Friday, October 17, 2008
KOMKAR´dan Uluslararası Basın Enstitüsü-IPI Başkanı´na mektup
KurdTime : Friday, October 17, 2008 0 Yorum
Etiketler : Medya
Aleviler Ankara'ya yürüyor
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) organizasyonu ile Aleviler, zorunlu din derslerinin kaldırılması, cemevlerinin ibadethane yapılması amacıyla 7, 8, 9 Kasım tarihlerinde Ankara'ya yürüyecek. |
KurdTime : Friday, October 17, 2008 0 Yorum
Etiketler : Alevi
Frankfurt Kitap Fuarı'nda Kürdistan standına saldırı
Almanya'nın Frankfurt kentinde resmi açılışı dün yapılan 60. Frankfurt Kitap Fuarında Federe Kürdistan Bölgesi standına bir grup aşırı sağcı Türk tarafından saldırı yapıldı. Türk basının ’Frankfurt Kitap Fuarı'nda harita rezaleti’, ‘Bölücü Kürdistan haritası’ haberleri ardından bir grup aşırı sağcı Türk, Federe Kürdistan Bölgesi’nin standına saldırdı. Kürdistan standı yetkilileri dünden bu yana Türk gazetecilerinin provokasyon girişimleri sonucu saldırıya maruz kaldıklarını söylediler. Alman polisine önlem alması konusunda dün uyarı yaptıklarını ancak polisin uyarıyı ciddiye almadığını belirten stand yetkilileri saldırıyı kınadı. Saat 14:00 sıralarında gerçekleşen saldırı ardından polis Kürdistan standı önünde geniş güvenlik önlemleri aldığı görülürken, dünya basını Kürdistan standına gelerek yayın yaptılar. Saldırganların Kürdistan haritasını yırtmaları ardından standa 2 yeni harita daha asıldı. Türk basını ve Türk büyükelçiliğinin tarafından bu grubun kışkırtıldığını söyleyen Kürt yetkilileri, saldırıyla ilgili bir basın toplantısı düzenleyecekler.
Diyarbakır'da 50 öğrenci gözaltına alındı |
KurdTime : Friday, October 17, 2008 1 Yorum
Linç Kültürü-Hülya Yetişen
Ağlayan bir çocuk görmüştüm. Ufacıktı elleri daha, gizleyemiyordu gözyaşlarını. Eğildim, silmek istedim gözyaşlarını. Başını çevirerek izin vermedi. “Bakkal amcanın oğlu öldü” dedi, ağlama sesini yükselterek. Yavrusunun hüzünle ağlamasına dayanamayan anne “ Senin kardeşin değil ki! O yabancı!!!” deyince hıçkırıkları ve ağlama sesi kesildi çocuğun. Durdu, düşündü çocuk. Gözyaşlarıyla birlikte sildi hafızasından yaşıtı olduğu bakkal amcanın oğlunu. Büyükler doğru söyler ya! Yabancı bir çocuk için ağlamak gerekmiyordu... Türkiye’de ötekileşme, ötekileştirmeyi yaşıyoruz. Bir ülkenin hem yetimi, hem öksüzü, hem de ötekisi, azı, azınlığı olmak kolay değil. Esirgemeyen, bağışlamayan bu devlette, kimsesiz ve kimliksiz olmak ölümcül bir gerçekliktir. Cumhuriyet her yaşta utanmayı öğretti bize. Türk olmayan her şeyi ve herkesi yok saymayı da. Sürekli ve kesintisiz bir utanma hali bizimkisi. Tutunacak ve sığınılacak bir göz bırakmadı bize. Türkiye’nin Batı şehirlerinde ve kasabalarında Kürtlere yönelik gelişen ve lince varan ırkçı saldırılar, Güney Kurdistan’a yapılması öngörülen askeri operasyon ile ilgili Tezkere’nin Meclis’ten büyük bir çoğunlukla geçmesi, Kürdistanı’nda OHAL’in tekrar gündeme gelmesi, işkenceyle cezaevinde Engin Ceber’in öldürülmesi, Fethi Naci’nin ‘İnsanlık Tükenmez’ sözünü silindir gibi ezip geçiyor. İnsanoğlu ve insankızı durmadan tükenerek azalıyor. Her bilinç, karşısındakinin ölümünü izlerken, kendini de yok etmeye devam ediyor. Türkiye, korkularına göre siyaset oluşturan bir devlet yapılanmasına sahiptir. Cumhuriyetin ilk yıllarında, Batı’ya anti-emperyalist kaygıyla yakınlaşıldığı dönemde, Osmanlı korkusu başattı. Sonra Kürt isyanlarını bahane ederek yarattıkları Kürt korkusu, ABD’nin desteği ile sovyet ve komünizm korkusu, şeriat korkusu......uzayıp gider bu korku zinciri. Shymalan, “Village” filminde iktidar ve korku arasındaki ilişkiyi çok boyutlu önümüze koymuştu. Köy halkının dışarıya çıkmasını istemeyen ihtiyar heyeti, geceleri kostümlerini giyerek köyü kuşatan ormanın içerisinde dolaşıp çeşitli sesler çıkarıyorlardı. Bu korku, köylülerin onlara itaatini kolaylaştırdığı gibi, köy dışında herşeye canavarmış gözüyle baktıkları için, ihtiyar heyetinin varlığını tehlikeye düşürecek dış dünya ile iletişim olanaklarından da mahrum bırakıyordu.. Bu canavarlaşma aygıtı, Türkiye’de komünistler, Ermeniler, Kürtler, Müslümanlar...... biçiminde değişip gidiyor. Bir kültür haline dönüşüyor. Linç, toplumun dokusuna işleniyor: 1955 yılında, 6-7 Eylül olayları olarak geçen, Rumlara yönelik saldırılar, 24 Aralık 1978’de 111 kişinin öldüğü Maraş Katliamı, 5 Temmuz 1980’de Çorum olayları, 5 bin kişinin can verdiği olaylar sonrası yaşanılan 12 Eylül askeri darbesi, 1 Mayıs 1977 katliamı, Nevroz kutlamaları sırasında Mersin’de yaşanan bayrak krizi, 1993’teki Sivas Madımak katliamı, Trabzon’da bildiri dağıtan 5 gence yönelik linç girişimi, ve en son da Altınova’da, Adana’da Kürtlere yönelik linç girişimleri ve bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Gelinen noktada gücünü linç kültüründen alan ve daha üst boyutlarda yaşanması muhtemel olaylarla karşı karşıyayız. Etnik bir yapının yaşam hakkının ciddi bir tehdit altında olduğu böylesi bir süreçte hâlâ ve telaşla üst alıntılara dayalı siyasi projeler/perspektifler üreten siyasetler, iflas ettiklerini artık görmelidirler. Linç kültürü, ve olaylarına karşı somut önerme ve eylemlerle siyaset arenasına girecek olan sol, halklar nezdinde yitirdiği itibarını yeniden kazanabilir. Bu da olumsuzluklar içinde bir şanstır.Hülya Yetişen WWW.KURDISTAN-POST.COM |
KurdTime : Friday, October 17, 2008 0 Yorum
Etiketler : Yorum
Barzani tüm isteklerimizi karşılayamaz…
Türk toplumu Barzani’ye çok kızgın. Herşeyin başında, bize gereken desteği vermediğinden dolayı kızgın. PKK’yı durdurmadığı veya durduramadığı için son derece kızgın. Üstelik sadece bu kadar da değil. Daha dün aşiret reisi olarak gördüğü birinin, bugün karşısına neredeyse bir Devlet Başkanı gibi çıkmasını galiba pek hazmedemiyor. Daha düne kadar, sıkıştıkça Türkiye’den destek isteyen, Talabani ile kavgasını kazanabilmek için Ankara’dan silah alan birinin bugün koskoca Türkiye’ye meydan okumasını içine sindiremiyor. Türk toplumu Barzani’yi küçümsüyor. Dönemin değiştiğini, koşulların değiştiğini, dengelerin ve bölgedeki rollerin değiştiğini anlayamıyoruz veya anlamak istemiyoruz. Hala eskilerde yaşıyoruz. Hala “ Bizim verdiğimiz pasaportla dolaşırdı, şimdi adam oldu” diyoruz. Şu sıralarda ise, o eski aşiret reisinden medet umuyoruz. Ondan gereken desteği elde edemediğimiz taktirde, PKK ile mücadelemiz güçleşecek.
Beklentilerimizin listesi de oldukça uzun: ►PKK’nın lider kadrosunu yakalayıp bize teslim edin. ►Sınır boyundakilerden başlayarak, Kandil’deki kampları dağıtın ►PKK’nın K.Irak’ta kamp kurmasını engelleyin. ►PKK’nın K.Irak’ta dolaşmasını, silah ve cephane taşımasını engellemek için kontrol noktaları oluşturun. ►Hava alanlarında kontrolleri arttırın ve PKK liderlerinin giriş çıkışlarını durdurun. ►Türkiye aleyhinde ve PKK lehinde açıklamalar yapmayın ve Washington’un yaptığı gibi, Ankara ile sürekli istihbarat alış verişine girin..
Ancak kendi kendimize “Acaba Barzani bu beklentilerimizi yerine getirebilir mi? Hepsini olmasa dahi, yarısını karşılayabilir mi ?” diye sormuyoruz. Barzani’nin yukarıdaki listemizin tümünü değil yarısını dahi yerine getiremez. Buna karşılık, Türkiye’ye sınırlı dahi olsa destek verebilir. Bunun koşulu da, bizim Barzani’yi daha iyi anlamamız, küçük görmememiz, varsa ihtiyaçlarını karşılamamız ve birlikte adım atmayı kabul etmemizdir.
O DA , TÜRKİYE’Yİ ANLAMALIDIR Madalyonun bir de diğer tarafı var. Nasıl bizler Barzani’yi anlamalı, yapabilecekleri kadarını istemeli ve birlikte hareket etmeliysek, O’nun da bizi anlaması ve Türkiye’de yanan ateşi hissetmesi gerekir.Zira Ankara’dan bakıldığında, Barzani’nin iyi niyetle yaklaşabileceği, hatta kısıtlı dahi olsa destek verebileceği noktalar var. Türkiye’deki yangının giderek arttığının farkında mı? Kürt-Türk iç içeliğinin, birlikte yaşama koşullarının giderek tehlikeye girdiğini hissetmiyor mu? Eğer yarın bu topraklar üzerinde bir Türk- Kürt çatışması çıkarsa, unutmayalım ki, bu yangın çok kısa sürede Kuzey Irak’a da sıçrar. Doğrudur, Irak’ın istilasından sonra, Türkiye Cumhuriyeti Devleti Mesud Barzani ile ilişkilerini gerginleştirdi. Kerkük ve Bağımsızlık çalışmaları Ankara’yı gerdi. Ancak bugün, artık bu iki konuda da mesafe alındı. Her iki sorun da çok daha ileriye ertelendi. Dolayısıyla, yeni bir sayfa açmanın zamanı geldi. Kim ne derse desin, Türkiye K.Irak Kürtleri için tek çıkış, tek güvenlik unsurudur. Kürtler sırtlarını İran’a değil, Türkiye’ye dayadıkları sürece güvencede kalabilirler. Kürtler Türkiye ile iyi ilişki kurdukları oranda, daha kolay zenginleşir. Batıya gitmelerinin tek yolu da yine Türkiye’den geçer. PKK ile savaşmaları, PKK’lıları öldürmeleri de gerekmiyor. Ankara’nın tek istediği, bu kanserin Kuzey Irak’ta yerleşmesinin ve oradan gelip Türkiye’de insanları öldürmesinin kontrol altına alınması. PKK’nın ellerini kollarını sallayarak dolaşmalarının engellenmesi. Gerisini bırakın bir hallederiz. Bunu da, hem güvenlik önlemleri alarak, hem de işin esasına girerek hallederiz. Yeter ki, Barzani ile diyalogu oluşturalım. Türk kamuoyundaki duyarlıklar artık ince diplomatik oyunları kaldıramayacak derecede yüksektir. Yeter ki, Barzani de Türk kamuoyunu anlasın... Unutmayalım, ne bizler Barzani’yi küçümseyerek veya döverek bir yere varabiliriz, ne de Barzani Türkiye’yi kendine düşman ederek bir şey kazanabilir. |
KurdTime : Friday, October 17, 2008 0 Yorum
Etiketler : Yorum
PKK yenilse, DTP kapatılsa
M.Salih Erol WWW.KURDISTAN-POST.ORG Bezele Baskını’ndan sonra Kürt Sorunu’ndaki tartışmalar iyice kızıştı. Türkiye gibi, hatalarını tartışma konusu yapmayan bir devlet yapısı göz önüne alındığında demektir ki, bu tartışmalar devlet eliyle yapılıyor. Mantık itibariyle düşünülecek olursa meselenin tartışılıyor olması iyidir, desteklemek de lazım. Fakat... Tartışmalar şekillendikçe, bildiğimiz osmanlı oyunlarından birinin tekrar sahnelenmeye çalışıldığı anlaşılıyor. Ve ister istemez gardınızı almak zorunda kalıyorsunuz. Devletin kiminle problemi var? PKK’yle. Peki, devlet kiminle irtibat halinde? Güneyli Kürtlerle. İşte Osmanlı oyunu dediğimiz bu. İşinize gelmediği zaman, “üç beş çapulcu”, “aşiret lideri” filan diyerek kocaman bir halkı küçümseyeceksiniz, işiniz düştüğündeyse diplomatik diyaloglar geliştirmeye çalışacaksınız. “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır” lafına benzeyen bu konuyu tartışmaya gerek yok ama iyi niyetimize leke düşmesin diye yazmaya devam edelim... Tartışıldığı gibi, devletin Barzani ile görüşmesinin iki sebebi olabilir; Bir, PKK ile savaşmasını istemek. İki, arabuluculuk görevi üstlenmelerini beklemek. Niyeti baştan belli olan böylesi arayışlar bir matematik problemi olmadığından aklı başında her insan, bu yanlış bir hesaptır ve tutmaz, der. Çünkü; PKK- Barzani çatışması Kürtlerin yakın tarihinde var olan ve her çeşitten Kürdün nefretle andığı tarifi mümkün olmayan müthiş bir sızıdır. Ne Saddam’ın kimyasalları, ne Dersim Katliamı, ne Qamişlo Katliamı, ne Mahabat Yenilgisi, ne de Kasaplar Deresi Katliamı Kürdün canını bu kadar acıtmamıştır. Kürtler, “bırakûji” dedikleri bu illeti bir daha hatırlamamak üzere tarihlerine gömmüşlerdir. Dolayısıyla Barzani buna ne cesaret gösterebilir, ne de tenezzül eder. Arabuluculuk meselesine gelince... Bu senaryo birincisinden daha başarısız ve tutması da ihtimal dışı. Barzani, “Madem ki arabuluculuk ve çözüm istiyorsunuz neden gidip meclisinizdeki legal yollarla seçilmiş temsilcilerle görüş müyorsunuz? dese, kim ne cevap verecek? PKK lideri Öcalan da ikide bir bu öneride bulunuyor. DTP ise PKK ile olan gönül bağlarını inkâr etmiyor zaten. Açık açık diyorlar ki, Bu savaşın bitmesi için arabulucu olalım. Ayrıca “bizim tabanımızala PKK’nin tabanı bir”de diyorlar. Böylesi sorunları çözmenin dünya da örnekleri de var üstelik. Mesela, ne Türkiye İngiltere kadar güçlü bir ülke ne de IRA, PKK kadar güçlü bir örgüt. İngilizler, hiç gocunmadan IRA temsilcisi Shin fine’le masaya oturdular. Üstelik Shin Fine’ın DTP kadar da gücü yok. Açık söylüyorum; Devletin dönüp dolaşacağı yer masaya oturmaktır. Ne Barzani’den savaşmasını beklemek ne de arabulucu olmasını istemek PKK’yi bitirir. Hatta daha ilerisini de söyleyelim, hiç bir güç PKK’yi bitirmez, ancak ve ancak PKK isterse kendini bitirir. Bunu militarist ve duygusal milli duygularla söylemiyorum. İki sebebi var; Bir, savaşla bitirilebilme şansı olsaydı dünyanın güçlü ordularından biri olan Türk Ordusu bu kadar zamandır bitirirdi. Bu tarz örgütlerin yapıları ortada, dağda bu kadar direnç gösteren bir yapılanma sıkışması durumunda şehre iner, inmesi durumunda hangi güç onların yapabileceği eylemleri durdurabilir ki, bu da iki. Üstelik bunun orta yerde örnekleri de var; Devletin yıllardan beri yenmeye çalıştığı bir sürü sol örgüt var ve militan sayıları da PKK gibi binlerle değil, onlarla ifade ediliyor. Devlet şehre inmiş bu örgütleri alt edebildi mi ki dağda sıkıştırdığı PKK ile şehirde başedebilsin? Diyarbakır’da polis otobüsüne yapılan saldırı şehre inmiş bir PKK’nin neler yapabileceğinin göstergesi değil de nedir? Şu da var... Diyelim ki PKK, istenildiği gibi kayıtsız şartsız bir şekilde teslim oldu veya yenildi ve onun uzantısı DTP de bitti. Peki, doğacak boşluktan faydalanarak oluşabilecek ve kendilerine şiddeti hedef seçen marjinal Kürt örgütlenmelerin yapabileceği tahribatların hesabını kim verebilir? Ve Kürt tarafı... Ne devletin bu kirli savaşı daha fazla kaldırabilecek gücü kaldı, ne de halkın acılara katlanabilecek kadar sabrı. Bu iş “ya olacak, ya olacak” aşamasına gelmiştir. Bundan gayrisi pazarlık işidir. “Pazarlık” kavramını sık sık ve özellikle kullanıyorum. Bu yüzden “sen bizim değerlerimize nasıl ticari bir mal muamelesi uygularsın” diyen tenkitler de alıyorum ama inançla ve inatla “pazarlık” diyorum, bu iş şu an pazarlık aşamasındadır. Ve... Kürtlerin cesur, başı dik, bir ileri iki geri adım atmayan, zorluklarla karşılaşınca yalpalamayan siyaset erbabına ihtiyacı vardır. Bu süreci destekleyecek de entellektüel çevreye. Her çeşitten Kürdün çözüme katkı sunacağı kesindir. Ayrılıklar ve fikir uyuşmazlıkları aslında doğru tespiti yapabilmek için gereklidir. Bir bütün olarak Kürt çevreler uyanık olmak zorundadır, ama sağduyusunu yitirmeden ve aklın yolunu terk etmeden. salihmehmet_1@hotmail.com M.Salih Erol WWW.KURDISTAN-POST.ORG |
KurdTime : Friday, October 17, 2008 0 Yorum
Etiketler : Yorum
İmralı Cezaevi'nde Öcalan'a saldırı
Asrın Hukuk bürosu avukatları, İmralı Tek Kişilik Kapalı Cezaevi'nde bulunan müvekkilleri Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a cezaevi personeli tarafından fiziki saldırı düzenlendiğini açıkladı. İSTANBUL (DİHA) DTP MYK Öcalan için olağanüstü toplantı gerçekleştirdi |
KurdTime : Friday, October 17, 2008 0 Yorum
Etiketler : İşkence
KÜRT YÖNETİMİNDEN MUSUL’DAKİ HRİSTİYAN AİLELERE PARA YARDIMI...
KurdTime : Friday, October 17, 2008 0 Yorum
Etiketler : Kurdistan
“Kürdistan’ı daima müttefik ve dost olarak görüyoruz”
KurdTime : Friday, October 17, 2008 0 Yorum
Etiketler : Kurdistan