Wednesday, October 8, 2008

Türk Meclisi kana doymadı

meclis69 Türk ordusuna Güney Kürdistan’da savaşı sürdürme yetkisi veren tezkere Türkiye Meclisi’nde kabul edildi. DTP Grubu ve ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras dışında milletvekilleri tezkereye kabul oyu verdi.

 

 İlgili Başlıklar

Türk ordusu askerlerini vurdu

Öcalan: Kaybeden Türkiye olur

TTB: Türkiye AKP’yi doyuramıyor

Türk medyasına sıkı ayar

 

Türkiye Meclisi, Türk ordusunun kirli savaşı Güney Kürdistan topraklarında da bir yıl daha sürdürme talimatını kabullendi. Sınır ötesi savaş, DTP Grubu ve ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras dışında neredeyse oybirliğiyle onaylandı. Hükümete sınır ötesi savaşı uzatmak için 1 yıl süreyle yetki veren tezkere, Meclis Genel Kurulu’nda görüşüldü, oylandı ve kabul edildi. Oylamada 529 vekil oy kullandı; 511’i “evet” derken, 18’i ret oyu verdi. Çekimser kalan bile olmadı.

Tezkerenin uzatılması Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un istemi doğrultusunda AKP tarafından hazırlanarak, Bakanlar Kurulu’ndan Başbakanlık Tezkeresi olarak geçmiş ve Meclis’e gönderilmişti. Tezkere ile Hükümet bir yıl daha kapsamı ve içeriği sonradan belirlenecek Güney Kürdistan’a yönelik savaş izni aldı. 23. dönem 3. Yasama Yılını 1 Ekim’de açan Türk Meclisi, Ramazan Bayramı tatili sonrası dün ilk kez toplandı. Oturumu Meclis Başkanvekili Güldal Mumcu yönetti.
Meclis Genel Kurulu’nun ilk gündem maddesi TSK’ye Güney Kürdistan’a sınır ötesi operasyon yetkisi veren Başbakanlık Tezkeresi’nin sürenin 17 Ekim itibariyle 1 yıl daha uzatılmasıydı. Bezelê Karakolu’na yapılan baskının ağır atmosferi nedeniyle oturuma, AKP ile CHP ile MHP Grubu tam kadro katıldı. Gündem dışı konuşmaların bitimiyle öncelikle Türk Başbakan Recep T. Erdoğan imzalı Başbabanlık Tezkeresi’nin metni okundu.
290708055909 İşte tezkerenin metni
Başbakanlık Tezkeresi’nin tam metni şöyle: ”Dost ve kardeş Irak’ın toprak bütünlüğünün, milli birliğinin ve istikrarının korunmasına büyük önem atfeden Türkiye, PKK teröristlerinin Irak’ın kuzeyindeki mevcudiyetine ve terörist saldırılarına son verilmesini sağlamak amacıyla askeri faaliyetlerini başarıyla yürütmekte, siyasi ve diplomatik girişimleri ile uyarılarını sürdürmektedir. Türkiye’ye yönelik olarak devam eden terörist saldırılar ve tehdide karşı, terörizmle mücadelenin bir parçası olarak uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli tedbirleri almak üzere, hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükümetçe belirlenecek şekilde, TSK unsurlarının, Irak’ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla sınır ötesi harekat ve müdahalede bulunmak üzere, Irak’ın PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Anayasanın 92. maddesi uyarınca Genel Kurulun 17 Ekim 2007 tarihli kararıyla Hükümete verilen 1 yıllık izin süresinin, 17 Ekim 2008 tarihinden itibaren 1 yıl süreyle uzatılmasını Anayasa’nın 92. maddesi uyarınca arz ederim.’’
Ardından da oturumu yöneten Güldan Mumcu, partiler adına ve kişisel olarak söz isteyenleri isimlerini sıralayarak, sırasıyla kürsüye davet etti. Parti adına yapılan konuşmalara 20 dakika kişisel söz alanlara 10 dakika verildi.
partiler Tek blok oldular
CHP adına İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ, MHP adına Deniz Bölükbaşı ve AKP adına Nihat Ergün konuştu. Tezkereyi destekleyeceklerini açıklayan üç grubun sözcüleri de benzer konuşmalar yaptılar. Türk devletinin bölünmez bütünlüğü, PKK’nin ‘taşeron’ olduğu, Federal Kürdistan Bölgesi ve AB’nin PKK’yi desteklediğini söylediler. AKP’li Ergün, bunlara ilaveten AKP’nin Kürt illerindeki başarılarını anlattı. DTP Grup Başkanveli Fatma Kurtulan’ın konuşması daha sonra şahısları adına söz alan vekilleri de etkilemedi.
Hükümet adına Çiçek konuştu
Hükümet adına konuşan Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek de AKP Hükümeti’nin bütün adımları attığını, askerin tüm isteklerini yerine getirdiğini söyledi. DTP’yi hedef alan Çiçek, diğer partilere de Kürt illerinde daha iyi çalışmalarını önerdi. Çiçek, DTP’lilerin demokrasi isteme hakları olmadığını savundu.
Kaplan’dan hodri meydan
DTP’nin hedef alınması ve bazı sözcülerin hedef alınması üzerine iki dakikalık söz alan DTP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, dokunulmazlıkların ardına saklanmadıklarını söyleyerek, şunları söyledi: “Biz 4 bini köyü boşaltmadık. Biz Hizbullahı kullanmadık. Biz binlerce cinayet işlemedik, bebekleri üzerine ağıt yakan anaların ahını almadık. Bizi isteyen savcı sorgulasın. Hodri meydan diyoruz; gelin dokunulmazlıkları kaldıralım.”bombebaran_thumb[2]
Oylamaya geçildi
Konuşmaların ardından tekrar okunan tezkere oylamaya sunuldu. Oylamının sonucuna göre; 511 vekil “evet” dedi, böylece tezkere bir yıl uzatılmış oldu.
21’incinin süresi 17 Ekim’de doluyor
22. Dönem Meclis’te orduya sınır ötesi operasyon yapma yetkisi veren tezkere, 17 Ekim 2007’de 19’a karşı 507 oyla Genel Kurul’da kabul edilmişti. DTP ve ÖDP dışında tüm partilerin ortaklaştığı mevcut tezkerenin süresi 17 Ekim’de doluyor. Tezkereyi alan asker 16 Aralık 2007’de Güney Kürdistan’a karadan harekat düzenlemiş ancak HPG’lilerin direnişi karşısında 8. günde geri dönmek zorunda kalmıştı. Türk Genelkurmay’ın açıklamasına göre icra edilen tezkere sonucu 650’inin üzerinde kişi yaşamını yitirmişti. Tezkerenin kabul edildiği Ekim ayından bu yana Kürdistan genelinde yoğunlaştırılan operasyonlarda HPG kaynaklarına göre; bin 174 asker öldü, 151 HPG’li yaşamını yitirdi. n Y.Ö POLİTİKA&ANKARA



DTP: Yanlışta ısrar
DTP Grup Başkanvekili Fatma Kurtulan, Kürt sorununun ortaya çıkış sürecini özetleyerek, son 25 yıllık savaştan neden yeterince ders çıkarılmadığını sorguladı.
Tezkere görüşmesi üzerine DTP Grubu adına konuşan Van Milletvekili Fatma Kurtulan, savaşın gerekçesinin Türk Başbakan Erdoğan’ın 2005’te ifade ettiği “Kürt sorunu” olduğunu söyledi. Türk devletinin 25 yıldır askeri operasyonlarını aralıksız sürdürdüğünü; ancak, gelinen aşamada sorunun ortadan kalkmadığını anımsattı.
1984’ten buyana görev yapan 4 Cumhurbaşkanı, 9 Başbakan, 7 Genelkurmay Başkanı’nın “Bu işi bitireceğiz” dediklerini; ancak şimdi nerde olduklarının bile bilinmediğini vurgulayan Kurtulan, “Yeni yasama yılına ölme ve öldürme üzerine kurgulanmış bir kararla başlamak, mevcut durumu daha da içinden çıkılmaz hale getirecektir” dedi. Hükümetin defalarca denenmiş bir yöntem olan ve ağır kayıplara yol açmaktan başka bir sonucu olmayan sınır ötesi savaşa yeniden evet demesinin çözüm yolunu iyice tıkayacağını kaydeden Kurtulan, “İç barışın tesisi için demokratik sivil açılımlara ağırlık vermesi beklenirken, sınır içinde ve dışında şiddet ve çatışma politikasına hız vermesi kaygı vericidir” diye konuştu.ahmet_turk_2008
Devlet ve demokrasinin tarihsel gelişimini özetleyen DTP Grup Başkanvekili Kurtulan, özünde bir hizmet aracı olan devletin, Türkiye Cumhuriyeti anayasalarında kutsal bir varlık olarak tanımlandığını kaydetti. Bu anlayış hâkim kılınınca, Türkiye Cumhuriyeti’nde Kürtlerin haklarının inkar edildiğini ve kaynağını buradan alan Kürt sorununun ciddi boyutlara vardığına işaret eden Kurtulan, “Sorun bu temelden kaynaklandığına göre, çözümünün de burada aranması gerektiği son derece açıktır” dedi. Ancak denenen ve denenmesi düşünülen yöntemler arasında demokratik ve anayasal çözüm göz ardı edildiğinden sorunun büyümeye devam ettiğini kaydeden Kurtulan, “Kürtlerin inkarı ve asimilasyonu süreci olan 1924 Anayasası ile günümüze kadar daha da katılaşarak süre gelmiştir. Bu anayasa ile toplumsal çoğulculuk, kültürel çeşitlilik ve farklılıklar inkâr edilmiştir. Bu yapılanma, bir totaliter devlet yapılanmasına geçişti” diye konuştu.
1924 Anayasası’nın dar ve milliyetçi anlayışı Takrir-i Sükun, İstiklal Mahkemeleri gibi her türden baskı ve asimilasyon süreci ile kendini somut olarak hissettirmeye başladığını anımsatan Fatma Kurtulan, “Kürtçe konuşma yasakları, nüfus kayıtlarına Kürtçe isimlerin yazılmaması, Kürtçe köy, belde, ilçe, il isimlerinin Türkçe isimlerle değiştirilmesi ile asimilasyon süreci katı kurallar çerçevesinde hızlandırılmıştır” hatırlatmasında bulundu.
1924 Anayasası’nın ulusçuluk ideolojisinden uzaklaşamayan 1961 Anayasası’nın da 1971’de değiştirilerek “Her türden insan hak ve özgürlüklerinin sınırlandırılabileceği” hükmü getirildiğine işaret eden Kurtulan, 82 Anayasası ile savaşı başlatacak son darbenin gerçekleştiğini söyledi.dtp_bayragi2005[1]
Kurtulan, 82 Anayasası’nın faşizan dayatmalarını siralayarak, şöyle devam etti: “Kürt gerçekliğinin inkarı olan 1982 Anayasası’nın egemen ideolojisi doğal olarak bu gerçekle büyük çelişkiler yaşayacak ve yürüyemez hale gelecekti. Resmi ideolojinin egemen olduğu bu anayasa ile 25 yıl çözüm bulunamayan Kürt sorunu sınırın öteki tarafına taşacak ve 26. kez sınır ötesi operasyona tezkere çıkarmak için acı bir gerçek olarak karşımızda duracaktı. Oysa Kürt sorunu içimizdeki bir sorundur. Bir haklar sorunudur. Demokratik sistemlerde meclisler bu sorunları çözmek için vardır. Görmezlikten gelmek, topluma çare olarak militarizmi sunmak meclislerin işlevsizliğinin sonucudur. Türkiye’de yapılması gereken tezkere çıkarmak değil ulus-devletin demokratikleştirilmesi için sistemli bir çalışma başlatmaktır. Yeni bir anayasa ile katı-merkeziyetçi devlet yapısı yerine, Demokratik Özerklik gibi idari ve siyasi bir reformla Kürt sorununu çatışmasız çözmek mümkündür.
Sonuç olarak, partimizi hedef olarak gösteren liderlere, aklınızı başınıza toplayın diyenlere diyoruz ki, aklımız başımızda olarak, askeri ve ekonomik önlemlerle sorunun yok olacağını tahayyül etmenin hayal kırıklığı yaşatacağını belirtmeyi bir sorumluluk olarak görüyoruz. Biz bunun için tezkereye hayır diyoruz.”

YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

Gazeteci Ahmet Hakan'ı Tehdit Eden Avukat Yargılanıyor

Avukat Kemalettin Gülen, Hürriyet köşe yazarı Ahmet Hakan Coşkun'u "tehdit ettiği" iddiasıyla iki yıl hapis istemiyle yargılanmaya başladı. BİA Medya Gözlem Masası'na göre Nisan-Haziran arasında iki gazeteci, bir öğretim üyesi ve bir yazar tehdit edildi.

 

BİA Haber Merkezi - İstanbul

9 Ekim 2008, Perşembe

Hürriyet köşe yazarı Ahmet Hakan Coşkun'u tehdit ettiği iddiasıyla Kemalettin Gülen'in hapis cezası istemiyle yargılanmasına İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi'nde başlandı.

Coşkun, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı eleştirdiği ve "Menderes asıldığında mantar tabancası bile patlamamıştı" şeklinde sona eren yazının 31 Mart 2008 tarihli Hürriyet gazetesinde yayımlanmasının ardından Gülen tarafından telefonda tehdit edildiğini iddia etmişti.

Gülen'in iki yıl hapsi isteniyor

İddianamede, 4 Nisan 2008'de gazete santralinden Coşkun'a ulaşan Gülen'in, "eğer parti kapatılırsa görürsün mantar tabancası mı patlar, yoksa başka bir şey mi patlar" diyerek gazeteciyi ölümle tehdit ettiğine yer verildi.

Cemaat lideri Fethullah Gülen'in yakını olduğu iddia edilen avukat Gülen, bu sözlerden dolayı altı aydan iki yıla kadar  hapis istemiyle; "tehdit" suçunu düzenleyen Ceza Yasası'nın (TCK) 106. maddesinin 1. fıkrası uyarınca yargılanıyor.

Dün (8 Ekim) görülmeye başlayan davanın duruşmasına sadece tutuksuz sanık Gülen katıldı. Şikayetçi Coşkun ile avukatı ise duruşmaya gelmedi.

Sanık Gülen, tehdit iddiasını yalanladı. Mahkeme, çağrılmasına rağmen mazeret bildirmeden duruşmaya katılmayan Coşkun'un "zorla getirilmesini" kararlaştırıp duruşmayı erteledi.

Türker Alkan'ın "polis" okurdan ölüm tehdidi

Eylül 2007'de de bir başka yazar, Radikal gazetesi yazarı Türker Alkan, 28 Şubat sürecinden önce elektronik posta yoluyla aldığı tehditlerin 22 Temmuz seçimlerinden sonra yeniden başladığını yazmıştı.

Alkan, "22 Temmuz'dan sonra kızgın ve tehditkâr iletiler yeniden boy gösterdi. Geçenlerde aldığım bir iletide polis olduğunu iddia eden biri 'vatan haini olduğumu', 'kafama iki defa sıkacağını' söylüyordu...Kim bilir, gerçekten polis miydi? Fakat, polis olmasa bile bu zihniyette birinin polis rolünü benimsemesi neyi ifade eder dersiniz?" demişti.

BİA Medya Gözlem Masası'nın 18 Temmuz'da açıkladığı Medya Gözlem Raporu'na göre, Nisan-Mayıs-Haziran aylarında iki gazeteci, bir öğretim üyesi ve bir yazar tehdit edildi.(EÖ/EÜ)

KÜRDİSTAN BÖLGESİ İLE BM ARASINDA STRATEJİK ORTAKLIK ANLAŞMASI

PNA-Federal Kürdistan Bölge hükümeti ile Birleşmiş Milletler (BM) arasında stratejik ortaklık anlaşması imzalayacak. Bu anlaşmayla BM, önemli konularda Kürdistan Bölgesi’ne destek verecek ve yardım edecek.bm un kurdistan

Kürdistan Bölgesi hükümetinin BM’deki Temsilcisi Dindar Zebari konuyla ilgili yaptığı açıklamada, stratejik ortaklık anlaşmasını imzalamak için BM Genel Sekreteti Yardımcısı Devid Sherr başkanlığındaki BM heyetinin  önmüzdeki hafta başkent Hewler’e geleceğini belirtti.

Zebari, sözkonusu anlaşmanın imzalanmasının amacının BM’nin sağlık, ziraat, eğitim ve diğer alanlarda Kürdistan Bölgesi’ne destek ve yardım etmesi olduğunu söyledi.

Dindar Zebari, sözkonusu anlaşmanın Kürdistan Bölgesi ile BM arasındaki ilişkilerin daha da geliştirilmesi için bir adım olduğunu belirterek, anlaşmanın içeriğine göre de Kürdistan Bölgesi’nin özel statüsünü koruyacağını kaydetti.

Zebari, stratejik ortaklık anlaşmayı Kürdistan Bölgesi Başbakan Yadrımcısı Ömer Fettah’ın imzalayacağını belirtti.

Geçen ay BM ile Bağdat arasında da stratejik ortaklık anlaşması imzalamıştı.

Kan çiçekleri

Can Dündar- Milliyet can-dundar

Yıllar önce bir PKK baskını sonrası gazeteci olarak Güneydoğu’da bir jandarma karakoluna gidip orada sabahlamıştım.
Tıpkı Aktütün Karakolu gibi sarp yamaçların eteğine kurulmuş bir mezradaydı konakladığım yer...
Kerpiç evler, yamaç boyunca ipi kopmuş tespih taneleri gibi dağılmıştı; güvenlik kaygısı taşınmayan bir maziyi hatırlatırcasına...
Şimdi bu vahşi doğanın ortasında savunmasızlardı.
Bir sabah vakti baskın yemiş, şehit vermişlerdi. Gittiğimde mezra hâlâ kan kokuyordu.
Karakolda askerle aynı kumanyayı yiyip her an yeni bir baskın endişesiyle aynı korkulu geceyi paylaşırken belki az uzakta, aynı sert doğanın kuytusuna gizlenmiş, aynı yaşlarda silahlı gençlerin, benzer korkular ve intikam hırslarıyla sabahladıklarını düşünmüştüm.Kutsal amaçlar uğruna can almak ve can vermek, sarp kayalıkların ananevi yeminiydi sanki...
Ve o yemin, kuşaktan kuşağa devredilen bir bayrak gibiydi.
* * *
Dünkü gazete manşetlerinin, TV haberlerinin, şehit cenazelerinin çoğunda yine ölümü kutsayan ve daha fazla ölümü çağıran ifadeler vardı.
Bu dile aşinayız biz...
Bütün gençliğimiz “Ölüm nereden gelirse gelsin, hoş geldi safa geldi” yazılı afişlerin gölgesinde geçti.
Sıksan şüheda fışkıracak bir toprakta yetişmiştik; kanla çok sulandığından ancak kan çiçekleri yetişiyordu üzerinde...
Asırlık kan davalarının, biriktirilmiş korkuların, üst üste yığılmış sorunların, ölümün kurtuluş sayıldığı, yüceltildiği bir anlayışın karışımı, zehirli bir alaşımı soluyorduk.
Şiddete, şahadete, ölüme övgüler düze düze kıydık birbirimize...
Öldük, ölebileceğimiz kadar...
* * *
Sonra ölüm sloganları adres değiştirdi.
Azrail’in Güneydoğu mesaisi başladı.
Orada yoksulluğun kucağına doğan bebeler, dağın çağrısıyla, jetlerin cayırtısı arasında yetişti.
Herkesin ölüme davetiye çıkardığı, çarenin ecelde arandığı bir coğrafyada düğünden çok cenaze görerek büyüdüler.
“Niye isyan ediyor bu insanlar?”, “Neden dağa çıkıyor bu çocuklar?”, “Daha çok öldürmekle kapanır mı yaralar?” diye soran olmadı.
Keramet savaştaydı; uzlaşmak ihanet...
Affetmek değil, nefret etmek yüceltildi.
Ve yeni kan çiçekleri ekildi, kana doymayan topraklara...
* * *
Bugün ise bayramımızın içinden geçen uzun cenaze taburlarının ve evladını göremeden ölmüş şehitlerin yasında, “Kana kan, intikam” manşetlerinin yeni ölümlere çağıran tamtamları arasında belki de ilk kez “Neden?” soruları sorulmaya başlandı:
“Neden bu kadar kolay, bu kadar çok ölüyor çocuklarımız?”
“Daha ne kadar sürecek bu kirli savaş?
“Ne zaman bitecek yasımız?”
Siirt’te bir baba, taşra kasabalarında Kürtlere saldıran milliyetçi çetelere inat Bayraktepe’de ölen oğlu için Kürtçe “Ciğerim yanıyor” diye ağıt yakarken,
Erzurum’da bir başkası bakana “Bu kaçıncı baskın?” diye kafa tutarken,
Ankara’da gazeteciler Genelkurmay’a “Nerede hata yapıldı?” sorusunu sorarken ilk kez ölüm dışında bir çare arayışının tohumunu atıyorlar.
Savaşınki kadar arsız değildir barışın tohumu; narindir.
Ama çabuk tutunur toprağa; hızlı filizlenir.
O toprak, kana doydu belki de...
Şimdi burada kan çiçekleri ekimine nasıl son verebileceğimizi ve yerine ne yetiştirebileceğimizi düşünmenin tam zamanıdır.

Tahrik Adana’ya sıçradı

Balıkesir’in Altınova ilçesindeki olayların benzeri görüntüleri yansıtan Adana'da, bir grup, Türk bayrakları sallayıp sloganlarla, bir kişiyi linç etmek istedi, jandarmaya ait aracın camlarını kırdı. Adana’nın Hadırlı Mahallesi’nde, 18 yaşındaki Tekin Erdik’in motosikletini çalmaya çalışan ve Kürt oldukları ileri sürülen 3 kişi tarafından bıçaklanarak öldürülmesi, yeni bir linç girişimine neden oldu.

1759 LINC Evrensel Balıkesir’e bağlı Altınova beldesinde basit bir kavganın etnik çatışma ve linçe dönüştürülmesinin ardından, bu kez de Adana’da yaşanan bir olayda taraflardan birinin Kürt olması, Altınova’daki oyunun sahneye konmasına neden oldu.
Adana’nın Hadırlı Mahallesi’nde, 18 yaşındaki Tekin Erdik’in motosikletini çalmaya çalışan ve Kürt oldukları ileri sürülen 3 kişi tarafından bıçaklanarak öldürülmesi, yeni bir linç girişimine neden oldu. Tarafların birinin Kürt olmasıyla devreye giren ülkücü gruplar, olayı yeniden kışkırtarak ırkçı bir çatışmaya çevirmeye çalıştı. Balıkesir’in Altınova ilçesindeki olayların benzeri görüntüleri yansıtan mahallede, Türk bayrakları sallayıp sloganlarla, bir kişiyi linç etmek istedi, jandarmaya ait aracın camlarını kırdı.
Hırsızlıkla başladı!
İddialara göre olay, önceki akşam saatlerinde 15 bin nüfuslu Hadırlı Mahallesi’nin Atatürk Caddesi’nde meydana geldi. Motosikletiyle ekmek almak için markete giden Tekin Erdik, motosikletinin 3 kişi tarafından çalındığını fark edince peşlerinden koşmaya başladı. Erdik ile peşinden koşarak yakaladığı 3 kişi arasında kavga çıktı.
Alınan bilgilere göre, kavga eden gençlerden biri, elindeki ‘kelebek’ adlı bıçakla Erdik’i kalbinden, kolundan, karnından ve bacağından bıçakladı. Olay yerine çağrılan ambulansla Adana Devlet Hastanesi’ne götürülen Erdik, yapılan müdahaleye karşın kurtarılamadı. Olaya karışan 2 kişi kaçarken, biri çevredekiler tarafından yakalandı.
Linç etmek istediler
Buraya kadar adli vaka olan olay, bıçaklayan kişinin Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesi nüfusuna kayıtlı olduğunu öğrenilmesiyle, kışkırtmalar sonucu çığırından çıktı. Tahrik edilen bir gurup, yakaladıkları kişiyi linç etmek istedi. Jandarma, linç edilmek istenen genci güçlükle olay yerinden uzaklaştırıp, karakola götürürken, jandarmaya ait aracın camları kırıldı. Büyüyen olayların ardından Altınova’da yaşanan provokasyonların benzeri sahneye koyuldu. Çok sayıda kişi kışkırtmalar sonucu ellerine Türk bayrağı alıp sokağa çıktı. ‘Şehitler ölmez vatan bölünmez’, ‘Her Türk asker doğar’ gibi ırkçı sloganlar atan grup, cinayetin işlendiği yerden cenaze evine kadar yürüdü.
Tahrik eden konuşma
Yürüyüş sonunda konuşma yapan İlker Altınbaş adlı bir kişi, cinayeti işleyenlere öfke yağdırdı. Altınbaş, “Biz, bu ülke için feda edecek Mehmetçikler yetiştiriyoruz. Bu artık tüm Arap halkının ve tüm Türk milletinin davası olacaktır” dedi. Gözaltına alınan, linç edilmek istenen gencin sorgusu sürerken kimliği açıklanmadı. Kaçan 2 kişinin yakalanması için çalışma başlatıldı. (Adana/EVRENSEL)


Altınova’da sorular hala cevap bekliyor
Balıkesir Altınova’da yaşanan ve 2 kişinin ölümüyle sonuçlanan olayları incelemek üzere İHD tarafından oluşturulan heyet İHD İstanbul Şubesinde bir basın toplantısı düzenleyerek incelemelerinin sonuçlarını kamuoyuyla paylaştı. Türkiye’nin linç girişimlerine yabancı olmadığı ifade edilen açıklamada, tekrar bir linç ortamına hızla gidildiği ifade edildi. Açıklamada, olaylarda mağdur olanların zararlarının bir an önce karşılanması istenirken, şu sorularında sorumluların tarafından yanıtlanması gerektiği kaydedildi:
lJandarmanınneden linç girişimlerine müdahale etmeyip seyretmekle yetinmiştir?
lCenazelerin kaldırılacağı günde neden ciddi önlemler alınmamıştır?
lHükümet yetkilileri neden linç girişimlerine duyarsız kalmıştır?