Saturday, October 11, 2008
Kürt'süz Bir Hayat mı Düşünüyorsunuz?
KurdTime : Saturday, October 11, 2008 1 Yorum
Etiketler : Yorum
PKK'nin karakol baskınları
PKK’nin ne zaman geniş çaplı bir karakol veya tabur baskını olsa, aynı korodan, aynı şarkıları dinleriz... Karakolların güvenliği meselesi... Türk devletine yönelik zekice eleştirileri bulunan Mehmet ve Altan kardeşlerin de, PKK baskınlarından sonra, Kürdistan ülkesini amca çocuklarının evi ortasından bıçak gibi kesip atan sınır karakollarının güvenliğine takmaları ilginç. Türk Genelkurmayına sordukları sorular şöyle: “Yüzlerce PKK gerillası nasıl olur da her türlü güvenlik önleminin alındığı bir karakola saldırabilir?” “Askerlerin can güvenliğini koruyamayan bir komuta kademesinin görev anlayışının sorgulanması gerekmiyor mu?” Bu yazıdaki amacım, saygıdeğer kardeşler Ahmet ve Mehmet Altan’ları tartışmak değil. Fakat bir gerçeğin altını çizmek gerekiyor: Altan kardeşler, Türk askerinin Kürdistan’daki konumlanış biçimini ve mantığını anlamamışlar. Ya da anlamazlıktan geliyorlar. Stratejik bir vadi ortasında, bir-kaç yüzlük mevcudu olan bir karakol düşünün. Bu karakol orada ne yapıyor? PKK’li avlıyor... PKK gerillaları kimin çocukları? Kürt halkının çocukları. Bu karakolun denetimi altında Kürdistan ormanları yakılıyor. Bu karakolun hakim olduğu alanlarda köyler yıkık, boşaltılmış; hayat, mezar evlerden ibaret birer harabeye dönmüş. Bu karakolun hakimiyeti altındaki bölgelerden sürülen Kürt ailelerin çocukları Türkiye metropollerinde aç, sefil, kapkaççı, öfkeli, gergin, patlamaya hazır birer dinamit... Bu karakolun hakimiyeti altındaki köylerin bir kısmı korucu... Kürdü ensesinden vuran JİTEM elamanı. Bu taburun hakimiyeti altında Kürt halkının dili, kültürü, renkleri, tarihi kişilikleri yasak... Bu karakolların hakimiyeti altında hayat zehirli, çekilmez, güvensiz, bomba ve F 16 gürültülerinden ibaret bir cehennem. Bütün bu berbat işleri fütursuz yapan karakolların Kürdistan’daki varlığını Kürt çocukları nasıl karşılar? Küçük olanlar yumurta, taş, çürük domates ve kesek fırlatır... Dağların çıldırtıcı koşullarına sığınmış kendi deyimleriyle “Kürt Asiler” ise kanlı baskınlar gerçekleştirir... Bir kedinin boğazını sıkmaya kalkarsanız yüzünüzü tırmalar. Peki Kürt halkının bir kedi kadar da mı itiraz gücü yok? Bu kadar kötü uygulamaların sahibi karakol ve taburların Kürdistan merkezinde elbette can güvenliği olmayacak. Kim olur derse, yalan söylemiş olur. Akşam oldu mu, vadiye kurt ve çakal uğuldamalı bir karanlık çöktü mü, karakolu çevrelemiş tepelerin öncü güvenlikçisi Mehmetçiği ateş basar. Halkın can güvenliğini tehdit eden ve bunun gereklerini yerine getiren karakolun tepeden tırnağa tüyleri ürperir. Komutan için tedirgin bir gece başlamıştır artık. Dünyanın elektriğini taşısanız dahi projektör ışığıyla herhangi bir Kürdistan dağının bir cephesini dahi aydınlatamazsınız. Termal kameralara bakan gözler titrer. Akşamın ilk karanlığıyla birlikte hayatını hiçe sayan PKK’nin öncü grubu tespit ettiği noktadan bir intihar saldırısı başlatır. Fedailerden oluşan ilk saldırı gurubu genellikle imha olur, ama karakolun veya taburun bir mevzisi düşürülmüş, iç tarafa gerilla sızmaları yapılmıştır. Bu durumda Türk taburu ne yapabilir? Gece hangi yardım, hangi araçlarla ulaştırılabilir? Bu iş sanıldığı kadar kolay değil. PKK’nin 30-40 kayıp vererek içine girdiği taburlar vardır. Bir karakolun veya askeri birliğin güvenliği nasıl sağlanır? Elbette öncelikle halkla sağlanır. Halka düşmanlık yapan bir karakolun oradaki varlığı zorlamadır, diken üstündedir. Sorunun çözümünden yana olan cesur Türk aydınlarının bunu böyle bilmesi gerekmektedir. Kürt halkının stratejik düşmanı Türk devleti konusunda, ayrıcalıklı ve maaşlı Kürtler kadar iyimser olmayacağız. Kürt yoksullarının canlarını dişlerine takmış bir vaziyette mücadele etmeleri karşısında kibir, asalet ve servete boyun eğmeyi anlamlı bulmayacağız. Kürt hak ve özgürlükleri konusunda bütünlükçü olmayı sürdüreceğiz. Dağlardan Kürt çocukların cesetleri indirilirken bir Kürt milletvekilinin Bahçeli ile kol kola mecliste gezinmesini siyaset saymayacağız. Altınova, Sakarya, Ordu, Trabzon’larda Kürtler saldırıya uğrarken, kardeşlik numaralarına tav olmayacağız. Sadece kitap yazdığı, konuştuğu, siyaset yaptığı için binlerce Kürt aydınının onlarca değerli yılını sürgün cehennemlerine çevirmiş bir meclise seçim numaralarıyla beş-on ana dilini konuşamayan kürdün girmiş olması hiçbir olumlu his uyandırmayacak bizde. İkili konuşmalarda Atatürk’ü diktatör ve Kürt katili olarak gösterenlerin, Türk medyası karşısındaki Atatürk yağcılığı yapması tiksintiden başka duygu yeşertmeyecek içimizde... Bunları neden yazdım? PKK, Kürt sorununun en iyimser sonucudur. Diğer Kürt siyasetleri de bu cehennemi hayatı insanlarımıza reva gören Türk devletine karşı inanılmaz derecede hoşgörülüdür. Bu hoşgörü, ne kadar katı görünürlerse görünsünler, PKK karşıtı Kürt siyasetçilerin de hayli gelişkindir. Kürtler, Türklük karşısındaki iyimserliğin bedelini yüz yıldır yasak nesiller gömerek, genç evlat ölüleri yıkayarak ödüyorlar... Fakat işin sonuna gelindi. Son şu: Şimdi herkes ektiğinin sonuçlarını biçiyor. Toplumsal olayların mantığı zaten böyledir. Önce olaylar yaşanır, bir on veya yirmi yıl sonra sonuçları derlenir. Türkiye şehir ve kasabalarında Türk ve Kürtlerin diken üstünde ve birbirlerine düşman bir şekilde beklemeleri ve en ufak bir kıvılcımda Türk ırkçılarının Kürt ev ve işyerlerine saldırması bir sonuçtur. 30 yılın sonucudur. Uzun yıllar atıl kalan PKK’nin bazı alanlarda hınçla vurması bir başka sonuçtur. PKK’nin direnmekten ve çatışmaktan başka bir çaresi yoktur. PKK şunu çok iyi bilmektedir ki, Kürt halkını tatmin edemeyecek bir şekilde silah bırakması olanaklı değildir. Bırakırsa, Kürt halkının umutlarına ters düşmemiş daha radikal bir grup direniş mirasını yüklenip başka mecralara taşıyacaktır. Ulusal mücadelelerin kesin mantığı budur. Bu bir haktır. Türk devletinin Kürt sorunu karşısında çaresiz görünmesi de bir sonuçtur... 30 yılık hile, katlim ve gerilim politikasının bir sonucudur. Başka sonuçlar da olacaktır: En ufak bir açılım ve reformda, Kürt halkına stratejik düşmanlık yapan Türk devletinin Kürdistan’daki askeri ve siyasi varlığı felç olacaktır. Bu, bir çok alanda gecikmiş olmanın önlerine çıkacağı ağır bir faturadır. Sorunları büyük devletler çözer. ABD Afganistan’da Taliban ile anlaşır. Ruslar Çecenlerle veya Gürcülerle konuşur. İngiltere IRA, İspanya BASK ile anlaşır; fakat Türk devleti Kürtlerle anlaşamaz. Anlaşma bir kapasitedir, dürüstlüktür, erdemdir... Anlaşma ve konuşma bir büyüklüktür. 30 senedir dağlardan ve ovalardan ceset toplayan bir politika, çakal politikasıdır. Çakal politikadan birkaç yıl sonrasının politikalarını beklemeyin... Günlük düşünür, günlük vurur, günlük yaşarlar... Meclisten çıkarılan Tezkere yasaları, birkaç gün süren güvenlik toplantıları, MGK’nin tavsiye kararları Kürt sorununun ağırlığı altında birbirinin benzeri önemsiz ayrıntılar olarak kalacaktır. Son otuz yılın Genelkurmay Başkanları ve kuvvet komutanları PKK’ye karşı mücadelede hep kazasız bir emeklilik peşinde koşmuşlardır. Emekli olmadan önce ve sonraki görüşleri gerçeğin kıyısına bile yaklaşmaktan uzaktır... Bizim söylediğimiz ise şudur: İrili ufaklı onlarca Kürt isyanını yenilgiye götüren iki yüzlü Kürt ve Türk politikalarına bu kez geçit yok. Kürdistan gasp edilmiş bir vatandır. Türk ırkçı birliklerinin baskısı altında çıldırmış Kürdistan halkının vatanıdır. Bu vatanın çocukları, şaşmaz bir olgunluk ve cesaretle ülkeleri Kürdistan’ı adı ve sanıyla geri istemektedirler. Hala Kürtlerin ne istediği bilinmiyor diyenlere de bu son cümlemiz bir yanıttır. Not: Avrupa veya Türkiye dışında dünyanın değişik ülkelerinde yaşayan arkadaşlardan ilgi duyanlar, "Son Mektup" ve ►"Dönüşü Olmayan Yol" adlı romanlarımı isim ve adres bildirerek benden isteyebilirler... Saygılarımla... Hasan Bildirici bildiricihasan@hotmail.com www.kurdistan-post.org |
KurdTime : Saturday, October 11, 2008 0 Yorum
Etiketler : Yorum
Engin Ceber'in katili AKP hükümetidir
KurdTime : Saturday, October 11, 2008 0 Yorum
Etiketler : İşkence
PKK eylemleri, Türkiye’nin “iç kanaması”.
Önce ayır; Sonra “ezber boz”… Bu ister Kuzey Irak toprakları kullanılarak, ister sınırdan çok uzak Güneydoğu “kırsalı”nda, isterse Diyarbakır gibi kent merkezlerinde yapılıyor olsun, Türkiye’yi iki büklüm hale getiriyor. Türkiye, boylu boslu, rekor denemesi yapacak bir sporcunun, sürekli mide krampından kasılıp yere çömelmek zorunda kalmasını andırır bir görüntü veriyor. Her can kaybından sonra, “terörün başının ezileceği” nutukları işitiliyor; ülkenin her köşesinde şehit cenazelerinin seferber ettiği kalabalıklar “Şehitler Ölmez-Vatan Bölünmez” diye haykırıyor. Ama sonuçta, her şey kendisini tekrarlayan bir “kısır döngü”ye dönüşüyor. Söz konusu “kısır döngü” giderek bütün bir toplumun moralini bozan, hayal kırıklığını derinleştiren ve yönetici kurumlara güven duygusunun “erozyon”a uğradığı bir ruh halini besliyor, öyle bir ruh halini arttırıyor. Sürekli olarak “Kürt sorunu” ile “terör”ü birbirinden ayırmak gerektiği söyleniyor. Bunu söyleyenlerin sayısı artıyor. Ancak, fiiliyatta bu “ayrım” asla yapılmıyor. Kamu otoritesi, bunu gerçekten yapanlara iyi gözle bakmıyor. Öyle bir “ayrım” yapılabilse, “Kürt sorunu”na ilişkin olarak kimilerine çok ters gelebilecek “çözüm seçenekleri” de gündeme gelecek. “Ezber bozmak”tan kasıt bu. Düşünce sahipleri, köşe yazarları, kanaat önderlerinin “Kürt sorunu” ile “terör”ü birbirinden ayırmaları ve bunu savunmaları yetmez. Kamu otoritesinin, bu “ayrım”ı gerçekten yapması gerekir. Kamu otoritesinin (asker ve sivil) yapmadığı ve yapmamakta direndiği, işte bu. Aktütün olayından sonra da yapmayacağı izlenimi de yaygın. Birkaç ay önce Belma Akçura, “Devletin Kürt Filmi-1925-2007 Kürt Raporları” adlı 420 sayfalık mükemmel bir belge-kitap yayınladı. Adında görüleceği gibi kamu otoritesinin ta 1925’ten 2007’ye dek Kürt sorununa ilişkin düşünceleri, raporları kitapta yer alıyor. Kitabı okuduğunuz vakit, “Kürt sorununa nasıl bakıldı? Ne tür çözüm yöntemleri benimsendi? Ve, nasıl niçin çözülemedi, çözülemeyecek ve çözülemez?” bildirgesi okumuş sayılırsınız. 1925’ten bugüne dek, 80 küsur yıllık ezberi bozmadan çözemezsiniz. Yani: 1. Kürt sorunu ile terörü birbirinden gerçekten ayırmadan ve bunu kamu otoritesi yapmadan; 2. Bu ayrım yapıldıktan sonra, Kürt sorununa ilişkin “ezber bozan” çözüm yollarını benimseyip uygulamaya sokmadan bu sorunu da, bu sorunun bir “türevi” olan PKK şiddetini de çözemezsiniz ve sona erdiremezsiniz. Durum bu. Durumun böyle olduğunu farklı gözlüklerle de olsa, farklı açıdan konuya yaklaşıyor olsalar da, birçok insan görüyor. Örneğin İsmet Berkan, beş gün önce, “Bu savaşın başlamasından 25 yıl sonra şapkayı önümüze alıp düşünmemiz gerekmez mi: Sakın biz bir yerde yanlış yapıyor olmayalım? Sakın bunca zamandır kullandığımız yöntemde yanlışlık veya eksiklik olmasın? Acaba ne yapmalıyız ki durumu tersine çevirelim, bu belayı bitirelim? Bu yazısından iki gün sonra ise şu düşüncesini satırlarına yansıttı: “Çözüm odaklılık, hele hele Kürt sorunu gibi son derece çetrefil bir konuda çözüm odaklılık, geniş katılım ister. Sadece askerin yapabileceği bir şey değil bu ve dün de yazdım, asker en az 13 yıldır ‘Bu sorunu biz çözemeyiz’ diye bas bas bağırıyor. Aynı gün Hasan Cemal, Milliyet’te şöyle yazmıştı: “Lafı hiç uzatmadan, eğip bükmeden bazı şeyleri bir defa daha söylemek istiyorum. Her iki sonuç itibarıyla aynı şeyi, vurgu farklarıyla söylüyor. İsmet Berkan, çözüm sorumluluğunun hükümetin sırtında olduğunu, oysa bugünkü de dahil hükümetlerin sorunu askere ihale ettiklerini ve çözüm iradesi ve vizyonu ortaya koymadığını söylüyor; Hasan Cemal ise askerin sorunu kendi tekeline aldığı için çözülemediğini, hükümetin ise sorunu asker tekelinden kurtaramadığını ve sonunun çözümü konusunda donanımlı ve vizyon sahibi olmadığını. Sonuç? “Ezbere” devam. Sonuç? Çözümsüzlüğe devam. Belma Akçura, kitabının önsözünün sonunda şu saptamayı yapıyor: “Siyasi irade gösteremeyenler yüzünden sıcak takip, balyoz, çekiç, çelik, sandviç gibi adlarla PKK kamplarına 25 operasyon düzenlendi. Sonuç ortada. Kürt sorunu yoktur dediler; PKK’yı yarattılar. PKK’yı bitireceğiz dediler; Susurluk, Yüksekova gibi çeteleri, o da yetmedi Hizbullah’ı yarattılar. PKK’yı bitirip, Kürt sorununu halledeceğiz dediler; faili meçhuller, nereye gittiği belli olmayan paralar ve usûlsüz işlerle Türkiye’yi dünya kamuoyu karşısında zor durumda bıraktılar… Ama şimdi herkes biliyor ki; Kürt sorunu diye önümüze konulan PKK, Türkiye için terörle mücadele ve askeri önlemlerle çözülecek bir sorun olmaktan çoktan çıktı. Bu yüzden Kürtler de şimdi daha fazlasını istiyor… Buna karşılık Türkiye hâlâ doğrudan Irak’ın bir iç siyasi ve idari düzenlemesi olan, üstelik uluslararası yasalara göre meşruiyeti tanınan bir yapılanmayı kendi çıkarlarına aykırı bulup sürekli olarak gerilim politikasını sürdürme kararlılığını gösteriyor. Dolayısıyla bu savaş daha çok sürer… Gerisi teferruat!” Ne zaman, bir PKK eyleminin ardından “Kuzey Irak’ı” sorumlu tutan “girelim-vuralım-kıralım” edebiyatı canlanıyor, o vakit “ezber bozma”nın çok uzağında, “çözümsüzlüğün devamı”nda olduğumuzu anlıyorum. Önce, devlet, Kürt sorunu ile terörü birbirinden gerçekten ayıracak. Ardından, Kürt sorununu çözmek için “ezber bozacak.” Başka yolu yok… |
KurdTime : Saturday, October 11, 2008 0 Yorum
Etiketler : Yorum
PEŞMERGE BAKANLIKLARI BİRLEŞİYOR: YENİ PEŞMERGE BAKANI BELLİ OLDU
PNA-Kürdistan Bölgesi hükümetindeki iki ayrı Peşemerge bakanlığının bu yakınlarda birleşeceği bildirildi. Peşmerge Bakanının isminin de belirlendiği bildirildi. Konuya ilişkin PNA’ya konuşan Kürdistan Koruma Güçlerinin Resmi Sözcüsü Cabbar Yaver, iki Peşmerge bakanlığının birleştirilmesi ile ilgili çalışmaların tamamlandığını ve Kürdistan Demokratik Parti ile Kürdistan Yurtseverler Birliği arasında yapılan son toplantıda birleşmenin önümüzdeki 10 gün içinde ilan edilmesi kararının verildiğini bildirdi. Kimin yeni bakan olacağına dair soruya Yaver, Ömer Osman’ın (Zaim Ali) Peşmerge bakanı olacağını söyledi. Peşmerge gücü olarak Kürdistan’da tek bir peşmerge gücünün olmasını istediklerini söyleyen Yaver, bakan vekilinin ve üstdüzey yetkililerin şuana kadar da belirlenmediğini söyledi. |
KurdTime : Saturday, October 11, 2008 0 Yorum
Etiketler : Kurdistan
Roj TV için 22 soru
KurdTime : Saturday, October 11, 2008 0 Yorum
Kürt tutsaklar: Açlık grevi başarılı oldu
İran ve Doğu Kürdistan cezaevlerinde 47 gün boyunca açlık grevinde bulunan Kürt tutsaklar, eylemlerinin başarı ile sonuçlandığını duyurdu. PKK ve PJAK'lı tutsaklar, idam mahkûmları ile dayanışma içinde olmaya devam edeceklerini bildirdi. |
KurdTime : Saturday, October 11, 2008 0 Yorum
Etiketler : İran
İlk adım: PKK kayıtsız şartsız silah bırakmalı
Ruşen Çakır-Vatan-Aktütün saldırısının ardından epey verimli bir tartışma sürecine girdiğimiz söylenebilir. Her ne kadar daha adını koymakta anlaşamasak bile (Kürt, Güneydoğu, terör...) ortada bir an önce çözülmesi gereken bir sorun olduğunda bugüne kadarki yöntem, strateji ve taktiklerle bir yere varılamayacağında nerdeyse bir görüş birliği şekilleniyor. Ne var ki çözüm önerisi noktasında toplumun büyük kısmının mutabakatından hâlâ hayli uzaktayız. |
KurdTime : Saturday, October 11, 2008 0 Yorum
Etiketler : Yorum
Başbuğ’a Kürt dersi
KurdTime : Saturday, October 11, 2008 0 Yorum
Etiketler : Politika
Aktütün'ün eski komutanı Erdal Sarızeybek,'ten önemli uyarılar!
KurdTime : Saturday, October 11, 2008 0 Yorum
Etiketler : Politika
Türk uçakları Xakurke'de
Dün gece Xakurke bölgesini bombalayan Türk savaş uçakları yeniden sınır ihlalinde bulundu. |
KurdTime : Saturday, October 11, 2008 0 Yorum
Etiketler : Kurdistan
Türk devleti çıkmazda
KurdTime : Saturday, October 11, 2008 0 Yorum
Etiketler : Kurdistan