Saturday, September 20, 2008

Milyonlarca Kürdün hayali bağımsız devlet kurmak

Kürd özerk bölgesinin tam sınırının neresi olduğu, Irak'taki siyasi olarak en tartışmalı konu. Irak anayasası bir referandum yapılması çağrısında bulunuyor. Ancak referandum için verilen son tarih olan 2007 geçti ve şimdi de ne olacağı belli değil.
Meselenin geçtiğimiz yıl güvenlikte elde edilen başarıları tehlikeye atmasından korkan ABD'li ve diğer Batılı yetkililer her iki tarafı da Kerkük üzerine rapor sunulacak BM sürecini desteklemeye ikna etmeye çalıştı.Kürdlerin "Bizim Kudüsümüz" dediği Kerkük, dünya petrol rezervlerinin yüzde 7'sini barındırdığı için özellikle zor bir mesele.

Batılı yetkililer referandumun daha fazla zorluk çıkarmaktan başka bir işe yaramayacağını düşünüyorlar. Şimdiki yaklaşım, Kerkük'teki blokların liderlerini, belki daha sonra bir evet ya da hayır referandumuna sunulacak bir uzlaşmaya varmalarını sağlamak

PH2008091203638[2] Amit R. Paley*/Kürdler Yetkilerini Özerk Bölgelerinin Ötesine Taşıyarak Arapları Kızdırıyor. Kürd liderler etnik açıdan karışık bölgelere binlerce askerini konuşlandırarak, yetkilerini, Irak'ın kuzeyindeki özerk bölgelerinin 300 mil ötesine kadar genişlettiler; Iraklı Araplar bunu, kendi topraklarına tecavüz olarak görüyor. Savaşın başlamasından ve on binlerce Arabın evlerini terk etmesine yol açmasından bu yana Kürdlerin daha geniş yetki iddiası, Iraklı Araplar ve ABD yetkilileri tarafından kışkırtıcı ve istikrarı bozabilecek bir iddia olarak görülüyor.

Kuzey Irak'ta ABD güçlerinin Komutanı Tümgeneral Mark P. Hertling, "O bölgelere girmek ve nüfusu değiştirmek ve aslında KRG'nin (Kürdistan Bölgesel Yönetimi) kontrolünde olmayan bölgelerde KRG bayraklarını havalandırmak...Bu ters teper ve gerilimi tırmandırır" diyor.

Uzun zamandır 25 milyon etnik Kürdün hayali İran, Irak, Suriye ve Türkiye'den bölgeleri kapsayan bağımsız bir devlet kurmak. Irak'ın dışında hepsi, bırakın bir Küd devletine, Kürd özerkliğine bile karşılar. Iraklı Kürdler, kontrollerinde bulunan toprakları tek taraflı genişletiyor olsalar da, bağımsızlık arayışında olmadıklarında ısrar etmeye devam ediyorlar.

Çoğunluğunu Arapların oluşturduğu, Başbakan Nuri el Maliki liderliğindeki hükümet geçtiğimiz haftalarda, Kürd güçlerini bu bölgelerin bir kısmından çıkarmak için Irak ordusunu göndermiş, Peşmerge adıyla bilinen Kürd askerlerine Kürd özerk bölgesinin sınırlarının kuzeyine çekilmelerini emretmişti.

Irak ordusu ile peşmerge arasındaki bu karşılaşma, Iraklıların Şiiler ile Sünniler arasındaki şiddet yıllarından henüz sıyrılmaya başladığı günlerde Arap-Kürt çatışmasına ilişkin endişeleri alevlendirdi.

Özerk bölgenin güney sınırına dayanan dört ilde yapılan bir haftalık gezi, Kürd nüfuzunun ne kadar yayılmış olduğunu ortaya koydu.Peşmergelerin, bazıları bölgesel sınırın 75 mil ötesinde yer alan 34 kontrol noktasına yerleştirilmiş olduğu ve gururla Kürd bayrağını dalgalandırdıkları görüldü. Kürdler bu bölge üzerinde tarihsel hakları olduğunu iddia ediyor ve 1970'lerde devlet başkanı Saddam Hüseyin döneminde Kürdlerin zorla topraklarından çıkarıldığını hatırlatıyorlar.

Washington ve Bağdat yetkilileri -bu yıl siyasi şiddet olaylarında 100'ü aşkın insanın öldürüldüğü, etnik açıdan karışık, petrol zengini kent- Kerkük'teki Arap-Kürd çatışması üzerine odaklanmış olsalar da; Ninova, Tamim, Selahaddin ve Diyala kentlerinde bu iki etnik grup arasındaki husumet gittikçe kızışıyor.

Kürd liderler, -Kürdleri, Irak'ta demokrasi ve istikrarı sağlama çabalarında müttefikleri olarak gören- ABD yetkilileriyle sıcak ilişkiler kurdu. Ülkenin diğer bölgeleriyle karşılaştırıldığında Kürd bölgesinde görece barış ve refah hüküm sürüyor.

Kürd yetkililer, Kürd bölgesel sınırının sekiz mil ötesinde, çoğunlukla Arapların yaşadığı Diyala'nın Celavla kasabasındaki rollerini son bir yıl içinde artırmış bulunmaktalar. Peşmerge, Kürd polisi ve Kürd istihbarat teşkilatı Asayiş bütün bölgeyi devriye geziyor. Kasabanın Kürd belediye başkanına göre Kürd yönetimi, bölgenin yıllık bütçesinden -15 milyon dolar- Irak hükümetinin aldığından daha büyük bir pay alıyor.

Şu anda Celavla'ya üslenmiş 150 kişilik Kürdbirliğinin vekil komutanı Nihad Ali, "Bu bölgeyi hali hazırda Kürd bölgesel yönetiminin bir parçası yapmış olduğumuzu kim inkar edebilir? Buraya bütün parayı harcayan kim? Burada kimin şehitlerinin kanı aktı. Bu insanların hepsi Kürdlere güveniyor. Onları terk edemeyiz." diyor.

Ancak bu kasabanın 70 bin Arap sakini, kendilerini topraklarından çıkarmaya yönelik bir kampanya olarak tanımladıkları durumdan rahatsız olmaya başladılar.Celavla'da bir Arap aşiret lideri ve Saddam Hüseyin döneminde eski bir ordu mensubu Ahmed Salih Hennavi el Nueymi, Kürdlerin "Kürdleştirme"yi hızlandırmak için son günlerde 40'ı aşkın Arabı kaçırdıklarını, tutukladıklarını ve öldürdüklerini söyledi. Kürd yetkililer ise bu suçlamaları reddediyor.

Arapların, bölgenin yüzde 85 ila 90'ını oluşturduğunu iddia eden Nueymi, şöyle diyor: "Şimdi iki işgale maruz durumdayız, biri Amerikalıların diğeri Kürdlerin işgali. Kürd işgali çok daha kötü ve insanları terörist olmaya sevk ediyor. Bu bölge şimdi patlamanın eşiğinde."
Nueymi gibi Arapların öfkesinin kışkırtmasıyla Irak ordusu geçen ay, Peşmergenin 34.Tugayının, 24 saat içinde Celavla ve çevresinden çekilmesini emretti.

Kürdler ilkin reddettiler. Kürd yetkililer sadece isyancıları öldürdüklerini ve işgal etmek için değil, sivilleri korumak için bölgede bulunduklarını söylediler. Ancak üst düzey siyasi müzakerelerin ardından dört bin askerden oluşan tugay, çoğunlukla Kürdlerin yaşadığı Xanaq´in kentine çekildi. İki hafta sonra Celavla'daki Arap polis başvuru merkezine düzenlenen intihar saldırısında en az 28 kişi hayatını kaybetti. Kürdler Sünni isyancıları suçlarken, Araplar Kürdleri suçladı.

Geçen hafta Kürd yetkililer, Peşmergeyi Hanagin'den, Irak ordusunun girmemesi koşuluyla çekmeyi kabul ettiler.

Bölgenin peşmergeden sorumlu Devlet Bakanı Cafer Mustafa Ali, "Tartışmalı bölgelerde Kürdler öldürülürken elimiz kolumuz bağlı oturamayız. Irak hükümeti çıkar çıkmaz –bu bölgelere- gireceğiz" diyor.

Xanaq`in belediye başkanı Muhammed Mullah Hasan, bütün askerler ayrılmış olsa da kentin Kürd kontrolünde kalacağını söyledi ve "Şimdi hepimiz peşmergeyiz" dedi.

Xanaqin 'de neredeyse bütün tabelalar ve konuşmalar Kürdçe. Hükümet binalarında Irak bayrağı yerine Küd bayrağı ve Maliki'nin resmi yerine Kürd bölgesel yönetiminin başkanı Mesud Barzani'nin resmi var.Bazı Araplardan kente girmeleri için Kürdçe düzenlenmiş kimlik kartları temin etmeleri isteniyor.

Barzani'nin sağ kolu Fuad Hüseyin, "Biz, bu bölgeyi kontrol etmeye çalışmıyoruz, zira bu bölgeyi hali hazırda kontrol etmekteyiz.Irak'ın tartışmalı bölgelerinde göz ardı edilemeyecek bir gerçeklik var" dedi.

Hüseyin, Maliki'yi Kürdere ait toprakları elde etmeye çalışmakla suçluyor ve şöyle diyor: "Burada gizli bir gündem olduğu kanısındayız.Bizi bu bölgeden çıkarmayı istiyorlar. Onlardan bazıları Kürdleri Irak'ın tamamından çıkarmayı istiyor."

Kürd liderler, Irak topraklarının yüzde yedisini oluşturan bölgede, kontrollerinin aşınmasını önlemek için Peşmerge güçlerini Celavla ve Xanaqin gibi bölgelerden çıkarmayı kabul etti.

O bölgedeki Kürdler ve Araplar bölgenin yönetiminin Kürdlerin elinde olduğunu söylüyorlar. Kerkük'ün nihai kaderi belirsiz olsa da her iki taraf da Kürdler tarafından yönetildiğini kabul ediyor: Vali bir Kürd, il genel meclisinin çoğunluğu Kürdlerden oluşuyor, Irak ordusunun bölgedeki birimlerinin komutanları Kürd ve ayrıca Asayiş de, her iki tarafında söylediğine göre, kentteki en iyi istihbarat.

Bu bölgelerdeki birçok Arap ve Kürd, konuşmaya, maruz kaldıkları baskıyı ve acıları anlatarak başlıyor. Kürdler için yakın tarihlerindeki en kötü adam, on binlerce Kürdü evlerinden süren ve yerlerine Arapları yerleştiren Saddam Hüseyin. Şimdi de Araplar Kürdleri aynı taktikleri kullanmakla suçluyorlar.

Kürd özerk bölgesinin tam sınırının neresi olduğu, Irak'taki siyasi olarak en tartışmalı konu. Irak anayasası bir referandum yapılması çağrısında bulunuyor. Ancak referandum için verilen son tarih olan 2007 geçti ve şimdi de ne olacağı belli değil.
Meselenin geçtiğimiz yıl güvenlikte elde edilen başarıları tehlikeye atmasından korkan ABD'li ve diğer Batılı yetkililer her iki tarafı da Kerkük üzerine rapor sunulacak BM sürecini desteklemeye ikna etmeye çalıştı.Kürdlerin "Bizim Kudüsümüz" dediği Kerkük, dünya petrol rezervlerinin yüzde 7'sini barındırdığı için özellikle zor bir mesele.

Batılı yetkililer referandumun daha fazla zorluk çıkarmaktan başka bir işe yaramayacağını düşünüyorlar. Şimdiki yaklaşım, Kerkük'teki blokların liderlerini, belki daha sonra bir evet ya da hayır referandumuna sunulacak bir uzlaşmaya varmalarını sağlamak. *The Washington Post gazetesi/13 Eylül 2008 Rizgari online

El Maliki’den Barzani’ye sert eleştiri

ANF BAĞDAT / Kerkük ve Xanek’deki olaylar nedeniyle Bağdat ile Hewler yönetimleri arasında gerilim giderek tırmanırken Irak Başbakanı Nuri el-Maliki, Federe Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesud Barzani’yi sert ifadelerle eleştirerek, ‘’Hiç kimse kendi iradesini anayasaya dayatamaz ve anayasanın zararına olacak şekilde ittifak oluşturamaz’’ dedi.

 
El-Irak Gazetesi'ne konuşan Başbakan Maliki, Kürdistan Federe Başkanı Mesut Barzani'nin Xaneqin konusunda yaptığı son açıklamalarına tepki göstererek hiç kimsenin kendi iradesini Irak anayasasına dayatamayacağını ifade etti.

Peşmergelerin Hewler, Süleymaniye ve Duhok dıında varlık gösteremeyeceğini söyleyen Irak Başbakanı, aksi halde olayın yasa dışı boyut kazanacağını belirtti.

Barzani'nin bu konudaki tutumunu yanlış bulan Maliki, Barzani'nin kendileri ile ilişkisi olmayan eyaletler konusundaki açıklamalarına tepki göstererek, "Hiç kimse kendi iradesini anayasaya dayatamaz ve anayasanın zararına olacak şekilde ittifak oluşturamaz" dedi.

 

Mesud_Barzani kurdistan regional Ülke sınırları dahilindeki egemenlik ve güvenliğin kontrolünün merkezi hükümetin yetkisinde olduğunu kaydeden Maliki, Kürt hükümetinin de dahil hiçbir eyalet ve bölgenin bu tür konulara müdahale etme hakkının bulunmadığını kaydetti.

Kürt hükümetinin, Irak'ın çeşitli bölgelerinden gelerek Süleymaniye, Duhok ve Hewler gibi Kürdistan denetimindeki kentlere giriş yapmak isteyen Iraklılara uygulanan ‘vize’ konusunda da uyaran Maliki, "Irak sınırları içindeki bir kentin vize talep etmesi ülke yasalarına aykırı, tehlikeli bir yaklaşımdır. Söz konusu bölgelerdeki havalimanları ve reaktörler dahi Bağdat yönetiminin yetki alanındadır. Bunun aksini uygulayanlar ilerisi için tehlikeli adım atmış olur" dedi.

Federe Kürdistan Başkanı Mesud Barzani ise en El Cezire televizyonuna verdiği mülakatta Xaneqin ilçesindeki peşmerge kuvvetlerinin yerine Irak ordusunu gönderilmesinin güvenlikle bir ilgisinin olmadığını söylemiş, kararın tamamen siyasi nedenler çerçevesinde verildiğini belirtmişti.

KDP’ye bağlı Kürt İstihbarat Örgütü (Parastin)'nın Başkanı Mansur Barzani de, geçtiğimiz günlerde Hewlerde yaptığı bir açıklamada, Hewler, Süleymaniye ve Duhok gibi Kürt yönetiminin denetimindeki kentlere giriş yapmak isteyen Iraklılardan vize istenmesine karşı çıkmıştı.

Kars'ta yüzlerce kişi anadil talebiyle yürüdü

TZPKurdi'nin başlattığı 'Edî Bes e anadilimizde eğitim istiyoruz' kampanyası kapsamında Kars'ta (Qers) yüzlerce kişinin katılımıyla yürüyüş düzenlendi. Yürüyüşün ardından Kürt dili eğitimi verildi.

Kurtce_kars_cocuk DTP Kars İl binası önünde bir araya gelen aralarında DTP Kars İl Başkan Yardımcısı Turgut Taşkıran, DEP eski milletvekili Mahmut Alınak, KESK'e bağlı sendikalar, DTP İl ve ilçe yöneticilerinin de bulunduğu yüzlerce kişi Digor Durağı'na doğru yürüyüşe geçti. Yürüyüş sırasında, 'Zimanê me rûmeta me ye', 'Ji TRT'ê re serbest e ji Kurdan re qedexe ye', 'Em bi kurdî perwerdehiyê dixwazin' sloganları atılarak, 'Em zimanê xwe dixazin', 'Ziman rûmet e rûmeta xwe dixwazin', 'Ji asîmîlasyonê re Êdî Bes e', 'Ez ibadeta bi kurdî dixwazim' pankartları taşındı. Eylem nedeniyle Digor Durağı'nda geniş güvenlik önlemleri alındı.
'Asimilasyon sürüyor'
Digor Durağı'nda sona eren yürüyüşün ardından konuşma yapan DTP Kars İl Başkan Yardımcısı Turgut Taşkıran okudu. Taşkıran, Kürtlerin kart-kurt sesinden meydana geldiğini ve Kürtçe'nin de Türkçe'nin bir lehçesi olduğunu savunan Ergenekoncu zihniyetin Kürtlere Kürt dememek için yeni kelimeler türeterek asimilasyon politikalarını sürdürdüğüne dikkat çekti. Anadilde eğitimin hangi etnik yapıda olursa olsun, her insanın en doğal hakkı olduğuna vurgu yapan Taşkıran, ' Bu ülkede yaşayan Kürtler, Lazlar, Çerkezler ancak dilleriyle var olabileceklerinin farkındalar. Bu nedenle anadilde eğitim hakkı sadece Kürtlere değil, bu ülkede yaşayan bütün etnik yapılara tanınmalıdır' dedi. Türkiye'de tek dil, tek millet yaratmaya çalışan Ergenekon zihniyetinin asimilasyon politikalarını AKP'nin devraldığını dile getiren Taşkıran, 'AKP, Türkiye'de yaşayan halkların ortak noktasının din olduğunu savunarak, halkların dilini, kültürünü ve varlığını yok etmeye çalışmaktadır. Ancak bizler Kürt dili, kültürü ve tarihi üzerindeki asimilasyon politikalarına 'Êdi bes e' diyerek karşı çıkıyoruz' şeklinde konuştu.
'Devlet Kürtlerden özür dilemelidir'
anadil_kars_aciklama Taşkıran'ın konuşmasının ardından TZPKurdi aktivisti İkram Yıldırım ise Kürtçe basın açıklamasını okudu. Yıldırım, Kürt dil sorununun çözümü için Kürt sorununun demokratik yollardan çözülmesi gerektiğini ifade etti. Bunun da demokratik özerklikle mümkün olduğunu belirten Taşkıran, şu taleplerde bulundu: 'Devlet Kürt dilini resmi dil olarak kabul etmeli ve anayasal güvenceye kavuşturmalıdır. Kürtçe dili, kreşler dahil olmak üzere üniversiteye kadar eğitim dili olmalıdır. Bunun için üniversitelerde Kürdoloji bölümleri kurulmalı, eğitim fakültelerinde Kürtçe eğitim verilmeli ve Kürtçe hocalar yetiştirilmelidir. Bunların olabilmesi için devlet Kürt dili ve kültürü üzerindeki asimilasyon politikalarına son vermelidir. Devlet bugüne kadar uyguladığı asimilasyon politikaları için Kürtlerden özür dilemeli ve Kürt dili konusunda pozitif olmalıdır. Eskiden Kürtçe olan dağ, köy ve mezra isimleri yeniden Kürtçe'ye çevrilmelidir.'
Kürt dili eğitimi verildi
Yıldırım, açıklamanın ardından cadde üzerinde Kürt dili eğitimi verdi. Eğitim sloganlar ve alkışlarla karşılandı. Verilen eğitimin ardından kitle Faikbey Caddesi'ne doğru yürüyüşe geçmek isteyince polis ve kitle arasında gerginlik yaşandı. Kitle yürüyüşe izin verilmemesi üzerine yeniden Digor Durağı'ndan İl binasına doğru yürüdü. Polis eylemin ardından İl binasını uzun süre abluka altında tuttu. KARS-DİHA

Zana: Biz dilenci değiliz, tek taraflı kardeşlik olmaz

Demokratik Toplum Kongresi 2'inci Olağan Toplantısı'nda konuşan Kongre Sözcüsü Leyla Zana, Kürt sorunu konusunda onurlu bir barış istediklerini dile getirerek, 'Biz dilenci değiliz ve dilenmek için el açmayacağız. Eğer bizi yanlarında istiyorlarsa kardeşliğe varız. Tek taraflı kardeşlik olmaz' dedi.

Demokratik Toplum Kongresi (DTK) 2'inci Olağan Toplantısı, 'Son siyasal gelişmeler' ve 'Yerel Seçim stratejisi' gündemleriyle Diyarbakır'da toplandı. demokratik_toplum_kongresi_DTP Diyarbakır İl binası Vedat Aydın Konferans Salonu'nda başlayan ve 2 gün sürecek olan toplantıya, DTK Sözcüsü Leyla Zana, DTP Eşbaşkanı Emine Ayna, DTP milletvekilleri Selahattin Demirtaş, Ayla Akat Ata, Gültan Kışanak, Fatma Kurtulan, Pervin Buldan, Hamit  Geylani, Osman Özçelik, Bengi Yıldız, Aysel Tuğluk, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, DEP eski Milletvekili Selim Sadak, Türkiye Barış Meclisi'nden Seydi Fırat, DTP'li belediye başkanları, öğretim görevlileri, Kürt yazar ve gazeteciler, Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH), Yurtsever Demokratik Gençlik (YDG) aktivistleri, sivil toplum örgütü temsilcileri ile yaklaşık 600 kişi katıldı.
Toplantının yapıldığı salonda 'Kadının özgürlük arayışı ve gençliğin devrimci coşkusu ile demokratik toplum kuruyoruz', 'Güneşin ışınları ile Komela sistemini kuruyoruz', 'Kürdistan Demokratik Özerklik ile demokratik cumhuriyete doğru', 'Devrimcilerin en temel gücü ve sorumluluğu odur ki, şehitleri anlayarak, cevap olarak ve vasiyetlerini yerine getirerek yaşamaktır' yazılı Kürtçe dövizler asıldı. Hakkari, Yüksekova ve Şemdinli Belediye Başkanları ile bazı delegelerin ulusal kıyafetleri ile kongreye katılmaları dikkat çekti. Divan Seçimi ile başlayan kongrede divan başkanlığına DTP Eşbaşkan Yardımcısı Kamuran Yüksek seçildi. Kongre, Apê Musa şahsında demokrasi ve özgürlük mücadelesinde yaşamını yitirenler anısına bir dakikalık saygı duruşu ile başladı.
'Kürtler ne istediğini ortaya koydu'
Divan Başkanı Kamuran Yüksek, Demokratik Toplum Kongresi'nin Ekim 2007'de ilk toplantısını gerçekleştirdiğini hatırlatarak, 'Kongremiz o gün Kürt sorununun demokratik çözümü için önemli bir proje hazırlayarak Kürtlerin Demokratik Özerklik istediğini dünya kamuoyuna duyurdu. Kürtler ne istiyor sorusuna Demokratik Özerklik ile net yanıt verildi' dedi. Demokratik Özerklik ile Kürtlerin Türkiye'nin üniter yapısı içersinde bütün halkların ve farklılıkların bir arada yaşayabileceği bir sistemi ortaya koyduğunu vurgulayan Yüksek, 'Bir halk kendi kaderini tayin etme hakkında ne istediğini dünyaya ilan etmiştir. Birinci olağanüstü toplantı ise çatışmaların ve operasyonların yoğunlaştığı sınır ötesi operasyonun olduğu bir dönemde gerçekleşti. Kongremiz önemli bir süreçte kritik bir rol oyandı. Demokratik halk eylemlilikleri ve serhildanlar ile siyasette yekvücut içersinde, halkların kardeşliği açısından operasyonların Kürt sorununun demokratik çözümü için sonuç alıcı olamayacağını ortaya koyduk. Yükselen demokratik mücadelemizle bu durum Türk halkının da dikkatini çekti' diye konuştu.
'Çözüm aralanabilir'
Kürt sorunu konusunda inkâr ve imha sürecinin yaşandığı bir süreçten geçtiklerini vurgulayan Yüksek, önümüzdeki siyasal sürecin Kürt halkının özgürlük mücadelesine karşı geliştirilen inkâr ve imhaya karşı çetin bir süreç ile geçeceğini söyledi. Yüksek, toplantıda 'siyasal süreç', 'Demokratik Toplum Kongresi'nin durumu' ve 'yerel yönetimler ve seçim' başlıklarını masaya yatıracaklarını söyleyerek, doğru politikalar oluşturulması durumunda Kürt halkının mücadelesinde önemli bir mesafe kat ederek demokratik çözümü aralayabileceklerini ifade etti.
'Biz dilenci değiliz'
demokratik_toplum_kongresi Yüksek'in ardından Kongre'nin açılış konuşmasını yapan DTK Sözcüsü Leyla Zana, 'Apê Musa 16 yıldır aramızdan ayrıldı. Apê Musa, Hüsnü ve Cihan arkadaşları saygıyla anıyorum' sözleriyle konuşmasına başladı. Çok kritik bir süreçte DTK'nin 1'inci Toplantısı'nı gerçekleştirdiğini dile getiren Zana, 'Geldiğimiz nokta güven veriyor. Bana göre bu çalışma üzerinde derinlikli durmalıyız ve irademizi şeffaf bir şekilde ortaya koymalıyız. Çünkü sadece dostlarımızın değil karşıtlarımızın da gözleri üzerimizdedir. Onun için adımlarımızı ona göre atmalıyız' dedi. Türkiye'nin gündemine göre gidilmesi halinde gündem sapması yaşanacağını ifade eden Zana, 'Onun için kendi gündemimizi kendimiz belirlemeliyiz. Türkiye'nin birkaç önemli sorunu vardır. Bir Ermenistan, diğeri Kıbrıs ve diğeri de Kürt sorunudur. Cumhurbaşkanı Ermenistan'a gitti. İyi, gerçekten Kıbrıs ve Ermeni sorunun çözülmesini istiyoruz. Eğer bu sorunlar çözülürse Kürt sorunu da çözülür. Şimdiye kadar Ergenekoncular da sorunların çözümünü engellediler. Onun için Kürtler çok dikkatli olmalı. Ergenekoncuları sorgularken, Erdoğan'ın yakasına yapışıp sorumluların yargılanması için dayatmalıdır' diye konuştu.
Onurlu bir barış istediklerini dile getiren Zana, 'Biz dilenci değiliz. Ve dilenmek için el açmayacağız. Eğer bizi yanlarında istiyorlarsa kardeşliğe varız. Tek taraflı kardeşlik olmaz' şeklinde konuştu.
'Halk mahkemeleri kurulsun'
Yerel yönetimler seçimine de değinen Zana, 'Eğer kadrolar halkın iradesini kırmazsa, güvense bu halk yanımızdadır. Hatta halk bizi de kendisi ile birlikte ileriye taşır. Ama yönünüzü halktan şaşırır, hırsızlık ve ranta bulaşırsan bu halkta seni affetmez. Bu da halkımızın ulaştığı seviyeyi gösteriyor. Halk kimin samimi kimin samimiyetsiz yaklaştığını iyi biliyor. Onun için aday olacaklar veya seçilecekler çok iyi düşünmeli. Benim önerim odur ki, görevini yapmayanlar halk mahkemeleri tarafından yargılansın. Cezayı halk vermeli. Halkımız bu seviyeye gelmiştir. Halka hizmet bir sorumluluktur ve kutsaldır. Hepimizin umutları var. Umudumuz büyüktür. Kürtler kendi statülerini kendisi belirleyecektir' diye konuştu.
Zana'nın konuşmasının ardından kongre basına kapalı olarak devam etti.
DİYARBAKIR-DİHA

“Kürt tarihi, hep bu trendle tekerrür eder; tüm Kürt isyanları hep aynı oyunla içten zayıflatılır”

Yorum  Başbuğ Kürt sorununu çözecek (Başbuğ, Kürtleri bölecek!)

Önce Kürdistana gitti; ardından Başbakanlıktaki “Terör Zirvesi”ne katıldı, en son gazetelerin Ankara temsilcileriyle görüşerek iki yıllık yönetimi boyunca yapacaklarını sıraldı. Konu ağırlıklı olarak Kürt sorunuydu. Kimsenin aklına gelmeyecek bir tabir keşfeden Başbuğ, asırların devasa sorununu “kolesterol” ile çözeceğini ima etti. Gerillanin eylemlerini “kötü kolesterol” olarak tanımlayan Başbuğ, devletin dağları bombalamasına ise “iyi kolesterol” tabirini yakıştırdı. Önümüzdeki günlerden itibaren iki yıl boyunca bol kolesterollü günler yaşayacağız yani.

Başlık, itiraf ediyorum, bir intihal! Bir başlığı, cümleyi veya imgeyi, başka bir yazardan habersizce kullanan kişinin (yani çalanın) bunu itiraf ettiğine yazın dünyasında ender rastlanır. Yazının sonunda başlığı birlikte değiştireceğiz. ilker_Basbug_Lice_nin_katili_20080810_144140

Benimki sadece bir esinti, bir etkilenme. Birkaç kelimenin yeri değiştiğinde cümle bize 16 yıl önce Ağustos veya Eylül ayında yayınlanmiş olan Özgür Gündem gazetesinin bir manşetini hatırlatacaktır. Tam şöyleydi o manşet: “Erkan katilleri bulacak!” Tokat gibi ironi kokan bu harika manşet, zamanın OHAL Bölge Valisi Ünal Erkan ile yapılan bir söyleşiden cıkarılmıştı. Yani katilleri kollayanın kim olduğunu usta bir gazetecilik diliyle okurlarına duyurmayı başarmıştı muhabir. Bu muhabir, yani manşetin sahibi, o zaman Özgür Gündem Diyarbakır Temsilcisi Rauf Türk’tü.

Tanımayanlar hafizalarını zorlamasın. Rauf Türk, şimdi DISIAD (Diyarbakır Sanayici ve Işadamları Derneği) Başkanı. DISIAD, geçtiğimiz günlerde Genelkurmay Başkanı olur olmaz Diyarbakır’a sefer düzenleyen Org. Ilker Başbuğ’un görüştügü sivil toplum örgütlerinden biri.korucu_baslari

Ünal Erkan’in, başta gazeteci ve muhabiler olmak üzere yurtsever tüm Kürt şahsiyetlerini hedef alan katilleri bulma sözünü vermesinin üzerinden bir gün geçmemişti ki, Diyarbakır’da bir gazeteci daha kafasından vurularak öldürülmüştü. Bir ay geçmeden de 74 yaşındaki Kürt bilgesi Musa Anter vuruldu ve aradan geçen 16 yila rağmen katiller bulunamadı!

Basbuğ’un Malatya’dan başlayarak Van’da noktaladığı Kürdistan gezisi, klasik bir hal almış olan, göreve gelir gelmez tüm devlet yetkililerinin yaptığı rutin bir geziden öte bir şey değildi aslında. Erdoğan iki seçim mintingini de Kürdistan’da yapmıştı. Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturur oturmaz yaptığı ilk “yurt içi gezi” yine Kürdistan’aydı. Mesut Yılmaz’ın, Mehmet Ağar’ın neler söylediğini hepimiz hatırlıyoruz. Ülkenin en yumuşak ve hassas karnıdır Kürdistan. Orada söylenenler, güzergah tekrar Ankara’yı gösterdiginde rüzgara kapılan toz gibi hafızalardan silinip gidiyor. TURK FASIZMI

Basbuğ’un gezisi bunların ötesinde, daha da belirgin olmaya başlayan bir duruma işaret etti. Kürt sorunu ekseninde adı sıkça duyulabilecek yeni bir gücün nüvesi orada kendisini göstermeye başladı. Adına Sivil Toplum Kuruluşu dediğimiz ancak çoğunluğunu reel ve yerel ekenomi çevrelerinin oluşturduğu bu kesim, TC’ye (ekonomik olarak Istanbul’a, siyasi olarak Ankara’ya) göbekten bağlıdır. Zira, sol literatürde, “Kürt burjivazisi kompradordur” denilir ki, bu doğru bir tespittir. Bilindiği gibi toplantıya Diyarbakır Barosu, İHD ve Tabipler Odası çağrılmamıştı.

Başbuğ’un STÖ temsilcileriyle yaptığı görüşmenin amacı hepimizce malum: Devletin “Kürt sorununu çözme” (siz bitirme ve bastırma olarak okuyun) politikalarına o cepheden destek arıyordu. Yani dağa çıkan gençleri, açılacak istihdam alanlarıyla, bundan caydırmak. Hal böyleyken, olay tek iken, farklı iki algılama biçimine tanık olduk. Birincisi DTP’nin ifade ettiği, Başbuğ’un yaptığı görüşmenin sorunu çözme niyeti taşımadığı yönündeydi; ardından STÖ temsilcileri ortak bir metni imzalayarak bu görüşmeyi destekleyen açıklama yaptılar ve Basbuğ’un amacını farklı yorumladılar.

Dikkat!

İnsan, değişen çıkarlarına göre aynı olayı farklı zamanlarda farklı şekillerde algılayabilen bir varlıktır. Davranışlarımızın, algılarımızın kökeninde çıkarlarımız saklıdır.

Gazetecilik illetli bir meslektir. Aradan ne kadar zaman da gecse, kaç iş değiştirse de gazetecinin içindeki o kurt asla ölmez. Onu gazeteci yapan şey, hararetle dolaşmaktadır kanında. Dayanamaz, bir vesileyle yerde bir şey yazar mutlaka. Kendi kendime hep sordum: O bildiriyi acaba geçmişte gazetecilik yapmış olan ve Başbuğ’un emirerleri tarafından 62 gazeteci arkadaşı katledilen R. Türk yazmış olmasın?

Ne bir kurumu, ne de bir şahsiyeti töhmet altına almak niyetindeyim. Amacım, sadece Kürt coğrafyasında belirginleşen bir algı farklılığına dikkat çekmek.

Iki büyük Dünya Savaşına sebebiyet vermiş olan Almanların ünlü bir atasözünü hatırlayalım: “Her büyük savaşın sonunda, üç büyük ordu kalır geriye. Bir, şehitler ordusu. Iki, gaziler ordusu. Üç, hırsızlar ordusu.”sanliurfa holigan

Türkiye’nin Batı yakasında Vatan-Millet-Sakarya-Şehit-Bayrak” edebiyatıyla ne tür kazançlar sağlandığı, korkunç sermaye ve siyasi rantlar koparıldığı Susurluk’taki teşhirden sonra gündemdeki son Ergenekon olayıyla bir kez daha ortaya çıktı. Uzanların Star Grubu, Türkiye gazetesi ve TGRT, Doğan Grubu gibi medya kartelleri mayasını bu savaşın acı edebiyatını yaparak kazandılar. Kürdistan’da savaşmış olan neredeyse tüm generaller daha sonra birer bankanın yönetim kuruluna geçti ve aynı zamanda savaş kışkırtıcılığı yapan Kuvvayi Milliye, Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Derneği gibi derneklerin kurucu üyesi oldu. Kürt sorunu, dağda çocukları ölen her iki tarafin annelerini ağlatırken, kimilerine de sermaye sağlayan bir kazanç alanı haline çoktan gelmiş. Korkarım bu ranta bu kez Doğu yakasında Kürdilihicazkar bir melodiyle şahit olacağız.

Ekonomik alana az, siyasi alana cok yogunlaşmış olan Kürt siyaset erkine DTP’ye bundan böyle daha çok iş düşüyor. Yerel seçimler yaklaşıyor; tezkereyi uzatmada uzlaşan AKP ve TSK’nin Kürdistan’daki belediyeleri para ve rüşvetle de olsa DTP’nin elinden almak istedikleri kesin. Öyle gösteriyor ki, Kürdistan’da, Kürt sorununu siyasi yoldan çözmek isteyenler ile bundan maddi kazanç elde edenler olmak üzere iki keskin ve zıt güç oluşacak. Düşündüğü gibi yaşamak isteyen degişim yanlıları ile yaşadığı gibi düşünen ve bunu koruyan statükocu çevrenin çatışmasına tanık olacağız. Ve bunun tüm oyuncuları, tüm figüranlari da Kürt olacak. Devlet, gölge oyununu izler gibi, görünmez karanlık koltuklarda oturacak.

Kürt tarihi, hep bu trendle tekerrür eder; tüm Kürt isyanları hep aynı oyunla içten zayıflatılır.

Başlığı şimdi değiştirebiliriz. Başbuğ, Kürtleri bölecek! Mehmet Sebatlı
sebatli@hotmail.com
 www.kurdistan-post.org

Karayılan: Anadilinize sahip çıkın!

Kürt çocuklarının sokaklara dökülerek, 'anadilde eğitim' istemelerinin etkileyici ve değerli bir eylem olduğunu belirten Karayılan, 'Bu özgürlük mücadelesi açısından sonuç almayı zorlayacak eylemsel biçimidir' dediKoma Civakên Kurdistan (KCK) Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, Kürtçe anadil eylemlerine katılan çocukları, anaları ve tüm eylemcileri 'yürekten' kutlayarak, tüm kurum ve kuruluşları kampanyaya katılmaya çağırdı.ANF'ye konuşan Karayılan, anadilde eğitim hakkı için yapılan eylemleri anlamlı bulduklarını ifade etti. Karayılan, 'Ana dilde eğitim hakkı amacıyla Kuzey Kürdistan'da TZP öncülüğünde Kürt halkının geliştirdiği eylemsellikler, özellikle Kürt çocuklarının sokaklara dökülerek, ana dilde eğitim görme istemi çok etkileyici, çok anlamlı ve değerli bir eylemsel çıkış gerçekliğidir. Kürt halkının Ortadoğu bölgesinde en eski halklardan birisi olduğu bilinmektedir. Kürt dili en eski ve zengin dillerden birisidir. Ama buna rağmen Kürt halkına karşı geliştirilen sömürgeci politikalar sonucu Kürt çocukları ana dilinde eğitim görmekten mahrum bırakılmışlardır. Bu bir insanlık suçudur' dedi.

'Sevgili çocukları kutluyorum'muratkarayilan
'Kürt halkının ana dilini yasaklamak, kültürel soykırım politikalarını uygulayarak sonuç alma istemi karşısında halkımızın bu çıkışı çok anlamlı bir çıkıştır' diyen Karayılan bu nedenle 'öncelikle bu amaçla sokağa çıkan ana dilde eğitim hakkını haykıran bütün eylemcileri, sevgili çocukları, değerli anaları ve tüm eylemcileri yürekten kutladığını' belirtti. Bundan sonra da bu meşru ve haklı talepleri doğrultusunda eylemlerini isteyen Karayılan şöyle dedi: 'Özellikle Kürdistan'ın birçok il ve ilçesinde önümüzdeki günlerde de eylemler ve etkinlikler planlandığını biliyoruz. Halkımızın bütün fertleri siyasi anlayışı, duruşu ne olursa olsun bu topraklarda yaşayan tüm insanlarımız bu değerli çıkışa, eylemsel duruşa katılım göstermelidir, katkı sunmalıdır. Diline sahip çıkmayan bir topluluk, topluluk olamaz. Kendi kökleri üzerinde yetiştirilmeyen bir toplumsal gerçeklik esas olması gereken gelişmeyi sağlayamaz. Bir çocuğun bütün zihinsel gücüyle gelişim göstermesi için öncelikle öz dilini iyi bilmesi, anadilinde kendi gerçekliğini açığa vurması gerekmektedir. Kürt toplumunun geri bıraktırılmasının bir nedenin de ana dilinden, anadilinde eğitim görmekten mahrum bırakılmasıdır. Kürt toplumunun öz kaynaklarından uzaklaştırılarak, soysuzlaştırılması, köksüzleştirilmesi ve köleleştirilmesi hedeflenmiştir. Doğal zenginlik kaynaklarını ve kültürel birikimini kullanamamakta, tarihsel geçmişini öğrenememekte, tarihin derinliklerine dayanan dil ve kültürel gerçekliğiyle yoğunlaşamamakta, kendi anadilinde okuyamamaktadır. Bunun için yüzeysel, gelişemeyen, kaba bir toplumsal yapının egemen kıldırılması durumu söz konusudur. Toplumsal gelişme açısından Kürt gençliğinin ve çocuklarının hiç olmazsa bundan sonra yetiştirilmesi açısından çok önemli bir husustur.' murat_karayilan_300 Bugün bu sorunun yeryüzünde henüz çözülmüş bir sorun olduğunu ifade eden Karayılan, Dünyanın hiçbir yerinde yirmi milyonluk bir halkın ana dilde eğitim hakkı yasaklanmadığını sözlerine ekleti. Karayılan, son olarak şu mesajları verdi: 'Türk devletinin bu yasaklayıcı politikası onun en zayıf halkasıdır. Dolayısıyla yoğun bir toplumsal mücadeleyle bu kampanyaya sahip çıkılarak, sömürgeci zihniyetin, inkar ve imha politikasının haksızlığı daha fazla gözler önüne serilerek, halkımızın haklı özgürlük mücadelesinin bu temelde yükseltilmesi önemli bir husus durumundadır. Önder Apo'nun öncülüğünde halkımızın gelişen ulusal demokratik mücadelesinin bu aşamasında ana dilde eğitim hakkı başta olmak üzere toplumsal, kültürel, ekonomik, sosyal amaçlar doğrultusunda halkımızın gelişen mücadelesi kesin sonuç alacak bir noktaya gelip, dayanmıştır. Özgürlük mücadelesinin en belirgin bir çıkışı olarak sonuç almayı zorlayacak bir eylemsel biçimdir. Tüm yurtseverlerin ve tüm Kürdistanlıların, halkımızın değerli dostlarının, halkların kardeşliğinden, barıştan, kültürlerin kardeşliğinden yana olan tüm kurum ve kuruluşların bu kampanyaya katılım göstermesi gerektiğini özellikle vurgulamak istiyorum.'
BEHDİNAN www.gundemonline.org

DTP'den AB'ye eleştiri: “AKP davasında duyarlılık gösteren AB, DTP davasında sessiz”

dtp_savunma_turk_aciklama    Türk'ten AB'ye eleştiri

DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk, Avrupa Parlamentosu Liberal Grubu üyeleriyle yaptığı görüşmede, Kürt sorunu demokratik yöntemlerle çözülmediği sürece, Türkiye'deki demokratik değişim ve dönüşümün mümkün olmadığını söyledi. Türk, AKP davasında duyarlılık gösteren AB'yi DTP davasında sessiz kalması nedeniyle eleştirdi.

Avrupa Parlamentosu Liberal ve Demokratlar Grubu, önceki gün DTP Grubuyla görüştü. Görüşmeye DTP Eşbaşkanları Ahmet Türk ve Emine Ayna ile milletvekilleri Bengi Yıldız ve Nuri Yaman katıldı. Yarım saat süren görüşmede Kürt sorunu, AB reformları ve DTP hakkındaki kapatma davası gündeme geldi. Edinilen bilgilere göre; DTP olarak Türkiye'nin AB'ye üyeliğini savunduklarını ve desteklediklerini ifade eden DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk, 'AB üyeliği Kürtlerin ve Türkiye'deki azınlıkların rahatlamasını beraberinde getirebilir' dedi. Türkiye'de siyasetin vesayet altında olduğunu, bu nedenle sivil reflekslerin gelişmediğine dikkat çeken Türk, DTP'nin de bu vesayeti reddettiği ve resmi söylemin dışında siyaset ürettiği için hedef alındığını söyledi. Türk, Kürtlerin yeni anayasa, anadilde eğitim ve Demokratik Özerklik taleplerini gündeme getirerek, 'Bu sorun askeri yöntemlerle çözülebilecek bir sorun değildir. Demokratik barışçıl yöntemlerin geliştirilmesi gerekiyor. Ancak hükümet bu konuda samimi değil' dedi.
'Hükümetten daha önemli bir misyona sahibiyiz'
DTP'nin misyon olarak hükümetten daha önemli bir role sahip olduğunun altını çizen Türk, kapatma davasına değinerek, Kürt sorununun sivil demokratik yöntemlerle çözümünü savundukları için hedef alındıklarını söyledi. Türk, AB'nin DTP davasındaki tutumunu de eleştirdi. Türk, 'AKP davasında AB tepki gösterdi. Ama DTP davasında aynı duyarlılığı göremedik. AB'nin bu siyaseti bizi ürkütüyor' dedi. Alınan bilgilere göre görüşmede Liberal Grup üyeleri, DTP'li belediye başkanları hakkında açılan davalar ve Kürtçe yayınla ilgili sorular yöneltti. Türk de, 52 belediye başkanının her biri hakkında davalar açıldığına dikkat çekerken, 8 milletvekili için de siyaset yasağı istendiğini anımsattı. Kürtçe konuşmadan dolayı haklarında açılan davaları örnek gösteren Türk, 'Bir arkadaşımız Kürtçe su istediği için hakkında fezleke hazırlandı. Bir yandan hükümet Kürtçe konuşmanın serbest olduğunu söylüyor. Ama vekillerimiz, yöneticilerimiz hakkında Kürtçe konuşmaktan dolayı davalar açılıyor. Siyasi Partiler Yasası resmi dil dışındaki dillerde siyaset yapılmasını yasaklıyor. TRT 3'teki yarım saatlik Kürtçe yayında ise fillerin ve karıncaların yaşamı anlatılarak Kürtlere hakaret ediliyor. TRT yayını Kürtlerin kültürünü, yaşam biçimini yansıtmıyor. Burada bir hakkın tanınması olayı yok. AB aldatılıyor. Yapılan reformlar göstermelik' dedi.
'Türkiye 1920'lerin gerisinde'
Demokrasinin bedel gerektirdiğini, DTP'nin de bu bedeli ödediğini vurgulayan Türk, 'Demokrasi göstermelik maddelerle gerçekleştirilemez. 1920'lerin Türkiye'sine bakıldığında Kürtler kimliğiyle Meclise girebiliyordu. Bugün 1920'lerdeki belirlemelerin bile gerisindeyiz' dedi. Türk, Türkiye'nin 'uluslararası sözleşmeler iç hukukun üstünde' dediğini ancak bugün Venedik Kriterleri'ni bile uygulamadığını sözlerine ekledi.
BRÜKSEL