Diyarbakır'ın ücra sokaklarında ve işlek cadde ortalarında sinsice gelen ölüm ayan beyan kol geziyordu. Tüm Bölge'ye yayılan 'faili meçhul' ya da başka bir ifadeyle 'faili malum' cinayetlerin başkenti olmuştu Diyarbakır. Hava kararmaya başlar başlamaz, el ayak çekiliyor, koca kent terkedilmiş bir kasabaya dönüşüyordu. Ve sadece kan emici yarasalar avlarının kanını emmek için dolaşırlardı, sessizliğe bürünmüş, terk edilmiş kasaba görünümündeki koca kenti. Yine bir cinayet haberi gelmişti Diyarbakır'dan. Gazeteci, Kürdolog, yazar Musa Anter ve yeğeni Orhan Miroğlu saldırıya uğramıştı. 70 yıllık bir çınar 49'lardan DDKO'ya (Devrimci Demokrat Kültür Ocakları) İleri Yurttan Welat'a yakın dönem tarihimizin kendi deyimiyle 'şahidi, sanığı, mahkumu ve davacısı' Musa Anter yaşamını yitirmiş, yeğeni Miroğlu ise ağır yaralanmıştı. Derin güçler Apê Musa'nın ölüsünden bile korkmuş olacaklar ki cenazesi güvenlik gerekçesiyle tören yapılmadan emniyet mensuplarınca gömülmüştü. Başı dertlerden kurtulmayacaktı hiç Apê Musa'nın. 1959 yılında 49'lar ve DDKO davalarından yargılandı. 27 Mayıs 1960 darbesi yapıldığı sırada 49'lular olayından gözaltında bulunuyordu. 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbelerinden sonra da gözaltına alındı. 1960'lı yılların ortasında Diyarbakır'da çıkardığı bir dergide 'kımıl' adında Kürtçe bir şiir yayınlandı. Şiir ekinlere dadanan kımıl zararlısına halkın isyanını dile getiren bir halk güftesinden ibaretti. Ne politik bir içeriği var, ne halkı isyana davet ediyor, ne de bir sosyal sınıfı diğer sosyal sınıfa karşı kışkırtıyordu. Yani hiçbir zararı yoktu Kürtçe olması dışında. Bunun üzerine kıyametler kopar ve bir gazete (Cumhuriyet) haberinde 'bir dergi anlaşılmayan sebeplerden Kürtçe bir şiir neşretmiştir' diyerek savcıları göreve çağırır. Dergi toplatılır, Apê Musa mahkemeye sevk edilir ve 'kımıl davası' aylar sürer. Neyse ki 'birlik beraberlik bozulmadan, vatan bölünmeden' Apê Musa'ya 'haddi' bildirilir. Anter 1958'de Diyarbakır'daki İleri Yurt Gazetesi'nde yayınladığı bir yazısında, 'Kürtçe kelimeler serpiştirdiğim her yazım dava konusu oluyordu. Duruşmaların birinde Asliye Ceza Yargıcı, 'Musa Bey niye Kürtçe yazıyorsunuz' diye sordu. Ben de 'Hakim Bey, İstanbul'da Yahudiler, Rumlar ve Ermeniler gazete çıkarıyorlar. Ayrıca İngilizce, Fransızca gazeteler de çıkıyor. Ben Kürtçe yazıyorum diye ne olacak' dedim. Hakim, 'Efendim onlar azınlık' dedi.' Musa Anter'in hakime yanıtı 'Benim bir azınlık kadar hakkım yoksa böyle çoğunluğu ne yapayım' olur. Sen hep ayrılıkçı, bölücü, toplumun birlik beraberliğini bozucu olarak görülürdün devlet nezdinde. Oysa sen iki toplumun arasına ekilmiş nifak tohumlarını yok etmeye çalışırdın. Bölgeler arasına çekilmiş sınırların kaldırılması gerektiğini söylerdin. Kürt ve Türk toplumunun bu topraklarda yıllarca beraber yaşadığını haykırırdın. Ve nitekim 1989'da Kürt aydınlarının yaptığı bir basın toplantısında şöyle dedin. 'Bizim Türkiye'den kopmak ayrı bir devlet kurmak diye bir düşüncemiz yok. Ege'nin, Trakya'nın, Marmara'nın, Akdeniz'in, Karadeniz'in, Orta ve Doğu Anadolu'nun verimli güzel topraklarını bırakıp, Güneydoğu'nun kıraç topraklarına doluşacağımızı o topraklarla yetineceğimizi mi sanıyorsunuz? Yanılıyorsunuz. Bu ülkeyi birlikte kurduk, birlikte yönetip kalkındıracağız. Bunu da bu topraklarda birlikte yaşayarak gerçekleştireceğiz' dedin. Ve bunu hep diyecektin korkusuzca. Ülkenin buhran durumundan rant elde etmek isteyenler için yaşamı bir tehdit olacaktı Apê Musa'nın. Ve ölüm tezgahı 20 Eylül 1992 yılında Seyrantepe'nin sessiz bir sokağında kurulacak, soğuk mermiler 70 yıllık Çınar ağacı Anter'in bedenine hunharca boşaltılacaktı. Bir gazeteci, Kürdolog, yazarın faili meçhul bir cinayete kurban gitmesi; cinayet öncesi ve sonrasında yaşananlar. Üzerinden 16 yıl geçtikten sonra JİTEM itirafçısı Abdulkadir Aygan'ın Anter'in katilleri hakkında verdiği bilgiler ve isimlere karşın katillerin h‰l‰ cezalandırılmaması Türkiye'nin bir dönem ne denli karanlık bir tünelden geçtiğini gösteriyor. Sırf bu gözle bakıldığında bile Türkiye'nin barışa olan ihtiyacı daha çarpıcı bir biçimde ortaya çıkıyor. Daha da yaşanacaklardan gayrı, ne çok acılar yaşanmış bu coğrafyada! |
Sunday, September 28, 2008
70 yıllık Cumhuriyetin şahidi, sanığı, mahkumu ve davacısı: Apê Musa
KurdTime : Sunday, September 28, 2008
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
0 Yorum:
Post a Comment