Diyarbakır'da OHAL uygulaması
Varto'da kontra faaliyetler sürüyor Muş Varto'da JİTEM bağlantılı kontra faaliyetler devam ediyor. JİTEM'in kontra faaliyetler kapsamında ajanlaştırdığı kişiler, özellikle köylüleri 'PKK'lilerle bağlantıları var, destek veriyorlar' denilerek ihbar ediyor. Ayrıca son dönemlerde çatışmalarda yaşamlarını yitiren gerillaların ailelerine yönelik baskılar uygulanıyor. |
Thursday, October 9, 2008
OHAL uygulamaları
KurdTime : Thursday, October 09, 2008 0 Yorum
Etiketler : İşkence
Türk polisi Diyarbakır’da evlerin kapılarını kırdı
ANF AMED / Diyarbakır'da polisleri taşıyan servis aracına yapılan silahlı eylemin ardından İldeniz ve Bayram ailelerinin evlerinin kapıları kırılarak aile bireyleri gözaltına alındı. Kayapınar İlçesi'ne bağlı Huzurevleri Mahallesi'nde yapılan ev baskınlarında polisin kapıları kırdığı ve evde bulunanları darp ettiği belirtildi. 'Esmer' olduğu için gözaltına alınan ve daha sonra serbest bırakılan Enver Bayram İHD Diyarbakır Şubesi'ne başvuru yaptı. Diyarbakır'ın Seyrantepe Semti Aziziye Mahallesi'nde polis okulu servis aracına düzenlenen eylemin ardından gece saat 03.00 civarında Kayapınar İlçesi'nin Huzurevleri Mahallesi'nde oturan Neytula Bayram (50), Şevki İldeniz, Murat İldeniz, Halis İldeniz ve Kamile Bayram'ın kapıları kırılarak evleri basıldı. ‘ESMER’ DİYE GÖZALTINA ALINDI "Esmer" olduğu için şüpheli diye gözaltına alınan Enver Bayram, gözaltına alındığı sırada şiddette maruz kaldığını belirtti. Yüzünde ve vücudunun morluklar oluşan Bayram, "Sırf esmerim diye 'şüphelisin' demelerine güldüm. Ancak polisler 'Bizim beş arkadaşımız öldürüldü, sen nasıl gülersin' diyerek beni dövmeye başladılar" dedi. İlk etapta Toplu Konut Polis Karakolu'na götürüldüğünü ve burada polisin kaba dayağına maruz kaldığını iddia eden Bayram, "Daha sonra bizi Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü'ne götürdüler. Bizi arabadan indirdiklerinde tekrardan dövmeye başladılar. O sırada bayıldım ve kendimi görmedim. Kendime geldiğimde bizi teşhis odasına götürdüler' dedi. Bayram, ev baskını sırasında polisin hakaret ve şiddetine maruz kaldığını ve gözaltında şiddete maruz kaldığını belirterek İHD Diyarbakır Şubesi'ne başvuruda bulundu. ‘EŞİMİ DÖVDÜLER’ Evi basılarak oğlu Murat İldeniz gözaltına alınan Dilber İldeniz, gecenin geç saatinde evleri basıldığını belirterek, "Kapımızı kırdılar. Kapı kırılma sesiyle uyandığımızda hepimizi yüzüstü yatırdılar. Ardandan oğlumu alıp götürdüler" dedi. Baskın sırasında gözaltına alınan Neytula Bayram'ın eşi Nefise Bayram, baskın sırasında uykuda olduklarını, kapını kırılma sesiyle kapıya koşmaya başladıklarını belirterek "Biz kapıya geldiğimizde demir kapı kırılmış vaziyette yerdeydi. Zaten olayı anlamamıza fırsat vermeden beni ve küçük çocuklarımı arka odaya koyarak kapıyı kapattılar. Eşim, oğlum ve kaynımı da ara salonda yüzükoyun yatırıp, eşimi dövmeye başladılar" diye kaydetti. ‘HEPİNİZ VATAN HAİNİSİNİZ’ Neytlah Bayram'ın oğlu Serdar Bayram ise baskın sırasında polislerin kendilerine hakaret ederek babasını dövmeye başladıklarını söyledi. Baskında polislerin, babasına "Bu defa elimize düştün. Kurtulamazsın. Neymiş 5 arkadaşımızı öldürmek, sana gösteririz. Hepiniz vatan hainisiniz. Osman Baydemir, gelsin sizi kurtarsın bakalım" şeklinde hakaret ettiklerini belirten Bayram, "Uzun süre babama güzümüzün önünde işkence ettiler" dedi. Baskınlar sırasında İldeniz ve Bayram ailelerinden gözaltına alınan 7 kişiden Enver Bayram, Şevki ve Maşallah İldeniz sabah saatlerinde serbest bırakıldı.www.kurdistan-post.org
|
KurdTime : Thursday, October 09, 2008 0 Yorum
Etiketler : İşkence
Askere gitmeyeceğim!!
“Cumartesi gününden beri halkın içindeyim... Aktütün’de verilen 17 şehitte bir PKK başarısından çok, bir askerî hata olduğuna inananların sayısı fazla. Asker kanadından yapılan açıklamalar, kafalarda beliren sorulara yanıt vermekten, kamuoyunu tatminden uzak. Hatta tersine şüpheleri destekler düzeyinde. Bir ihmal, bir gaflet olduğu nerdeyse açık...” “Adamlar gazetelere haber vere vere geliyorlar nerdeyse ve siz gafil avlanıyorsunuz... Er Ramazan baskından bir gün evvel, Cuma günü evine telefon açıp veda ediyor... “PKK’lılar bizi bu hafta içinde üç kez bastılar, ben artık zor dönerim anne...” Ve dördüncü baskında, er Ramazan şehit... Er Ramazan biliyor da, onun üzerindeki tek yıldızlıdan başlayıp, silsile-i meratip bol yıldızlıya bir yığın komutan nasıl bilmiyor acaba?” “PKK ile savaşın başladığı 30 yıl içinde 40 bilmem kaç kez baskına uğramış, son şehitler hariç, 28 gencimiz keklik gibi avlanmasına sebep olmuş bir karakol Aktütün. Karakol mu, elimizle kurduğumuz tuzak mı yoksa? Koskoca orduda, bu durumu değerlendirecek, önlem düşünecek bir kurmay çıkmaz mı?” Yukarıdaki satırları “TSK karşıtı” diye damgalanmış, menfur ve münafık bir liberal yazar yazmadı... Bu satırlar babası da bir kurmay asker olan, her zaman Kemalist ve milliyetçi bir çizgide olduğunu ifade etmiş bir yazar tarafından yazıldı... Bu sorular onun tarafından soruldu... Bu yazar Hıncal Uluç... Hıncal Uluç, siyasal kimliği itibariyle laik kesim içinde temsil kabiliyeti yüksek bir isim... Uluç’un onyıllardır bitmeyen, aksine artarak devam eden popülerliğinin temelinde bu var... Laik kesimde ideolojik ve keskin Batı-karşıtı bir ulusalcı-Kemalist çizgi hâlâ marjinal... Çoğunluk Popüler Kemalizm diyebileceğimiz, Kemalizmin tüm temel unsurlarına yürekten bağlı ama aynı zamanda Batı ile bütünleşik kalmak isteyen, gri-beyaz bir ideolojik zemine sahip... Hıncal Uluç bu çizginin en net temsilcisi... Uluç, laik kesimin çoğunluğunun paylaştığı hisleri ifade eden bir isim, yani bu soruları sadece Uluç sormuyor... Genelkurmay bilmeli ki bu sorgulamalar TSK’nın kendi toplumsal temeli olarak gördüğü Kemalist kesimin büyük çoğunluğunda yapılıyor artık...
Bu savaşa inanç kalmadı Daha evvel de kendini Kemalist ve milliyetçi olarak adlandıran kesimlerin Güneydoğu’da süren savaşa inançlarının kalmadığını belirtmiştim... O sebeple bu ülkenin laik-şehirli ortasınıfı, oğullarının askerliğini rahat bir yerde yapması ve mümkünse yasal yollardan dolanarak bedelli olarak yapması veya yapmaması için elinden ne gelirse yapıyor... En popüler taktikler şöyle... Bir şekilde kapağı yurtdışına atmak en az üç yıl orada çalışmak ya da bir yolunu bulup çalışıyor gözükmek ve o yolla askerliği bedelli olarak 21 gün yapmak... Yaşanmış bir hastalık ya da ameliyat varsa, onu abartmak, askerî hastanelerde ilgili tanıdıklara “çürük raporu” çıkartmak için kulis yapmak... En olmadı, askerliği normal yasal süre içinde yapmak, fakat “rahat” bir yerde yapılmasını sağlamak... Bunu sağlamak için de makam sahibi emekli ya da muvazzaf paşalara ulaşmak, oğlanın rahatı için ricacı olmak... Bu üç yöntemden biri bir şekilde tutar ve bu ülkenin laik orta ve üst sınıflarının çocukları askerliğini genelde “rahat” yapar... Kimliği ne olursa olsun belli bir maddi gelirin üstünde olan ailelerin çocukları da bu işten “yırtmayı” genelde becerir... Her zaman olduğu gibi olan yine garibanlara olur, onlar yırtamazlar, istemeseler de o çukur karakollara giderler... Uluç’un anlattığı Er Ramazan gibi “Artık zor dönerim anne...” derler ve göz göre göre canlarını yitirirler...
Sivil itaatsizliğe çağrı Bu riyakârlık,bu ahlaksızlık benim canıma tak etti artık!.. Ben askerliğini henüz yapmamış biriyim... Daha evvel de düşünüyordum ama dün yeniden uzun uzun düşündüm ve kendi adıma bir karar verdim, buradan da ilan ediyorum... Bu çözümsüz savaş sürdükçe ASKERE GİTMEYECEĞİM!! Böyle bir sivil itaatsizliği bu ülkenin gençleri olarak bizler yapmadıkça da bu savaşın bitirileceğine de inanmıyorum! Bu fikrimin anti-militarizm ya da vicdani red ile de ilgisi yok... Bu bir meşruiyet meselesi... TSK, bugün büyük bir meşruiyet krizi içindedir... Kendine Kemalist ve milliyetçi diyenler nazarında bile bu böyle bugün... O sebeple yasal yollardan askerden kaçmak için ellerinden geleni yapıyorlar... Böyle bir yola tenezzül etmek bence ölen o yoksul ve köylü yurttaşlarımızın katline ortak olmaktır... Birileri rahat yerlerde askercilik oynarken, birileri güvenliksiz ölüm çukurlarında katledilmeyi bekleyecek, öyle mi? Bu haksızlığa hiçbir vicdan dayanamaz... O sebeple askere gitmeyeceğim, bu devlete itaat etmeyeceğim... İsterlerse hapse atsınlar... Bu savaş kirli bir savaş, ordumuz ise kendi evlatlarına değer vermiyor... Böyle inanıyor ve bunu söylüyorum... |
KurdTime : Thursday, October 09, 2008 0 Yorum
Etiketler : Yorum
PKK inkarcılığı ve çözümsüzlük
www.kurdistan-post.org Tarih: 10 Eylül 2008 Çarşamba Türk Devletinin sınır ötesine yaptığı harekatlara bakan yok, fakat PKK’nin son aylarda yaptığı baskınlar bahane edilerek linç kültürü yaygınlaştırılıyor. 25 yıldır aynı savaş, aynı eylemler ve aynı banal yorumlar sürüp gidiyor. Türkiye artık bu siyasi kirliliği taşıyamayacak durumda. Akılcı, gerçekçi ve çözüme dayalı politika üretmek yerine gözü kapalı saldırdıkça saldırıyor. Yıllardır bir avuç kandırılmış eşkıya dediği PKK ve Kürt gerçeğini görmemenin bedelini devlet ve toplum olarak ağır ödüyor.
PKK defalarca tek yanlı ateşkes ilan edip sorunu şiddetsiz çözmek için ağır bedeller ödemesine rağmen, Türk basını buna ciddiyetsiz yaklaştı.
Yanlış bir cumhuriyet, yanlış bir tarih ve güdük bir demokrasinin sonucu değil mi bu acı ve ölümler? Sorunun esasının şu ya da bu Kürt hareketinin eylemi ve isyanı olmadığını bilmiyorlar mı tarihçiler ve siyasetçiler? PKK’nin neden değil, sonuç olduğunu bilmeyen mi var? Dili, kültürü, tarihi olan bir halk, yasaklanmış dilini, kültürünü, ruhunu ve özgürlüğünü istiyor. Bu denli baskıcı, militarist ve totaliter bir yönetimin yansıması ne olabilirdi? Başa gelen her hükümet sorunla ilgili konuşmaya başlar başlamaz, TSK tarafından gözdağı verilip susturuluyor. Susturulmasının nedenleri de gün gibi ortada! Bir simge olan hükümet, başbakan ve cumhurbaşkanın hiç bir hükmü yok! Konuşanların akıbeti ortada… Hangi ülkede emekli generaller ya da yeni atanan generaller bu denli konuşuyor? Ve ülkelerinin kaderi askerlik mesleği ile yetiştirilmiş, bir anlamda insan öldürmeyi marifet sananlara terkedilmiş.
AKP her parti gibi Kürdü kandırmak ve oylarını almak için “Bu sorun benim sorunumdur” demesinin üstünden yıllar geçti. Din faktörünü de kullanarak Kürdün oylarını almasına rağmen MHP’den farklı bir politika gütmeyen bu tahkiyeci parti, şimdi yolsuzluklarla çalkalanıp duruyor.
Kürt hareketinin ve Kürt halkının demokrasiyi ve insan haklarını esas alması, modern hatta post modern batılı devletler için sorunun çözümünü kolaylaştırıcı bir faktör olmasına rağmen, Avrupa Birliği (AB) üyesi olmak isteyen Türkiye’ye savaşı sürdürmesi için desteğini esirgememesi Türk yöneticilerini düşündürmeliydi. Bu konseptin Türkiye’nin çıkarlarına olmadığı açık değil midir? Avrupa Birliği (AB) neden savaşan, kendisiyle uğraşan ve gittikçe yirmi milyon Kürdü karşısına alan bir Türkiye istiyor? Türk yöneticilerinin bunu anlamak istememesinin başlıca nedenlerini düşünürken, Avrupalı uzmanlardan de edindiklerimin sentezini yaptığımda aklıma ilk şunlar gelmekte:
1- Türkiye Avrupa birliğine yakın tarihte alınmak istenmediğinden, oyalanmak isteniyor. 2- Türkiye’nin ağır altyapı sorunun olması. (Ulaşım, mimari ilkellik ve sanayi devrimiminin yaşanmaması) 2-Kültürel farklılık ve milyonlarca işsizi ve milyonlarca mesleksizi kendisine yük yapmaya hazır olmaması. 3- İç savaşı yaşayan ağır zaaflı bir Türkiye’nin Amerika’ya ve Avrupa Birliğine, dolaysıyla NATO’ya çok daha ihtiyaç duyması ve her yıl milyarlarca doları bulan silah alım potansiyelini sürdürmesi. 4- Türkiye bir iç savaş içinde oldukça ABD’ye her açıdan ihtiyaç duyması ve ABD’nin Ortadoğu’da ki askeri üssü olarak yayılmacı stratejisinde kullanması. 5- Türk yöneticileri ise, iç politikada seksen yıldır tabulaşan bu soruna çözüm bulmak isteyen, Özal, Kahveci ve Eşref Bitlisi’in akıbetine uğramaktan korkulması. Yani statükoyu kırmayı göze alamayıp 84 yıl öncesine ait Kürdü ve değerlerini inkar ve gericilikte ısrar… Devlet mekanizması ve medya yöneticileri bunları bildikleri halde hâlâ “Teröre İspanya usulü destek” diyecek kadar aydınlıktan yoksun olabiliyorlar ya da sorunu çarpıtıyorlar. Sormazlar mı İspanya’nın Bask Ülkesine tanıdığı hakların binde birini Kürtlere tanıdınız mı? Madem ki sorun Türkiye’nin bir türlü modern devlet olamayışı ve nasyonalist paradigma veya emperyal devletlerin bölgesel çıkarlarında kilitlenmiş, o zaman statükoyu kırmak için, halka dayalı çağdaş örgütlenme metotlarının hayata geçirmesi kaçınılmazdır. Politik ve ideolojik argümanlar bir tarafa bırakılarak, her Kürdü birey kılacak, temel insan haklarından yararlanacak ve aidiyet bilincini pekiştirecek kampanyalar geliştirilmeli. Bu kampanyalar dur durak bilmeyecek, şiddetsiz son derece masumane ve insani, hem de dünyanın savunmak zorunda kalacağı evrensel haklarda ısrarcı, adeta Gandici olunmalı. Çocuklar, kadınlar, öğretmenler köy ve mahalle örgütlenmeleri temelinde anadil için ülke çapında eş zamanlı etkinlikler geliştirmeli. Bu kampanyalara en işbirlikçi ve hatta mümkün ise köy korucularını da dahil etmeli. Savaşmak isteyenlerin hesaplaşması ne yazık ki sürebilir, ama eminim ki modern, yarı legal ve sivil itaatsızlığı esas alan eylem dalgası savaşanlarında işini kolaylaştıracaktır. Çünkü birisi “biz varız” diyor diğeri “siz yoksunuz” diyor. İşte bu sivil dalga “ben varım” dediği zaman “sen yoksun” diyen zihniyet 84 yıllık inkârdan vazgeçmek zorunda kalacaktır. Bu birkaç aylık iş ile başarıya ulaşmayabilir ancak bu kadar can kaybettirmez, çünkü ana dilin ve ulusal kültürün dokunulmazlığına ilişkin bir çok uluslararası yasa vardır. İnsanlık bu tür kitlesel masumane eylemleri desteklemek zorundadır. Bu maddelerin çoğunun altına Türkiye ilk imzayı atan devletlerdendir. BM’nin 29. maddesi şöyledir: “Çocuğun ana-babasına, kültürel kimliğine, dil ve değerlerine, çocuğun yaşadığı veya geldiği menşe ülkenin ulusal değerleri ve kendisininkinden farklı uygarlıklara saygının geliştirilmesi esastır.” Birileri Kürtlerin acımasız olmasını istiyor. Hatta Kürtler acımasız olmadığı zaman Türk devleti Kürtler adına oraya buraya bomba koyup sorunu tersyüz etmeye çalışacaktır. İlginçtir, Kürtler acımasız olmasa Türk basını ve yöneticileri fena üzülecekler, hatta kahır olacaklar, çünkü ellerinde argüman kalmayacaktır. Halka mal edilen, dünyanın benimseyebileceği masumane eylem dalgalarıyla harlanan bir dava muhakkak kazanılacaktır. Ölümler ve savaş her çağda ve koşulda çözüm olmayabilir fakat sorunu önemli bir aşamaya getirerek halka mal etmesi sosyolojik bir gerçek. Şimdi her açıdan ölümlerin ve acıların önüne geçebilmek ve sorunu çözmek için söz hakkını örgütlü halka vermek gerek. Eminim ki o zaman savaşanlar karşılıklı bir diyalog geliştirmek zorunda kalacaktır. Aydın Dere dere@bluewin.ch |
KurdTime : Thursday, October 09, 2008 0 Yorum
Etiketler : Yorum
Kandil Dağı'nı bombalamak
M.Salih Erol – www.kurdistan-post.org Tarih: 10 Eylül 2008 Çarşamba
Ve der ki; Bu kirli savaş, canımıza, malımıza ve insanlığımıza düşman! Diyarbakır’dan kalkan jetler, Kandil Dağı’na yine bombalar boşaltıyor. Zalim bir adamın adalet duygusuna benzeyen dağların acımasız merhametine sığınmış Kürt çocuklarını vurmaya çalışıyorlar. Oysaki... Gerilla’nın, kapısının önünde arabası olan, son teknoloji ile donatılmış aparmanları yok dağda. Yine... Nergiz, dağ lalesi, ayırık otu, karamuk, yaban gülü ve berfine zehir koklatıyorlar, koyun ve keçilerin aşlarına zehir katıyorlar. Tilkilerin, ceylanların, kelebeklerin, yılanların, karıncaların yaşam alanlarını tahrip ediyorlar. Yine... “Tüyü bitmemiş yetim hakkı” dedikleri ve normalde yol, aş, su olması gereken insan emeğini ihtiraslar uğruna heba ediyorlar.
Oysa ki... Diyarbakır Jet Üssü, bir çivi atölyesine hasret Kürt topraklarında yüzlerce fabrika eder. Bir jet uçağının Kandil Dağı’nı bombalaması Mardin’in bilmem ne köyünde bir okul eder, bir okul da cehalet karanlığının bağrına atılmış beyaz bir çizik. Bir uçağın Diyarbakır’dan kalkıp Kandil’e gitmesi Kürt dilinde yazılabilecek milyon tane ders kitabı demek... Ama bunlar olmayacak. Diyarbakır’dan kalkan jetler Kandil’i bombalıyor... Bilinsin ki... Dağların çılgın merhametine sığınmış Kürt isyancılarının anaları, her uçak kalkışında o tertemiz yüreklerini istemeye istemeye düşmanlık illetine teslim ediyorlar. Anaları savaş da taraf olmuş toplumların ise acıya teslim olmaları kaçınılmazdır. Bilinsin ki... Bu kirli savaşın tarihinde ne uçak, ne mayın, ne mermi, ne havan ve ne de postal çözüme bir katkı sunmadı ve sunmaz da! Bilinsin ki... Savaş tüccarlarından başkasına faydası olmayan jetlerin havalanması gittikçe azalan “fakir lokması”nı bölmekten öteye birşeye yaramayacak!
Bilinsin ki... Jetlerin her defasında havalanması gittikçe derinleşen Kürt-Türk çatışmasına tarifi imkansız bir sızı eklemektedir. Ve bilinsin ki... Barut biter, ama asi bir isyancının her tarafı haklılık kokan, mazlum davası bitmez! M.Salih Erol salihmehmet_1@hotmail.com |
KurdTime : Thursday, October 09, 2008 0 Yorum
Etiketler : Yorum
Kürt tutsakların açlık grevini sonlandırması bekleniyor
Kürt tutsakların açlık grevine ilişkin Belçika’nın Başkenti Brüksel'de Avrupa Parlamentosu (AP) binasında saat 10.00’da yapılan basın toplantısında, AB dostluk grubundan Vittorio Agnoletto, Paulo Casaco, Shemal Bishir ve Adem Uzun birer konuşma yaptılar. |
KurdTime : Thursday, October 09, 2008 0 Yorum
Etiketler : İran
Kürt basınına yönelik baskılar protesto edildi
Amed'de bir araya gelen özgür basın çalışanları baskıları, kapatılan ve yasaklanan yayınları zincire vurarak protesto ederken, İzmir'de ise gazeteciler, kamera ile fotoğraf makinelerini yere bıraktı.
Azadiya Welat karara itiraz edecek ►Ilgili Haberler
|
KurdTime : Thursday, October 09, 2008 0 Yorum
Etiketler : Medya
Batman halkı Türk basınını boykot ediyor
Azadiya Welat, Güncel, YedinciGün, Özgür Ülke gibi Kürt orijinli gazetelerin kapatılmasına tepki gösteren Batmanlılar, farklı gazeteleri almayarak boykot edeceklerini belirtti. |
KurdTime : Thursday, October 09, 2008 0 Yorum
Etiketler : Medya
Fethiye'de Kürtlere saldırı girişimi son anda önlendi
Muğla'nın Fethiye ilçesi Karaçulha Beldesi'nde, gençler arasında çıkan kavga yine Kürtlere saldırıya dönüştü. Kürtlerin yaşadığı Cumhuriyet Mahallesi 50 kişilik grup tarafından basılması son anda önlendi. |
KurdTime : Thursday, October 09, 2008 0 Yorum
Etiketler : Linç
Tezkere 511 Oyla Kabul Edildi
Tezkere 511 Oyla Kabul Edildi /Bianet Ordunun Kuzey Irak'a harekat yapmasına izin veren tezkere bugün akşamüstü Meclis'te kabul edildi. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) desteklediği tezkere için 511 milletvekili olumlu oy kullandı. 18 milletvekili de tezkereye hayır dedi. MHP ve CHP Barzani'yi hedef aldıKonu üzerine söz alan CHP'li Şükrü Elekdağ, geçen yıl 17 Ekim'de bir yıllığına çıkarılan tezkerenin istenen sonucu vermediğini; "terör saldırılarının" devam ettiğini; hükümetin doğru bir strateji oluşturmadığını söyledi. Elekdağ, Kuzey Irak yönetimin baskı altına alınması gerektiğini öne sürdü; "Hükümet, Kuzey Irak konusunda caydırıcı bir politika uygulayacaksa, önce PKK’ya yataklık yapan ve destek veren Barzani, Türkiye’nin düşmanıdır diyebilmeli" dedi. MHP adına konuşan Deniz Bölükbaşı da PKK'yi desteklemekle suçladığı Mesut Barzani yönetimine tepki gösterilmesini, gerekirse askeri müdahale edilmesini, hiçbir şekilde diplomatik ilişki kurulmamasını istedi. Aktütün saldırısının ardından karakolun güçlendirilmemesini eleştiren Elekdağ, tüm milletvekillerinin bu saldırıyı kınaması gerektiğini belirtti. DTP'den hayır oyuDemokratik Toplum Partisi (DTP) adına söz alan Fatma Kurtulan sorunun askeri yöntemlerle çözülmediğini, tezkereye evet demenin de çözüm getirmeyeceğini belirtti. DTP'ye yönelik siyasilerden gelen tepkileri eleştiren Kurtulan, Anayasanın değiştirilmesi ve çoğulcu, demokratik bir sisteme geçilmesi gerektiğini vurguladı. "Birlikte mücadele edilerek kazanılan ülkemizde Kürtlerin de var olduğu gerçekliği kabul edilerek, ortak vatanda, ortak bayrak etrafında özgür yurttaşlar olarak Kürtlere yaşam hakkı tanınmalıdır." Çiçek: Hedef AKP iktidarıHükümet adına konuşan Cemil Çiçek de, Aktütün saldırısında ihmalleri olduğu yolundaki eleştirilerin gerçeği yansıtmadığını; ordu ne istiyorsa bunu sağladıklarını belirtti. "Dünya kamuoyu PKK konusunda ilk kez yanımızda. Hükümet dünyaya PKK ile mücadelede haklılığımızı kanıtladı. Hükümetin geldiği nokta terör örgütünün ezberini bozdu. PKK bizden rahatsız, AKP’den rahatsızdır. |
KurdTime : Thursday, October 09, 2008 0 Yorum
Kürt Paketleri
Hasan Bildirici www.kurdistan-post.org Birkaç gündür Kürdistan-Post kapalıydı. İlgili şirket aşırı bir trafik gözleyince siteye girişleri engellemiş. Kullanılan program belirli bir okur trafiğinin ötesini kaldıramıyormuş... Sitenin yeni alana aktarılması zaman aldı. Bunları, sitenin teknik sorumlusu Fırat Arkadaş söylüyor. Yeri gelmişken Fırat arkadaşı biraz övmek istiyorum. Biraz değil, övgüyü fazlasıyla hak ediyor Fırat. 2004 yılından beri sitenin teknik yapısını düzenliyor. Aksaklıkları gideriyor. Ekonomik karşılığı olmayan bir çaba bu. Sitenin kapandığı ilk günden beri gece gündüz uğraştı. Siteyi yeni alana aktardı... Bu ara havada “Kürt Paketleri” uçuştu. Ben buna “yalan balonları” diyorum. İyimser değilim, Türk yönetimine karşı inançlı değilim, toprak altı edilmiş Kürdistan nesillerinin acılı tecrübeleri Türk yönetim sahtekarlığına asla güvenmemek gerektiğini söylüyor. Her dönemin bir “iyimserler grubu”yaratılır. Bu iyimserler grubunun çalışma ve fikir tarzı alışılmıştır: “Gelişmeleri olumlu buluyorum!” Hangi gelişmeleri? Bundan yıllarca önce “Kürtçe Kurslar” açılmıştı. Şu an tümünün kapısı kilitli. Bir şeyi olumlu görmeden önce, olumsuz olanların listesini çıkarmak gerekiyor. Olumsuz olana tümden tavır alınmadığı zaman bir iki iyileştirmeye tav olan “iyimserler gurubu” hep yanılıyor. Böylece zaman akar, reformlar zamanın gerisine düşür, nesiller öğütülür gider... Tekrar başa dönülür. Arap parlamenterler Kürdistan’nın başkenti Hewler’de toplandı. Ben de Arapları, Türklerden daha fazla Kürt düşmanı sanırdım. Meğer değilmiş. Kürdistan’ın başkenti Hewler’de bir araya gelen Arap parlamenterlere bu durumda teşekkür etmek gerekiyor... İran Devlet Başkanı Ahmedinejad Talabani’nin konuğu olarak Bağdat’a gitti. Türk tankları şaşkın kurt sürüleri gibi Hewler’e inmeye niyetliyken PKK gerillaları tarafından sınırda durduruldu... Türk yönetimi Kürdistan’ın adını, harfleri, statüsünü tanımıyor. Kürdistan, deyince: “Orası da neresi?” diyor. Türk devletinin Kürtlüğün en büyük stratejik düşmanı olduğunu söylemeyi sürdüreceğiz. Türk devleti sadece Kuzey Kürdistan Kürtlerinin düşmanı değil, diğer üç parçadaki Kürtlerin de düşmanıdır. Bazı Kürtlerin bunu böyle görmemesi Türklerin Kürt dostluğundan değil, söz konusu Kürt kökenlilerin ulusal talep ve kişilik denen bir şeylerinin kalmamış olmasındandır. Sokağa çıkın da Bir Türk’ün, bir Almanın okul dilini yasaklayın bakalım... Dağ, şehir ve sokaklarının ismini değiştirin bakalım... Havada uçuşan “Kürt Paketleri” ile Kürt sorununun neyi çözülecek? Türk kurumları, Türk partiler yasası, Türk namluları ve Türk anayasası altında Kürt olarak nasıl yaşanacak? Dünya bu konuda ikiyüzlü, paragöz, çıkarcı... Sokaklar Kürtlerin çektiği acıların yasını tutmuyor. İşin özeti şu: Kürt zorlaması ve çağın itelemesi sonucunda Türk devleti on yıl gecikmeli ve kandırmalı bazı iyileştirmelere gidiyor. Kürtler ve dünya çıkarılan yasaların niteliğini anlamaya çalışırken bir bakmışsınız bir on yıl daha geçip gitmiş... Bu süre içinde binbaşı rütbesindeki asker general, imam hatip son sınıftaki öğrenci adalet bakanı olmuş... Türk devletine ve yasalarına asla güvenilmemesi gerektiğine inananlardanım. Yasalarda işkence yasaktır. Fakat Türkiye tepeden tırnağa işkencedir. Irkçılık dünyaca yasaklanmış lanet bir şeydir. Türk ordusu ve partileri ırkçıdır. Konya veya Yozgat’ın herhangi bir ilkokulunda Hıristiyan inançlı bir ilkokul çocuğunun okuyabileceğine inanıyor musunuz? Ailelere de gerek yok, ırkçı ailelerin yetiştirdiği çocuklar bir günde Hıristiyan inançlı yavrucuğu okuldan kaçırtırlar... Kürt asıllı bir kızcağızın okula sarı, kırmızı ve yeşil renklerin bileşiminden yapılmış bir kurdele ile gidebileceğine ihtimal verebiliyor musunuz? Hangi yasalar bu azgınlığı sınırlayabilir? Bütün yasalar ve insan hakları bildirgeleri bir çocuk dil ve inancını sergilemekte özgürdür demiyor mu? Hep bu soruları soruyoruz... Sormayı sürdüreceğiz. “Kürt Paketi” ya da “Balon Paketleri” tartışıyorduk... Kademeli af, aflı kademe... Almanya’dan havalanıp Kürt veya Türk, herhangi bir şehre inildiğinde kontrolünden geçilen polis kimdir? Türk polisi... Muhalif biri Türk polisinin kontrolünden geçerse ne olur? Doğru Türk Sorgu merkezlerine... Her gün Cizre sırtlarını vuran Türk Tank Taburunu nereye koyacağız? JİTEM’in ölüm kışlalarını? Yol kontrolleri ve şehirlerimizin kemiklerini kıran Sorgu Merkezlerini?... Kürt nesillerini özürsüz ve üzüntüsüz bir şekilde ortadan kaldıranların torunlarının namluları altında Kürtçe evcilik oyunu oynamakla Kürt sorununun çözüldüğünü sanacağız! Katliam emri vermiş generaller, bakanlar, işkenceci polis müdürleri, ülkenin her tarafına sinmiş katil sürüleri iktidarlarını sürdürürken; Kürt yetimleri; sistem sahiplerinin yukarıdan bakan aşağılayıcı buyrukları altında affedilmiş insanca bir yaşam sürecekler öyle mi? Türk devletine yeterince hizmet eden Kürt var. Asker, korucu, gardiyan, memur, öğretmen, JİTEM elemanı; işadamı, milletvekili, bakan; gazeteci, yazar, aydın var... Sayıları milyonlarla ifade edilen bu hizmet ordusu yetmiyor da bu hizmet ordusuna bir avuç muhalif Kürt yetimi katıldığında mı Kürt sorunu çözülmüş olacak? Havada dolaşan “Kürt Paketleri”nin tek gayesi şu: Sistem dışına düşmüş Kürt muhalifleri bertaraf etmek... Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek... Fakat bizim de basit bir özlemimiz var: Frankfurt’tan havalanıp Diyarbakır’a inen uçağın kapısında tek bakışta bizi beş yaş birden yaşlandırıp işkenceli sorgu merkezlerine götüren zalim yüzlü Türk polisleri tarafından değil, güler yüzlü Kürt görevliler tarafından karşılanmak istiyoruz... Bir özlem işte... Bu kadarına bile sağlamayan “Kürt Paketleri”nin tek adı var. “Türklüğü Kurtarma ve yeniden restore etme paketleri” Buna da biz razı değiliz.... Hasan Bildirici www.kurdistan-post.org |
KurdTime : Thursday, October 09, 2008 0 Yorum
Etiketler : Yorum
Aleviler din dersine karşı Milli Eğitim'e dilekçe verdi
KurdTime : Thursday, October 09, 2008 0 Yorum
Etiketler : Alevi
Barış Aktivistleri: Sınır İçi ve Ötesi Operasyonlarını Durdurun!
KurdTime : Thursday, October 09, 2008 0 Yorum
Etiketler : Politika