Wednesday, September 3, 2008

Kardeşlerimizin bağımsızlığını ve mutluluğunu biz de yaşıyoruz ve paylaşıyoruz

Rizgarî Online/ Abhazya ve Osetya ülkesini “bölücü bölgeler” olarak gören ve bağımsızlıklarına karşı çıkan Türk yönetimi, Türkiye`de yasayan Abhaz ve Oset `lilerin basın açıklaması yapmasına da izin vermedi. Abhazya ve Güney Osetya'nın bağımsızlığını ilan etmesinin ardından Türkiye'de yaşayan Kafkas kökenliler Düzce'de Barış ve Bağımsızlık yürüyüşü düzenledi. Dün sabah Ankara ve İstanbul'dan yola çıkan Abhaz ve Çerkezler, Düzce'de yapılacak basın açıklamasına izin verilmeyince 15.30'da Düzce'nin Arap Çiftliği köyündeki Kuzey Kafkas Kültür Derneği binası önünde toplandı.
Sabah gazetesinin bildirdiğine göre Kafkas Dernekleri Federasyonu Başkanı Cihan Candemir yaptığı konuşmada "Abhazya ve Osetya bağımsızlığını ilan etti ve Rusya Federasyonu da bunu tanıdı. Kardeşlerimizin bağımsızlığını, bu mutluluğunu biz de yaşıyoruz ve paylaşıyoruz" dedi. Osetya ve Abhaz bayrakları taşıyan topluluk daha sonra olaysız dağıldı. RO/Ömer Kaçar

Keçiören'de Alevi esnaf değil, tüm insanlık dövülmüştür

Olay taze, fakat gerekçesi ve tarihçesi çok eskilere dayanıyor. Aleviler üzerinde ayrımcılık uygulamaları, inkar, asimilasyon ve şiddet asırlardır süregelen bir gerçeklik. Özellikle son yıllardır AKP hükümeti ve AKP'li yerel yönetimler aracılığıyla, Aleviler üzerindeki baskı, şiddet ve ayrımcılık uygulamalarının, giderek arttığına tanık oluyoruz. Metin Şahin olayı bu açıdan tekil ve şahsi bir olay değildir. Bu saldırının adresini tanımlamak gerekir. Adres tanımı aslında net; Bu saldırı farklı kimlikleri 'hizaya getirmek' için, Alevilere, demokrasiye, insan haklarına ve Türkiye'ye yapılmıştır…

metin_sahin_atakimi_dovdu

AKP'li Turgut Altınok'un Belediye Başkanlığı yaptığı, Keçiören Belediyesi Zabıta Ekibi (A TAKIMI), bakkal sahibi Metin Şahin'in 'Alevi olduğu' ve 'içki sattığı' için öldürülesiye dövülmesinin arkasında koca bir karanlık ve ideolojik bir tarih vardır. Bu tarih başta Aleviler olmak üzere, farklı kimliklere yönelik yok sayma, inkar ve imha üzerine kurulmuş ve doğrudan bir ayrımcılıkların yaşandığı tarihtir. Bu saldırı insan haklarına saldırıdır. Emek verilerek üretilen değere, esnafın çalışma hakkına ve emeğine saldırıdır. Bunun böyle olduğunu dün akşam Metin Şahin'in babası Pirfani Şahin abiyle yaptığımız sohbetten de anlıyorum. Olay 2008 yılında ortaya çıkmış ise de, Aleviler üzerindeki baskının ve ayrımcılığın AKP döneminde, Keçiören'de giderek arttığını, Pirfani abi detaylıca ve somut ayrımcılık örnekleriyle anlattı.
AKP ayrımcılıktan besleniyor
metin_sahin_atakimi_dovdu2 14 Ağustos Perşembe günü AKP'li yerel yönetim kadroları Metin Şahin'i öldürülesiye dövüyor. İnsan haklarını ve Anayasayı koruması gerekenler sessiz kalıyor. Bu olay üyesi olmaya çalıştığımız her hangi bir Avrupa Birliği ülkesinde gerçekleşmiş olsaydı, ülkede skandal bir olay olarak değerlendirilir ve başta belediye başkanı olmak üzere tüm sorumlu görevliler görevden alınırdı. Çünkü şiddetle beslenen ayrımcılığa karşı mücadele etmenin tek yolu, bu konuda taviz vermemektir. Gelecekte olası ayrımcılık uygulamalarının önünü kesmenin yolu, ayrımcılık uygulamalarını, anında ve yerinde mahkum etmekten geçiyor. AKP gibi ayrımcılıktan beslenerek siyaset yapılamaz.
16 Ağustos'ta ise AKP'li Cumhurbaşkanı Gül, Hacıbektaş'ta 'hukukun üstünlüğü kesin olacaktır, herkese eşit muamele edilecektir, Alevi'si Sünni'si, Türk'ü Kürt'üyle hepimiz bir milletiz. Herkesi kucaklayacağız. Hepimizi incitecek yanlışlıklar olmuştur. Ama incinsek de incitmeyeceğiz' ifadesi aslında, AKP'nin ikiyüzlü yaklaşımını gösteriyordu.
Sayın Cumhurbaşkanı Keçiören'de Alevi esnafın kimliğine ve emeğine yönelik saldırı olayını nasıl değerlendiriyor? Sorusu halen cevap bekliyor. AKP'nin Türban ve İmam Hatipler hassasiyeti, Keçiören'de umursamazlığa dönüşmüştür. Pirfani Abi, 'Hükümetten henüz kimse beni aramadı, çünkü türban takmıyoruz' derken, hükümetin çifte standart bir yaklaşım içinde olduğunu ifade ediyordu. 'Ama' diye söze bağlayan Pirfani Şahin Abi, 'Ben asıl beklediğim desteği bizi gerçekten sahiplenecek ve savunacak dostlarımızdan ve kurumlarımızdan aldım' derken, 'bu tür olayların son bulması bizim gücümüzü birleştirmekten geçiyor' diyerekten yol gösterici kişiliğini hissettirdi.
Ayrımcılığın tarihsel devamlılığıdır
sivas-katliami-aydinlatilmadi Aleviler bu saldırıları Yavuz'dan, Çorum'dan, Maraş'tan, Sivas'tan, Gazi'den beri tanımaktadır. AKP ile birlikte kırsalda ve metropollerde 'hayatı Alevilere dar etmek' üzere planlanmış ve şiddetle beslenen islamizasyon hedefli asimilasyon stratejilerini tanıyoruz. Ayrıca AKP ile Sünnilik içinde Aleviliği ve Alevileri eritmek arzusu taşıyan tarikatçı ve siyasal İslamcı yaklaşımları da biliyoruz. Amasya'da Alevi kız öğrencilerine yapılan ayrımcılık, İstanbul'da Lise öğrencisi bir Alevi gencinin din dersi öğretmenince taciz edildiğini, bazı okullarda 'sen Alevi misin' soruları ile fişlenmenin açığa çıktığına tanığız. Günlük hayatımızda, Ramazan orucunun, cuma namazlarının, Alevilere baskı aracı olarak uygulandığını doğrudan yaşıyoruz. Ayrımcılık ve inkarı besleyen resmi politikaların bize yabancı olmadığını Keçiören'de Türkiye ile birlikte gördük.
Ayrımcılığa karşı mücadele
Olayın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına intikal etmiş olması önemlidir. Bu olayın üstü örtülemez. Bu yerel yönetimin kamusal hizmet adına yapmış olduğu, doğrudan ayrımcılıktır. Bu ayrımcılık kamuoyunun önünden kaçırılamaz. Bu olay tüm yönleriyle açıklığa kavuşturulmalı, Belediye Başkanı ve şiddete doğruda katılan zabıta memurları derhal görevden alınmalıdır.
Aleviler olarak, kendi topraklarımızda geleceğimizi endişe içinde yaşamak istemiyoruz. Keçiören olayında olduğu gibi, şiddetle beslenmiş ayrımcılık politikaları AKP ile artmaktadır. Bunun sonucu oluşan İslamcı sosyal ve siyasi baskı mekanizmaları, toplumda güçsüz olana ve farklı inançlardan kimliklere yönelik baskı ve ayrımcılık uygulamasını yaygılaştırmaktadır. TC Anayasası'nın 10. maddesi, 'Herkes, dil, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar' diyor. Öyleyse bu eşitlik kağıt üzerinde kalmamalıdır. Alevi hareketi, tüm demokrasi güçleri, hukukun ve siyasetin bu türden sorunları tümden çözmesi için, ayrımcılığa karşı mücadelede daha aktif hale gelmesi gerekir.
Bir kampanya önerim var
Bunun içinde somut bir önerimi buradan paylaşmak istiyorum. Türkiye'de gerek Alevilere, gerek farklı etnik, inançsal, kültürel kimliklere, gerekse farklı cinsel yönelimlere yönelik ayrımcılık uygulamalarını önlemek ve ayrımcılığa karşı sivil ve resmi mücadelenin önünü açacak çerçeve bir yasa yoktur. Aslında çoğu AB ülkelerinde olduğu gibi, doğrudan ve dolaylı ayrımcılığa karşı Türkiye'nin acil olarak 'Ayrımcılık Uygulamalarına Karşı Mücadele Yasası'na ihtiyacı vardır.
Böyle bir yasa teklifini başta Alevi kurumları olmak üzere, tüm demokratik kurum ve kuruluşlar birlikte hazırlayarak sol ve sosyal demokrat partilere iletmeli ve onlardan TBMM'nin gündemine taşımaları talep edilmelidir. Umarım bu öneri bir karşılık bulur ve sonuç almak için eller taşın altına konulur. TURAN ESER * Araştırmacı-yazar

Ramazan'ın ilk gününde Kürtlere yönelik linç

Kürtlere karşı linç girişimlerinin ardı arkası kesilmiyor. Kürtlere yönelik saldırıların yoğun görüldüğü Mersin'de Ramazan ayının ilk gününde Kürtler linç edilmek istendi. Mersin Tepeköy Beldesi'nde şeftali toplamaya giden çoğu kadın 150 Kürt işçi, belde sakinlerinin saldırısına maruz kaldı.

akyuz_ailesi_linc


Mersin'de linç sezonu açıldı
Mersin'in Tepeköy beldesinde şeftali toplamaya giden çoğu kadın ve oruçlu 150 Kürt işçi, belde sakinleri tarafından Ramazan ayının ilk gününde linç edilmek istendi.
90'lı yıllarda bölgedeki çatışmalardan dolayı köylerinin yakılması ve boşaltılması sonucu Mersin'in çeşitli mahallelerine yerleşen Kürt göçzedeler, bir yandan ekonomik sorunlarla boğuşurken, diğer yandan da en doğal haklarının kullanılmasına engel olunarak mağdur ediliyor. Yoklukla 'Kürt kapanına' alınan işçiler gittikleri işyerlerinde ve çalıştıkları mevsimlik işlerde zorunlu asimilasyon ve ayrımcılığa tabi tutuluyor. Bu olay en son Mersin'in Tepeköy Beldesi'nde yaşandı.
'Mehmet Uyar adlı kişi kışkırttı'
Mersin'in Tepeköy beldesinde şeftali bahçelerinde çalışan çoğunluğu kadın 150 Kürt işçisi, dün saat 05.00'da yevmiyelerin kadınlar için 25 YTL, erkekler içinde 35 YTL olması yönünde bahçe sahipleriyle anlaşarak iş başı yaptı. Daha sonra bahçe sahiplerinden 'Memiş' diye tanınan Mehmet Uyar isimli bir şahsın yevmiyelerin çok olduğunu dile getirmesi diğer bahçe sahiplerini de harekete geçirdi. Bahçe sahiplerinin işlerin sona erdiği saat 15.30'da yevmiyelerin verileceği anda itiraz etmelerinin ardından işçi çavuşu Abdulkadir Akyüz'da (40) baştan pazarlık yaptıklarını ve yevmiyeler konusunda anlaştıklarını söyleyerek itiraz etti.
'Kürtlere yönelik ağır hakaretler'
Bunun üzerine bahçe sahiplerinden 'Memiş olarak tanınan Mehmet Uyar isimli 40 yaşlarındaki adlı şahıs, işçilerin üzerine saldırarak 'Sizin Şırnak'taki terörist Kürtler'den ne farkınız var. Teröristler. Doğuluları doğuran ve burada işe gelen kadınların hepsini bir yere kapatıp ..... yapmak lazım' diye çok ağır hakaretlerde bulunmasının üzerine işçilerle belde sakinleri arasında taşlı, sopalı, demir çubuklar ve bıçakların da kullanıldığı bir kavga çıktı. Belde sakinlerinin kışkırtılmasıyla kadın, çocuk demeden Kürt işçilere saldırıldı.
'Kürtçe konuşanlara tehdit'
Saldırı sonucu sırtında, bacaklarında ve vücudunun birçok yerinde darp izleri oluşan İhsan Akyüz (38), Tepeköy Beldesi'nde bahçe sahiplerinin Kürtçeye bile tahammül etmediklerini belirterek, şunları söyledi: 'Biz orda Kürtçe konuştuğumuz zaman ismini bilmediğimiz bahçe sahibi bir kadın 'Niye Kürtçe konuşuyorsunuz? Bize küfür mü ediyorsunuz? Bak karşınızda erkekler var. Hepsi kavgacıdır ve bir işaretimle siz mahvederler' diye bizi tehdit etti. Bize yönelik daha birçok hakaret edildi. Bize belde sakinleri saldırdığında bizim çalıştığımız yer jandarmaya 10 dakikalık bir mesafede olmasına rağmen bizim yardımımıza gelmedi. Üstüne üstlük jandarmadaki yetkili 'Helikopterle mi gelip sizi kurtarayım?' diye hakaret etti.'
'Jandarma olayı görmezden geldi'
Defalarca uyarmasına rağmen kavganın kışkırtıcı olduğu iddia edilen Mehmet Uyar adlı kişinin, bu uyarıları dikkate almayarak tehditler savurduğunu belirten Abdulkadir Akyüz, 'Bütün olay bu 'Memiş' diye tanınan Mehmet Uyar isimli şahsın başının altından çıktı. Bu adam belde sakinlerini bize karşı kışkırttı. Bize bıçaklarla, taşlarla, sopalarla ve demir çubuklarla saldırdılar. Kadın çocuk demeden bizi darp ettiler. Bizi darp edenlerden ve olay yerine çağırmamıza rağmen gelmeyen jandarmadan şikayetçiyiz' diye konuştu. Babasının darp edildiği sırada babasının yanına giden Cihan Akyüz'de (12) aldığı darplar sonucu boyun, sırt, yüzü ve vücudunun birçok yerinde yara oluştu.
'Kanlı bir çatışma başlar'
Bu yaşanan saldırı olayında tek suçlarının Kürt olmak olduğunu ifade eden İbrahim Halil Şahin (54) şöyle konuştu: 'Böyle devam ederse eninde sonunda Mersin'de Kürtler ve Türkler arasında kanlı bir çatışma başlar. Kimsenin böyle insanlara hakaret etme hakları yok. Kürtlerden bir kişi birisine saldırsaydı oraya devlet bütün ordusuyla giderdi. Kürtlere bir belde halkı saldırıyor fakat yanı başımızdaki jandarma ve polis olaya müdahale etmiyor. Eğer biz orayı terk etmemiş olsaydık ölüm de yaşanabilirdi.'
Aralarında kadın ve çocuklarında bulunduğu işçilerin darp edilmesi olayına seyirci kalan jandarma ve polisin olayla ilgili soruşturma bile başlatmadı. Saldırıya maruz kalan işçiler ise İHD'ye başvurmaya hazırlanıyor. MERSİN / DİHA
MURAT KOLCA