PKK’nin ne zaman geniş çaplı bir karakol veya tabur baskını olsa, aynı korodan, aynı şarkıları dinleriz... Karakolların güvenliği meselesi... Türk devletine yönelik zekice eleştirileri bulunan Mehmet ve Altan kardeşlerin de, PKK baskınlarından sonra, Kürdistan ülkesini amca çocuklarının evi ortasından bıçak gibi kesip atan sınır karakollarının güvenliğine takmaları ilginç. Türk Genelkurmayına sordukları sorular şöyle: “Yüzlerce PKK gerillası nasıl olur da her türlü güvenlik önleminin alındığı bir karakola saldırabilir?” “Askerlerin can güvenliğini koruyamayan bir komuta kademesinin görev anlayışının sorgulanması gerekmiyor mu?” Bu yazıdaki amacım, saygıdeğer kardeşler Ahmet ve Mehmet Altan’ları tartışmak değil. Fakat bir gerçeğin altını çizmek gerekiyor: Altan kardeşler, Türk askerinin Kürdistan’daki konumlanış biçimini ve mantığını anlamamışlar. Ya da anlamazlıktan geliyorlar. Stratejik bir vadi ortasında, bir-kaç yüzlük mevcudu olan bir karakol düşünün. Bu karakol orada ne yapıyor? PKK’li avlıyor... PKK gerillaları kimin çocukları? Kürt halkının çocukları. Bu karakolun denetimi altında Kürdistan ormanları yakılıyor. Bu karakolun hakim olduğu alanlarda köyler yıkık, boşaltılmış; hayat, mezar evlerden ibaret birer harabeye dönmüş. Bu karakolun hakimiyeti altındaki bölgelerden sürülen Kürt ailelerin çocukları Türkiye metropollerinde aç, sefil, kapkaççı, öfkeli, gergin, patlamaya hazır birer dinamit... Bu karakolun hakimiyeti altındaki köylerin bir kısmı korucu... Kürdü ensesinden vuran JİTEM elamanı. Bu taburun hakimiyeti altında Kürt halkının dili, kültürü, renkleri, tarihi kişilikleri yasak... Bu karakolların hakimiyeti altında hayat zehirli, çekilmez, güvensiz, bomba ve F 16 gürültülerinden ibaret bir cehennem. Bütün bu berbat işleri fütursuz yapan karakolların Kürdistan’daki varlığını Kürt çocukları nasıl karşılar? Küçük olanlar yumurta, taş, çürük domates ve kesek fırlatır... Dağların çıldırtıcı koşullarına sığınmış kendi deyimleriyle “Kürt Asiler” ise kanlı baskınlar gerçekleştirir... Bir kedinin boğazını sıkmaya kalkarsanız yüzünüzü tırmalar. Peki Kürt halkının bir kedi kadar da mı itiraz gücü yok? Bu kadar kötü uygulamaların sahibi karakol ve taburların Kürdistan merkezinde elbette can güvenliği olmayacak. Kim olur derse, yalan söylemiş olur. Akşam oldu mu, vadiye kurt ve çakal uğuldamalı bir karanlık çöktü mü, karakolu çevrelemiş tepelerin öncü güvenlikçisi Mehmetçiği ateş basar. Halkın can güvenliğini tehdit eden ve bunun gereklerini yerine getiren karakolun tepeden tırnağa tüyleri ürperir. Komutan için tedirgin bir gece başlamıştır artık. Dünyanın elektriğini taşısanız dahi projektör ışığıyla herhangi bir Kürdistan dağının bir cephesini dahi aydınlatamazsınız. Termal kameralara bakan gözler titrer. Akşamın ilk karanlığıyla birlikte hayatını hiçe sayan PKK’nin öncü grubu tespit ettiği noktadan bir intihar saldırısı başlatır. Fedailerden oluşan ilk saldırı gurubu genellikle imha olur, ama karakolun veya taburun bir mevzisi düşürülmüş, iç tarafa gerilla sızmaları yapılmıştır. Bu durumda Türk taburu ne yapabilir? Gece hangi yardım, hangi araçlarla ulaştırılabilir? Bu iş sanıldığı kadar kolay değil. PKK’nin 30-40 kayıp vererek içine girdiği taburlar vardır. Bir karakolun veya askeri birliğin güvenliği nasıl sağlanır? Elbette öncelikle halkla sağlanır. Halka düşmanlık yapan bir karakolun oradaki varlığı zorlamadır, diken üstündedir. Sorunun çözümünden yana olan cesur Türk aydınlarının bunu böyle bilmesi gerekmektedir. Kürt halkının stratejik düşmanı Türk devleti konusunda, ayrıcalıklı ve maaşlı Kürtler kadar iyimser olmayacağız. Kürt yoksullarının canlarını dişlerine takmış bir vaziyette mücadele etmeleri karşısında kibir, asalet ve servete boyun eğmeyi anlamlı bulmayacağız. Kürt hak ve özgürlükleri konusunda bütünlükçü olmayı sürdüreceğiz. Dağlardan Kürt çocukların cesetleri indirilirken bir Kürt milletvekilinin Bahçeli ile kol kola mecliste gezinmesini siyaset saymayacağız. Altınova, Sakarya, Ordu, Trabzon’larda Kürtler saldırıya uğrarken, kardeşlik numaralarına tav olmayacağız. Sadece kitap yazdığı, konuştuğu, siyaset yaptığı için binlerce Kürt aydınının onlarca değerli yılını sürgün cehennemlerine çevirmiş bir meclise seçim numaralarıyla beş-on ana dilini konuşamayan kürdün girmiş olması hiçbir olumlu his uyandırmayacak bizde. İkili konuşmalarda Atatürk’ü diktatör ve Kürt katili olarak gösterenlerin, Türk medyası karşısındaki Atatürk yağcılığı yapması tiksintiden başka duygu yeşertmeyecek içimizde... Bunları neden yazdım? PKK, Kürt sorununun en iyimser sonucudur. Diğer Kürt siyasetleri de bu cehennemi hayatı insanlarımıza reva gören Türk devletine karşı inanılmaz derecede hoşgörülüdür. Bu hoşgörü, ne kadar katı görünürlerse görünsünler, PKK karşıtı Kürt siyasetçilerin de hayli gelişkindir. Kürtler, Türklük karşısındaki iyimserliğin bedelini yüz yıldır yasak nesiller gömerek, genç evlat ölüleri yıkayarak ödüyorlar... Fakat işin sonuna gelindi. Son şu: Şimdi herkes ektiğinin sonuçlarını biçiyor. Toplumsal olayların mantığı zaten böyledir. Önce olaylar yaşanır, bir on veya yirmi yıl sonra sonuçları derlenir. Türkiye şehir ve kasabalarında Türk ve Kürtlerin diken üstünde ve birbirlerine düşman bir şekilde beklemeleri ve en ufak bir kıvılcımda Türk ırkçılarının Kürt ev ve işyerlerine saldırması bir sonuçtur. 30 yılın sonucudur. Uzun yıllar atıl kalan PKK’nin bazı alanlarda hınçla vurması bir başka sonuçtur. PKK’nin direnmekten ve çatışmaktan başka bir çaresi yoktur. PKK şunu çok iyi bilmektedir ki, Kürt halkını tatmin edemeyecek bir şekilde silah bırakması olanaklı değildir. Bırakırsa, Kürt halkının umutlarına ters düşmemiş daha radikal bir grup direniş mirasını yüklenip başka mecralara taşıyacaktır. Ulusal mücadelelerin kesin mantığı budur. Bu bir haktır. Türk devletinin Kürt sorunu karşısında çaresiz görünmesi de bir sonuçtur... 30 yılık hile, katlim ve gerilim politikasının bir sonucudur. Başka sonuçlar da olacaktır: En ufak bir açılım ve reformda, Kürt halkına stratejik düşmanlık yapan Türk devletinin Kürdistan’daki askeri ve siyasi varlığı felç olacaktır. Bu, bir çok alanda gecikmiş olmanın önlerine çıkacağı ağır bir faturadır. Sorunları büyük devletler çözer. ABD Afganistan’da Taliban ile anlaşır. Ruslar Çecenlerle veya Gürcülerle konuşur. İngiltere IRA, İspanya BASK ile anlaşır; fakat Türk devleti Kürtlerle anlaşamaz. Anlaşma bir kapasitedir, dürüstlüktür, erdemdir... Anlaşma ve konuşma bir büyüklüktür. 30 senedir dağlardan ve ovalardan ceset toplayan bir politika, çakal politikasıdır. Çakal politikadan birkaç yıl sonrasının politikalarını beklemeyin... Günlük düşünür, günlük vurur, günlük yaşarlar... Meclisten çıkarılan Tezkere yasaları, birkaç gün süren güvenlik toplantıları, MGK’nin tavsiye kararları Kürt sorununun ağırlığı altında birbirinin benzeri önemsiz ayrıntılar olarak kalacaktır. Son otuz yılın Genelkurmay Başkanları ve kuvvet komutanları PKK’ye karşı mücadelede hep kazasız bir emeklilik peşinde koşmuşlardır. Emekli olmadan önce ve sonraki görüşleri gerçeğin kıyısına bile yaklaşmaktan uzaktır... Bizim söylediğimiz ise şudur: İrili ufaklı onlarca Kürt isyanını yenilgiye götüren iki yüzlü Kürt ve Türk politikalarına bu kez geçit yok. Kürdistan gasp edilmiş bir vatandır. Türk ırkçı birliklerinin baskısı altında çıldırmış Kürdistan halkının vatanıdır. Bu vatanın çocukları, şaşmaz bir olgunluk ve cesaretle ülkeleri Kürdistan’ı adı ve sanıyla geri istemektedirler. Hala Kürtlerin ne istediği bilinmiyor diyenlere de bu son cümlemiz bir yanıttır. Not: Avrupa veya Türkiye dışında dünyanın değişik ülkelerinde yaşayan arkadaşlardan ilgi duyanlar, "Son Mektup" ve ►"Dönüşü Olmayan Yol" adlı romanlarımı isim ve adres bildirerek benden isteyebilirler... Saygılarımla... Hasan Bildirici bildiricihasan@hotmail.com www.kurdistan-post.org |
Saturday, October 11, 2008
PKK'nin karakol baskınları
KurdTime : Saturday, October 11, 2008
Etiketler : Yorum
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
0 Yorum:
Post a Comment