Çözüm için ilk şartın PKK’nın kayıtsız şartsız silah bırakması olduğu tezimin her kesimden farklı soru ve itirazlara yol açtığını belirtmiştim. Bugün ağırlıklı olarak PKK’ya yakın kesimlerin neden bu teze sıcak bakmadıklarını ele almak istiyorum. PKK çevrelerinden gelen itirazlar ve cevaplarım Ruşen Çakır-Vatan Çözüm için ilk şartın PKK’nın kayıtsız şartsız silah bırakması olduğu tezimin her kesimden farklı soru ve itirazlara yol açtığını belirtmiştim. Bugün ağırlıklı olarak PKK’ya yakın kesimlerin neden bu teze sıcak bakmadıklarını ele almak istiyorum. 10 Şubat 2008 günü Ankara’da Türkiye Barış Meclisi’nin bir panelinde bu tezi dile getirmiş ve onlarca yazılı sorunun muhatabı olmuştum. Gerek o gün bazı panel izleyicilerinden, gerek iki gündür yazdıklarımdan hareketle bazı okurlardan gelen bazı eleştirileri aktarıp cevaplamaya çalışayım: PKK kendini niye feshetsin? Neden etmesin ki! Günümüz Türkiyesi’nde PKK gibi bir örgütün varlığını sürdürmesi kadar anlamsız bir şey olamaz. Son 25 yılda ülkeyi yöneten nice parti yok oldu veya marjinalleşti. PKK’nın yaşıyor olması başarılı olmasından ziyade, yöneticilerinin yeni açılımlara yönelecek cesaretleri olmamasından kaynaklanıyor. Zaten Öcalan yakalandıktan sonra ilk iş olarak PKK’yı lağvettirmişti. Ne var ki hesapları tutmayınca, yıllar sonra yeniden kurulmasını emretti. Bir ışık görse yeniden PKK’nın kapısına kilit vurdurması şaşırtıcı olmayacaktır. Silahlarını bırakırlarsa kendilerini neyle savunacaklar? Görüşleriyle. PKK’lılarıın ellerinde silahlarıyla “barış” çağrıları yapmasının hiçbir inandırıcılığı yok. Seslerini duyurmak, dinlenmek istiyorlarsa önce o silahları, bir daha geri almayacakları bir şekilde bırakmaları lazım. Zaten gerek Öcalan, gerekse PKK’nın diğer yöneticileri son on yıldır, amaçlarına silahla ulaşmalarının bundan böyle mümkün olmadığını söylemiyorlar mı? PKK kadrolarından kurbanlık koyun olmalarını mı istiyorsunuz? Asla. Türkiye öyle bir formül bulabilmeli ki birbiriyle çatışma halindeki tarafların hiçbirinin onur ve gururları yaralanmasın. PKK’lıların kabul etmeye yanaşmadıkları husus şu: Hiçbir sonuç alamayacağını, yanlış olduğunu bile bile silahlı eylemleri sürdürmenin onurlu bir tutum olduğu söylenemez. Öte yandan hiçbir baskı ve zorlama olmadan, kendiliğinden silah bırakmanın onursuz bir adım olacağı asla söylenemez. PKK birçok kez ateşkes ilan etti. Hiçbirine cevap alamadı. Bu sefer niye alsın? PKK’nın ateşkeslerinin çoğu sorunun çözümünü değil de örgütün nefes almasını sağlamaya yönelik taktik manevralardı. Bunun sonucunda “ateşkes” kavramı Türk kamuoyu nezdinde anlamını kaybetti. Ayrıca her an yeniden silahlara sarılmaya kapı aralaması, yani bir tür “şantaj” içermesi de “ateşkes”i kalıcı bir çözüm için seçenek olmaktan çıkarıyor. PKK bir dönem silahlı kadrolarını sınır dışına çekti. Hatta bazı gruplar silahlarıyla teslim oldu. Ancak devlet bir şey olmamış gibi operasyonlarını yoğunlaştırdı. Bugün ne değişti? Sınır dışına çekilme Öcalan’ın yakalanması sonrası, onun talimatıyla olmuştu. Dolayısıyla çözümden ziyade Öcalan’ın can güvenliğini sağlamayı hedefliyordu. Buna rağmen, Öcalan aracılığıyla sorunu “üçüncü şahısları karıştırmadan” kalıcı bir şekilde çözmenin mümkün ve doğru olup olmadığı devlet içinde tartışılabilmişti. Fakat Öcalan’ın yakalanmasından sonra PKK’nın zaten dağılacağı görüşünün de ağır basmasıyla bu formül anında rafa kaldırılmıştı. Aradan geçen yaklaşık on senede PKK’nın, Öcalan’la veya onsuz, yediği bütün darbeler, düştüğü bütün krizlere rağmen ayakta kalabildiği ve herşeye rağmen Türkiye’yi sarsabildiği görüldü. Ülkenin demokratikleşme yolunda attığı adımlar, TSK’nın da sadece silahla sorunun çözülemeyeceği noktasına gelmiş olması gibi bir sürü gelişme de hesaba katılırsa, bugün PKK’lıların silahsızlanma konusunda tatmin edici adımlar atmaları halinde, hem toplum, hem de devlette onları dışlayıcı değil kucaklayıcı bir yaklaşımın egemen olacağını tahmin ediyorum. Özetle, gerçekten çözüm istiyorlarsa PKK’lıların bu fırsatı çok iyi okumaları ve değerlendirmeleri gerekir. YARIN “Kayıtsız şartsız silah bırakma” formülüne diğer cenahtan gelen eleştirileri tartışacağız. Peşmerge TSK ile birlikte PKK’ya karşı savaşır mı? Türkiye’nin Irak Kürtleriyle her türlü ilişkisini geliştirmesini öteden beri savunuyorum. Fakat Türkiye’nin Kürt sorununda ve PKK konusunda Irak Kürtlerinin rol ve öneminin abartılmasından hele bu sorunların çözümünün onlara endekslenmesinden de rahatsız oluyorum. Bu nedenle dünkü gazetelerde çıkan “Irak Kürtleriyle birlikte PKK’ya karşı operasyon” planının gerçekleşmesinin zor olduğunu gerçekleşse bile sonuç alma ihtimalinin düşük olduğunu düşünüyorum. Çünkü: 1) Irak Kürt yönetiminin Türkiye ile birlikte PKK’ya savaş açmaları birçok nedenle (kendi tabanlarından gelecek itirazlar, çatışmanın bölgede yol açacağı istikrarsızlık, PKK ile başetmenin zorluğu...) çok ama çok zor gözüküyor 2) Diyelim ki Iraklı Kürt liderler “tamam varız” dediler. Yine de Türk kamuoyunu samimiyetlerine inandırmaları zor olacaktır 3) Türk askeri ile Kuzey Iraklı peşmergeler arasındaki karşılıklı güvensizlik operasyonların başarı şansını epey azaltır 4) PKK hiç kuşkusuz böyle bir ihtimale karşı hazırlıklı olacaktır. Güçlerini başka alanlara taşımaktan, bölge halkı arasında dağılmaya ve hatta Irak Kürtlerini Türk ordusuna ve dolayısıyla kendi içlerinden çıkmış peşmergelere karşı savaşa çekmeye kadar bir dizi PKK stratejisine tanık olabiliriz. 5) Kuzey Irak’ta kendisine yönelik ciddi bir tasfiye operasyonu durumunda PKK bütün imkanlarını kullanarak Türkiye’yi bir savaş alanına çevirmek isteyebilir ve en gözü dönmüş terör eylemlerine yönelebilir... |
0 Yorum:
Post a Comment