Wednesday, October 22, 2008

ANADOLU’NUN EVLATLARI

Camp[1]

YÜZ YILIN TANIKLARI

“Bu kitapta, Anadolu’nun farklı dinden, farklı dilden, farklı milletten, farklı kültürlerden insanların başlarına gelenleri ibretle okuyacaksınız. ‘Bu kadar da olur mu? Bir ana, evladına bunu da yapar mı? Bir devlet kendi vatandaşlarına böyle davranır mı?’ diye soracak, anlatılanlara inanamayacaksınız. Halbuki bu kitap, gerçek hayattan birkaç sayfa, okyanustan sadece birkaç damladır.

Bu kitapta, son yüz yılda, istemeden, mecburiyetten, gözleri arkada kalarak Anadolu’dan, Türkiye’den ayrılmış, dünyanın dört bir yanına savrulmuş insanlardan otuz altısının, gerçek hayat hikayelerini okuyacaksız.”

640 sayfa

Fiyatı : 24.80 € + posta ücreti:

Almanya: 1.4€

Avrupa: 4.5€

Amerika & Kanada uçakla: 11.- €

Normal posta: 7.-€

Türkiye: Normal posta: 4.5 €

İsteme adresi:h_ kemal_yalcin@yahoo.de

Kitapta yer alanlar:

Nesrin Görsev – Doğan Görsev

Nusaybinli Sabri Atman

Los Angeles Ararat Huzurevi’nden

Karslı Rosa Razaryan

Balıkesirli Bedros Seropyan

Yozgatlı Mari Atamyan

Sırpazan Karekin Bekçiyan

Kapadokyalı Thomas Cosmades – Amerikalı Lila Cosmades

Yozgatlı Eftik Demirkapı- Hataylı Cevdet Demirkapı

İstanbullu Garo Eroyan

Ohannes Garavaryan – Karmen Garavaryan

Herman Hıntiryan – Arek Hıntiryan

Aydın Karahasan – Nevin Karahasan

Enver Karagöz – Işılay Karagöz

Vartkes Kaprielyan – Zağik Kaprielyan

Yaşar Kaya – Sayımgül Kaya

Hamdi Maskar – Havva Maskar

Midyatlı Albert Sevinç(Hadodo) -Tahranlı Shakeh Sevinç (Zeynalian)

İstanbullu Anjel Başar

Binali Bozkurt – Senem Bozkurt

Sivaslı Nişan Şimanoğlu

İstanbullu Seta Ağacan – Varujan Ağacan

İstanbullu Hrant Torunyan- Araksi Torunyan

Anadolu’nun Evlatları

Sunuş

“Anadolu” adı, Yunancada “güneşin doğduğu ülke” anlamına gelen “Anatolia” kelimesinin Türkçeleşmiş biçimidir. Anadolu, Türkçede ana kavramını, sevgiyi, zenginliği, büyüklüğü çağrıştırır.

“Güneşin doğduğu yer” olan bu topraklar on bin yıldan beri çok çeşitli medeniyetlere, kültürlere beşik; çeşitli halklara, milletlere anayurt, anavatan olmuştur. Anadolu’dan çok çeşitli dinler, inançlar, Tanrılar gelip geçmiştir.

Ahmet Arif, bir şiirinde “Havva Anan dünkü çocuk sayılır / Anadoluyum ben / Tanıyor musun?” dizeleriyle özetler Anadolu tarihinin derinliğini.

Türk boyları MS XI. yüzyılda Anadolu’ya geldiklerinde karşılarında toprağa yerleşmiş; sanatta, kültürde, bilimde, üretimde, ticarette gelişmiş Bizans İmparatorluğu’nu bulmuşlardı. Bu imparatorluğun içinde Ermeniler, Rumlar, Pontoslular, Kürtler, Araplar, Cenevizliler, Süryaniler yaşıyordu. Anadolu bir Hıristiyan ülkesiydi. Toplam nüfusları beş milyon kadar olan bu halklar Anadolu’nun sahipleriydi. XI. yüzyıl boyunca gelen Türk boylarının, aşiretlerin toplam nüfusları ise dört yüz bin kadardı. Türk boyları göçebeydi. Yerleşik halkların kültürlerine, üretim biçimlerine yabancıydı. O zamanlar henüz “Türkiye” diye bir kavram, bir devlet yoktu.

Anadolu’nun Türkleştirilmesi, Müslümanlaştırılması, Sünnileştirilmesi bin yıldan beri devam eden uzun bir süreçle olmuştur. Bu süreç, en hızlı ve en kanlı biçimiyle yirminci yüzyılda gerçekleştirilmiştir.

1914 yılında yapılan Osmanlı nüfus sayımına göre, Türkiye Cumhuriyeti’nin şimdiki sınırları içinde yaşayan toplam nüfus yaklaşık 16.5 milyondu. Bu nüfusun dört milyon kadarı Ermeniler, Rumlar, Süryaniler, Yahudiler, Yezidiler ve diğer Müslüman olmayan insanlardan meydana geliyordu. Toplam nüfusun dörtte biri gayrimüslimdi. 94 yıl sonra, 2008 Türkiye’sinde ise toplam yüz bin kadar Hıristiyan kalmıştır.

Nereye gitti, ne oldu bu insanlara?

Cumhuriyet döneminde, nüfus mübadelesi ve göçlerle Türkiye’ye gelen insanlardan çok daha fazla sayıda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, özellikle 6-7 Eylük 1955 hadiseleri sonrasında, Avrupa ülkelerine, Amerika’ya, Kanada’ya, Avustralya’ya ve dünyanın dört bir yanına kimi gönüllü, kimi gönülsüz göç etmiştir.

Ayrıca 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbelerinden sonra binlerce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Batı Avrupa ülkelerine siyasi nedenlerden iltica etmiştir. İlticacı akını tüm engellemelere ve zorluklara rağmen hâlâ devam ediyor.

Kolay mıdır bir insanın doğup büyüdüğü, köksaldığı topraklardan, yerinden yurdundan, varolduğu kültürel ve doğal çevreden kopması, ayrılması?

Bu kitapta, son yüz yılda, istemeden, mecburiyetten, gözleri arkada kalarak Anadolu’dan, Türkiye’den ayrılmış, dünyanın dört bir yanına savrulmuş insanlardan otuz dördünün gerçek hayat hikayelerini okuyacaksız.

Bu insanların tümü, benim çeşitli vesilelerle tanıma olanağı bulduğum insanlardır. Dostlarımdır, kardeşlerimdir, arkadaşlarımdır. Ben de onlardan biriyim. Aramızda kader birliği var.

Bu kitapta yer alan insanlardan her biri, söndürülmüş ocaklarını, yıkılmış hayatlarını, bin bir zorlukla yeniden kurmuş, kendi alanlarında başarılı olmuşlardır. Anadolu’nun refahı ve ilerlemesi için harcayacakları emeklerini, enerjilerini, yeteneklerini göç ettikleri ülkenin kalkınmasına harcamışlardır.

Kitapta yer verdiğim insanlar ve onların dahil olduğu milletler bir zamanlar Anadolu mozaiğinin değerli, ayrılmaz parçalarıydı. Anadolu kültürlerin, dinlerin, dillerin, ırkların özgürce yaşadığı, harmanlandığı, çiçeklendiği dönemlerde Anadoluydu. O zamanlar farklılıklar bir zenginlikti. Yunus Emre, “Adımız miskindir bizim / Düşmanımız kindir bizim / Biz kimseye kin tutmayız / Bütün insanlar birdir bize.” diyordu.

Son yüzyılda Anadolu’nun kültürel zenginlikleri solduruldu. Diller susturuldu. Anadolu mozaiği parçalandı, betonlaştırıldı. Bu kitapta Anadolu’nun farklı dinden, farklı dilden, farklı milletten, farklı kültürlerden evlatlarının başlarına gelenleri ibretle okuyacaksınız. “Bu kadar da olur mu? Bir ana, evladına bunu da yapar mı? Bir devlet kendi vatandaşlarına böyle davranır mı?” diye soracak, anlatılanlara inanamıyacaksınız. Halbuki bu kitap, gerçek hayattan birkaç sayfa, okyanustan sadece birkaç damladır.

Kitapta yer alan Anadolu’nun her evladı, kendi hayatını kendi diliyle anlattı. Ben onların anlatımlarına, düşüncelerine, değerlendirmelerine, yorumlarına müdahale etmedim. Herkesin anlatımlarını kaleme aldıktan sonra, kendilerine okudum. Onaylarını alarak yayınladım. Bu nedenle herkesin düşüncesi kendisini bağlar.

Bu insanlar, vatan hasretiyle, geçmişlerinin acı tatlı hatıralarıyla yaşayan ve gözleri açık giden Anadolu’nun özevlatlarıdır. Her biri, son yüzyılın canlı tanıklarıdır. Onlar Türkiye’den, Anadolu’dan farklı zamanlarda, farklı biçimlerde kopmuşlardır. Bazıları ayrıldığı yerleri bir daha hiç görememiştir. Bu nedenle kullandıkları Türkçe ve anlatım tarzları farklıdır. Cümle yapılarına, kelime bilgilerine bilerek dokunmadım. Bütünlük sağlamak amacıyla benzer soruları sordum. Kimseye soracağım soruları önceden söylemedim. Herkesin içinden geldiği gibi konuşmasına önem verdim.

Anadolu’nun Evlatları, aradan uzun yıllar, çok acılı olaylar yaşamalarına rağmen, “Nerelisiniz?” sorumu, “İstanbulluyum, Kapadokyalıyım, Tokatlıyım, Sivaslıyım, Malatyalıyım, Iğdırlıyım, Midyatlıyım!” diye cevapladılar. Hiçbirinde kin, nefret, intikam görmedim. Onlar Anadolu’yu, doğduğu toprakları hiç unutmamışlardı. Ya Tokatlılar, Kapadokyalılar, Maraşlılar, Yozgatlılar, İstanbullular kardeşlerini ve Anadolu, bağrından kopmuş evlatlarını sevgiyle hatırladı mı, hallerini hatırlarını hiç sordu mu? Kardeşin duymadığını eloğlu duydu yabanellerde!

Nasıl bir yönetim anlayışıdır ki, kendi gibi düşünmeyen, hakkını arayan, özgürlük isteyen vatandaşlarına hiç acımasız davranmış, bazen insanları birbirine düşman etmiş; akıl mantığın yerine şiddet kullanmıştır.

Anadolu’nun Evlatları keşke Anadolu’da kalsalardı! Keşke Anadolu’yu tek renkli beton yapmak için harcanan zaman; savaşlara, yıkımlara, kırımlara harcanan para Anadolu’nun çok kültürlü, çok renkli varlığını zenginleştirmeye harcansaydı! Keşke bu acılar yaşanmasa, bu gözyaşları sel olup akmasaydı!

Bu kitapta yer alan Anadolu’nun Evlatları’nın sevinçleri benim de sevincim, acıları benim de acılarımdır.

Bu kitabı birbirimizi anlamak, dünümüzü hatırlamak, geçmişin acılarından ve mutluluklarından bugünün ve geleceğin adaletli, barışçı, insancıl, özgür toplumunu yeşertebilmek için yayınlıyorum.

Hayatlarını olduğu gibi bana anlatmış, yazmış, açıklamış, zaman ayırmış olan Anadolu’nun Evlatlarına çok teşekkür ederim.

Kitabımı dikkatle okuyarak düzeltmeler yapan değerli kardeşim Brenda Başar, Sultan Yıldız ve Agop Yıldız’a; bana yardımcı olan arkadaşlarıma ve konuşma kasetlerini sabırla yazıya döken sevgili eşim Necla’ya teşekkürü bir borç bilirim.

Bochum, 8 Mayıs 2008 Kemal Yalçın

Geçmişle İlişkimiz

( 84 yaşındaki, Kayseri Talaslı Thomas Cosmades’in, 20 Eylül 2008 günü, Köln’de, Kemal Yalçın’ın “Anadolu’nun Evlatları” adlı kitabının tanıtım toplantısında yaptığı konuşmadır.)

Washington’daki Büyük Arşiv Merkezi’nin giriş kapısı üzerinde önemli bir yüreklendirme göze çarpar: “Geçmişi araştır, önsözdür.”

Herhangi bir kitaba onun önsözünü okumadan başlamak hiç kuşkusuz belirgin bir eksiklik ve ilgisizlik olur.

Kemal Yalçın’ın övülmeye değer son kitabı “Anadolu’nun Evlatları”nın Sunuş’unu dikkatle okumadan diğer bölümlerini okumaya başlamak konuyu kısır bırakır.

Her şeyin bir önsözü vardır: Dünyamızın, ulusların, kültürlerin, toplumların, ailelerin ve kişilerin... Bu önsözler ilgilenene sağlam ve etkin bir yol gösterici olabilir.

Ne yazık ki, ŞİMDİ’de, BUGÜN’de varlığını sürdüren kimi insanlar, olup bitenlerin önsözünü önemsemeden, yaşam gidişlerini düzenlemeye çalışıyorlar. Ünlü devlet adamı Winston Churchill (1874-1965) tanığı olduğu tarih dönemini ve ondaki olguları kapsayan altı ciltlik, hacimli anılar dizisini yazdı. Churchill, kitabının başlangıcında çarpıcı bir gözlemde bulunuyor:

“Geçmişten ders almayan, ondaki acı olayları yinelemeye mahkumdur.”

İçinde yaşadığımız bu dönem medyanın merceği altındadır. Günümüz dünyasında “Invesgative Reporting” “Araştırıcı bildirişim” yöntem’i medya alanını şekillendiriyor.

Güncel haberleri sadece gördükleri ve duydukları çerçevede halka ileten muhabirlere gülenler eksik değil. Nesnel haberciyim derken, herhangi bir konuyu enine boyuna araştırmadan, derinine inmeden, öznel bir dille yazmaya yeltenen kişi, yanlış bilgi vermenin kurbanı olmuştur. Günümüzde bu türden haber yapanlar pek çoktur.

Öte yandan, önemli bir olgunun ayrıntılarına uzanan, geçmişine ilişkin bilgi toplayan, karanlıkta kalmış noktaları aydınlığa çıkaran, gizlilikte saklı gerçekleri bilinçlendiren, didikleyen, deşen yazarlar basın ödülleri topluyor.

Bu dönemde haddim olmayarak her yazara seslenmek isterim:

Herhangi bir konuyu nesnellikten ayrılmadan tanıtmak istiyorsanız, onun taaa derinine inmeye, her ayrıntıyı incelemeye dikkatle önem veriniz. Bunları uygar bir davranışla ve cesaretle yapınız. Ele aldığınız konuları ve sorunları iyice elemeye, eleştirmeye uğraşınız, ter dökmekten kaçınmayınız. Sadece bu yöntemle hem öznellikten sıyrılabilir, hem de apaçık nesnel, okuyana yararlı olabilecek doğru bilgiler verebilirsiniz.

Duygularınızı, heyecanlarınızı, önyargılarınızı bir yana bırakınız. Yalnız bu tutum kişiye basın ödülünü getirebilir.

Kemal Yalçın bu sözlerle anlatılabilecek bir yazardır. Onun kitaplarında, roman biçiminde yazılmasına rağmen, nesnel, uzun araştırmalar sonunda elde edilmiş bilgi pek çoktur. Yazılarını dikkatle okurken her paragraf ve satırda bu inceliğe rastlanır. Sürükleyici, heyecanlandırıcı, kalemi okuyucuyu askıda bırakmıyan, dalıcı ve akıcı yazı biçimiyle etkisi gitgide boyutlanıyor. Bu yüzden Kemal Yalçın, günümüzün hatırı sayılır bir Türk yazarıdır. Topladığı takdir her kitabıyla birlikte çoğalmakta.

Başlangıçta anlattığım özdeyişi (motto) bir kez daha hatırlatmak isterim:

“Geçmişi araştır, önsözdür.” Kemal Yalçın tam bunu yaptı, yapmaya da devam ediyor. O Türk edebiyatında çığır açmış bir yazar oldu.

Kemal Yalçın tam bunu yaptı, yapmaya da devam ediyor. O Türk edebiyatında çığır açmış bir yazar oldu.

Kemal, benim gözümde, bu atılıma hiç çekinmeden, yılmadan, nabza göre şerbet vermeden dalan bir yazardır. Kendisiyle ilk tanıştığımda, “Sen bir çığır açmaktasın!” demiştim. Kemal’in açmış olduğu bu çığır, pek çok kişiyi, hiç bilinmeyen ufuklara taşıdı, başkalarını da aynı çığırın yolcusu haline getirdi. İnanıyorum ki, onun adı, daha geniş çapta duyulacak, uğraşları uzun boyutlara ulaşacak. Bu mutlu olaya katılmaktan ben de özel bir sevinç duyuyorum.

Kemal Yalçın’a bol başarılar diliyorum. Gerek son kitabı “Anadolu’nun Evlatları”, gerekse öbür kitaplarının Türkçe’de ve çevrildiği başka dillerde pek çok kişi için aydınlatıcı ve bilgilendirici olmasını tüm yüreğimle dilerim.

Konuşmamı noktalarken çok önemli bir bilgiyi sizlerle paylaşmak isterim. Dünya çapında nam sahibi olmuş, Anadolu toprakları üzerinde tarihsel-arkeolojik çok derin araştırmalar ve çalışmalar yapmış olan Profesör Arnold J. Toynbee (1889-1975) Anadolu’da doğan sonra da batan 17-18 uygarlıktan söz etmekte. Geniş çapta yayınlanan A Study of World History önde gelen bir tarih yapıtıdır. Yorumlayıcı bir tarih bilgini olan Dr. Toynbee, Anadolu uygarlıklarının niçin ve nasıl battığını aydınlatmaya çalışır. Yeryuvarlağının bu seçkin parçasında beliren en son uygarlık Türkün’küdür. Bu tamamlayıcı uygarlığın gerilere değil, aydınlatıcı-ilerici-katkıcı bir uygarlık atılımına yönelmesini candan dileyelim.

Köln, 20 Eylül 2008 Kapadokyalı Thomas Cosmades

No comments:

Post a Comment