Thursday, September 11, 2008

Bê ziman jiyan nabe

anadilegitimpankart1_Kürtçe mitingi Batman’da demokratik kitle örgütlerinin organize ettiği “Anadilde eğitim istiyoruz” mitingi, binlerce kişinin katılımı ile yapıldı.

 

TZPKurdî‘nin başlattığı kampanya çerçevesinde organize edilen mitingleri ilki Batman’da yapıldı. Batmanlılar, Kürtlerin tüm haklarının yasal güvenceye alınmasını; Kürtçenin eğitim dili olmasını istedi. Kürtçe Dil ve Eğitim Hareketi-TZPKurdî tarafından 8 Eylül’de başlatılan “Anadilde eğitim istiyoruz” kampanyası kapsamında dün Batman’da miting yapıldı. Batman’da yaklaşık bir haftadır devam eden anadil etkinlikleri kapmasında yapılan mitingte binlerce kişi, Kürt dili üzerindeki yasaklamalara, kimliksizliğe, onursuzluğa “hayır” dedi.

Eğitim Sen, SES, DTP, Petrol-İş, Genel-İş, İHD ve Göç-Der tarafından organize edilen miting, Musa Anter Halkevi önünde gerçekleştirildi. Mitinge binlerce kişi, yeşil, sarı, kırmızı flamalarla akın etti. Kadınların yöresel kıyafetlerle renklendirdiği mitingte “Bê ziman jiyan nabe”, “Zimanê xwe dixwazim” ve “Êdî Bes e” şeklinde sloganlar atıldı. Alanda “Bê ziman jiyan nabe”, “Em perwerdehiya zimanê zikmakî dixwazin”, “Zarok pêşeroj in, pêşeroj bê ziman nabe”, “Zimanê me mifteya azadiya me ye”, “Zimanê xwe bi destê xwe nekuje”, “Zimanê min qedexe nekin”, “Kurdî helbesta Xanî awaza Meryemxanê ye”, “Ziman û rengên cuda nîşana mezinbûna xwedê ye” ve “Ez Kurd im perwerdehiya bi kurdî dixwazim” yazılı pankartlar ile çok sayıda anadil talebini içeren döviz açıldı.be_ziman_jiyan_nabe Demokratik Konfederalizm, PKK ve HPG bayraklarının da açıldığı mitinge eski DEP Milletvekili Leyla Zana, DTP Batman milletvekilleri Bengi Yıldız ile Ayla Akad Ata, DTP Siirt Milletvekili Osman Özçelik, DTP’li il ve ilçe belediye başkanları, il ve ilçe yöneticileri ile sivil toplum örgütleri temsilcileri katıldı.
Mitingin açılış konuşmasını İHD Şube Başkanı Av. Ferhat Bayındır yaptı. Bayındır, 30 yıldır bölgede savaş olduğunu ve 50 bin insanın yaşamını yitirdiğini hatırlattı. Bayındır, “Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesi gerekir. Anadil hakkı tanınmalı” dedi.
Yıldız: Dilimize sahip çıkalım
Mitinge katılan Batman Milletvekili Bengi Yıldız da dünyanın hiçbir ülkesinde bir halkın anadilinin yasaklanmadığını dile getirdi. Yıldız, “Sadece Türkiye’de yasaklanıyor. 80 yıldır Kürt dili inkar ediliyor. Dolayısıyla Kürtler de inkar ediliyor. Federal Kürdistan Bölgesi’nde Kürtler kendi anadilinde eğitim görürken, Türkiye’de bu tam tersidir. Geçtiğimiz aylarda adı Welat olduğu için bir çocuk Türkiye’ye sokulmadı. Bu da dilin üzerindeki yasakların göstergesidir. Her yerde Kürtçe eğitim için mücadele vereceğiz. Bunun için ‘Êdî Bes e’ diyoruz. Kürt halkına da sesleniyoruz, dilinizle konuşmayanları protesto edin. Hepiniz Kürtçe için mücadele edin” diye konuştu.
Ata: Asimilasyona hayır
DTP Batman Milletvekili Ayla Akad Ata ise Kürtçe için alanda olduklarını belirterek, şunları söyledi: “Dilimiz gül bahçesine benziyor. Zazaki, Kurmanci ve Sorani, bunlar gülleridir dil bahçemizin. Kürt halkı kendi hakları için şimdiye kadar 28 isyan gerçekleştirdi. Halkımız dil eğitimi için meydanlarda. Dilimiz bizim yaşam kaynağımızdır. Onurumuz, varlığımızdır. Biz kültürsüz ve onursuz yaşayamayız. Onun için inkara ve asimilasyona hayır diyoruz. Çünkü kültürün, dilin inkarı, aynı zamanda Kürtlerin inkarıdır. Buna da Êdî Bes e diyoruz.”
be_ziman_jiyan_nabe2 Bateyi: Resmi dil olarak kabul edilsin
Yıldız’ın ardından TZPKurdî Sözcüsü Qahir Bateyî konuşma yaptı. Bateyî, Kürtçeye dönük taleplerini dile getirdi:
- Şimdiye kadar dil ve kültür üzerinde uygulanan inkar ve asimilasyon giderilmeli. *Kürtçeye pozitif ayrımcılık uygulanarak, gelişmesi için yasal güvence altına alınmalı.
- Bütün okullarda Kürtçe eğitim verilmeli.
- Kürtçe eğitimin gelişmesi için ekonomik ve teknik olanakların sağlanması gerekir.
- Hükümet artık inkar ve imha politikasından vazgeçerek, Kürt dilini resmi dil olarak kabul etmeli. Kürt sanatçı ve siyasetçilerine de çağrıda bulunan Bateyî, her yerde ve her zaman Kürtçe konuşulmasını isteyerek, “Kürt sanatçıların da bu yönlü çalışma yürütmesi gerekir” dedi.
Özçelik:Bu katliamdır
DTP Siirt Milletvekili Osman Özçelik, Kürtlere yönelik beyaz katliam, asimilasyon ve inkardan vazgeçilmesi gerektiğini vurguladı. “Kürtlerin kültür ve dil hakkı yasal güvence altına alınmalı” diyen Özçelik, şunları ifade etti: “Bir Kürt çocuğu 6 yaşına kadar Türkçe bilmiyor. Ancak ilkokula başladığında yeni bir dille tanışıyor. 6 yıl boyunca öğrendiklerini hafızasından silmek zorunda kalıyor. Bu bir katliamdır, asimilasyondur. Diyoruz ki, Kürt ve Türk halkı kardeştir. Türklere tanınan hakların hepsi Kürtlere de tanınsın.” Yapılan konuşmaların ardından KCK Önderi Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla yaptığı son görüşmenin notları okundu. Bu sırada alanda bulunan binlerce kişi, “Bijî Serok Apo” diye slogan attı.
DİHA/BATMAN



leyla_zana_ifade Zana: Dil yaşam gerekçesidir
Mitingde son olarak eski DEP Milletvekili Leyla Zana konuşma yaptı. Dilin anlam ve önemine dikkat çeken Zana, dilin bir milletin haysiyeti, şerefi, varlığı ve onun yaşam gerekçesi olduğunu söyledi. Zana, “Bir halk kendi diline sahip çıkmazsa başka bir halkın sahip çıkmasını beklemesin. Halkın kendini var edebilmesi için öncelikle kendi diline sahip çıkıp yaşatması gerekir. Aynı zamanda bir egemen güç bir halkı yok etmek istiyorsa, ilk başta onun dili ve kültürüne yönelir. Dolayısıyla biz de kendi varlığımızı sürdürebilmemiz için dilimizi yaşatacağız ve geliştireceğiz. Millet, toprak, tarih ve kültür bir bütündür. Birisi olmadan diğeri olmaz. Bunların bir arada yaşaması gerekir” diye konuştu. “Çavê li deriyan xwelî li seriyan(Elden beklentisi olanın kafasına toprak yağar)” şeklindeki Kürt atasözünü hatırlatan Zana, şunları söyledi: “Biz kafasına toprak yağan bir millet değil, namuslu ve şerefli bir milletiz. Kendi dilimizi geliştirelim. Ve yaşamın her alanında kullanalım. Bütün eksiklerimizi gidereceğiz. Şu an da 15-20 yıl öncesine oranla çok çok avantajlıyız. Dilimiz, kültürümüz, her şeyimiz inkar ediliyordu. Ancak verilen mücadeleyle kültür kurumlarımız, basınımız gibi birçok alanda kurumlarımız gelişti. Bu kurumlar üzerinde her yerde her zaman çok rahat bir şekilde Kürtçe eğitimi verebiliriz. Kendimizi bu konuda geliştirebiliriz. Devletten de taleplerimiz var. İlk başta anadilin yasal güvenceye alınması gerekir, asimilasyon ve engellerin kaldırılması gerekir. Dilin gelişebilmesi için koşulların sağlanması gerekir.”
YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

Türk Polisinden Gözaltında çivili işkence!

Gözaltında çivili işkence
Van'da gözaltına alınan Zeki Şimşek (36) ve Ömer Aşan (16), Emniyet Müdürlüğü'nde gözaltında kaldıkları 3 gün boyunca polisler tarafından çivi ve sigara ile işkenceye maruz kaldıklarını belirterek suç duyurusunda bulundu.

iskence_turkiyede_polis


Van'ın Akköprü Mahallesi'nde mazot ve benzin satarak geçimini sağlayan Zeki Şimşek (36) ve Ömer Aşan (16) ihbar üzerine gözaltına alındı. Gözaltına alınan Şimşek ve Aşan, götürüldükleri İl Emniyet Müdürlüğü'nde işkenceye maruz kaldıklarını belirtti. Çivi ve sigarayla kendilerine işkence yapıldığını söyleyen Aşan ve Şimşek, polisler hakkında suç duyurusunda bulundu.

omer_asan_iskence_magduru_turkey_crimes 7 Eylül'de evlerine yapılan baskınla gözaltına alınarak Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldüklerini belirten Şimşek, 'Emniyet Müdürlüğü'nde 'Gazi' olarak çağrılan polis, bizi lavabo ve soyunma odasına götürerek, eşyaları çaldığımızı kabul ettirmeye çalıştı. Olayla alakamızın olmadığını söylememize rağmen bizi dövmeyi sürdürdü' dedi. Kaba dayaktan sonra polislerin ellerine aldıkları çivilerle kendilerine işkence yaptığını söyleyen Şimşek, vücutlarının birçok yerinin çiviyle çizildiğini belirtti. Üç gün boyunca işkenceye maruz kaldıklarını belirten Şimşek, 9 Eylül akşamı çıkarıldıkları savcılık tarafından serbest bırakıldı. Şimşek, olaydan sonra polisler hakkında suç duyurusunda bulundu
Aşan ise, '3 günlük işkenceden sonra polisler bizi savcılığa götürdü. Doktora ve savcılığa götürülürken işkence gördüğümüze dair konuşmamamız için tehdit edildik. Sürekli 'Eğer savcılıkta işkence yapıldığını anlatırsanız sizi yaşatmayız' tehdidinde bulundular.

zeki_simsek_iskence_magduru_turkiye Ancak biz savcılıkta her şeyi anlattık' şeklinde konuştu. Doktordaki muayenelerinde kendilerine rapor verilmediğini söyleyen Aşan, savcılıktaki ifadelerinin ardından yeniden doktora götürüldüklerini söyledi. Aşan, ikinci muayenin ardından doktorun raporu kapalı bir zarf içerisinde savcılığa gönderdi' dedi. VAN - DİHA
ERDOĞAN ALTAN

 

KÜRTLER 36. PARALELE RAZI MI?

36paralel

Kürtler ile merkezi Irak hükümeti arasındaki kriz giderek derinleşiyor. İşin en tuhaf ve ilginç tarafı Kürt yöneticilerinin yaşanan krizin derinliğini kendi basın ve kamuoylarından gizlemesidir.

Kürtler ile merkezi Irak hükümeti arasındaki kriz giderek derinleşiyor. İşin en tuhaf ve ilginç tarafı Kürt yöneticilerinin yaşanan krizin derinliğini kendi basın ve kamuoylarından gizlemesidir. Güney Kürdistan basın ve medyası yaşanan soruna karşı ilgisiz mi? Yoksa sorunu olduğu gibi yansıtmaktan çekiniyorlar mı? Bilemiyorum. Yetkililer yaşanan gelişmeler hakkında basın ve kamuoyunu bilgilendirmiyorlar bu açık.

Hewlêr erbil katliami

DİYALA KÜRTLERDEN ARINDIRILDI, KÜRT HÜKÜMETİNDEN SES YOK
ANF-Çünkü Arap orduları Diyala’ya girdiklerin bugüne kadar operasyon üzerine operasyon düzenliyorlar. Resmi rakamlara göre dokuz-on günlük süreç içinde yaklaşık olarak 800 kişi gözaltına alındı. Diyala halkı “operasyonlarda yakalanan 800 kişinin çoğunluğu resmi dairelerde çalışan Kürtlerdir” diyor. Bu operasyonlarla Diyala kent yönetimi tümden Kürtlerden arındırılıyor. İşin ilginç yönü hiçbir Kürt yetkili bu operasyonlara ‘dur’ demiyor ve sessizliklerini koruyorlar. Bir şehirde bu kadar ‘terörist’ barınmışsa demektir ki tüm şehir halkı ‘teröristlere’ yardım yataklık yapmıştır ve ‘teröristlerin’ çoğunluğu Kürt’tür. Acaba bu mümkün mü?   
Diyala ve Xaneqin’den sonra sıranın Süleymaniye ve Hewler’e gelirse hiç şaşmamak lazım. Mevcut politikalarla Arap ordularını Kerkük’te durdurmak mümkün değildir.
KÜRTLER 36. PARALELE RAZI MI?
Kürtler kendi duruşlarıyla adeta Arap ordularına Güney Kürdistan’ı işgal edin davetiyesi çıkarıyorlar. Bunun ne kadar bilinçli ya da bilinçsiz olduğu başka bir tartışma konusudur. Burada sorgulanması gereken Kürt yetkililerin oldukça pasif bir savunma içerisinde olmalarıdır.

Öyle görünüyor ki Kürtler şimdiden 36. paralele razıdırlar. Yeter ki o statüden daha geri bir konuma düşürülmesinler. Kerkük giderse ardı sıra Süleymaniye, Hewler ve Dohuk’un da gideceği bilinmelidir.
Mevcut durumda bile Güney Kürdistan’ın peşmerge ve asayiş güçlerinin maaşları ödenmekte zorluk çekiliyor. Yine ekonomik hiçbir geliri olmayan bir Kürt hükümetinin göbekten merkezi Irak hükümetine bağlanmayacağını kimse söylemesin.

09 May 2007 19 and wounded 70 people erbil hewler katliam bomb

ULUSLA BİRLİK POLİTİKASI YOK
Bugüne gelinmesindeki en büyük sebep Güneyli güçlerin başta ulusal bir politikalarının olmayışı, yine kendi içlerinde parti (YNK ve KDP) çelişkilerinin en üst düzeyde devam etmesinden kaynaklanmıştır. Kendi içlerinde birlik ve ortak bir politikası olmayan güçleri kim ciddiye alabilir. İki ayrı peşmerge gücü, iki ayrı istihbarat örgüttü (Parastin, Zanyari), iki ayrı federal hükümet (Soran ve Behtinan), dış güçlerle iki ayrı devletmiş gibi ilişkilenmeler ve anlaşma yapmaları v.b durumu nasıl izah edilebilir.
Bu tabloya bakıldığında burada Kürt halkı adına olumlu tek bir şey çıkar mı? Ya da bu tabloyla güçlü bir duruş sergilenebilir mi? Elbette Arap ordularını Kerkük, Xaneqin, Diyalaya çağıran daha sonra Maxmur, Şengal, Şexan, Dohuk, Süleymaniye ve Hewler’e çağıracak olanda bu duruş olacaktır.
erbil Hewlêr katliami TALABANİ ARAPLARIN BU POLİTİKASINA DESTEK VERİYOR
YNK, özelde Celal Talabani Arapların bu politikasına destek vermektedir. KDP içinde ismini vermek istemeyen bir yetkili; “sorunun bu düzeye gelmesinde YNK’nin Kerkük sorunu noktasında takındığı tavır oldukça belirleyici olmuştur” diyor.
KDP'liyetkilinin yaptığı değerlendirme şöyle: “Kerkük politikasının dönüm noktası Celal Talabani’n 25 Şubat 2007 tarihinde hastalanması ve tedavi için Ürdün’e götürülmesiydi. Asıl politika burada belirlendi. Daha sonra 2 Şubat 2008 tarihinde Celal Talabani’n Kerkük’te Türkmen ve Araplarla yapmış olduğu toplantı ve sonrasında Türkiye ziyareti Kerkük politikası ve Irak’ta ki Kürtlerin statüsünü belirlemiştir. Sorun ne kadar Kerkük sorunu olarak görünse de Kerkük sorunun altında Kürt statüsü belirlenmiştir.
Irak parlamentosunda onaylanan 24 maddeyi tartışmak için 22 Ağustos 2008 tarihinde Bağdat’ta KDP ve YNK pilotbüro üyeleriyle Mesut Barzani ve Celal Talabani toplandıklarında bu toplantıda Celal Talabani’nin ‘Kerkük bir Arap şehridir Kerkük konusunda yapabileceğimiz bir şey yoktur. Boşuna çaba harcamayalım.’ şeklinde tavır takındı ve onun için yapılan bu toplantı sonuç almadan dağılmıştır’’ dedi.
Yine bir taraftan Kerkük sorunu tüm sıcaklığıyla tartışılırken diğer taraftan Celal Talabani Kerkük il yönetimine (polis, asker ve diğer resmi dairelere) yetkili düzeyde yeni 300 Türkmen’in alınması için talimat veriyor. Böylelikle Kerkük il yönetiminde yaklaşık olarak 1500 Türkmen alınmış oluyor. Anlaşılan o ki Celal Talabani sorun daha tartışma sürecinde iken yetkisini kullanarak Kerkük’ü Türkmen ve Araplara teslim etmek istiyor. 
Sonuç olarak Kürtler, Araplar neden böyle davranıyor demekten ziyade, Kürtlerin kendi içlerinde neden birlik olmadıklarını, tarihi bir fırsattı bireysel ve ailesel çıkarlara kurban edilmesini sorgulamalılar. Sorun çözümü, Kürtlerin birliğinden geçer.
Çünkü ufukta Kürtler istemeseler de Araplarla son bir çatışma daha yaşayacaklar.

 

12 Eylül ve idam listesi

idam Bianet-12 Eylül askeri darbesini takip eden dört yıl boyunca onlarca insan idam edildi. Ölüm cezaları sağ ve sol görüşlü insanlar kadar adli suçlular ve bir de ASALA militanına verildi.  

Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu'nun Apoletli Adalet adlı kitabında idam edilen 49 kişinin isimleri yer alıyor. Prof. Dr. Semih Gemalmaz'ın "Türkiye'de Ölüm Cezası 1920-2000" adlı kitabındaysa 50 kişinin adı var. Gemalmaz aktardığı listede, adli suç gerekçesiyle 22 Ocak 1983'te Akşehir'de öldürülen Ahmet Mehmet Uluğbay da yer alıyor.

12 Eylül 1980-25 Ekim 1981 arasındaki idam kararlan, Milli Güvenlik Konseyi döneminde, 25 Ekim 1981-14 Ekim 1983 tarihleri arasındaki idam kararları Danışma Meclisi döneminde, 6 Kasım 1983 sonrasındaki idam kararlarıysa Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) döneminde verildi.

Mavioğlu'nun kitabından devlet eliyle öldürülenlerin isimlerini hatırlatıyoruz:

1980

Necdet Adalı (sol) ve Mustafa Pehlivanoğlu (sağ) 7 Ekim'de Ankara'da,

Serdar Soyergin (sol) 25 Ekim'de Adana'da,

Erdal Eren (sol) 13 Aralık'ta Ankara'da,

1981

Cevdet Karakaş (sağ) 4 Haziran'da Elazığ'da,

Veysel Güney (sol) 10 Haziran'da Gaziantep'te,

Ahmet Saner (sol) ve Kadir Tandoğan (sol) 25 Haziran'da İstanbul'da,

Mustafa Özenç (sol) 20 Ağustos'ta Adana'da,

İsmet Şahin (adli) 20 Ağustos'ta İstanbul'da,

1982

Seyit Konuk (sol), İbrahim Ethem Coşkun (sol) ve Necati Vardar (sol) 13 Mart'ta İzmir'de,

Fikri Arıkan (sağ) 27 Mart'ta Ankara'da,

Sabri Altay (adli) 23 Nisan'da Adapazarı'nda,

Cengiz Baktemur (sağ) 30 Nisan'da Elazığ'da,

Şahabettin Ovalı (adli) 12 Haziran'da Sinop'ta,

Ednan Kavaklı (adli) 18 Haziran'da Ankara'da,

Ali Bülent Orkan (sağ) 13 Ağustos'ta Ankara'da,

Veli Acar (adli) 13 Ağustos'ta Isparta'da,

Eşref Özcan (adli) 19 Ağustos'ta Kayseri'de,

Halil Fevzi Uyguntürk (adli) 29 Aralık'ta Afyon'da,

Kazım Ergun (adli) 29 Aralık'ta Akşehir'de,

Muzaffer Öner (adli) 29 Aralık'ta Amasya'da,

1983

Adem Özkan (adli) 13 Ocak'ta Balıkesir'de,

Hüseyin Çaylı (adli) 13 Ocak'ta Afyon'da,

Osman Demiroğlu (adli) 13 Ocak'ta Isparta'da,

Ali Aktaş (sol) 23 Ocak'ta Adana'da,

Duran Bircan (adli) 23 Ocak'ta Denizli'de,

Levon Ekmekçiyan (ASALA militanı) 28 Ocak'ta Ankara'da,

Ramazan Yukangöz (sol), Ömer Yazgan (sol), Erdoğan Yazgan (sol) ve Mehmet Kambur (sol) 29 Ocak'ta İzmit'te,

Ahmet Kerse (adli) 30 Ocak'ta Gaziantep'te,

Rıdvan Karaköse (adli), Cavit Karaköse (adli) ve Süleyman Karaköse (adli) 5 Şubat'ta Akşehir'de,

Fatih Laçinligil (adli) 24 Şubat'ta Keşan'da,

Faik Görünmez (adli) 24 Şubat'ta Kilis'te,

Mustafa Başaran (adli) 30 Mart'ta Edirne'de,

Hüseyin Üye (adli) 30 Mart'ta Nazilli'de,

Şener Yiğit (adli) 20 Nisan 1983'te Isparta'da,

Cafer Aksu Altıntaş (adli) 20 Nisan'da Ordu'da,

Abdülaziz Kılıç (adli) 26 Mayıs'ta Edirne'de,

Halil Esendağ (sağ) ve Selçuk Duracık (sağ) 5 Haziran'da İzmir'de,

1984

İlyas Has (sol) 6 Ekim 1984'te İzmir'de ve Hıdır Aslan (sol) 24 Ekim 1984'te İzmir'de idam edildi.(EÜ)

Tutsaklar Kürtçe yasağını AİHM'e taşıdı

europa_flags_kurdistan Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi idaresinin Azadiya Welay Gazetesi'ne el koyarak kendilerine vermediğini bildiren siyasi tutsaklar, konuyu AİHM'e taşıdığını bildirdi.
Cezaevlerine Türkçe dışında farklı dillerde dergi ve gazetelerin alınmamasına tepki gösteren Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi'ndeki siyasi tutuklu ve hükümlüler, bir yıldır günlük Kürtçe yayın yapan Azadiya Welat Gazetesi'ni alamadıklarını bildirdi.
Anadillerinde süreci takip etmelerine izin verilmediğini bildiren tutuklu ve hükümlüler, açtıkları davaların sonuçsuz kaldığını, Türkiye'deki iç hukuk yollarının tükendiğini bu nedenle konuya ilişkin yüzlerce dosyayı AİHM'e taşıdıklarını açıkladı.cezaevi0221_thumb[3]
Tutuklulardan Abdullah Güney, yaklaşık bir yıldır Kürtçe konuştukları için aileleriyle telefon görüşmesi yapamadıklarını dile getirerek şunları kaydetti: "Yaklaşık bir yıldır aldığımız Azadiya Welat Gazetesi'nin yüzlerce nüshasına cezaevi idaresi tarafından el konuldu. Bir yıl öncesine kadar cezaevlerinde Kürtçe yayın üzerinde çok ciddi yasaklamalar yoktu. Ancak bir yıldır Azadiya Welat Gazetesi'ne cezaevi yönetimi tarafından el konularak depolara gönderiliyor. Ancak bize gazeteyi vermemelerine rağmen biz yine dışarıdan gazeteyi alıyoruz ve yasaklanma kaldırılıncaya kadar da alacağız." Uygulamanın insan hak ve özgürlüklerine aykırı olduğunu bu nedenle konuyu AİHM'e taşıdıklarını dile getiren Güney, uygulamanın kaldırılması için TZPKurdi ile Türk Yayıncılar Birliği'nin girişimde bulunmasını istedi.ANF

Askerler 36 bölgede ormanları ateşe verdi

Türk ordusu Ağustos ayında da Kürt ormanlarını yakmaya devam etti. Temmuz ve Ağustos aylarında 36 alanda orman yangını çıktı. Devlet yangınlara herhangi bir müdahalede bulunmazken bazı alanlarda halkın kendi imkanları ile yangınları söndürdü.

Batı illerinde yaşanan orman yangınlarını söndürmek için tüm gücünü seferber eden Türk hükümeti, insan hakları örgütleri ve çevrecilerin uyarılarına rağmen Kürt bölgelerindeki yangınlar karşısında sessiz kalmayı tercih etti.
Kürt bölgelerinde asker eliyle çıkarılan yangına halkın müdahale etmesi bile engellenirken, yanı başındaki yangınları görmeyen hükümet Gürcistan'in Borjomi Milli Park'in da çıkan yangına müdahale için yangın söndürme uçakları gönderdi.
Ağustos ayında Türk ordusun orman katliamı aralıksız sürdü. AKP'nin ağaç kesme kampanyası da hükümetin doğa politikasını gözler önüne serdi. Orman yangınları Meclis'e de yansımasına rağmen hükümet ordunun yaktığı ormanlar karşısında herhangi bir tavır değişikliğine gitmedi. Sonuç olarak DTP'liler hükümet müdahale etmezse kendilerinin orman yangınlarına müdahale edecekleri tepkisinde bulundu.
Bu yıl orman yangınlarının sistematik bir hal aldığı görüldü. Sadece Temmuz ayında ANF kayıtlarına göre 27 alanda oraman yangını çıkarıldı. Yangınlara herhangi bir müdahalede bulunulmazken, sivil toplum örgütleri orman yangınlarına sert tepki gösterdi.


Ağustos ayında ANF kayıtlarında göre en az 9 alanda yangın çıkarılırken 1-9 Eylül tarihleri arasında ise 3 alanda ordu tarafından ormanlık alanlar ateşe verildi.
EYLÜL:
7 EYLÜL / DİYARBAKIR: Türk ordusu tarafından Diyarbakır'ın Dicle İlçesi Kırkpınar Köyü kırsal alanında 7 Eylül günü yürütülen operasyon sırasında ormanlık alan ateşe verildi. Olay yerinde incelemelerde bulunan İHD üyeleri ve DTP'li milletvekilleri ile belediye başkanlarının da aralarında bulunduğu heyete bilgi veren köylüler, askerlerin ormanlık alanı ateşe verdiğini söyledi. İnceleme yapan heyet ise giderek büyüyen yangına karşı yetkililerin duyarsız kaldığını belirtti.
5 EYLÜL / BİNGÖL: Bingöl merkeze bağlı Bilaloğlu Köyü yakınlarında sabaha karşı orman yangını başladı. Merkeze yaklaşık 10 kilometre uzaklıkta başlayan yangının akşam saatlerinde de devam ediyordu. Yangının söndürülmesi için herhangi bir müdahalede yapılmadı.
4 EYLÜL / DERSİM: Desim merkeze bağlı Sütlüce mevkiinde operasyonlar nedeniyle bombalanan ormanlık alanda yangın çıktı. Kırmızı Dağ'ın eteklerinde bulunan ağaçların yangığı yangına müdahale edilmedi.
AĞUSTOS:
28 AĞUSTOS / DERSİM: Türk Silahlı Kuvvetleri'ne (TSK) bağlı birliklerin Dersim kırsalında başlattığı operasyon kapsamında, kobra tipi helikopterlerle ormanlık alanların bombalanması sonucu yangın çıktığı öğrenildi. Giderek büyüyen yangının dumanı Ovacık İlçe merkezini kapladı.
28 AĞUSTOS / DERSİM: Dersim merkez ile Ovacık ilçesi arasında yer alan Tornova Köyü kırsalında da top atışları ve helikopterlerin bombalaması sonucu yangın çıktı.
27 AĞUSTOS / BİNGÖL: Genç kırsalı bombalanıyor Bingöl'ün Genç İlçesi'nin Bulgurlu Köyü'nün Konacık (Dewrec) Mezrası'nın kırsalında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK), operasyonunda atılan havanların mezraya isabet etti. Mezranın meralarında yangın çıktığı öğrenildi.
21 AĞUSTOS / DİYARBAKIR: Diyarbakır'ın Lice İlçesi kırsal alanındaki ormanlık alanda yangın çıktı. Rüzgârın etkisiyle kısa sürede büyüyen ve üzüm bağlarının kül olmasına yol açan yangını söndürmek için Lice halkı seferber oldu.
16 AĞUSTOS / DİYARBAKIR-ELAZIĞ: Türk ordusu Diyarbakır'ın Dicle ilçesi ile Elazığ'ın Arıcak ilçeleri arasında yer alan Pirajman ve Görese dağı (Koye vazdon) bölgelerinde operasyon başlattı. Yerel kaynaklar bombalama sonrası bölgede yangın çıktığını ve hiç bir müdahalenin de yapılmadığını bildirdi.
13 AĞUSTOS/ DİYARBAKIR: Diyarbakır'ın Lice İlçesi'ne bağlı Hezane Köyü'nde bulunan Hezane Karakolu'ndan kırsal kesime yönelik gerçekleştirilen top atışlarından sonra ormanlık alanda yangın çıktığı bildirildi.
8 AĞUSTOS / SİİRT : Siirt'in Eruh İlçesi'ne bağlı Çiyayê Reş bölgesi, Bağgöze Jandarma Karakolu'na bağlı askerlerce ateşe verildi. Yangın Çiyaye Reş bölgesindeki Bağgöze (Aynê) ve Kaşıkyayla (Zuvanya) köyleri arasında bulanan ormanlık alanda çıktı. Kaşıkyayla Köyü'ndeki yangın halkın kendi imkanlarıyla söndürüldü.
5 AĞUSTOS/ DİYARBAKIR: Diyarbakır'ın Dicle İlçesi kırsalında TSK'nın operasyonu sırasında çıkan çatışmadan sonra bölge bombalandı, Bozek Taşları Ormanı'nda yangın çıktı. Öğle saatlerine kadar süren yangı köylüler tarafından söndürüldü.
5 AĞUSTOS/ DERSİM: Dersim, Pülümür, Nazımiye üçgenindeki kırsal alanda Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yürüttüğü operasyon kapsamında ormanlık alanın bombalanmasının ardından yangın çıktı. Yangın herhangi bir müdahale yapılmadı.ANF

 

Bin 500 Yıllık Anıt Ağaçlar Kesildi

Askeri bölge olduğu için askeri yetkililerden izin alınamadan girilemeyen Dersim'in Ovacık ilçesi ile Erzincan il sınırları içinde bulunan boşaltılmış köylerdeki bin 500 yıllık anıt ceviz ağaçları pervasızca kesildi. 1990'lı yıllarda askerlerce boşaltılmış köylerden kesilen 3 bin kadar ceviz ağacının Bolu'da faaliyet yürüten ve henüz ismi öğrenilemeyen bir kereste fabrikasına götürüldüğü bildirildi.

dersimde_anit_agaclar_kesildi


Dersim'in Ovacık ilçesine bağlı Mücrek, Çat, Ahbanos Vadisi, Abaçamlar, Eğimli, Serxat ile Maraş mevkisini içine alan onlarca kilometre karelik alanda bulunan ve büyük bir kısmı bin 500 yıllık olan 3 bine yakın ceviz ağacı kesildi. Sözkonusu kesimin ne zaman yapıldığı tam olarak bilinmez iken önceki gün ağaç kesimini öğrenen Ovacık Elbaba Dinlenme Tesisi sahibi Mahmut Utan, bu anıt ağaç katliamını fotoğrafladı.
Bolu'ya götürülüyor Sözkonusu kesimlerin Bolu'da faaliyet yürüten bir kereste fabrikası için yapıldığı ileri sürüldü. Ağaçların kesilmesini belgeleyen Ovacık Elbaba Dinlenme Tesisi sahibi Mahmut Utan, anıt niteliğindeki ağaçların kesiminin aralarında Ali Kandil, Ahmet Akköz, Kenan Ateş, Emin Ünel ile soyadları öğrenilemeyen Bekir, Abdullah ve Hacı isminde müteahhitler tarafından yaptığını söyledi. Bölgeye araçla gidildiğini, burada çadırların kurulduğunu belirten Utan, ağaç kesimin bu bölgede yapılmasının ise dikkat çekici olduğunu söyledi. Anıt niteliğindeki ağaçların kesimine kimlerin izin verdiği bilgisine henüz ulaşmadıklarını belirten Utan, 'Tapulu arazilerde yapılan bu kesim için hak sahiplerinden izin alınmadı. Yani bu bir katliamdır. Düşünün Türkiye'de 800 yıllık anıt niteliğinde çınar ağacı var o da İstanbul'da bu cevizler onlardan bile eski. Bu ağaçların kesimi yasak. Ama bunlar kimden cesaret alıp kesiyorlar' dedi. Ağaç kesiminin yapıldığı bölgedeki köyler 1990'lı yıllarda askerlerin baskısı sonucu boşaltıldı. Bölgeye askeriyenin izni veya haberi olmadan sivillerin girmesi ise yasak. Öte yandan geçtiğimiz günlerde bölgedeki askeri yetkililer Tunceli Valiliği aracılığıyla Orman İşletme Şefliği'ne talimat göndermiş ve yol kenarındaki ağaçların 'güvenlik' gerekçesiyle kesilmesini istemişti. Bu 'istek' doğrultusunda belli bölgelerde ağaç kesimi yapılmıştı. Ayrıca Dersim'de operasyona çıkan askerlerce ateşe verilen merkeze bağlı Sütlüce Köyü kırsalında yer alan Kırmızı Dağ eteklerindeki orman yangını ise hala devam ediyor. DERSİM - DİHA
RÜŞTÜ DEMİRKAYA