Sunday, November 16, 2008

Kürtler de ulusal domain alabilir

KURDISTAN INTERNET İnternet dünyasında bugüne kadar dünya haritasında yer alan ülkelere ulusal uzantılı domain veren ICANN, Katalanların da kendi adlarına domain hakkını elde etmesi ardından kurallarını yumuşattı. Artık bir özel domain almak için devlet ya da BM tarafından tanınmış bir bölge olmak gerekmiyor.
İnternet Adres ve Sayılar Teşkilatı (ICANN - Internet Corporation for Assigned Names and Numbers) ulusal domain kurallarını gevşetme kararı aldı. Alınan yeni kararlarda bazı devletleri rahatsız etse de Kürtler, Brotonlar, Korsikalılar, Kabiller (Berberi), Quebec'ler, Belçika'nın Flaman halkının da domain alma yolu açılmış oldu.
Son olarak İspanya'daki Katalanlar ulusal uzantılı bir domain alma hakkına sahip oldular. Yoğun bir hukuk mücadelesinden sonra Catalunya için “.cat” uzantısı verildi. ICANN'ın bu onayından sonra, farklı etnik grupların taleplerin çoğalabileceği eleştirisi yapıldı. Uzmanlar gelecek yıldan itibaren birinci düzeyde yüzlerce yeni domain'in kabul edilebileceğini ifade ediyor.
Katalanlardan önce Filistinliler, Bosnalılar ve Sırplar da ulusal uzantı için girişimlerde bulundu. BM alanı olarak kabul edilen Filistinlilere “.ps” uzantısı verilirken, Bosna Hersek Yugoslavya'nın dağılmasından sonra “.ba” uzantısına sahip oldu. Bosna Herkes'teki Sırplar , “Republika Srpska” olarak bilinen ülkeleri için “.rs” uzantısını istiyordu ancak kendine has domain'i olmadığından uzun süre “.sr” uzantısını kullanmak zorunda kaldı. Oysa bu domain Surinamlara aitti. Ancak Karadağ'ın da ayrılmasından sonra Sırpların kendi ülkesi oldu ve “.rs” uzantısı verildi.
Dünya haritasında sınırları belirtilmeyen ve BM tarafından tanınmayan halklar internet dünyasında da resmi düzenin mağdurları oldular. ICANN'ın yeni kararları diğer etnik gruplar için bir umut kaynağı oldu.

KU كوردی
Cezayir'de Kabil halkı (berberiler) daha şimdiden kendilerine ait bir domain için tartışmalara başladı. Kabiller kendileri için “.kab” uzantısını düşünüyor. Belçika'nın Flaman bölgesi de kendilerine has bir domain başvurusu için karar aldı.
Flaman başkanı Kris Peeters, bağımsızlıkçı parlamenter Mark Demesmaeker'in sorusuna verdiği yanıtta özel bir Flaman uzantısı için istemeye karar verdiklerini bildirdi. Flamanlar 2009 yılının ortalarında ICANN'a bir dilekçe sunacaklar. Demesmaeker'a göre bu operasyonun miktarı 100 bin euroya kadar çıkabilir. Ulusal domain taraftarları, Flaman uzantılı bir domain'in hayata geçmesiyle birlikte harcanan bu miktarın geniş bir şekilde karşılanacağını kaydediyor. Ancak Flamanlar uzantı konusunda henüz bir karar vermiş değiller. Şu anda “.fla”, “.vla”( de Vlaanderen, Hollanda dilinde Flaman) ve “.vlaanderen” arasında kararsızlar.
İnternette domain sahibi olmak bir çok devletsiz halkın ilgisini çekiyor. Sadece Flaman'da değil Galiçya, İskoçya, Galler, Brotonya ve Quebec gibi bölgelerde özel domain için kampanyalar yürütülüyor. Ayrıca Barselona ve Berlin gibi kentler de kendilerine ait uzantılar istiyor. Bu yönlü bir girişim için Kürtler de harekete geçebilir…
ANF

OSMAN: ‘’ KÜRTLER MALİKİ’NİN HÜKÜMETİNDE FAZLA KALAMAZ...’’

131108063350 13-Nov-08 [18:33]PNA-Federal Irak başbakanı Nuri El Malki’nin ülkenin siyasi gündemine ilişkin son açıklamalarına Kürt siyasi liderliğinden sert tepkiler sürüyor. Son olarak Kürdistan İttifak listesinden federal Irak meclisine üye Dr. Mahmut Osman Kürdistan İttifak Listesinin Maliki’ye karşı tavrını artık tek taraflı hale getirmesi gerektiğini belirterek ‘’Kürtler artık Maliki’nin hükümetinde fazla kalamaz’’ şeklinde tepkisini dile getirdi.

PNA’ya özel açıklamalarda bulunan Osman ,Kürtlerin Malkinin sözlerine karşılık fazla aceleye gelmemesi gerektiğini de    belirterek ‘’ İttifak Listesi,  Kürdistan Bölge Hükümeti ile federal Bağdat hükümeti arasında askıda kalan sorunların çözümü için oluşturulan 5 komisyonun sonuçlarını beklemeli’’ dedi.

Maliki ve yanındaki kesimlerin , durumu daha da karmaşık hale getirmesini sürdürdüklerini dikkat çeken Osman ‘’ Şuana kadar  sadece 5 konuda sorunlarımız vardı şimdi Maliki’nin dile getirdiği milis güçleri de altıncı sorun  oldu’’ ifadesini kullandı.

Askıda kalan sorunların çözümüne yönelik oluşturulan 5 komisyonun herhangi bir sonuca varmadığı taktirde Kürtlerin tavrını tek taraflı hale getirmeleri  gerektiğini vurgulayan Osman ‘’ Çünkü bu durum itiribariyle  Kürtler,  Maliki’nin hükümetinde ne ortak olabilir  ne de fazla kalabilir’’ açıklamasında bulundu.

 

Maliki,  geçen hafta Irak’ta merkezi hükümetin güçlendirilmesi isteyerek ve buna paralel olarak anayasada bazı değişikliklerin yapılması gerektiğini belirtmesinin yanında Kerkük ve diğer koparılmış bölgelerde Milis güçlerinin oluşturulması talimatı vermişti. Bu da özellikle Kürdistan siyasi liderliği tarafından sert bir şekilde tepki gördü.

GENERAL THOMAS: “MUSUL’DAKİ PEŞMERGE GÜÇLERİNİN VARLIĞI YASALDIR”

General Tony Thomas 15-Nov-08 [20:24]
PNA-Musul’daki ABD Güçlerinin komutanı General Tony Thomas, Musul’daki Peşmerge varlığının yasal olduğunu söyledi.

El-hayat gazetesine konuşan Thomas, Musul kentinde görev yapan Peşmerge Güçlerinin zamanında yapılan resmi bir talep üzerine bu kente geldiğini bildirdi.

General Thomas, şuanda bazı Iraklı tarafların unuttuğu gerçeğin zamanında yapılan resmi talep üzerine Peşmerge Güçlerinin Musul kentine geldikleri olduğunu vurguladı.

Tony Thomas Peşmerge Güçlerinin güvenliğin sağlanması noktasında rol almak için resmi bir şekilde Irak’ın farklı bölgelerinde  görevlendirildiğini belirtti.

General Thomas, Irak Başbakanı Nuri El-Maliki’nin “Peşmerge’nin Musul’daki varlığının yasal olmadığı ve Peşmerge’nin kenti terketmesi gerektiğine inandığını” söyledi, ancak bu görüşe kesinlikle katılmadıklarını kaydetti.


KÜRT PİLOTLAR EĞİTİMLERİNİ BAŞARIYLA TAMAMLADI...    

14-Nov-08 [11:11]Kürt pilot
PNA-Federal Irak Hava Kuvvetleri tarafından açılan Havacalık Kursuna katılan 20 Kürt pilot eğitimlerini başarıyla tamamladı.

Konuya ilişkin  Irak’ta Koalisyon  güçleri tarafından yapılan açıklamada 20 kişilik Havacılık kursunun başarıyla tamamlandığını  ve kursiyerlerden 20’sinin de Kürt pilotlardan oluştuğu dikkat çekildi.

Ayrıca kursun Amerikan Havacılık sistemi ile standart olduğu açıklandı.

Değişen bir şey yok Gözüm

ahmet_kaya_olumyildonumu7 Milyonların sevdiği bir sanatçı olan Ahmet Kaya, bundan tam sekiz yıl önce 'ya sev ya terk' zihniyetindeki ırkçıların kışkırtmaları sonucu çok sevdiği yurdundan, dostlarından ayrılmak zorunda kalmış ve Yılmaz Güney, Nazım Hikmet gibi ülke ve dost hasretiyle aramızdan ayrılmıştı. Ahmet Kaya'nın sürgünde yaşamını yitirmesine neden olan 'ya sev ya terk et' zihniyeti, bugün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın temsilciliğinde sürdürülüyor. Türkiye'de aradan geçen 8 yıla rağmen değişen bir şey yok. Kürtlere hala, sürgün, ölüm ve işkence  dayatılıyor, hala sanatçılar ve aydınlar yargılanıyor, gazeteler kapatılıyor, gazeteciler tutuklanıyor, şarkılar yasaklanıyor.ahmet_kaya-duvarlar_ona_cok_sey_anlatirdi
Yaptığı besteler ve söylediği şarkılarla milyonların kalbinde taht kuran Ahmet Kaya, ölümünün 8. yılında sevenleri ve dostları tarafından anılıyor. Ahmet Kaya'yı Paris'e sürgüne gönderen 'ya sev ya terk' zihniyeti ise bugün Türkiye'de Başbakan Erdoğan tarafından devam ettiriliyor. Ahmet Kaya'nın sürgüne gitmesine neden olan zihniyetin bugün Başbakan Erdoğan tarafından sürdürülmesini 'çok hazin bir durum' olarak nitelendiren eşi Gülten Kaya, 8 yıldır Türkiye'de Kürt sorunu ve demokratikleşme konusunda pek bir değişiklik olmadığını söyledi. Başbakan Erdoğan'ın kendisinin de şiir okuduğu için tutuklandığını ve inancından dolayı ötekileştirildiğini hatırlatan Gülten Kaya, 'Türkiye Türklerindir mantığı bizi çağ dışına itiyor. Bugün görünen o ki, iktidardaki parti yöneticilerinin bilinçaltındaki gerçekler ortaya çıkıyor. Oysa Başbakan'ın kendisi de şiir okuduğu için tutuklanmış, inancından dolayı ötekileştirilmişti. Bu söylemin Türkiye'ye ve bizlere hiç yakışmadığını düşünüyorum. Bu mantık kaybetmeye mahkumdur' dedi. 'Eğer bugün Ahmet Kaya yaşasaydı, ezilenler için, Kürtler için, kadınlar için, inancından dolayı baskı gören insanlar için besteler yapıp, şarkılarını söyleyecekti' diyen Gülten Kaya, Ahmet Kaya'nın kocaman bedeninde bir çocuk kalbi taşıdığını söyledi. Türkiye'de sorunların çözülmemesinin nedeninin, çağdaş, demokratik, reformcu olduğu iddia edilen Cumhuriyet'in bir halkın varlığını inkar etmesi, kana bulaşması ve bu kadar cana kıyması olduğunu ifade eden Gülten Kaya, bunun hastalıklı bir durum olduğuna dikkat çekerek, Ahmet Kaya'nın yaşadığı toplumsal durumu şarkılarına taşıdığını ifade etti.ahmet_kaya_08
Ödül verip saldırmışlardı
Milyonların sevgilisi Ahmet Kaya, bundan 9 yıl önce 10 Şubat 1999'da Magazin Gazetecileri Derneği'nin Princess Otel kongre salonunda düzenlenen ödül töreninde yılın en iyi sanatçısı ödülünü almıştı. Kaya ödül konuşmasında, 'Ben bu ödül için İHD'ye, Cumartesi Anneleri'ne, tüm basın emekçileri ve tüm Türkiye halkına teşekkür ediyorum. Bir de bir açıklamam var: Şu anda hazırladığım ve önümüzdeki günlerde yayımlayacağım albümde bir Kürtçe şarkı söyleyeceğim ve bu şarkıya bir klip çekeceğim. Aramızda bu klibi yayımlayacak yürekli televizyoncular olduğunu biliyorum, yayımlamazlarsa Türkiye halkıyla nasıl hesaplaşacaklarını bilmiyorum' dedi. Kaya'nın bu sözleri üzerine salonda bulunan Şenay Düdek, Ercan Saatçi gibi ırkçı zihniyete sahip kişiler ona hakaret etmeye, çatal kaşık fırlatmaya başladı. Bu olayın ardından Hürriyet Gazetesi'nin düzmece fotoğraflarla yayınladığı yalan haber üzerine Kaya hakkında 'PKK'ye yardım ettiği, halkı ırk farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik ettiği' iddiasıyla İstanbul DGM'since iki ayrı dava açıldı. Ahmet Kaya, gelişmeler üzerine Haziran 1999'da Türkiye'den ayrıldı. Kaya, 2001 yılında 'Hoşçakalın Gözüm' adlı albümünün kayıtlarını yaparken, Paris'in Porte de Versailles Semti'ndeki evinde geçirdiği bir kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. Kaya bu albümünde ilk kez Karwan adında Kürtçe bir şarkıyı seslendirdi. Kaya'nın ölümünden sonra eşi Gülten Kaya ve sanatçı dostları, 2002 yılında Ahmet Kaya'nın şarkılarını 'Dinle Sevgili Ülkem' adlı bir albümde seslendirdiler. Magazin Gazetecileri Derneği'nin gecesinde duyurduğu Kürtçe Karwan şarkısı ve klibinin de bulunduğu 'Hoşçakalın Gözüm', 'Biraz da Sen Ağla'dan daha sonra Kaya'nın 'Kalsın Benim Davam' ve 'Gözlerim Bin Yaşında' adlı albümleri de yayınlandı. Ahmet Kaya şarkıları bugün de her yerde söylenmeye devam ediyor. Son olarak sanatçı Simge Bağdatlı'nın 'Ahmet Kaya şarkıları' adlı albümü Gam Müzik tarafından geçtiğimiz aylarda yayınlandı. İSTANBUL BAYRAM BALCI

Boyun eğmedim, bu da size dert olsun!

seyitrizavearkadaslari Türkiye'nin, Osmanlı İmparatorluğu'ndan Cumhuriyet'e geçişle birlikte, Osmanlı toplumunun çoğulcu-heterojen (Kürt, Laz, Çerkes, Arap, Ermeni, Rum, Gürcü, Boşnak vs) toplum yapısını aynen devraldığı sosyolojik ve tarihi bir gerçekliktir. Kürtler Osmanlı anayasa sistemi içinde feodalite temelinde kendi özyönetimine sahipti. 1921 Anayasası'yla da çokkültürlü yurttaşlık 'Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı' biçiminde formüle edilmişti. Ancak 1924 Anayasası ile başlayan ve 1961 Anayasası ile devam edip 1982Anayasası ile dil yasağına dek varan toplumsal çoğulculuğu ve kültürel çeşitliliği yadsıyan türdeş ulus-devlet ideolojisini amaç edinen devlet yapılanmasının esas alınması ile birlikte Kürt isyanları da başlamış oldu. Tarihe 'Dersim İsyanı' olarak geçen 28. Kürt isyanı da işte böylesi bir tek tipleştirmeye tepki olarak doğdu.
1 Kasım 1936 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi açılış konuşmasında Mustafa Kemal, 'Cumhuriyeti birlikte kurduk' dediği Kürt halkına yönelik bir katliam fermanı okudu ve hedef Dersim'di. Kürsüye çıkan Mustafa Kemal, 'Dahili islerimizden en mühim bir safra varsa o da Dersim meselesidir' diyerek, 'Ezilmesi için ne gerekiyorsa yapılmalıdır' diyordu. Ve nitekim 1934 yılında çıkarılan Iskan Yasası'nı Dersim'de uygulayamayan devlet, 1935'te Tunceli Kanunu çıkardı. Bu kanunla birlikte vali ve komutan, belediye başkanını atama dahil, sinirsiz yetkilerle donatıldı. Özel Tunceli Mahkemeleri kuruldu. Dersim'de, Bingöl, Elazığ ve Erzincan illerini içine alan Dördüncü Umumi Müfettişlik bölgesi oluşturuldu ve başına Korgeneral Abdullah Alpdoğan tayin edildi. Dersim ilinde hızlı bir inşaat faaliyeti başladı. Yollar açıldı, köprüler ve karakollar kuruldu.
Dersim kuşatıldı
Bu durum karşısında Seyit Rıza, diğer aşiretleri toplantıya çağırdı. Ve Demirci Kawa'nın Zalim Dehak'a karşı isyan bayrağını çektiği gün olan 21 Mart günü Dersimliler de bu yeni 'katliam planına' karşı ilk isyan ateşini yaktılar. 1937 yılının 21 Martı'nda, Newroz gecesi, Harçik Çayı üzerindeki köprünün yıkılmasıyla isyan başlamış oldu.
Öldürmek için geniş yetkilerle donatılmış Korgeneral Alpdoğan, bir duyuru ile Dersim, Elazığ ve Çapakçur illerinin sıkıyönetim bölgesi olduğunu bildiriyor ve bütün halkı yakmak, tecavüz ve ölümle tehdit ediyordu. Teftişlerin sonunda Dersim adının aynı zamanda yapılan askeri operasyonun adı olan 'Tunç Eli' şeklinde değiştirildiğini bildiriyordu.
Korkunç gelecek beliriyordu. Dersimli aşiret reisleri ardı ardına toplantılar ve görüşmeler yapıyorlardı. Ama anlaşma oluşamıyordu. Nedeni ise aşiretler arasındaki eski sürtüşmelerdi. Ancak 'dost' olan aşiretler kısmen, bölge bölge anlaşmalar yapabiliyorlardı. Başta Seyit Rıza olduğu halde Yukarı Abbasan, Ferhadan, Kara-balyan aşiretleriyle Bahtiyar, Yusufan, Demenan, Haydaran ve kısmen de Kalan aşiretleri kuvvetli ve sıkı bir birlik kurabilmişlerdi. Ovacık, Kocan, Semkan, Mazgirt, Pülümür ve Nazimiye bölgelerinin aşiretleri tamamen tarafsız ve sadece gözlemci durumda kalmaya, Hozat aşiretleri ise hükümete teslim olmaya karar vermişlerdi. Bu aşiret reisleri Elazığ'a gelmiş, Alpdoğan'a katılmış, hükümetin her türlü önerilerini kabul edeceklerini bildirmişlerdi.
Halkın taleplerini aktarmak ve Dersim'e ilişkin alınan kararların geri alınması için Seyit Rıza, General Abdullah Alpdoğan'la Kürtlerin temsilcisi olarak görüştü. General görüşmenin hemen ardından bir genelge yayınlayarak bütün Kürt aşiretlerinden 200 bin silah toplamalarını istedi. Yeni garnizon yapımına başlanması üzerine bölge halkı bazı şantiyeleri basarak nöbetçilerin silahlarına el koydu. Seyit Rıza, General Alpdoğan'dan genelgesini iptal etmesini ve ulusal haklarını güvence altına alan yeni bir bölgesel yönetimin oluşturulmasını istedi. Hükümetin bu talebe cevabı bölgeye hemen çok sayıda askeri birlik göndermek oldu. Keşif uçuşu yapan uçakların eşliğinde başlatılan askeri operasyonlar kış bastırdığından kesildiyse de Dersim kuşatma altında tutulmaya devam etti.
Bir süre sonra Alpdoğan, kurmay bin başı ve istihbarat reisi olan Şevket'i Dersim'e göndermişti. Bu kişi aşiretlere konukluğa gitmek bahanesiyle ilk önce Hozat ve daha sonra da Ovacık merkezine giderek oradan yanına aldığı bir-iki aşiret reisi ile birlikte Seyit Rıza'nın bölgesine gitmek istemişse de, Seyit Rıza buna razı olmamıştı. Şevket almış olduğu bilgilere dayanarak, Seyid Rıza'nın öteden beri hasmı ve arazi sorunundan aralarında ciddi kavgalar olan kardeşinin oğlu Rayber'e konuk olmak üzere Haçili köyüne gideceğini bildirmiş ve Rayberin gönderdiği korumayla Haçili'ye giderken karşısında Alişer'i bulmuştu. Alişer, Şevket'in Rayber'in yanına gideceğini daha önceden sezerek, acele Rayber'in yanına giderek Şevket'i kabul etmemesini istemişti. Alişer aynı zamanda Seyit Rıza'yı da konu ile ilgili uyarmıştı. Ama Şevket, Rayber'i kandırmayı başarmış ve Rayber'i de yanına alarak Elazığ'a, generalin yanına götürmüştü. Ve Rayber Seyit Rıza'ya karşı cephe alması için çeşitli vaatlerle kandırılmıştı. Kurmay Binbaşı Şevket, Hozat aşiretlerinin arasında sürtüşmeler çıkarmaya çalışmaktaydı. Hükümetin bütün önlemlerinin Dersim'in yola getirilmesi için alındığını, yola getirileceklerin Seyit Rıza ve tarafları olan aşiretler olduğunu, diğer aşiretler de silahsızlandırıldıktan sonra serbest bırakılacaklarını söylüyordu. Ama askerler teslim olan fakir ve silahsızları da tamamen imha ediyordu. Plan gereği af dileyip tekrar Seyit Rıza'nın yanına gelen Rayber, bu sefer de Alişer ve Zarife'yi katletmiş ve kellelerini de Elazığ'a, General Alpdoğan'a götürmüştü. Dersim dağlarında savaş giderek şiddetlenir ve yüzbini aşkın insan katledildi. Evler talan edildi.
'Ayıptır zulümdür'
dersimkatliami1 Seyit Rıza uzun ve yoğun süren bir çatışmadan sonra, barış görüşmeleri yapmak için çağrıldığı Erzincan'da 5 Eylül 1937'de tutuklanır ve Elazığ'a getirilir. Seyit Rıza ve 71 kişi Elazığ'da yargılandı. Mahkeme heyeti 11 kişi hakkında idam kararı verdi ama çok yaşlı oldukları gerekçesiyle 4'ünün cezası 30 yıla indirildi. Seyit Rıza, Seyit Rıza'nın oğlu Resık Hüseyin, Şeyhan Aşireti reisi Seyit Husên, Yusufan Aşireti reisi Kamer'in oğlu Fındık, Demenan Aşireti reisi Cebrail'in oğlu Hasan, Kureyşan Aşireti'nden Ulkiye oğlu Hasan, Mirza Ali'nin oğlu Ali hakkında verilen idam kararları 15 Kasım'da apar topar infaz edildi. Seyit Rıza ile isyanın önderi konumundaki 11 kişi 18 Kasım 1937'de Elazığ'ın Buğday Meydanı'nda asıldılar. Seyit Rıza'nın cesedi sonradan bir ziyaret yeri olmasını önlemek için yakılarak, külleri de bilinmeyen bir yere gömüldü. Seyit Rıza'nın idam anı şöyle anlatılır: 'Meydana çıkarıldığında meydan insan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap etti: 'Evlad-ı Kerbelayız, bir hatayız. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir' dedi ve sehpaya yürüdü çingeneyi itti, ipi boynuna geçirdi, sandalyeye ayağı ile tekme vurdu ve infazını gerçekleştirdi.'
dersimkatliami2 Binlerce insanın katledildiği ve binlercesinin de sürgün edildiği Dersim Katliamı'nın üzerinden yıllar geçti ama aradan geçen bunca zamana rağmen hala Seyit Rıza'nın mezarının nerede olduğu bilinmiyor. Seyit Rıza'nın mezarının bulunması için torunları 2005 yılından itibaren hukuksal mücadele başlattı. Fakat bunlara rağmen hiçbir sonuç elde edilemedi. Konuya ilişkin DTP Dersim Milletvekili Şerafettin Halis, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde, 25 Aralık 1935 tarihinde çıkarılan 'Tunceli Kanunu' esas alınarak 4 Mayıs 1937 yılında başlatılan 'Tedip ve Tenkil'i sormuştu. Halis, Seyit Rıza ve henüz 18 yaşını doldurmamış oğlu ve 5 arkadaşı ile birlikte idam edildiklerini ve gizlice defnedildiklerini belirterek, mezarlarının yerlerini sormuştu. Soru önergesine yanıt veren Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, olaya ilişkin herhangi bir arşiv bulunmadığını iddia etti.
Dersim tarihten ders çıkarabilecek mi?
Yani aradan geçen zamana rağmen aslında devletin Dersim politikası hiç değişmedi. Dersim'de hala insanlar öldürülüyor, dağlar bombalanıyor, insanlar sürgün ediliyor ve tutuklanıyor. Özelde Dersimliler ve genelde de bir bütünen Kürtlerin kendilerini kendi dili ve kültürleriyle ifade etmesi hala engelleniyor. Ama inatla Kürtler AP'de 13 Kasım'da 'Dersim 38' konferansı düzenlendi. Tc. Devleti konferansın iptali için yaptığı tüm diplomatik çalışmaya rağmen engelleyemedi. Bu bir başlangıç oldu. Dersim, katliamı unutmadığı gibi unutturmadı. Devlet bu yeni isyana karşı şimdi de Dersim'de yeni Rayberler yaratma peşinde. Dersimliler birbirine kırdırtılmaya çalışılıyor. Bakalım Dersimliler kendi yakın tarihinden ders çıkarıp buna göre tavır belirleyecek mi?
Dersim'de jenosid uygulandı
Türkiye'nin engellemelerine rağmen 13 Kasım'da AP'de yapılan '70 yıl sonra Dersim 1938' konferansının Türkiye'nin, tarihiyle yüzleşmesi gerektiğinin altı çizilerek, 'Dünya barışına hizmet etme iddiasında olan Türkiye'nin öncelikle kendi iç barışını sağlaması, demokratik, çoğulcu ve insan haklarına saygıyı esas alan bir politika izlemesi gerekir' denildi. Sonuç bildirgesinde, 'Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı jenosidi 1937-38'de Dersim'de uygulandı. 1935'te çıkarılan 37 maddelik 'Tunceli Kanunuî, on yıllar sonra kimsen açılan Genelkurmay belgeleri, Meclis konuşma tutanakları, 4 Mayıs 1937'de Bakanlar Kurulu'nun aldığı karar ve döneme ait çeşitli resmi belgeler, tanık ve mağdurların anlatımları bu jenosidi kanıtlamaktadır' ifadeleri kullanıldı. Bildirgede şu talepler yer aldı: 'TC Devleti kendi tarihiyle yüzleşmeli, jenosit mağdurlarına karşı uluslararası hukuktan doğan sorumluluklarını yerine getirmelidir. İdam edilen Seyit Rıza, oğlu ve diğer Derimliler basta olmak üzere, mezar yerleri bilinmeyen kimsilerin cesetlerine ne yapıldığı açıklığa kavuşturulmalı.Jenosit sırasında askerler tarafından kaçırılan ve kendilerinden bir daha haber alınamayan çocukların akıbetleri açıklığa kavuşturulmalıdır.Türkiye, AB ülkeleri, ABD ve Rusya Federasyonu'nun elinde bulunan Dersim Jenosidine ilişkin tüm arşivler kamuoyuna açılmalıdır.Dil, kültür, inanç ve kimlik alanında yapılmış tahribatın etkisini azaltabilmek amacıyla özel bir rehabilitasyon programı uygulanmalıdır.Bölgeyi insansızlaştırma ve yasanmaz bir hale getirmeyi amaçlayan barajların yapımı derhal durdurulmalı, doğaya zehir saçan siyanürlü altın isletmesi kapatılmalı, doğanın korunmasına donuk önlemler alınmalıdır. Dersim Jenosidinin unutulmaması, gerçeklerin tüm çıplaklığıyla ortaya çıkması için basta AB olmak üzere ilgili tüm kurumlar Türkiye nezdinde girişimlerde bulunmalıdır. Konferansa DTP Dersim Milletvekili Şerafettin Halis, Dersim Belediye Başkanı Songül Abdil Erol, Dersim Yeniden İnşa Derneği Başkanı Süleyman Ateş ve Die Linke (Sol Parti) Avrupa Parlamentosu Milletvekili Feleknas Uca katıldı.
DENİZ IRMAK

'Türkiye'nin adını değiştirecekti'

ozal1_byk231d5d8623144589 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın kardeşi Korkut Özal'dan çok çarpıcı bir iddia

8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın kardeşi eski bakan Korkut Özal, ağabeyinin Türkiye’nin adını ‘Anadolu’ yapma hayalini açıkladı.

Ali Kırca’nın Show TV’deki Siyaset Meydanı programında, Erdoğan’ın Hakkari’de yaptığı konuşmayla başlayan “Ya sev, ya terk et” tartışması ele alındı.

ÖZAL TÜRKİYE'NİN ADINI 'ANADOLU' YAPACAKTI

8. Cumhurbaşkanı Turgut özal’ın kardeşi eski bakan Korkut Özal, Turgut Özal’ın Türkiye’nin isminin değiştirilebileceğini söylediğini açıkladı: “Rahmetli ağabeyim sorunun çözülmesi için Türkiye’nin isminin değiştirilebileceğini, Anadolu yapılabileceğini söylemişti”

KORKUT ÖZAL'A UYARI: SÖYLEDİKLERİNİZ KAYDA GEÇİYOR

Programın diğer bir konuğu MHP eski İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş, "Sayın Özal, söyledikleriniz önemli, kayıtlara geçiyor" uyarısında bulundu. Bunun üzerine Korkut Özal da söylediklerini tekrar etti ve ağabeyinin bunu ikili bir görüşmede dile getirdiğini ve “Keşke Anadolu olsaydı” ifadelerini kullandığını söyledi.