Monday, September 29, 2008

BAŞKAN BARZANİ: “KOPARILAN BÖLGELERE ASKERİ GÜCÜN GÖNDERİLMESİNİ KABUL ETMEYİZ”

1masoud mesut barzani PNA-Federal Kürdistan Bölgesi (FKB) Başkanı Mesut Barzani, daha önce Kürdistan Bölgesi’nden koparılan bölgelere askeri gücün gönderilmesini kabul etmeyeceklerini söyleyerek, “Şayet sözkonusu bölgelere askeri güç gönderilirse biz de iki katını göndeririz” dedi.


Başkan Barzani dün Basın-Medya kurum ve kuruluşları ile bir araraya geldi. 

Bir konuşma yapan Başkan Barzani, Kürdistan Bölgesi’nden koparılan bölgelere askeri gücün gönderilmesine razı olmayacaklarını söyleyerek, “Şayet sözkonusu bölgelere askeri güç gönderilirse biz de iki katını göndeririz” dedi. irakasker90

Başkan Barzani, Irak ordusunun silahlandırılmasına karşı olmadıklarını belirterek, “ Ancak Irak güçlerinin ölçüsünü ve hacmini bilmeliyiz. Eğer eski rejimin mantığının devamıysa biz buna kesinlikle razı olmayız” dedi.

Başkan Barzani, “Irak Savunma Bakanlığı Kürtlerin eliyle kuruldu. Çünkü, Sünni Araplar Şeyhleri’nin fetvasıyla yeni ordu ile ilgilenmediler. Irak’ın Birinci ve ikinci tugayı Hewler ve Süleymaniye’de oluşturuldu ve buna rağmen Kürtlerin Irak Savunma Bakanlığı’ndaki yetkilerinin azaltılması için çaba gösteriyorlar.” dedi.

Son zamanlarda Kürdistan Bölgesi ile Bağdat arasında yaşanan sorunlara da değinen Başkan Barzani, “Şuanki sorun sınır üzerindedir. Çünkü onlar, Kürdistan Bölgesi sınırının eski rejimin belirlediği gibi olmalı diye düşünüyorlar. Ancak bu kabul edilemez. Kürdistan güçlerinin de Qeretepe’den çekilmesi meydana gelen bir olaydı. Ama bundan sonra Irak, güçlerini koparılan bölgelere gönderirse biz de güçlerimizi göndeririz. Şayet onlar bir tugay gönderseler biz 2 tugay göndeririz” dedi.

Almanya'daki Kürtler idama karşı açlık grevine girecek

Toplantının tartışma bölümü oldukça yoğun geçti. Katılımcılar yaşadıkları sorunlarla birlikte toplantının seminer biçiminde yapılmasından çok memnun olduklarını belirttiler. Hazırlanan belgelerin başta Almanya dernekler yasasının metni olmak üzere tüm örnek projelerin kendilerine iletilmesini talep ettiler. Toplantıda Almanya'daki Kürtler ve kurumlarına yönelik baskılar da eleştirildi. Tartışmalardan sonra planlamaya geçildi ve bazı kararlar alındı :
Kararlar:
- İran'daki idamlara karsı derneklerde 2 günlük açlık grevleri ve salon toplantılarının yapılması kararlaştırıldı.
- YEK-KOM'un hazırladığı dosyaların derneklerin bulundukları şehirlerde kurumlara ve basına verilmesi planlanırken, şehir merkezlerinde bilgilendirme stantlarının açılacağı kaydedildi.
- YEK-KOM, Kürtlere haksızlık ve uluslar arası hukuka aykırı olarak değerlendirdiği Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik 9 Ekim komplosu ve 15 Şubat'ta korsanvari olarak kaçırılarak esaret altına alınmasının çeşitli etkinliklerle gündemde tutulmasını da karar altına aldı.
- Almanya'daki Kürtlere yapılan baskılar ve haksızlıklara karşı Herdenek kentindeki kurumlarla birlikte etkinlik düzenlenmesi planlamaya alındı.
- 2-5 tarihleri arasında Krawana'nın 10 yılı etkinliğine YEK-KOM yönetimi, Erfurt ve Leipzig dernek yönetimleri ile birlikte katılma kararlar arasında yer aldı.
- DTP yasaklamasına karşı planlanan etkinliklere 6 Ekim'de Hamburg Eyalet Parlamentosunda basın toplantısıyla start verileceği belirtildi.

kurtler_aclik_grevindeler_almanya

Almanya Kürt Dernekleri Federasyonu (YEK-KOM) kuzey eyaletleri dernek yönetimleri ve dışilişki çalışmalarını yürüten 34 yöneticisinin katıldığı meclis toplantısını Hanover derneğinde gerçekleştirdi. İran'da yürütülen açlık grevine destek amacıyla Kürt derneklerinde 2 günlük açlık grevi yapılması kararı alındı.
Mala Gel derneğinde seminer seklinde yapılan toplantının gündeminde daha çok dernek yöneticiliği ve derneklerin yapacakları çalışmaların teknik ve bürokratik yönleri ile Almanya'daki yerel yönetimlerin isleyişi ele alındı.
Seminere FDP (Hür Demokratlar Partisi)'inden aşağı Saksonya Eyalet Meclis Encümeni Yılmaz Mutlu, YEK-KOM Başkanı Ahmet Celik, YEK-KOM Kuzey Almanya Birleşik Eyaletler Sözcüsü Yüksel Koç, Sol Partiden Hamburg-Altona İlce Meclis Encümeni Robert ve Berlin Meclis Encümeni Gule, ayrıca misafir olarak VERDI (Hizmet Sektörü Çalışanları Sendikası) Berlin- Brandenburg yabancılar sözcüsü ve Avrupa Barış Meclisi koordinasyonundan Erkan Demirtaş katıldı.
İki gündemli yapılan toplantıda birinci gündem olarak Berlin Meclis Encümeni Guli, ilçe meclislerinin nasıl çalıştığını, ilçede yaşayanların tüm sorunları, göçmen derneklerinin projelerinin ilçe merkezlerine sunumunu anlattı.
Kürtler dar çalışmalardan çıkmalı
FDP üyesi Yılmaz Mutlu Kürt geçlerinin siyasi partilerde nasıl yer alabileceğine dair bilgilendirmede bulundu. Almanya'da lobi faaliyeti için en aşağıdan başlayarak Almanya'daki partilerin içinde yer almak gerektiğini söyledi.
Mutlu, sadece Kürtlerin değil Hür Demokratlar Partisi'nin düzenlediği etkinliklere katılma ve Almanya'daki her konuya ilgi göstermek gerektiğinin de altını çizdi.
Sol Partiden Hamburg-Altona İlce Meclis Encümeni yürütülecek siyasi çalışmalarda Kürtlerin kendi derneklerinin dışına çıkmaları gerektiğini dikkat çekerken, dar ve sınırlı bir çalışmayı aşmanın önemine vurgu yaptı. Ayrıca buradaki sorunların ilce meclislerinin birinci görevi olduğu gibi Kürdistan'daki yerel yönetimlerle de ilişki geliştirebileceği ve hata kardeş ilce projelerine kadar gidilebileceğini ifade etti.
Kürt potansiyeli değerlendirilmeli
Yüksel Koç Almanya dernekler yasası hakkında detaylı bir sunum yaptı. Bir kongre hazırlamadan protokole kadar bu alanda yapılması gerekenleri aktardıktan sonra yazılacak bir mektupta dikkat edilmesi gereken noktaları örnekleri ile açıkladı. Koç, derneklerin gerçekleştirebilecekleri projelerin neler olabileceği, nasıl hazırlanabileceği ve nerelere sunulabileceğine dair detaylı bir sunum yaptı.
Genel bir değerlendirme yapan Ahmet Çelik Almanya'da yaşayan Kürtlerin uyum ve entegrasyonlarında derneklerin önemli bir rolü olduğunu belirterek, bu çerçevede nasıl sonuç alıcı çalışmaların yürütülebileceğine dair bir çerçeve ortaya koydu. Kürtlerin 250-300 bin arasında oyları olduğunu belirten Çelik, bunun önemli bir potansiyel olduğunu ancak şimdiye kadar Türk devleti, bazı bireyler veya sosyal söven kesimlerin Kürt oyları üzerinde pazarlık yaptığını söyledi.
Kürtler entegrasyon tartışmalarına dahil edilmeli
Bu konuda derneklerin bunları deşifre etmesi için rollerini iyi oynaması gerektiğini kaydeden Çelik, her yerde 40 bin, 50 bin kişilik göçmen grupların temsilcilerinin entegrasyonlarda yerleri aldığını ama Almanya'da 800 binle 1 milyon arasındaki Kürtlerin temsilcilerinin buralarda yer almamasının hukuk ve demokrasi ile bağdaşmadığını dile getirdi.
İran'daki idamlara ve 25 Ağustos'tan beri süren İran cezaevlerindeki açlık grevlerine de değinen Çelik, yüzlerce Kürt tutsağın şu anda ölüm sınırında olduğunu ifade ederek, bu konuda uluslar arası kamuoyunda duyarlılık yaratmak gerektiğinin önemini vurguladı. HANNOVER / ANF

Kürt boksörden bir madalya daha

kurd_kurdisch_kurds_engin_erdogan_boksor Avrupa Boks Federasyonu ( European Boxing Federation ) tarafından Bayern'deki Burghausen'da düzenlenen ve 12 profesyonel boksçunun katıldığı Uluslararası Boks Turnuvasına Avusturya'yı temsilen katılan Kürt Boksör Engin Erdoğan bir galibiyet daha kattı.
Önceki gün Almanya'nın Burghausen kentindeki Messehalle'de yapılan ve yaklaşık 1 bin 500 seyircinin katıldığı Boks Galası'nda, Kürt Boksör Engin Erdoğan ile Alman Boksör Rushid Serm karşı karşıya geldi.
Dört raunt olarak yapılan boks maçında Kürt boksör Engin Erdoğan, maçın ilk dakikalarından itibaren rakibine büyük baskı kurarak başına attığı sert yumruklarla rakibini şaşkına çevirdi. Maç boyunca üstün taktik ile dövüşerek rakibini sık sık ring köşesine sıkıştıran Erdoğan, maç sonunda her üç hakemin verdiği yüksek puanlarla galip oldu.
Maç sonrası ANF'ye konuşan Engin Erdoğan , 'Şu anki hedefim 14 Aralık'ta Almanya'nin Nürberg kentinde yapılacak olan 'German Boxing Organisation Galası'ndaki' karşılaşmasındaki maçı da kazanıp, başarılarıma bir yenisini daha eklemek' dedi.
Kürt gençlerini de uluslararası alanda kendi kimlikleriyle spor faaliyetlerinde yer almaya çağıran Erdoğan, 'sporun kardeşlik ve barışı ifade ettiğini' söyledi.
Orta Anadolu Aksaray Kürtlerinden olan 30 yaşındaki Kürt Boksör Engin Erdoğan, bugüne kadar Avusturya'da birçok başarıya imza attı. 1991 yılında boks hayatına başlayan Erdoğan, 14 yaşından beri Avrupa'da amatör olarak yüzden fazla maç yaptı.
1991-2003 yılına kadar Salzburg'daki Box Club ASVO-02'de boks yapan Erdoğan, 2003 yılında Boxteam-Vienna ile yaptığı transfer anlaşmasıyla profesyonel boks hayatına başladı.
1994, 1995, 1996, 1997 Avusturya gençler şampiyonluğunu kazandı,
1994 yılında 70 kiloda Avusturya gençlik şampiyonu ve yılın en iyi teknik boksörü seçildi,
1998, 1999, 2000, 2001'de Avusturya profesyonel ön şampiyonu oldu,
1993 yılından 2001 yılına kadar Avusturya Milli Takımı adına uluslararası turnuvalara katılan Erdoğan, Avusturya'ya onlarca altın, gümüş ve bronz madalya kazandırdı,
7 Haziran 2002'de Almanya'nın Troisdorf kentinde yapılan Mazlum Doğan Kültür ve Spor Turnuvası'nda boks şampiyonu olarak, Kürt sporuna adını yazdı.
2002-2003 yılında, 75 kiloda Avusturya Profesyonel Boks Ligi şampiyonu ve yılın en iyi boks sporcusu seçildi,
Avusturya'nın Salzburg Eyaleti'nin ilk profesyonel boksörü unvanını elinde bulunduruyor. Erdoğan'ın 16 Uluslararası profesyonel boks maçından sadece 2 yenilgi aldı. BURGHAUSEN / ANF ÖMER YÜCE

Barzani: Bağımsızlık isteği Kürd milletinin en doğal hakkıdır!

Masud-barzani Federe Kürdistan yönetimi Başkanı Mesud Barzani, bugün Kürdistan’daki basın kuruluşların temsilcileriyle bir araya gelerek önemli mesajlar verdi. Yaptığı konuşmada Kürd meselesine değinen Barzani şunları söyledi: “Bağımsızlık isteği Kürd milletinin en doğal hakkıdır. Fakat bu amaca ulaşmak için kan dökülme yoluna gidilmemeli ve uzlaşmayla bunun sağlanmasına çalışılmadır. Bizim şu anki sloganımız demokratik federal bir Irak’ın kurulmasıdır. Öte yandan diğer parçalardaki Kürd kardeşlerimizin görüşleri ile haklarının yanındayız. Ancak savaşla, kan dökmekle veya şiddetle sorunların çözülme dönemi geride kalmıştır. Kürd kardeşlerimize her zaman için nasihatimiz şu olmuştur. Sorunlarınızı sabırla ve diyalogla çözmeye kalkışın” diye konuştu.

KTV`nin kaydettiğine göre, “Kürtler korktukları için bağımsızlık ilan etmiyor” yönündeki iddiaları da yalanlayan Başkan Barzani, ulusal haklarının elde edilmesine inanan ve bu uğurda mücadele eden bir halkın asla korkmayacağını. Ancak her şeyin belli bir yeri ve zamanının olduğunu, önemli olanın doğru zamanda, doğru kararın verilmesi olduğunu, bağımsızlıktan bas etmenin ise suç olmadığını belirtti.

İnanması güç almasına rağmen Bağdat’ta demokratik ve çoğulcu sistemin aksine halen yönetimin tek elde tutulmasını savunan siyasi çevrelerin olduğunu da dile getiren Başkan, önemli olanın anayasanın uygulanması olduğunu vurguladı.
Başkan Barzani, “Yaşanan çok büyük tartışmalar sonrası bugün yürürlükte olan anayasa hazırlandı. Bu anayasa gerek Irak, gerekse Kürdistan halkı için büyük bir kazanımdır. Anayasada bize tanınan ulusal haklardan taviz vermemiz ise kesinlikle söz konusu değildir. Öte yandan anayasa yer aldığı üzere Irak’ın birlik ve bütünlüğünün korunması anayasanın yerine getirilmesine bağlıdır. Bu maddenin iyi değerlendirilmesi gerekir” diye konuştu. “

Barzani gazetecilere çağrı

Barzani`nin basın mensuplarıyla yaptığı toplantıyla ilgili PNA`nın haberinde de şunlar belirtildi: “Federal Kürdistan Bölge başkanlık divanı başkanı Dr. Fuat Hüseyin ile Kültür bakanı Felakeddin Kakeyi’nin de hazır bulunduğu görüşmede özellikle geçen hafta Kürdistan parlamentosu tarafından kabul edilen basın yasasının detaylarına değinildi.

Yönetim ile basın-medya kurumları arasında büyük bir boşluğun olduğunu dikkat çeken başkan Barzani ‘’Bu da çok tehlikeli çünkü düşmanlar söz konusu boşluğu kendi emel ve hedefleri doğrultusunda doldurabilirler’’uyarısında bulundu.
Tam özgür bir gazeteciliğin yanında yer aldıklarını belirten başkan Barzani ‘’fakat bu konuda yönetime doğrultacak her eleştiri reformcu, yenilikçi bir nitelik taşımalı ‘’diyerek gazetecilerin eleştirisi genel durumu karıştıracak bir ‘hedef’ içermemesi gerektiğinin altını çizdi.

Yolsuzlukla mücadele noktasında büyük uğraşılar içinde olduklarını ifade eden başkan Barzani, bu konuda gazetecilerden veya halk kesiminden ‘’belge’’ ile gelecek hertürlü şikayet veya eleştiriyi değerlendirmek amacıyla ‘’yolsuzlukla mücadele’’ adı altında özel bir komisyon kurduklarını söyledi.” RO/Zilan Dersim

2009 Mart Seçimleri ve DTP

 

Türkiye mart 2009’da yapılacak yerel seçimlere hazırlanıyor. Hemen belirtmek gerekir ki genel seçimlerin galibi AKP, mart 2009 seçimlerinde de belediyelerin üçte ikisini alarak yerellerde de iktidarını perçinleyecektir. Çünkü Türk siyasetinde kısa dönemde AKP’yi zorlayacak başka parti yok. Demirel çizgisi siyaset sahnesinden silinmiştir. Ecevit ve Türkeş çizgisi Baykal ve Bahçeli’nin son on yıldaki gayretleri ile ayakta tutulmaya çalışılıyor. Ancak bunlar da 2009 seçimlerinde tam bir yenilgi yaşayacaklardır. ABD destekli ılımlı islam çizgisi şu veya bu kişinin liderliğinde gelecek çeyrek asırda Türkiye’de iktidar olacaktır. 11 Eylül’den sonra bu çizginin önü açılmıştır; klasik devlet partilerinin önü ise kapatılmıştır. Bugün Pakistan’da Zerdari ne ise Türkiye’de Tayip odur. İkisi de laik ordu ile ittifak oluşturmuşlardır ve beraber yürümektedirler. Daha yeni seçilen Zerdari’nin ve çevresinin 50 yıllık geçmişi yolsuzluk, rüşvet ve kayırmalarla doludur. Ama “halk” buna rağmen seçmiştir. Şunu demek istiyorum. CHP’nin ve kısmen DTP’nin “bu yolsuzluk iddiaları AKP’yi geriletir, biz çalışmazsak da zaten oy alır, talip olduğumuz belediyeleri alırız” yönlü değerlendirmeleri gerçekçi değil, büyük yanılgıdır.

Ferit Şimal ( www.kurdistan-post.org ) Türkiye’de toplum, ordu ile anlaşmış her partiyi destekler. AKP’nin bu konuda bir sorunu kalmamıştır. Kürt halkına karşı oluşturdukları ittifakta bu gerçeği ortaya koymuşlardır. O halde 2009 mart seçimlerinde Türkiye’nin AKP’ye büyük oranda teslim edildiğini (ki CHP ve MHP de kısmen belediyeleri alabilir) söylemek gerekiyor. Ancak AKP buna karşın Kürdistan’da da aynı başarıyı elde etmek istemektedir. Zira ordunun ve devletin tam desteği sözkonusudur. Ordu ile ittifakında AKP’nin “samimiyet ölçüsü” Kürt halkına, kazanımlarına ve değerlerine karşı geliştirdiği saldırganlık düzeyidir. dtp

Bu nedenle devletin seçimlere kadar askeri operasyonlarını tırmandırarak sürdüreceği, psikolojik savaş eşliğinde Kürt halkının iradesini kırmaya dönük yoğun propaganda geliştireceği, özellikle göstermelik yatırım paketleri açıklayacağı, yoksul Kürt halkını “terbiye etmek” amaçlı paralar dağıtacağı, din istismari yoluyla kitleleri kazanmaya çalışacağı açıktır.

Burada Kürtlerin siyasal temsilcilerine önemli görevler düşmektedir. Gözlemlerimiz, DTP başta olmak üzere Kürt kurumlarının henüz seçim startını vermemiş olmalarıdır. Tayip Erdoğan ilçe ilçe dolaşıp oy isterken, örgütleme ve propaganda çalışmalarına bizzat katılırken DTP’nin kapalı kapılar ardından “hangimiz aday olalım, kimi yapalım” toplantılarıyla oyalandığı görülmektedir. Kürt siyaseti “nasılsa halk her gün şehit veriyor, bunlar otomatik olarak serhıldan, örgütlenme, tepki oluyor ve oya dönüşüyor, bizim çalışmamıza ne gerek var!” yaklaşımındadır. Sanki gerilla birileri meclise gönderilsin, birileri belediyeye başkan seçilsin, partiye lider yapılsın diye savaşıyor! Garip ve anlaşılmaz bir aymazlık hali…

Şimdiden söylemek gerekiyor. 2009, 28 mart yerel seçimlerinde DTP’nin olası bir başarısızlığı sürpriz olmamalıdır. Çünkü halka, seçimlere, dünyaya, bölgeye bakış açısı noktasında DTP’nin CHP’den geri kalır yanı yoktur. Hala 11 Eylül öncesi siyasal tezlerle örgütlenmekte ve siyaset yürütmektedir. Dolayısıyla DTP mevcut durumunu korursa bir başarıdır. Üç fazla üç az belediye alması önemli değil. Daha önce kaybettiği bazı yerleri alabilir, elindeki bazı yerleri de kaptırabilir. Son tahlilde alacağı belediye sayısı da önemli değildir. Önemli olan belediye ve diğer yerel yönetim organlarını nasıl yönettiği, nasıl işlevselleştirdiği, genel siyasal amaçlarla paralel hizmetler üretip üretmediğidir. Bu noktada çok sınırlı bir başarıdan söz edebiliriz. Kürdistan’da DTP belediyecilikte sistemin zihniyetini aşan yeni bir model oluşturamadı, hizmet üretemedi. Adeta her belediyenin birer küçük hükümet şeklinde örgütlendirilmesi gerekirken, son on yılda bu hedef gerçekleştirilememiştir. Hiç kimse bu başarısızlığı “düşman gerçekliği, devletin anti demokratik uygulamaları, inkar siyaseti” ile izah edemez. Çünkü “işini bilen” ılımlı İslamcılar rejimi ele geçirmeyi başardılar. Kürtler için de aynı şartlar mevcuttu ve fırsatlar, ortam doğru değerlendirilseydi, şimdi bir çok kent ve kasaba için “elimizde çıkabilir” kaygılarını yaşamazdık!

Seçimlere hazırlanmak için zamanın çok daraldığı açıktır. Seçim stratejisi henüz ortada yok. Kürt seçmenlerinin önüne konulmamıştır. Bu çok tehlikeli bir durumdur. Hangi kurum, irade, merkez karar verecekse, bir an önce harekete geçmeli ve çalışmalar başlatılmalıdır. Hedefler ve çalışma tarzı ilan edilmeli, yürütme gücü harekete geçirilmelidir.

Komisyon oluşturup aday adaylarını çakıştırmak, seçim çalışması değildir. Örgüt içinde varlığını sürdüren grupların, bunları sarmış ekonomik rant gruplarının küçük ve bireyci kavgaları, hesapları siyaseti ve adayları belirlememelidir. Çünkü bu kavga daralan zamanı tüketmek anlamına gelecektir. Bunun yerine halkın doğrudan katılımını sağlayan şeffaf yöntemlerle, ön seçimlerle adaylar belirlenmelidir. AKP ve devlet Kürdistan’ı ele geçirmeye çalışırken, Kürtlerin “hangi belediye’de aday olurum” gibi küçücük hesaplar yapması kabul edilemez. Kürt halkı bunu hak etmemiştir. Bu çapsızlığın, bireyci davranışların halkın umutlarının önüne geçilmesine engel olunmalıdır.

Diğer bir sorun; devletin hedefi sadece DTP tabanı dışındaki Kürtler değildir. Artık DTP’nin de tabanı hedeftir. Çünkü “Kürt halkının kazanma umudunu” yok etmek istiyorlar. Geçen seçimlerde bazı il ve ilçelerde seçmen kitlesi bölündü. Önümüzdeki seçimlerde bu bölünmenin büyüme riski yüksektir. “Aday” her şey olduğu zaman rejim de bazı bireyleri kışkırtarak öne çıkarmaktadır. Diğer yandan değerlerle bir bağı olmayan, iktidar nimetlerinden faydalanmayı amaçlayan, yolsuzlukla, rantçılıkla haşır neşir olmuş kişilerin örgüt tarafından “dayatılması” da tabanda bölünmeye yol açacaktır.

DTP veya Kürt hareketi aday seçimlerinde bu dengeye dikkat etmelidir. Aksi halde beklemediği yerlerde kendi tabanında kaymalar olacaktır. Açık ve net söylemek lazım. Kürdistan’da artık insanlar “kendine oy ver, oy namustur” sloganlarına inanmamaktadır. Hele hele “yurtsever isen, değerlerine bağlı isen bizim adaya oy vereceksin; beğenmesen bile” gibi dayatmalara kimse kanmıyor. Şehit ailesine gidip “tamam, adayı beğenmiyorsun, rantçıdır, işbirlikçilik yapmış, örgütsel değerlere zarar vermiş biri, ama şehidine bağlılığın gereği oy vermen gerekiyor” diyemezsin! Çok büyük bir etik ve vicdan sucu işlemiş olursun. Bir de insanlar seçimleri, seçimlerin amacı, seçilecek kişilerin neler yapacağı konusunda hem tecrübelidir hem kuşkuludur.

Kısacası DTP mevcut durumunu bile korumak istiyorsa, çok çok çok çalışmalıdır. Samimi, layık ve erdemli adayları tercih etmelidir. AKP’nin Kürt düşmanlığını iyi deşifre etmelidir. Bizzat çalışmalıdır; öyle halkın duygularına dayanıp yan gelip yatmamalıdır. En sıradan hizmetleri bile yapmamış kimselerin tekrar aday olmasına engel olunmalıdır. “Şehit aileleri şehit rantı yapıp aday oluyorlar, bu doğru değil, bu partide herkesin yeri olmalı” diyerek kendilerine Türk meclisinde, belediyelerde, rant merkezlerinde yer açan uyanıklara bu sefer izin verilmemelidir. Çünkü bu politika “dışımızdaki” Kürtleri değil, geleneksel tabanın gittikçe tepkilenip kaymasına neden oluyor.

Şimdilik bu genel değerlendirmeyle yetinelim. Seçim sürecini işlemeye devam edeceğiz. fsimal06@mynet.com

Kürtlerin Tarihinde Büyük Kardeşlik Yanılgıları

fedlawi-hazarhaspid[1] Süleyman Deveci -Kürd Tarihi bir okyanus, sonsuza kadar yüzülebilecek ucu, sonu, başlangıcı ve bitimi olmayan bir büyük derya, bilime ve bilgiye ve kendi tarihine aç Kürtleri ve insanlığı doyurmaya yetecek kadar yaşam, tecrübe, ışık dolu. O kadar uzağa gitmeye gerek yok. Hemen Kürtlerin İslamiyet ile tanıştıkları ilk dönemlerde 8. yüzyılda karşımıza çıkan ve hemen her Kürd´ün ve kendi tarihi ile ilgili araştırmacılarımızın çok nadir de olsa hem fikir oldukları, Kürtlerin Spartaküs´ü Abu Muslim Horasani (719-755) diğer adıyla Abdulrahman bin Muslim İslam´ın bayrağını son Emevilerden aldığında Kürtlere vermek, ya da kendisi taşımak yerine Hazreti Peygamberin akrabası ve soyundandırlar diye Abbasilere verdiğini resmi ve gayri resmi tarih kaynakları not ediyor. Serde Kürtlük değil inanç ve itikat söz konusu olan. (1) Bunu Sünni Kürtler ne kadar bilirler tartışılır ama İslam tarihi Abu Muslim´den hiç de hak ettiği onuru ve Kürtlüğüne biçebileceği saygın bir tarz ile bahsetmez.

Asilerin başı olduğu, Zerdüşt felsefesinin izlerini taşıdığı için ondan zındık, din düşmanı gibi aslı astarı olmayan küfür ile bahseder ki, bunun kökü resmi Arap ve son dönemde Türk islamcılarının genel ama doğru olmayan tezleridir. Kürd tarihinin özünü borçlu olduğu, ve büyük tarihi yanılgılarından en önemlilerinden biri olduğu için incelenmesi gereken önemli şahsiyetlerinden biridir. Abu Muslim bayrağı Kürtlere değil Abbasilere vererek bir dönemecin önünü tıkamış, tarihsel büyük bir hata işlemiştir.

Öfke soğudu dense yalan, sessizlik sinir etti denilebilir, yanıtlar kafalara sordu beklentisiz ebatlarında, bilmiyorumların tonlarca ağırlığı altında kalanlar kendimizin olmayan vicdanlarımızcasına sahipsiz ve ilgisiz ve hatta inançsız, yatışmak ve yatıştırmak istediler ortalığı, olmayacakların ortaya sere serpe çıkıp boyunu ve posunu gösterdiğinde kamburunu çıkarıp hafif ve dikkatlice dokunanlar arasında yenilgi öğretmeniyle sürdürdüğü suskun ve sessiz konuşmasını anlaşmak ve kabullenmeksizin yürütmeye başladı, suskunluk barışı yolunda yürümemekte ısrar edenler.

Tarih bu, oku incele istediğin kadar. Özellikle Bizans tarihçilerinin aktarımında Türklere Anadolu´nun kapısını açanlar kim olabilir, tabi ki biz Kürtler. O döneme damgasını vuran Kürt devletleri Mervanileri ve Hassanwahiyleri inceleyenler bunu kolayca saptayabilirler. 11 yy´da yani tam olarak 1071´de Selçuklu Sultanı Alparslan ile Bizans Kayzeri 4. Romen Diojen arasındaki savaşta Bizanslı tarihçiler Kürtlerin Müslümanların Hristiyanlarla savaşına taraf olmak için özellikle bölgede ki yerleşik Kürtlerin 10 000 savaşçı atlı süvarileri ile Malazgirt´deki bu meydan savaşında Türklerden yana çıktıklarını, onlarla yan yana Bizanslılara karşı savaştıklarını yazar. (2) Bu konuyu İslam ve Türk tarihçilerinin resmi söyleminde arayanlar bulamazlar.

Batılı kaynaklar istmeseler de belirtmeden geçemezler Kürtlerin Türklerden yana tercihlerini koyduklarını. Bu Kürtlerin Türklerle ilk ama son tanışmaları değildir kuskusuz.

Bir gün seni de çıkaracağım içimden derken ki tekilciliğine bulaşmanın verdiği rahatsızlık duygusallıkların bilinen nakaratıymışcasına evrensel, sıradan ve her insan öyküsü ve biyografisinde işte yaşam dedirten tabloların renksiz bir ifadesiymişcesine bildik ve benzer idi. İçsel sızıların ya da göz yaşlarına bulaşmış sancıların ifadesinde tıkanan sözcüklerin hayalci ve iyileştirici gücü her türlü hastalıklı umutsuzluklar ve yine karşıtı çocuksu umutların gidip gitmeyeceklerinin bilinmeyen koordinatlarından birkaçıydı sadece. Eylülist derecede hoyrat, bencil ve bireyciydiler.

Tarih baba bu duru mu, susar mı, tanık arayanın kendisini aramasını, kendisinin bulunmasını, onunla sohbet edilmesini ister. Yine o meşhur kardeşlik yalanlarının belki en büyük ve yine en önemlilerinden.16. yy´da meşhur Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail kapışmasında bizim Kürtler önce İdrisi Bitlisi (Mewlana İdris el Hakim) aracılığıyla Osmanlı Sultanlarına Kürtleri yamar, yalakalık yaptığı dönemde yazdığı Farsça eserleri yine de Kürtlerin yazılı edebiyatı diye bugün sahip çıkmak zorundayız. Geçerken bir tarihsel düzeltmede bulunmak gerekiyor. Sayısız Kürdistani internet sitesinde Şerefxan haksızca bu adamın oğlu olarak gösteriliyor, Şerefxan Emir Şemseddin bin Şerafeddin´in oğludur İdris'i Bidlisi´nin değil. Yine bu dönemde Osmanlı padişahlarının Mısır´da Memlukleri yok ederek halifeliği gasp ettiklerini görürüz. Bu kavgada önce Şiilerin yanında kısa süreli de olsa saf tutan Kürtlerin (ki Şerefxan´ın babası Fars Şahı II. Tahmasb´dan Hanlık unvanı almıştır) kitlesel olarak Sunni Osmanlıyı Şii Farslara tercih ettiğini görürüz. İki savaşan ülke arasında kalan Kürtlerin o dönem ki büyükleri henüz bağımsızlığın ne demek olduğunu bilmedikleri kesin, bu defa ki kardeşlik Sünnilerimizin Osmanlı, Alevilerimizin Şii dahası Alevi kardeşliğidir, özsel Kürdistani kardeşlik daha da bir bölünür, yalancı, sahte ve dış kardeşlikler o gündür bu gündür bizi oyalar olmuştur. O yüzden biz Kürdü değil Müslümanı severiz, Aleviyi, Türkü, Avrupalıyı ve hatta Uzaylıları, ama Kürde nedense hala yabancı, mesafeli ve temkinliyizdir. Bozulan insanlar, bozulan kafalar, kalpler, ruhlar, bakışlar, düşünceler, istem dışı boy gösteren hevessizliğe yakın bilmiyormuş takılmalar herkesi bilerken hem de, gereksiz alçakgönüllülükler ile kalender takılıp en zalimi oynamalar, karanlık dönemeçlerinde yaşamın ipe un sermeler, herkese hemen her konuda akıl, fikir, çözüm ve öneri sunanlar, kapısının önünü temizlemeye ilk önce kendinden başlamamakta inat edenler ve koordinatlarını yokmuş sayanlar artık susma zamanı. Ama yeni, farklı ve tatlı bir sohbete başlamak için.

Cumhuriyet yıllarında bizim kardeşçi Kürtleri Lozan´da görürüz. Yok biz vallah bağımsızlık istemeyiz, o ne kelime, biz din kardeşiyiz, bin yıldır kardeşiz ve benzeri aşağılık, satılmış ve hain söylemlerle. Bu o kadar eski ve uzak bir tarih değil. Merak eden Türkiye´de bile hatta Google´da (3) Lozan´ın orijinal metinlerinde yine atalarımızın torunlarına meşhur ihanetini okuyabilirler. Utanıp ezilerek hatta. Söylemek yok bugün, kabul dahi edilmemek belki istenmediğimiz kapılara, varlık ile yokluk, nüfuz ile nüfus arasında bocalamalar da, sıvışmak, kaçmak, erteleyişlere bulanmak keza yine öyle, koca şehri bir ucundan bir ucuna dolaşmak da yok öyle zırt pırt ha bire bir düşünce üretir bu defa felsefe yaparım diye, kapsamlarınını farklılıklarındaki somutlukları anlamaya kafa yormayanların günlerinin buruk, eksik, yaşanmamış olmasına kim ne demeli, olanca gücünle hafifçe de olsa bağırmak varken. Nobel´i Böll aldı da ne oldu, memleketinde okuyan ya da bir hatırlayan mı var adamı, okunsa dahi anlaşıldı mı, hala renk ve ırklarının farklılığından dolayı insanlar öldürülmüyorlar mı asil düşünceli sıradan olmayan ruhların ülkelerinde? Bize gitmeye ne hacet? Hergün insan kanı ile beslenmiş üniformalı satılık vatan bekçilerinin sıkıcı ama ölümcül öykü ve icraatlarını artık kanıksar ve bilip yaşayanları olmadık mı, değil miyiz onların ilk kurbanları, hedef tahtalarındaki ana öğe biz Kürtler?

Hala demokratik konfederalizm, neokemalizm, yeni veya demokratik cumhuriyet, çatı partisi, Fethullahçılarla, Nakşibendilerle, Türk Alevilerle, bilinen ve malum sol ile ittifak aramak ya da diğer İslami grupçuklara yamanıp, yaranıp kardeşlik gibi teranelerin arkasına sığınmanın reel adlandırması tarihteki en ucuz tanımı ile bilerek veya bilmeyerek yine Kürde ihanettir, tarihini bilmemektir, kendine ve Kürde güvenmemektir, kardeşlik tuzağından çıkmamakta inat etmek demektir, kör bir cehalet demektir. Her ihtilalde olur kırk yürek ama tabi kırık yürek de. Suskun silahların ölümcül inceliğinde yatar aslında keskin ve hatta radikal olduğunu iddia eden en önemli detaylar. Bunu anlamak nedense hep Tuzluçayırlı çocuklara özgüymüsçesine başkentlilerdir kıvançla, tabi Kürd tasarlanımlarının yarattıkları sınırında. Geriye dönüşü olmayan bir patika bu, dışı ölüm, öldürme, yok etme, yok olma dolu. Yoldan sapmak yok, kurtuluşa ve hedefe kilitlenmiş başka hiç bir hayat hakkı olmamış, kalmamış seçeneksizliklerden geriye kalan en doğru ve belki de tek tercih, şiarı Kürd politikacısının ya bağımsızlık ya ölüm olmalıdır günümüzde. Gerisi yeni bir yanılgı kardeşliğinden başka bir şey değildir.

sueleymandeveci@yahoo.de

(1), (2) http://www.amazon.de/s/ref=nb_ss_b?__mk_de_DE=%C5M%C5Z%D5%D1&url=search-alias%3Dstripbooks&field-keywords=s%FCleyman+deveci

(3) http://www.google.de/search?hl=de&q=lozan+ve+k%C3%BCrtler&meta=