Kürt Aleviler hem inançlarından hem de kimliklerinden dolayı iki defa ayrımcılığa tabi tutuluyor. Sivas, Çorum, Kahramanmaraş, Malatya ve Tunceli gibi illerde yapılan katliamlarla bastırılmak istenen Aleviler, MHP ve CHP'den sonra AKP'nin politikalarına alet edilmek isteniyor. AKP Hükümeti yerel seçimler öncesi bölgede Alevileri kullanarak 'kirli siyasetine' devam etmek istiyor. Bu doğrultuda DTP'nin seçilmiş ve yöneticilerinin dini kimliğini kullanarak, 'dinsiz', 'imansız' gibi göstermeyi amaçlayan AKP, Alevilik üzerinden Sünnilerin oylarını almaya amaçlıyor. Ancak bir yandan Alevileri 'dinsiz' ve 'imansız' olarak tanımlayan AKP, diğer yandan 'Gelin canlar bir olalım' diyerek, Alevilerin oylarını ise yeni yasal düzenleme ile almayı hedefliyor. Kürt Aleviler ise yıllardır birçok baskı ve ayrımcılığa maruz kaldıklarını ve mağdur olduklarına vurgu yaparak, sorunlarının çözümünün Kürt sorunun barışçıl çözümünden geçtiğini belirtiyor. Hem din hem de ulusal kimliklerinden dolayı sürekli baskıya uğrayan, horlanan, ikinci sınıf vatandaş muamelesi gören Kürt Aleviler, imha ve inkar siyasetine kurban edilmek isteniyor. 'Ayrımcılığa son' sloganı ile geçtiğimiz hafta Ankara'da düzenlenen ve 100 bine yakın Alevinin katıldığı miting, sonra Alevilerin talepleri bir kez daha tartışılmaya başlandı. Zorunlu din dersi, cemevlerini yasal statüye kavuşturulmaması, kendi inançlarını yaşayamamaları ve kimliklerini özgürce ifade edememelerinden dolayı Kürt Aleviler, Kürt sorununda barışçıl ve demokratik yollarla çözümünü istiyor. Geçmiş dönemde CHP ve MHP tarafından kullanılan Kürt Alevilerine bu kez de AKP göz dikmiş durumda. Alevilik sorunun çözümünün de Kürt sorununun çözümünden geçtiğini belirten Kürt Aleviler, halen çektikleri acıları ve işkencelerin izini taşıyor. Tunceli, Bingöl, Malatya, Elazığ ve Adıyaman'daki Kürt Alevilerle sorunları üzerine görüştük. Bingöl'deki Kürt Alevileri Hizbullah eliyle kırdırılmak istendi 1990'lı yıllarda örgütlenmesini arttıran Hizbullah, Kürtler arasında Alevilik ve Sünnilik ayrışmasını yaratarak Kürtleri bölme çabasını uzun yıllar sürdürdüğü yerlerden olan Bingöl'de Kürt Aleviler yine toplumun en fazla baskıya ve şiddete maruz kalan kesimini oluşturuyor. Hemen hemen bütün Alevi köylerinin boşaltıldığı Bingöl'de, Aleviler birçok katliamlardan geçirildi. Halen bölgede yaşanan savaştan en fazla nasibini alan Kürt Aleviler kimlikleri ve inançları (felsefe) noktasınd AKP son dönem politikaları ile a ezilmenin ağır yükünü taşıyor. Alevi köyleri insansızlaştırıldı Bingöl'ün coğrafik ve insani bakımdan çok güzel bir kent olduğunu belirten Kürt Alevi Turabi Morsümbül (55) adlı vatandaş, devletin yaratmış olduğu çelişkilerle kentin yaşanmaz bir hale geldiğini ifade etti. Devletin bölgede ve Bingöl özelinde Kürtleri bitirmek için Alevi-Sünni çelişkisini yarattığına dikkat çeken Morsümbül, her iki inanca sahip olan kesimin ortak kimliğinin Kürt olduğunu söyledi. Bu politikanın cumhuriyet döneminden beri devam ettiğini söyleyen Morsümbül, son yıllara kadar iki inanç arasında büyük sorunların yaşandığına vurgu yaptı. Morsümbül, 'Gelişen demokrasi mücadelesiyle bu çelişkiler ve çatışmalar büyük ölçüde ortadan kalktı. Kürt Alevileri diğer Kürtlerden ayrıştırmak için 1938'de Dersim Katliamı yapıldı ve orada onbinlerce insanımız öldürüldü. Bu ve buna benzer şeyler tarih boyunca yaratıldı ve yaratılmaya devam ediyor' diye konuştu. Aleviliğin bir yaşam felsefesi olduğunu dile getiren Morsümbül, sistemin bunu ortadan kaldırmak için elinden geleni yaptığını belirtti. Alevilik felsefesiyle Kürtler arasında halen ayrışmanın yaratılmak istendiğine vurgu yapan Morsümbül, Kürt Alevilerin baskı ve zulmü kabul etmediklerini ifade etti. Kürtleri asimile etmek için ilk elden Kürt Alevilerden başlandığını söyleyen Morsümbül, birçok Kürt Alevi vatandaşın zorla Türkleştirmek için batı illerine götürüldüğünü hatırlattı. 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından insanların bölgeden göç etmeye başladığını dile getiren Morsümbül, kendilerinin de devletin zoruyla İstanbul'a göç etmek zorunda kaldıklarını anlattı. Bir çocuğunun düşüncelerinden dolayı günlerce işkenceye maruz kaldığını dile getiren Morsümbül, AKP'nin Aleviler üzerinden siyaset yaptığını belirtti. Morsümbül, AKP'nin Alevileri kendi politikaları doğrultusundan kullandığını dile getirdi. Sunni-Alevi çatışması sonuç vermedi Bingöl bölgesinde devletin eliyle Kürtlerin inançsal olarak ayrıştırıldığını söyleyen Hüseyin Geçgel (70), devletin öncülerinin insanları her zaman birbirine düşürdüğünü ifade etti. Geçmişte çok büyük acılar yaşandığını hatırlatan Geçgel, kendi köydeki insanların ve çevre köylerdeki hemen hemen her köyün boşaltıldığını belirtti. İnsanların kırımdan geçirilerek soylarının tüketildiğini savunan Geçgel, 'İnsanlarımız büyük eziyetler çekti. Kimisi infaz edildi, kimisi kaybedildi, kimisi ise cezaevlerinde ve karakollarda kayboldu. Her 6 kişilik bir ailede şimdi 2 kişi kalmış durumda. İnsanlarımız göz göre göre öldürüldü' diye konuştu. Alevilik ve Sünnilik çatışmasıyla Kürtlerin bölünmesinin istendiğini söyleyen Geçgel, 'İnsanlarımız her zaman geri bırakılmak isteniyor. Köylerimize bakın bir okul bile yok. Yollarımız, bir kere kar yağdığında kapanıyor ve bahara kadar açılmıyor. Devlet her zaman bu konuda duyarsız davranıp bizleri dize getirmeye çalışıyor' dedi. İnsanların şehir merkezlerinde aç ve susuz olarak yaşamak zorunda kaldığına dikkat çeken Geçgel, diğer vatandaşlar gibi kendilerinin de hakları olduğuna vurgu yaptı. 'Hayvanları bile cezalandıran bir anlayış' Bölgede Kürt Alevilerin her zaman büyük baskılarla karşı karşıya kaldığının belirten Necmi Morsümbül (38), Alevilerin daha önce silahsız şehirlerde dolaşmadığını ifade etti. İnsanların 80'li ve 90'lı yıllarda yargılanmadan infaz edildiklerine tanıklık ettiğini dile getiren Morsümbül, 'Babamı bir gün alıp köy meydanına götürdüler ve orada işkence yapmaya başladılar. 5 saat aralıksız işkence yaptılar panzerin arkasına bağlı bir şekilde. Babam bunu kendine yediremedi ve kahrından öldü. Gerçekten o dönemde yapılanlar hiç kaldırılacak gibi değildi. Kürt Aleviler olarak acıların her türlüsüne tanık olduk ve yaşadık' dedi. Kürtlere o dönemde yapılanları katliam olarak nitelendiren Morsümbül, ırkçılığın olduğu bir yerde güzellikten bahsedilemeyeceğini belirtti. Geçmişte yapılan uygulamaların halen devam ettiğini söyleyen Morsümbül, jandarmanın hayvanlara bile ceza vererek yayılmalarını engellendiğini ifade etti. Devletin Alevi-Sünni çatışması yarattığını belirten Morsümbül, devletin Kürtleri birbirinden ayrıştırmak için politikalar uyguladığının altını çizdi. 70 yıllık katliamın devam ediyor Cumhuriyet tarihinden beri asimilasyon politikasının ve katliamların yaşandığı Tunceli'de halen 1938'in izlerini üzerinden atmış değil. Onbinlerce Kürt Alevi'nin kıyımdan geçirilmesine rağmen devam eden savaş yeni canlar almaya devam ediyor. 1990'lı yılların başından itibaren insansızlaştırılmak istenen kent halen acılarını kendi içinde barındırıyor. Binlerce köyün 'terör' nedeniyle boşaltıldığı Tunceli'de katliam 70 yıldır devam ediyor. Aleviliğin bir yaşam biçimi olduğunu belirten Ali Doğan (52), değerlerin tarih boyunca yapılan baskı ve şiddetle yok edildiğini ifade etti. Kürt Alevilerin yaşam biçiminde doğaya ve insana karşı büyük bir bağlılığın olduğunu söyleyen Doğan, 1960'lı yıllarla beraber gelişen sol düşünceyle beraber Tunceli'ye devletin ciddi bir şekilde yaklaştığına değindi. O dönemde insanların büyük bir eziyet çektiğini hatırlatan Doğan, 'Sol düşüncenin Tunceli'de gelişmesiyle beraber, 1938'de gelişen yönelim yeniden canlandı. Ve o dönem karakola gitmeyen, işkenceden geçmeyen kimse kalmadı. İnsanlarımız köy meydanlarına toplanarak işkencelerden geçirildi. Onların onurlarıyla oynandı. Yani açıkçası biz Kürt Aleviler hem inançlarımız hem de kimliğimiz için baskı ve şiddete maruz kaldık. Bu gün baktığımızda o Kürt Alevilere özgü yaşama biçimi tamamen tahrip edilmiş. Bunu iyi görmek ve tahlil etmek gerekmektedir' diye konuştu. 'İnsanlar köy meydanlarından işkencelerden geçirildi' 12 Eylül askeri darbesiyle Tunceli'nin bambaşka bir hale büründüğünü ifade eden Doğan, darbeyle devletin yöneliminin daha da katılaştığını belirtti. Doğan, 'Yapılanlar gerçekten insan onuruna sığmayacak şeylerdi. Mesela Mazgirt İlçesi'ne bağlı birçok köyde insanlar köy meydanlarında çırılçıplak edilerek işkenceden geçirildi. Dikenler üzerinden insanlarımız yürütüldü' diye konuştu. Devletin politikası dahilinde çocukların otobüslerle batı illerindeki kuran kurslarına gönderildiğini hatırlatan Doğan, Tunceli gibi Sünni nüfusun bulunmadığı bir yere çok sayıda caminin yapıldığının altını çizdi. Yapılan onca politika ve uygulamaya rağmen geçmiş inançların ve düşüncelerin az da olsa bu döneme kadar geldiğini ifade etti. 1990'lı yıllarla beraber uygulamaların daha da ağırlaştığını dile getiren Doğan, köylerin yakıldığını, birçoğunun boşaltıldığını ve insanların kırımdan geçirildiğini ifade etti. İnsanların kutsal olarak görülen bütün değerlerinin alt üst edildiğini söyleyen Doğan, bölgenin 90'lı yıllarla insansızlaştırma politikasıyla karşı karşıya kaldıklarını hatırlattı. Halen aynı uygulamaların devam ettiğine değinen Doğan, en büyük ağır darbelerin bu dönemde yoğunlaştığını ifade etti. İnsan cesetleri üst üste yığılıyor 1938 yılında yaşanan Dersim İsyanı'na katılan Süleyman Yıkılmaz (77), 10 yaşında isyana katıldığını ve yaşanan bütün zulme tanıklık ettiğini belirtti. Yaşanan isyanda insanların acımasız bir şekilde katledildiğini ifade eden Yıkılmaz, 'O zaman öyle bir dönemdi ki insan cesetleri üst üste yıkılmıştı. Çoluk çocuk demeden herkesi kurşuna dizdiler. 3 yaşındaki çocuklara süngü geçirerek öldürüyorlardı. O dönemden bu yana katliam devam ediyor' diye konuştu. 90'lı yılların gelmesiyle beraber köylerinde edildiklerini söyleyene Yıkılmaz, devletin kendilerini tehdit ettiğinin altını çizdi. Kendi köyü olan Gürbüzler (Vangün) Köyü'nün tamamen yakılarak insansızlaştırıldığına değinen Yıkılmaz, birçok kez işkenceden geçtiğini belirtti. Yıkılmaz, '1995'te tutuklandım ve günlerce işkence gördüm, nerede olduğumu bilmeden. Beni yapılan işkenceler sonunda bir çöplüğe öldü denilerek bırakıldım. Sonra beni birilere hastaneye kaldırdı ve orda tedavi gördüm iyileşir iyileşmez beni yine tutukladılar ve götürüp işkenceye yapmaya başladılar' dedi. Özellikle Kürt Alevilerine Türkleştirme mantığıyla yaklaşıldığını ifade eden Yıkılmaz, yapılan politikalarla insanları kendi aslını inkar eder bir hale geldiğinin altını çizdi. AKP'nin Kürtlerin düşmanı olduğunu dile getiren Yıkılmaz, 'Erdoğan cambaz bir adamdır, bir o tarafa bir bu tarafa gidiyor ne yaptığı bilinmiyor. Dersim asla Erdoğan'ı kabul etmez' diye konuştu. 'AKP siyaseti çok gerilerde kaldı' Tunceli'de 1938 yılında yaşananları mahşer olarak nitelendiren Hıdır Şahin (72), insanların o dönemde 'ot' niyetine toplayıp öldürdüğünü belirtti. 38'den sonra yaşananların daha ağır olduğunu söyleyen Şahin, yaşamın kendileri için zehir olduğunun altını çizdi. Birçok kez işkencelerden geçtiğini söyleyen Şahin, anlatmanın insanı yine aynı günlere götürdüğünün altını çizdi. Tunceli halkının tarihi boyunca büyük acılar çektiğini dile getiren Şahin, 'Burada 2000'lere kadar işkenceden geçirilmeyen kalmadı. Günlerce işkencelerde kaldım, çocuklarımız hepsi işkencelerden geçti. Bize 'gavursunuz, sünnetsizsiniz' diyerek hakaretlerde bulundular. İnsanların gururunun kaldıramayacağı uygulamalarla karşı karşıya geldik' diye konuştu. Kendi köyü olan Aktuluk (Turusmege) Köyü'nde birçok insanın faili meçhul cinayetlere kurban gittiğini hatırlatan Şahin, köylülerin zorla köylerinden edildiğinin altını çizdi. İnsanlar arasında ayrımcılık yaparak tek tipleştirme politikasının yürütüldüğüne dikkat çeken Şahin, 'Doğrusunu ararsanız, Türkiye'ye bakın yüzde 20'si ancak Türk'tür. Diğeri ise Kürtlerden, Lazlardan, Ermenilerden oluşuyor. Bu kadar milliyetçilik yapmanın bir anlamı yoktur. Devlet devlet olsa insanlara insan gözüyle bakar. Ancak onları bir hiç olarak görüyor ve insanlar insan olma özelliğini ortaya serdiklerinde cezaevlerine atılıyor' dedi. 'İktidar yanlışlıkları düzeltmelidir' diyen Şahin, aydınların, milletvekillerin ve yazarların sorunların çözümü noktasında ön açıcı olması gerektiğine dikkat çekti. AKP'nin siyasetinin çok gerilerde kaldığını dile getiren Şahin, var olan siyasetle bir yere ulaşılmayacağının altını çizdi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın söylediklerinin nereye gideceğini tartmadan söylediğini belirten Şahin, sözlerle insanları kandırmanın ya da korkutmanın hiçbir mantığının olmadığına işaret etti. Kürt sorunun sadece Türkiye'nin değil bütün dünyanın sorunu olduğuna vurgu yapan Şahin, özgürlüklerin önün açılması gerektiğini belirtti. Göç ettirilen yerler yarı açık cezaevini dönüştürüldü 1938 yılından sonra Tuncelili ve bölgedeki diğer Kürt Alevilerin göç mekanı olan Elazığ ise bu kez de milliyetçilik ve ırkçılıkla karşı karşıya kaldı. Birçok kez Aleviler milliyetçi saldırılara maruz kaldığı şehirde halen kimliğini açıklamak ve inançlarını yaşamak çok zor. Bir an önce barış ortamının sağlanmasını isteyen Elazığlı Aleviler her şeye rağmen Türklerle kardeşçe yaşamaya açık olduklarını ifade ediyor. Bütün Kürtlerde olduğu gibi kendisinin ve ailesinin de sürgünlerde yaşamını sürdürdüğünü belirten Baba Mansurlar Ocağı Elazığ, Tunceli, Bingöl Temsilcisi Hüseyin Yıldırım (54), Dersim İsyanı'nda bütün ailesinin Kütahya'ya göç etmek zorunda kaldığını belirtti. Sırf Kürt Alevi oldukları için böyle bir uygulamayla karşı karşıya kaldıklarını söyleyen Yıldırım, 'Ailem Kütahya'ya gittiklerinde birçok milliyetçe saldırıya maruz kalıyorlar. Pis Kürt, pis Alevi gibi hakaretlere maruz kalıyorlar. Düşünün annem su getirmek için çeşmeye gidiyor ve oradan ona hakaret ederek testisini kırıyorlar ve eve su getiremiyor. Birçok kez bu tür saldırılara ve uygulamalara maruz kalmış. Babam o zaman çalışmak istemesine rağmen 'sen Kürtsün, sen Alevisin' diyerek işe almıyorlardı. Böyle ayrımcı ve ağır bir dönemden geçtik. Onlarca acıya, kırıma ve zulme maruz kaldık' dedi. Kürt Aleviler olarak asimilasyon politikalarının dayatmasıyla karşı karşıya kaldıklarını dile getiren Yıldırım, devletin Kürt Alevi çocukları zorla kuran kurslarına gönderdiğine dikkat çekti. Kürtlerin göç edildikleri yerlerin yarı açık cezaevine dönüştüğünü söyleyen Yıldırım, insanların akşam dışarı çıkmalarının bile yasak olduğunun altını çizdi. Yıldırım, 'Ben bir keresinde öğretmenlik yaptığım okulda yönetici olmak istedim. Yazılı sınavda çok iyi bir not almama rağmen sözlü mulakatta Kürt ve Alevi olduğum için beni idareci yapmadılar. Kendi görev arkadaşlarım bile bana, 'Hüseyin hoca iyidir ama Kürt'tür, Alevidir' diyorlardı. Sırf kimliğimizden dolayı çok dışlandım' diye konuştu. Türkiye'nin asıl sahiplerinin Kürtler olduğunu belirten Yıldırım, devletten artık hiçbir beklentilerinin kalmadığına dikkat çekti. Özellikle Kürt Alevilerin inanç noktasında büyük engellemelere maruz kaldıklarını belirten Yıldırım, devletten kimlik ve inanç noktasında hiçbir beklentilerinin kalmadığını dile getirdi. 'Defalarca topraklarımızdan sürüldük' Seyit Rıza'nın torunu Aliekber Polat (77), Kürt Alevilerin 1938 yılından bu yana yaşadığı bütün acılara tanıklık ettiğini dile getirdi. Dersim İsyanı'nın bir soykırım olarak nitelendirdi. İsyanla beraber kendilerinin İzmir'in Seferihisar İlçesi'ne sürüldüğünü belirtti. Polat, 'O dönemde en büyük acıları biz yaşadık. Seferihisar'da ihtiyaçlarımızı bize verilen karnelerle gidermeye çalışıyorduk. Ondan sonra 1941 yılında yine Ovacık İlçesi'nin Dumantepe (Ağdat) Köyü'ne gittik. Burada yine 'dağdakilere yardım yataklık' ettiğimiz gerekçesiyle yine sürgün edildik. 1947'de yine geldik bu kez de 'terör' nedeniyle yine çıkardılar bizi köyümüzden. Ardından Elazığ'a yerleştik' dedi. 2004 yılında yine köye dönmek için Tunceli Valiliği'ne başvurduklarını söyleyen Polat, kendilerine 'Sizin dediniz Tuncelilere yardım etti gidin size Tunceliler yardım etsin' dediklerini bildirdi. Köylerine dönmek istediklerin belirten Polat, devletin köylülere baskı uygulayarak köylere dönmelerine engel olduğunu ifade etti. 'Alevilik tarihi devletle savaş tarihidir' 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle büyük acılar yaşayan Malatya ve Adıyaman'da da o dönemde bütün Kürt Aleviler işkencelerden geçirildi. Yoğun bir Türkleştirme politikasının uygulandığı şehirlerde birçok Kürt Alevi vatandaş Türkleştirildi. Diğer bölgedeki Kürtlerle iletişimi kurmak ve sol eğilime olan sempatilerini ortadan kaldırmak için birçok politika gerçekleştirilirken, 80'lerde dışarı çıkmanın bile işkence gerekçesi olduğu bir dönemi yaşadı. Şu an ise CHP'nin siyasetine alet etmek istediği Kürt Aleviler bu dönemde ise AKP tarafından kullanılmak isteniyor. Kürt Alevilerine yönelik baskının en çok yaşandığı yerlerden birinin de Malatya olduğunu belirten Abzer Yavaş (55), yapılan baskıların acısını bugün de hissettiklerine dikkat çekti. Türkiye'de yaşanan Alevilik sorunun tamamen bir demokrasi sorunu olduğunu altını çizen Yavaş, sorunun temelinde Kürt sorunun çözümsüz bırakılmasından kaynaklandığını belirtti. Kürt Alevilere yönelik imha ve inkarın geçmişinin çok eskilere dayandığını ifade eden Yavaş, demokratik açılımların yapılması gerektiğine değindi. Osmanlı tarihinde Müslümanlığı yaymak için Alevilere üzerine büyük bir baskının olduğunu hatırlatan Yavaş, '20'nci yüzyılla beraber Kürtler arasında bir ayırışım yaratmak adına sistem Kürt Alevilere yönelmiştirler. Tabi ki bunu yaparken başarıya ulaşılmadı. Sorun daha da derinleşti. Bu noktada Alevilerin sorunlarının çözülmesi için Kürt sorununa barışçıl çözülmesi gerekiyor' diye konuştu. Kürt Alevilere yönelimin diğer dinlere mensup insanlar arasında az da olsa bir ayrışma yarattığını belirten Yavaş, 'Alevilik tarihi devletle savaş tarihidir' dedi. Cumhuriyetle beraber Aleviliğin yok edilmesi gereken bir inanış olarak bakıldığını söyleyen Yavaş, Osmanlı'nın ötesinde bir uygulamayla karşı karşı kaldıkların ifade etti. Malatya'da yapılan propagandalarla Alevlilerin Kürt olamayacağının söylendiğine dikkat çeken Yavaş, bir Türkleştirme politikasıyla karşı karşı kaldıklarını ve birçok Kürt Alevi'nin kendisini Türk hissettiğini belirtti. Okullarda Kürt Alevi oldukları için hocaların kendilerine ayrımcılık yaparak düşük not verdiğini söyleyen Yavaş, 'Yapılanlar insanlığa sığmayacak şeylerdi. Malatya'da hatırlıyorum o dönemde işkenceden geçmeyen Kürt Alevi kalmadı. Ve insanların düşünceleri, inançları yerle bir edildi. Kürt Alevileri halen tek tipleştirme politikası dahilinde Türkleştirmeye çalışıyorlar' dedi. 'Kürt sorunun çözülmesi, Alevilik sorunun çözülmesidir' Alevi çocuklarının halen zorunlu din dersinin verildiğini belirten Pirsultan Abdal Derneği Malatya Şube Başkanı Abbas Uğurlu, din derslerinin Sünni ve Hanifi eksende verildiğine dikkat çekti. 'Zorunlu' kelimesinin kullanılmasının da dersin amacının ne olduğunu ortaya koyduğunu ifade eden Uğurlu, zorunlu din derslerinin kaldırılması, Madımak Oteli'nin müze yapılması, Diyanet İşler Başkanlığı'nın lav edilmesi ve Alevilerin inanç noktasında özgürlük istediklerini dile getirdi. Alevilerin anayasal olarak tanınması gerektiğine dikkat çeken Uğurlu, sorunların eşit yurttaş olma noktasında çözülmesi gerektiğine değindi. Alevilerin birçok kez katliamlardan geçirildiğini dile getiren Uğurlu, Sivas'ta öldürülen 35 kişinin devlet tarafından yakıldığını belirtti. Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri olarak Türkiye'de yaşanan kirli savaşa karşı olduklarını dile getiren Uğurlu, barışa katkı sunmak için ellerinden gelen her şeyi yapacaklarına işaret etti. 'Kan kanla yıkanmaz, kan suyla yıkanır' Adıyaman'da en büyük acıları 12 Eylül 1980 darbesiyle yaşadıklarını belirten İsmihan Ok (66), darbenin yapılmasıyla beraber insanların işkencelerden geçirildiğini, onurlarıyla oynandığını belirtti. Her zaman barıştan yana olduklarını dile getiren Ok, devletin ve hükümetin kendilerini anlamak istemediğinin altını çizdi. Devletin, köylerde insanlar arasında çelişki yaratarak birbirine düşürmek için ellerinden geleni yaptıklarına işaret eden Ok, yapılan uygulamalara rağmen başlarının her zaman dik olduğuna dikkat çekti. Kürt Aleviler olarak doğrudan asla şaşmadıklarını ifade eden Ok, kadın, çocuk, erkek herkesin köy meydanlarında işkenceden geçirildiğine işaret etti. Yaşanan bütün acıların tanığı olduğunu söyleyen Ok şunlara dikkat çekti: 'Bir gün içerisinde 4 kez evleri arıyorlardı. Evlerimizi jandarmalar bastığında darmadağın ediliyordu. Bize 'sizi bıktırmak için yapıyor' dediler. O günleri hatırladıkça içim kan ağlıyorum. Biz kadınları çamurlu tarlalara götürüp ora bize koşmamız emrediliyordu. Erkekleri ise hayvanlar gibi yürütmeye çalışıyorlardı. Yürümeyeni tartaklıyorlardı. İnsanlara 'kafanızı taşlara koyarak takla atın' diyorlardı. İnsanların bıyıklarını bile kestiklerini söyleyen Ok, kadınların sırtlarına erkekleri bindirerek jandarmaların koş emri verdiğini belirtti. Barıştan başka bir şanslarının olmadığını belirten Ok, 'Kan kanla yıkanmaz, kan suyla yıkanır' diye konuştu. 'Onlarca kez işkenceden geçirildim' Onlar kez işkenceden geçirildiğini söyleyen Şeyho Bilgiç (88), her gün köy meydanında askerlerin işkencesine maruz kaldıklarını söyledi. İnsanları köylerden toplayarak çamurlu alanlara götürüp tartakladıklarına değinen Bilgiç, 'Çamura atıyorlardı bizi ve yatıp kalkmamızı emrediyorlardı. Her gün aralıksız yapıyorlardı. O zaman onlara karşı çıkacak gücümüz yoktu. Gerçekten onurumuzla oynadılar. Hiçbir suçumuz yoktu ama her seferinden suç işlediğimiz gerekçesiyle tutukluyorlardı' diye konuştu.VOLKAN BORA / DİHA |
0 Yorum:
Post a Comment