Thursday, October 30, 2008

DTP: Projemizin özü tartışılmıyor, çarpıtılıyor

ahmet turk DTP, Meclis'e gönderdiği 'Demokratik Özerlik Projesi' ile 'federasyon' istediği yönündeki iddialara sert tepki göstererek, projelerine karşı diğer siyasi partilerin de projelerini ortaya koymalarını istedi.
DTP, 23 Ekim'de posta yoluyla Meclis'te milletvekillerine ve bakanlara gönderdiği 'Demokratik Özerklik Projesi'ne yönelik yapılan tartışmalara ilişkin yazılı açıklama yaptı.Demokratik Özerklik Projesi'nin DTP 2. Kongresi'nde kabul edilerek parti tüzüğü haline getirildiğine vurgu yapılan açıklamada, hem Kürt sorunun çözümü hemde hantal bürokratik yapının neden olduğu sorunların çözümü için Demokratik Özerklik Projesi'nin DTP tarafından önemsendiği belirtildi. Açıklamada, 'Ancak medyada yer alan haber ve yorumlara bakıldığında öngördüğümüz çözüm projesinin özü yansıtılmadığı gibi projenin iyi niyetli olmayan bir takım çarpıtmalarla ele alındığını görmekteyiz' denildi. Yapılan haber ve yorumlarda projenin 'federasyon' isteği içerdiği şeklinde değerlendirmelere yer verildiği belirtilen açıklamada, 'Oysa kitapçık doğru incelenmiş olsaydı projeye açıklık getirdiğimiz şu ifadeler rahatlıkla görülecekti; Bu yapı federalizm yada etnisiteye dayalı özerkliği ifade etmez, merkezi yönetimle iller arasında kademelendirilmiş, katılımcı demokrasiyi esas alan idari bir takviyedir' diye kaydedildi.
'Diğer siyasi partiler de projelerini açıklasın'
DTP'nin ne programında nede söylemlerinde federasyon talebine yer verilmediği belirtilen açıklamada, 'Kaldı ki, federasyon Türkiye'nin üniter yapısı içerisinde Kürt sorunun sivil, demokratik yöntemlerle çözümünü savunan, Demokratik Cumhuriyet'le gerçek bir kardeşleşmenin sağlanacağına inan DTP'nin politikalarıyla da çelişmektedir' denildi. 'Bu nedenle DTP'nin federasyon istediği iddiaları doğru değil, tamamen çarpıtmadır' ifadelerine yer verilen açıklamada, bu tür haberlerle DTP'nin hedef gösterildiğine vurgu yapıldı. Eski Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in 2007 yıllında Türkiye'nin 8 eyalete bölünmesi önerisi hatırlatılan açıklamada, Can Dündar'ın Mustafa belgeseli ile Atatürk'ün Kürtler için muhtariyet istediğinin bir kez daha açığa çıktığı vurgulandı. Sorunun siyaset kurumu içinde tartışılmasını talep eden DTP, kendi projelerini ortaya koyduklarını diğer partilerinde buna karşı kendi projelerini ortaya koymalarını istedi.
Projeye diğer siyasi partiler tepki göstermişti
DTP'nin Kürtçe Türkçe, İngilizce hazırladığı Demokratik Özerklik Projesi'nin Meclis'e ulaşması üzerine bazı çevreler tepki göstermiş, basın ise projenin 'federasyon' içerdiğini ileri sürerek, 'Meclisi karıştıran kitapçık' şeklinde verilmişti. DTP'ni Demokratik Özerklik Projesine yönelik sert tepkiler gösterilirken, programında federasyonu kabul eden ve bunu savunan HAK-PAR kongresine Başbakan tarafından 'başarı' mesajı gönderilmesi ise dikkat çekiyor.
ANKARA (DİHA)

Kürdler direniyor/Maliki Saddam gibi

 

Endişe o denli büyük ki, Amerikan ordusu Iraklılara kendi sorunlarını çözme imkanı verecek bir politikada çoktan karar kıldı. Nineveh, Kerkük ve Kürd Bölgesini denetleyen Tuğgeneral Raymond Thomas,"Kürtler ve Irak hükümet güçleri çatışırlarsa, Amerikan ordusunun 'kenara çekileceğini'" söyledi.

Sam Dagher*/Şiddetin sürdüğü kuzey kentinde yeni bir Irak askeri saldırısı devam ediyor. Ancak tek endişe kaynağı, burada hala güçlü durumdaki isyancılar değil. Amerikalı komutanlar, Musul'un, hassas durumdaki Irak devleti gibi daha büyük bir savaş alanı haline dönüşebileceğinden giderek daha fazla endişe ediyor. Sorunlar eski, ancak risk şimdi hızla büyüyor. Merkezi hükümet, buradaki isyanı ve devlet ve gücünün önündeki en büyük engel olarak gördükleri şeyi; -kuzeydeki yarı özerk Kürd bölgesi ve Kürdlerin kontrollerindeki bölgeyi genişletme amaçlarını- bastırmayı hedefleyerek asker gönderdi.

Şii liderliğindeki Başbakan Nuri Kemal el Maliki hükümeti, Bağdat polisini ve ordusunu göndererek, Musul'daki Irak ordusunun Kürd birimlerini kentten çıkmaya zorladı ve bölgedeki Sünni Arap sertlik yanlıları ile ittifaklarını şekillendirmeye çalıştı.
Kürdler direniyor, bu da bölgedeki etnik ve mezhep ayrılıklarının ve birleşik bir Irak kurmanın zorluğunun altını bir kez daha çiziyor. Gerilim bazı Amerikalı askerlerin, Iraklı ve Kürd yetkililerle olağanüstü toplantılar yapmalarını gerektirecek bir seviyeye ulaştı. pesmerge

Endişe o denli büyük ki, Amerikan ordusu Iraklılara kendi sorunlarını çözme imkanı verecek bir politikada çoktan karar kıldı. Nineveh, Kerkük ve Kürd Bölgesini denetleyen Tuğgeneral Raymond Thomas,"Kürtler ve Irak hükümet güçleri çatışırlarsa, Amerikan ordusunun 'kenara çekileceğini'" söyledi.

İlişkiler, Kürd liderliğinin Maliki'yi yeni bir Saddam Hüseyin'e benzeterek, Hüseyin'in 1980'lerde Kürdleri nasıl acımasızca bastırdığına göndermede bulunduğu bir noktaya kadar geriledi. Irak Kürdistanının sınırları 1991'de uluslararası olarak oluşturulan güvenlik bölgesi ile şekillendirildi.
Musul'un Saddam'a sadakati o denli güçlüydü ki, şehir, rejimin dayanağı olarak biliniyordu. Şimdi Maliki, Kürdlere karşı mağduriyetler üzerine oynayarak, şehri kazanmaya çalışıyor gibi görünüyor.

Bağdat'tan gönderilen ordu birimlerinden Sünni Arap Binbaşı Ali Naci, "Hükümet yetkisini genişletmek istiyor ve bu da Kürdlerin irade ve arzularıyla çatışıyor" dedi.

Maliki'nin üst düzey danışmanlarından Sami el Askari, Maliki ve Barzani arasındaki görüşmelerde böyle bir çatışma yaşanmayacağını umduğunu söyledi.

Ancak aynı zamanda hükümetin tutumuna açıklık getirdi: Kürd güçlerinin ulusal ordu dışında ve Kürdistan sınırları ötesindeki varlığı "yasa dışıdır".

* International Herald Tribune gazetesin 28 Ekim 2008

rizgari

Korucu olmayı kabul etmeyen köye roketli saldırı

havan_top_askeri_araclar Muş'un Malazgirt ilçesine bağlı Toraka (İyikomşu) köyüne askerler tarafından roketli saldırı düzenlendiği bildirildi.
İddialara göre, Malazgirt İlçe Jandarma Komutanlığı'na bağlı askerler, ilçeye 70 km uzaklıkta bulunan Toraka köyüne akşam üzeri köye roketli saldırı düzenlendi. Çok sayıda rokettin atıldığı köyde, büyük panik yaşandı. Saldırının detayları konusunda bilgi edinilemedi.
Roketli saldırının yapıldığı Toraka köyüne askerler gün içinde baskın yapmıştı. Baskın sırasında köylüler korucu olmaları yönünde baskı yapıldığı iddia edilmişti.
MUŞ (DİHA)

Başbakan'ın Hakkari ve Van'a yapacağı geziye tepkiler sürüyor
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Diyarbakır ve Tunceli'nin ardından çeşitli açılışlarda bulunmak üzere 1-2 Kasım tarihlerinde Van ve Hakkari'ye yapacağı geziye tepkiler sürüyor.
DTP Van Milletvekili Özdal Üçer, Diyarbakır ve Tunceli'deki tepkilerin Van ve Hakkari'de de gösterileceğini belirterek, Başbakan'ın kan üzerinde siyaset yürüttüğünü söyledi. Başbakan'ın Kürt sorununu demokratik yöntemlerle çözeceğine askere havale ettiğini ifade eden Üçer, 'Bu yüzden Kürt halkı ve birçok kesim Başbakan'a büyük öfke duymaktadır. Bu yüzden halkımız tepkisini demokratik bir şekilde gösterecektir. Halkımız devlete ve Başbakan'a öfke duyması gayet doğaldır ve tepkisini de gösterecektir. Halkımız da tepkisini demokratik bir şekilde gösterecektir. Van ve Hakkari halkı ülkeye zarar veren ve Kürt halkını inkar eden bir Başbakan'a mutlaka tepkisini en iyi şekilde ortaya koyacaktır' şeklinde konuştu.

vanda_newroz_devlet_teroru3

Van Bostaniçi Belediye Başkanı Gülcihan Şimşek Başbakan'ın Kürt halkına demokratikleşme ve insan hakları alanında sözler verdiğini belirterek, 'Halk bu sözlerin tutulmadığını gördü. Tüm bunlara rağmen devlet halka şiddet uyguladı. Halkımızda bu anti demokratik eylemlere karşı, alanlara çıkarak eylemlerde bulundu. Van halkı da Amed ve Dersim halkı gibi Başbakan'a gereken cevabı verecektir' diye konuştu.
Hakkari halkının misafirperver olduğunu dile getiren DTP Hakkari Milletvekili Hamit Geylani, 'Ama sınır ötesi bir operasyon tezkeresini Meclis'ten geçiren, savaş hükümeti haline gelen bir hükümetin Başbakanı'na misafirperverlik yapmayacaktır' dedi. Eğer Kürtlere yönelik barış ve özgürlük için bir çaba harcanacaksa bunun için Başbakan'ın Kürt halkından özür dilemesi gerektiğini belirten Geylani, 'Kürt sorunu çözümünde bir adım atılırsa Hakkari halkı herkese gösterdiği misafirperverliğini Sayın Başbakan'a da gösterir. Ancak aksi takdirde Hakkari halkı gereken tepkiyi gösterecektir' dedi.vannewroz2008polisteror
'Partimizden ve halkımızdan özür dilemeli'
Yüksekova Belediye Başkanı M. Salih Yıldız, belediye olarak karşılama yapmayacaklarını belirtti. Başbakan'ın Kürt sorununu çözmediğini ve askerle beraber hareket ederek adeta imha kararı verdiğini söyleyen Yıldız, 'Sayın Başbakan bu halka ve bu halkın partisine seçilmişlerine 'terörist' demiştir. Bu halkı yok saymıştır. İradesini yok saymıştır. Ancak biz, seçilmişler olarak ancak Başbakan'ın Kürtlerden ve partimizden özür dilemesiyle kendisini karşılarız' dedi. Başbakan'ın Diyarbakır gezisinde Kürtlerin ortaya koyduğu tavrı iyi okunması gerektiğini dile getiren Yıldız, 'Başbakan eğer Kürt halkının gönlünü almak isterse ve Kürt sorununu da çözmeye karar verirse, Kürtlerin siyasal lideri ve önderi olan, şu an İmralı'da bulunan, üç buçuk milyon kişinin resmi olarak iradesi olarak teyit ettiği Sayın Abdullah Öcalan'la görüşebilir ve muhatabıyla Kürt sorununu çözerek kardeşliği tesis edebilir' diye konuştu.
'Yerimiz halkımızın yanı'
Yüksekova'nın Esendere Belde belediye Başkanı Hurşit Altekin de, kendisi ve 9 belediye meclis üyesinin Kürt sorununu görmemezlikten gelen ve kardeşlik elini kabul etmeyen Başbakan' karşılamaya gitmeyeceklerini ifade etti. 'Yıllardır ister protokollerde olsun ister karşılamalarda olsun adeta bize karşı terör estiren bizi yok kabul eden elimizi sıkmayanlara karşı tavrımız bundan sonra net olacaktır' diyen Altekin, Kürt sorunu karşısında sorumsuz davranan ve kardeşliği tesis etmeyenlere karşı görevlerini yapacaklarını söyledi. Yerlerinin halkın yanı olduğunu dile getiren Altekin, 'Eğer demokratik talebini yerine getiren Diyarbakır halkı 'teröristse' Hakkari halkı da 'teröristtir'' dedi.
VAN / HAKKARİ (DİHA)

Karayılan: Öcalan Kürt halkının kırmızı çizgisidir

KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk iki yılından sonra yani 1925'ten beri Kürt halkının inkarıyla yüklendiği hatadan dolayı yaralı, sancılı ve sorunlu olduğunu söyledi. KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, 'Biz Demokratik Cumhuriyet'in geliştirilmesi temelinde Cumhuriyet Bayramı'nı kutlamaya varız' dedi. ANF'den Erdal Engin'in sorularını yanıtlayan Murat Karayılan, cumhuriyetin ilanının 85. yıldönümü tartışmalarıyla ilgili soruya dikkat çekici bir yanıt verdi. Karayılan, Kürt halkının varlığını ve haklarını sahiplenerek, Demokratik Cumhuriyet eksenindeki ısrarının altını çizdi. Karayılan, şunları söyledi: Bu cumhuriyetin kuruluşunda Kürt halkının da kanı ve emeği vardır ama sonra Kürt halkının inkarıyla cumhuriyet önemli bir hata yapmıştır. Bu hatadan dolayı Türkiye Cumhuriyeti 1925'ten bu yana yaralı ve sancılıdır. Sorunludur yani. Biz diyoruz cumhuriyetin demokratikleştirilmesiyle bu giderilebilir. Yaralar sarılabilir ve tedavi edilebilir. Onun için biz Demokratik Cumhuriyet eksenini boşuna söylemiyoruz.

heval_cemal_karayilan 85. yılında cumhuriyet demokratikleşme yolunda bir adım atarak yetersizliğini giderme şansına sahiptir. Biz Demokratik Cumhuriyet'in geliştirilmesi temelinde Cumhuriyet Bayramı'nı kutlamaya varız. Kürt halkını inkâr etme temelinde değil. Türkiye'deki toplumların doğru tanınması ve cumhuriyetin demokratikleştirilmesi temelinde bu Cumhuriyet Bayramı'nı tüm Türkiye'nin bayramı yapmaya varız. Ama cumhuriyetin temel unsuru olan bir ayağını inkâr ederek, onu tek ayaklı hale getirerek adına yaraşır, adına layık bir yere oturtamazsınız. Bunun için Türkiye Cumhuriyeti demokrasi özürlüsü olmaktan kurtulamıyor. Demokrasinin ne kadar güdük, cilalı olduğu ortadadır. Neden çünkü yarası vardır. Kürt yarası vardır. Cumhuriyet bu Kürt yarasını iyileştirmek zorundadır. Kürt yarasına tuz basarak iyileştiremez, bu büyük bir yanlıştır. Başta Atatürk'ün düşüncesi Kürdü inkâr etmek değildir. Fakat sonra bu karar değiştiriliyor. Biz diyoruz ki 'Bu değiştirmenin nedenleri de vardır ama hatalıdır. Bu değiştirme yanlış olmuştur. Bunu giderelim. Bunu gidermek Türkiye'nin de yararınadır. Ancak bunu gidermekle cumhuriyeti demokratikleştirebilirsiniz. Bunu gidermekle ancak Kürt-Türk kardeşliği temelinde Türkiye'nin birliğini gönüllü birliğe dönüştürerek sağlam bir temele oturtabilirsiniz. Yoksa birlik insan öldürmekle olmaz. Türkiye'de cesaretli bir çıkışa ihtiyaç vardır. Öncelikle Türkiye'nin liderliğe ihtiyaç vardır. Dogmatik kalıplara kendini hapsetmeyen, gerçekleri görerek Türkiye'yi ileri bir düzeye taşımak isteyen sorumlu siyasetçilere ihtiyaç vardır. Öncelikle buna ihtiyaç vardır.Bu açıdan biz Türk devletinin Önder Apo'nun son görüşmesinde yaptığı çağrıya yanıt vermesinin herkesten çok kendi yararına olduğunu belirtmek istiyoruz.' Son gelişmelerle ilgili ANF'nin sorduğu sorular ve Karayılan'ın yanıtları şöyle:
İmralı'da Öcalan'a yönelik kötü muamele ve işkence yapıldığının duyulmasıyla gelişen Kürt halkının yaygın ve kitlesel eylemliliklerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu Kürt özgürlük mücadelesinde kesinlikle yeni ve niteliksel bir gelişmedir. Milyonlara varan sayıda insanın on iki gün boyunca sokaklara dökülmüş olmasını normal, sıradan bir eylemsellik olarak değerlendirmek mümkün değildir. Artık Kürt halkı bütün demokratik kurum ve kuruluşlarıyla, yaşlısı-genci, kadını-erkeği, köylüsü-kentlisi tüm toplumsal kesimleriyle açıkça Önder Apo'ya sahip çıkma tutumunu göstermiştir ve Önder Apo'ya yapılan her yaklaşımı kendisine karşı yapılmış bir yaklaşım olarak gördüğünü ilan etmiştir. Bu bize göre çok önemli bir durumdur. Kuşkusuz bunu herkes dikkate almak zorundadır. Başta muhatapları bunu doğru okumadan Türkiye'deki Kürt sorununa asla doğru yaklaşamazlar. Görülmesi gereken gerçek şudur; ortada bir toplumsal tutum vardır, bir toplumsal refleks vardır. Bu bir halkın tutumudur. Kürt halkının Türkiye ile birlikte yaşama istencinin hangi çerçevede ele alındığının açık tutumudur. Bu anlamıyla da çok önemli bir uyarıdır.
Muhatapları doğru okuyup, mesajı aldılar mı?
Doğru okunmasında fayda vardır. Toplumsal düzeydeki bu tutum yeni bir durumdur. Maalesef şimdiye kadarki yaklaşımlarıyla gerek Başbakan gerekse de diğer yetkililerin sergiledikleri tutuma bakıldığında halen Kürt halkının bu toplumsal düzeydeki haykırışını doğru okumadıklarını görüyoruz. Gelişmeleri görmek istememe tutumunda ısrar ettiklerini görüyoruz.
Bu algılama biçiminin sonuçları nereye götürür?
Bu Türkiye için çok ciddi bir durumdur. Türkiye'deki sorumlu kademelerin ve yöneten güçlerin 20 milyon civarında Kürdün yaşadığı Türkiye'de onun dinamik siyasal kesimlerinin bu haykırışını, bu tepkisini, bu sahiplenişini doğru görmemeleri Türkiye için beraberinde çok tehlikeli durumları getirebilir. Çünkü bunu görmeyip baskı ve şiddeti sürdürme politikası uygulandığında, hele hele Önderliğe yanlış yaklaşım geliştiğinde işte bu tehlikeli süreçleri beraberinde getirebilecek bir politika olur. Çünkü Kürt halkı kendi temsilini Önder Apo'da görüyor. Türk devletinin bunu doğru anlaması yine bunun yanında ilgili tüm güçlerin Kürt halkının tarihin bu döneminde ortaya koyduğu bu tutumu doğru ele almasında sorunun çözümü açısından büyük yarar vardır. Aksi taktirde çatışma ve kaos daha da derinleşecektir.
Kimi çevreler bu eylemlerden dolayı DTP'yi hedef tahtasına oturttu...
Bu konuda her şeyi doğru ortaya koymakta büyük fayda var. Bu eylemleri ne biz yapıyoruz, ne de DTP yapıyor. Bu eylemleri yapan Önderliğin içinde tutulduğu durum ve Önderliğe yapılan işkencedir. Yapılan uygulamadır. Hiçbir örgüt Kürt halkını bu biçimde sokaklara dökemez. DTP'nin buna gücü yetmez, bizim de gücümüz her şeye kadir değil ama Önderliğin baskı ve işkence altındaki durumu Kürt halkını bu biçimde harekete geçirebiliyor. Önce bunu herkes iyi anlamalı.
Özellikle DTP'nin sizinle bağına dikkat çekiliyor, DTP'ye haksızlık yapıldığını mı düşünüyorsunuz?
Şimdi DTP'nin kendi siyasal duruşundan dolayı bizimle bir bütünmüş gibi göstermeleri doğru değil. Ama şu var, ortada bir Kürt iradesi var, bu açıdan ele alınırsa bir bütün gibi ele alınabilir fakat aradaki büyük farkı da görmek gerekiyor. O çizgiyi koymak gerekiyor. Biz şunu söylüyoruz; eğer Türk devleti Kürtlerle birlikte yaşamak istiyorsa, bu çatışma sürecini durdurup, barışçıl bir süreç başlatmak istiyorsa, Kürtlerle diyaloga girmeli, bizimle girmiyorsa DTP ile diyaloga girebilir. Niye çünkü DTP yasal demokratik bir parti olarak çözümden yana olduğunu her zeminde söylüyor. Biz bu anlamda elbette ki bu cesaretli tutumuna anlam biçip değer veriyoruz. Bu anlamda Kürt halkının DTP'nin etrafında toplanmasından daha doğal bir şey yoktur.
22 Temmuz'da Kürtler AKP'ye de destek verdi...
22 Temmuz seçimlerinden önce AKP de biraz böyle Kürt sorununa sıcak bir yaklaşım gösterdi, sorunu çözeceğini dile getirdi Kürt halkı ona da destek verdi. Kürt halkının istemi sorunu çözmektir. Kim Kürt sorununda çözüm politikasını geliştirirse bu halk onun etrafında toplanır ve bizde aynı şeyi savunuyoruz. Biz de 'halkımız çözüm arayan güçleri desteklemeli' diyoruz.
AKP ve Erdoğan içinde bulunduğumuz süreçte Kürdistan'da bir iddianın sahibi olabilir mi?
Şimdi ortaya çıktı ki AKP ticaret yapıyor, oy pazarlığı yapmış, yalan söylemiş, aldatmış, söylediklerinin hiç birisine sahip çıkmadı tam tersini uyguladı. Bunun karşısında tabi ki DTP'nin her şeye rağmen, bütün zorlanmalarına rağmen kendi politikasında tutarlılık göstermesi elbette ki Kürt kitlesi tarafından benimsenecektir. Gelişmelerin doğru görülmesi yerine kalkıp 'PKK Diyarbakır'ın, Dersimin kaybedilmesinden korkuyor, telaşı var onun için böyle yapıyor' gibi değerlendirmeler kadar saçma bir şey yoktur. Bir kere birçok bağımsız kurumun geliştirdiği anketler vardır. Amed'de DTP'nin yüzde 60'ın üzerinde oy alacağını ortaya koymaktadırlar. AKP, Dersimde oy almayı bırakalım burada çalıştıracak eleman bulmakta zorlanmaktadır. AKP nasıl Dersim'i Amed'i alacak, mümkün müdür. Mümkün değildir. Bizim bu konuda ne bir kaygımız ne de bir telaşımız var. DTP'nin de olduğunu sanmıyorum. Biz Amed halkına da, Dersim halkına da sonuna kadar güveniyoruz. Sadece Amed, Dersim değil; Van halkı esasen döneme damgasını vuracaktır, Siirt halkı esas çıkışı yapacaktır. Yani kesinlikle bu konuda Kürt halkının bu şahlanışı geleceğinin de nasıl olacağını çok iyi belirlemektedir. Bu konuda kimsenin öyle telaşı falan yok varsa karşıda vardır.
AKP ve çeperindekileri hem size hem de DTP'ye yönelik ithamlarına ne diyorsunuz?
Özellikle AKP'nin daralması, politikasının A olması, gerçek yüzünün açığa çıkması karşısında Türk Başbakan'ın köpürmesi ve sağa sola sürekli dil uzatması durumu söz konusudur. Öte yandan bu Siyasal İslam çizgisinde daha önceden tanınmayan bilinmeyen bir sürü yeni yazar türemiştir. Çünkü imkanları arttı, sermayeleri büyüdü, bir sürü basın-yayın organı oluştu. Türkiye'de iktidar oldular. Bir sürü adam çıkmış yazıyor, yazdıkları da tam bir şarlatanlıktır. Kalkıp Kürt halkının önderliğine sahip çıkış eylemliliğini bilmem Ergenekon'la bağlantı kurarak, güya Ergenekon'unun gündemden düşmesini sağlamak amaçlıymış gibisinden çok çirkin ve seviyesiz değerlendirmeler yapmaktadırlar. Bunlar Müslüman, dindar falan değil, öyle yalan söylüyorlar ki dinsizliğin dik alasını yapıyorlar.
Bu kadar yalan söylenemez insan bu kadar çarpıtamaz. Şimdi Ergenekon denilen örgüt bize karşı savaşmış bir örgüttür. Bu kadar insanımızı katletmiş bir kontrgerilla faaliyetidir. Şimdi sen gidip Kürt halk Önderliğine işkence yaptıracaksın, Kürt halkına baskı uygulayacaksın, Kürt halkı tepki gösterecek ondan sonra da diyeceksin ki yok bu eylemler şunun bunun içindir. Önder Apo, Kürt halkının kırmızıçizgisidir.
Burda DTP'nin kapatılmasının meşrulaştırma çabası da yatmıyor mu?
Kim Önder Apo'ya yanlış yaklaşırsa Kürt halkının tavır koyacağını bu eylemler göstermiştir ve daha da gösterecektir. Bunu göreceğine, bunu doğru ele alıp, çözüme dönük bir şeyler söyleyeceğine kalkıp sürekli çarpıtma, oraya buraya bağlama, DTP'yi zorlama fazla anlamlı değildir. Yani DTP'yi kapatabilirler de.
Ne olur?
DTP yi kapatmakla Kürt halkının mücadelesini durdurabilirler mi? Asla! Kürt halkının iki yüz yıllık bir davası vardır ve son otuz yılda yoğunlaşarak yakaladığı bir düzey söz konusudur. Hiçbir kuvvet bunu geriye çekemez. İstedikleri kadar bazı legal kurumları, bilmem partileri kapatsınlar. Tersine bu kendisiyle birlikte yeni ve daha büyük gelişmelere yol açar. Bir de bizim tercihimiz olmayan aradaki bir köprünün atılmasına yol açar. Bu anlamda sorunların çözüm noktası orası değildir. AKP siyasetinin ikiyüzlülüğünün ortaya çıkması ve etrafında kümelenen bu yazar-çizer tayfasının konuyu çarpıtarak sağı solu yanıltma girişimleri sonuç vermeyecektir.
'Siyasal islam' denilen yani AKP etrafından toplanan bu çizgi neyi amaçlıyor?
Bu çizgi Kürt halkına dostluk değil, düşmanlıkta karar kılmıştır. Kürt halkını din yoluyla kandırmayı kendisine hedef yapmıştır. Kandırmaktan başka yaptığı hiçbir şey yoktur. Kürt halkıyla birebir temaslarında 'Biz de sizdeniz biz de derin devlete karşıyız' demektedirler fakat diğer taraftan kendileri de derin devlet olmak istemekte ve devletin en deriniyle anlaşarak Kürt halkını katletmeyi planlamaktadırlar. Bu kadar ikiyüzlü ve küstahça bir politika olabilir mi. Bu politika sahipleri nasıl gelip de Kürt halkının abideleşmiş kenti Amed'i alabilir. Öyle bir şey olamaz. Tantanadır. Aldıkları yerleri de Kürt halkı kendilerinden geri alacaktır. Kendi polis gücü ve baskısıyla, ordusuyla, basın-yayın organlarıyla Kürt halkının iradesiyle oynama, küçümseme, Önderliğine işkence ederek Kürt halkını teslim alma politikalarında onlar pişman olacaklardır. Çünkü bu konuda sonuç alamayacaklardır. Bu kesindir. Bu konuda Siyasal İslam denilen çizginin oynadığı çok kötü bir rolün açığa çıkması, deşifrasyonu söz konusudur.
Hiç mi başarı şansları yok?
Şimdi AKP'nin, onun paralelindeki yazar-çizerlerin ve Fetullahçı tayfasının da yüzleri açığa çıkmıştır. Kürt halkını birkaç kilo pirinç ve şeker vererek, bir de dini fetvaları okuyarak kandırabileceklerini sanıyorlar. O dönem geçmiştir. Kürt halkı artık aydınlandı, bilinçlendi. Kürt halkının dindarı herkesten daha fazla dindardır. Kürt halkı öyle dini kullanıp da dinsizlik yapanlara kanmayacaktır. Kürt halkı elbette ki kendi dini duygularına sonuna kadar bağlı kalacaktır. Ama bunu yurtseverliğiyle yapacaktır. Öyle din adına dinsizlik yapan, din adına zulüm işleyen zalimlere kanmayacaktır. Bu dönem geçti, bunu öncelikle bilmeleri gerekiyor.
Genelkurmay Başkanı, Bakanlar Kurulu'na ilk kez brifing verdi. Yeni bir stratejiden bahsediyorlar. İç Güvenlik Koordinasyonu oluşturuldu. Devletin işleyişi yeniden mi düzenleniyor?
Türkiye'de işler biraz tersine gidiyor. Normalde 30 yıldır Kürdistan'da yürütülen bir özgürlük mücadelesi var. Bu mücadelenin nasıl bir siyasal proje ile çözüme gideceğini siyasetçilerin askerlere sunması gerekirdi. Yani askerlerin siyasetçilere brifing vermesi değil de siyasetçilerin askerlere brifing vermesi gerekirdi. Çünkü 25 yıldır çatışma var. Bu sürede çatışmayla bir sonuca varılmadığı ortaya çıkmıştır. Bu süre zarfında her türlü yöntem denendi. Sonuç alamadığı açık ortada. Normalde siyasal çözüme kafa yormaları gerekirdi. Ama şimdi tersi bir durum söz konusu. Yani hükümetin öyle bir iradesi öyle bir siyasal projesinin olmadığı anlaşılıyor. Ordu bakanlara perspektif ve talimat vermiş oluyor. Yönlendirmiş oluyor. Tabi hükümet açısından ordunun yörüngesine girme durumu yaşanıyor. Bu hükümet açısından ilerde de çok tartışılabilecek bir husustur.
Ordunun orada izah edeceği ne olabilir?
Bir takım değişik psikolojik savaş projeleri olabilir ama esasında ordunun yaklaşım ekseni, öldürmekle sonuç almaktır. Öldürme yoluyla sonuca gitme çizgisidir. Şimdi öldürmekle Kürtleri iflah edemezler. Yani bizi öldürmekle bitiremezler. Ben ölürsem benim yerime geçecekler vardır. Yani Kürtlerin kafasına vura vura teslim alma politikasının sonuç alması mümkün değildir. Bizce bu tutum sadece beş on bin, bilmem yirmi bin PKK kadrosunun tutumu değildir. Toplumsallaşmıştır ve bir kültüre dönüşmüştür. Şimdi bunun öldürme yöntemiyle ortadan kaldırabileceğini düşünmek büyük bir akıl tutulmasıdır. Bu mümkün müdür? Çağımızda, insanların bu kadar bilinçlenme olanağının bulunduğu bir dönemde bu yaklaşım sonuçsuz kalmaya mahkumdur. Sonuç alamazlar. Şu anda Türk devletinin yürüttüğü politika öldürme politikasıdır. Ortada bir Kürt halk gerçekliği var ve bunun halk olmaktan kaynaklı haklarını isteme hareketi var.
Sizce olması gereken neydi?
Özünde böyle olmaması gerekirdi. Tersi olması gerekirdi. Bir takım yeni siyasal projeler çözüm doğrultusunda belki bir anlam taşıyabilirdi. Ama şiddet içerikli, sonuçta insan öldürmeyi esas alan politikalarla, diğer bazı bir takım kandırmaya dönük ekonomi benzeri yöntemlerle sonuca gidebileceklerini düşünmeleri büyük bir yanılgıdır. Doğrudur halkımız açtır. Çünkü aç bırakılmıştır. Bugün ülkemizde en temel sorunlardan birisi de ekonomik sorundur. Anketlere bakıldığında da bu görülecektir. Ancak halkımız aç da kalsa onursuzluğu kabul edemez. Bir türlü Türk devlet yetkilileri empati kuramıyorlar ve halkımızı anlayamıyorlar. Tamam, insanlar aç kalabilir ama şerefsiz yaşamı kabul edemez. Aç kalmayı kabul edebilir ama onursuzluğu kabul edemez. Bir türlü bunu düşünemiyorlar. Düşünemedikleri için ikide bir yeni ekonomik paketlerle sonuç alacaklarını, bir takım yardımlarla sonuç alabileceklerini varsayıyorlar. Kürt halkı onurlu yaşamayı önüne koyan, tarih boyunca da onuruyla yaşamış bir halktır. Aç da kalsa kendi kimliğinden vazgeçmeyecektir.
Sizin ve DTP'nin halkın ekonomik durumunu gözardı ederek, 'kimlik siyaseti' yaptığınızı söylüyorlar...
Bu bir kere yanlış zaten. Başbakan kimlik siyasetinin dik alasını yapıyor. Diyor ki 'benim dilim, kültürüm, benim ecdadım bilmem benim her şeyim bu ülkeye hakîm olacak, benim bir kimliğim vardır, anayasam vardır' bunları anayasaya değişmez maddeler biçiminde koyuyor yani kimlik siyasetinin alasını yapıyor. Kürt halkı da 'bu kadar olmaz bende anadilimi kullanayım' diye ortaya çıkınca kimlik siyaseti yapmakla suçluyor. Sen ırkçı bir siyaseti esas alacaksın, onu ordunla, polisinle, bütün devlet imkanlarınla egemen kılmaya çalışacaksın bu ırkçı politikaya karşı doğal insani haklarını isteyen Kürt halkının anadilde eğitim hakkını istemesini kalkıp 'kimlik politikası yapıyorlar, hizmet politikası yapmıyorlar' diye eleştireceksin. Sanki kimse Siirt ve Van belediyelerinin ne yaptığını bilmiyormuş gibi konuşuyor.
ERDAL ENGİN - BEHDİNAN / ANF

Polis şiddeti göz çıkardı

skgozunukaybetti2polis iskence Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik saldırıyı protesto amacıyla Adana'nın Barbaros mahallesinde gerçekleştirilen gösteride gözüne plastik mermi isabet eden 15 yaşındaki S.K. bir gözünü kaybetti. S.K. polislerin kendisini yakalayıp, yakından gözüne ve sırtına plastik mermi sıktığını iddia etti.
Adana'da Öcalan'a yönelik saldırıyı protesto amacıyla yapılan gösterilerde polisin orantısız güç kullanımı sonucu onlarca kişi yaralandı. Yaralananlardan bir kısmı ise tutuklandı. 20 Ekim'de Barbaros mahallesinde düzenlenen eyleme yapılan müdahalede gözüne plastik mermi isabet etmesi nedeniyle hastaneye kaldırılan 15 yaşındaki S.K., tek gözünü kaybetti. Gözünü kaybetmesine neden olan olayı S.K. şu şekilde anlattı: 'Mahallede lastik yakmışlardı. Daha sonra mahalleye polisler gelip müdahale etti. Polisler beni yakaladı. Beni ellerimden tutup yere yatırdılar. Bana ağır küfürler ediyorlardı. Önce copla bana vurdular. 'Bu da içindeydi. Pis vatan haini' dediler. Sonra yüzüme baktılar. Tam yüzüme doğru silahı tutarak plastik mermi sıktılar, belime sıktılar. Daha sonra yine vücudumun her yerine copla yine vurdular. Yüzüm kan içinde kaldı. Bana 'bu sana ders olsun' deyip beni bırakıp gittiler.'skgozunukaybetti
'Gözüm açılacak mı?'
Daha sonra mahalledeki kadınların başına toplanarak kan içinde kalan yüzünü görünce ağlamaya başladıklarını dile getiren S.K., 'Ağladılar 'sana ne oldu' dediler. Ben de polislerin yaptığını söyledim. Bir abi geldi beni motoruna bindirip, Adana Devlet Hastanesi'ne götürdü. Burada benimle ilgilenmediler. Oradan beni Balcalı Hastanesi'ne götürdüler. Bir hafta hastanede kaldım' dedi. Hastanede kendisine 'Terörist' denilerek ilgilenilmediğini söyleyen S.K., 'Gözümden ameliyat oldum. Gözüme plastik mermiden akan boya ve parçaları çıkardılar. Şu an göremiyorum. 10 gün geçti hala göremiyorum. Doktorlara sordum 'gözüm açılacak mı? diye. Onlarda bana 'bir iki ay sonra gel elimizden geleni yaparız ama şimdi yapılacak bir şey yok' diye konuştu.
'Artık yeter bu işkence'
S.K.'nın annesi Ayşe K., 'Biz de insanız. Biz de anneyiz. Bizimkiler de çocuk. Ne diye bilirim ki. Allah hakkımızı alsın. Artık yeter bu işkence. Biz hakkımızı istiyoruz, dilimizi istiyoruz. Başka da söyleyeceğim bir şey yok' şeklinde tepki gösterdi.
ERSİN ÇELİK - ADANA / DİHA