Thursday, October 2, 2008

SOS! SOS! SOS!-

adam gibi turkce konusun-kurtce Kamiz Şeddadi-Türk devleti korkunç bir Kürd katliamını başlatmak üzeredir. Ve bunu artık saklamayı da gerekli görmüyor. Son bir yıl içerisinde yaptığı birkaç antrenman, “olumlu” sonuç alacağını kanıtlamıştır. Türk toplumu da artık hazırdır ve sinyal beklemektedir. Türk kentlerinde yaşayan tüm Kürdlerin ev ve iş adresleri noktasına kadar kolluk kuvvetlerince tespit edilmiş ve “hareket zamanı” yanlışlıklar çıkmasın diye halka tatbikatlar yaptırılmaktadır. Altınova tatbikatı bunlardan sonuncusudur.

Diğer yandan Türk hukuk sistemi de “harekâtın” hukuki altyapısını tamamlamış olacak ki artık Yargıtay “düşmanı temizlemenin zamanı gelmiştir” fetvasını verdi. Ve bu gün Türk basını bunu halkına duyurdu. Artık düğmeğe basılmıştır.

 

(bakınız: http://www.taraf.com.tr/haber.asp?id=18145),

 

(bakınız: http://www.milliyet.com.tr/Guncel/HaberDetay.aspx?aType=HaberDetay&ArticleID=998178&Kategori=guncel&Date=02.10.2008&b=DTPliyi%20oldurun%20cagrisi%20suc%20sayilmadi&ver=03).

Acaba filkulağında uyuyan bahtsız Kürdleri uyaracak birileri var mı?

Yoksa kardeşlik ninnileriyle Kürdleri uyutmayı kendine vazife etmiş gruplardan başka ortalıkta kimse yok?

Kurtarın kendinizi, henüz geç değil…. Yoksa sağ kalanlarınızın, ilerde dünyanın farklı köşelerinde bu katliamı anma gecelerine katılmaktan başka yapacağı bir şey kalmayacak.

Bu arada bir fıkra

Sovyet döneminde bazı halkların ulusal giysilerinin bir parçası olan hançer taşıma izni vardı.

İşte onlardan birisi gecenin geç saatlerinde bir büyük kentin karanlık bir sokağından geçerken birkaç genç kendisini yakalar, parasını ve eşyalarını aldıktan sonra da adamın ırzına geçmeğe başlarlar. Bu arada tecavüzcünün eli adamın kemerindeki sert bir eşyaya takılır ve sorar: “Bu kemerindeki de ne, silah falan olmasın?”. Adam : “Hançerdir gardaş, zor günde lazım olur”.

kamiz_lachin@hotmail.com www.Kurdistan-post.org

Kürt düşmanlığına yargıtay’dan onay

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, gazeteci Uğur İpekçi’nin isim vermeden eleştirdiği ve “Başbakan Erdoğan’ın tüm danışmanlarının Kürt olması tesadüf mü? Türkiye, içindeki düşmanları yanlış yerde arıyor, kafasını kaldırıp yukarı bakması gerekir” şeklindeki yazısı aleyhine Eski AKP MYK üyesi ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın eski danışmanı Hasan Cüneyd Zapsu’nun açtığı tazminat davasının reddedilmesi gerektiğine karar verdi. zapsu
Zapsu’ya tazminat verilmesi gerektiğine dair Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin verdiği kararın bozulmasına hükmeden Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda karar 41’e karşı üç oyla  alındı. 
YEREL MAHKEMEDEN RET • Gerçek kimliğinin Soner Yalçın olduğu iddia edilen İpekçi, aynı yazısında  isim vermeden Başbakan Erdoğan’ın eski danışmanları ve milletvekilleri Egemen Bağış ve Ömer Çelik’i de eleştirdi. Zapsu, İstanbul 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne dava açarak, yayın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat talep etti. Mahkeme, yayımlanan yazıda Başbakanın danışmanının davacı olduğunun anlaşıldığını, yazının içeriğinin bir bütün olarak değerlendirildiğinde Başbakanın danışmanlarını seçme şeklinin eleştirildiği, kamunun bu şekilde aydınlanmasının amaçlandığı, hukuka aykırılık unsurunun oluşmadığına dikkat çekerek davayı 30 Aralık 2004’te reddetti.
“TAZMİNAT GEREKİR” • Davanın  temyiz incelemesini yapan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi ise 1 Aralık 2006’da yerel mahkemenin kararını oy çokluğuyla bozdu. Bozma gerekçesinde, “Her ne kadar isim verilmemiş ise de, yayında sözü edilenlerden birisinin davacı olduğunun anlaşıldığı, bu anlamda muafiyet olgusunun gerçekleştiği, yayının içeriğinde ise, davacının etnik kökeni ile ilgili bilgiler ve özel yaşamı konusunda değerlendirmeler yapıldığı ve davacının bu yönlerinin Başbakanın danışmanı olarak seçilmesine etken olduğunun açıkça vurgulandığı, bu durumda, yapılan yayında hukuka aykırılık unsurunun oluştuğunun kabulü  ile uygun bir manevi tazminata hükmedilmesi gerekir” görüşünü dile getirdi.
MAHKEME HAKLI BULUNDU • Yargıtay 4. Hukuk Dairesi üyesi Mehmet Uyumaz, karara muhalif kalarak, Yargıtay’ın bozma gerekçelerine katılmadığını belirterek karşı oy kullandı.
Yerel Mahkeme, Yargıtay’ın bozma kararına direnince, dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu gündemine geldi.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Mahkeme’nin verdiği red kararının onanmasına geçen çarşamba oy çokluğuyla karar verdi. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda karar 41’e karşı 3 oyla alındı. Aynı yazıda eleştirilen Egemen Bağış ve Ömer Çelik, açtıkları davalarda tazminat almaya hak kazanmıştı.
UĞUR İPEKÇİ’NİN DAVA KONUSU YAZISI • Uğur İpekçi, kapanan Habertürk gazetesinde 17 Nisan 2003’te, “Deniz Akkaya ile flört eden AK Parti’li” başlıklı yazısında Zapsu’nun adını vermeden şunları yazmıştı: “Bu danışman, Güneydoğu’nun en büyük Kürt aşiretinin üyesi. Dedesi, ilk Kürt  tiyatro eseri yazan bir edebiyatçı. Ehl-i Sünnet dergisinin sahibi. Türkçe-Kürtçe yayınlanan ‘Jin’ dergisinin önde gelen isimlerinden. Danışmanın halası, faili meçhul bir cinayete kurban giden Kürt hareketinin önde gelen isimlerinden bir aydının eşi. Danışmanın eniştesi öldürüldüğünde Abdullah Öcalan başsağlığı mesajı yayınladı. Öldürülen bu Kürt aydının yeğeni milletvekili de yine faili meçhul bir cinayete kurban gitti. Danışman, yakın akrabaları gibi Doğu ve Güneydoğu’da gezmiyor. Onun bir ayağı hep Amerika’da. Orada da sıradan yerlere gitmiyor. Örneğin bugünlerde Florida Tapma’da ABD Askeri Komuta Merkezi’nin bulunduğu Mac Dill Hava Üssü’ne sık sık uğradığı söyleniyor. Biliyorsunuz, ABD’nin Irak işgalini komuta ettiği dokuz merkezden biri burası. TÜSİAD üyesi bu danışman, Başbakan Erdoğan’ın özellikle yurtdışındaki tüm önemli-özel görüşmelerinde bulunuyor. Erdoğan’ın aklının yarısı olduğu iddia edilen bu danışman, işin tuhaf yanı daha çok Korkut Özal’a yakın... Başbakan Erdoğan’ın tüm danışmanlarının Kürt olması tesadüf mü? Türkiye, içindeki düşmanları yanlış yerde arıyor, kafasını kaldırıp yukarı bakması gerekir” Taraf

‘DTP’liyi öldürün çağrısı suç sayılmadı

dtp selahattin demirtas Milliyet-Gökçer Tahincioğlu

‘Her şehit için DTP’li öldürülmeli’ denilen köşe yazısını ‘fikir özgürlüğü’ olarak değerlendiren Bolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kararını mahkeme ‘isabetli’ buldu

Bolu 2. Komando Tugayı’nda vatani görevini yapan 13 askerin 7 Ekim 2007’de şehit düşmesinin ardından Bolu Express gazetesindeki köşesinde “Türk, işte karşında düşmanın” başlıklı bir yazı kaleme alan I.E., terörle mücadeleyi anlattı. I.E., yazısının devamında DTP milletvekillerinin, DTP yöneticilerinin ve DTP’li belediye başkanlarının isimlerini tek tek sıraladı. I.E., yazısında şu ifadelere yer verdi:
“Yüce Türk Ulusu, işte karşında düşmanın. ‘PKK bölücü terör örgütüdür onun mensupları da vatan hainidir’ demedikten sonra bunların topu Türk düşmanı olarak bundan sonra ‘sivil yurtsever’ unsurların hedefi olacaktır. Kahpece pusu kuran, dağdaki teröristin peşinde koşmaktansa üç-beş mikrobu temizleyip bundan sonra ‘Bir bizden beş sizden tamam mı, devam mı?’ demek gerekir.
Bunu yapacak ve diyebilecek yurtsever unsurlar da çıkar elbet. Toplumun arzusu, yoğun olarak bu yöndedir. Bundan böyle şehit edilen her güvenlik görevlisine karşın, bunlardan birinin aynı kaderi paylaması toplumun çoğunluğunun isteği haline gelmiştir. Artık kangren olmuş uzuv veya uzuvların kesilip atılma zamanı gelip geçmiştir.”
‘Düşünce özgürlüğü’ sayıldı
DTP Diyarbakır Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Selahattin Demirtaş, yazının yayımlanmasının ardından avukatı Duran aracılığıyla Bolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Savcılığın, ifade alıp duyuruyu karara bağlamak dışında araştırma gerektirmeyen soruşturması altı ay sürdü.
Savcılık, soruşturma da sonunda yazıyı hukuka uygun bularak takipsizlik kararı verdi. Kararda, yazının düşünce özgürlüğü kapsamında olduğu vurgulandı.
Mahkeme de uydu
Duran, takipsizlik kararının kaldırılarak dava açılması için Düzce Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvurdu.
Dilekçede, yazının halkın bütününde suç işlemeye alenen tahrik eylemini oluşturduğu ifade edilerek şöyle denildi:
“İçinde açıkça infaza ve öldürmeye davet ve tahrik ifadeleri taşıyan bir yazının, savcı tarafından aklanmış olması kamu vicdanını ve toplumun adalet duygusunu derin biçimde yaralamıştır. Savcılığın takipsizlik kararına karşı verilen genel tepki ‘bu da suç değilse suç ne’ biçimindedir. ”
‘Karar isabetli’
Mahkeme de savcılığın isabetli bir karar verdiğine işaret ederek itirazı reddetti. Mahkemenin kararında, savcılığın verdiği kararda isabetsizlik bulunmadığı vurgulandı.
Duran da kararı AİHM’ye taşımaya karar verdi. Bu tip kesinleşen kararlara karşı Adalet Bakanlığı’nın “kanun yararına bozma” hakkı bulunuyor. Ancak bakanlık bu yola başvurmazsa iç hukuk yolları tamamen tükenmiş oluyor.  Bu durumda savcılığın kesinleşen kararına göre, AİHM aksi bir karar verene kadar DTP’lilerin öldürülmesi için çağrı yaparak isim listesi yayımlamak suç sayılmayacak.

Altınova'daki yürüyüşe müdahale

BALIKESİR / Balıkesir'in Ayvalık İlçesi'ne bağlı Altınova Beldesi'nde akşam saatlerinde "Kürtlere ölüm" sloganları atarak yürüyüşe geçen gruba, jandarma ve çevik kuvvet ekipleri müdahale etti. DTP'li heyet ise, gerginliğin yaşanmaması için Altınova'ya gitmeden İzmir'e döndü.altinovasikiyonetim[1]

 
Altınova'da gençler arasında sözlü sataşmayla başlayan ve 2 kişinin ölümüyle sonuçlanan kavganın Kürtlere yönelik linç girişimine dönüşmesinin ardından yaşanan gerginlik bitmek bilmiyor. DTP Eşbaşkanı ve Mardin Milletvekili Emine Ayna'nın aralarında bulunduğu DTP heyetinin beldeye geleceğini öğrenen, aralarında ülkücülerin de bulunduğu kalabalık bir grup yürüyüş yaptı. Grup, "Şehitler ölmez, vatan bölünmez", "Kürtlere ölüm" sloganlarıyla belde merkezinden Kürtlerin yoğun olarak bulunduğu mahallelere doğru yürüyüşe geçti. Bunun üzerine jandarma ve çevre illerden takviye gelen çevik kuvvet ekipleri yürüyüş yapan gruba müdahalede bulundu. Müdahalenin ardından grubun dağıldığı, belde de herhangi bir taşkınlığın yaşanmadığı bildirildi.
Öte yandan yaşanan linç girişimini incelemek üzere Altınova'ya gitmek isteyen ve belde girişinde jandarma barikatıyla karşılaşan DTP'li heyet, İzmir'e döndü. Jandarma barikatında Ayna ile görüşen Ayvalık Kaymakamı Nihat Nalbant, Ayna'ya beldeye gitmeleri durumunda gerginlik çıkabileceğini belirtirken, Ayna, konunun hassasiyetinin farkında olduklarını ifade ederek, "Bugün burada olası bir gerginliğin yaşanmaması için beldeye gitmiyoruz. Ancak konuyu TBMM gündemine taşıyacağız ve burada yaşananları en ince detaylarına kadar inceleyerek sorumluların ortaya çıkarılmasını sağlayacağız" dedi.
DTP heyeti 'provokasyon' endişesiyle Altınova'ya girmedi
ANF BALIKESİR / DTP Eşbaşkanı Emine Ayna, Eşbaşkan Yardımcısı Mustafa Avcı, Parti Meclisi üyeleri Mustafa Rollas ve Pervin Oduncu ile Yerel Yönetimler Komisyonu üyesi Hüseyin Yılmaz'dan oluşan heyet "provokasyon olabileceği" endişesiyle Altınova'ya giremedi.
Heyet üyelerinden Hüseyin  Yılmaz, Kaymakamla görüştüklerini belirterek şunları söyledi: "Provokasyon ortamı yaratabilir diye beldeye girmedik" dedi. Yılmaz, halkları karşı karşıya getirebilecek olaylardan kaçınılması gerektiğini belirterek, "Dövüşlerle çözüm olmaz" dedi.
Bu arada Altınova'da incelemelerde bulunan İHDMerkez Yürütme Kurulu Üyesi Veysi Altay, MYK Bölge Temsilcisi Haşim Uslu, İHD Balıkesir Şube Başkanı Kemal Teke ve İHD İstanbul Şube Yürütme Kurulu Üyesi Veysel Bolcal'dan oluşan heyet, Balıkesir Valisi Selahattin Hatipoğlu ile görüştü. Heyet, Hatipoğlu'ndan ek önlemlerin alınmasını istedi.

Güney Kürdistan; 1970–2008

barzani-ve-saddam[1] Kamiz Şeddadi-Bir süre önce Irak’ta, Kürdistan’a otonomi hakkı tanıyan 11 Mart 1970 anlaşmasıyla sonuçlanan sürece ilişkin yazı yazmıştım.

Bir süre önce Irak’ta, Kürdistan’a otonomi hakkı tanıyan 11 Mart 1970 anlaşmasıyla sonuçlanan sürece ilişkin yazı yazmıştım.

Bilindiği gibi Baas’ın 1969’da ikinci kes iktidara geldiği ve en zayıf döneminde Kürdlerle yaptığı bu anlaşma hiçbir zaman tam anlamıyla yerine getirilmedi. Anlaşmadan kısa bir süre sonra içte ve dışta güçlenen Baas için birincil mesele hemen Kürdlerden kurtulma meselesi oldu. Ve bildiğimiz üzere bu, 1975’te Kürd hareketinin tasfiyesiyle sonuçlandı.

2003’te Irak, ABD’nin işgaliyle yıkıldı ve bir devlet olarak ortadan kalktı. Kürdlerin bizzat katılımı ve çabasıyla yeniden bir Irak kuruldu ve 2005 anayasasıyla federasyon ilan edildi. İç çelişkilerini birazcık gidermiş gibi gözüken Arapların yine, 1970 anlaşması sonrasında olduğu gibi, ilk işi Kürdlerden kurtulma girişimi oldu ve günümüzde yaşanan işte bu kavgadır.

Bu yazıda günümüzde Kürdistan’daki gelişmeleri değil, 1970 Mart anlaşması sonrasında yaşanan ve haliyle bu gün yaşananları anlamakta birazcık da olsun yardımcı olabilecek olayları anlatmaya çalışacağım. Tabii, her zaman yaptığım gibi yoruma az yer vererek belgeleri esas almaya çalışacağım.

 

Sene 1970. Aylardan Mart. Neyse ki anlaşma imzalandı. Saddam zafer sarhoşluğuyla hemen Bağdat’a döndü, KDP’nin önde gelenlerini ve Barzani’nin oğullarını da davet etmeği ihmal etmedi; davetliler hazır bulunmalarıyla yeni bir Arap-Kürd kardeşliği çağı geldiğinin kanıtı olacaklardı. Bu Barzani’nin hiç mi hiç içine sinmeyen bir durumdu fakat itiraz edemedi. Mesud’u ve İdris’i yolcu ederken Bağdat’ta nasıl davranmaları gerektiğini nasihat etti: “burnunuzu büyütmeyin, her kese hayırhah davranın ve konumunuzu unutun”.

Akşam saat 8’te devlet başkanı Bekir anlaşma metnini hükümet manifestosu olarak televizyondan ve radyodan açıkladı. Savaşın sona erdiği ve netameli Kürd sorunun çözüm haberi Iraklıların çoğunda gerçek bir coşku yarattı. Halk hemen sokaklara döküldü ve Martın 11’ni 12’ne bağlayan gece kendiliğinden gelişen halk şenliğiyle kutlandı. Sonraki üç gün bayram ilan edildi. Tüm büyük kentlerde kitlesel mitingler yapıldı; sloganlar hep aynıydı: “Yaşasın Arap Kürd kardeşliği!”, “Yaşasın birleşik Irak’ta Arap ve Kürd halkları!” ve b. (Rusya Federasyonu Devlet Arşivi (RFDA) , f. 4459, op.43, arama dosyası 10528, sayfa 217).

 

 

Kürd delegasyonu taşıyan araba Bağdat’ın Özgürlük meydanındaki mitinge geldiğinde orada 100 bin kişi toplanmıştı. Halk delegeleri çiçek ve tatlı yağmuruna tuttu, kendilerini arabalardan çıkarıp ellerinde taşımaya çalıştılar. Mitingde ilk Bekir konuştu, ardından Barzani adına Mahmut Osman, sonra da İdris ve Mesud birer konuşma yaptılar. KDP temsilcileriyle Baas yöneticileri halkın alkışları altında bir birine sarılarak öpüştüler. Ardından başkanlık sarayına hareket ederek Bekir’in verdiği akşam yemeğine katıldılar. İdris babası adına getirdiği hançeri Bekir’e hediye ederek ekledi: “artık bundan sonra peşmergenin silahı tüm Irak halkının hizmetinde olacaktır”. Genelde duygusal birisi olan Bekir gözyaşlarını tutamadı: “Bu, yaşamımdaki en mutlu günümdür. Üç oğlum var ve onlardan Muhammed en çok sevdiğimdir, onu Barzani’ye hediye ediyorum”.

Kürd ulusal bayramı olan Newroz devlet bayramı olarak ilan edildi ve 21 Martta Saddam Hüseyin Mahmut Osman’la birlikte Kürdistan kentlerini dolaşarak Newroz mitinglerinde konuşma yapıyordu.

Fakat bu arada Bağdat’ta bayram havasına gölge düşmüştü; tam da Newroz günü “Muhaberat” (Irak istihbarat servisi) elemanları komünist bir Kürdü kaçırarak katletmiş, işkence izleri görülen ceset atık su kanalında bulunmuştu.

En ciddi gelişme ise aynı gün (25 Mart) Mart anlaşmasını gerçekleştirme Komitesi’nin Murtada al- Hadisi başkanlığında ilk toplantısını yapmasıyla oldu. Komitede hükümetten Saadun Gaydan, Aziz Şerif ve Hewlêr ve Kerkük valileri, KDP’den ise Nuri Şavês, Dara Tevfik, ve Sami Abdurrahman yer alıyordu. Nihayet 29 Martta hükümetin revize edildiği ve KDP’den Nuri Şavês (Sosyal Çalışmalar Bakanı), Salih Yusifi’nin (Devlet Bakanı) aralarında bulunduğu 5 bakanın kabineye alındığı açıklandı. Kürdler ayrıca Belediyeler Bakanlığını, Tarım Bakanlığını ve Kuzey Bölgelerinin geliştirilmesinden sorumlu Bakanlığı da aldılar, Abdul Vahap Ertuşi bir Arap vilayeti olan Anbar (Merkezi Irak’ta) valisi olarak atandı.

Mamafih, siyasi uzmanlar aslında baasistlerin Kürdlerle kendi iktidarlarının en ufak bir parçasını bile paylaşmadığını, zira Kürdleri Devrimci Komutanlık Konseyi’ne (DKK) sokmadıklarını kaydetmekteydi. Uzmanlara göre reel iktidarın DDK’in elinde olduğu gerçeğinden yola çıkıldığında Kürdlerin kabinede yer alması sadece iyi niyet sembolünden başka bir şey değildi (”Foreign Raport”, 09.04.1970).

15 Nisanda KDP’nin Musul karargâhına “kimliği belirsiz kişilerce” düzenlenen saldırı Kürdleri iyice kaygılandırdı. Saldırı sonucu bir peşmerge öldürülmüş ikisi de yaralanmıştı.

Barzani hükümetin samimiyetsizliğini, Baas’ın sadece kendi diktatör rejimini güçlendirmenin peşinde olduğunu iyice görüyordu. Şunu da iyice anlıyordu ki demokrasi olmadan (en azından ülke çapında minimum liberal garantiler olmadan) Kürdlerin elde ettiği haklar hep ‘havadan asılı’ kalmaya mahkûmdur. Bu nenle de DKK’ya sadece Kürdlerin değil, Komünistlerin de alınmasını dayatmaktaydı.

Arap vilayetine bir KDP üyesinin vali olarak atanması da Barzani üzerinde her hangi bir etki yaratmadı; o Musul, Hewlêr, Süleymani, Duhok ve özellikle de Kerkük’ün valilerinin Kürdlerden atanmasını talep ediyor, hükümet ise bunu uzatıyordu. Ayrıca Barzani “idari taksimat” düzenlemesi adı altında Kürd bölgelerinin diğer vilayetlere; salt Arap vilayetlerine birleştirilmesinden ve hükümetin hâlâ tam anlamıyla af ilan etmemesinden rahatsızdı. Rahatsızlık yaratan diğer bir konu da yeni geçici anayasada Irak’ın Arap dünyasının bir parçası olarak formüle edilmesiydi. Nihayet Baas’ın KDP genel Sekreteri Habib’in Devlet Başkanı yardımcısı olarak atanmasına itiraz etmesi (sözüm ona İran uyruklu olduğu gerekçesiyle) Barzani’yi çileden çıkardı. Barzani yazın, artık Kürd bakanları kabineden geri çekmekle hükümeti tehdit etmeğe başladı (”El-Raiya”, 30.08.1970).

1970 yazına gelindiğinde durum; ya yeni bir çatışmaya doğru ya da kalıcı ve reel bir barışa doğru evirilmeğe uygundu.

Bu arada, Kürdlerle hükümetin yaz boyu oldukça iyi gözüken ilişkileri sonbaharda yeniden gerginleşti. 26 Ekimde yapılması kararlaştırılmış ve Kürdistan bölgesinin sınırlarını belirleyecek olan genel nüfus sayımı belirsiz bir süreye ertelendi. Sayım yerine Kerkük’te baasistlerin açık bir şekilde kışkırtmasıyla Araplarla Kürdler arasında kanlı çatışmalar yaşandı. Aynı zamanda diğer bir tartışmalı bölgede; Sincar’da (çoğunlukta Yezidilerin yaşadığı bölge- K.Ş.) KDP’nin ofisi sürekli kimliği belirsiz kişilerce saldırıya uğradığından kapatılmak zorunda kaldı. 6 Aralığı 7 Aralığa bağlayan gece Bağdat’ta İdris Barzani’nin ‘Mercedes’i kimliği belirsiz kişilerce tarandı. Arabada bulunan KDP MK üyesi Hamit Berwari ağır yaralandı, İdris ise bir süre önce başka bir arabayla yola çıkmış olduğundan olaydan sağ kurtulmuştu. “Es-Saura” ( Tarik Aziz’in yönetiminde Baas’ın yayın organıydı) hemen “emperyalist çevreler ve onların ajanlarına” ateş püsküren bir makale yayınlayarak bu çevreleri “ülkede ulusal birliği bozmak için komplo yapmakla” suçladı (“Es-Saura”, 10.12.1970). Saddam’ın Barzani’ye yazdığı mektup da aynı içerikteydi ve olayı kendi kontrolüne alacağını vaat ediyordu.

Barzani suç faillerinin (cahşlar Lato Zêbari ve Mıho Herki) arkasında bizzat Saddam’ın ve hamilik ettiği Nedim Kezzar’ın ‘Muhaberat’ının olduğunu elinin içi gibi biliyordu. Fakat şimdilik resmi makamların ‘geçmiş olsun’ dileklerini kabul ederek, Baas’ın uydurduğu rivayete inanıyormuş gibi davranmaktaydı. Bu suikast olayından sonra reel durum hızla kötüleşti; Kürdler aceleyle ağır silah (İran üzeri) alırken, Iraklılar Kuzeye yığınak yapmaya başladı.

Dolayısıyla suikast bir kırılma anı oldu, özellikle bu olay gösterdi ki Saddam Mart anlaşmasından elde edebileceği kadar kazanç kopararak ve kendine düşman olan Tikriti-Ammaş askeri kanadı tasfiye ederek artık kendisi “sertlik yanlısı” kampına geçmişti.

Bu arada Barzani ülkede genel sayımın “ertelenmesinin” protesto edildiği sert bir memorandumu Bekir’e yolladı. Bu memorandum Baas içerisinde sert tepkiye yol açtı. Bekir tehditkâr bir edayla 18 bin Irak askerinin Ürdün’den geri döndüğünü hatırlatarak “Irak ordusunun yasaları ve düzeni korumaya muktedir olduğunu” açıkladı. Barzani acil bir toplantı yaparak hemen bağların koparılmaması, diplomatça davranılması kararını aldı. Bekir de kendi sırasıyla Barzani’yi yatıştırmak için Baas ile Kürdler arasında tescilli arabulucu Murtada al- Hadisi’yi kendisine gönderdi. 25 Mayısta yapılan görüşmeden sonra ortalık yatıştı (“Financial Times”, 26.05.1971). Fakat derin güvensizlik giderilmedi.

Kürdistan bölgesi sınırlarının belirlenmesi konusunda hükümetin yaptığı oyalama taktiği ve Kürdlerin reel iktidara; DKK’ya alınmaması var olan güvensizliği derinleştirmekteydi. Barzani bu nedenden dolayı baasistlerin organize ettiği sözde parlamento olacak ‘Ulusal Meclis’e de kendi temsilcilerini göndermedi. Bu konuda verdiği bir mülakatta: “Biz koyun sürüsü değiliz ki birileri bize kendi iradesini dikte etsin. Temsilciler gerçek parlamenter demokrasi koşullarında seçilmeliler” diyordu (”Orient le Jour”, 18.11.1971)

Kürdlerin rahatsızlığına neden teşkil eden diğer bir husus da hükümetin Kürdistan’a uyguladığı yatırım politikasıydı; beş yıllık plan gereği 1970–71 mali yılı Irak nüfusunun çeyreğinin yaşadığı bölgenin ihtiyaçları için bütçeden %7,5 pay ayrılması öngörülüyordu, 1971-72 yıl içinse bu rakam %12’ydi. Hükümet Kuzey için 16 milyon dinar yatırım ayırdığını her fırsatta reklam ediyordu, fakat bu paraya karşılık bölgede hiçbir işi yapılmamıştı, sadece stratejik öneme sahip kara yolları Kürdleri rahatsız eden bir hızla yapılmakta ve onarılmaktaydı.

1971 Nisanın başlarında Bağdat’ta kimliği belirsiz kişiler bir Kürdün; Abdullah Molla Ali’ini evini basarak kendisini ve parti dokümanlarını kaçırdı. Bunun “Muhaberat”ın işi olduğundan kimsenin kuşkusu yoktu. Xaneqin ve Bakuba’da Kürd ve Arap öğrencileri karşı karşıya gelmesi de ayını zamana tekabül ediyordu (RFDA, f. 4459, op.43, a.d.11691, L.27).

Bağdat, Kürdistan Öğretmenler Birliği (KÖB), ve Kürdistan Kadınlar Birliği’ni (KKB) resmen tanısa da KÖB’nin Hewlêr, Duhok ve Süleymani şubeleri kapatıldı, KKB’nin ise kongresi dağıtıldı. Kürdler, özellikle de İran uyruklu olanlar (Feyli Kürtler- K.Ş.) kitlesel olarak Orta Irak’tan göçertilmeye başladı. 3 Ağustosta “Et-Taahi” (KDP’nin yayın organı) gazetesi, KDP MK adayı Kayser Mansur Hacı’nın “cesedi polis tarafından tespit edilmiş, ölüm nedeni ise bilinmiyor” diye yazıyordu. Bu arada Barzan’da Barzanlılarla komşu düşman aşiretlerden birisi (muhtemelen ya Zêbari ya da Rikani aşireti) arasında çıkan çatışmaların devlet tarafından kışkırtıldığı ve Kerkük garnizonundaki askerlerin desteğiyle yürütüldüğü ortaya çıktı.; iki gün (7-8 Temmuz) süren çatışmalarda Barzanlılar 25 asker esir aldı. Çatışmalar aynı Murtada el-Hadisi’nin alana gelmesiyle son buldu. Hadisi Barzanlıları haklı bularak askerin ateşkes hattını ihlal ettiğini kabul etti ve kışlalarına geri gitmelerini sağladı.

MUSTAFA BARZANİ’YE SUİKAST

Şimdilik münferit gibi gözüken bu olaylarda öncü rolü, hamiliğini Saddam’ın yaptığı Nedim Kezzar’ın oynadığını artık her kes biliyordu. Nihayet bu ikili tek darbeyle sorunu kökten çözecek bir eylemi; Barzani’yi imha etme planını hazırlıklarına başladı. Başta çeşitli eylem planları düşünülmekteydi: Barzani’nin geçiş güzergâhına bomba yüklü araba bırakmaktan tut, otobüslerle Hacı Umran’a kadın kıyafetinde komandolar göndermeğe kadar versiyonlar gözden geçirildi. En son ayrıntılı plan hazırlandı ve onaylanarak uygulamaya geçildi.

Plan gereği ‘tetikçi’ rolünü bir grup din adamı üstlenecekti. İkisi Sünni ve biri Şia olan şeyhler 15 Eylülde Barzani’yi ziyaret ederek hükümetle Kürdler arasındaki son gerginliği gidermek için kendi arabuluculuklarını önerdiler. Barzani oldukça memnundu bu tekliften. Şeyhlerin şoförü “Muhaberat” ajanı da oldukça memnundu, çünkü bu arada Barzani’nin ikametgâhını yakından inceleyerek ayrıntılı plan yapabilmişti.

Ardından Barzani’nin, önde gelen on Arap şeyhiyle görüşmesi için (Saddam’a şahsen danışarak) randevu ayarlandı. Şeyhler Hacı Umran’a 29 Eylülde iki arabayla akşam saat 5 sularında vardı. Barzani namazdan sonra şeyhlerin bulunduğu odaya geldi, geleneksel karşılıklı selamlama yapıldı. Çay sofrasının çevresinde oturdular.

Şerif adındaki genç Barzanlı sofranın etrafında dönüp duruyor misafirlere çay koyuyordu. Aniden güçlü bir patlama oldu. Tam Barzani’nin karşısında oturan şeyh, sözün tam manasında parçalanarak etrafa dağıldı (kendisinden geriye kalanları duvarlardan ve tavandan temizlemek için sonra epey uğraşmak gerekti). Barzani’nin hayatını bahtsız Şerif kurtarmış oldu. O anda tam da Barzani’yle şeyhin arasında bulunan gencin karnı parçalanmıştı. Vahşi çığlıklar atan genç eliyle iç organlarını tutarak odadan dışarı fırladı. Diğer bir şeyh dışarı bir eşya fırlattı ve ardından bir patlama daha yaşandı. Üstü başı şeyhin kanı be beyniyle bulanmış fakat zarar görmemiş Barzani sigarasına yapışmış kan pıhtısını silkerek hızla ayağa kalktı ve odadan çıktı. Korumalar her biri bir tarafa kaçan şeyhleri otomatik silahlardan tarıyordu; avluda el bombası patladı, bu, arabalarına yetişemeyen Iraklı şoförlerin kendilerini kurtarma için son çırpınışlarıydı. Barzani balkonda sessiz bir halde sigarasını içmeğe devam ediyordu. Mahmut Osman hemen güvenli bir yere geçmesi için kendisine bağırdı ve bu son derce zamanında yapılan bir müdahale oldu. Çünkü aynı anda arabalardan biri infilak etti.

Yaklaşık yarım saat kadar süren çatışmadan sonra “misafirlerin”, bir şeyh dışında, tümü öldürüldü, Barzani’nin korumalarından ikisi yaşamını yitirmiş 14’ü de yaralanmıştı. Barzani bu olaydan elinden aldığı iki sıyrıkla kurtulmuştu (İbrahim Babekır’in anıları, Barzani’nin yakın güvenlik sorumlusu).

Ortalık yatıştıktan sonra mayın uzmanları sağ kalan arabayı incelemeğe aldılar. Arabada her biri 2 kg ağırlığında iki adet C4 el yapımı mayın, aynı ağırlıkta 8 adet de dinamit bombası bulundu; Ayrıca arabanın bagajında arka tarafa hedeflenmiş iki adet reaktif roket yerleştirilmişti. Tüm bunlar kablolarla arabanın torpido panosuna birleştirilmişti (RFDA, f. 4459, op.43, a.d.11692, L. 51). Kürdler tüm bu kurnazca düzenek sisteminin yapılışındaki profesyonelliğe şaşırmışlardı. Sonradan “Parastın” bunun Batı Almanya gizli servisi “Stazi” uzmanlarının çalışması olduğunu tespit edecekti.

Suikast haberi kısa sürede çevreye, ardından da tüm Kürdistan’a yayıldı. Hacı Umran’a ziyaretçi akını başlamıştı, herkes Barzani’nin sağ salim olduğundan emin olmak istiyordu. Sağ yakalanan şeyhin soruşturmasını Mesud Barzani ve Franso Heriri yapıyordu. Şeyh, gelmeden önce Nedim Kezzar’ın şeyhlerle konuştuğu ve bir ricada bulunduğu öğrenildi: Barzani’yle konuşmaları gizlice teybe kaydedeceklerdi. Bu amaçla da delegede yer alanlara aslında kamufle edilmiş bomba olan birer portatif teyp verilmişti. Sofra arkasında şeyhlerden birinin teybi açmasıyla patlama yaşanmıştı. Diğer bir şeyh olayı oldukça geç çakmış olacak ki ani refleksle bu ölüm aygıtından kurtulmaya çalışmıştı.

Suikast olayı Barzani’nin Baas hakkında aklına gelebilecek en kötü ihtimali kanıtlamıştı ve artık bunu saklamayı gerekli saymıyordu. “Bağdat’takilere güvenmiyoruz, çünkü onların etik değerlerden haberi yok” demekteydi Barzani bir Lübnanlı gazeteciye. “Onlar verdiği sözü tutmuyorlar, önce kabul ettikleri her şeyden vazgeçmeğe ve her an Kürdlere saldırmaya kadirdirler” (“Orient le Jour”, 18.11.1971).

Baas yönetimi aceleyle Barzani’ye telgraf çekerek bu “hain saldırıda” yine “zafer yürüyüşümüzün devrimci atılımlarını engellemeğe çalışan emperyalizm taraftarı unsurları” suçlamaktaydı (RFDA, f. 4459, op.43, a.d.11692, L. 48). Ancak Barzani bu sefer oyuna dem tutmadı ve cevap telgrafında: “saldırganlar Bağdat’tan geldi ve bomba yüklü arabalar onlarca askeri kontrol noktalarından geçerek bize vardılar. Olayı ilgili organların kovuşturmasına bırakıyoruz ve elimizde olan bilgileri kendilerine iletmeye hazırız” diye yazıyordu (RFDA, f. 4459, op.43, a.d.11692, L. 51)

Gerginlik tırmanıyordu. Suikast arifesinde ordu ve cahşlar alarm durumuna geçmiş, başarılı olması halinde Kürdistan’a girmeği bekliyordu; peşmerge de silahaltına alınarak mevzilenmişti. Kürd bakanlar Bağdat’tan Kürdistan’a dönmüş, parti yönetimi toplanmıştı. Savaşı başlatma önerisine Barzani kesinlikle karşı çıktı: “Hayır, eğer bir savaş olacaksa bu benim için değil, Kerkük, Xaneqin ve Sincar için olacaktır” (M. Barzani, 3. bölüm, sayfa 264). Diğer taraftan Moskova acil olarak Barzani’ye önce mektup, ardından da bir grup delegasyon (akademisyen Gafurov ve SSCB Komünist Partisi MK’nin bölge temsilcisi Neçkin) göndererek “emperyalizmin provokasyonuna” gelmemesi ve sabır göstererek Baas içindeki ılımlı kanadın kazanmasını ve b. beklemesi için yalvardı.

Kasım sonunda Barzani’nin keskin muhtırasını aldıktan sonra Baas Tarık Aziz başkanlığında iki nöbetçi arabulucuyu: Murtada Hadisi ve Aziz Şerif’i kendisine gönderdi. 2 Aralıkta gerçekleşen görüşmelerde “her şeyi temiz sayfadan başlama” üzerinde anlaşmaya varıldı. Bu anlaşmayla birlikte Bekir durumu daha da sağlama almak için özel temsilcilerini göndererek Barzani’ye durumu farklı yönden izah etmeye ve kendini haklı çıkarmaya çalışıyordu; güya komplodan habersizdi, zaten tüm kadrolarını kontrol etme imkânı da yokmuş ve Baas içindeki çetelere karşı mücadele etmesi için Barzani’nin destek vermesini istiyordu. Anlaşıldığı kadarıyla tüm bunlar gerçeklikten pek uzak değildi. Her halükarda Barzani fiiliyatta iktidar ipinin Bekrin ve de hükümetin elinde olmadığını açık görmekteydi ve bu anlamda: “Ülkeyi, Saddam’ın denetimindeki polis idare ediyor. Bu iktidar tutkunu çılgın, Tikriti’yi ve Ammaş’ı temizledi. Beni de imha etmeye çalıştı. Bu adam Bekir’i de tasfiye etmeye çalışacak” diyordu (“Figaro”, 10.04. 1972). Bu son uyarı tam da bir kehanet oldu.

kamiz_lachin@hotmail.com Kurdistanpost.org

Belçika Senatosu'ndan Abdullah Demirbaş'a barış ödülü

450px-Flag_of_Belgium.svg Belçika'nın başkenti Brüksel'de, 'Türkiye'nin AB'ye adaylık sürecindeki son durumu ve Kürt sorunu' konulu bir konferans düzenlendi. Konferansta Abdullah Demirbaş'a Belçika Senatosu tarafından 'Barış Ödülü' verildi.
Belçika Senatosu'nda 'Türkiye'nin AB'ye adaylık sürecindeki son durumu ve Kürt sorununu' konulu bir konferans yapıldı. Bugün yapılan konferansa Belçikalı Senatör Geert Lambert, Kürtlerle Dostluk Parlamenterler Koordinasyonu, Kürdistan Ulusal Kongresi ( KNK ) Brüksel Kürt Enstitüsü ve Vrede VZW (Özgürlük) gibi şahsiyet ve kurumlar tarafından düzenlendi. Konferansa Belçika yeşiller partisinden Avrupa Parlamenteri Bart Staes, Leuven Katolik üniversitesinden görevli prof. Dr. Dirk Rouchtus, Diyarbakır Sur eski Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş, Belçika Parlamentosu Kürt çalışma grup Başkanı Lionel Vandenberghe, Türkiye'den yazar Orhan Miroğlu ve İnsan Hakları Derneği'nden (İHD) Muharrem Erbey, Dirk Van der Maelen (sp.a) Frieda Breoepls (N-VA) Hilde Vautmans (Open VLD), Doğan Özgüden (İnfo-Türk), Nizamettin Toğuç (KNK), çok sayıda Belçikalı'lı Parlamenter ve Senatör katıldı.abdullah-demirbas-2
Türkiye'de ceza Belçika'da ödül
Konferansta konuşan Sénateur Geert Lambert, Avrupa Komisyonu'nun Türkiye'deki reformların son üç yılda yavaşladığı konusunda uyardığını hatırlatarak, halan Kıbrıs sorunu, ordunun siyaset üzeindeki etkisi konusunda çözüm bulunmadığını belirtti.
AP Yeşiller Grubu üyesi Bart Staes ise, Türkiye'nin üyelik şartlarının çok açık olduğunu söyledi. Bu şartların Kopenhag kriterlerinde belirlendiğini belirten Staes, karakollarda halen işkencelerin sürdüğünü, çözülmesi gereken bir göç sorunu olduğunu hatırlattı.
Belçika senatosu tarafından 'Barış Ödülü'ne layık görülen DTP'li Abdullah Demirbaş ise ödülün kendisine verildiği için memnuniyetini dile getirdi. Demirbaş, 'Bu ödüle layık görüldüğüm için çok memnun oldum, Türkiye'de Kürtçe yılbaşı kartı hazırlamamızdan dolayı mahkemelik olurken burada ödüle layık görüldüm' diye konuştu.
Flaman bölge partisi SPA SPIRIT partisi senatörü Lionel Vandenberghe ise, Kürt sorununda ve Kürt mücadelesinde gelinen aşamayı ayrıntılı şekilde konu alan bir konuşma yaptı. Vandenberghe 'Diyalogla insan en iyi çözümü bulabilir' diye konuşt. Türkiye'de reformların yoğunlaştırılması yönünde bir değerlendirme de yapan Vandenberghe, 'İnsan hakları ihlallerinin engellenmesi gerekiyor. Türkiye emniyeti mantalitesinin değiştirilmesi gerekiyor' dedi. Kürtçe eğitim, tv kanallarının olması yönünde atılan adımları eksik bulduğunu dile getireren Vandenberghe, Türkiye'deki değişikliklerin daha derinden yapılması gerektiğini vurguladı. Konferans verilen bir resepsiyon ile son buldu.
DURSUN AYDEMİR - BRÜKSEL / ANF

95 yaşındaki kadına, ‘yüzde 85 sağlamdır’ raporu!

Urfa’nın Viranşehir İlçesi’nde 95 yaşındaki Susi Kaya’ya Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’nın yardımından yararlanması için sağlık raporu çıkarılmak istendi.yaslisaglikrapor6

Ancak Devlet Hastanesi, yüzde 85 sağlam raporu verdi. Gözleri iyi görmeyen, kulakları ağır duyan Susi nineye bakan komşuları, bu durum karşısında hayrete düştü. Enverpaşa Mahallesi’nde oturan Susi Kaya Urfa Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’ndan yardım alabilmek için sağlık raporu çıkarmak istedi. Komşusu Abdülkerim Yayan’ın yardımı ile Urfa Devlet Hastanesi’nden sağlık raporu alan Kaya’ya yüzde 85 oranında sağlığının yerinde olduğu ve yüzde 15 oranında ise ‘iş göremez’ olduğuna dair rapor verildi. Gözleri tam olarak görmeyen Susi nine, Sosyal Yardımlaşma Vakfı’ndan herhangi bir yardım alamayacak. Raporda, genel cerrahi, fizik tedavi, iç hastalıklar, KBB uzmanı, psikiyatri, nöroloji ve göz hastalıkları konusunda uzman doktorların imzasının bulunması dikkat çekti. Bir süre önce eşi ölünce tek başına yaşayan ve artık komşularının yardımı ile geçinen Susi nineye verilen ‘yaşlılık maaşı’ ise yetmiyor.
Susi nineye raporu alabilmesi için yardımcı olmayan çalışan komşusu Abdulkerim Yayan yüzde 15’lik iş göremez raporunu görünce hayrete düştüğünü anlatarak, şunları söyledi: “Bu yaşlı kadının kimsesi yok. Yürümekte oldukça güçlük çekiyor. Yemeğini biz yediriyoruz. Kendi başına hiç bir şey yapamıyor. Birinin mutlaka ona bakması lazım. Gözleri iyi görmüyor. 95 yaşındaki bir kadın nasıl yüzde 85 sağlam olur anlamıyorum.” MURAT SARIOĞLU/ DİHA/URFA YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

  İlgili Başlıklar

» Yüzde 14’lük demokrasi!

» Yüzde 60 artış

» Yüzde 100 önlendi diyemem

» Yüzde 10 hükümsüz kalır

» Projelerin yüzde 53’ü Van’dan

Heyva Sor : Muhtaçlar için yardım köprüsüyüz

heyvasor_logo Yardımseverler ile yardıma muhtaç insanlar arasında köprü rolü oynadıklarını belirten Heyva Sor a Kurdistanê Başkanı Dr. Fahrettin Gülşen, Ramazan Bayramı öncesinde Avrupa’da yaşayan Kürdistanlılara, yoksul insanlara yardım etmeleri çağrısında bulundu.

Gülşen, sayıları gittikçe artan yardım kuruluşları konusunda da Kürdistanlıları dikkatli olmaları yönünde uyardı.

Yoksul insanlara yardım için gerçekleştirdikleri çalışmalara ilişkin gazetemize bilgi veren Düsseldorf merkezli Heyva Sor a Kurdistanê Başkanı Dr. Fahrettin Gülşen, 16 yıldır yardımseverlerle yardıma muhtaç insanlar arasında köprü rolü oynadıklarını belirtti. Her Ramazan Bayramı öncesinde sistemli olarak Kürdistan’da savaş mağduru ailelere yönelik yardım çalışmarı yürüttüklerini belirten Dr. Gülşen, bu yıl da bu çalışmalara ağırlık verdiklerini aktardı. Avrupa’da yaşayan Kürdistanlıların ülkede yaşayan savaş mağduru ve yoksul ailelere kurumları aracılığıyla destek sunduğunu söyleyen Gülşen, fakat bu konuda Türk devletinin yönelimleriyle karşılaştıklarını ifade etti: “Yardımseverlerin yaptıkları yardımlar sonucu kontomuzda biriken paraları ağırlıkta Kürdistan’da savaş mağduru ailelerimizin çocuklarını okutabilmeleri için gönderiyoruz. Ancak, bu konuda ciddi zorlanmalarla karşılaşıyoruz. Paraları banka üzeri yolladığımızdan Türk devleti tarafından bu paraların hangi kuruluş tarafından gönderildiği ve kimlerin aldığı tespit edilerek,

engellenmeye çalışılıyor.”
Tehdit ediyorlar
Banka üzeri gönderdikleri paraların gönderilen kişilere ya verilmediğini ya da kurumun yardımını kabul edenlerin sorgudan geçirildiğini dile getiren Fahrettin Gülşen, “ ‘Bu paraları aldığınız taktirde başanıza felaketler gelir’ biçminde tehdit edilerek, vazgeçirilenler de oldu” dedi. Yapılan yardımların daha sağlıklı bir biçimde yoksul ailelere ulaşması için farklı yöntemleri deneyerek, tüm engelleri aştıklarını belirten Gülşen, “Şu an buradan yapılan yardımların ulaştırılması için herhangi bir zorlanma söz konusu değil, denetleme mekanizmamızı daha da bir güçlendirmiş durumdayız” açıklamasında bulundu. Gülşen ayrıca, yarıdımseverlerin yaptıkları yardımların ulaşıp ulaşmadığı konusunda kendileriyle sürekli bir iletişim halinde olduklarını da aktararak, “Halkımızın bu duyarlı yaklaşımı bizi oldukça sevindiriyor” dedi.

 
‘Dikkatli olun’
Kimi yardım kuruluşlarının yoksul insanlara ulaştırılmak üzere yapılan yardımları farklı amaçlar için kullandığına dikkat çeken Gülşen, “Deniz Feneri olayında da gördüğümüz gibi, yoksul insanlar için yapılan tüm yardımları farklı amaçlar temelinde kullananların maskesi düşmüştür” dedi. Yardımseverleri bu tür yardım kuruluşlarına karşı dikkatli olmaya çağıran Gülşen, şu çağrılarda bulundu: ”Yurtseverlerimize yoksul insanlarımıza yardımda bulunmaları için Kürdistan’ın tek yardım kuruluşu olan Heyva Sor a Kurdistanê‘ye başvurmaları çağrısında bulunuyoruz. Halkımız, yaptıkları yardımların ulaşması konusunda herhangi bir tereddüt yaşamamalı. Çünkü yürüttüğümüz tüm yardım çalışmaları alenidir. Bu konuda emin olmalarını istiyoruz. Kürdistan’da yoğun savaş nedeniyle mağdur insanlarımızın sayısı çoğalmış durumda. Dolayısıyla bu yıl yapacağımız yardımları arttırmalıyız.”
HABER MERKEZİ



Heyva Sor a Kurdistanê aracılığıyla yardımlarınız için:

Almanya:
Heyva Sor a Kurdistanê
Lindenstr.85, 40233 Düsseldorf.
Tel:0049(0)2112396392
Sparkasse Neuwied
Konto: 186098
BLZ: 57450120


Arnhem:
Koerdisch Rode Halve Maan
Postbus 30002, 6803 AA Arnhem
Tel: 0031610647471
Giro No: 7460693.

 
Fransa:
Croissant Rouge Kurde 91, rue du Fauborug St-Denis 7,
F-5010 Paris
Tel/Fax: 0033148241000
CCP-3671852
J-La Source.


İngiltere:
Registered Charity No: 1093741
Company No: 4285714
Bank Sort code: 204660
Bank Account No: 4091238
Tel: 00447874295944


Heyva Sor a Kurdistanê Humanite Hilfsorganisation Kurdistans
BAWAG
Konto: 03010314274
BLZ: 14000


Brüksel:
Koerdische Rode Halve Maan
Croissant Rouge du Kurdistan
Brussel- Bruxelles
Bank-Banque:0013244896-31


Danimarka:
Tel: 004548187245
Danske Bank Konto: 184-1084
Stutteforeningen Mesopotamiens sol
CO/NE Diraksdahl
Toromvej 17, Tv 2730 Herlevs.


İsveç:
Kurdiska Röda Halvamanen
Tel:00468273685
Fax: 00468273326
Postigiro: 228676-3


İsviçre:
Berk. Etzelblick str. 8,
8834 Schindellegi/İsviçre
Post Giro CCP 80-17192-8
YENİ ÖZGÜR POLİTİKAheyvasoryardim2

Kürtçe pankart yasağına karşı Kürtçe savunma

Hakkari Yüksekova Belediye Başkanı Salih Yıldız, halkın bayramını Kürtçe pankart ile kutlamak istemelerine soruşturma açıldığına dikkat çekerek, dava açılması durumunda savunmasını Kürtçe yapacağını bildirdi. DTP İlçe Başkanı Vahit Şahinoğlu, bu yasaklamayı mahkemelerde Kürtçe savunma yaparak protesto edeceklerini bildirdi.

cejnaramazanepiroz Yüksekova Belediyesi tarafından Ramazan Bayramı nedeniyle ilçeye astığı Kürtçe pankart, savcılığın talimatıyla indirilmişti. Belediyeler Kanuna muhalefet gerekçesiyle indirilen pankarttın ardından Yüksekova Belediye Başkanı Salih Yıldız hakkında soruşturma açıldı. DTP Yüksekova İlçe Örgütü'nde bayramlaşmaya katılan ve burada konuşma yapan Belediye Başkanı Yıldız, 'Biz bayramı gene operasyonlarla, yine gözyaşlarıyla geçirdik. Yüksekova halkının bayramını kutlamak için belediye olarak iki pankart astık. Biri Türkçe biri de Kürtçe. Ama ne yazık ki Kürtçe pankartımız savcılık talimatıyla indirilmiştir. Ve hakkımızda soruşturma açılmıştır' dedi. Haklarında dava açılması durumunda mahkemede Kürtçe savunma yapacaklarını belirten Yıldız, 'Mahkemede savunmamı anadilimle yapacağım. Bu davada halkımızın duyarlı olmasını ve bizi yalnız bırakmamasını istiyoruz' diye konuştu.
HAKKARİ (DİHA)


Mahkemelerde savunmalar Kürtçe yapılacak
DTP Yüksekova İlçe Başkanı Vahit Şahinoğlu ise Kürt diline yönelik inkarı ret ettiklerini belirterek, 'Ve bu dili bir kimlik bir varlık olarak görüyoruz. Bu dilin inkarı Kürtlerin imhası demektir. Bu nedenle bundan sonraki davalarımızda ifadelerimizde savunmalarımızı Kürtçe yapma kararı aldık' diye konuştu. Bu kararı özellikle bayram nedeniyle asılan pankarta karşı tahammülsüz davranan sisteme karşı aldıklarını ve uygulayacakların ifade eden Şahinoğlu, 'Bayram nedeniyle yapılan her operasyonu da kınıyor ve Kürt sorununun çözümsüz, inkar, imha politikalarıyla çözülemeyeceğini ancak ve ancak demokratik ve barışçıl yollarla çözüme güç vereceğimizi kamuoyuna deklere ediyoruz' dedi.

Kürtçe konuştuğu için bindiği minibüsten indirildi

bozkurt Diyarbakır'dan 10 yıl önce ailesiyle birlikte Denizli'ye göç eden Havva Kıran, bindiği dolmuşta, arkadaşı ile Kürtçe konuştuğu için, subay olduğunu söyleyen biri kişinin, 'Sizin yüzünüzden her gün şehit cenazeleri geliyor. Vatan hainleri, bu ülkeyi bölemeyeceksiniz' şeklindeki hakaretine maruz kaldı. Hakarete uğramasına tahammül edemeyen ve 'Bu ülke hepimizin sadece sizin değil. Kürtçe benim anadilim' diye karşılık veren Kıran, bu sefer de dolmuştakilerin ve şoförün tepkisiyle karşılaştı.

Kürt dili ve kültürü üzerinden Kürtlere yönelik baskılara bir örnek daha yaşandı. Diyarbakırlı Havva Kıran, şehir içi dolmuşta arkadaşına Kürtçe 'Ezê bidim tû nede (sen ödeme ben ödeyeceğim)' dediği için hakarete uğradı ve dolmuştan indirildi. HavvaKiran Bayram alışverişine giden Kıran, dolmuşun arka koltuğunda oturan ve subay olduğunu söyleyen bir kişinin, 'O dili konuşma, Kürtçe'nin yasak olduğunu bilmiyor musun?' diye bağırdığını söyledi. Sonra üzerine yürüyerek ve bağırarak, 'Sizin yüzünüzden her gün şehit cenazeleri geliyor. Bu ülkeyi bölemezsiniz. Buna izin vermeyeceğiz. Burası bizim memleketimiz. Bu dili konuşmaya devam edeceksen git kendi vatanında Kuzey Irak'ta konuş' diye tehditler savurduğunu söyledi. Yaşadığı şokun ardından kendini toparlayarak, 'Bu ülke hepimizin sadece sizin değil. Kürtçe benim anadilim ve ben Kürt'üm, Kürtçe konuşacağım' diye karşı çıktığını dile getiren Kıran, bunun üzerine dolmuştakilerin de olaya müdahale ettiğini ifade etti. Tartışmaya başladığı subayın 'Zaten sizin dilinizi açanda suç, sizleri sustursaydık konuşmazdınız' sözlerinin ardından bir anda dolmuşta bulunan herkesin kendisine suçlu gözüyle bakmaya başladığını ve dolmuştan indirilmesi yönünde sözler söylediklerini belirten Kıran, nefret dolu gözlerden kurtulmak için arkadaşıyla birlikte dolmuştan inmek zorunda kaldıklarını söyledi.

Yıllarca devletin 'siz yoksunuz diliniz de yok' diyerek dillerini inkâr ettiğini, şimdi ise aynı politikanın sokakta devam ettiğini ifade eden Kıran, inadına kendi dilini konuşmaya devam edeceğini ve çocuklarının da anadillerini iyi öğrenmeleri için çaba harcayacağını aktardı. DENİZLİ / DİHA

Altınova'daki Kürtler: Saldırılar başladığında elektrikleri kestiler

Balıkesir Ayvalık altinova Balıkesir'in Ayvalık ilçesine bağlı Altınova beldesinde Kürtlere yönelik linç girişiminin perde arkası aralandı. Beldede incelemelerde bulunan DTP ve İHD heyetine konuşan Kürtler, olayların başlangıç saatlerinde elektriklerin kesildiğini ve ardından ev ve işyerlerine yönelik saldırıların başladığını anlattı. Adeta sıkıyönetim ilan edildiği beldede 33 olan asker sayısı bine yükseltildi. Sabaha kadar caddelerde nöbet tutan askerler, kimlik kontrollerinde Kürtlerin beldeye girişine izin vermiyor.Balıkesir Ayvalık Altinova linc


İHD ve DTP Genel Merkezi, Türk medyasında sıradan bir olay olarak gösterilen Kürtlere yönelik linç girişiminin yaşandığı Ayvalık'a gitti. Bugün öğlen saatlerinde 10 bin nüfuslu beldeye gelen İHD'den 5 kişilik heyet, ev ve işyerleri yakılan Kürtlerle görüştü. Can güvenliği nedeniyle isim vermeyen mağdurlar, yaşanılanları şöyle anlattı:
'Eve hapsolduk, sesimizi duyurun'
'Olay basında yer aldığı gibi değil. Alkollü olan bir grup içki içerek iki genci dövüyor. Sonra da bu olaya büyükler karışınca tartışma çıkıyor. Tartışmanın ardından olaylar yatıştı derken 50-60 kişilik grup ev basıyor. Baskın sırasında aracına binip kaçmak isteyen M.A, iki insanı ezmedi. Ardından bu grup 'Bunlar PKK'li' diyerek halkı galeyana getiriyorlar. Özellikle Ayvalık'tan ülkücüleri getirmişler. 2 bin kişi, bu gerginliğin ardından Kürtlere ait ev ve işyerlerine saldırdılar. İlginç olan saldırılar başlamadan önce elektrikler kesildi, ardından da linç başladı. Eve hapis vaziyetteyiz. Ekmek bile bulamıyoruz. Sesimizi duyurun.'altinova linc
İHD rapor hazırlayacak
İHD Genel Merkezi'nden Veysi Altay, görüşmeleri rapor haline getirdikten sonra kamuoyuna açıklayacaklarını söyledi. İHD heyeti Balıkesir Valisi Selahattin Hatipoğlu ile kısa bir süre görüşme yaptıktan sonra tahrip edilen yerlerde inceleme yaptı.
Beldede sıkıyönetim
Üç gündür gerginliğin devam ettiği Altınova'da adeta sıkıyönetim ilan edildi. Gece boyunca sokaklarda devriye gezen jandarma ekipleri, şüpheli gördüğü kişileri GBT'den geçiriyor, Ayvalık'a giriş çıkış yapan araçlar kontrol ediliyor.
Beldeye Bursa, Balıkesir, Aliağa, Dikili, Bergama ve Ayvalık ilçelerinden askeri birlikler gönderilirken, beldede 33 olan asker sayısı 1000 kişiye yükseltildi. Kalabalık gruplar halinde gezilmesine izin verilmeyen beldede olayların daha da büyümesi ihtimali üzerine alarma geçildi. Kimlik kontrolünde beldeye Kürtler alınmıyor.
'MHP'li Bulut kışkırttı'
Bu arada olayların kışkırtan kişinin Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut olduğu belirtildi. Belde sakinleri cenaze töreni için gelen MHP'li Bulut'un beraberindeki ülkücülerle birlikte halkı kışkırttığı ve 'Hadise tamamıyla burada bir grubun halk üzerinde tahakküm kurma adına yapmış olduğu faaliyettir. Buna Altınova, Ayvalıklı insanlarımız izin vermeyeceklerdir' dediği öğrenildi.
18 kişi adliyeye sevk edilecek
Olaylar sırası ve sonrasında gözaltına alınan 46 kişiden 18'i, bugün adliyeye sevk edilecek. Balıkesir Valisi Selahattin Hatipoğlu, beldede güvenliğin kontrol altında bulunduğunu ifade ederek, 'Gözaltına alınan zanlıların tamamı iki gün içinde adliyeye çıkarılacak. Herkesi sakin olmaya davet ediyorum' dedi. ANF