Sunday, October 26, 2008

‘Kürt halkının zaferi birlikten geçer’

Maxmurfestivali1

Maxmur’da festival günleri 

 

Maxmur’da üçüncü kez gerçekleşmekte olan ve bu yıl ‘Beritan’a adanan Maxmur Kültür Sanat Festivali, binlerce kişinin katıldığı yürüyüş ve sanatsal etkinliklerle başladı.

Maxmur Mülteci Kampı’nda geleneksel olarak her iki yılda bir düzenlenen Kültür Sanat Festivali’nin üçüncüsü yürüyüşle başladı. Yaşamını yitiren PKK gerillası Beritan kod adlı Gülnaz Karataş anısına düzenlenen Maxmur Kültür Sanat Festivali’nin üçüncüsü önceki gün başladı. Festivale binlerce kişinin yanı sıra Kürdistan Bölge Parlamentosu üyesi ve Kürdistan Ulusal Demokratik Birlik Partisi (YNDK) Başkanı Xefûr Mexmûrî ile YNDK Maxmur İlçe Başkanı Abdullah Mustafa, Medya Gazetesi Başyazarı Kawa Nadir, Sanatçılar organizasyonundan Ezîz Pîrdawit ve Rûpak Evdilqadir katıldı.

Törenle başlayan festival için Maxmurlular Dr. Nuri Dersimi Okulu’na kadar bir yürüyüş yaptı. Okul önünde öğretmenler ve öğrenciler KCK Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik saldırılara ilişkin bir basın toplantısı yaptı. Maxmur Eğitim Kurumu tarafından hazırlanan basın açıklamasını okuyan Nuri Babat, “Biz Maxmur sakinleri olarak 14 yıldır mülteci olarak yaşıyoruz ve Önder Apo’yu kutsal bir değer olarak görüyoruz. Önderliğimize yapılan bu saldırıyı kınıyoruz. Biz 3. Kültür ve Sanat Festivali’nin bu yılki sloganında yer aldığı gibi Önder Apo’ya özgürlük, Kürdistan’a barış istiyoruz” dedi.

Konuşmadan sonra Maxmurlu öğrenciler Maxmur Kültür Sanat Merkezi (NÇHM) alanına kadar yürüdü. Yürüyüş sırasında sık sık Öcalan lehine sloganlar atıldı. Festival alanına Hewler’de okuyan Kuzey Kürdistanlı öğrenciler de katıldı. Konukların da gelmesi ile birlikte NÇHM çocuk korusu sahne alarak festival etkinliklerine start verdi.

‘Kürt halkının zaferi birlikten geçer’

Festival açılış konuşmasını yapan Maxmur Mülteci Kampı Belediye Başkanı Abdulkerim Tunç, Öcalan’a yönelik saldırılarda bulunan Türk devletinin yanı sıra İran devleti ve Kürtlere yönelik saldırılara sessiz kalan uluslararası güçleri kınadı. Tunç konuşmasında Kürt halkının özgürlüğünün Kürtlerin birliğinden geçtiğini vurguladı. Kürdistan Ulusal Demokratik Birlik Partisi (YNDK) Başkanı Xefûr Mexmûrî de festivali kutlayarak başladığı konuşmasında, “Kuzey Kürdistan’daki halkımız Türk devletinin baskı ve zulmüne maruz kalıyor. Maxmur sakinleri de bunun bir parçasıdır ve bugün mülteci durumundalar. Kendi özgürlüğü, halkının özgürlüğü için mülteci oldular. Bu mülteci koşullarında festival yaptılar. Kürt kültür ve sanatı için çalışmalar kutsaldır, biz bu çalışmaları kutluyoruz” dedi.

Ulusal birliğin önemine vurgu yapan Mexmûrî, “Kürt halkının zaferi birlikten geçer. Bu neden biz tüm Kürtler birbirimize destek olalım” çağrısını yaptı. Daha sonra Maxmur Kadın Vakfı Derneği folklor grubu sahne aldı. Bununla birlikte festival sırasında resim ve fotoğraf sergisi açılırken, kadın el sanatları da sergilendi. Maxmur Mültecilerinin Maxmur’a gelene kadar Bihere, Etruş, Geliye Qiyamet, Besive, Nehdara ve Ninova kamplarında yaşadıklarını anlatan resimler ilgi gördü. Festivalde panel, konser ve sinevizyon gösterimi gibi etkinlikler de yer alıyor.

ANF/MAXMUR

Kürtlere saldıranlardan utanç duyuyoruz

ulkucusaldiri2 Son zamanlarda özellikle batı illerine göç etmiş Kürtlere karşı devam eden saldırgan tutumlar, görüşüne başvurduğumuz duyarlı Türk çevrelerce de kınandı. Coğrafyalarındaki, Kürtlere karşı ırkçı saldırılarda bulunanları asla sahiplenmediklerini, yaşananlardan dolayı da utanç duyduklarını açıklayan Aydınlı Türk yurttaşların, Kürtlerden de bir isteği var: “Lütfen bizi de onlar gibi görmeyin.”
‘Bizi de utandırıyorlar’

Önder Bulut; Aydın’da ayakkabıcılık yaparak geçimini sürdüren 25 yaşında olan bir Türk genci. Bir Türk olarak, batı illerindeki Kürt karşıtı eylemlere tepkili: “Kürt kardeşlerimizi kendi ülkelerinde yabancı gibi hissettiriyoruz. Halbuki onlar bir günden bir güne Türk olduğumuz için bize sorun çıkarmadılar. Peki bizim ne hakkımız var bunu onlara yaşatmaya? Bizim gazeteler pek haberini yapmıyor, ama her gün bölgemizden Kürtlere yönelik yeni bir saldırı gerçekleştiğini duyuyoruz. Kürt kardeşlerimizden istediğim, her Türkü aynı görmesinler. Bu saldırıları yapanlar Türk milliyetçileridir.” Bulut, ‘aynı kefeye konmak’tan duyacağı utancı ise şu sözlerle dile getiriyor: “Ben 1983 doğumluyum. Aydın’dan başka bir ilde yaşamadım ve buradaki çevremin yarısı Türk ise diğer yarısı da Kürttür. Aynı okula gittik, aynı yaramazlıkları yaptık. Ama hiç birbirimize yaramaz olmadık! Bu saldırıları duyduğumdan bu yana Kürt arkadaşlarımın yüzüne bakamıyorum. Karşılarında yerin dibine giriyorum. Sanki benim de payım varmış hissine kapılıyorum. Milliyetçilere de söyleyeceğim şudur; aklınızı başınıza alın ve Kürt dostlarımıza bizi yanlış tanıtmayın.” Önder Bulut, ırkçı ve milliyetçi dalgada devletin de payı olduğu görüşünde: “Devlet milliyetçi olunca halk da kendisini öyle olmak zorunda hissediyor. Devlet küçüklüğümüzden başlayarak bizi milliyetçi yapmak için her şeyi deniyor. Her sabah ‘ne mutlu Türküm diyene’ diye bağrıldığını hatırlıyorum. Yanımdaki arkadaşım Kürt olduğu için ben bağırmıyordum. Çünkü onu yok saymış olurum diye düşünüyordum.”
‘Kürtler bizi kendi bölgelerinde sahipleniyor’
Berkant Şahin; Aydın’ın Didim ilçesinde doğmuş. Henüz 18 yaşında olan bir lise öğrencisi. Ama savaş çığırtkanlarından daha olgun olduğu kesin: “Türk olmaktan ne gurur ne de utanç duyuyorum. Gurur duyamam, çünkü her gün sağda solda Kürtlere saldıran Türkleri duyuyoruz. Utanç duyamam, çünkü ben de bir Türk olduğum halde bu ayrımcılığa karşı gelebiliyorum. Bu ayrımclığı yapanlar dönüp düşünsünler, neden dünyada ‘barbar’ diye geçiyor adımız...”
Berkant, yaşadığı yer nedeniyle çok sayıda Kürt arkadaşının olduğundan bahsederek, devam ediyor: “Doğu ve Güneydoğu bölgesinden buraya sürekli Kürt aileler göç ediyor. Göç etme nedenleri açlık, yoksulluk. Şimdi biz onları göç etmeye zorlayan şartlar yüzünden devleti eleştirmek yerine tutup da kendilerini eleştirirsek, nerede kalır hak hukuk, adalet. Hani Türk milleti yardımsever, misafirperverdi? Benim birçok Kürt arkadaşım var ve aramızda hiç böyle sorunlar yaşanmıyor. Hatta bana Kürtçe öğretmeleri için sürekli ısrar ediyorum. Farklı insanlarla yaşamak, onlardan yeni şeyler öğrenmek çok hoşuma gidiyor.” 18 yaşındaki Berkant, geçtiğimiz günlerde yaşanan ırkçı saldırıya da değinerek, “geçen gün yine bize yakın bir ilçede Kürtlere saldırılmış. Bunlar sürekli yaşanıyor Ege bölgemizde. Hangi nedenle olursa olsun kınıyorum bu saldıranları. Yokluktan bölgemize gelmiş insanlara sahip çıkıp daha çok özen göstermemiz gerekirken, onlara yaşadıkları yerleri zehir ediyoruz” dedi. Berkant Şahin, sözlerini şöyle noktaladı: “Hangimiz Doğu’ya gidince bir Kürdün saldırısına uğradık? Ben hiç böyle bir haber okumadım. Kürtler kendi bölgelerine gidildiğinde el üstünde tutuyorlar herkesi. Benim akrabam Diyarbakır’ın bir köyünde memur. İlk görev yeri olduğu için biraz korkmuştu, ama tatilde geldiğinde oradaki insanlar tarafından nasıl sahiplenildiğini, her gün bir köylünün evine misafir edildiğini anlattı. Bence biz de böyle davranmalı ve kardeşçe yaşamalıyız.”
‘Vicdanım Kürtlerin yanında’
Aynur İyitoğlu adlı ilkokul öğretmeni de, son dönemde Kürtlere karşı gelişen önyargıda devlet politikasının rolüne vurgu yaptı: “Kendi mesleğimden örnek verecek olursam, öğrencilerime öğreteceklerimi devlet sistemi belirliyor. Sistemin kabul etmeyeceği en ufak bir konudan bahsettiğimizde de hakkımızda soruşturma açılıyor. Durum böyleyken sivil halkı yönlendirenin de yine devlet olduğunu söylemek hiç de abartı değildir.” İyitoğlu, batı illerinde yaşananları ‘normal’ karşılıyor, nedenini ise ‘Kürtler kendi topraklarında bile yasaklı’ diye açıklıyor: “Birkaç yıl önce Bitlis’te görev yapmıştım. İlk gittiğimde etrafımdaki herkes bilmediğim bir dilde iletişim sağlıyordu. Ben bilmiyordum, ama ne önemi var ki bunun? Kürtçe, onların anadiliydi. Anadillerinde konuşmak, anadillerinde espri yapmak, anadillerinde ödev yazmak istiyorlardı... Ancak hayatım boyunca unutamayacağım bir gelişmeye şahit olmuştum bu süreçte. Bir gün okul müdürü resmen asker gibi dersi basarak, öğrencilere ‘Kürtçe konuşmayacaksınız’ tehditleri savurmuştu. İlk defa o zaman utanmıştım Türklüğümden!” İyitoğlu, şöyle devam ediyor: “Biliyor musunuz, aslında bunu da ‘normal’ buluyorum. Çünkü bu sistem için ‘anlamak’, ‘anlaşılmak’ önemli değil. Yani biz Türkçe öğretelim de, onlar gelişse de olur gelişmese de! Ezberci bir sistemden ne bekleyebiliriz ki?” Aynur öğretmen, Kürdistan’da görev süresi dolduktan sonra atandığı diğer yerler hakkında ise şu bilgileri verdi: “Buralarda Bitlis’teki şahit olduklarımdan daha acılarına şahit oluyorum. Şimdiki öğrencilerimin çoğunluğu Türk. Tabii ki çocukların ulusları önemli değil, onların hepsi aynı berraklıktadır... Ancak ailelerinin tutumunu ne kadar kınasam azdır. Çocuğuna ‘sınıfta Kürtlerle yan yana oturma’ diye öğüt veren aileler duydum. Çocuğunu Kürt çocuklarla aynı okul servisine vermeyen aileler duydum. İşte birileri çıkıp Kürt’ten alışveriş yapma diye propaganda yapar, birileri de bunun etkisiyle kendi yaşamına uygun pratik sergiler. Söyler misiniz, bir 2. sınıf öğrencisi çocuk şunu söyleyebiliyorsa, kimi sorgulamalıyız: “Bu Kürt’tür, terörcüdür, konuşmayalım.”
Aynur öğretmen sözlerini, asıl sorumluyu işaret eden şu saptamasıyla tamamlıyor: “Gerek izledikleri yalancı televizyonlarla, okudukları yalancı gazetelerle görüş belirleyen aileler, gerek cuma günleri İstiklal Marşı seslendirilirken ufacık çocukların dudaklarını kontrol edip, acaba okuyor mu diye gözleyen öğretmenler... Sonuç olarak, tüm bunların yaratanı devlet! Bu devlet, sözde yazarlar çıkıp ‘bir asker ölümüne karşı falanca partiliyi öldürmek farzdır’ dediğinde onu aklayabiliyor, barıştan kardeşlikten bahsedenlere de ‘hain’ damgası vurabiliyorsa, bir Türk olarak, vicdanım bana Kürtlerin yanında yer almayı söylüyor.”
‘Almanya’daki ırkçılar gibiler’
Cansu Duman adlı işçi de, yaşadığı coğrafyadaki linç girişimlerine anlam veremiyor: “Şiddet ya mücadeleyle ya da kışkırtmalarla meydana gelir diye düşünüyorum. Bölgemizdeki Kürtlere saldıran zihniyetin ‘mücadele’ ettiğini söylemek saçmalık olur. Kime karşı, neyin mücadelesini vereceğiz ki? Bağımsız bir ülke değiliz, demokratik bir ülke değiliz. Eğitime bütçe ayıramayıp silaha para döken bir devlet yönetimindeyiz. Hem vatan millet demesini biliyorsanız, birilerinin toprakları için, coğrafyaları için direnmesini de normal bulmalısınız. Şunu anlamalıyız ki doğu ve güneydoğunun toprağını ekip biçen, havasını soluyup yutan biz değiliz Kürtlerdir. Kendi toprakları için belirleyici olamıyorlarsa, üstüne bir de göç ettikleri yerde sorunla karşılaştırıyorsak onları, işte o zaman her türlü mücadele yöntemlerine razı gelmek zorundayız.” Duman ayrıca, Kürtlerin sadece ekonomik açıdan ezilmediklerine dikkat çekti: “Evet, ben de bir Türk olarak bu ülkede eziliyorum, ama Türk olduğum için ezilmiyorum. İşçi olduğum için, sosyal koşullarım iyi olmadığı için eziliyorum. Ancak Kürt halkı her iki durumda da eziliyor. Maaşlarımız iyi değil, aç yatıyoruz ama her sabah bomba sesleriyle uyanmıyoruz! Çocuklarımız panzerler altında kalmıyor. Benim, Uğur Kaymaz’ın adını her duyduğumda gözlerim dolar... Artık Türk halkımızın empati kurmayı öğrenmesini istiyorum. Saldıranları kesinlikle sahiplenmiyoruz. Almanya’da Türklere saldıran ırkçıları ne kadar iğrenç buluyorsam, Türkiye’de Kürtlere saldıran Türkleri de o kadar iğrenç buluyorum. Ben bir üniversitede çalışıyorum. Dün öğrenci arkadaşlar bir eylem düzenlediler burada. İzin verirseniz sözümü eylem esnasında duyduğum bir sözle bitireyim: Kürt, Türk, Ermeni, yaşasın halkların kardeşliği.”
ALİ BARIŞ KURT/ AYDIN



Ortaklar’da Kürt-Türk çatışması tezgahlanıyor
Aydın’ın Germencik İlçesi’ne bağlı Ortaklar Beldesi’nde Kürtlere ait iş yerleri ve araçlar ‘kimliği belirsiz’ tarafından yakılıyor. Araçları yakılan kişiler, araçların yanmasından karakolu ve MHP’li belediyeyi sorumlu tuttu. Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Ortaklar Beldesi’ne bağlı Yeşiltepe Mahallesi’nde son 20 gün içinde 12 araç kundaklanarak yakıldı. Failler henüz yakalanmazken, yakılan araçların cezaevinde yakınları olan kişilere ait olması dikkat çekti. Yeşiltepe halkı araçların Kürt-Türk çatışmasını körüklemek amaçlı olduğunu belirterek, MHP’li belediye başkanı ve polislerin provokasyon yaratmaya çalıştığın savundu. Her akşam yeni bir aracın yakılacağı korkusuyla uykularının kaçtığın kaydeden halk, geceleri sokak başlarında nöbet tutarak önlem aldıklarını söyledi.
‘Karanlık oyunlar oynanıyor’
23 yıl önce Siirt Eruh’tan Ortaklar’a göç eden Ahmet Çelefoğlu, “benim arabam sabah saat 05.00 sularında yanmaya başladı. Komşular gördü. Bize haber verdiler. Biz yangın söndürme aletleriyle müdahale edene kadar araç kül oldu. Yani, arabadan geriye zaten hiçbir şey kalmadı. Arabanın içinde şişe bulduk. Kundaklandığını anladık. Burada bizim yüzümüze karşı bir baskı uygulamıyorlar, ama gizli gizli karanlık oyunlar oynuyorlar. Bu ilk değil, son da olmayacak. Ben savcılığa gidip davacı oldum. Bu olayın sonuna kadar takipçisi olacağım” dedi.
Polis: Aracın DTP’li olduğun için yandı
Çetin Sevilgen ise, 15 yıldır ailesiyle birlikte Ortaklara taşındığını ve inşaat işlerinde çalıştığını belirterek, “Ortaklarda son 20 gün içinde yaklaşık 12 araç yakıldı. Bunlardan bir tanesi de benim arabamdı. Biz uykudayken arabalarımızı yakıyorlar. Benim arabam yandığında komşular yardımcı oldular söndürdük. İtfaiye çağırmamıza rağmen gelmedi. Polis yaktırıyor. Ben daha sonra polise ifade verdim. İfademde devletten şikayetçi oldum. Bana polisler, ‘sen partili olduğun için senin arabanı yaktılar’ dedi. Ben tanıyor musunuz yakanları diye sordum. Polisler bana, ‘bunlar 5 kişi parayla yakıyorlar, DTP’li olduğun için hedef oldun’ dediler” diye konuştu.
‘Kürt-Türk çatışması yaratmak istiyorlar’
Şırnak’tan göç ederek Ortaklara yerleşen Mesut Kayaalp da, 24 yıldır burada yaşadığını ifade etti. Sabah ezanına yakın bir zamanda arabasının yandığını fark ettiğini söyleyen Kayaalp, “bu araba benim ekmek kapımdı. Ben şoförlük yaparak geçimimi sağlıyorum. Benim 9 tane çocuğum var. Başkasından borç alarak bir araba aldık, ama onu da yaktılar. Son dönemlerde Ortaklar’da pislik yaratmak isteyenler var. Kürt-Türk çatışmasını yaratmaya çalışıyorlar. Şikayetçi oldum sonra şikayetimi geri oldım. Çünkü şikayetimin sonucu suçluların ortaya çıkmayacağını biliyorum. Bizim üzerimizde çok kirli oyunlar oynuyorlar. Benim aracım yakıldıktan sonra öğrendim ki, 2 Türk’ün de arabası yakıldı. Amaçları Kürtlerle Türkleri karşı karşıya getirmektir” şeklinde konuştu.
Sabaha kadar nöbet tutuyorlar
1999 yılında Batman’dan göç eden Orhan Obay da, aracının yanmasından polisleri sorumlu tutarak, “biz yaklaşık 20 gündür akşamları sokakta sabaha kadar nöbet tutuyoruz. Yeni araçlar yanmasın diye... Ortaklar’da büyük bir Kürt potansiyeli var. Seçimlerin yaklaştığı şu günlerde Kürtleri terörize etmeye çalışıyorlar. Bu araçların kundaklanmasında MHP’li belediyenin ve polisin parmağının olduğunu düşünüyorum” diye kaydetti. UMUT AKPINAR/ ANF/AYDIN  YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

Muhtıra

Ahmet Altan- TARAF

Türkiye’de herkesin sorunu var.

Ama herkes sadece kendi sorununun halledilmesini istiyor.

O kadarla da kalmıyor.

“Başkasının” sorununun halledilmesine de karşı çıkıyor.

Sanırım Türkiye’nin çözümlerinin üstüne kapanan kapının şifresi burada.

Ve, bu şifreyi kırmak çok zor.

Bu şifreyi kırmadan da Türkiye’nin kilitlerini açmak, onu özgürleştirmek, çağdaşlaştırmak, zenginleştirmek, huzurlu ve barışçı bir ülke haline getirmek de neredeyse imkânsız.

Herkesin birlikte özgürleşeceği bir büyük hareket başlatamıyor bir türlü burada yaşayan insanlar.

O zaman da birbirinden kuşkulanan, birbirinden nefret eden köle grupları halinde yaşamayı sürdürüyorlar.

Hayatlarının nasıl çalındığını fark edemiyorlar bile.

Özgür yaşamanın nasıl bir şey olduğunu hiç bilmeyen yetmiş milyon insanız burada.

Tarihimizin hiç bir döneminde gerçekten özgür olamadık.

Belki İkinci Meşrutiyet’in ilk zamanlarında özgürlüğe benzer bir şeyler yaşandı ama onun dışında özleyeceğimiz, bugünle kıyaslayacağımız bir özgürlük dönemi yok.

Hep yasaklarla, baskılarla yaşadık.

Kendi hayatımızla ilgili önerilerimizi söylememize bile izin verilmedi.

Ama unutmayın ki o izni vermeyenler, güçlerini, burada yaşayan insanların birbirine duyduğu kuşkudan ve nefretten aldılar.

Bugün de aynı yerden alıyorlar.

Anayasa Mahkemesi, bu ülkenin insanlarının iradesiyle oluşan Meclis’in elinden anayasa yapma hakkını zorla aldığında ortak bir tepkinin oluşmamasının sebebinin ne olduğunu sanıyorsunuz?

Anayasa Mahkemesi’nin işlediği ciddi suçun görünür hedefinin “türban” olması birçok insanı sessizliğe sevk etti.

Her türlü yasak karşısında en önde yürümesi beklenen gerçek solcularla Alevilerin sessizliği bundan.

Türban özgürlüğünün bir “şeriat” başlangıcı olacağını sanmalarından.

Yarın DTP’nin kapatılması gündeme geldiğinde o zaman da AKP sessiz kalacak.

Alevilerin haklarını konuştuğumuzda Sünniler susacak.

Fikir özgürlüğünden konuştuğumuzda muhafazakârlar “komünizm mi gelecek” diye yüzlerini buruşturacak.

Kürtlerin Kürt olma hakkı söz konusu olduğunda ise “bölünecek miyiz” çığlıklarını duyacağız.

Hepsi birbirinin özgürlüğünü engelleyecek.

Hepsi birbirinin kilidi olacak.

“Efendilerin” ayrıca bir kilit takmasına bile gerek kalmayacak.

Sartre sanki o ünlü sözünü bu ülkede yaşayan insanlar için söylemiş:

“Düşünce özgürlüğü olmaması, insanların düşüncesini söyleyememesi değildir, düşünce özgürlüğünün olmaması insanların düşünememesidir.”

Burada düşünce özgürlüğünü, insanların beyinlerini, okullarla, gazetelerle, televizyonlarla taşlaştırarak yok ediyorlar.

Ortak tehlikeyi değil, sadece birbirlerini görüyorlar.

Birbirlerini çelmeliyorlar.

Böyle devam etmeleri halinde buradaki insanlar kendi başlarına özgürlüklerini elde edemeyecekler.

Ama hayat biraz alaycıdır.

Hem kendi özgürlüklerini isteyen hem de özgürlüklere bizzat kendileri karşı çıkan bu insanlara özgürlüğü bir başka güç getiriyor.

Bu ülkenin dışında bir güç.

Avrupa Birliği.

“Herkes özgür olmalı” diyor Avrupa.

“Benim üyem olmak istiyorsan bütün insanları özgürce yaşayan bir ülke olmalısın.”

Kendi başımıza yaşayacak kadar para kazanamadığımız için onun sözünü istemeden de olsa dinlemek zorunda kalıyoruz.

Ve, bu ülkenin asıl efendilerinin gerçek rakibi de Avrupa oluyor.

Çünkü efendilerimiz bu ülkede yaşanan zulmün bu ülke içinden kırılamayacağını biliyorlar, onun için de bu zulmü kıracak olan Avrupa’ya düşmanlar.

Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinin gerektirdiği Ulusal Program Taslağı ortaya çıkınca da jandarma hükümete muhtırayı dayıyor.

Hem de nasıl tehditkâr bir üslupla.

Bir korgeneral, hükümete, “2008 yılı Katılım Ortaklığı Belgesi’nde iç güvenlik hizmetine ilişkin bir husus olmamasına rağmen Taslak Ulusal Programa dahil edilen söz konusu ifade dikkat çekici bulunmaktadır,” diyebiliyor.

Lafa bakın.

“Dikkat çekici bulunmaktadır.”

“Sen Avrupa’nın istediğinden fazla özgürlük istiyorsun, ben bunu fark ettim. Askerî otoriteyi sivil iradeye bağlamaya çalıştığına göre kötü bir niyetin var. Bu da benim dikkatimi çekti.”

Halbuki Avrupa denildiğinde, askerin sivil hükümete itaat ettiği bir yapı akla gelir.

Burada yapılmaya çalışılan da bu.

Şimdi, sivil iradeye tâbi olmamak için hükümete muhtıra veriyorlar, “dikkat çekici bulunmuştur” gibi saygısız ve tehditkâr ifadeler kullanıyorlar.

Bu davranışlar, Türkiye’nin özgürleşmesini engellemeyi amaçlıyor.

Bu halkın zincirleri hiç kırılmasın istiyorlar.

O zincirler kırılacak.

Birbirine düşman edilen halk bu zinciri kıramasa da dünya kıracak bunu.

Ama asıl özgürlük, o zincirlerin kırılması gerektiğini “düşünebilen”, bunu düşünme özgürlüğe erişmiş bir halkın burada yaşaması olacak.

Emekli CIA ajanı Faddis: Kürtler Musul’a Türkiye’nin engellemesi yüzünden giremedi

blogmug_cfaddis[1] Rizgarî Online/Emekli CIA ajanı Sam Faddis, savaş öncesi peşmergeleri, Kalaşnikoflar, cephane, GPS cihazları ve uydu telefonlarıyla donattıklarını anlatarak, Kürdlerin Musul’a Türkiye’nin engellemesi yüzünden giremediğini ve bunun da Irak’ta 2 yıl süren iç savaşa yol açtığını, El Kaide’nin Musul’da toparlandığını yazdı. Faddis, 2002-2003 yıllarında Federe Kürdistan bölgesindeki operasyonlarda kendilerine sürekli zorluk çıkardıklarını söylediği Türk askerleriyle çatışmanın eşiğinden döndüklerini de belirtti.
Vatan gazetesinin haberinde şunlar kaydedildi: ”20 Mart 2003’te Bağdat’ın bombalanmasıyla başlayan Irak Savaşı öncesinde Faddis ve arkadaşları Kürdistan bölgesinde önemli bir rol oynadı.
1990’lardan bu yana Türkiye’nin güneydoğusu ve Ortadoğu’da faaliyet gösteren CIA ajanı Sam Faddis, anılarını anlattığı ve geçen günlerde ABD’de piyasaya çıkan “Operation Hotel California” adlı kitabında, 2003 Irak Savaşı sırasında CIA timleriyle Türk askerleri arasında çatışmanın eşiğinden dönüldüğünü belirtti.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK), CIA’nin 2002-2003 yıllarında Kuzey Irak’taki gizli faaliyetlerine büyük zorluk çıkardığını kaydeden Faddis, kitabında sık sık TSK’ya ve Türkiye’ye olan kızgınlığını dile getiriyor.operation hotel california
Start Türkiye’den
“Operation Hotel California” isimli kitaba göre, CIA’nin kontr-terör ajanları 7 Temmuz 2002’den itibaren TSK’nın bütün muhalefetine rağmen Kuzey Irak’a girdi. Türkçe ve Yunancayı ana dili gibi konuşan Charles Sam Faddis ve emrindeki ekibin amacı Afganistan’daki Tora Bora’dan Kuzey Irak’a gelen El Kaide ve Ensar El İslam militanlarını öldürmekti. Peşmergelerle CIA’nin büyük işbirliğinin bu operasyonda başladığını anlatan Faddis, “Kurmal ve Sargat yakınlarında El Kaide’nin kimyasal silah ürettiğine dair elimizde deliller vardı. Yerlerini de belirledik. Saldırı için Beyaz Saray’dan izin ve Türkiye üzerinden gelecek silah ve helikopterlere ihtiyacımız vardı. Türkiye izin vermedi. Beyaz Saray da operasyona yeşil ışık yakmadı” diyor.
Sinir harbi
Kitaba göre, Faddis ve ekibinin TSK’yla sürtüşmesi Şubat 2003’ten sonra gözle görülür hale geldi. “TSK’nın bize PKK’lı var dediği yere 6 tane cip ve adamlarımı yolladım. Hiç kimse yoktu” diye yazan Faddis, “Gizli operasyonlar için İncirlik’ten gelecek malzemeye ihtiyacımız vardı. Her seferinde TSK’nın onayını almak gerekiyordu. Haftalar süren prosedür işimizi çok zorlaştırıyordu. Silopi’deki Türk komutan bizim Kuzey Irak’ta olmamızdan çok rahatsızdı” iddiasında bulunuyor. Mart 2003’te savaşın başlamasına haftalar kala, Faddis ve adamları bu kez gizli operasyonlar için Türkiye üzerinden silah, patlayıcı ve yiyecek geçirmek istedi. Türkiye’nin buna izin vermemesi üzerine CIA ajanları, Peşmergelerden Kalaşnikov ve kıyafet satın aldı, Kürtler gibi giyinerek onların arasına katıldı.
Geçerse yakalarız
Faddis, TSK’nın Kuzey Irak’a gidecek olan İncirlik merkezli sevkiyatları denetlemek istediğini belirterek “Sınıra gelen gizli görevli ekiplerimize çok kötü davranmaya başladılar” diyor ve şöyle devam ediyor:
“CIA merkezindeki gizli operasyonlar bölümünden bir üst düzey görevli Şubat 2003’te durumu görmek için bölgeye geldi. Türk Silahlı Kuvvetleri bu geziden çok rahatsız oldu. Toplantılara gözlemci sokmak istediklerini, bunun anlaşmalar gereği olduğunu söylediler. CIA bu iddiayı reddetti. Buna Silopi’deki Türk Özel Harekât Birimi Komutanı çok sinirlendi. Bir gün Salahaddin’deki toplantımıza gelen Türk Teğmen, ‘Eğer bu gizli görevli sınırı geçerse Türk Ordusu kendisini gözaltına alacak’ dedi.”
Ankara’ya kadar
TSK’nın bu çıkışı üzerine sınıra tepeden tırnağa silahlı olarak ve çatışmaya hazır bir durumda gittiklerini belirten Sam Faddis, “CIA yetkilisine bir şey olursa Türk askerlerinin ölebileceğini söyledik. Sonuçta birileri Silopi’deki komutanı uyardı da şef sınırı geçti. Gerekirse şefin yanında Ankara’ya kadar gidebilirdik” diyor.
Türkler savaşı uzattı
CIA ajanı Faddis, savaş öncesi peşmergeleri, Kalaşnikoflar, cephane, GPS cihazları ve uydu telefonlarıyla donattıklarını anlatarak Kürtlerin Musul’a Türkiye’nin engellemesi yüzünden giremediğini ve bunun da Irak’ta 2 yıl süren iç savaşa yol açtığını, El Kaide’nin Musul’da toparlandığını savunuyor.
Sam Faddis, ABD’nin Kürtlere mutlaka bağımsızlık vermesini, Kuzey Irak’taki Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının tamamen çıkarılmasını ve PKK’nın terör örgütü dışında bir yapı haline dönüştürülmesini istedi.
Sblogmug_cfaddis[1]am Faddis kimdir?
“Operation Hotel California” kitabını Deniz piyadesi Mike Tucker ile birlikte yazan Faddis, kitabın bir bölümünde 1997 Nevruzu’nda Diyarbakır’daki gösterileri ve olayları şehrin içinden takip ettiğini anlatıyor. Türkiye’de 90’lardan bu yana gizli görevli olduğu anlaşılan Faddis, Mayıs 2008’de CIA’den emekli oldu. Türkçe, Kürtçe, Yunanca ve Arapça bilen Faddis halen Annapolis’te yaşıyor. ”
RO/Zilan Dersim


Süresiz Oturma Eylemi

emineaynahakkari2610 Ayna: Diyarbakır'da süresiz oturma eylemi başlatacağız
Hakkari'de gerçekleştirilen 'Ne AKP ne Ergenekon çözüm Demokratik Cumhuriyet' mitinginde konuşan
DTP Eşbaşkanı Emine Ayna, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik fiziki saldırıya kınayarak, 'Bu saldırı Kürt halkına karşı yapılmıştır. Bunu Kürt halkı asla kabul etmeyecektir. Bizler başta İmralı Cezaevi olmak üzere Kürt halkının taleplerin çözümü için 1 Kasım'da Diyarbakır Meydanı'nda süresiz oturma eylemi başlatacağız' dedi.
Hakkari Merzan spor sahasında 20 bin kişinin katılımıyla düzenlenen mitingde konuşan DTP Eşbaşkanı Emine Ayna, Öcalan'a yönelik fiziki işkenceye dikkat çekerek, Kürt halkın sadece bölgede değil, olduğu her alanda ayakta olduğunu belirtti. Daha önce Hakkari'ye 'Êdî Bes e' mitingi için geldiğini de belirten Ayna, 'Bu gelişte burada çok şeyin geliştiğini gördüm. Hakkari'de operasyonlar hızlanmış, bölge asker ve polislerle dolmuştur. Bunla birlikte şiddet ve işkence artmıştır. Biz bugün bu mitingde ne AKP ne Ergenekon diyecektik. Ancak çok geç kaldık. Çünkü AKP kendi Ergenekon'u kurdu ve ilk eylemini de Sayın Öcalan'a karşı yaptı' dedi. Öcalan'a yönelik daha önce açıklanan zehirlenme olayını da değerlendiren Ayna, şunlar ifade etti: 'Buna ilişkin de çağrılarımız kulak ardı edildi. Sonra geldiler Sayın Öcalan'ın iradesi dışında saçlarını kestiler. Biz gene yapmayın dedik. Bu sefer Öcalan'a yönelik fiziki işkence ve ölüm tehdidi yapıldı. Ben bunu iki mesaj şeklinde algılıyorum. Son olayda Öcalan hücresinde aranması için Öcalan avukat görüş yerine götürülüyor orada kamera olmadığı için tespit edilmeyen yerde Sayın Öcalan karşı çıktığı zaman 'Sen konuşamazsın' diyorlar. Bunun anlama şudur bu halkın önderi şahsında bu halka siz konuşamazsınız diyorlar. Bunla birlikte yapılan fiziki işkence sırasında Sayın Öcalan 'Bunu yapacağınıza öldürün' diyor onlarda 'Ona da sıra gelecek' diyorlar. Bu mesajla da Kürt halkına senin hakların tanımayacağız, operasyon ve savaşla seni yok edeceğiz. Biz sizi öldüreceğiz' demektedirler.'hakkariiskenceinsanliksucu
'Öcalan'a saldırı Kürt halkına saldırıdır'
Öcalan'a yönelik saldırının Kürt halkına karşı yapılan bir saldırı olduğunu da belirten Ayna, 'DTP olayları provake ediyor' diyorlar. Biz kimseyi provoke etmiyoruz. Biz sadece mazlumun yanında yer alıyoruz. Bunun en net cevabı da bugün bu alanda görülmektedir. Ben DTP Eşbaşkanıyım gene burada iki tane milletvekilimiz var. Ancak kimse bizim posterimizi kaldırmıyor. Kimse bizim lehimize slogan atmıyor. Halk sayın Öcalan'ın posterlerini kaldırıyor. Sayın Öcalan lehine pankartlar açarak sloganlar atıyor. Kimse DTP kapatılmasın demiyor. Herkes 'İmralı kapatılsın' diyor. O zaman sizler bu gerçekliği kabul etmek sorundasınız. Buna karşı gelecek oyun tehlikeli bir oyun olur' diye konuştu.
'Basınımıza sahip çıkalım'
1 Kasım'da Diyarbakır'da yapılacak olan süresiz oturma eylemine de dikkat çeken Ayna, şunları söyledi: 'Bizler barış dedikçe halkımıza kurumlarımıza Kürt basınına karşı saldırılar yapılmaktadır. Bu saldırılar tamamen bir faşizimdir. Kürt basını üzerinde tarihin en büyük baskılar yaşanmaktadır. Bu baskılara rağmen kendisini ayakta tutuyor. Artık basınımıza sahip çıkmak için bir seferberlik başlatmamız gerekiyor. Her şeye rağmen basınımızı yaşatmak zorundayız. Bizler DTP Milletvekilleri Belediye Başkanları ve Merkez yöneticiler olarak halkımızla birlikte başta İmralı Cezaevi'nde yaşananlar ve halkımıza dönük uygulamalar karşısında 1 Kasım'da Diyarbakır Meydanı'nda süresiz oturma eylemi başlatacağız. Halkımızı da başlatacağımız oturma eylemine bize destek vermeye davet ediyoruz.' Mitingde Gever gençliği adına 'Bu ateşe siz yaktınız. Yalnız bu ateş sizi yakacak' yazılı pankartı açıldı.
Buldan: Akan kanın durması için Sayın Öcalan serbest bırakılmalıdırhakkaripkkbayrakhalk
Konuşmasında Ergenekon ve PKK Lideri Abdullah Öcalan'a yönelik fiziki saldırıyı dikkat çekerek başlayan DTP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan, Ergenekon'un Türkiye'de bir gelenek haline geldiğini belirtti. Ergenekon'un daha önce Şemdinli'de, Vedat Aydın, Savaş Buldan, Uğur Kaymazların ölümünde, Tansu Çiller'in ölüm listelerinde ortaya çıktığını kaydetti. Mehmet Ağar ve Tansu Çiller yargılanmadığı sürece Ergenekon'un çözülmeyeceğini belirten Buldan, devam eden mahkemenin göstermelik olduğunu kaydetti. Öcalan'a yönelik fiziki saldırıya da dikkat çeken Buldan, şunları ifade etti: 'AKP ve ordunun yanlış politikalardan dolayı bu coğrafya cayır cayır yanmaktadır. Ancak yetkililer yanlışın karşısında üç maymunu oynamaktadır. Bu halkın talepleri nedir sorulmuyor. Bunun karşısında bu iyi bilinmelidir bu halk ateş olup sizi yakacaktır. Bu ülkede önce bu halkın önder olarak kabul ettiği Sayın Öcalan'ı zehirlemeye çalıştılar, sonra iradesi dışında saçlarını kestirdiler. Şimdi ise fiziki işkence ölümle tehdit ediliyor. Ama bu halk buna izin vermeyecektir. Sayın Öcalan bu ülkede sahipsiz değildir. Arkasında Kürt halkı vardır. Bu insana dokunmak yürek ve cesaret ister. Bir haftadır bölgede devam eden olayları hükümet yerel seçimlere bağlıyor. Biz buradan diyor bizim seçim propagandasına ihtiyacımız yok bu tamamen Öcalan'a yönelik politikaların sonucudur.'
'Sorunun çözümü için Öcalan serbest bırakılmalı'
Sorunun çözümü için Öcalan'ın serbest bırakılması gerektiğine de belirten Buldan, 'Bu ülkede yıllardır kan akıyor. Akan kanın durması ve Kürt sorunun tek çözümü Sayın Öcalan'dır. Eğer bu sorun çözülmek isteniyorsan Sayın Öcalan serbest bırakılmalıdır. Ve sorunun çözümü için diyalog geliştirmelidir' dedi. Başbakan Erdoğan'ın Hakkari'ye yapacağı ziyarete de dikkat çeken Buldan, Uğur Kaymaz'ın hesabını sormayan başbakanın Hakkari'ye niye geleceğine anlam veremediğin kaydetti. Buldan, 'Başbakanı size teslim ediyorum. Siz onu nasıl karşılayacağınızı çok iyi biliyorsunuz' dedi.
Geylani: Sayın Öcalan muhatap alınsın
DTP Hakkari Milletvekili Hamit Geylani ise Türkiye'nin son zamanlarda Federal Kürdistan Bölgesi'ne yaptığı ziyaret ve açılımlara dikkat çekerek, 'Kürt halkı günlerdir bu alanlarda tavrını net bir şekilde ortaya koymaktadır. Taleplerini ve iradesini güçlü bir şekilde ortaya koyuyor. Ancak bunu görmezden gelenler Avrupa ve Federal Kürdistan Bölgesi'nden sorunun çözümünü medet bulmaktadırlar. Ancak bunlar çözüm değildir. Artık Sayın Talabani ve Sayın Barzani'de kardeş kanından yana olmayacaklar. Bunun için başka yerlerden çözüm aramak yerine Sayın Öcalan'ı muhatap alan ve sorunu sınırlarımız içinde çözelim. Bu ülkede akan kanı durduracak ve Kürt sorunu çözecek tek güç Sayın Öcalan'dır bunun içinde güç ve muhatap yoktur. Bunu herkes iyi bilmelidir' diye konuştu. Konuşmalardan sonra miting Koma Gulen Xerzan'ın müzik dinletisiyle sürüyor. HAKKARİ / DİHAahmetturknusaybin2610

 

Türk: Halk onuruyla oynayanlara cevap verecektir
Mardin'in Nusaybin ilçesinde 'Ne AKP ne Ergenekon çözüm Demokratik Cumhuriyet' mitinginde konuşan DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk, '12 Eylül 1982 darbesi Türkiye'nin bütün halklarını soykırımdan geçirdi ve halen kendini yaşatıyor. Bu günlerde halkın onuruyla oynuyorlar, halk buna cevap verecektir' dedi.
Nusaybin'de düzenlenen 'Ne AKP ne Ergenekon çözüm Demokratik Cumhuriyet' mitingine binlerce kişi katılırken, DTP Mardin İl Başkanı Hilmi Öncü, Öcalan'ın Kürt halkının hassasiyeti olduğunu belirtti. AKP'nin savaş politikası dayattığına dikkat çeken Öncü, son bir haftada yaşanan olayların üzücü sonuçlar verdiğini ifade etti.
'Öcalan'a yapılan saldırıyla Kürtler bitirilmek isteniyor'nusaybin261020085
DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk ise, halkın verdiği mücadeleyle ayakta durduklarını ifade ederek, Kürt halkının her şeye rağmen ayakta olduğunu söyledi. Bir taraftan Ergenokon, bir taraftan şiddet uygulamalarıyla Kürtlerin bitirilmek istendiğine dikkat çeken Türk, Öcalan'a yapılan saldırıyla Kürtlerin tamamen bitirilmek istendiğine vurgu yaptı. Türkiye'de yaşayan bütün halkların acı çektiğini söyleyen Türk, 'Bugün biz kimsenin acı çekmesini istemiyoruz. Devlet çözüme kucağını açarsa bu sorun hemen çözülür' diye konuştu. Meclise gittikten bu yana barış dediklerini hatırlatan Türk, barış söylemlerinin sürekli engellendiğinin altını çizdi. Devletin çözümsüzlüğü dayattığını söyleyen Türk, Ergenekon'un ortaya çıkarılmasına rağmen bölgedeki cinayetlerin üzerine gidilmediğini belirtti. Birçok insanın faili meçhul cinayetlere kurban gittiğine vurgu yan Türk, böyle bir anlayışın dünyanın hiçbir yerinde olmadığını ifade etti. Ergenekon'un bölgede işlenen cinayetlerden sorumlu olduğunu altını çizen Türk, bunun irdelenmesi gerektiğine değindi. 12 Eylül 1982 darbesinin Türkiye'nin bütün halkların soykırımdan geçirdiğini kaydeden Türk, bu anlayışın halen kendisini yaşattığını belirtti. 12 Eylül rejiminin tek tip insan yaratmaya çalıştığına vurgu yapan Türk, insanların zindanlarda işkencelerden geçirildiğini belirtti.
'İmralı'da yaşananlara halk cevap verecektir'
AKP hükümetinin insanları 'Çözüm getireceğim' diye kandırdığını hatırlatan Türk, Başbakan Erdoğan'ın şiddet kullanarak, öldürerek Kürtleri susturmak istediğini ifade etti. Erdoğan'ın Diyarbakır'a gitmesini değerlendiren Türk, yapılan serhildanlarla halkın büyük bir cevap verdiğinin altını çizdi. Halkın İmralı'da yaşananlara ister istemez cevap vereceğine dikkat çeken Türk, 'Birileri halkın hassasiyetiyle oynamak istiyor. Halk bunu karşısında sesiz kalmayacak ve serhildanlarla cevap olacaktır. İnsanların Ergenekon'a müdahil olması engelleniyor. Bu nasıl şeffaflıktır soruyorum. Diyaloğun mutlaka olması gerekir. Kürtler artık demokratik özerkliği yaratıyor. Yeterki savaş siyaseti bitirilsin bütün sorunlar çözülür. Partimizi kapatmak istiyorlar, bizim umurumuzda değil, önemli olan sizinle beraber olmak bu bize yeter. Halk gereken tepkisini verecektir' diye konuştu. Konuşmaların ardından Koma Jinên Koserê sahne aldı.MARDİN (DİHA)

‘AKP Kürtlerin kırmızı çizgilerine müdahale etmemeli’

izmir26102008

İzmir'de DTP, EMEP, SDP, ÖDP ve çeşitli sivil toplum kuruluşları tarafından düzenlenen basın açıklaması, binlerce kişinin katılımıyla mitinge dönüştü. Açıklamanın ardından DTP İzmir İl binasına doğru yürüyüşe geçen kitleye, çevik kuvvet ekipleri gaz bombası, biber gazı ve coplarla sert müdahalede bulundu. Müdahale sırasında DTP Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici'nin polis tarafından tartaklandığı, bir basın mensubunun da dövülerek alıkonulduğu öğrenildi.


 

 

 

 

İzmir'deki açıklamaya 'Öcalan' damgasını vurdu

DTP, EMEP, SDP, ÖDP, ESP, KÖZ, Partizan başta olmak üzere çeşitli siyasi parti ve sivil toplum örgütü tarafından İzmir'de yapılması planlanan 'Halkların Kardeşliği ve Demokrasi' mitinginin İzmir Valiliği'nce yasaklanması, Konak Eski Sümerbank önünde düzenlenen basın açıklamasıyla protesto edildi. Açıklamanın yapılacağı Konak Eski Sümerbank önü, Cumhuriyet Meydanı ve DTP İzmir İl Binası önüne giden tüm yollar çevik kuvvet ekipleri tarafından sabah saatlerinden itibaren abluka altına alınırken, üst araması ve kimlik kontrolü gibi uygulamaların yapılması, İzmirlilerin OHAL koşullarını yaşamasına neden oldu. DTP Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ile DTP Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici'nin de katıldığı açıklamaya, kitlenin attığı Öcalan sloganları damgasını vurdu. 'Bıji Serok Apo' 'Disa disa serhildan, seroke me Öcalan', 'İntifada', 'Serhildan', 'Öcalan'a uzanan elleri kırarız', 'AKP şaşırma, bizi dağa taşırma' sloganların atıldığı açıklamaya katılmak isteyen bazı gruplar, polis engeliyle karşılaşarak açıklamanın yapıldığı alana alınmadı.akpprotesto
'Kürtlerin kırmızı çizgilerine müdahale etmeyin'
SDP İzmir İl Başkanı Semra Uzunok'un kurumlar adına hazırlanan metni okumasının ardından başlayan açıklamada, konuşma yapan DTP Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici, İmralı Kapalı Cezaevi'nde bulunan PKK Lideri Abdullah Öcalan'a yönelik olarak gerçekleştirilen fiziki saldırıya değinerek, 'Kürtlerin kırmızı çizgileri vardır. Kürtlerin kırmızı çizgilerine lütfen dokunmayın. AKP Kürtlerin kırmızı çizgilerine müdahale etmemesi gerektiğini anlamalı. Kürt halkının artık kaybedecek bir şeyi yok. Son zamanlarda Türkiye'nin her tarafında gerçekleştirilen eylemler bunu bir kez daha ortaya koymuştur' dedi. Binlerce yıldır Kürt ve Türk halklarının bu coğrafyada beraber yaşadığını belirten Binici, AKP'nin uyguladığı politikalarla halkların arasına kin ve nefret tohumları ektiğini söyledi. Binici, İzmir Valiliği'nin miting yasağı kararını da eleştirerek, 'İzmir'de DTP ve demokratik kurumların düzenlemek istediği etkinlikler yasaklanıyor. Bu yasakçı kararın Kürtleri sokağa çıkmaktan alıkoyacağını düşünenlere, en iyi cevabı bugün bu alanı dolduran binler en iyi cevabı verdi' diye konuştu.polis izmir dtp mudahale
Milletvekili Binici de tartaklandı
Açıklamanın ardından DTP İzmir İl binasına doğru Öcalan lehine sloganlar atarak yürüyüşe geçen kitleye, çevik kuvvet ekipleri biber gazı ve coplarla sert müdahalede bulundu.
Müdahalenin ardından çıkan çatışmalarda çok sayıda kişi gözaltının alınırken yaralıların da olduğu öğrenildi. Bu arada, çatışmalar devam ederken gözaltına alınan bir grup gencin, bindirildiği otobüste polisler tarafından dövüldüğünü görerek olaya müdahale eden DTP Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici de polisler tarafından tartaklandı. Bu arada çıkan çatışmaları görüntülemek isteyen basın mensupları da polisin sert müdahalesinden nasibini aldı. Görevini yapan bir basın mensubunun kimliğine el konulduğu, bir basın mensubunun da dövüldüğü öğrenildi. Ara sokaklarda devam eden çatışmaların ardından DTP İzmir İl binası tekrar abluka altına alındı. Bina önünde 1 panzer ve 2 akreple çok sayıda çevik kuvvet ekibinin bekleyişi sürüyor.
İZMİR (DİHA)

BAŞKAN BARZANİ, BUSH’LA BİRARAYA GELECEK

BARZANI10-27-2008 26-Oct-08 [12:24]PNA

Federal Kürdistan Başkanı Mesut Barzani’nin, iki haftalık resmi bir ziyaret için önümüzdeki hafta ABD'ye gideceği ve bu ülkedeki resmi ziyareti kapsamında başta Başkan Bush olmak üzere Amerikalı üstdüzey yetkililerle bir araya geleceği bildirildi.

ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, Başkan Barzani'nin ABD'deki resmi temasları salı günü Dışişleri Bakanı Condoleeza Rice’la yapacağı görüşme ile başlayacağı belirtildi.

Açıklamada, Çarşamba günü Başkan Barzani’nin sabah saatlerinde Başkan Bush'la Beyaz Saray'da ikili bir görüşme yapacağı ve bir düşünce kuruluşunda da konuşma yapacağı kaydedildi. 

Türkiye merkezli CNN TÜRK televizyonunun geçtiği habere göre ABD’li yetkililer de, Başkan Barzani'nin Washington'da bulunan Demokrat Parti başkan adayı Barack Obama'nın ve Cumhuriyetçilerin adayı John McCain'nin dış politika danışmanları ile de görüşme ihtimalinin bulunduğunu belirttiler.

18 Mart 2008’de Kürdistan Bölgesi’ni ziyaret eden Amerika Başkan Yardımcısı Dick Cheney, Bush’un resmi davetini Başkan Barzani’ye iletmişti.

Bir süre önce Başkan Barzani, çok sayıda ülkeyi ziyaret edeceğini söylemiş ve bu çerçevede ilk ziyaretini İran’a gerçekleştirmişti.