Tuesday, October 21, 2008

SATILIK MEMLEKET VAR….

BABEKIRZEBARI kamiz_lachin@hotmail.com Kurdistan-Post

Gel, gel, ez benî, memleket var…

Yüz bin metre karesi bir öpücüğe!!!

Gel, gel, yüz binlerce ince belli, kaytan bıyıklı Kürd gençlerinin kanıyla sulanmış, kırmızı topraklı araziler bedava!

Bir gülücüğe 40km derinliğine 500 km uzunluğuna cennet gibi zümrüt ormanlı dağlar ve bol sulu vadiler!!!

Evet, baylar ve bayanlar, yanlış duymadınız. Irak Silahlı Kuvvetleri Genel Kurmay Başkanı General Babekır Zêbari Paşa, eğer Ankara Barzani’yi muhatap alırsa sınırı Hewlêr ovasına kadar çekmeğe hazır olduklarının tarihi açıklamasını yaptı önceki gün.

Ve can havlıyla Kürdistan toprakları için tellallığa soyundu. Nasıl olsa artık bir Bağdat paşası, bir de o dağlara mı dönecek?

Şimdiye kadar hiçbir eqlî selim Kürdün akıl erdiremediği tarihi ticaretin hayalini kurmaktadır Kürd Paşa:

“ Neden ihtiyacı olan yakın komşuya satarak hem ticaret hem ziyaret yapmayalım?. Zaten global kriz kapıda, her gün fiyatı tepe takla aşağı yuvarlanan petrole bel bağlamaktansa orda boş boşuna duran arazileri neden elden çıkarmayalım. Bu fırsat bir de ne zaman ele düşer yaw? Bu arada Babı Alî Abdullah Gül hazretlerinin gönlünü hoş edip elini öpme şerefine de naîl olmuş oluruz.

Bu arada söz aramızda, oralarda bir avuç başıbozuk da dolaşmaktadır, bir taşla iki tavşan vurmuş oluruz, hem onlardan kurtulur, hem de sahîbî saltanat yanında hürmetimiz artar.

Gerçi bazı ağzı gökçek Kürd orada burada mızmız yapacak ama onlar ne anlar devlet işlerinden, siyasetten, diplomasiden… Biz burada tarih yazıyoruz kekê, tarih!

Gel, qurban, gel! Satılık memleket var… Elinizi biraz çabuk tutun, kara kış geliyor, yollar kapanmadan bu işi hal edelim. Taşınmaz fiyatları da zaten günbegün yükseliyor. Nerdesin a müşteriiii!!!”

Hayırlı olsun cümle milletimize!

Nurettin Demirtaş'a 1 yıl 3 ay hapis cezası

nurettin_demirtas3 DTP eski genel başkanı Nurettin Demirtaş'a Van 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 1 yıl 3 ay hapis cezası verildi.
Demirtaş duruşmaya katılmazken, talimatla ifadesine başvuruldu. Yaklaşık bir saat süren duruşma sonucunda PKK propagandası yaptığı iddiasıyla Demirtaş'a 1 yıl 3 ay hapis cezası verildi.
Demirtaş hakkında Van 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yaklaşık bir yıldır devam eden davanın son duruşmasının 17 Ekimde görüldüğü belirtildi. Karara temyiz yolunun açık olduğu ifade edildi.
Demirtaş, Yüksekova eski HADEP'li Belediye Başkanı Hetem İke için 27 Eylül 2007 tarihinde düzenlenen cenaze törenine katılarak , '9 gencin üzerine 10 bin kişilik ordu gönderiyorlar. Bundan utanç duymuyorlar' açıklamasında bulunmuştu.
ANF

 

bingol ulkucu Bingöl Ülkü Ocakları ve BİŞHAK Derneği üyeleri, kent merkezindeki esnafları gezerek Türk bayrağı asması yönünde tehdit etti.

Abdullah Öcalan'a yönelik fiziki saldırıyı protesto amacıyla DTP Bingöl İl Örgütü'nün yaptığı yürüyüş ve basın açıklamasının ardından kentteki ülkücülerin provokasyon girişimleri sürüyor. DTP İl binası ile karşısındaki bina arasına bir grup ülkücünün Türk bayrağı asmasının ardından, Bingöl Ülkü Ocakları ve Bingöl Şehit Aileleri Malulleri ve İnsan Hakları Derneği (BİŞHAK) üyeleri de kent merkezindeki esnafları gezerek, Türk bayrağı asmaları yönünde tehdit etti.

www.esmerbilgi.com

Gebze'de PKK'li kadın tutuklulara saldırı

Gebze Kapalı Cezaevi'nde erkek adli tutukluların PKK'li kadın tutuklulara bıçak ve sopalarla saldırdığı bildirildi. Saldırıda 9 tutuklu yaralandı.
Gebze Kapalı Cezaevi'nde 18 Ekim günü erkek adli tutukluların PKK'li kadın tutuklulara bıçak ve sopalarla saldırdığı bildirildi. Erkek adli tutukluların 'Teröristleri öldüreceğiz', 'Vatan bölünmez' sloganlarını atarak yaptığı saldırıya, idarenin sessiz kaldığı belirtildi. Saldırı sonucunda A 3-4-5 koğuşlarında kalan PKK'li tutuklular Azime Işık, Sibel Kurt, Zeynep Taşgül, Songül Yılmaz, Şehnaz Şahin, Aslı Doğan, Ayşe Irmak, Gülbahar Altsoy ve Dilek Öz'ün yaralandığı öğrenildi.
İSTANBUL (DİHA)


 

baris_anne_eylem Kadınlardan özel savaş planı
Bezelê (Aktütün) Karakolu'na HPG'lilerin yaptığı baskının ardından Türkiye'de 'PKK nasıl durdurulur' tartışmaları yapılmaya başlandı. PKK'yi tasfiye için kimi Kürt sorununu çözelim derken, kimi doğrudan askeri yöntemi kutsamayı sürdürdü. 'Çözüm' adı altında yürütülen tüm tartışmaların odağında ise, PKK'nin tasfiyesi esas amaç olarak sunulunca, 'çözüm' tartışmaları psikolojik bir planın parçası olarak yorumlanmaktan da kurtulamadı. Söz konusu psikolojik planın çerçevesi içerisinde ise kadına özel yer verildiğinin en somut ilk işarteleri, Türkiye İş Kadınları Derneği'nin (TİKAD) Bezelê eyleminin ardından, ekim ayının ilk haftasında gerçekleştirdiği toplantıda verildi. Toplumsal barış projelerinin en önemli aktörü olan kadın, TİKAD'ın girişimiyle 'teröre karşı toplumsal bilinç uyandırmak için eylem planı'na dahil edilerek savaşın başka yüzünde figüran bir rolle kamuoyu gündemine geldi.
Psikolojik plan devrede
PKK'nin yürüttüğü eylem ve stratejilerin devletin uyguladığı karşı strateji ve planlamaları boşa çıkarması nedeniyle başlayan 'Kürt sorununa çözüm' tartışmalarının bugün Türkiye'de samimi bir çözüm hattına girmesi için daha çok fazla yolun katedilmesi gerektiğini gösteren gelişmeler basına yansımaya devam ediyor. Bir yandan 'Kürt sorununu çözün' diyen, ancak diğer yandan 'Elbette terörle mücadele edilmelidir' diyerek askeri yöntemlerden medet uman ve PKK'nin Kürt sorununun sonucu olduğu gerçeğini görmeyen akıl vermeler nasıl bir psikolojik projenin parçası olunduğunun çerçevesini de sunuyor. 'Terör' söylemiyle başlanan bir çözüm tartışması, çözümsüzlüğün bir başka yüzünün pratikleştiğinin işaretlerini taşıyor. Bezelê eylemi sonrası medyada ilk defa 'çözüm' ihtiyacının bu denli yaygın sorgulanması umut yaratmak yerine yeni psikolojik projenin boyutlarına dikkatleri çekiyor. Zira Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un göreve geldiğinden bu yana tekerlemeye dönüştürdüğü 'Terörle mücadelede sadece askeri yöntemler değil, sosyal, kültürel, ekonomik yöntemlerde devreye girmeli, topyekžn mücadele edilmeli. Terörle mücadelenin büyük kısmı psikolojiktir' anlayışı son dönem gelişmelerin alt zeminini oluşturuyor. 'Çözüm' tartışmalarıyle oluşturulacak psikolojik havayla bir yandan Kürt sorunuyla PKK'nin, ya da diğer bir deyimle halk ve PKK'nin ayrıştırılması hedeflenirken, diğer yandan bu tartışmaların belli bir gevşeme sürecine yol açması bekleniyor. Öte yandan 30 yıllık savaşta nerede ise tüm askeri yöntemlerin kullanılmış olması, çözümü gündemine almayan Türkiye'yi biraz da böylesi takkiyeci politikalara zorunlu kılıyor.
Başbuğ kadınlardan bahsetmişti
Bu politikaların içerisinde ise kadına biçilen rolün ne olduğuna dair ilk işaretlerde gelmeye başladı. Daha önce Diyarbakır ziyareti esnasında kentteki genç kadınların durumunun önemli bir nokta olduğuna, Bölge'deki kadınların eğitim ve iş hayatında aktif halin diğer bölgelere göre çok çok düşük olduğuna işaret eden Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, 'Topyekun mücadele' dediği planlamada kadınlara da özel yer vereceğini ima etmişti. Başbuğ'un açıklamaları TSK'nin Bölge'deki kadınlara dönük bakışı ve yaklaşımının ne olduğuna dair ilk resmi veriyi sunarken, Kürt kadınlarını daha çok PKK'ye katılım ve destekten alıkoyacak eğitim ve iş olanaklarının arttırılması talimatı olarak yansıdı. Ancak Bezelê baskınının ardından soruna kadınlar olarak müdahale etmekten bahseden Türkiye İş Kadınları Derneği'nin (TİKAD) açıklamaları, devletin PKK'yi tasfiye etmek için kadın faktörünü nasıl işlevselleştireceğinin başka ipuçlarını verdi.
İş kadınları Başbuğ'un izinde
Türkiye İş Kadınları Derneği (TİKAD), Hakkari'deki Bezelê (Aktütün) karakoluna yapılan saldırının ardından 'terör'e karşı toplumsal bilinç uyandırmak için bir eylem planı hazırladı! Bu amaçlı girişimin kendisi başlı başına toplumsal önyargıları derinleştirecek nitelik taşırken dernek, Conrad Otel'de düzenlediği basın toplantısında, Türkiye genelinde yapılacak üç aşamalı eylem planını açıkladı. TİKAD Başkanı Nilüfer Bulut'un açıkladığı 'Teröre Karşı Tek Ses', 'Kadınlar Olaya El Koyuyor' ve 'Hepimiz Anneyiz' başlıklı eylem planı kadın değerlerinin özgürlük ve hak talepleri karşısında nasıl kullanılacağınında ilk işaretlerini verdi.
Milliyetçi jargon'un kullanıldığı toplantıda Bulut, ''Hepimiz Anneyiz' diyen iş kadınları, çocuklarımızın cenazelerinde ağlamaktan, 'Vatan sağ olsun' demekten fazlasını yapmanın zamanının geldiğini, Aktütün Karakolu'na yapılan saldırıyı unutmayıp, unutturmayacağımızın altını çizerek, 'terör'ün üzerindeki örtüyü kaldırmak için eylem planı hazırlamıştır' sözleriyle planlarının gerçek niyetini de kamuoyuna deklare etti. TİKAD'ın bu girişimi vicdan, adalet ve barış gibi daha çok kadınla özdeşleşmiş değer yargılarının, önyargıları derinleştirecek bir psikolojik savaşın hizmetine koşması anlamına gelirken, kadın değerlerinin yeniden eril zihniyete yedeklenmesinin tipik bir örneğini oluşturdu. Bölge'de eğitimin yanı sıra ekonomik yatırımlara hız verilmesinin çözümü kendiliğinden getireceğini iddia eden TİKAD Başkan Yardımcısı Demet Sabancı ise, Başbuğ'un planının parçası olduklarının dolaylı itirafında bulundu. Toplantıya Diyarbakır'dan katılan TİKAD Üyesi Zeliha Yılmaz'ın konuşmaları ise psikolojik plana Kürt iş kadınlarının eklemlenme düzeyini göstermesi açısından çarpıcı bulundu. Yılmaz'ın 'Ben Kürt kadını ve anneyim. Diyarbakır'daki ilk bale okulunu kurdum. Bölge'de lanse edildiği gibi bir ayrım yok, hepimiz terörü lanetliyoruz. Güneydoğu birlik içindedir. Biz TİKAD'ın şehit ve terörist aileleriyle görüşmelerine yardımcı olacağız' sözleri Kürt kadınlarının en çok tepki duyduğu söylemleri oluşturdu.
Bu dil ayrıştırır, buluşturmaz
Toplantıda en ilginç konuşmayı ise yine TİKAD üyesi olan Hülya Avşar yaptı. Bölge'nin en ücra köşelerine giderek 'teröre' kurban veren annelerle görüşeceğini savunan Avşar'da tıpkı diğer kadınlar gibi annelik vurgusunu söz konusu planın odağına oturttu. Çözümün tarafların birbirine duyacağı saygı ve kabulle gelişebileceğine pek de yoğunlaşmayan toplantıdaki 'egemen' dili kullanmaktan çekinmeyen Avşar, 'Ben her şeyden önce bir anne ve bir kadınım. Son zamanlarda canımızı sıkan bu terör durumundan kurtulmak adına ben sanatçı olmaktan öte bir vatandaş olarak ne gerekirse yapacağım. Sanırım bu işi sadece anneler ve kadınlar çözecekler. Başka da yolu yok. Bu işi ancak bir teröristin, bir şehidin annesi halledebilecek. Biz annelerden başka kimsenin bu işe çözüm olamayacağını gördük' dedi. Avşar'ın tartışma yaratan bu sözleri de kadın değerlerinin eril ve egemen siyasetin ayrıştırıcı ve tahakküm yaratıcı karekterini besleyen bir unsura dönüştürülmesinin tipik örneğini oluşturdu. Söylemler psikolojik yönelimde pek çok değerin, egemen politikanın başarısına koşulmasından çekinilmeyeceğinin işaretlerini taşırken, kadınların Kürt sorununda nasıl çözüm gücü olacağına dönük tartışmaları da tetikledi. Özellikle çözümden bahsedip, çözüm yaklaşımını 'PKK'yi tasfiye'ye ve yaşananları 'terör'e indirgeyen anlayışın TİKAD'ın eylem planının da özünü oluşturması tepkileri arttırdı. TİKAD'ın açıklamalarını kadının özel savaşta etkin kullanılması isteğinin yansıması olarak değerlendiren Kürt kadınları ise, TİGAD'a güçlerini PKK'yi tasfiye'ye değil, Kürt sorununu çözmek için harcamaya çağırdı. Kürt sorununun çözümünde kadınların etkin rolü olacağına ve barışın ancak Türkiyeli kadınların güçbirliği ile geleceğine inandıklarını söyleyen Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH) üyeleri TİGAD'ın girişimini eleştirirken, samimi çözüme her koşulda varız mesajı verdi.
Barış Anneleri TİKAD'a kızgın
TİKAD'ın söylemlerine en büyük tepkiyi ise Barış Anneleri verdi. İnisiyatiflerini kurdukları 1999'dan bu yanı asker ve gerilla anneleri olarak bir araya gelme arayışlarını sürdürdüklerini belirten Barış Anneleri İnsiyatifi 'Barış için asker ve gerilla anneleri bir araya geldiğinde çözüm gelişir' argümanını yıllardır kendilerinin kullandığını, ancak bu argümanın iş kadınları tarafından ters yüz edilerek kullanılmasını esefle karşıladıklarını bildirdiler. Acının renginin, milletinin olmadığını ve bunu en iyi annelerin bileceğini söyleyen Barış Anneleri evlatlarının kadınlar tarafından 'terörist' olarak tanımlanmasının ve kendilerinin de 'terörist annesi' olarak anılmasının çözüm samimiyetlerini ortadadan kaldırdığı düşüncesinde. Hiçbir zaman askerler için 'İşgalci ya da faşist Türk ordusu' gibi ayrıştırıcı bir dil kullanmadıklarını ve kendilerininde egemen zihniyetin önyargılarından beslenen suç tanımları ile anılmasına şiddetle karşı olduklarını söyleyen Barış Anneleri 'Birbirimizi kendi tanımlarımızla kabul etmezsek sorunu da çözümü de doğru ele alamayız' diyorlar
Avşar bizi anlayabilecek mi?
Bu savaşta kardeşini ve eşini kaybeden Barış Annesi Nazime Avras 'Ne benim kardeşim ne de eşim terörist değildir. Onlar gerilla bizde gerilla ailesiyiz. Bu savaşta ben 12 yıl önce ağabeyimi kaybettim. Bir mezarı bile yok! Bitlis'in Tatvan ilçesinde bir toplu mezarda bulunuyor ve biz yıllardır cenazesini almak için mücadele yürütüyoruz. Bunun nasıl bir duygu olduğunu o iş kadınları ve Hülya Avşar anlamak için çaba göstermeye var mı? Acılarımızı anlamadan neyin çözümünü geliştirebilirler? Eşim gerillada şehit düştü. Yıllardır iki çocuğuma bakıyorum. Bunlara rağmen ben yıllardır 'Barış' diyorum, bunun için gecemi gündüzüme katıyorum. Asker anasının acısının de ne demek olduğunu biliyorum. Acıların ayrımı olmaz. Hülya Avşar böyle bir durumun ne demek olduğunu anlayabilecek ise, o iş kadınları acıları ayrımsız sahiplenebilecek gücü gösterebileceklerse başarı gelir' dedi. İş kadınlarının kadınlar adına olaya el koyacağını duyururken 'terör' ve 'terörist' tanımını kullanmasının savaşta ısrar edenlerin tuzağına düşmek olarak tanımlayan Avras, iş kadınlarını herşeyi yerli yerine koymaya davet etti. Kurumlarının her iki tarafı barıştırmak için kurulduğuna işaret eden Avras 'Hakkarili gerilla annesi ile Trakyalı asker annesi olarak bir araya gelelim. Bizim barış çağrımız sürüyor. Hülya Avşar'da çocuklarımıza 'terörist' demeden, bizi de gerilla annesi olarak kabul ederek gelip hakiki çözüm adına bizimle buluşabilmeli, bu ona çağrımızdır' ifadelerini kullandı.
Barışa dair bilinç uyandırın!
Avşar'ın sözlerine tepki gösteren barış annesi Lütfiye Gürbüz'de öncelikle çocuklarının 'terörist' değil gerilla, kendilerinin ise çocuklarıyla gurur duyan anneler olduğunun altını çizdi. Avşar kızının dediği gibi 'Terörist annesi olarak değil, gerilla annesi olarak yıllardır barış mücadelesi verdiklerini anlatan Gürbüz, 'Biz asker şehit aileleri Derneği ile uzun yıllardır ilişkilenmeye çalışıyoruz. İnisiyatifimiz oluştuğundan bu yanı bu derneğe birleşme, birlikte akan kanı durdurma çağrısı yapıyor. 'Gelin annelerin gözyaşının rengi birdir' dedik, ama yanıt alamadık' sözleri ile yıllardır yürüttükleri çalışmaları aktardı. Avşar kızının sözlerini düzeltmesini ve gerilla anneleri demesini isteyen Gürbüz, 'Bu kirli savaşta bizim çocuklarımız ölüyor. Bu yüzden asker annelerinin yanımızda olmasını önemsiyoruz. Yıllardır bu çağrıyı yapıyoruz. Ama duyulmuyor. Şimdi tekrarlıyoruz. TİKAD ve Avşar çözümden yana samimi iseler gelsinler asker anneleri ile bizleri buluştursunlar' dedi. Gürbüz TİKAD'a 'teröre karşı toplumsal bilinç uyandırmak için eylem planı' değil, barışa ve çözüme dair bilinç uyandırmak için eylem planı hazırlamamları çağrısı yaptı.
Yüksel Genç

Ahmet Türk: İmralı'ya DTP'nin de içinde olduğu bir heyet gitsin

Demokratik Toplum Partisi (DTP), Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan için gösterilerin sürdüğü Diyarbakır'da basın toplantısı düzenledi. DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, Öcalan'a yönelik fiziki saldırının Kürt halkı ve onuruna yönelik olduğunu kaydetti.
Basın toplantısında konuşan
Ahmet Türk, Kürtlerin bugün direndiği ve kimliğine sahip çıktığını belirterek '1980 askeri darbesi hem Kürt halkı için hem de Türkiye için soykırıma neden oldu' dedi.
PKK'nin de bu ortamda doğduğu ve büyüdüğünü ifade eden Ahmet Türk, Kürtler sözkonusu olduğunda Türkiye'de demokrasi laflarını raflara kalktığı eleştirisinde bulundu. Türk, 'Yine imha ve inkar politikaları devam etti. Bunun sonucunda da savaş devam etti. Kürtler linç ve benzeri politikalarla sindirilmeye çalışılıyor' diye konuştu.
Türkiye'de bugün kavramların tanımını kaybettiğini söyleyen Türk, ölümden ve öldürmekten bahsetmenin idealize edildiğini dile getirdi.
Öcalan'a yönelik fiziksel saldırı ve ölüm tehdidine dikkat çeken Türk, 'Bugün bizi burada toplayan neden PKK lideri sayın Öcalan'a uygulanan fiziksel şiddettir' ifadelerini kullandı.ahmet turk
Türk, Öcalan'ın 2006'da zehirlenerek yavaş yavaş öldürülmeye çalışıldığının ortaya çıktığına işaret ederek 2008'de ise bu kez Öcalan'ın saçlarının zorla kazıtıldığını belirtti.
'Halk uyardı ve bugün yine fiziksel şiddet arttı' diyen Ahmet Türk, 'Abdullah Öcalan'a geliştirilen her türlü hareket Kürt halkına ve onuruna yöneliktir' tepkisinde bulundu.
Öcalan'a yapılan bu uygulamaların gayri hukuki ve gayri insani olduğunu vurgulayan Türk, Erdoğan'ın Diyarbakır ziyaretini de sert bir dille eleştirdi. Türk, 'Başbakan protestoları yaşayarak Diyarbakır'a geldi. Cayır cayır yanan Kürt coğrafyasının sorunlarını görmezden geldi. Özgürlüklerin ve hakların ortadan kaldırılması en büyük hatadır' şeklinde konuştu.
ANF

Avukatlardan suç duyurusu


Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın avukatları, müvekkillerinin İmralı'da maruz kaldığı işkence ve kötü muamele ile ilgili olarak sorumlular hakkında suç duyurusunda bulundu. Öcalan'ın avukatları başvuru belgesinin bir örneğini konunun incelenmesi için Adalet Bakanlığı, Meclis İnsan Hakları Komisyonu, Bursa Cezaevi İzleme Kurulu ve Bursa İnfaz Hakimliği'ne de gönderdi.


Hücre içinde hücre cezaları veriliyor
Başvuru belgesinde müvekkilleri Öcalan'ın İmralı Tek Kişilik Kapalı Cezaevi'nde on yıldan bu yana ağır tecrit koşullarında tutulduğuna dikkat çekilerek şunlara yer verildi: 'Özellikle son üç yıldır, değişik gerekçelerle, on kez 'hücre içinde hücre cezası'na maruz bırakılmış, saçları rızası dışında kazıtılmış, tahrik ve rencide edici uygulamalara maruz bırakılmıştır. Son olarak kendisine dönük tüm bu hukuk dışı uygulamalara, geçtiğimiz hafta, insanlık dışı, kötü muamele ve yaşam hakkı tehdidi içeren yeni bir insan hakları ihlali daha eklenmiştir. Bu olay müvekkilimizin anlattığı şekliyle şöyle gelişmiştir, tutulduğu hücreyi aramak bahanesi ile hücreye giren cezaevi personelinin odayı kasıtlı olarak dağıttığını ve kendisini de odanın dışına çıkardığını belirterek; 'Bu sefer geldiler her tarafı dağıttılar. Beni de buraya, görüşme odası aldılar. Ben 'niye böyle yapıyorsunuz, beni buraya alıyorsunuz?' dedim. Onlar da bana 'sen konuşamazsın, sus, bir kelime bile konuşma hakkın yok' dediler. Sonra iki kişi gelip koluma girdi. Bir kişi de arkadan gelip üzerime çullandı, beni yere doğru eğdiler. Ben, 'beni bir silahla öldürün daha iyi' dedim, 'ona da sıra gelecek' dediler. Ben artık bir şey demedim, fiziki bir şey de yapmadım, böyle bileklerimi sıkmadım, kaba bir direnmeye girmedim yani. Ben küfür de etmem, buna karakterim müsait değil. O sırada bana bağırıp çağırıyorlardı. 'Sıra ona da gelecek' sözünü söyleyen görevli, bu sözü bireysel mi söyledi, yoksa bu konuda bir karar mı var? İçeride arama yapanlardan birisi, 'devlet ne derse o olur' diye birkaç defa tekrarlayarak bağırıyordu.'
'Tokalaşmak bile mümkün değil'
Müvekkilleri ile yaptıkları görüşmelerde kendisi ile tokalaşmanın bile mümkün olmadığına değinilen başvuru metninde, 'Kitap, dergi gibi ihtiyaçlarının yanı sıra savunmaya ilişkin her türlü dokümantasyonunda oradaki görevli personel ya da Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığıyla iletilebildiği gerçeği malumunuzdur. Askeri yasak bölge kapsamında ve deyim yerindeyse son derece sınırlı sözel bir temas dışında dış dünya ile irtibatı kesilmiş bir alanda tutulan Sayın Öcalan'a yönelik bu tutumun izahı mümkün değildir. Aranan mekandaki kalem, kağıt gibi en basit malzemeler bile doğrudan devlet görevlilerinin denetiminden geçmekte ve doğrudan onlar tarafından verilebilmektedir, tek kişinin tutulduğu bir ortamda, hücre aramasının bu denli kabaca ve eşyalara zarar verecek bicimde yapılması bile başlı başına bizleri bu uygulamaların bilinerek ve istenerek gerçekleştirildiği sonucuna götürmektedir. Özelikle cezaevi personelinin sayısı ve oradaki tek tutuklu olmasının yanı sıra, avukatlar olarak görüşme sırasında karşılaştığımız prosedür düşünüldüğünde bu durum daha da ciddi bir kaygı yaratmaktadır' denildi.
'Rencide edici uygulamalara maruz kaldı'
Aramayı yapan cezaevi personelinin cezaevi müdürlerinin bilgisi dışında arama yapması ve arama sırasında Öcalan'a yönelik fiziki ve sözel müdahalede bulunmasının İmralı Cezaevi koşullarında mümkün gözükmediği belirtilen metinde şunlara yer verildi: 'Bu uygulamanın kendisi kadar bundan sonra gelecekte yaşanabilecekler konusunda sağlığı ve temel haklarının güvenliği açısından haklı bir kaygı ve endişe yaşamaktayız. 1999 Şubatından bu yana İmralı'da tutulan Sayın Öcalan karşı karşıya kaldığı bir dizi olumsuzluğa rağmen son derece olgun ve sakin bir tutum takınarak her zaman sükunetini korumuştur. Özellikle son üç yıldır, değişik gerekçelerle, on kez 'hücre içinde hücre cezası' na maruz bırakılmış, saçları rızası dışında kazıtılmış, tahrik ve rencide edici uygulamalara maruz bırakılmıştır ancak doğrudan şahsına yönelik zor kullanımı ve sözel şiddet ile ilk kez karşı karşıya kalmıştır. Bu uygulamanın, işkence ve kötü muamele olduğu tartışmasızdır ayrıca Sayın Öcalan açıkça ölümle tehdit edilmiştir. Müvekkilimiz gerek ulusal gerek uluslararası yargılamalarda, on yıldır içinde tutulduğu koşullara ilişkin olarak, işkence ve kaba muameleye maruz kalmadığını belirtmekteydi. Bu yaklaşımı dahi, tek başına içinde bulunduğu izolasyon uygulamalarına karşın serinkanlı ve açık tutumunu ortaya koymaktadır. Tek başına tutulan Sayın Öcalan'ın ancak sınırlı olarak ailesi ve avukatları dışında sivil hiçbir mercii yada kişiye doğrudan ulaşamadığı gerçeği de gözetildiğinde içinde tutulduğu koşullar ve temel haklarına ilişkin daha ciddi ve sorumluluk taşıyan bir yaklaşım gözetilmesi gerektiği ortadadır.'
'Bakanlık soyut bir açıklamada bulundu'
Müvekkillerinin İmralı'daki cezaevinde tek başına tutulduğu ve müvekkilleri üzerinde her türlü işkence, kötü muamele ve tehdit fiillerinin uygulanmasına zemin sunulduğuna dikkat çekilen başvuruda, 'Salt bu nedenle dahi, İmralı Cezaevi'nin hak ihlalleri açısından çok daha yakından gözlemlenmesi bir zorunluluktur. CPT'nin, 1999'dan bu yana İmralı Cezaevi'ne ilişkin hazırladığı dört raporda da bu durum çeşitli biçimlerde tartışmaya açmış ancak somut bir sonuç almak onlar açısından da mümkün olmamıştır. Ayrıca, Adalet Bakanlığı tarafından 19.10.2008 tarihinde, nasıl bir prosedürün işletildiği kamuoyunun bilgisine sunulmadan, iddianın doğru olmadığı açıklaması yapılmıştır. Ancak bu açıklama tatmin edici olmaktan uzak ve soyut bir açıklamadır. Gerek Sayın Öcalan'ın içinde tutulduğu izolasyon koşulları gerekse kendisinin 1999 yılından bu yana dayatılan tüm olumsuz yaklaşımlara karşı takındığı tutum gözetilerek bu olayın tüm yönleri ile açığa çıkartılarak yaşamı ve koşullarına ilişkin olarak doğrudan sorumluk taşıyan her kurumun gerçekçi ve sorumlu davranması gerektiği açıktır. Bu olayla birlikte İmralı Cezaevi'nin müvekkilimiz için aslında güvenli olmadığı daha da iyi anlaşılmaktadır' ifadelerine yer verildi.
Öcalan'ın avukatları, başvurularının sonuç ve talepler bölümünde, 'Yukarıdaki açıklamalar ışığında, müvekkilimize karşı uygulanan işkence ve kötü muamele fiili ve müvekkilimizin içinde bulunduğu cezaevi koşullarına karşı başta Anayasa olmak üzere yasalarca koruma altına alınan temel haklarının ihlaline ilişkin komisyonunuzca gerekli incelemelerin yapılarak ihlallerin giderilmesine ilişkin gerekli duyarlılığın gösterilmesin diliyoruz' talebinde bulundu.
İSTANBUL (DİHA)

Polis sırtından vurmuş

ahmetozkankatledildi Ön otopsi raporu: 22 yaşındaki Ahmet Özhan sırtından vurulmuş
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a İmralı'da fiziki şiddet uygulanmasını ve ölüm tehdidi yapılmasını protesto etmek amacıyla Ağrı'nın Doğubeyazıt ilçesinde yapılan gösteride polis tarafından vurulan Ahmet Özhan'ın (22), sırtından girip kalbinden çıkan kurşun nedeniyle hayatını kaybettiği ortaya çıktı.
DTP Doğubeyazıt İlçe Örgütü'nün dün organize ettiği yürüyüş sırasında polis, Belediye Meydanı'na yürümek isteyen gruba hedef göstererek ateş açmış, olayda yaralanan 22 yaşındaki Ahmet Özhan Doğubeyazıt Devlet Hastanesi'nde kaldırılırken yolda yaşamını yitirmişti.
ANF'nin edindiği bilgilere göre hastanenin verdiği ilk otopsi raporunda Özkan'ın ölümüne, sırtından girip kalbinden çıkan kurşun neden olduğu tespit edildi. Ayrıntılı otopsi için Trabzon Adli Tıp Kurumu'na kaldırılan cenaze, yarın sabah Doğubeyazıt Şehir Mezarlığı'nda toprağa verilecek.
Doğubeyazıt Belediye Başkanı Mukaddes Kubilay, 'Temennimiz odur ki yeni ölümler yaşanmasın. Güvenlik güçleri tahrikkar olmamalı. Bu nedenle milletvekilimiz Fatman Kurtulan ile birlikte Ağrı Valisi ile görüşme yaptık. Gençler öfkeli, güvenlik güçlerinin mesafeli durması gerekiyor' dedi.
Evli ve bir çocuk babası olduğu öğrenilen yakınları, inşaat işçisi olan Ahmet Özhan'ın çalışmak için İstanbul'a bugün için (21 Ekim) bilet kestiğini belirtti.
Bu arada Kosova Caddesi'ndeki Ehmedê Xani Mahallesi'nde kurulan taziye evini ziyaret eden binlerce kişi, Özkan ailesine başsağlığı diliyor.
SERHAT BARAN - DOĞUBAYAZIT/ANF

Ahmet Özhan yarın toprağa verilecek

Doğubayazıt'ta katledilen Ahmet Özhan yarın toprağa verilecek
Ağrı'nın Doğubayazıt ilçesinde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik fiziki saldırıyı protesto gösterilerinde polisin açtığı ateş sonucu yaşamını yitiren Ahmet Özhan yarın toprağa verilecek. İlçede dünden itibaren başlayan gerginlik, polisin ablukasını kaldırmasıyla sona erdi.
Doğubayazıt'ta dün meydana gelen olayların ardından polis ablukasına alınan ilçede gerginlik sürüyor. Esnafın bugün de kepenk açmadığı ilçe polis ablukasına alındı. Gerginliğin devam etmesi nedeniyle DTP Van Milletvekili Fatma Kurtulan ile Doğubayazıt Belediye Başkanı Mukkades Kubilay Doğubayazıt Kaymakamlığı'na giderek Ağrı Valisi Mehmet Çetin ile görüştü. Görüşmede Vali Çetin'den polis ablukasının kaldırılması talep edildi. Talep üzerine ilçedeki polis ablukası kaldırıldı.
Özhan'a yakışır bir şekilde toprağa verilecek
Görüşmenin sürdüğü saatte, DTP Doğubayazıt İlçe binası önünde bekleyen kitle, 'Biji Serok Apo', 'İntikam', 'İntifa', 'Öcalansız dünyayı başınıza yıkarız' sloganlarını atarak Uluyol Karakolu'na doğru yürüyüşe geçti. Bunun üzerine Kurtulan, parti binası önünde halka çağrıda bulundu. Dünkü olaylarda yaşamını yitiren Ahmet Özhan'ın cenazesinin yarın sabah toprağa verileceğini ve 'şehide' yakışır bir cenaze töreni yapacaklarını söyleyen Kurtulan, halktan provokasyonlara gelmemesini istedi. Kitle, parti binası etrafındaki polis ablukasının kaldırılması için oturma eylemi yaptı. Polisin parti binası ve sokaklardaki ablukayı kaldırması üzerine kitle olaysız dağıldı.
AĞRI (DİHA)