Thursday, November 6, 2008

Dünyanın zencileri Kürtler

cop_cocuk_kürt_kurds_kurdistan Rodi BAZ http://www.kurdistan-post.com

Obama her ne kadar dünya emperyalist sisteminin yeni yüzü olarak ortaya çıkmış olsa da,

    ABD nin dünyadaki imajını düzeltmek için “seçilmiş” olsa da

    Güzel bir şey.

    Kim ne derse desin, Obama’nın seçilmesi dünyadaki şovenizmin yıkılışının miladı olarak tarihe geçecektir.

    Bu seçim aslında bütün dünya şovenizmine vurulmuş en büyük darbedir.

Şovenizmin bu saatten sonra savunulacak tarafı kalmamıştır artık.

    Beyazların üstün bir ırk olduğu tezi böylece iflas etmiş oldu.

    Bütün dünyada bunlar olurken ne yazık ki Türkiye’nin zencileri Kürtler için, hala değişen bir şey yok.

    Kürtlerin hali hazırda Irak’ta kurulan federe devletlerinin adını bile ağızlarına almak istemiyorlar.

    Araplar ve bütün dünya ülkeleri ,yeni ırak anayasasına göre “Kürdistan federe devleti” adını alan bu ülke ile ilişki kurarken ve onu tanırken,Türkiye hala onları tarihin sahnesinde silmenin yollarını arıyor.

     Hala Kürtlerle ilişki kurmaktan ısrarla kaçıyor. Bırakın kaçmasını, ismini dahi telaffuz etmek istemiyor.

     Kendilerince Kürt federe devletine de bir isim bulmuşlar! Hatta onlara karşı örgütledikleri Türkmenlere de bunu ısrarla dedirtmeye çalışıyorlar.

     Kuzey Irak…!

    Kürdistan federe devletinin ismini “kuzey Irak” olarak ilan etmek, onu yok sayma anlayışından kaynaklandığını artık her kes biliyor.

    Çünkü; dünyanın zencileri  olan Kürtlerin devlet kurmaya hakları yok. Hatta o isimle telaffuz edilmeleri bile bir suçtur.

  “Onlar kim ki devlet kursunlar” ?

    Mantık bu …

    Türk sol örgütleri dahi yıllarca bu anlayışla örgütlendi.

   ”Eğer devrim gerekiyorsa onu da biz getiririz” mantığıyla Kürtlerin en masum taleplerini dahi milliyetçilk ve anarşizm ve hatta terörizm olarak adlandırdılar.

     Bir zamanlar ABD de zenciler ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyordu, bu gün bile hala izleri tam olarak silinmemiş olsa da, önemli bir başarı sağladıkları açık.

    Geçmişte bazı zencilerin  bilinçsizce  bir aşağılık duygusuyla bıçak altına yatıp tenlerinin rengini bile değiştirdiklerine dünya tanık oldu.

     Sanırım bizim de rengimiz farklı olsaydı, korucuların tenlerinin rengini değiştirmek için hastane kuyruklarında kavga edecekleri muhakkaktı…

     Bu aşağılanma ve aşağılık duygusu yıllarca Amerikalı zencileri kamçılayarak her konuda daha başarılı olmalarına neden oldu. Sporda, müzikte, edebiyatta, bilim de ve daha bir çok alanda onlardan daha iyi olduklarını kanıtladılar.

     Bu kolay olmadı.

      Başarılı bir çok bilim adamı siyasetçe ve akademisyen, ırkçı örgütler tarafında ya öldürüldü ve ya cezaevlerine tıkıldı. Ama ne yazık ki gerçeği asla değiştiremediler...

      Türkiye’de ki Kürtler de bu duyguyla yıllarca psikolojik bir baskıya tabi tutuldu. Onlara dair aşağılayıcı fıkralar uyduruldu. Küçük görüldüler,  kültürleriyle, dilleriyle alay edildi.

     Zamanla Türkiye adına elde edilen önemli başarıların altında zenciler gibi Kürtler imza  attı.

     Sinemada, sporda, bilimsel alanlarda , edebiyata,ve müzikte tartışmasız bir üstünlük sağladılar.

     Bütün bunlar olurken,kimse ne toprak talebinde bulundu ne de ayrılmak istedi. İstedikleri tek şey kendi kimlikleriyle, kendi kültürleriyle  bu ülkede birlikte yaşamak.

    Birlikte yönetmek…

    Sadece bu ülkede her kes kadar haklarının olduğunu söylemekle yetindiler.

    Dünyanın zencileri Kürtler,Türkiye’nin üniter yapısına dokunmadan, aynı bayrak ve aynı devlet içinde , kendi dilleri, kültürleriyle ve kendi renkleriyle var olmak istiyor.

    Onlara bunu çok görmeyelim…

Kürtler güçlü bir şekilde özgürlük istemiyor

İsmail Beşikçi http://www.kurdistan-post.com/ Ismail_Besikci

Kardeşlik söylemi mücadeleye engel

Hasan Bildirici: Kürt sorunu her zamankinden daha yakıcı bir halde gündemde olmasına rağmen, Kürt taleplerinde bir gerileme var. Gerileyen Kürt talepleri midir yoksa Kürt sorunu mu?

“Kürtler, Türk düşüncesiyle hareket ediyor”

İsmail Beşikçi:Kürtlerin mücadelesi her zaman büyük bir mücadele olmuştur. Kürt mücadelesi günümüzde de büyük bir mücadeledir. Fakat Kürtlerin talepleri her zaman çok küçük kalmıştır. Günümüzde Kürt taleplerinde ciddi bir kısalma vardır. Bunun başlıca nedeni, kanımca, Kürtlerin, kendi akıllarıyla değil, Türk düşüncesinin, Türk solunun, Türk sağının, Türk dinsel akımlarının akıllarıyla hareket etmeleridir. Halbuki, Kürtler, Kürtleri, Kürdistan’ı, Kürtçe’yi kendi akıllarıyla değerlendirmek durumundadır.

1960’larda Kürtler Türk solu içinde örgütleniyorlardı. O zamanlar, Türk solunda, Türkiye İşçi Partisi ve Milli Demokratik Devrim anlayışı iki güçlü akımdı. Kürtler daha çok Türkiye İşçi Partisi’nde örgütleniyorlardı. Kürtler,1960’ların sonlarında, 68’ler Hareketi’nin cereyan ettiği günlerde, Türk solundan ayrılıp kendi örgütlerini kurma çabasına girdiler. Devrimci Doğu Kültür Ocakları bu örgütlerin başında gelir. Kürtlerin Türk solundan ayrılıp kendi örgütlerini kurma çabasına girmeleri şüphesiz Kürtlük bilincinin yükselmesiyle ilgili bir olaydır. Fakat, şöyle bir süreç de yaşanmaktadır. Kürtler, Türk solundan ayrılıp kendi örgütlerini kurma, örneğin, Devrimci Doğu Kültür Ocakları içinde örgütlenme gereğini duyuyorlar ama, Türk solunun kullandığı sloganları aynen kullanmaya devam ediyorlar. O sloganlardan kopuş yok. O dönemde, “Bağımsız Türkiye”, “emperyalizme karşı mücadele” kullanılan çok temel sloganlardı. Bu sloganlardan kopamama, Kürtlerin kendi akıllarıyla değil, Türk solunun, Türk düşüncesinin aklıyla hareket ettiğini gösterir.:

Birinci Dünya Savaşı sonlarına, 1920’lere, Kuvayı Milliye hareketi günlerine, Milletler Cemiyeti dönemine bakalım. O dönemde, en kalıcı, en kapsamlı emperyalist müdahale Kürtlere, Kürdistan’a yapılmıştır. Kürtler ve Kürdistan, ulusların kendi geleceklerini belirleme ilkesinin en coşkulu bir şekilde savunulduğu, yaşama geçirilmeye çalışıldığı bir dönemde bölünmüş, parçalanmış ve paylaşılmıştır. O dönemde, dünyaya nizam vermeye çalışan emperyalist güç Büyük Britanya idi. Fransa ikinci derecede geliyordu. Ama, büyük Britanya ile Fransa arasında çok büyük bir mesafe vardı. Fransa ikinci derecede geliyordu ama, Büyük Britanya’ya nazaran, dünyaya nizam verme etkisi, potansiyeli çok küçüktü. O dönemde çok dikkate değer bir süreç de Sovyetler Birliği yöneticilerinin anti-Kürt bir tutum içinde olmalarıdır. Kürdistan’ın ve Kürtlerin bölünmesinde, parçalanmasında ve paylaşılmasında Büyük Britanya ve Fransa rol sahibi iki büyük güçtür. Fakat bu süreçte, Moskova’nın da, Londra gibi, Paris gibi anti-Kürt bir tutum içinde olduğunu görmek gerekmektedir. Bir de şu var:

“Emperyalizme karşı mücadele” kavramını dilinden düşürmeyen Türk düşüncesi, Türk solu, Türk sağı, Türk dinsel akımları, Kürtlere ve Kürdistan’a dayatılan kimliksizleştirme sürecini görmemekte büyük bir ısrar içindedir. Kürtlerin, bu dönemi sağlıklı bir şekilde algıladıkları kanısında değilim. Bu dönem, Türk düşüncesinin, Türk solunun, Türk sağının, Türk dinsel akımlarının kavramlarıyla, terminolojisiyle kavranılamaz. Bu dönemi Kürtler kendi akıllarıyla kavramak, değerlendirmek durumundadır.

O dönemde, “düşmanın elinde esir olan Padişahı kurtarma”, İslamı kurtarma”, “İslamın, İslam ülkelerinin, düşmanın ayakları altında çiğnenmesine karşı olma”, gerek Mustafa Kemal tarafından, gerek Kuvayı Milliye tarafından, Kemalist hareket tarafından sık sık dile getirilen bir düşünceydi. Fakat, İslamın kurtarılmasına böylesine vurgu yapanlar, sıra, Kürtlerin haklarına, hukukuna gelince, Büyük Britanya ve Fransa gibi emperyal devletlerle bir olup Kürtlerin başına lanetli bir çorabın geçirilmesini sağladılar Bu da saptanması, izlenmesi gereken bir süreçtir. Bu süreci Kürtler, ancak, kendi akıllarını kullanarak kavrayabilirler. Türk düşüncesini, Türk solunun, Türk sağını, Türk dinsel akımlarının aklıyla, terminolojisiyle bu temel süreç kavranılamaz.

“Kardeşlik” anlayışı, mücadelenin yükselmesine engel

Türk düşüncesinin, Türk solunun, Türk sağının, Türk dinsel akımlarının aklıyla hareket edince “kardeşlik” gibi bir slogan belirleyici ve yönlendirici bir hale geliyor. Bu da Kürt taleplerinin kısılmasına neden oluyor. Bu “kardeşlik” anlayışı aynı zamanda mücadelenin yükselmesine de engel oluyor. Günümüzde “Türkiye Partisiyiz” anlayışı, “Çatı partisi kuruyoruz” çabaları bu sağlıksız kavrayışın ve değerlendirmenin devam ettiği anlamına gelmektedir. Türkiye’deki bütün partiler Türk partisiyken, Kürtlerin bir Kürt partisi kurmaktan kaçınmaları, “Türkiye partisiyiz” anlayışına sarılmaları hem mücadelenin yükselmesini engellemekte, hem de Kürt taleplerinin seviyesinin düşmesine neden

Hasan Bildirici: “Türk düşüncesinin, Türk solunun, Türk sağının, Türk dinsel akımlarının aklıyla hareket edince “kardeşlik” gibi bir slogan belirleyici ve yönlendirici bir hale geliyor.” Diyorsunuz. Fakat şöyle bir durum da var: Bütün bu etkilere rağmen bir an geliyor Kürtler bir isyan, bir direniş hareketi geliştiriyor. İsyan veya ayağa kalkış günlerinde talepler yüksek. Yüksek talepler etrafına Kürt toplumundan büyük bir kitlesel akım yöneliyor. İnsanlar neredeyse böyle dönemlerde canını kaldırımlara çarpıyor. Fakat mücadele uzadıkça, işaretlenmiş hedeflere ulaşılmadıkça mücadele bir kırılma, taleplerde bir gerileme, daha sonra da bastırılmış bütün isyanların ardından söylendiği gibi, “bir arada kardeşçe yaşama” siyaseti ağırlık kazanıyor... Bu tarz siyaset Kürtlerde genetik hal mi almış? Siyasetçileri mi beceriksiz? Yoksa zaman içinde Türk iktidar gücü yenilmezliğini Kürtlere kabul ettirmiş mi oluyor? Niye bu tekrar?

İsmail Beşikçi:Temel sorunun, Kürtlerin ve Kürdistan’ın bölünmesi, parçalanması ve paylaşılması olduğunu düşünüyorum. Bu, bölünmenin, parçalanmanın ve paylaşılmanın çok önemli sonuçlarından biridir. Kürtlerin, bu yıkıcı, çürütücü sürecin bilincine dört başı mamur bir şekilde ulaştıkları kanısında değilim.

Kürtleri yönetmek zor

Kürdistan’ın ve Kürtlerin bölünmesini, parçalanmasını ve paylaşılmasını tasarlayanlar, yaşama geçirenler, örneğin, İngiltere, Fransa bu süreçten neler beklemiş olabilirler? Herhalde, şöyle düşünmüşlerdir: Kürleri yönetmek zordur. Bölünüp parçalandığı ve paylaşıldığı zaman, onları yönetmek kolaylaşır. Bölünüp parçalandığı, paylaşıldığı zaman, örneğin yeni kurulan Irak mandası (sömürgesi) ile Kürtler arasında durmadan gerginlik oluşur, çatışma çıkar. Çünkü Kürtler her fırsatta milli haklarını istemeye, elde etmeye kalkışacaklardır. Manda yönetimi bu hakları onlara vermediği zaman ise, gerginlik olacaktır Gerginlik zaman zaman silahlı çatışmalara da varabilir. İşte bu durumda, ayaklanmanın bastırılması için merkezi yönetim her zaman bize ihtiyaç duyacak, bizim yardımımızı isteyecektir. Bu da bizim Ortadoğu’daki varlığımızı sürekli ve gerekli kılacaktır. Öte yandan, böyle bir ayaklanma karşısında diğer parçalardaki Kürtleri yöneten devletler de bu ayaklanmanın bastırılması konusunda Irak yönetimine yardımcı olacaklardır. Böylece Kürtler, bu devletlerin müşterek operasyonlarıyla bastırılmaya çalışılacaktır. Bu devletler, Kürtlere karşı yürütülen müşterek operasyonların, ne anlama geldiğinin bilincine muhakkak ulaşacaklar ve Kürtlere göz açtırmamanın yolunu yordamını muhakkak bulacaklardır. Bütün bunlar Kürtleri yönetmeyi kolaylaştıracaktır.

Kürt isyanlarının bastırılmasında İngiltere’nin rolü büyük

Fiili duruma baktığımız zaman şunu görüyoruz. Örneğin, Irak’ta, 1920’lerde, 1930’larda, 1940’larda, Bağdat’taki hükümetle Kürtler arasında gelişen gerginlik çoğu zaman silahlı çatışmalara varmıştır. Bu çatışmalar, Kürt ayaklanmaları hep İngiltere’nin yardımıyla bastırılmıştır. Bu bastırmalarda İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri’nin rolü çok büyüktür. Ortadoğu’da İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri en çok, Kürdistan’da kullanılmıştır.

Örneğin, zehirli gazlar, ilk olarak Kürtlerin bastırılması sürecinde, İngiltere tarafından kullanılmıştır. 1925 Kürt ayaklanmasındaysa, Kürtleri bastırmak için, Batı Anadolu’dan Diyarbakır’a sevk edilen ordu birliklerinin demiryolu aracılığıyla, Fransa mandası (sömürgesi) Suriye’den geçerek Diyarbakır’a ulaştığı bilinmektedir. Ağrı ayaklanmasının bastırılması sırasında İran ve Türkiye’nin nasıl işbirliği yaptıkları yine bilinmektedir. Kürtlerin, Ortadoğu’daki bu konumlarının bilincine ulaşmalarında büyük yarar vardır. “Kardeşlik” böyle bir konumu açıklayıcı bir kavram olamaz.

Kürtler güçlü bir şekilde özgürlük istemiyor

Kürtlerin güçlü bir şekilde özgürlük istedikleri, özgürlüklere vurgu yaptıkları kanısında değilim. Özgürlük, hak, hukuk parti programlarına, tüzüklere vs. elbette yazılmalıdır. Ama bu hiç yeterli değildir. İstekleri belirleyen, egemen ulusun basınına, kamuoyuna yapılan açıklamalardır. Burada da “kardeşlik” anlayışı her zaman ön planda oluyor. Siz, parti programına, tüzüklere yazdığınız maddelerle özgürlük isteyebilirsiniz. Programlar, tüzükler bunlara vurgu yapabilir. Fakat programlar hiçbir zaman yaşama geçmeyen, kolayca terk edilebilen hatta tersi yapılan ilkelerle, maddelerle doludur. Bu bakımdan egemen ulusun, devletin basınına, kamuoyuna yapılan açıklamalar daha belirleyicidir. Bu açıklamalarda hep “kardeşlik” ten söz edilmektedir.

Bu arada şu konuyu belirtmem gerekiyor. Kürtlerin ve Kürdistan’ın bölünmesi, parçalanması ve paylaşılması dile getirilmeye çalışıldığı zaman, “Beşikçi 1920’lerde kalmış, bir türlü ileri gidemiyor” deniyor. Beşikçi ile ilgili eleştiriler arasında bir de bu var.. Bunun haklı bir eleştiri olduğu kanısında değilim. Şöyle bir açıklama yapılabilir: Birinci Dünya Savaşı sürecinde, İngiliz istihbaratıyla Arap lideri Şerif Hüseyin arasında, gizli görüşmeler yapılıyordu. Büyük Britanya Şerif Hüseyin’e büyük bir Arap imparatorluğu vaad ediyordu. Şerif Hüseyin bunun gerçekleşmesi için canla başla çalışıyordu. Osmanlı Devleti’ne karşı Arap ayaklanması bu süreç içinde gerçekleşti. Fakat savaş sonunda, Şerif Hüseyin’e, İngiltere tarafından, daha doğrusu İngiliz Gizli Servisi tarafında vaad edilen büyük Arap imparatorluğu gerçekleşmedi. Bunun yerine, Irak, Ürdün, Filistin, Suriye, Lübnan gibi manda (sömürge) Arap devletleri kuruldu. Şerif Hüseyin’e vaad edilen büyük Arap İmparatorluğunun bir yerinde ileride kurulacak Yahudi devleti için yurt tahsis edildi. Mısır, Sudan, Libya, Tunus, Cezayir, Fas gibi ülkelerde Arap egemenliği değil, Büyük Britanya’nın ve Fransa’nın egemenliği söz konusuydu. Beşikçi durmadan, Şerif Hüseyin’e vaad edilen büyük Arap imparatorluğu neden gerçekleşmedi diye İngiltere’yi eleştirse, sık sık bu konuları gündeme getirse, “Beşikçi 1920’lerde kalmış” denebilir. Böyle bir analiz yok. Çünkü Arapların durumu 1920’lere nazaran çok çok ileridir. Politik, ekonomik, toplumsal, kültürel ve askeri bakımlardan Araplar 1920’lere göre çok ileri bir durumdadır. Basra Körfezinden Fas’a kadar 22 bağımsız Arap devleti vardır. Kısa bir zaman içinde Filistin Arap devletiyle bu 23’e çıkabilir.

Kürtlerin durumu çok geride

Kürtlerin durumuysa, 1920’lere göre çok geridir. Kürtler ve Kürdistan bölünmüş, parçalanmış ve paylaşılmıştır. Kürtler ve Kürdistan küçücük bir siyasal statüye sahip değildir. Sömürge bile değildir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde şu veya bu şekilde özerk yaşayan Kürtler Cumhuriyet’le birlikte inkar ve imha politikalarının hedefi olmuşlardır. 1910’larda, İstanbul’da, Kürtçe dergi, Kürtçe gazete çıktığını bilen-gören İttihatçılar, Kemalistler, Cumhuriyet döneminde, “Kürtçe diye bir dil yoktur, Kürt diye bir halk yoktur”, “Türkiye’de sadece Türkler etnik haklar isteyebilir, Türk olmayanların tek hakkı vardır, o da Türklere hizmetçi olma hakkıdır” demeye başladılar. 1920’lerin, Milletler Cemiyeti döneminin Kürt sorunu açısından analiz edilmesi bu bakımdan önemlidir. Bu kaçınılmaz bir görev olmalıdır.

O zaman temel sorulardan biri şu olmalıdır. 1920’lerde, Milletler Cemiyeti döneminde, Irak mandası (sömürgesi) Ürdün, Filistin, Suriye, Lübnan mandaları kurulurken, neden bir Kürdistan mandası kurulmamıştır? Neden Kürdistan mandası kurulmamış ama, Kürtler ve Kürdistan, yeni kurulan Irak ve Suriye mandaları, Türkiye ve İran arasında paylaşılmıştır? Kürtler ve Kürdistan konusunda bu yaşamsal bir soru olmalıdır.

Mandalar, Birinci Dünya Savaşı sonunda, yenilgiye uğrayan Alman İmparatorluğu’nun ve Osmanlı İmparatorluğu’nun (İttifak devletleri) sömürgelerinin, yenen devletlerce (İtilaf devletleri) yani, İngiltere, Fransa ve İtalya tarafından paylaşılmasıyla oluşan yönetimlerdir. Osmanlı Devleti denetimi altındaki topraklarda oluşturulan mandalara A tipi mandalar denirdi. Batı ve Doğu Afrika’daki Alman sömürgelerinin paylaşılmasıyla B tipi mandalar oluşturuldu. Alman Güneybatı Afrika’sı ve Pasifik adalarının oluşturduğu mandalara ise C tipi mandalar deniyordu.

Barzani'nin bağımsızlık talebi yerinde
Tarih: 6 Kasım 2008 Perşembe

Hasan Bildirici: Kürdistan'ı bölüp parçalayan ve sorunu çözümsüz kılan bir sürü Uluslararası müdahale var. Bunları yukarıda sıraladınız. Bu müdahalelerden sonra, Kürtler üzerinde bir dörtlü tutsaklık zinciri oluştu. Amerika'nın Irak'a müdahalesiyle Saddam rejimi yıkıldı. Fakat buradan da bağımsız ve özgür bir Kürdistan çıkmadı. Belki Kürtler istedi, ama ABD öncülüğündeki uluslararası güçler Türkiye'nin ve Arap ülkelerin isteğini göz önüne alarak Irak'ı yine kilitledi, üç benzemezi veya az benzeyeni; Şii, Sunni ve Kürtleri aynı devlet potası içinde eritme yolunu seçti. Amerika beş yıldır tüm gücünü Irak'ın birliğini ayakta tutmak için harcıyor, ama o da ekonomik kriz eşiğine geldi. Öyle görünüyor ki, Kürdistan'ın dört parçadaki sorunun çözülmesi için, ABD öncülüğündeki Batı güçleri Türkiye, Irak, Suriye ve İran'ı Balkanlara çevirmeden bu işin içinden çıkamayacaklar. Sanki dört parçadaki Kürt sorunu Ortadoğu'daki dünya savaşının zemini haline gelecek. Kürt sorununda hiç kimse henüz asıl kozlarını oynamadı gibi geliyor bana... Siz geleceğin Ortadoğusun'da Kürtlere nasıl bir rol biçiyorsunuz? Amerika'nın Kürt sorununda nihai hedefi ne olabilir?

PKK ve diğer Kürt örgütlerinin Kürdistan için istikrarlı bir talebi olmamıştır

İsmail Beşikçi:Kürtler yakın gelecekleriyle ilgili olarak siyasal taleplerde bulunmak durumundadır. Kültürel talepler, kardeşlik söylemi, Kürtlerin bir şey istediği anlamına gelmiyor. Türkiye, Kürtlerin siyasal isteklerine karşı çıkabilir, isteklerin içini boşaltmaya gayret edebilir, isteklerde bulunanlara baskı uygulayabilir. Bunların belirleyici olduğu kanaatinde değilim. ABD’nin ikircikli davranması, AB’nin Türkiye yanlısı, Kürt karşıtı politikaları da belirleyici değildir. Belirleyici olan Kürtlerin siyasal isteklerini kararlı bir şekilde ileri sürmeleridir. Kürtler derken, birinci planda Kuzey Kürtlerinden söz ettiğim herhalde anlaşılıyordur, ama, Güney Kürtlerini de analize katmak gereği ortaya çıkabiliyor, bu da açık. Kuzey Kürdistan’da, Kürtlerin böyle kararlı, istikrarlı bir siyasal istemi olmamıştır. Ne PKK’nin, ne de PKK dışındaki örgütlerin böyle bir istemi olmamıştır. Kürtler kendileri için bir hak, siyasal bir hak istemiyorlar, daha çok hasımlarını rahatlatacak açıklamalar yapıyorlar. “Kürt devletine gerek yoktur, Kürt devleti en çok Kürtlere zarar verir” gibi… Kürtler barış istediklerini vurguluyorlar, halbuki eşitlik istemeleri, bu istemlere vurgu yapmaları gerekir.

“Kardeşlik” anlayışı, bu istemlerin önüne geçen, bu istemleri boğan bir anlayıştır. Kaldı ki, devlet her zaman, “kardeşlik” ileri süren Kürtlere şunu ima etmeye çalışıyor. “Durmadan kardeşlik deyip duruyorsunuz, o zaman neden büyük ağabeyinizi dinlemiyorsunuz?”

En büyük engel Türkiye

Kişi olarak Kürtlerin geleceği konusunda iyimserim. Güney Kürdistan’da Kürt Federe Devleti’nin zamanla ete-kemiğe bürüneceği kanısındayım. Irak, elbette sun’i bir devlettir. 1920’lerde, Milletler Cemiyeti döneminde, emperyal Büyük Britanya’nın, girişimleriyle üç benzemez siyasal kategori devletin zorlayıcı baskı araçlarıyla bir arada tutulmaya çalışılmıştır. Bunun sürekli olması, 1920’lerde kurulan bu anti-Kürt statükonun hiç değişmemesi istenmektedir. Arap yaşam biçimiyle Kürt yaşam biçimi, yaşam değerleri birbirinden çok farklıdır. Şii Arapların ve Sünni Arapların yaşam biçimleri, değerleri ve ülküleri birbirine benzeyebilir, ama Kürt yaşam biçimiyle bunların arasındaki fark çok büyüktür. Bugün bu üç benzemezi, bir merkezi otorite bünyesinde tutmaya çalışan yegane güç Türkiye’dir. Kanımca, Irak’ın kendisi bile, örneğin Şii Araplar ayrı bir Kürt devletini makul karşılayabilmektedir. Türkiye, her niyetini, her projesini yaşama geçirmek için yeterli maddi ve politik güce sahip değildir, ama başkalarının niyetlerinin ve projelerinin yaşama geçmesini her zaman engelleyebilir, bu ABD’nin niyetleri ve projeleri de olsa…Ama, Kürtlerin siyasal istemlerini kararlı bir şekilde dile getirmeleri, Kürtlerin doğal haklarına durmadan vurgu yapılması, Kürtlerin, Kürt toplumu olmaktan doğan haklarının kararlı bir şekilde savunulması Türkiye’nin inkarcı ve imhacı politikalarını aşacak güçtedir.011108044200

Barzanin’nin bağımsızlık talebi yerinde

Kürdistan Bölge Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin, “Kürt Devleti kurmak Kürtlerin doğal hakkıdır”, “Bağımsız Kürdistan doğal hakkımızdır” söyleminin çok değerli olduğunu düşünüyorum. Mesut Barzani’nin bu görüşü zaman zaman dile getirmesi dikkate değer bir durumdur. Bu, gelişigüzel bir düşünce açıklaması, herhangi bir düşünce açıklaması değildir, hukuk tarihinde, siyasal düşünceler tarihinde ve devlet nazariyeleri tarihinde sağlam düşünsel temelleri, sağlam düşünsel dayanakları olan bir görüştür. Doğal olan aynı zamanda doğru olandır. Doğal olana karşı olma, insani olana karşı olma anlamına gelir. Doğal hakkın, doğal hukukun zıddı olan reel hukuktur, yani pozitif hukuktur. Pozitif hukuk, reel hukuk ise, inkarı, imhayı, katliamları soykırımları meşrulaştırmaya çalışan bir hukuktur. Bu iki anlayış arasında derin bir çelişki olduğu açıktır. Kürtlerin kararlı, istikralı tutumları, istemleri bu çelişkileri aşacak, reel hukuk anlayışını deşifre edecek, hükümsüz kılacak güçtedir.

Doğal hukuk, kişinin doğumla birlikte kazandığı, sahip olduğu haklardır. Bu haklar tartışılamaz, dokunulamaz, baskı altına alınamaz, devredilemez, engellenemez haklardır. Kişinin doğal hakları, sadece bireysel hakları kapsamaz, kişilerin bir arada yaşamalarından dolayı ortaya çıkan hakları yani kolektif hakları da kapsar. Buna da halkların, milletlerin hakları denebilir. Hukuk tarihinde, siyasal düşünceler tarihinde Locke, Rousseau ve Kant’ın düşünceleri bu bakımdan önemlidir.

Hukuk tarihinde doğal hukukun, tabii hukukun büyük bir yeri vardır. 1689 İngiliz Yurttaşlık Hakları Bildirisi, 1776 Amerikan Bağımsızlık Bildirisi, 1789 Fransız İnsan Hakları Bildirisi, 1948 Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirisi, doğal hak, doğal hukuk anlayışının yaşama geçmiş pratikleridir. Bu anlayış şüphesiz Kürtleri de özgürleştirecektir. Mesut Barzani’nin bu yoldaki açıklamaları dikkate değerdir.

Devletin, özgürlükleri kısıtlayıcı bir siyasal yapı olduğu söylenebilir. Fakat çok ağır mağduriyetler, yoksunluklar yaşayan , darmadağın edilmiş, kendilerini değil hep başkalarını yaşamış Kürtler için, kendileri için değil, hep başkaları için yaşamış Kürtler için, devletin gerekli olduğu şüphesizdir. Derlenip toparlanabilmek için bu kaçınılmaz bir gerekliliktir.

Kürtlerin malları yağma edilecek

“Bir arada yaşamak”tan, “et-tırnak gibi birlikte olmak”tan, “kardeşlik”ten söz ederken, 30 Eylül 2008 tarihinde, Balıkesir’in Altınova beldesinde cereyan eden olayları da dikkatlerden uzak tutmamak gerekir. Bu olaylar sırasında, Kürtler, Kürtlerin işyerleri ve evleri saldırıya uğramış, onlarca ev, işyeri yakılmış yıkılmıştır. Market sahibi bir Kürt, bir tır dolusu malının yağmalandığını, tahrip edildiğini anlatıyordu. 30 Eylül’ün Ramazan Bayramı’nın ilk günü olduğunu da hatırlamak gerekir. Ertesi gün yani 1 Ekim 2008 de, Altınova’da, Kürtlerin aleyhine yürüyüş ve mitingler gerçekleşti. Yürüyüşlere ve mitinglere katılanlar, “Altınova bizimdir, bizim kalacaktır” sloganını içeren pankartlar taşıyorlardı ve bu sloganı sık sık bağırıyorlardı. Bu, ne anlama geliyor? Altınova’da yaşayan Kürtlerin, uzun zamandır orada yaşadıkları dile getiriliyor. 30 yıla yaklaşık bir zamandır orada yaşayan aileler var. Demek ki Kürtler iş kurmuşlar, ev-işyeri sahibi olmuşlar, toprak satın almışlar. Buysa, orada yaşayan Türk kökenli, Balkan kökenli ailelerin gözüne geliyor. Demek ki, Kürtleri rahatsız edip, huzursuz edip oradan kaçırtmanın, orayı terk ettirmenin yolları aranıyor. Kürtler oradan kaçırtıldığı zaman, şu veya bu şekilde oradan uzaklaştırıldığı zaman topraklarına, mallarına-mülklerine el konulacak. Kütlerin malları-mülkleri yağma edilecek…

İnternette, google’da, 2 Ekim 1908 tarihli haberler çok dikkat çekiciydi. Google’un Altınova maddesinde. “doğu kökenliler” den, “doğu kökenlilere yapılan saldırılar”dan söz ediliyordu. “Doğu kökenliler” kavramı haberlerde, haber yorumlarda sık sık kullanılıyordu. Bir okuyucu “Doğu kökenliler” kavramının kullanılmasına şu şekilde itiraz ediyor. “Doğu kökenliler, doğu kökenleler deyip duruyorsunuz. Altınova halkını bize karşı kışkırtıyorsunuz. Ben de doğu kökenliyim, Erzurumluyum ama Türküm. Doğu kökenliler derken bizi hedef gösteriyorsunuz. Doğu kökenliler yerine Kürt sözünü kullanın, böylece hedef kitleyi daha iyi belirlemiş olursunuz.” Balıkesir Valisi Kürtlere saldırıları doğal karşılamış, Demokratik Toplum Partisi milletvekillerinin şehre girmesine engel olmuştu. Gazetecilerin konuşmaya çalıştığı bazı Kürtler de, “abartmayın bu geçici bir olaydır” diyorlardı. Bu Kürtler, “kardeşlik” söylemine fazla inanmış olacaklar. Hem dayak yemişler, hem de “abartmayın” diyorlar.

Kürdistan’daki köklerden kopmak yanlıştır, tapular bir anlam ifade etmeyebilir

Bu, Kürtlerin, dört bir taraftan, çok ağır saldırılarla, kışkırtmalarla karı karşıya olan bir zeminde yaşadıklarını göstermektedir. Bu tür saldırıların Hadırlı’da, (Adana, Seyhan ilçesi), Ödemiş’te, Denizli’de, Datça’da, Manisa ‘da vs. de de gerçekleştiği biliniyor. Burada, Kürtlerin bir yanlışına da değinmek gerekir. Kürdistan’daki bütün malını-mülkünü, taşınmazlarını satıp batı illerine yerleşmek, Kürdistan’daki kökünü tamamen koparmak yanlıştır. Batı’da güvenli bir yaşam yoktur. Türk iş sahipleri artık Kürtlere kolay kolay iş vermemektedir. Aileler evlerini Kürtlere kiraya vermemeye çalışmaktadır. Batı’da edinilmiş mal-mülk için de güvenli bir gelecek yoktur. Yağma ve talan zihniyeti karşısında tapular hiçbir şey ifade etmeyebilir. Yukarıda dile getirmeye çalıştığım market sahibinin PKK ile falan bir ilişkisi yok. Kürtlükle bile ilişkisi kalmamış. Hatta bunlara karşı…Fakat devletin konudaki tavrı şudur: “Sen Kürt olduğunu unutmuş olabilirsin, ama ben unutmam. Şimdi benim için bir tehdit unsuru olmayabilirsin, ama ileride …? Son yıllarda, gerillaya yeni katılımlardan söz ediliyor. Bu katılımların Kürdistan’dan çok Batı illerinden ve Avrupa’dan gerçekleştirilmesi büyük bir olasılıktır

Ege ve Marmara bölgelerine şu veya bu nedenlerle yerleşmiş Kürtlerle bu yörelerde yüz yıla yakın bir zamandır oturan Türklerin siyasal kültürü ve beklentileri arasında çok büyük farklar vardır. Kürtler devletin demokratikleşmesini, insan haklarına riayet etmesini, insan hakları anlayışının güçlenmesini istemektedirler. Bu yörelerde oturan Türklerin ise insan hakları diye bir sorunu yoktur. Bunların önemli bir kısmı devletin otoriter olmasını, totaliter olmasını istemektedir. Otoriter, totaliter devletin kendilerine daha iyi hizmet edeceği kanısındadır. Bu Türk kitlelerin büyük kısmı 1912’de Balkan yenilgisinden sonra, Balkanlardan Anadolu’ya göçenler olduğu biliniyor. Bunların bir kısmı 1915’deki Ermeni soykırımına da katılmış olabilir. Göçertilen Rumlardan ve Ermenilerden kalan taşınmazların önemli bir kısmının da bu insanlara, bu ailelere verildiği yine bilinen bir durumdur. Kürtlerin geleceğe ilişkin beklentileriyle bu Türk kitlelerin geleceğe ilişkin beklentilerinin çok zıt olduğu açıktır. Bu nedenlerle, “bir arada yaşama” artık, Kürtler için gittikçe zorlaşmaktadır. Bu, nüfus yoğunluğu az olan mahallerde, beldelerde özellikle böyledir.

İsmail Beşikçi Hasan Bildirici Kurdistan-Post

Etiketler: Kurdistan (100) Yorum (69) İşkence (66) Kürtçe (53) Asker (35) Medya (35) Dtp (34) Kerkük (34) Politika (33) Türkiye (29) Tarih (27) Gerilla (25) Linç (25) Polis (16) Röportaj (16) İran (16) Alevi (14) Dünya (9) Hayat (9) Kadın (9) Sanat (9) Tbmm (8) Cemaat (6) Spor (6) ▼ H O M E


Devlet terörü

İHD, Öcalan’a yönelik uygulamaları protesto etmek için bölgede son iki haftada yaşanan olaylara ilişkin hazırladığı raporu kamuoyuna açıkladı.ihd_logo

 

Polis şiddetine dikkat çekilen raporda, çocuklar alanlara sürülüyor diyenlerin çocukların tutuklanmasına sessiz kaldığına dikkat çekildi. Raporda, Erdoğan’ın Eğirdir’de tekrar Başbuğ’dan brifing almasının “Çiller-Güreş” dönemini hatırlattığı kaydedildi. Ayrıca İHD, MAZLUMDER ve TİHV olarak İmralı’ya bağımsız bir heyet gönderilmesi talebinin de henüz yanıtlanmadığı vurgulandı. İHD,“Son İki Haftada Yaşanan Olaylar ve 18–22 Ekim 2008 Tarihinde Yapılan Protesto Etkinlikleriyle İlgili Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi Gözlem ve Değerlendirme” raporunu resmi internet sitesinden yayımladı.
5 günde 208 kişi tutuklandı
Raporda çocuk istismarı yapıldığını ileri süren çevrelerin çocuk tutuklamaları karşısında sesiz kaldığı vurgulanırken şunlar kaydedildi: “Tutuklama rejimi çocuklara karşı mevcut yasanın sınırlarını zorlayacak şekilde insafsızca uygulanmış, sadece 5 gün içerisinde gözaltına alınan 397 kişiden 29’u çocuk olmak üzere 208 kişi tutuklanmıştır. Çocuk istismarı yapıldığını (İHD özelikle de çocukların şiddet eylemlerinde rol oynamasına karşıdır) ileri süren çevreler çocuk tutuklamaları karşısında sessiz ve seyirci kalmıştır. Çocukların tutuklanmasıyla çocuklar, şiddetten uzak tutulamaz. Ancak şiddeti doğuran sebepler ortadan kaldırılırsa çocuklar çocukluklarını yaşayabilir.”skgozunukaybetti2polis iskence
Polis ve asker şiddeti hadsafhada
Protesto gösterilerinde polis ve jandarmanın aşırı güç kullandığına dikkat çekilen raporda, “Sadece beş gün içerisinde bir gösterici yaşamını yitirmiş, 90 kişi yaralanmıştır. Çok sayıda maddi zarar meydana gelmiştir. Göstericilerin taş ve molotofkokteyli kullanması karşısında polis ve jandarma biber gazı, tazyikli su, gerçek ve plastik mermi ve panzerlerle müdahale etmiştir. Çok sayıda çocuk, işkence ve kötü muameleye maruz kalmış ve yaralanmıştır” denildi.
Erdoğan sorumsuzca gerilimi arttırdı
Türk Başbakan Erdoğan’ın bu gösteriler esnasında Kürt illerine yaptığı gezinin gerilimi daha da arttırdığına işaret edilen raporda, şunlara yer verildi: “Başbakan bu gezilerinde daha önceden kendisinin de karşı çıktığı söylemleri Kürt sorununda uyguladığı şiddete dayalı çözümsüzlük politikasını beğenmeyenlerin çekip gitmesi gerektiğini söyleyerek, vatandaşların vatandaşlık haklarını ihlal etmiş, şiddet ortamının önümüzdeki günlerde derinleşeceği izlenimini yaratmıştır. Başbakan Ankara’da yaptığı açıklamada protesto eden göstericilere karşı vatandaşın kendisini savunma hakkı olduğunu belirterek adeta paramiliter grupların çalışmasına zemin hazırlamıştır. En çok sorumlu davranması gereken Başbakan’ın bu sorumsuz açıklamaları bizlerde derin kaygı yaşanmasına sebep olmuştur. “ 
Kışla brifingi eleştirildi
Türk Başbakan Erdoğan’ın Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’dan Isparta’nın Eğirdir İlçesi’ndeki Dağ Komando Okulu’nda önceki gün kurmaylarıyla aldığın brifinge de değinilen raporda şunlar kaydedildi: “Tüm bunlar yetmezmiş gibi, Başbakanın bakanlarıyla birlikte Isparta’daki kışlaya gidip tekrar brifing alması ve tatbikatları izlemesi aklımıza Çiller-Güreş dönemini hatırlatmıştır. Başta insan hakları savunucuları olmak üzere Türkiye’de yaşanan milyonların çok büyük bir çoğunluğunun o kanlı 90’lı yılları yaşamak istemediğinden eminiz. Tekrardan kapatma ve siyasi yasak kıskacı altından hareket eden Başbakan’ın içine girdiği bu siyasi tutumu terk etmesi ve o yıllarda aynı siyasi tutumu gösteren siyasilere ne olduğunu düşünmesi gerektiğini hatırlatmak isteriz.”
Heyet istemimiz yanıt bulmadı
Son iki haftada yaşanan protesto gösterilerine neden olan İmralı Cezaevi ile ilgili iddiaların tarafsız heyetler oluşturulup incelenmesine ilişkin İHD, MAZLUMDER ve TİHV’in yaptığı başvuruya henüz bir yanıt verilmediği belirtilen raporda, “Hükümet bu noktada tek yanlı açıklama yaparak kamuoyunun kaygılarını giderememiştir. Bu nedenle insan hakları savunucuları ile hekimlerden oluşan bir heyetin İmralı Cezaevinde inceleme yaparak kamuoyuna açıklama yapmasında fayda bulunduğunu bir kere daha tekrar ederiz” uyarısında bulunuldu. İHD, hükümeti, kaygıları gidermeye ve temel hak ve özgürlüklere saygılı tutum almaya davet etti.kurtce konustu-dovuldu
ANKARA


Kürtçe konuştu kolu kırıldı
Ankara’nın Gölbaşı İlçesi’nde telefonda annesiyle Kürtçe konuşan Mehmet Zeki Bucağa (28) adlı vatandaş dövüldü. Kolu kırılan Bucağa, Gazi Hastanesi’nde tedavi altına alındı. Türk Başbakan Recep T. Erdoğan’ın kışkırtıcı açıklamalarından sonra Ankara’nın Gölbaşı İlçesi’nde telefonda annesiyle Kürtçe konuşan Mehmet Zeki Bucağa, “Kürtçe konuşamazsın yasak” diyen iki kişinin saldırısına uğradı. Kolu kırılan Bucağa, Gazi Hastanesi’nde tedavi altına alındı. Konu hakkında bilgi veren Bucağa, Van’dan dört ay önce Ankara’ya inşaat işlerinde çalışmak için geldiğini belirterek, şunları söyledi: “Gölbaşı’nda alacak param vardı. Onu almaya gitmiştim. Paramı aldıktan sonra daha önce tanıştığım bir galeriye girdim oturdum. O esnada telefonum çaldı. Arayan annemdi. Ben de telefonu açıp Kürtçe konuşmaya başladım. O esnada galerinin içinde iki kişi daha oturuyordu. Birisi kalktı ‘Sen Kürtçe konuşamazsın yasaktır’ dedi. Ben de senin diline ben nasıl saygı duyuyorsam senin de benim dilime saygı göstermen gerekir dedim.”
Saldırganlar serbest bırakıldı
Bu sözün üzerine aynı şahsın üzerine yürüdüğünü anlatan Bucağa, “Bana bir yumruk vurdu. Daha sonra orada bulunan ağabeyi de yardım etti ve benim kollarımdan tutup dışarı çıkardılar. Orada da dövmeye başladılar” dedi. Kendisini korumak için yanında bulunan çakıyı çıkardığını ifade eden Bucağa, her iki kişinin kolunu arkadan büktüğünü ve bu şekilde kırdığını söyledi. Bucağa iki şahsın kaçmaya çalışırken, polis tarafından yakalandığını ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakıldıklarını söyledi. Bucağa’nın amcası Cemal Bucağa’da “Hemen hastaneye geldim. Geldiğimde yeğenim kanlar içindeydi. Polis bize mahkemeyle uğraşmayın, davacı olmayın dedi” diye konuştu.
ABDURRAHMAN GÖK/ DİHA/ANKARA


Bayılana kadar dövüldü
KCK Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik uygulamaları protesto amacıyla Adana’da yapılan bir gösteriye saldıran sivil polislerin 15 yaşındaki A.K’yi bayıltana kadar dövdüğü bildirildi.
Adana’nın Barbaros Mahallesi’nde 3 Kasım’da yapılan gösteriye Adana İl Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı polisler saldırdı. Bu sırada gözaltına alınan 15 yaşındaki A.K., bir gün sonra serbest bırakıldı. Gözaltına alınması sırasında sivil polisler tarafından dövüldüğünü belirten A.K., “Polisler gelmeden önce biz bir ara sokağa girdik. Sonra polis ekipleri geldi. Ben kendimi koruyamadım. 2-3 sivil polis gelip beni yere attı ve dövmeye başladı. Bir ana geldi kendini benim üzerime attı polislere bağırdı ‘Yeter artık öldürecek misiniz’ dedi. Ben o esnada bayılmışım, ne olduğunu hatırlayamadım. Sonra gözümü açtığımda kendimi karakolda buldum” diye konuştu. Karakolda da ağır hakaretlere maruz kaldığını ifade eden A.K, polislerin adını sorduğunu, adının Kürtçe olması nedeniyle kendisiyle alay ederek hakarette bulunduklarını belirtti. Anne F.K ise, “Biz kendi memleketimizde de rahat görmedik devlet yüzünden. Yine rahat yok. Biz Kürtler çocuklarımızı ne zorluklarla ve yoksulluklarla büyütüyoruz. Onlar ise çok rahatlıkla gelip dövüyor, öldürüyor. Sonra da bizi ya kömür vermemekle tehdit ediyorlar ya da Yeşil Kartla” diyerek yapılanlara tepki gösterdi.
SONGÜL ADSIZ/ DİHA/ADANA vanocalanmitingi2710

20 tutuklama daha
Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Van’a gelişini protesto ettikleri gerekçesiyle gözaltına alınan 43 kişiden 7’si, Siirt, Iğdır Doğubeyazıt ve Bitlis’te aralarında DTP yöneticiler ve öğrencilerin de bulunduğu 13 kişi “Yasadışı örgüt propagandası yapmak” suçlamasıyla tutuklanarak cezaevine gönderildi. Erdoğan’ın 1 Kasım günü Van’a yaptığı ziyareti protesto amacıyla gerçekleştirilen gösteriye katıldıkları gerekçesiyle gözaltına alınan 43 kişi, 4 gün süren sorgularının ardından dün adliyeye çıkarıldı. Cumhuriyet Başsavcılığı’nda yaklaşık 7 saat süren ifade işlemlerinin ardından 31 kişi serbest bırakıldı, 12 kişi ise tutuklanmaları talebiyle nöbetçi mahkemeye sevk edildi. Nöbetçi mahkemeye çıkarılan A.P, E.B, F.A, K.B, S.A, M.K. ve D.K “Örgüt propagandası yapmak”, “Kamu malına zarar vermek”, “Polise mukavemet etmek” iddiasıyla tutuklandı.
DTP’li yönetici tutuklandı
Siirt’te de önceki gün gözaltına alınan DTP Merkez İlçe Yöneticisi Mehmet Sıddık Cengiz, Refik Kaçar (19), Leyla Erdem ve Mehmet Kara “Yasadışı örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla tutuklandı.
Iğdır ve Doğubayazıt’ta 7 tutuklama
Doğubayazıt’taki gösterilere katıldıkları gerekçesiyle gözaltına alınan DTP İlçe Yöneticileri Nurullah Sekizer, İsmail Karaduman, Zeki Çamlıbel, Mehmet Salman, BDP İlçe Yöneticisi İbrahim Öztürk, TUHAY-DER Yöneticisi Halit Oral adliyeye sevk edildi. İfadeleri alınan 6 kişi “Yasadışı örgüt propagandası yapmak” gerekçesiyle tutuklanarak, cezaevine gönderildi. Aynı gösteriye katıldığı gerekçesiyle gözaltına alınan DTP Iğdır İl Üyesi Nadir Öztürk de çıkarıldığı mahkemece aynı gerekçeyle tutuklandı. Bu arada, Bitlis’in Norşin(Güroymak) İlçesi’nde önceki gün gözaltına alınan lise öğrencisi C.K. ve S.T, sorgularının ardından çıkarıldıkları Sulh Ceza Mahkemesi tarafından “Yasadışı örgüt propagandası yapmak” suçlamasıyla tutuklandı.
50’ye yakın gözaltı
Öcalan’a yönelik yapılan saldırıyı protesto etmek için geçtiğimiz günlerde Beyoğlu’nda yapılan sokak gösterilerinin ardından çoğunluğu çocuk olmak üzere 50’ye yakın kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanların Beyoğlu ve Kasımpaşa Karakolu’na götürüldükleri bildirildi. HABER MERKEZİ YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

‘’SİZİ KÜRDİSTAN HALKI ADINA KUTLUYORUM’’

BAŞKAN BARZANİ’DEN OBAMA’YA ‘’SİZİ KÜRDİSTAN HALKI ADINA KUTLUYORUM’’ MESAJI...    

Barzani-Obama 6-Nov-08 [18:7]PNA-Federal Kürdistan başkanı Mesut Barzani , ABD başkanlığına seçilen ilk siyahi lider konumundaki Barack Obama’yı kutlayan bir mesaj yayınladı. Başkan Barzani , mesajında ‘’ Sizi Kürdistan halkı adına kutluyorum’’ ifadesinde bulundu.

ABD halkının gerçek bir demokrasi ilkesine inandığını ve bunu da açık bir şekilde ispatladığını dikkat çeken Başkan Barzani mesajında ‘’ Sayın  Barack Obama ABD’nin  yeni seçilen  başkanı, sizi Kürdistan halkı ve kendim adına canı gönülden kutluyorum . ABD’nin yeni başkanı olmanızla üzerinize aldığınız büyük görev sorumlukta başarılar diliyorum.İlişkilerimizin yeni bir boyut kazanması noktasındaki dileğimizi yineliyoruz’’ açıklamasında bulundu.


_necirvan_ barzani 

BAŞBAKAN BARZANİ’DEN OBAMA’YA KUTLAMA MESAJI   

6-Nov-08 [10:0]PNA-Federal Kürdistan Bölgesi (FKB) Başbakanı Neçirvan Barzani, Amerika Birleşik Devletleri’nin Yeni Başkanı seçilen Barack Obama’yı kutladı.

Başbakan Barzani, ABD’de Salı günü yapılan Başkanlık seçimlerini kazanan Obama’yı kutladı.

FKB Yönetiminin Dışilişkiler Sorumlusu Felah Mustafa yaptığı açıklamada, Başbakan Neçirvan Barzani’nin, ABD Başkanlık seçimini kazanan Barack Obama’yı kutladığını söyledi.

Mustafa, Başbakan Barzani’nin ayrıca Obama’yı seçtiklerinden dolayı Amerikan halkını da kutladığını belirtti.

Felah Mustafa, Başbakan Barzani’nin kutlama mesajında, FKB Yönetiminin ABD ile olan daimi ilişkilerini vurguladığını belirtti.

FKB Yönetiminin Dışilişkiler Sorumlusu Mustafa, Başkan Barzani’nin, canlı demokrasinin örneği olan başkanlık seçimlerini ABD tarihinde önemli olarak nitelediğini kaydetti.


Celal_Talabani_thumb[3] Irak - DEVLET BAŞKANI TALABANİ’DEN OBAMA’YA KUTLAMA MESAJI...    

5-Nov-08 [20:4]PNA-Federal Irak Devlet başkanı Celal Talabani, ABD başkanlık seçimlerini kazanan ilk siyahi lider Barack Obama'yı kutladı.

Devlet başkanı Talabani bugün öğleden sonra Obama'ya ilettiği tebrik mesajında, seçim sonuçlarının Amerika'nın savunduğu değerleri doğrularcasına geliştiğini belirterek, "Kurucularının belirlediği şekilde demokratik, adaletli ve rengi ne olursa olsun her insana saygılı olan bir rejim" diyerek Amerika'yı övdü ve bu dönemin iki ülke arasındaki ilişkilerin her açıdan geliştiği bir dönem olması  dileğini  getirdi.

 

Etiketler: Kurdistan (100) Yorum (69) İşkence (66) Kürtçe (53) Asker (35) Medya (35) Dtp (34) Kerkük (34) Politika (33) Türkiye (29) Tarih (27) Gerilla (25) Linç (25) Polis (16) Röportaj (16) İran (16) Alevi (14) Dünya (9) Hayat (9) Kadın (9) Sanat (9) Tbmm (8) Cemaat (6) Spor (6) ▼ H O M E

Alevilerden Ankara'ya tarihi yürüyüş

Alevi örgütleri, zorunlu din dersine ve Alevilere yönelikAlevi Bektaşi Federasyonu ayrımcılığa karşı Ankara’ya yapacakları tarihi yürüyüş için yarın yollara dökülecek. Alevi örgütlerinin ilk kez Ankara’ya yapacağı çıkarma için, tüm Alevi-Bektaşi örgütleri seferber oldu. Hedef, yaklaşık 100 bin kişiyle Sıhhiye Meydanı’nda miting yaparak hem Alevilerin gerçek temsilcilerini göstermek hem de Alevilere taleplerini görmezden gelen AKP hükümetine meydan okumak.
Alevi Bektaşi Federasyonu’nun organize ettiği 'Büyük Alevi Yürüyüş' yarın başlıyor. 'Ayrımcılığa Karşı Eşit Yurttaşlık” sloganıyla düzenlenecek olan yürüyüş için ABF bünyesindeki tüm örgütler seferber olurken, yerellerdeki Alevi örgütleri de yürüyüşe aktif katılım sağlayacak. Ehlibeyt Vakfı ve Cem Vakfı’nın destek vermediği mitinge siyasi partiler, sendikalar, meslek odaları, sivil toplum örgütleri de destek verecek. Yarın başlayacak yürüyüş 9 Kasım Pazar günü Sıhhiye Meydanı’nda noktalanacak.
Uzun yürüyüş
Yürüyüş grupları yarın şu illerden hareket edecek: 'İstanbul, Balıkesir, Çanakkale, Bursa, Eskişehir, Varto, Muş, Bingöl, Tunceli, Malatya. İzmir, Muğla, Antalya, Tarsus, Mersin, Adana, Adıyaman, Maraş, Ordu, Tokat, Samsun ve Çorum.” Yürüyüş grupları, güzergah illerinde buluşarak basın açıklamaları yaptıktan sonra yürüyüş kolları oluşturulacak. Türkiye genelinde 9 yürüyüş kolunun oluşturulacak. Doğu bölgelerinden gelen yürüyüş kolları Cumartesi günü Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesinde, batı bölgelerinden gelen kollar da Eskişehir’de buluşacak. Hacıbektaş’ta, Hacıbektaş Veli Dergahı ziyaret edilecek, Eskişehir'de ise kitlesel basın açıklaması yapıldıktan sonra Ankara’ya hareket edilecek.
Hedef 100 bin kişi
Pazar günü Ankara Garı önünde toplanacak olan yürüyüş kolları, daha sonra topluca mitingin yapılacağı Sıhhiye Meydanı’na geçecek. Yaklaşık 100 bin kişinin katılmasının beklendiği mitingde Arif Sağ, Yavuz Bingöl, Edip Akbayram, Ferhat Tunç ve Mustafa Özarslan türküler söyleyecek, şair Ahmet Telli de şiir okuyacak. Mitingde, Hacıbektaş Veli Dergahı Postnişini Veliyiddin Ulusoy, ABF Genel Başkanı Ali Balkız, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Fevzi Gümüş ile Alevi Kültür Dernekleri Genel Başkanı Tekin Özdil konuşmalar yaparak Alevi toplumunun sorunlarını ve taleplerini sıralayacak.
Aktif muhalefet dönemi
İlk ve ortaöğrenimde zorunlu din dersinin kaldırılması için AİHM’nin verdiği karara rağmen hükümetin uygulamada değişikliğe gitmemesine tepki gösteren Alevi örgütlerinin temsilcileri, yakın tarihte pek çok katliama uğrayan Alevi toplumunun tepkisini Ankara’ya taşıyacak. Daha önce bir çok miting düzenleyen Alevi örgütleri ilk kez bu çapta uzun bir yürüyüş ve büyük bir miting düzenlemeye hazırlanıyor. ABF yöneticileri, yürüyüş ve mitingi “bir milat” olarak değerlendiriyor. ABF’nin bundan sonraki hedefi de AKP’ye karşı muhalefeti arttırmak ve Alevi toplumun tepkilerini sokakta yansıtmak. Bu nedenle yakın bir tarihte Kahramanmaraş’ta da Maraş katliamının yıldönümü vesilesiyle bir mitin düzenlenecek.ALEVI MITING PIRSULTAN
TALEPLER:
Alevi örgütlerinin temsilcileri, mitingde hem zorunlu din dersinin kaldırılması hem de benzer taleplerinin karşılanması için hükümete çağrı yapacak. Başbakan Erdoğan’ın geçen yıl başlattığı Alevi açılımın sönük kalması nedeniyle hükümete tepki duyan Alevi örgütleri, kendilerinin muhatap alınmasını talep edecek. Mitingde şu talepler dile getirilecek.
Alevilere karşı yapılan ayırımcılık ve haksızlıklara son verilsin.
Aleviler eşitlik haklarından yararlanmalı.
Alevilere yönelik Sünni devlet yapılanmasının dışlayıcı ve baskıcı tutumuna son verilmeli.
Zorunlu din dersleri kaldırılmalı.
Alevi köylerine zorla cami yapılmasından vazgeçilmeli.
Cemevlerine ibadethane statüsü verilmeli.
Hacı Bektaş Dergahı ve diğer Alevi büyüklerine ait dergahlarının yönetimleri Alevi örgütlerine bırakılmalı.
Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılmalı.
Ders kitaplarında ve televizyonlarda Alevilere yönelik aşağılayıcı ifadeler çıkartılmalı.
Hükümet, Alevi toplumunun örgütlerini muhatap kabul etmeli.
BARIŞ UMUT - ANKARA / ANF-GUNDEMONLINE.ORG

Etiketler: Kurdistan (100) Yorum (69) İşkence (66) Kürtçe (53) Asker (35) Medya (35) Dtp (34) Kerkük (34) Politika (33) Türkiye (29) Tarih (27) Gerilla (25) Linç (25) Polis (16) Röportaj (16) İran (16) Alevi (14) Dünya (9) Hayat (9) Kadın (9) Sanat (9) Tbmm (8) Cemaat (6) Spor (6) ▼ H O M E

AKPli Korucular rastgele mahalle taradı

DTP Hakkâri İl Örgütü, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın katılımıyla gerçekleştirilen AKP Hakkari Merkez İlçe kongresine katılan korucuların kongre dönüşü Keklik Pınar Mahallesi'ni rasgele taradığını belirterek, olaylardan Başbakan'ı sorumlu tuttuklarını bildirdi.koy_korucu1
DTP Hakkari İl Örgütü, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Hakkari'ye yaptığı gezi sonrası çıkan olaylara ilişkin yazılı açıklama yaptı. Açıklamada, Başbakan'ın gezisi sırasında çıkan olaylarda genç, yaşlı, çocuk ve kadın denilmeden vatandaşların hedef alınarak üzerlerine panzerle gidildiği belirtildi. Olaylarda gaz bombası ve silah kullanıldığının ifade edildiği açıklamada, dershaneden evine dönmek üzere olan Sinan Çiftçi'nin de panzer altında kalması sonucu sağ bacağının kırıldığı dile getirildi. Keklik Pınar Mahallesi'nde de polislerin Xızeyca Kaya adlı yurttaşın evinin kapısını kırarak evine girdiğinin kaydedildiği açıklamada, Kaya'ya işkence yapıldığı, evinin tahrip edildiği öne sürüldü.
Açıklamada, AKP Merkez İlçe kongresinden dönen AKP İl Genel Meclis Üyesi Şakir Adıyaman, Korucubaşı Tahir Adıyaman ile Bazê Köyü'nden Mehmet Adıyaman (Mehemedê Reşo), Ahmet Adıyaman, Adil Adıyaman, Köy Muhtarı Şefik Adıyaman, Kırıkdağ Köyü'nden Mehmet Adıyaman, Dezê Köyü Muhtarı Necman Adıyaman, Kehê Köyü'nden İbrahim Adıyaman ve Şükrü Turan adlı korucuların Keklik Pınar Mahallesi'ni ras gele taradığı, bir çok eve kurşun isabet ettiği kaydedildi. Haşim Kaplan adlı yurttaşın işlettiği fırının hedef alınarak tahrip edildiğini ifade edildiği açıklamada, 'Polisin ve korucuların Hakkâri'de uyguladığı şiddet tüm toplumumuza uygulanmıştır. Bu tür saldırı ve provokasyonlara karşı halkımızı dikkatli ve duyarlı olmalıdır. Biz DTP olarak yaşanan olaylardan AKP Hükümeti ve onun Başbakan'ını sorumlu tutuyoruz' denildi. Başbakan'ın Hakkari'de sarf ettiği 'Ya sev ya terk et' sözlerine de değinilen açıklamada, 'Buradan tekrar AKP Hükümeti ve onun Başbakan'ına sesleniyoruz. Biz bu ülkeyi seviyoruz ve terk etmiyoruz. Sizi sevmiyoruz siz bu memleketin idaresini terk edin ve halkımızın iradesine saygı gösterin' denildi.HAKKÂRİ (DİHA)


Etiketler: Kurdistan (100) Yorum (69) İşkence (66) Kürtçe (53) Asker (35) Medya (35) Dtp (34) Kerkük (34) Politika (33) Türkiye (29) Tarih (27) Gerilla (25) Linç (25) Polis (16) Röportaj (16) İran (16) Alevi (13) Dünya (9) Hayat (9) Kadın (9) Sanat (9) Tbmm (8) Cemaat (6) Spor (6) ▼ H O M E

Vekil DTP’li olunca

DTP Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın Batman’daki evi, AKP güvenlik şubesi gibi çalışan Batman polisi tarafından basıldı. Baskın sırasında evde olmayan Akat Ata, hukuk dışılığı yargıya taşıdı.aylaakat05

DTP Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın evi Batman Emniyeti Müdürlüğü’ne bağlı Terörle Mücadele Şubesi polislerince basıldı. Suç duyurusunda bulunan Ayla Akat Ata, hukuk dışı uygulamayı kınadı. Belde Mahallesi’ndeki ev, önceki gün kimsenin bulunmadığı sırada basıldı. Baskının gerekçesi öğrenilemedi. Milletvekili Akat Ata, zorla eve giren polisler hakkında Batman Cumhuriyet Başsavcılığı’na dün suç duyurusunda bulundu. Ardından da konuya ilişkin bir basın toplantısı düzenledi. Batman İl Örgütü’nde yapılan toplantıya Ata’ya destek için sivil toplum örgütlerinin temsilcileri de katıldı. Batman Milletvekili, baskına ilişkin İl Emniyet Müdürü’nü aradığını ama farklı gerekçelerle kendisiyle görüşmediğini söyledi.
Hukuk dışı bir şekilde evinin ve kurumların basıldığını kaydeden Ata, “Vali de gözaltılardan haberinin olduğunu yalnız evimin basılmasından habersiz olduğunu belirtti” dedi. Evinin hukuk dışı bir şeklide basıldığını dile getiren Ata, polislerin evine zorla girdiğini kaydederek şöyle devam etti: ”Kapıcının bina kapısını açmaması üzerine görevliler kapıyı kıracaklarını hatta gerekirse duvarı bile kırıp içeri gireceklerini söylemişler. Halkın seçmiş olduğu insanların bu şekilde hakarete uğraması kabul edilecek bir şey değildir. Geçen sene de Milletvekili Bengi Yıldız ve Belediye Başkanı Hüseyin Kalkan’a fiziki saldırıda bulunuldu. Ve hala suçlular yargılanmadı. Tam tersi Yıldız ve Kalkan’a soruşturma açıldı.”
Halk cevap verecek
Devlet eliyle gelişen böylesi hukuk dışı uygulamalara halkın cevap vereceğini söyleyen Ata, şunları ifade etti: “Maalesef bu baskınlar devletin eliyle yapılıyor. Evimin aranmasında gerekçe olarak, örgüt faaliyeti yürütüldüğü iddia ediliyor. İkametgahı İstanbul’da bulunan DTP Üyesi Mehmet Şakar’ın da bunlardan biri olduğu iddia edilmişti. Bu arkadaşın da evimde bulunmamasına rağmen tamamen hukuk dışı yollarla basmışlar. Suç duyurusunda bulunduğumuz esnada polisler ‘Basılan evin size ait olduğunu bilmiyorduk’ dediler. Oysaki yapılan baskında polislerin kapıcıya ilk sordukları soru ise ‘Ayla hanımın evi neresidir’ diye olmuştur.”
‘Evimin hesabını vermem’
Ata, evinin herkese açık olduğunu kimin gelip gittiğine dair kimseye hesap vermek zorunda olmadığını söyledi. Arama sırasında özel şahsi eşyalarının da dağıtıldığını ve bunun büyük bir ayıp olduğunu kaydeden Ata, son günlerde DTP’ye yönelik baskıların arttığını; bir yandan linç girişimlerine maruz kaldıklarını bir yandan da yönetici ya da üyelerinin yakalanıp gözaltına alındığını da hatırlattı. Ata, son dönemde Batman’da yaşanan hukuk dışı yaptırımların da takipçisi olacaklarını ifade etti.
DİHA/BATMAN


6 kişinin sorgusu sürüyor
Batman’daki sivil toplum kuruluşları da önceki gün polis tarafından basılmıştı. Baskınlarda gözaltına alınan 13 kişiden 7’si serbest bırakıldı. Batman İl Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı Terörle Mücadele Şubesi ekipleri tarafından Batman Nefi Yoksullarla Dayanışma ve Mücadele Derneği, Göç-Der ve evlere yapılan baskın sonucunda gözaltına alınan 13 kişiden 7’si dün serbest bırakıldı. DTP Üyesi Kerem Çiftçi, DTP üyesi Mehmet Şakar, Mehmet Özbey, Belediye Meclis Üyesi Talat Tuncer, Yurtsever Demokratik Gençlik Meclisi Üyesi Şehmuz Savgi ve Abdullah Koçeri’in ise sorguları sürüyor. YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

Etiketler: Kurdistan (100) Yorum (69) İşkence (66) Kürtçe (53) Asker (35) Medya (35) Dtp (34) Kerkük (34) Politika (33) Türkiye (29) Tarih (27) Gerilla (25) Linç (25) Polis (16) Röportaj (16) İran (16) Alevi (13) Dünya (9) Hayat (9) Kadın (9) Sanat (9) Tbmm (8) Cemaat (6) Spor (6)

Beyazlardan 50 milyon oy

president obama Demokrat aday Obama, Cumhuriyetçi rakibi McCain’e ezici üstünlük sağlayarak ülkenin ilk siyahi başkanı oldu. 48 yıl önce siyahilerin ikinci sınıf vatandaş olduğu ABD’de Obama 50 milyon beyazın oyunu aldı

Obama’nIn bu tarihi zaferini siyahiler ve beyazlar coşkuyla kutladı. Chicago’da 250 bin kişiye yaptığı zafer konuşmasında, ünlü siyahi hakları savuncusu Martin Luther King’in efsanevi “Bir rüyam var” konuşmasına atıf yaparak “Amerika’ya değişim geldi. Rüya gerçek oldu” dedi

ABD’nin dört bir yanından gelen seçim sonuçlarından sonra önceki gün sabaha karşı zaferi kesinleşen Demokrat Parti adayı Barack Obama, tüm ön yargılara ve ırk engeline rağmen, ABD’nin ilk siyahi başkanı oldu. 47 yaşındaki Obama’nın zaferi, ABD’nin hemen hemen tüm kentlerinde coşkuyla kutlandı.

Başkent Washington’da insanlar ABD bayrakları ve Obama afişleriyle tura çıktı. New York’un ünlü Times Meydanı, sevinç gösterilerine sahne oldu. Yeni başkan ise zaferi senatörü olduğu Illinois eyaletinin başkenti Chicago’da muhteşem bir geceyle kutladı.

Grant Park’ta toplanan 250 bin kişi, ABD’nin yeni dönemini siyahi-beyaz el ele karşıladı. Sonuçlar kesinleştikten sonra aralarında başörtülü Müslümanların, Latin kökenlilerin de bulunduğu kalabalık önce Cumhuriyetçi aday McCain’in yeni başkanı tebrik konuşmasını dinledi. Daha sonra yerel saatle 23:00’te (TSİ 04:00) Obama, eşi Michele, kızları Malia ve Natasha’yla birlikte kendisi için hazırlanan dev sahneye çıktı.

Güvenlik nedeniyle sağını ve solunu çevreleyen kurşun geçirmez camın içinde konuşan Obama’nın ilk sözleri “Amerika’nın hâlâ her şeyin mümkün olduğu bir ülke olduğundan, kurucularımızın rüyasının günümüzde hâlâ canlı olduğundan hâlâ şüphesi olan, demokrasinin gücünü hâlâ sorgulayan birileri varsa, bu gece size cevaptır” oldu. Bu sırada ataları köle olan siyahiler göz yaşlarını tutamadı. Kalabalık arasında ünlü siyahiler de dikkat çekti.

ABD basını tarafından bir rock konseri ile dev bir aile toplantısının karışımı olarak gösterilen kutlamalarda, siyahilerin ırkçı ayrıma uğradığı günler de hatırlandı. AP ajansına konuşan 32 yaşındaki Sheneka Mayes, “Dedem bir köle olarak doğdu. Keşke bugünleri görseydi” dedi. 1965’te Alabama’da siyahilere oy hakkı için katıldığı gösterilen polisten dayak yiyen Georgia Milletvekili John Lewis, “Bu inanılmaz bir gece. Martin Luther King, bize yukarıdan bakıyor ve ’Şükürler olsun’ diyordur” diye konuştu.

Obama’ya konuşması sırasında “Evet yapabiliriz-Yes We Can” sloganıyla da eşlik eden kalabalık, kentin merkezinde kutlamalara katılmak üzere olaysız bir şekilde Grant Park’tan ayrıldı. Seçim sistemi nedeniyle, başkanlık için asıl seçim 15 Aralık’ta yapılacak. Önceki günkü seçimle belirlenen delegeler, bu tarihte kendi eyaletlerinde toplanıp başkan ve başkan yardımcısı için oy verecek. Kongrenin oy sayımından sonra yeni başkan 20 Ocak’ta yemin ederek resmen görevine başlayacak.

Kenya “evladının” başarısını kutluyor

First Babaanne Onyango’yu tebrik izdihamından polis kurtardı
Kenya’nın başkenti Nairobi’nin yakınlarındaki Kogelo köyünde yaşayan Obama’nın babaannesi Sarah Onyango, iki haftadır yabancı basının ablukasında yaşıyordu. Babaannenin evi seçim sonuçları kesinleşince gazeteci ve köylülerin akınına uğradı. 86 yaşındaki kadını izdihamdan polis kurtardı. Barack Obama’nın ABD Başkanı seçilmesi babasının ülkesi Kenya’da büyük sevinç yarattı. Başkent Nairobi’de yüzlerce kişi seçimi meydanlara kurulan dev ekranlardan izlerken, Obama’nın Kenya’daki tüm akrabaları siyahi adayın babasının dünyaya geldiği Kogelo köyünde toplandı. Sonuçların açıklanmasıyla tüm ülkeden sevinç çığlıkları yükseldi. Sokaklara dökülen yüzlerce kişi “hemşehrilerinin” Beyaz Saray’a gidişini danslarla kutladı. Obama’nın 86 yaşındaki babaannesi Sarah Onyango, yaptığı açıklamada “Bu tüm hayatları değiştirecek, sadece burada değil, tüm dünyada...” dedi. Onyango, “Amerika’ya gidersem büyük ihtimalle mutluluktan ölürüm” dedi. Hawaili anneannesinin ölümü nedeniyle   Obama’ya başsağlığı dileyen yaşlı kadın, torununun 20 Ocak’taki başkanlık devir teslim töreni için Washington’a gideceğini söyledi. Dün gece de “Obama” yazılı tişörtler giyen yüzlerce kişi Nairobi’de kutlamalara devam etti. Kenya Devlet Başkanı Mwai Kibaki de, siyahi siyasetçiyi kutladığı mesajında Obama’nın köklerinin Kenya’dan gelmesinden büyük mutluluk duyduklarını söyledi. Kibaki, “Zaferiniz, dünya genelindeki milyonlarca insana ilham kaynağı olmanın yanı sıra burada, Kenya’da özel bir alaka yaratmıştır” diye konuştu.

vatan

Etiketler: Kurdistan (100) Yorum (69) İşkence (66) Kürtçe (53) Asker (35) Medya (35) Dtp (34) Kerkük (34) Politika (33) Türkiye (29) Tarih (27) Gerilla (25) Linç (25) Polis (16) Röportaj (16) İran (16) Alevi (13) Dünya (9) Hayat (9) Kadın (9) Sanat (9) Tbmm (8) Cemaat (6) Spor (6)

SEFİN DZEYİ, "WASHİNGTON’UN UZUN VADELİ STRATEJİLERİ DEĞİŞMEZ''

6-Nov-08 [13:37]
061108014518 PNA-Kürdistan Demokrat Partisi (PDK) Dış İlişkiler Sorumlusu Sefin Dzeyi, ABD’nin Yeni Başkanı seçilen Barack Obama’yı tebrik ettiklerini belirterek, Washington’un uzun vadeli stratejilerinin değişmeyeceğini söyledi.

Amerika’nın Sesi Radyosu’na konuşan Dzeyi, ''ABD seçimleri Amerikan halkı için demokratik bir süreçte gerçekleşti ve halk tercihini Obama'dan yana kullandı. Biz de sayın Obama'yı tebrik ediyoruz.''dedi. 

Sefin Dzeyi, Amerika’da girilen yeni dönemle ilgili olarak yaptığı değerlendirmede de, ''ABD'nin uzun süreli stratejileri değişmeyecektir. Bürokratik uygulamalarda yöntem ve tarzlar değişebilir ancak stratejilerin değişeceğini düşünmüyorum. Zira Amerika yeni süreçte büyük ölçüde iç sorunlarıyla ilgili politikalarla uğraşacak, ekonomik krizin yaralarını sarmaya gayret edecektir.“ dedi.

Obama'nın seçim kampanyasında  Irak'tan 2011 sonuna kadar asker çekeceğini söylediğinin hatırlatılması üzerine Dzeyi, ''Şu an Amerika’yla Irak arasında görüşmeler yapılıyor, iki ülke arasında stratejik bir anlaşma sözkonusu. Bu anlaşmanın sonunda bu konu da netlik kazanacaktır.'' dedi.

Amerika’nın Yeni Başkan Yardımcısı Joseph Biden'ın 26 Temmuz 2007 tarihinde Irak'ın Kürt, Sünni Arap ve Şii Arap olmak üzere üç özerk bölgeye bölünmesi önerisinin yeni dönemde gündeme gelip gelmeyeceği sorusuna karşılık PDK Dışilişkiler Sorumlusu Dzeyi, ''Joseph Biden'ın projesi Irak Anayasasına uygun bir durumdur. Tartışılabilir” dedi.