci Lig’de şampiyon olan Hewler Spor Kulübü Başkanı, Yönetim Kurulu Üyeleri, futbol takımının teknik heyeti ve oyuncularını Selahaddin kasabasındaki makamında kabul etti.
Kürdistan Gençlik ve Spor Bakanı Taha Berwari ve Hewler Valisi Newzad Hadi’nin de hazır bulunduğu kabulde Başkan Barzani, Irak Futbol Birinci Lig’de şampiyon olması münasebetiyle Hewler Spor Kulübü Başkanı, Yönetim Kurulu Üyeleri, futbol takımının teknik heyeti, oyuncuları ve taraftarlarını kutladı.

Hewler Spor’un üst üste iki kez şampiyon olmasının Hewler ve Kürdistan için büyük bir başarı olduğunu söyleyen Başkan Barzani, sporun halkların dünyaya tanıtılması için bir kapı olduğunu söyledi.

Başkan Barzani, Hewler Spor’un elde ettiği bu başarıyla spor alanında Kürdistan halkının çalışmaları ve adını bir kez daha üstün kıldığını kaydederek, Hewler Spor’a olan desteklerinin devam edeceğini söyledi. Fotograflar : http://kurdians.blogspot.com