Wednesday, September 24, 2008

Amerika'da yaşayan Fethullah Gülen çizgisindeki Zaman gazetesi Alevi ve Kürtleri fişlemeye devam ediyor!

zaman_gulen_kurt_politikasi

Amerikada yasamak degil, onbinlerce kisinin kadin cocuk ayirt edilmeden katledildigi Tuncelide dogmak “diyalogculara(!) gore suc! Suclanan kisi ise Irkcilikta Zamanla yarisan CHP catisindan bir vekil! Butun dunyayi diyalog maskesi ile Turkiyedekileride Allah ile aldatmak girisiminde bulunan soz konusu “amaclari mechul ” grubun verdigi haberin yankisi…

Doğduğu yerden saldırdılar!

vatan-Zaman gazetesi CHP'li Kılıçdaroğlu portresinde 'Dersim isyanı ile meşhur Tunceli'de doğdu' ifadesini kullandı

Zaman gazetesi, AKP'lilerin yolsuzluklarını belgeleriyle açıklayan CHP'li Kemal Kılıçdaroğlu'na doğduğu yerden saldırdı: 'Dersim isyanı' ile meşhur Tunceli'de doğan Kemal Kılıçdaroğlu...

Zaman gazetesi'nda Habip Güler imzasıyla 'BÇG raporlarından çıktı, CHP'nin yıldızı oldu' başlığıyla yayımlanan porterede şu ifadeler kullanıldı:

"CHP Meclis Grup Başkan Vekili Kemal Kılıçdaroğlu, ortaya attığı iddialarla siyasetin gündemini şekillendiriyor. 6 yıl önce Meclis'e giren milletvekili, son üç aydaki çıkışlarıyla CHP'nin yıldızı oldu.

Ancak, Kılıçdaroğlu'nun yaptığı ağır suçlamaların hiçbiri henüz mahkemelerce teyit edilmedi tıpkı 28 Şubat döneminde Batı Çalışma Grubu'nun (BÇG) kendisi hakkında hazırladığı 'Kürtçü-bölücü' raporları gibi. Kılıçdaroğlu, ağustos ayı başındaki ilk ciddi çıkışında CHP adına çok sert bir kayaya çarptı. Emekli olan Yaşar Büyükanıt'a alınan zırhlı araca ilişkin sözleri, Genelkurmay tarafından 'hazin bir iftira ve talihsiz bir değerlendirme' ifadeleriyle kınandı. Ardından Şaban Dişli olayı, Deniz Feneri davası, Zahid Akman ve Zekeriya Karaman'a yönelik suçlamaları gündeme taşıdı. CHP'li Kılıçdaroğlu'nun son iddiaları ise AK Parti'li Fırat hakkında ve öncekilere oranla çok daha ağır.

'Dersim isyanı' ile meşhur Tunceli'de doğan Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara'da iktisat eğitiminin ardından hesap uzmanı olarak Maliye'ye girdi. 20 yıl içinde SSK Genel Müdürlüğü'ne kadar çıktı, 7 yıl bu görevi yürüttü. Ardından İş Bankası Yönetim Kurulu üyeliğine getirildi. 2002'de de CHP'den milletvekili oldu. Geçen yasama döneminde TBMM Plan Bütçe Komisyonu üyesi olarak teknik boyutta siyaset yapmak zorunda kaldı. 22 Temmuz seçimlerinden sonra CHP grup başkan vekilliği'ne seçildi. Bürokrasideki çevresiyle istediği belgelere kolaylıkla ulaşma avantajını kullanıyor.

Ancak Kılıçdaroğlu'nun bugüne kadar ortaya attığı hiçbir iddia yargı kararına dayanmıyor. Özellikle AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Fırat'ın uyuşturucu kaçakçısı olduğunu iddia etmesi 28 Şubat döneminde on binlerce insanı fişleyen BÇG'nin kendisiyle ilgili raporlarını akıllara getirdi. BÇG'nin raporunda Kılıçdaroğlu'nun SSK genel müdürlüğü yaptığı sırada 'Kürtçü-bölücü' faaliyetler içinde olduğu ileri sürülüyordu. Rapora göre, genel müdürlüğü döneminde SSK'ya aldığı 10 bine yakın kişinin tamamı Alevi veya Kürt kökenliydi. İşe aldığı 100'den fazla kişi PKK ve TKLP terör örgütleri üyeliği yapıyordu." vatan

YEREL SEÇİMLER YASASI KABUL EDİLDİ

PNA-Irak Parlamentosu, tartışmalı yerel seçimler yasasını oy çoğunluğuyla onayladı.

New Iraq parlementKürdistan İslam Birliği Partisi’nden Irak Parlamentosuna üye olan Sami Etroşi PNA’ya verdiği özel demeçte, Irak Parlamentosunun bugün oy çoğunluğuyla yerel seçimler yasasını onayladığını söyledi.

Etroşi, yerel seçimler yasası ve Kerkük ile ilgili olan 4’ncü madde hakkında grupların ve tarafların ortak bir formüle ulaştıklarını belirtti.

Sami Etroşi, ortak formüle göre merkezi hükümet ile Kerkük yönetiminin, gerçekleri araştırmak için Kerkük’e gidecek olan komisyona yardım ve destek vereceğini, bunun eşit olacağını ve birlikte hareket ederek gerçekleşeceğini vurguladı.

İTALYAN ARAŞTIRMACI: ‘’KÜRT HALKI HERŞEYE RAĞMEN DİL ,KÜLTÜR VE ŞAHSİYETİNİ KORUYABİLMİŞTİR’’

Gewvani Coratola PNA-Federal Kürdistan Kültür bakanı Felakeddin Kakeyi , bugün başkent Hewler’de İtalyan araştırmacı Prof. Gewvani Coratola’yı kabul etti. ‘’Kürt Tarihi’’ üzerinde araştırma yapmak üzere Kürdistan Bölgesini ziyaret eden İtalyan araştırmacı ‘’ Kürt halkı , tarih boyunca uğradığı amansız savaş ve işgallerin yanısıra bütün zorluklara rağmen günümüze kadar dil ,kültür ve şahsiyetini koruyabilmiştir’’ açıklamasında bulundu.

Kürtlerin , bu zor şartlarda  dil ve kültürlerini günümüze kadar taşımalarının büyük bir önem taşıdığını  dikkat çeken İtalyan araştırmacı Coratola, ‘’fakat bir şey garibime gidiyor,  bakıyorum da geçmişi olmayan bir çok ülke var ve devlet olmuşlar fakat Kürtler bütün bu derin tarih ,kültür ve uygarlığa sahip olmalarına rağmen hala devlet değil’’ ifadesini kullandı.

İtalyan araştırmacı  Prof. Coratola’yu ağırlamaktan duyduğu memnuniyetini dile getiren Kültür bakanı Kakeyi de ,İtalyan araştırmacı Coratola’ya  Kürt halkı ve kültürüne verdiği önemden dolayı  ayrıca teşşekkür etti.

Kakeyi ayrıca , ‘’Kürt Tarihi’’ üzerinde araştırma yapmak amacıyla Kürdistan Bölgesini ziyaret eden İtalyan araştırmacı Coratola’ya kültür bakanlığı olarak hertürlü kolaylığı sağlayacaklarını açıklamasında bulundu.

OSMAN: ‘’SORUNLAR DAHA ÇÖZÜLMEDİ ,KÜRTLER HER İHTİMALE KARŞI HAZIRLIKLI OLMALI’’

PNA-Kürdistan İttifak listesinden federal Irak meclisine üye Dr. Mahmut Osman ,bugün federal mecliste onaylanan yerel seçimler yasasına değinerek sorunların henüz çözülmediğini ve geçmişteki hataların tekrarlanmaması için Kürtlerin hertürlü ihtimale karşı hazırlıklı olmaları gerektiğini vurguladı.

mahmud_osman181206 PNA’ya özel bir demeç veren Dr. Osman ,  Kerkük meselesi ve 140.maddenin henüz tek taraflı hale getirilmediğini belirterek  ‘’bu konuda  yerel seçimler yasasının meclisten geçmesi için özellikle Kürdistan İttifak Listesine yönelik büyük bir baskı vardı . Kerkük’te seçimlerin  ayrı yapılması için kurulması kararlaştırılan  özel komisyon , çalışmalarına başladığı an sorunlar ortaya çıkacaktır,  o yüzden Kürtler hertürlü ihtimale karşı hazırlıklı olmalı’’ şeklinde konuştu.

Kerkük yerel seçimlerden önce araştırma yapılmak üzere kurulacak özel komisyonda Kürtlere karşı  diğer tarafların  140.maddenin uygulanmaması için çeşitli bahaneler ürereteceklerini  tahmin ettiğini dikkat çeken Osman , ‘’ bu yüzden Kürtler yeni gelişmelere karşı mutlaka hazırlıklı olmalı’’ ifadesini kullandı.

Osman ayrıca , Kürt siyasi liderliği  Bağdat  yönetimine,  Kürtlerin yönetimde ortak olduğunu anlatmalı ve bunu kabul ettirmesi gerektiğini vurgulayarak  ‘’yeni Irak’’ta Kürtlerin rolünün ihmal edilemeyeceğinin altını çizdi.

Avrupa Konseyi, 175 infazı mercek altına aldı

28mart_amed_katliam_enes_ata AK, infazları mercek altına aldı

Avrupa Konseyi (AK) Bakanlar Komitesi, Türkiye'de 'güvenlik güçleri' tarafından yapılan 175 infaza ilişkin AİHM kararlarını değerlendirerek, infazları yapan asker ve polislere yönelik etkili soruşturma önündeki engellerin kaldırılmasını istedi.
AK Bakanlar Komitesi, 17-18 Eylül tarihlerinde 'İnsan Hakları' konulu toplantısının sonuçlarını açıkladı. AİHM'in Türkiye'yi 1996 ve 2008 yılları arasında 175 infaz davasında mahkum ettiğine dikkat çeken AK, sonuç bildirgesinde, kararların temel olarak 'güvenlik güçleri'nin 'aşırı güç' kullanımından kaynaklı ölümlere ilişkin olduğu belirtildi. Bunların 'yaşam hakkı korunması', 'kayıplar', 'kötü muamele' ve 'mülk tahribi' alanındaki ihlaller olduğuna dikkat çeken AK, AİHM kararlarının aynı zamanda etkili iç başvuru hakkındaki eksiklikle ilgili olduğunu vurguladı. Benzer yeni ihlallerin yaşanmaması için genel tedbirlerin gerekliliğine vurgu yapan ve 1999 ile 2002 yıllarında iki ara karardan sonra Türkiye'yi reform yapmaya çağırdıklarını hatırlatan AK, ancak güvenlik güçlerinin cezai sorumluluklarına ilişkin idari yetkinin aldığı kararlar ve ihlaller için güvenlik güçleri hakkındaki takipsizlik karaları nedeniyle yasaların halen 'muğlak' olduğunu hatırlattı. Türkiye'nin her düzeyde 'güvenlik güçlerinin' idari yetki olmaksızın soruşturulması için tüm 'muğlaklıkları' ortadan kaldırmaya çağıran AK, bugüne kadarki aklamalar ve mahkumiyetlerin sayısına ilişkin detaylı istatistiki bilgiler de istedi. STRASBOURG / ANF

“Mayınlı araziye önce siviller girsin”

general Taraf’ın “Mayınlı araziye önce siviller girsin” manşetine o emri veren Şırnak Tümen Komutanı Tümgeneral Ahmet Yavuz’dan mektuplu cevap geldi: Verdiğim emre bugün de imza atarım. Yavuz 2007’deki yazılı talimatında “Mayınların yoğun olarak kullanıldığı yollar sivil araç trafiği başladıktan sonra kullanılmalı, bölgelere çoban ve göçerler kullanıldıktan sonra girilmelidir” emrini vermişti. Manşet üzerine doğrudan Taraf’ın sahibi Başar Arslan’a mektup gönderip emri verdiğini kabul eden Yavuz “Ama bu o anlama gelmez. Sizin bahsettiğiniz gibi siviller hedef alınmamıştır” dedi. Taraf’ın haberinde yasak anti-personel mayınların kullanılması da eleştirilmişti. Yavuz mektubunda bahsedilen Claymore mayınının Ottawa Antlaşmasına aykırı olmadığını söylüyor ve bunda haklı

 

Şırnak Tümen Komutanı Tümgeneral Ahmet Yavuz, Taraf’ta 1 eylülde manşetten yayımlanan “Mayınlı araziye önce siviller girsin” haberiyle ilgili gazetemize bir mektup gönderdi. Kendisinden emin bir şekilde mektupta haber için, “Doğruluğu yüzde sıfır bir” ifadesi kullanan Tümgeneral Yavuz, mayınlı araziye önce göçer ve çobanları göndermediğini savundu. Yavuz, bunu vurgulamak için de “Alınan hiçbir tedbir, hiçbir koşul altında, sizin bahsettiğiniz gibi sivilleri hedef almamıştır. Alamaz da!” dedi.

NE OLMUŞTU • Yavuz’un itiraz ettiği haberde, PKK’nın döşediği mayınlarda asker kayıplarının önlenmesi için 3 Haziran 2007’de Şırnak Tümen Karargâhı’nda birlik komutanları, karargâh subayları ve tabur komutanlarının katılımıyla bir toplantı düzenlendiği belirtilmişti. Toplantıda alınan kararlar Tümgeneral Ahmet Yavuz imzasıyla ilgili birliklere gönderilmişti.
İŞTE O KARARLAR • Tümgeneral Yavuz’un mayınlara karşı sivillerin öne sürülmediğini söylediği ve “Bugün de altına imza atarım” dediği kararlar şöyleydi:

Son dönemlerde, yol güzergâhına yerleştirilen ve patlatılan patlayıcılar nedeniyle verilen zayiat, operasyonlarda, zor şartlarda ve büyük emeklerle elde edilen başarıları bir anda azaltmıştır. Adeta kaşıkla aldığımız ölü teröristlere karşı, kepçeyle şehit veriyoruz.

Mayın aramaları gelişigüzel yapılmakta, gerekli hassasiyet gösterilmemektedir. Mayın arama personelinin eğitimi üzerinde hassasiyetle durmak gerekmektedir.

Personelin meleke kazandırmak için oryantasyon eğitimi ve 20 günlük paket eğitim programlarının uygulanması gerekmektedir.

Uzaktan kumandalı Claymore mayını gerektiğinde 4510 telsiz bataryası ile patlatılmak üzere lider personelin bulunduğu mevzi önüne döşenmelidir.

Mayın ve el yapımı paylayıcı maddelerin yoğun olarak kullanıldığı yol ve bölgeler sürekli gözetlenmeli, buralara direkt gitmek yerine dolaylı tutum stratejisi uygulanarak, yol, sivil araç trafiği başladıktan sonra kullanılmalı, bölgelere ise çoban ve göçerler kullanıldıktan sonra girilmelidir.

Tuzaklı mayınları etkisiz hale getirmek için köpeğe giydirilen yeleğe 1-1,5 metre uzunluğundaki ucu çengelli bir anten havaya doğru dik duracak şekilde monte edilmelidir.

Birlik intikallerinden riskleri asgari seviyeye indirmek maksadıyla, birliklere, personel intikalleri için sivil araç verilmesi ve bu araçların değiştirilmesi ve ihtiyaca göre boyatılması yetkilerinin birlik komutanlarına verilmesi faydalı olacaktır.
YAVUZ HAKLI • Tümgeneral Yavuz’un itirazında haklı olduğu bir nokta var. O da, Claymore mayının kullanımının uluslararası anlaşmalara aykırı olduğunu yazmamız. Türkiye’nin  altına imza attığı Ottowa sözleşmesine göre Cloymore mayını anti personel bir kara mayını olarak kabul edilmiyor ve bu nedenle yasak kapsamında değil.
TÜMGENERAL YAVUZ’UN MEKTUBU •
1 •
01 Eylül 2008 günü Taraf gazetesinin başlığına göre “Mayınlı Araziye Önce Siviller Girsin” şeklinde bir emir vermişim. Haber başlığının -manşetinizin- doğruluğunun yüzde sıfır bir olasılığı ihtiva ettiğinden emin olmama rağmen, ilgisini verdiğiniz emri buldurup okudum. Ayrıca Tümen Karargahında yapılan toplantı sonuçlarını ihtiva eden hususları da yeniden inceledim. Manşete taşıdığınız cümle ile altında yazdıklarınız arasında bir bağlantı olmadığı zaten açıktı. İncelemelerim de bunu doğrulamıştır.

2 •
Konuya ilişkin görüşlerim aşağıdadır:
a • 01 Haziran 2007 gün ve HRK.: 7130-1115-07/ (58557) sayılı emri ben verdim. “Yakın mesafelerde araç kullanılmaması” şeklindeki emrime riayet etmeyenleri uyarı mahiyetindedir.

b •
03 Haziran 2007 tarihinde Tümen Karargahında yapılan toplantı sonucunda belirlenen tedbirlerin ve tekliflerin de sahibiyim. Bunları yazılı olarak rapor ettim. Bugün de altına imza atarım.

c •
Alınan hiçbir tedbir, hiçbir koşul altında, sizin bahsettiğiniz gibi sivilleri hedef almamıştır. Alamaz da! Ancak arazide ve yollarda, teröristler tarafından mayın kullanıldığından, arazide ve yol tarafeyninde sürülerin kullandıkları yerleri kullanmak, bırakınız bir askeri, akıllı her insanın tercihidir. Askerî yasak bölgeler dışında, sürülerin hareketleri hiçbir tahdide tabi olmadığı gibi, zorla bir istikamete yönlendirmeleri de söz konusu değildir. Ayrıca yolda, yolun sivil trafiğe açık olduğu saatlerde seyretmek doğal bir emniyet tedbiridir.

ç •
Claymore mühimmatı ile ilgili olarak eğer dikkatli bir araştırma yapmış olsaydınız, yasak olmadığını anlayabilirdiniz. Çünkü, Türkiye’nin de imzaladığı Ottowa Sözleşmesine taraf devletlerin, Claymore mühimmatını anti-personel kara mayını olarak kabul etmedikleri, bunların kullanımının yasak kapsamına girmediği yönündeki ortak görüşe sahip oldukları, dolayısıyla bu mühimmatın kullanımının ulusal ve uluslararası hukuk bakımından yasak olmadığı bir vakıadır. Kamuoyunu doğru bilgilendirmek adına, bu gerçeği bilmek ve bu gerçeğe uygun olarak yayın yapmak zorundasınız.

3 •
Dreyfüs davasında, adı geçenin haksız yargılandığı ortaya çıkınca, kimi kibirli Fransızlar, davanın yeniden görülmesine karşı çıkmışlar ve şu ifadeyi kullanmışlardı: “Bir yanlış, Fransızlar tarafından işlendiğinde, artık yanlış değildir.”
İddia ettiğiniz entelektüel seviyenin etiğine uygun olarak, “Bir yanlış Taraf tarafından yapılmışsa, artık yanlış değildir” dememenizi ve her türlü yasal hakkım saklı kalmak üzere mekbumu sayfalarınıza taşımanızı, birinci sayfanızda yer vermenizi rica ediyorum. 

Tümgeneral
Ahmet Yavuz
9 Eylül 2008

Türkiye Cumhuriyeti bir terör devleti midir?

ÖZGÜRLÜĞÜN ÇARPINTISI 
Rasim Ozan Kütahyalı


<KENOX S730  / Samsung S730>DTP’ye açılan kapatma davasında sona doğru geliniyor...

Önce şunu kabul edelim... Bu parti terörizmle arasına mesafe koyamamış, bazı üst düzey yöneticileri şiddeti meşru gören açıklamalar falan yapmış demenin artık bir anlamı yok...

Zaten şu 25 yıllık çatışma tarihinde en baştan beri hiç kimse ama hiç kimse hukuk tanımıyor, ahlak tanımıyor hatta edep ve adap da tanımıyor...

Nihai amaçların her türlü aracı meşru kıldığına dair tüm totaliter ideolojilerin paylaştığı ahlaksız ve onursuz düşünce bu mesele etrafında her kesime hâkim...

Hem TSK hem hükümet, DTP’ye “PKK’ya terörist de” diyor... DTP’nin üst düzey kadrosundan PKK’nın bir terör örgütü olduğuna dair açık beyanlar isteniyor...

Başbakan öbür türlü DTP’lilerle görüşmüyor. Zaten diğer devlet erkânı külliyen DTP’lilerle görüşmüyor. Basit bir mülki amir bile DTP’li milletvekillerine saygısızca hatta terbiyesizce hareketler yapabiliyor... O mülki amir bu terbiyesizliğinden ötürü ceza değil takdir görüyor...

Kürt meselesi etrafında herkes önce kendi içinden geldiği kesimi sorgulamalı... Önce kendi içinden geldiği kesimi eleştirmeli... Ondan sonra karşı taraftan talepte bulunmalı... O zaman o talep meşru olabilir...

Sıcak ve sürekli çatışma başlayalı çeyrek asır olmuş... İşin özüne dönerseniz sorunun tarihi Cumhuriyet’le yaşıt. Daha öncesini karıştırmıyorum şimdilik... Herkes geriye bakmalı kendini sorgulamalı ve düşünmeli...

DTP’lilere cüzamlı muamelesi yapan generaller düşünmeli... En başta İlker Başbuğ...

TSK son 25 yıldır tam manasıyla bir hukuk devletinin ordusu gibi mi savaştı orada?

Silahlı eylemci ile halkı gerçek bir hukuk devletinin ordusuna yakışır şekilde ayırt edip, ona göre mi mücadele etti?

JİTEM diye bir yapılanma, en gaddar terör örgütlerinin yöntemleriyle tüm bir Kürt halkını zapturapt altına almak için her türlü şeyi yapmadı mı?

Gözaltında kayıplar... Hukuksuz tutuklamalar... Yargısız infazlar... İşkence ve kötü muamele... Toplu sürgünler... Bir yerleşim bölgesini potansiyel suçlu ilan edip o bölgeyi tamamen yakmalar...

Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu “terörle mücadele” sürecinde bu ahlaksız ve onursuz yöntemleri meşru görmedi mi?

Dürüst olun ey Türk generalleri... Dürüst olun ey Türk siyasetçileri... Hepimiz biliyoruz öyle olduğunu...

Bütün Türkiye yurttaşlarınca bilinen bir iç-bilgi bu... Orada TSK ya da Türk devlet zihniyeti ayaklanmayı durdurmak için, PKK’nın belini kırmak için “ne gerekiyorsa” yaptı...

Yasa, norm, kural, hukuk tanımadı... Ahlak, adalet, vicdan, insaniyet tanımadı... “Ne gerekiyorsa” söylemiyle yapılacak her zulmü yaptı...

Bu ahlaksız politika PKK’yı daha da büyüttü... 10 yaşında çocuktan 80 yaşındaki dedeye kadar Kürt halkı ile PKK arası özdeşlik duygusunu arttırdı... Öcalan ile Kürt halkı arasında olan gönül bağları güçlendi... Olmayan bağlar oluştu...

Hangi siyasi görüşten olursak olalım bunlar somut gerçekler... Bu gerçekler üzerinden Türkler ikiye ayrılıyor...

“Evet,bunlar oldu ama bunların olması gerekliydi” diyenler...

“Hayır, hangi şart olursa olsun böyle terör yöntemlerini kullanarak bir devlet güvenlik politikası yürütemez” diyenler...

Aslında “Bunlar zamanında oldu. Bu yöntemler uygulandı. O zaman içinde haklıydı ama şimdi o dönem geçti, siyasetin devreye girmesi lazım. Siyasi çözüm artık şart” diyen ciddi bir kitle de var bugün...

Kürt siyasal aktörleri böyle düşünenlerle de konuşmaya hazır şu anda... DTP’nin bu görüşteki insanlara gördüğüm kadarıyla kapısı sonuna kadar açık... Geçmişi konuşmayalım, önümüze bakalım diyen bir samimi irade mevcut Kürt siyasetinde...

Egemen Türk kanadı ise hâlâ o iradeye sahip değil... DTP’ye “önce PKK’ya terörist de” diyen Tayyip Erdoğan ve İlker Başbuğ’a sormak istiyorum...

DTP’lilere sürekli öyle diyorsunuz, eyvallah... Şiddetle aranıza mesafe koyun, PKK’yı kınayın, terör örgütü olarak görün...

Peki, siz General Başbuğ...

“Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve onun ordusu olan Türk Silahlı Kuvvetleri bu çatışma sürecinde bariz terör yöntemlerini kullanarak güvenlik politikası yürütmüştür. Bunu kabul ediyoruz” diyor musunuz?

Peki, siz Başbakan Erdoğan “Bu mesele bazında başında bulunduğum Türkiye Cumhuriyeti bir terörist devlet gibi davranmıştır” diyor musunuz?

Bir Türk önce kendine bu soruları sormalı... Bir Türk generali, bir Türk siyasetçisi önce dürüst olmalı... Türk olmak onurlu bir şeyse bu sorulara da dürüst ve onurlu bir biçimde, yani gerçek bir Türk gibi cevap vermeli...

Bu onurlu ve dürüst cevapların ardından ancak Kürt siyasetçilerine ve Kürt aydınlarına dönüp o taleplerde bulunabiliriz...

Ancak o zaman meşru bir talep olabilir talebimiz...