Saturday, October 18, 2008

SINIRDA ARANAN KÜRTLER

jandarma fisleme Fikret YAŞAR Kurdistan-Post   
Değerli okuyucularım,  epeydir sizlere yazı yazamadım.  

Diz üstü bilgisayarım arızalanınca yazılarıma ara verdim.


Yazmış olduğum “Korucu Kürtler ya da Paralı Askerler” konulu yazımı da kurtaramadım. Ancak konuyu yeniden  ele alıp sizlere sunmayı düşünüyorum.

Bu arada Van Hakkari’yi tekrar ziyaret ettim.

Son gidişimde değişen bir şeyler  bekliyordum  ancak, savaş ortamında bir şeylerin olumlu olarak değişmesini beklemek ne mümkün, bu duygu bizim iyimserliğimizi göstermektedir, sanırım.

Bir şeylerin değişeceğine inandırıyoruz kendimizi. Hal bu ki karşımızdaki muhatabımız zorlu ve sabıkalı bir güç, bu yüzden de değişim sancılı ve uzun bir sürece yayılacak gibi gözükmektedir.

Tüm olumsuzluklara rağmen iyimser olmak güzeldir, ama muhatabınız size bir şans vermiyorsa onu da  gün gelir kaybedersiniz.

Kürt şehirlerine girişlerde yapılan yol aramalarında ve genel gözlemimden edindiğim intiba;  Kürt gerçeğini tanıma konusunda sistemin Kürtlere bir şans  tanımayacağı yönündedir.

Yol aramalarında  Kürt ve Kürdistan gerçeği açıkça görülmektedir.

Başka bir ülkeye giriş-çıkış yapıyor izlenimi veriliyor.

Kendinizi defalarca gümrük kontrolüne girmiş-çıkmış gibi hissedersiniz.

Gümrüğe tabi mallarınız var mı, interpol tarafından aranıyor musunuz, toz var mı vs .?

Kötü muamele göreceğim korkusu, ve beklemeler de işin cabası.

Bir tek pasaport sorulmuyor !

Jitemci Cem Ersever  kirli savaşla ilgili anılarında şöyle der;  “…kontrol noktaları ve karakollar PKK li üretme merkezleri gibi çalışıyorlar….”  Yani hak vermemek elde değil.

Her şehir girişindeki arama noktalarında yaşanan  bagaj indir, kimlik çıkar, aşağı in gibi uygulamalar kişiyi ötekileştirmekte ve bu yönlü psikoza sevk etmektedir.

Bu kadar kötü muameleler  karşısında kaç kişi öfke ve nefretini yönetebilir  veya kaç kişi  kardeşlik söylemine inanabilir?

Aslında ülke fiilen bölünmüş durumda.

Çünkü kardeşlik söylemi artık iflas etmiştir.

Zaten bugüne kadar sürdürülen kardeşlik politikaları asimilasyon, inkar ve imha amaçlı yapılmıştır.

Türklük ile ilgili eleştiriler yasak iken diğer etnik kesimler için her türlü eleştiri ve horlama mubah, Türklük için övgü serbest iken diğer etnik kesimler için bu bölücülük gibi değerlendirilmektedir.

Kürtler, Mademki kardeştik, neden kardeşlerden birinin kimliği serbest,  okulu, radyo-TV’si kısacası tüm kurum ve kurumları varken diğer kardeşin sadece uşak olarak yaşaması, hatta kimliğinden feragat edip gölge kimlik ile yaşaması dayatılmaktadır, diyebiliyor artık.

Öyle ya, 1. dönem İzmir milletvekilliği ile parlamenterlik görevine başlayan Mahmut Esat BOZKURT şöyle der:” Bu memlekette Türk olmayanlar ancak Türklüğe uşaklık yapabilir…”

Bir kısım Kürtler samimi dini duyguları ile hala kardeşlik söylemine itibar etmektedirler. Bir kısmı da ihale kapmak köşeyi dönmek için bu söylemi devam ettirmektedir.

Gönül isterdi ki doğru olsun ancak,  Kosova’da ve Kıbrıs’taki bir avuç insan için insani haklar ve devlet kurma mubah iken, nüfusu 40 milyon civarında olan Kürtler için kendi yurtlarında dolaşmak bile işkenceye dönüşmektedir !!!

Yaşanan savaş, kirli ilişkiler  iki tarafta da güvensizliğe neden olmuştur.

Bu kadar güvensizlik kardeşliği yaşatmaz !

Geri dönüşümde otobüs ile Kurt coğrafyasını geçtim.

Mola verilen yerlerde sokaktaki yerli insanların genelinin Kürtçe konuştuğunu fark ettim. Kürtler gündelik yaşamlarında ve iş ortamında  kendi dillerini konuşmaya başlamışlar.

Çarşıda, pazarda, resmi dairelerde bile herkes Kürtçe konuşmaktadır.

Kısacası beklenen ve korkulan bölünme fiilen gerçekleşmiştir.

Bir zamanlar özenti ile Türkçe konuşanlar şimdi kendi dillerini tercih etmektedirler.

Dolayısıyla Kürt halkı kendine ait olanı isteme cesaretini dilini konuşarak göstermeye çalışmaktadır.

Şimdiye kadar kardeşçe yaşamak için her yolu deneyen Kürtler, tek yolun kendi değerlerine sahip çıkmak ve onu korumakla ilgili olduğunu kavramışlardır.

Diline ve dağlarına sahip çıkan bir toplum gelişmektedir.

Sanırım bundan sonrası için güzel komşuluk nasıl gerçekleştirilebiliri tartışmak gerek.

“Görünen köy kılavuz istemez”

Gelinen süreçte  barışı sağlayacak tek yol  federatif  bir yapılanma olacaktır, gibime geliyor.

Aksi taktirde bu kazan daha çok kaynayacaktır.

İstanbul bir Kürt kentidir, Kürtlerle hısım akraba olduk söylemleri doğru olabilir ama ortada bir Kürt gerçeği var ve bu gerçek özgür yaşamayı bekliyor.

Bu halk diline ve dağlarına sahip çıkıyorsa eğer bu gerçek özgüleşecektir.

Bu gerçek egemen sistemi çılgına çevirerek dağı taşı bombalamaya sevk ettiği gibi,

Arama noktalarındaki uygulamalarda da bu tepkiyi görmek mümkündür.

Batıdaki arama noktalarında görevliler nazik ve güler yüzlüdür, ancak Kürt coğrafyasında düşmanca bir bakış ve uygulama sergilenmektedir.

Böyle bakınca , “kim bölücü” diye kendinize sorarsınız.

Evet, asıl bölücü olan ve bölücülüğü yaratan güç nedir? Diye düşünürsünüz.

Psikolojide “yansıtma (!) konusu ” bu problemi  iyi açıklar!

Ya da birileri empatiyi öğrenmelidir.Fikret YAŞAR

Dikkat! Aktütün’ü Kandil sanıp bombalamayın

bezele aktutun Taraf

Genelkurmay: “Taraf’ın Aktütün diye gösterdiği yer Irak sınırları içinde Kandil bölgesidir. Taraf Kandil’i Aktütün diye yutturdu”

Cevap: Genelkurmay Taraf’ın İnsansız Hava Aracı’nın 5 eylül tarihli Kuzey Irak içinde İran sınır boyunca yürüyen 80 PKK’lı görüntüsüyle, baskının olduğu 3 Ekim günü, çatışma saatlerinde çekilmiş Aktütün görüntülerini birbirine karıştırmış.

Taraf’ın 14 Ekim günkü sayısında Aktütün olarak gösterdiği yer Aktütün’dür. Kandil değil.
Genelkurmay emin olmak isterse fotoğraf ve videolardan görüntünün koordinatlarına bakıp  bunu kontrol edebilir.

İnsansız Hava Aracı anlık istihbarat görüntülerinde aracın çektiği yerin koordinatı sağ altta yer alıyor. Resimde gördüğünüz görüntünün koordinatları 37/15/24 Kuzey ve 44/21/31 Doğu. Burası Aktütün. Saat Türkiye saatiyle 13.00 ve sonrasını gösteriyor. Yani tam çatışma saatleri.

Koordinatları kontrol etmek için iki de internet sitesi önerimiz var:

http://www.katpatuka.org/trplaces.php bunlardan ilki.

Ama Genelkurmay bu sivil sitenin sonuçlarına güvenmezse kendisine bağlı Harita Genel Komutanlığı’nın aşağıdaki adresinden de sonucu kontrol edebilir.
http://www.hgk.mil.tr/hgk/uygulamalar/haritauygulama/default.asp?islem=KoorBul

Yani Taraf 14 Ekim günü yani daha ilk gün baskının olduğu gün, çatışmanın başladığı saatlerde Aktütün görüntülerini yayınladı.

Aktütün’ün koordinatları İnsansız Hava Aracı’na önceden yüklenmişti. Bu da bölgede bir çatışma beklendiğini gösteriyor. Ayrıca elimizdeki görüntülerde çatışmanın başladığı anlar dağlarda patlayan bombalarla net bir şekilde görünüyor.

3 Ekim tarihli bu Aktütün görüntüleri Genelkurmay tarafından da anında izlendi.

Öcalan: Abdullah Gül'e yazdığım mektup açıklansın

soru 17.10.2008 | Cevdet Aşkın | Referans

KUZEY IRAK GÜNCESİ
ANKARA
Genelkurmay Başkanlığı İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak, 14 Ekim'de Taraf gazetesinde yer alan görüntülerin Aktütün Karakolu'yla ilgili olmadığını, yapılan saldırıyla ilgili 2. Ordu Komutanı tarafından yürütülen incelemenin paylaşılacak hususlarının kamuoyuna aktarılacağını söyledi.
DTP tarafından cuma günü yapılan açıklamada, "İmralı'da Öcalan'a yönelik 'kötü muamele'nin provokasyon olduğu, gelişmelerin karmaşık ve tehlikeli bir yöne evrildiği" belirtildi.
DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, "Bu uygulamalar ile amaçlanan nedir? Bunda ABD'nin, İsrail'in, Türkiye'nin çıkarları nedir? Türkiye'yi teslim alma, iç karışıklık yaratarak Kürt-Türk çatışmasıyla güçsüz düşürme ve bölgesel savaşta etkin bir müttefik haline getirme uluslararası stratejisiyle bağı nedir?" derken, DTP Grup Başkanvekili Selahattin Demirtaş, "Siyasi açıdan ciddi gelişmelere yol açabilecek bir yaklaşım sergilenmiş durumda. Bu, yeni bir durumdur. Kişisel öfkeden kaynaklanan bir durum değildir. Hükümetin ve ordunun konsepti çerçevesinde verilmek istenen bir mesajdır. 'Taleplerinizde ısrarlı olmaya devam ederseniz bizim yaklaşımımız bu ve bundan daha ötesi olabilir' deniliyor" diye konuştu.
PKK
Öcalan, İmralı'da kendisiyle yapılan görüşmelere ilişkin olarak "Basında yoğunca bizim bazı görüşmelerimiz tartışılıyor, bu görüşmeler niçin kesildi, kimler tarafından kesildi çok önemlidir. Bu soruların cevabı bulunursa Türkiye sorunları aşar" dedi. Cuma günü Fırat Haber Ajansı tarafından verilen haberde Öcalan, "Benimle soruşturma sürecinde gelip görüştüler. Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu adına bir albay gelip benimle görüştü. Görüşmede hükümetin, Ecevit'in temsilcisi olduğunu söyleyen biri vardı. Onların temsilcileri olduklarını söylüyorlardı. Gerçekten öyle olup olmadığını bilmiyorum ama burada Genelkurmay'ın, devletin izni olmadan gelip görüşme yapamazlar, nefes bile alamazlar" diye konuştu. Öcalan, "Burada bilinmesi gereken buradaki görüşme devlet adına yapıldı. Benimle her şeyi açık açık konuştular. 'Demokratik çözüm konusunda adım atabiliriz' dediler. Üzerime düşeni yapacağımı belirttim. 2002'ye kadar gelip gittiler. Sonra kesildi. Abdullah Gül'e 2003'te bir mektup yazdım. O mektubu halka açıklasınlar" dedi. "1999'dan 2003'e kadar bir tek asker öldü mü, bir tek polis öldü mü? Daha ne istiyorlar? Kanı durdurmadım mı? Bu görüşmeler neden kesildi? Herkes bunun cevabını öğrenmelidir" diye konuşan Öcalan, görüşmelerin yeniden başlamasını istediğini söyledi. Öcalan şöyle konuştu: "Şimdi bir yetkili gelebilir. Ben makam, rütbe peşinde de değilim. Alt düzeyden bir yetkili olabilir. Oturalım, konuşalım, plan yapalım. Ben demiyorum ille de benim dediğim olsun. Kamuoyuna açık tarzda tartışalım. Halk belirlesin."
Barzani ve Talabani'nin PKK olmadan yaşayamayacağını ileri süren Öcalan, "Talabani kurt bir politikacıdır. PKK olmadan 24 saat ayakta kalamayacaklarını biliyorlar. Barzani de bunu biliyor. PKK'yı teslim edemezler" dedi.
Öcalan'ın avukatları perşembe günü akşam yaptıkları açıklamada müvekkillerine kötü muamele yapıldığını ve ölümle tehdit edildiğini ileri sürdüler.
Fırat Haber Ajansı'na göre, PKK'nın cuma günkü açıklamasında "Bu, iki halkın bir arada yaşama imkanlarının dinamitlenmesi anlamına gelmektedir" denildi.
KUZEY IRAK
Bölgesel Kürt Yönetimi Dış İlişkiler Sorumlusu Felah Mustafa, Türkiye ile ilişkileri sadece küçük bir alanda değil tüm alanlarda geliştirmek istediklerini söyledi. Peyamner Ajansı'nda cuma günü yayımlanan habere göre Mustafa, Türkiye ile sınırdaki duruma ilişkin sorunların çözümü için Türkiye'nin barış ve diyalog yolunu tercih etmesi gerektiğini belirtti.
PUKmedia'nın cuma günkü haberine göre Türk savaş uçakları saat 13.00'ten itibaren Pişder'e bağlı Dola Koke, Aliye Reş ve Kurtek'i bombaladı.
GELİŞMELER NEYE İŞARET EDİYOR
Tuğgeneral Gürak'ın açıklamaları, Taraf gazetesinde çatışmanın seyrine ilişkin yayımlanan Asayiş Kolordu Komutanlığı "durum raporu"yla çatışma öncesine ait olduğu ileri sürülen ancak kendisi tarafından başka yerlere ait olduğu söylenilen görüntülerin, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ'un 15 Ekim'deki konuşmasına paralel şekilde, Genelkurmay kaynaklı olduğunu teyit ediyor.
Felah Mustafa'nın sözleri, Öcalan'ın Barzani ve Talabani'nin PKK'ya yönelik tavrına ilişkin olarak söylediklerini teyit eder şekilde Erbil'in örgüte karşı tetik çekmeyeceğini, sorunun müzakereler yoluyla halledilmesinden yana olduğunu gösteriyor.
Pişder'e yönelik hava harekâtı, perşembe günü aynı bölgeye İran topçusunun yoğun bombardımanıyla birlikte düşünüldüğünde PKK'ya karşı Ankara ile Tahran arasındaki eşgüdümün devam ettiğine işaret ediyor.
Öcalan, kendisiyle yapılan görüşmelere ilişkin sözleriyle çatışmaların durması yönünde benzer bir sürecin yeniden başlatılabilmesi için Ankara'ya mesaj yolluyor ve sergilediği "düşük" profille de çözüm yönünde "tavizkâr" olacağını hissettiriyor.
Öcalan'ın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e Başbakan olduğu sırada yazdığı anlaşılan mektubun içeriğinin açıklanmasına yönelik sözleri, AKP hükümetini, çatışmaların bu noktaya varmasından sorumlu tutmayı hedefliyor.
Metris'te tutuklulara ölümle sonuçlanacak muamelelerin yapıldığı göz önüne alındığında, Öcalan'ın İmralı'da odasının aranması sırasında iddia edilen tarzda zorlamaya maruz kalması kimilerince "önemsiz" gibi görülebilse de yurtiçi ve yurtdışındaki taraftarlarının bu "hassas" konuda gösterdikleri/gösterecekleri tepkilerin Ahmet Türk'ün sözlerine paralel şekilde, Türkiye'yi çok tehlikeli bir sürece sokacağı anlaşılıyor.
Diğer bir ifadeyle Öcalan'ın PKK'ya "Bana idam, size imha dayatılırsa topyekün direniş gerekir" talimatı hatırlandığında, toplumun kimyasının geri dönüşsüz şekilde bozulmasının fantezi değil, eşikteki tehlike olduğu hissediliyor.

Türkiye'de "akıl" tatile çıkmış görünüyor.

Batman'da Öcalan'a saldırı ve ölüm tehdidi protesto edildi

DTP Batman İl Örgütü'nün açılışı için binlerce kişi yeni DTP binası önünde toplandı. Açılışta, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın onlarca posteri ve Demokratik Konfederalizm bayrağı, yeşil, sarı, kırmızı flamalar taşınırken, 'Öcalansız dünyayı başınıza yıkarız' pankartı açıldı.
Kitle, 'Katil Erdoğan', 'Selam selam İmralı'ya bin selam', 'Biji Serok Apo', 'İntikam intikam', 'Dağlarda arama Apocular her yerde', 'Münafık Erdoğan', 'Vur gerilla vur batman18102008 Kürdistan'ı kur', 'Sayın Öcalan', 'Gençlik Apo'nun fedaisidir', 'PKK halktır halk burada' sloganları atıldı. Farabi Hastanesi'ne doğru sloganlarla yürüyüşe geçen kitle, DTP'li heyetin gelmesiyle birlikte DTP Batman İl binasına tekrar geri döndü. Açılışta yoğun güvenlik önlemlerinin alınması dikkat çekti. DTP otobüsü ile DTP Batman İl Örgütü'nün açılışına gelen DTP Eşbaşkanı Emine Ayna, DTP'li Batman Milletvekili Ayla Akat Ata, Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk, Batman Belediye Başkanı Hüseyin Kalkan, DTP'li Batman ilçe belediye başkanları, DTP Yerel Yönetimlerden Sorumlu Hüseyin Yılmaz, DTP PM Üyesi Mazlum Tekdağ, 'Bijî Serok Apo' sloganları ile karşılandı.
Açılışta demokrasi mücadelesinde yaşamını yitirenler için bir dakikalık saygı duruşu yapıldı. DTP Batman İl Başkanı Özcan Erdem, kısa bir konuşma yaptı. Erdem'in ardından konuşan DTP Eşbaşkanı Ayna, Asrın Hukuk Bürosu'nun 2 gün önce PKK Lideri Öcalan'a dönük yapılan saldırılara ilişkin açıklama yaptığını söyledi. Öcalan'ın koğuş araması bahanesiyle tartaklandığını kaydeden Ayna, bu gelişmelerin kaygı verici olduğunu söyleyerek, 'Bu ateşle oynamayın. Bu ateş herkesi yakar. 25 yıldır bedellerle yaratılan bir değer vardır bu bedellerden vazgeçmemizi istiyorlar. Şu anda ellerde taşınan resimler bizim değil Sayın Abdullah Öcalan'ındır. Biz bu mesajı alıyoruz. Saçları kazıtılarak aşağılanmaya çalışılan Öcalan şahsında Kürt halkıdır. Basitleştirilmeye çalışılan Kürt halkının iradesidir' diye konuştu. Kürt halkının duygu ve düşünceleriyle oynanmaması gerektiğini ifade eden Ayna, diyolog yöntemleriyle çözümün getirilmesi gerektiğini söyledi.
'Aklınızı başınıza toplayın'
batman181020082 Her gün yapılan operasyonlarda onlarca gencin yaşamını yitirdiğine dikkat çeken Ayna, 'Aktütün saldırısına ilişkin PKK açıklama yaptı ve 62 askerin yaşamını yitirdiğini söyledi. Devlet ise 15 asker diye basına yansıttı. Devlet bunu açıklamak zorundadır' dedi. Kürtlerin kimliğinin anayasal güvenceye alınması gerektiğini söyleyen Ayna, Türkiye'nin tarihinin ve coğrafyasının çok kimlikli olduğunu belirtti. Bu nedenle anayasanın da çok kimlikli olması gerektiğini kaydeden Ayna, 'Barış olmak zorundadır. Barışı getirmek zorundasınız. Savaşın olduğu bir ortamda siyasi adımlar nasıl atılır? Siyasi adımlar ancak barış ortamlarında atılır. Bu günden sonra biz bu halkı baskılayamayız. Bu halkı çığırından çıkarmayın. Zehirlemenin ardından saç kazıtmak fiziki bir saldırıdır. Yeter artık bunu yapmayın. Aklınızı başınıza toplayın. Fiziksel saldırı yüreğimizi acıttıysa buna vereceğimiz en büyük cevap 24 saatimizi özgürlük mücadelesi ile yükseltmek olmalıdır' diye kaydetti.
'Savaşın bitmesi için üzerimize düşeni yapacağız'
Bir yandan askerlerin bir yandan da HPG'lilerin yaşamını yitirdiğini ifade eden Ayna, çatışmaların bitmesi için üzerlerine düşeni yapacaklarını söyledi. Seçimlerin yaklaştığını hatırlatan Ayna, bütün güçleriyle seçime hazırlandıklarını kaydetti. Mevcut belediyeleri iki katına çıkaracaklarını ifade eden Ayna, AKP'yi kastederek, 'Siz Batman'ı, Diyarbakır'ı, Dersim'i alacağız derken biz gidip İstanbul'da, İzmir'de ilçe alacağız. Başbakan Erdoğan Diyarbakır'ı alacağız diyor. 3 kez Diyarbakır'a geleceğim deyip de iptal eden Erdoğan, nasıl Diyarbakır'ı alacak? CHP Genel Başkanı Deniz Baykal bir sözünde 'Başbakan Erdoğan Diyarbakır'a gidemiyor ve Diyarbakır'ı alacam diyor' Erdoğan domates ve yumurtadan korktuğu için Diyarbakır'a gelemiyor. Geldiğinde de gidip bir spor salonunda dört duvar arasında kalıyor' dedi.
Ayna'nın konuşmasının ardından DTP Batman İl Örgütü'nün yeni binasının açılışı yapıldı. Açılışın ardından kitle sessizce dağıldı.
BATMAN (DİHA)


yuksekovasavasalani18102008 Yüksekova savaş alanına döndü

Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde yaklaşık 40 bini aşkın kişinin Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik saldırıyı kınamak amacıyla düzenlediği yürüyüşten sonra başlayan ve mahallerde devam eden eylemler sürüyor. Olayların büyümesi üzerine müdahalede bulunmak üzere asker mahallere girdi.
Yüksekova'da bir araya gelen 40 bini aşkın kişinin düzenlediği yürüyüşe güvenlik yuksekovasavasalani181020082 güçleri sert müdahalede bulunmasından sonra çarşı merkezinde başlayan ve başta Esentepe, Güngür, Yeşiltepe Cumhuriyet ve Mezarlık mahallerinde devam eden eylemler sürüyor.
Güvenlik güçleri ile eylemciler arasında çatışmalar devam ederken, olaylara müdahale etmek için askerler de panzerler eşliğinde mahallere girdi. Olaylara asker ve polisler havaya ateş ederek, gaz bombaları atarak, ve tazikli su sıkarak müdahale ediyor.
Güvenlik güçlerin müdahalesine kitle kurduğu barikatlar arkasında taş ve molotofkokteyli ile karşılık veriyor. Silah seslerin yükseldiği ilçede olaylar sürüyor. Yeni Mahalle'de Kaymakamlık Sosyal Tesisleri'nde bulunan Yüksekova Korucu Derneği'ne saldırı düzenlendi. Dernek binasının camları kırıldı. Gerginlik devam ediyor.
HAKKARİ (DİHA)
Yüksekova'da patlama

Amed'de onbinler Öcalan'a yönelik saldırıyı protesto etti

diyarbakir18102008 Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın fiziki saldırıya uğraması nedeniyle Diyarbakır'da onbinlerin katılımıyla yapılan yürüyüş Koşuyolu Parkı'nda sona erdi. Açıklamada, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Öcalan'ın durumuna ilişkin derhal açıklama yapması istendi. Açıklamanın ardından polis gaz bombaları ile kitleye müdahale etmesinde DTP Eşbaşkanı Emine Ayna, DTP'li vekiller ve belediye başkanları da nasibini aldı. Açıklamanın ardından kentin birçok yerinde başlatılan eylemler sürüyor.
İmralı Cezaevi'nde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın fiziki saldırıya uğraması nedeniyle Diyarbakır'da yapılmak istenen yürüyüşte yaşanan gerginliğin ardından yüzlerce polis yolu kapatarak, yürüyüşe izin vermeyeceğini söyledi. Bunu üzerine kitle, 'Biji Serok Apo', 'Öcalan' ve 'Öcalansız dünyayı başınıza yıkarız' sloganları atarak, protesto etti. Yürüyüş korteji engellendiği sırada Diyarbakır'ın birçok mahallesinden yürüyüşe katılmak için yürüyüş güzergahında bekleyen kitle ise bulundukları noktadan, alkış ve sloganlarla engellemeyi kınadı. Bunun üzerine yer yer küçük çaplı çatışmalar meydana geldi. Gerginlik üst boyuta ulaşınca, DTP'liler ile polisler bir kez daha görüştü. Polis bir kez daha yürüyüşe izin vermeyeceğini açıkladı. Bunun üzerine DTP'liler bunun gerginliğe yol açacağını ifade ederek, yürüyüşe izin verilmesini istedi. Yapılan ikinci görüşmenin ardından polis yolu açacağını ifade etti. Polisin yolu açmasının ardından kitle yürüyüşe devam etti.
Öcalan lehine yazılı pankartlar eşliğinde yürüyüş
Yürüyüş sırasında DTP Eşbaşkanı ve Mardin Milletvekili Emine Ayna, DTP'li Diyarbakır Milletvekilleri, DTP Batman Milletvekili Ayla Akat, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, DTP'li belediye başkanları kortejin en önünde yürüdü. Yürüyüş esnasında yüzlerce Öcalan posteri ve Demokratik Konfederalizm diyarbakir181020082 bayrakları taşındı. Yürüyüş sırasında yüzleri kapalı yüzlerce genç, 'Önder Apo'nun özgürlüğü kadının özgürlüğüdür', 'Gençlik Apo'nun fedaisidir' ve 'Be serok jiyan na be' pankartları eşliğinde yürüdü. Yürüyüşte kadınlar 'Edi bes e', 'Öcalanı'n özgürlüğü özgürlüğümüzdür' yazılı sarı kırmız yeşil motiflerle işlenmiş pankartlar taşınması dikkat çekti. Güzergah boyunca anons aracında 'PKK', 'Oremar', 'Gerilla', 'Ey Raqip', 'Ey Şoreşgere Kurdistan', ve 'Serok Apo' şarkıları çalındı. Kitle çalınan şarkılara alkış ve zılgıtlarla tempo tuttu. Kortej kilometreleri bulurken, onbinlerin yürüyüşü Koşuyolu Parkı'nda sona erdi. Yürüyüşün ardından kitle demokrasi mücadelesinde yaşamlarını yitirenler anısına bir dakikalık saygı duruşunda bulundu.
'Bu olay onur kırıcıdır'
Saygı duruşunun ardından DTP İl Başkanı Nejdet Atalay kısa bir açıklama yaptı. diyarbakir181020083 Öcalan üzerindeki saldırıya dikkat çeken Atalay, 'Son bir kaç yıldır toplum üzerindeki hassasiyeti bilindiği halde Sayın Öcalan'ın sistematik bir şekilde hukuk dışı uygulamalara maruz kalması Kürt ve Türk çatışması yürütmenin konseptinin parçasıdır. Öcalan'ın saçları kazıtıldı. İdari cezalar verildi. Son olarak yaşanan fiziksel saldırı ve tehdit bu konseptin parçasıdır ' dedi. Daha önceki uygulamaların toplumda yarattığı infial bilinmesi halinde bunun sistematik uygulamanın devam ettiğini bildiren Atalay, 'Yaşanan bu olay onur kırıcıdır. Kabul edilemez. Bu saldırı ile Kürtlerin orunu kırılmak isteniyor. Kürt ve Türk halkı arasında çatışma yaratılmak isteniyor. Başbakanlık Kriz Masası tarafından yönetilen cezaevinde bunların olması uygulamaların tesadüf değildir. Bu yaşanan olay Başbakanlık tarafından yapıldığını göstergesidir. Bu uygulamaların yaratacağı infialden AKP sorumludur' şeklinde konuştu.
Başbakan'a çağrı
Atalay, Başbakanlığın derhal olaya müdahale edip toplumu rahatlatması gerektiğine dikkat çekti. Atalay'ın açıklaması sırasında kitle sık sık sloganlar attı. Yapılan açıklamanın ardından gençler Ofis Semti'ne yürümek istedi. Polis kitleye gaz bombaları ile müdahale etti. Polisin attığı gaz bombasından DTP Eşbaşkanı Emine Ayna, DTP'li milletvekilleri, belediye başkanları etkilendi. gençler polislere taşlarla karşılık verdi. Çatışmalar kentin birçok alanına yayılırken, gençlerin yer yer barikat kurduğu öğrenildi. Müdahalelerde gözaltılar yaşanırken, çatışmalar devam ediyor.
DİHA

DTP ve AKP'liler bunları konuştular

dtpliler AKP'li Fırat'la bir araya gelen DTP'liler Öcalan'ın durumunu ve Kürt sorununu tartışmış

RİFAT BAŞARAN Radikal

ANKARA -

Doğu ve Güneydoğu’da çatışmaların arttığı ve teröre karşı önlemlerin tartışıldığı bir dönemde AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat ile DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, milletvekileri Sırrı Sakık ve İbrahim Binici Ankara’da bir restoranda bir araya geldi. “Tesadüfen bir araya geldiklerini” belirten taraflar yemekli görüşmede Kürt sorununu masaya yatırdığı öğrenildi.
DTP Genel Başkanı Türk, milletvekilleri Sakık ve Binici ile AKP Genel Başkan Yardımcısı Fırat, Ankara’nın Yıldız semtinde Marina adlı restoranda bir araya geldi. Sohbet sırasında çevrede gazetecileri fark eden Fırat, restoranın arka kapısından çıkarak kayboldu. Tarafların “Tesadüfen bir araya geldik” dediği masada Kürt sorunu tartışıldı. Görüşmede son günlerde doğu ve batı illerinde tırmanan Türk-Kürt eksenli çatışmaların gündeme geldiği öğrenildi. DTP’liler “Biz başından bu yana diyalog çağrısı yaptık. Ancak bu çağrımız gizli toplantılar ve kaçak görüşmeler dışında yanıt almadı” siteminde bulundu. Aynı çağrıyı yineleyen DTP’liler diyalog yolunun açılması ve sorunun çözülmesi noktasında ‘ortaklaşmak’ istediklerini ve iktidar partisinin çözüm noktasında adım atmasının önemli olacağını ifade etti. Ardından Fırat ve DTP’liler diyalog kanallarının tıkanmasının vatandaşların çıkarına değil, zararına olduğu noktasında fikir birliğine vardı.
DTP’liler Fırat’a, son günlerde artan işkence iddialarını ve Abdullah Öcalan’a fiziki şiddet uygulandığı yönündeki iddiaları da anımsatarak, insan hakları ve işkencelerle ilgili hükümetin dirayetli olması gerektiğini bildirdi. Görüşmeden sonra Kürt sorununun çözümü noktasında umutlarının arttığını ifade eden DTP’liler, “Aklı selim bir şekilde soruna yaklaşıp ve demokratikleşmeyi öne aldığınız zaman çözülemeyecek sorun yok. Bu görüşme diyaloğun ilk adımıdır demek için çok erken ama umutlarımızı artırdı” dedi.dtp ve firat

'ÖCALAN MESELESİ KONUŞULDU'

HÜRRİYET'in haberine göre ise Başbakan Erdoğan’ın onayıyla DTP’nin ev sahipliğindeki yemeğe katılan AKP Genel Başkan Yardımcısı Fırat, "PKK ile aranızdaki ilişki biçimi, Başbakan’ın çözümle ilgili açılımını engelliyor" dedi.

Öcalan’a İmralı’da ’kötü muamele’ iddialarının gerçek olmasının Kürt halkını olumsuz etkileyeceğini belirten DTP’liler, sorunun aydınlatılmasını ve genel affın da düşünülmesini istedi.

Yemekte öncelikle PKK Lideri Abdullah Öcalan’a İmralı Cezaevi’nde "kötü muamele" yapıldığı iddiaları ele alındı. İddiaların gerçekliğinin, "Kürt halkı üzerinde olumsuz etkiler yaratacağı" ve "Öcalan’a yönelik provokasyon amaçlı müdahalelerin bölgede eylemelere neden olacağı" uyarısında bulunan DTP’liler, Fırat’a, "Sorunun ivedilikle aydınlatılması ve çözülmesi" uyarısında bulundu. DTP’liler "Genel Af" seçeneğinin de düşünülmesi gerektiği vurguladı.

Yemekte konuşulan bir başka konu ise AKP hükümetinin, geçen hafta Kuzey Irak hükümetiyle yaptığı temaslar oldu. Türk, "Sayın Başbakan sorunun çözümünde bizi görmezlikten gelmeye devam eden bir siyaseti ısrarla sürdürüyor. Bizi dikkate almak yerine, Barzani ve Talabani’yle görüşmeyi tercih ediyor. Elbette onlar da sorunun bir parçası, ancak önceliği olan parça, DTP ve DTP’nin temsil ettiği kesimlerdir" dedi. Fırat ise Türk’e şu yanıtı verdi:

"PKK ile aranızdaki ilişki biçimi, Başbakan’ın sorunun çözümüyle ilgili olarak açılım yapmasını engelleyen bir etmen. Biz sizin PKK’yı bir terör örgütü olarak görmenizi istiyoruz. Ancak isteklerle, gerçekler farklı. Bunu da biliyoruz. PKK’yı bir terör örgütü olarak tanımlamanın sizin için imkansız olduğunu biliyoruz. Bu noktada DTP’nin en azından bazı konularda daha hassas davranmasını bekliyoruz."

Buluşmada, "Türkiye’nin toplumsal dokusu bozulmaya çalışılıyor. Kürtlere yönelik bir linç duygusu geliştiriliyor. Bu konuya sağduyu ile yaklaşılmalı. Özellikle batı illerinde yaşayan Kürt kökenli vatandaşlarımıza yönelik baskılar önlenmeli" değerlendirmesi de yapıldı.

Türk, Fırat’a, sorunun çözümünde "Demokratik ve kültürel hakların verilmesi" gerektiği uyarısında bulundu. Türk, "PKK’lıları dağa çıkartan gerekçeler ortadan kaldırılmadığı müddetçe sorun çözülmez. Yavaş yavaş da olsa, hakların verilmesi dağdan inişi hızlandıracaktır. Çünkü dağ şartlarında kimse yaşamak istemez" dedi.Radikal

KÜRTLER NE İSTİYOR?

kurtler_hedefte_paris Kürt sorununa ilişkin tartışmalar sürerken, Kürtlerin ne istediği gayet açık: Öcalan muhataptır, İmralı kapatılmalı, Kürtlerin kimlikleri kabul edilmeli, dil ve kültürel haklar anayasal güvenceye alınmalı, Demokratik Özerklik tanınmalı
Kongra Gel Başkanı Zübeyir Aydar

İmralı'da görüşmeler yaparak halledebilirler. Bize gelebilirler veya seçilmişler ile oturup konuşabilirler. Karşılıklı silahların susturulması ancak diyalogdan geçer. Başka formül yoktur. Başka ülkelerde de böyle olmuştur. Türkiye, Filistin, İsrail, Suriye ve ABD arasında arabulucu olmaya çalışıyor, ama kendi içinde savaşıyor.
DTP Eşbaşkanı Emine Ayna
Çözüm için öncelikli adım operasyonlardan vazgeçmek. İkinci adım Anayasa'yı bir bütün değiştirmektir. Anayasal vatandaşlık hakkı tanınmalı, bir Türk hangi haklara sahipse, bir Kürt de Kürt kimliğiyle aynı haklara sahip olmalı. Anadilde eğitim hayata geçirilmelidir. Demokratik Özerklik kabul edilmelidir.

 
İşte Acil Çözüm Eylem Planı
Bir: Operasyonlar durdurulmalı.
►İki:
PKK ile devlet arasında diyalog başlamalı.
►Üç: Yeni bir anayasa hazırlanmalı, demokratik özerklik hayata geçirilmeli.

Dört: Siyasi genel af ilan edilmeli
HPG'nin Bezelê eylemi iki açıdan stratejik sonuçlar doğurdu. Kürt sorununda başat rol üstlenen ordu, tarihte ilk kez özgür eleştirinin odağı haline geldi. Toplumda, 'ordunun HPG'ye karşı yürüttüğü askeri strateji' masaya yatırılarak başarısız görüldü. Halk, 'Ordunun güçlü ve etkili olduğu' propagandasının gerçekleri yansıtmadığı algısına kapıldı. Bu durum halkın orduya beslediği sadakatin sorgulanması sonucunu doğurdu. Sorunun sadece askeri strateji ile çözülemeyeceği kanaati tüm toplum kesimlerine hakim olmaya başladı. Buna bağlı olarak Kürt sorununa çözüm tartışmaları yeniden güçlü bir şekilde alevleniverdi. Ancak kamuoyunda sürdürülen çözüm tartışmalarının katılımcı bir tartışma platformlarında gerçekleştiğini söylemek olası değil. Çünkü sorunun tartışıldığı platformlarda ne Kürt siyasal aktörlerini görebildik, ne de o siyasal aktörlerin hangi çözüm argümanlarını seslendirdiğini duyabildik. Kürt siyaseti denilince akla gelen önemli isimlerden biri Zübeyir Aydar. Çünkü Aydar KCK sistemi içinde yer alan Kongra Gel'in başkanı. Dolayısıyla Kürt siyasetindeki ağırlığı ve etkinliği önemli bir yere sahip. Zübeyir Aydar, Bezelê sonrası çözüm tartışmalarının daha fazla gündemleştiği tezine katılıyor. Bu yüzden ortaya çıkan sonucu olumlu görüyor. Aydar'ın ortaya çıkan sonuca getirdiği yorum şöyle: 'Bazı çevreler artık yeter diyorlar. Türk kamuoyu da artık belli bir bıkkınlık içinde. Çözüm tartışılıyor, değer veriyoruz.' Aydar'a göre, ilk defa bu düzeyde ordunun yanlışları görülüyor. Çözüm tartışmaları basında bu denli yer alıyor. 'Ancak' diyor Aydar, 'Bu durum orduyu çileden çıkarıyor. Başbuğ'un muhtıra niteliğindeki konuşması, bu tartışmalardan duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor. Bu kadar sinirli basın önüne çıkması, bazı çevreleri tehdit etmesi olayın ordu cenahındaki rahatsızlığı ve çözümsüzlüğü dile getiriyor.'
'Biz çözüme hazırız'
Ancak ortaya çıkan tartışmalı ortam, akan kanın durdurulmasına yetmiyor. Bu yüzden çatışmalı ortamı acil durduracak mekanizmalara ihtiyaç var. Aydar da bu kanaatte. Peki akan kanı durdurmak için acil hangi parametrelere ihtiyaç var? Aydar, o parametrelerin diyalogla sağlanabileceğini söylüyor ve şöyle devam ediyor: Türkiyeli muhataplar kendilerine güveniyorlarsa, varız diyorlarsa, çözmek istiyoruz, sizi Kürt olarak kabul ediyoruz derlerse bu işin çok kolayı var. Oturulur mesele konuşulur ve halledilir. Ama önce kendilerinin karar vermeleri lazım. Kürt yoktur politikasından vazgeçecekler mi? Tek millet, tek kültürden vazgeçecekler mi? Kürtleri dili, kimliği ile kabul edecekler mi? Böyle bir irade varsa Kürt tarafı hazırdır. İkna etmeye, ikna olmaya hazırız. Sınırlar dahilinde hak eşitliği temelinde çözüme hazırız.'
'Acil diyaloğa ihtiyaç var'
Peki Zübeyir Aydar, diyalog ile neyi kastediyor? Veya diyalog için hangi somut mekanizmaları öneriyor? Aydar, soruları yanıtlıyor: 'Başkan Apo ordadır. Ta nerelere elçi göndereceklerine İmralı'ya gidip görüşmeler yaparak halledebilirler. Bize gelebilirler veya seçilmişler ile oturup konuşabilirler. Karşılıklı silahların susturulması ancak diyalogdan geçer. Başka formül yoktur. Başka ülkelerde de böyle olmuştur. Türkiye, Filistin-İsrail sorununda arabulucu, Suriye-İsrail sorununda arabulucu, Suriye-ABD arasında arabulucu, İran-ABD arasında arabulucu, Kafkaslarda arabulucu olmaya çalışıyor. Doğu-Batı arasında medeniyetler ittifakı ile zaten arabulucu. Dışarda barış arıyor ama kendi içinde savaşıyor. Böyle şey olamaz.'
'Silah bırakın tezi çözümsüzlüktür'
Kamuoyunda bazı kanaat önderleri, 'PKK kayıtsız şartsız silah bıraksın. Bu jest çözümün önünü açar. PKK bu jestle aynı zamanda çözüm için psikolojik ortamı da hazırlar' şeklinde düşünce belirtiyorlar. Acaba PKK bu tezi nasıl değerlendiriyor. Aydar anlatıyor: 'Bu tez çözümsüzlükte ısrardır. Önce silahlar sussun diyorlar. Tek taraflı susturulduğu zaman da operasyonlar sürüyor. İşte çözüm için psikolojik ortam oluşturulsun deniliyor. Bizde de psikolojik ortam var. Her gün cenaze kaldırıyoruz. Biz geçmişte beş kez tek taraflı ateşkes ilan ettik. Ama tek taraflı ateşkesin sorunu çözmediği ortada. Mantıklı düşünürsek, herkesin kendi kamuoyunu hazırlaması gerekir. Hainler edebiyatı yaparsan, ortamı kendin bozmuş olursun. TC yöneticileri için psikolojik ortamı hazırlamak çok zor değil. Önce samimi olacaklar. Samimiyet olursa ortam çabuk oluşur. Bu da tek taraflı olmaz. karşılıklı diyalogla olur.' Aydar, bu tezleri dile getirirken bir hususun altını özellikle çiziyor: 'Meseleyi böyle sürekli silahla, çatışmayla, insan öldürmeyle götürmek isteyen bir hareket değiliz. Silah bir savunma aracıdır, saldırı değil. Biz saldırı altındayız, her gün yok edilmek isteniyoruz. Bunun karşısında bir savunma mekanizması işliyor.'
'Önce zihniyet değişmeli'
DTP Eşbaşkanı Emine Ayna ise, çatışmalı ortamın acil sona ermesi, akan kanın bir an önce durabilmesi için önce zihniyet değişliğine ihtiyaç olduğunu söylüyor. Ayna, 'değişmelidir' dediği zihniyeti tanımlıyor: 'Yargı, yasalar, her şey tek ulusa göre şekillendi. Bu değişmedikçe özgürlük, eşitlik Türkiye geneline yayılmaz. Zihniyet değişimi Kürtlerin kabulü, diğer kimliklerin kabulü anlamına gelecek. Böylece tek ulus zihniyeti ile yanlış yapıldığı kabul edilecektir. Zihniyet değişikliği operasyonlarla çözüm olmayacağı bakışını geliştirecektir. Çünkü kanın dökülmesinin nedeni şiddet yanlısı politikalardır. Bunun da varlık nedeni resmi ideolojidir. Bu değişirse çözüm yaklaşımı da değişir.' Peki ortada zihniyet değişikliği için umutlu olmamızı gerektirecek elle tutulur bir atmosfer var mı? Ayna soruyu yanıtlıyor: 'Mevcut durum 'çözüm vardır' diyen demokratik güçler için çözüme en yakın durumdur. Bugüne kadar askeri zihniyet bu kadar sorgulanmadı. H‰l‰ kaygılı bakışlar, çekingen duruşlar olsa da bu kadar sorgulama olmadı. Bugün bu sorgulama halk tarafından yapılıyor. Bu çok önemli bir fırsattır ve değerlendirilmesi gerekir.'
Somut iki adım önerisi
Ayna, fırsatın değerlendirilmesi için hangi somut önerileri seslendiriyor? Emine Ayna, önerileri iki maddede dile getiriyor. Birinci madde operasyonların durdurulması, ikinci madde yeni bir anayasa değişikliği. Ayna'ya kulak verelim: 'Çözüm için öncelikli adım operasyonlardan vazgeçmek, öldürmek kavramını siyasi literatürden çıkarmak olmalı. Hala siyasi literatürde öldürmek kavramı var. Bu yüzden çözme iradesi açığa çıkmıyor. O yüzden Meclis iradesizleşmiştir, çünkü TC'yi yöneten Genelkurmay'dır. İkinci adım anayasayı bir bütün değiştirmektir. Kürtçe televizyondan bahsediliyor. Diğer taraftan da hala bir spiker bulunamıyor. AB'ye karşı bunu yapmak zorunda Türkiye. Ama yapamıyor. Bu hala sindirmeme, hazmetmeme durumunun çok açık göstergesi.'
Somut çözüm parametreleri
Kuşkusuz diyalog ortamının geliştirilmesi veya operasyonların durdurulması çok önemli tarihsel bir adım anlamına gelecek. Ancak bu adımın çözüm konsensusu oluşturabilmesi için tarafların çözüm parametrelerini kamuoyu ile paylaşması gerekir. Emine Ayna, Kürt siyasetinin çözüm parametrelerini üç başlık altında sıralıyor. Birinci başlık anayasal vatandaşlık hakkının tanınması, ikinci başlık demokratik özerklik, üçüncü başlık dağdakileri toplumsal yaşamla buluşturacak katılım yasalarının hayata geçirilmesi. Ayna, teorik çerçeveyi daha da somut bir hale getiriyor: 'Bir Türk, Türk kimliğiyle hangi haklara sahipse, bir Kürt de TC vatandaşı olarak Kürt kimliğiyle aynı haklara sahip olmalıdır. Anadilde eğitim hayata geçirilmelidir. İşte üniversitesi var, maliyeti var deniliyor, iş yokuşa sürülüyor. Savaş kadar mı maaliyeti var? İnsan maliyeti kadar mı var? Kürtçe'ye Türkçe'ye yaklaştığımız gibi yaklaşmak zorundayız. Eşitliğin şu kadarı, bu kadarı olmaz. Anadile seçmeli ders olarak bakamayız. Üniversiteye kadar böyle olmalı. Türkçe müfredata bir dil dersi olarak korunmalı. Kişi Kürt'tür ama eğitim dili Kürtçe olan bir okulu tercih etmez. Bu tercihine olanak sağlanır. Bir diğer çözüm talebi demokratik özerkliktir. Kürtlere ağırlıklı olarak yaşadıkları yerlerde kendi kimlikleriyle yönetme ve yönetilme hakkı verilmelidir. Her özerk bölgede özerk meclisler veya bölge meclisleri kurularak bu yönetim sağlanır. Mali, askeri, üniter yapıyı ilgilendiren konular merkeze bağlı kalır, merkez de kaynakları her bölgeye eşit dağıtır. Bunlar üniter yapı içinde gerçekleşir. TC vatandaşlığı tanımlaması kimliğe dayalı olmalıdır.'
'Eşit ve genel katılım olmalı'
Emine Ayna'nın çözüm parametreleri Kongre Gel Başkanı Zübeyir Aydar ile paralellik arz ediyor. Aydar, Ayna'nın dile getirdiği üç temel teze katılıyor. Aydar, 'Çözüm demokratik özerklik projesidir. Çünkü bu sağlandığı zaman Kürt sorunu çözülmüştür diyeceğiz' diyor. Kürtçe eğitim konusunda da Aydar ile Ayna'nın görüşleri paralel. Aydar, 'Kürtçe eğitim seçmeli değil ilkokuldan üniversiteye kadar eğitim dili olur. Devlet dairelerinde, kamuda iki dillilik olacak. Kürtçe seçmeli dersle, enstitüyle geçiştirilecek bir konu değil çünkü' diyor. Peki 2003 tarihinde seslendirilen ama son iki yıldır rafa kaldırılmış görünen 'yönetimi' hariçte tutacak bir af yasası yeniden gündemleşirse PKK bu durumu nasıl okur? Aydar, soruya çok net yanıt veriyor: 'Demokratik siyasal yaşama katılım yasası gerekli. Yasaya istisnaları koymak, yöneticiler kapsam dışı demek iyi niyeti sorgulatır. Bu tür formüller geçmişte tartışıldı. Formülü iyi bir çözüm değil, bir hareketi çözme yaklaşımı olarak değerlendirdik. Bu tür formülleri örgütü tasfiye, çözme olarak görüyoruz.'
Öcalan'dan çözüm önerileri
Kürt Halk Önderi
Abdullah Öcalan, İmralı'ya getirildikten sonra pek çok kez Kürt sorununun çözümüne ilişkin somut çözüm önerilerinde bulundu. Öcalan, çözüm önerilerini İmralı duruşmalarında Demokratik Cumhuriyet, Temmuz 2003 yılında Uzlaşma ve Çözüm Deklarasyonu, 21 Mart 2005 tarihinde ise Demokratik Konfederalizm olarak kavramsallaştırdı. Öcalan'ın çözüm önerileri şu parametreleri içerdi:
►Kürtler demokratik toplum inşa edebilmek için Demokratik Konfederal sistem inşa etmelidirler. Bu sistem Ortadoğu ve tüm dünya halkları için geçerlidir. Dolayısıyla evrenseldir. Milliyetçilik ve devletçilikten uzak durur, demokratik ulusçuluğa önem verir. AB sürecini bir sentez olarak algılar. ►Devleti içermeyen demokratik ulus örgütlenmesidir. Azınlık, kültür, dil, din, cins vb. örgütlenmeyi esas alır. Üç yasal duruşu esas alır. Bu yasalar AB, üniter devlet ve Demokratik
Konfederalizm yasalarıdır. Toplumsal temelde etnik, dini, sınıfsal farklılıkları gözeten, ancak bir arada yaşatan sistemdir. Ekonomik, kültürel, sosyal, çevresel, mesleki vb. unsurların söylem tarzı, ifade biçimidir. Yüzlerce birimin bir aradalığına ve örgütlülüğüne dayanır.
►AB sürecine karşı değiliz. Bu süreci önemli buluyoruz. Ancak Kürt olgusu demokratikleşmenin temel bir olgusu olarak kabul edilmeli.
Kürtlerin demokratik, siyasal hakları yasal ve anayasal güvenceye kavuşturulmalı. Düşünce ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engeller kaldırılmalı, serbest siyaset yapmanın tüm koşulları yaratılmalı. Siyasal ►Partiler ve Seçim Yasası demokratik ölçülere göre yeniden düzenlenmeli. Özgür ve bağımsız bir seçimin tüm koşulları yaratılmalı
►Cumhuriyetin temel niteliklerin aykırılık teşkil etmenin dışında, Kürtlerin kültürel hakları tanınmalı, Kürtler kendi kültürlerini özgürce ifade edebilmeli. Buna TV, radyo, kitap, eğitim hakkı da dahildir. Bu konuda sınırlamaya gidilmemeli, halk ne kadar istiyorsa o kadar kültürel hakları, TV, radyo, basın-yayın, eğitim hakkı verilmelidir.
►Demokratik bir Yerel Yönetim Yasası çıkarılarak, yerel yönetimlerin yetkileri artırılarak demokrasi geliştirilmeli
►Köye dönüşlerin güvenli bir şekilde sağlanması için gerekli girişimler yapılmalı, gerekli idari, hukuki, ekonomik ve sosyal tedbirler alınmalı
►Koruculuk, ekonomik ve sosyal tedbirler alınarak kaldırılmalı. Devlet içinde yuvalanmış ve hiçbir kanuni dayanağı bulunmayan gayri meşru güçler, çeteler lağvedilmeli. Meşru güçler dışında güvenlik gücü kalmamalı
►GAP Projesi çerçevesinde etkin bir planlama ve destekleme ile Bölge ekonomisi için yeni projeler geliştirilmeli
►Toplumsal barış ve demokratik katılım yasası çıkarılarak dağdakilerin, sürgündekilerin ve cezaevindekilerin yasal ve demokratik sürece katılmaları sağlanmalı
►Uzlaşma ve diyalog gelişmediği takdirde meşru savunma hakkı kullanılacak, bu çözümün bir parçası olarak ele alınacak
►Şu ana kadar yürütülen yanlış politikalardan dolayı devlet, Kürtlerden özür dilemeli
CENGİZ KORKMAZ/ www.gundemonline.org

Öcalan: “AKP Hükümeti kesinlikle Kürt sorununu çözmek istemiyor”

‘Savaş korkunç bir hal alabilir’

ocalan33 KCK Önderi Öcalan: “AKP Hükümeti kesinlikle Kürt sorununu çözmek istemiyor. Baharda iş çığırından çıkabilir. Baharda savaş korkunç bir hal alabilir. Kürtlere daha çok sorumluluk düşüyor, birliklerini geliştirsinler...”

 

AKP hükümetinin kesinlikle Kürt sorununu çözmeyeceğini belirten KCK Önderi Abdullah Öcalan, “AKP’ye verilen oylar savaş olarak, bombardıman olarak geri geliyor. Baharda iş çığırından çıkabilir. Baharda savaş korkunç bir hal alabilir. Ben bunları önlemek istiyorum” dedi. Kürtlere daha çok sorumluluk düştüğünü söyleyen Öcalan, “Kürtler daha çok birlik olsun, birliklerini geliştirsinler” ifadesini kullandı. Öcalan geçen haftaki engelleme ardından avukatlarıyla yaptığı görüşmede önemli açıklamalarda bulundu. Edinilen bilgilere göre Öcalan, Avrupa Birliği’nin Kürt sorununa yaklaşımınının çıkarcı ve ikiyüzlü olduğunu belirterek şunları söyledi: “Onlara ‘Siz sattınız, satın aldınız, sattırdınız’ denilmelidir. Arada bir iyi yaklaşanlar da oldu, bireysel bazda yaklaşanlar oldu. Ciddi yaklaşmadılar, sorumluluk almadılar. Bakanlar Komitesi de hakkımdaki davayı hemen kapattı, hukuklarını bile uygulamadılar.”

TALABANİ DE BARZANİ DE PKK OLMADAN YAŞAYAMAZ

Barzani ve Talabani’nin PKK olmadan yaşayamayacağını kaydeden Öcalan, “Şimdi yeniden Kürtler arasında ‘98’deki gibi bir şeyin devrede olduğu söyleniyor. Hayır, bunun gerçekleşeceğini sanmıyorum. O dönemin koşulları çok farklıydı, şimdiki koşullar farklı. Talabani kurt bir politikacıdır. PKK olmadan orada yaşayamayacağını, PKK olmadan 24 saat ayakta kalamayacaklarını iyi biliyorlar. Barzani de bunu biliyor. PKK’yi teslim edemezler. PKK olmadan onlar da yaşayamaz. Kaldı ki PKK de kendine yeni müttefikler bulur. Rusya, Suriye, İran da PKK’nin bitmesini istemezler. İşte aslında Barzani’nin artık bin kişilik bir PKK’si var. ABD, Türkiye’yi Ortadoğu savaşına çekmek istiyor. Türkiye de bunu engelleyemez. Barzani’yi nasıl engelleyecekler? Her şeyden Apo’yu sorumlu tutuyorsun? Günah keçisi yapıyorsun. Bütün bu olanların sorumlusu Apo’dur diyorlar” şeklinde konuştu.

KÜRT DEVLETİ KURULUNCA KÜRT SORUNU ÇÖZÜLECEK Mİ?

Türkiye’nin Güney Kürdistan politakalarını değerlendiren Öcalan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Güney Kürdistan’da bir devlet kuruluyor, bunun sorumluluğunu bile bana yüklüyorlar. ‘Sen sebep oluyorsun’ diyorlar. Hayır, siz yirmi yıl önce söz vermiştiniz, siz kurdurttunuz. On yıldır Türkiye IMF’nin soygun ve talan politikalarına teslim olmuş, bu politikalarla yönetiyorsunuz. Kuveyt’te Güney’e karışmama karşılığında bir milyar dolar anlaşmayı siz yaptınız. Güney’de Arap Emirlikleri gibi bir yapı kurulmaya çalışılıyor. Burayı denetimleri altında tutmak istiyorlar. Türkiye’yi de bu politikalara zorluyorlar. Sonunda Türkiye’ye de petrol falan vermezler, Amerika alır. Türkiye’de sadece belli kişileri, holdingleri zengin edecekler, halka bir şey vermeyecekler. Ben bunları dile getirdiğimde, ‘Sen sivilleri tehdit ediyorsun’ diye soruşturmalar açılıyor. Aslında sivillerden kastettikleri bu holdinglerdir. Yani bunlar hakkında konuşmayacaksın, bunlara dokunamazsın diyorlar. Ta 1946’dan beri karar verilmiş; Güney’de bir Kürt devleti kurulacak ve bu devlet İsrail’in müttefiki olacak. Bu devletle Türkiye’yi sıkıştıracaklar. Kürt devleti kurulmakla Türkiye’deki Kürt sorunu çözülecek mi? Daha önce de Ermeni devleti kuruldu, Ermeni sorunu çözüldü mü? Yunanistan devleti kuruldu da Rumlarla sorunları bitti mi? Sorun hala devam ediyor. Kürt devleti kurulursa Kürtlerle sorun biter mi? Hayır bitmez. Türkiye bu şekilde sorunları çözemez. Bu krizlerle birlikte sorunlar daha da büyür. Türkiye bunun altından kalkamaz. Her hava operasyonunda milyonlarca dolar harcıyorsun. Türkiye’yi tamamen kendi kontrollerine alıyorlar.”

OSMANLI’NIN SON DÖNEMLERİNE BENZİYOR

Bugün yaşananların Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerine benzediğini söyleyen Öcalan şöyle devam etti: “Şimdiki yaşananlar 19. yüzyıl Osmanlı politikalarına benziyor. 19. yüzyılın sonunda, sorunları biriktirip biriktirip çözmediler, sonunda imparatorluk parçalandı. Bunlar da sorunu biriktirip biriktirip çözmüyorlar ve sonunda patlatacaklar. O dönemin Almancılarına benziyorlar. 19. yüzyıl politikalarını 21. yüzyılda uyguluyorlar. Mustafa Kemal olsaydı bu dağ gibi sorunlar karşısında böyle davranmazdı. O günün koşullarında ancak bu kadarını yapabildi. Kafasındaki yönetimde demokrasi de vardı ama uygulayamadı, gücü yetmedi. Çoğulculuğu esas almak istiyordu ama İnönü tarafından engelleniyordu. Aralarındaki çelişki büyüktür, İnönü’den de korkuyordu. Bunlar tam bilinmiyor.”

AKP DEMOKRASİ SAHTEKARLIĞI YAPIYOR

AKP’nin demokrasi sahtekarlığı yaptığını ifade eden Öcalan, şu tespitlerde bulundu: “Burada yaşanan olay, bununla yakından ilgilidir. Bizim için ‘Kutsiyet düşmanı’ diyorlar. Bununla kastettikleri, ‘Bunlar, din düşmanıdır’ diyorlar. Hz. Muhammed’i açımlayacağım demiştim, son savunmamda. Onlar, bizim ideolojimiz ile çelişkilerinin büyük olduğunu gördüler. İdeolojik çelişki tespit etmişler, buradan hareketle bizi tehlikeli gördükleri için, ‘kutsiyet düşmanı’ ilan etmeye çalışıyorlar. Tabii bunların hepsi, biraz daha koltukta kalabilmek için, iktidardan biraz daha faydalanabilmek içindir. Bunların derdi demokrasi ve çözüm değil, bütün gayeleri biraz daha iktidarda kalmaktır. Bunun için de yapmayacakları şey yoktur. Hani Cumhurbaşkanı Gül sürekli, sorun çözülecek, demokratik çözüm olacak, işte paketler açılacak diyor ya, bunların hiç birisi doğru değil. AKP kesinlikle sorunu çözmek istemiyor. AKP artık kesinlikle demokrasi sahtekârlığı yapıyor.”

HER İKİ ERGENEKON’A DA KARŞIYIM

Laik Ergenekon’a da, AKP’nin kurduğu Ergenekon’a da karşı olduğunu kaydeden Öcalan, devamla şunları belirtti: “Basında yoğunca bizim bazı görüşmelerimiz tartışılıyor, bu görüşmeler niçin kesildi, kimler tarafından kesildi, çok önemlidir. Bu soruların cevabı bulunursa Türkiye sorunları aşar. Ben de bunu soruyorum. Niçin bu görüşmeler kesildi? Benimle soruşturma sürecinde gelip görüştüler. Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu adına bir albay gelip benimle görüştü. Görüşmede, hükümetin, Ecevit’in temsilcisi olduğunu söyleyen birisi de vardı. Onların temsilcisi olduklarını söylüyorlardı, gerçekte böyle olup olmadıklarını bilmiyorum ama burada Genelkurmay’ın, devletin izni olmadan gelip görüşme yapamazlar, nefes bile alamazlar. Herhalde Ergenekon meselesini de buna dayandırıyorlar. Biz Amerika’nın bu politikalarına karşıyız, Ergenekoncular da karşı olduklarını söylüyorlar. Herhalde buradan hareketle bir bağlantı kurmaya çalışıyorlar. Ben her iki Ergenekon’a da karşıyım. Laik Ergenekon’a da, AKP’nin kurduğu Ergenekon’a da karşıyım.

Buraya gelenler Kıvrıkoğlu’nu temsil ediyorlardı. Herhalde Kıvrıkoğlu Ergenekoncu değil, olsaydı tutuklanırdı. Burada bilinmesi gereken, buradaki görüşme devlet adına yapıldı. Benimle her şeyi açık açık konuştular. Demokratik çözüm konusunda adım atabiliriz dediler. Demokratik çözüm konusunda üzerime düşeni yapacağımı belirttim. 2002’ye kadar gelip gittiler. Sonra kesildi. Ben de soruyorum, neden kesildi, kim kesti, bunlar ortaya çıkarılsın. Bülent Ecevit sorunu biraz çözmek istiyordu. Mesut Yılmaz da çözüme olumlu bakıyordu, çözümden yanaydı. MHP engelledi. Ecevit çözümden yanaydı, bu nedenle Ecevit hükümetini devirdiler. AKP’yi başa getirdiler. Abdullah Gül’e 2003’te bir mektup yazdım. O mektubu halka açıklasınlar. 2007’de hücre cezalarına ilk kapsamlı itiraz dilekçesi olarak yazdığım 124 sayfalık savunmamda birçok şeyi dile getirdim. Bunu da halka açıklasınlar. Abdullah Gül’e yazdığım mektubu da, bu savunmamı da birlikte kamuoyuna açıklasınlar. ‘99’dan 2003’e kadar bir tek asker öldü mü, bir tek polis öldü mü? Daha ne istiyorlar? Kanı durdurmadım mı? Bu görüşmeler neden kesildi? Herkes bunun cevabını öğrenmelidir.”

AKP VE ORDUNUN ÖMRÜ FAZLA KALMADI

AKP ve ordunun çözümsüzlükte ısrar ettikleri için çok da fazla ömürlerinin kalmadığını dile getiren Öcalan, “2002’de AKP geldi, ABD’nin bazı politikaları vardı, görüşmeler kesildi, her şey değişti. Ben de bunların sorumlularının ortaya çıkmasını istiyorum. O dönemler benimle görüşmeye gelen yetkili, bana, ‘Japonya ve ABD, nükleer bomba kullanıldığı halde barıştılar, masaya oturdular, biz neden oturmayalım, anlaşmayalım’ dedi. Bu dili ben icat etmedim, kendileri icat ettiler. Ben de bu dile dönülsün diyorum. Şimdi de bir yetkili gelebilir. Ben makam, rütbe peşinde de değilim, alt düzeyden bir yetkili de olabilir, gelip benimle konuşabilir. Oturalım, konuşalım, plan yapalım; ben demiyorum ille benim dediğim olsun. Halka sorabiliriz, danışabiliriz. Kamuoyuna açık tarzda tartışalım, halk belirlesin. Hiçbir sorunu çözmüyorlar, her şeyi askere, görevlilere yüklüyorlar, onları aşırı zorluyorlar. Ben bunlara acıyorum, üzülüyorum.

Bunların ömrü az. AKP geçicidir, 1-2 yıl ömrü kalmış. Ordu da öyle. Ordudaki anlayış da çözülüp gidecek. Ordu da kesinlikle çözüm istemiyor. Bugün bir tıkanma var ama beynini patlatacak, yüreğini ortaya koyacak kimse yok. Bu tıkanmanın aşılması lazım. Pozitivizmin aşılması lazım. Bunlar pozitivizmi, laikliği din gibi algılıyorlar. Türkiye’de pozitivizmin temsilcisi Baykal’dır. Amerika’nın getirmek istediği Siyasal Islam da çare değil. Pakistan’ın durumu ortada, Iran’ın durumu da ortada. Bunların gözünü kar ve iktidar hırsı bürümüş, başka bir şey düşünemiyorlar. 2003-2008, aradan beş yıl geçti, bu arada ölen 10 bin kişinin ölümünden onlar sorumludur. Dökülen kandan beni sorumlu tutuyorlar. Ben dışarıdayken de kan dökülmemesi için çok çaba sarf ettim. Buradayken de kanın durdurulması için çok çaba sarf ettim, durdurdum da. Filistin tarzı savaş da yürütebilirdik. Ama ben demokratım, sosyalistim, halkların boğazlaşmasını istemedim, sorumlu davrandım” şeklinde konuştu.

BAHARDA İŞ ÇIĞIRINDAN ÇIKABİLİR

Sorunun çözümünde Kürtlere büyük bir sorumluluk düştüğünü ifade eden Öcalan, şöyle konuştu: “Burada Kürtlere daha çok sorumluluk düşüyor. Kürtler daha çok birlik olsun, birliklerini geliştirsinler. Ittifaklarını, birliklerini geliştirsinler. Gece-gündüz çalışmalılar. AKP’ye tek bir oy bile verilmemeli. AKP’ye verilen oylar savaş olarak, bombardıman olarak geri geliyor. Önümüzde kış var, bu değerlendirilebilir. Gelin bu kış çözelim. Önümüz bahar, baharda iş çığırından çıkabilir. Baharda savaş korkunç bir hal alabilir. Ben bunları önlemek istiyorum. Demokratik çözüm gelişirse, daha bütünlüklü bir yapı, daha demokratik bir toplum olabilir. Demokratik halk belediyeciliğini geliştirsinler. Barzani ve Talabani’ye de şu söylenebilir: Biz demokratik çözüm istiyoruz ve onlardan da demokratik çözüm konusunda ısrarcı olmalarını bekliyoruz. Kürtler barış istiyor. İran da öyle idam tarzı yöntemlerle soruna yaklaşmamalıdır. Demokratik çözüm İran’da geliştirilebilir. Bu temelde diyalog geliştirilebilir İran’la. İran’daki halkımıza, cezaevindekilere hepsine selam ve sevgilerimi iletiyorum. Oradaki tutuklular hayatlarını tehlikeye atmasınlar, kendilerine dikkat etsinler. Bütün kadınlara özel selam ve sevgilerimi iletiyorum. Onların onurlu bir yaşam sürdürmeleri için elimden geleni yaptım, yapmaya da devam edeceğim. Demokratik çalışmalarını sürdürebilirler, halkımıza, herkese selamlarımı sunuyorum.”

DEVLETİN ZİRVESİNDE ANLAŞMAZLIK VAR

KCK Önderi Abdullah Öcalan, devletin son haftalarda ardı ardına yaptığı zirvelere değinerek şunlara dikkat çekti: “Yapılan bu güvenlik zirvelerinde bizim durumumuza ilişkin bazı kararlar tartışılıyor. Bütün bu toplantılar bizim etrafımızda dönüyor, bir ekip tasfiye etmek istiyor, bunun üzerinde anlaşamıyorlar. AKP de bu son şeylerle bizi gözden çıkarmış görünüyor. Ancak tam anlaşamıyorlar. Devlet içinde buna direnenler var, anlaşamadıkları için üst üste toplantılar yapıyorlar. Kaçıncı zirveyi topladılar.”

ANF/İSTANBUL YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

The Economist: Askeri çözüm çözüm değildir

gerillahpgsavasdirenis PKK'nın Türk askerlerine yaptığı saldırıyı yazan dergi, Kürt sorununun Türk hükümeti için dev bir sorun olarak görüldüğünün altını çizdi. PKK'nın saldırılarının Genelkurmay'ın üzerinde de büyük baskı oluşturduğuna işaret eden Economist, şöyle devam etti: "PKK'nın saldırıları Türk ordusunun yeterlilik konusunu gündeme getirdi. Bu yeterlilik soruları Taraf gazetesinin gizli bir belgeyi yayınlamasıyla daha fazla konuşulmaya başlandı."

Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın, "asker çözüm çözüm değildir" sözlerine vurgu yapan dergi, Babacan'ın şu sözlerine yer vermiş: "PKK üyelerinin birçoğunun batı ülkelerinde işbirliği yaptıklarını biliyoruz. PKK, bu ülkelerde yardım topluyor. Çok sayıda PKK'lı yaşıyor bu ülkelerde. Bu durum bize oldukça rahatsız ediyor." Türkiye'nin içerdeki bu sorunu çözmede bazı umutların doğduğunu yazan Economist, bunlardan birinin Irak'ın kuzeyindeki bölgesel Kürt yönetimi lideri Mesud Barzani ile yapılan görüşmenin olduğunu vurguluyor.

AK Parti'nin Kürt sorununa yönelik olarak 2005 yılında yaptığı açıklamaların umutları artırdığını yazan Economist: "Kürt konusu Türk hükümeti için büyük bir problem olarak devam ediyor. Aslında Recep Tayyib Erdoğan 2005 yılında geçmiş hükümetlerin Kürt sorununa yaklaşmada hatalar yaptığı yönündeki açıklamaları, konunun çözümünde umutları artırmıştı. Daha sonra Kürtçe yayın ve Kürtçe eğitim konularında bazı olumlu adımları atıldı. Bazı Kürt bölgelerinde yatırımlar yapıldı. Kızların okula gitmeleri için kampanya başlatıldı. Bu da AK Parti'nin 2002 yılındaki seçimlerde Kürtleri kazanmasına vesile olmuştu." ifadelerini kullandı.

Sınır ötesi operasyonların başlamasıyla birlikte AK Parti'nin bölgedeki oylarında düşüşler meydana geldiğini kaydeden Economist, bazı Kürt vatandaşlara göre, AK Parti'nin olumlu girişimleri seçim kaygısından dolayı yapılmış. Engin Ceber isimli vatandaşın işkence görerek öldürülmesinin anlaşılması üzerine hükümetin ilk kez özür dilediğine de değinen dergi, diğer yandan AK Parti'nin hakkında kapatma davası açılan DTP ile ilgili hiçbir açıklamada bulunmadığını yazdı. Economist, "DTP'nin kapatılması bu partinin popüleritesini artırır." ifadesini kullandı. Zaman