Saturday, November 1, 2008

Kürtler göçertildikleri yerde savaşın rehinleri durumunda

“Ülkesizlik ve devletsizlik hissi”

 DIGITAL CAMERA ANF-PARİS / İnsanlar tarih boyunca çeşitli sebeplerle bir yerlerden bir zubeyitgun yerlere bazen daha iyi bir yaşam umudu ile bazen can güvenliği yüzünden göç etmiş bazen de direk olarak başka güçler tarafından bizzat göçertilmiştir. Kürtler de tarihleri boyunca defalarca yerlerinden yurtlarından koparılarak göçertilmiş ve hala da göçertiliyor. On yıldır g öçmenler ve göçmen psikolojisi üzerine çalışmalar yapan ve Paris’te René Descartes Üniversitesi, Psikoloji Enstitüsü’nde klinik psikolojide mastarını tamamladıktan sonra aynı üniversitenin Klinik Psikoloji ve Psikopatoloji doktora programında araştırmalarına devam eden klinik psikolog Zübeyit Gün ile göç, mültecilik ve psikolojik sorunlarını konuştuk.


Vatansızlık ve ülkesizliğin Kürtlerin göç bağlamında kimlikleri ile ilişkilerini de etkilediğini belirten klinik psikolog Zübeyit Gün, göçmenlerin gittikleri yerlerde ırkçı yaklaşımlarla karşılaştığını belirtiyor. Türkiye metropollerindeki yerli halkın göçmen Kürtlere hoşgörülü davranmadığını belirten psikolog Zübeyit Gün, büyük şehirlerde yaşayanların hemen hemen tüm problemlerinin kaynağı olarak Kürt göçmenleri göstermeye çalıştığını belirtiyor. psikolog Zübeyit Gün sorularımızı yanıtladı.

Öncelikle bir psikolog olarak göçü nasıl tanımlıyorsunuz?
- Göç, her şeyden önce bir tür karşılaşmadır. Göç edenle yerlinin karşılaşmasıdır. Bu karşılaşmada kültür çok önemli bir değişken olarak yer alır. Yani, göç basit anlamda fiziksel bir yer değiştirme değildir, bir sosyo-ekonomik sistemden diğerine, bir kültürel örüntüden diğerine geçmeyi de içerir. Bunlara yeni bir dili öğrenme yeni bir kültürün kodlarını çözme, yeni iklimsel özelliklere alışma zorunluluğunu da ekleyebiliriz. Kişi göç ettiğinde sudan çıkmış balığa döner. Karsılaşabileceği zorluklarla baş etmesi için gerekli sosyal destek ağlarından yoksun kalır. Bu durum göçmeni ruh sağlığı açısından daha kırılgan, zayıf, daha hassas kılar. Yani göç bir köksüzleşme ve kopuş deneyimidir. Göçmenin kimliğinin, kişiliğinin şekillendiği geliştiği sosyal, kültürel ve duygusal süreklilikten kopuştur, bahsettiğim. Bu deneyimin sonuçları toparlanabilecek bir sarsılmadan ağır psikolojik hastalıklara kadar uzanabilecek bir çeşitlilik içerir. Ve göç yapısı itibariyle karmaşık bir süreç olma özelliği taşır, bu olgunun toplumsal, tarihsel, ruhsal, ekonomik, kültürel özelliklerinin değerlendirilmesi gerektiği gibi, bunun kişisel boyutu da değerlendirilmelidir. Kısaca, göçün dışsal bir süreç olduğu gibi içsel bir süreçte olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Bu özelliğinden dolayı çok subjectif bir süreç olduğu söylenebilir.
Kürtler çok uzun yıllardan beri kitlesel göçler yaşıyorlar veya kendilerine bu yaşatılıyor. Kürt göçünün belirgin özellikleri nelerdir?
- Aslında Kürtlerin zorunlu göçertilmeleri, sadece TC tarihi içinde düşünülünce cumhuriyetin kuruluşundan günümüze belli aralıklarla sürdürülmüştür. Zorunlu göçertilmeler genelde Kürtlerin siyasal ve buna bağlı olarak askeri kalkışmaları sonucunda bu odakların dağıtılması ya da bir daha toplanamaması amacını taşımıştır. Bunu Şex Sait ayaklamasından sonra, Dersim İsyanı’ndan sonra görmek mümkündür. Son kitlesel göçertmeler ise 1992-3-4 yılları yoğunluklu olmak üzere 90’li yıllarda gerçekleştirilmiştir. Bu kitlesel göçertmelerde her seferinde amaç ayni olsa bile farklı yöntemler izlenmiştir. İlk baslardaki göçertmeler daha çok siyasal hareketlerde kilit ve oncu rol oynayan aile ve aşiretlerin sistemli ve yer göstererek göçertilmeleri seklinde gerçekleşmiştir. Buna örnek olarak iç Anadolu Kürtleri ve Çukurova Kürtleri verilebilir. Fakat yer gösterme ve sistemli göçertmeler hem göç ettirilenler hem de geri kalanlar üzerinde istenilen yıkıcı etkileri göstermediği görülünce 90’li yıllardaki kitlesel göçertmelerde farklı yöntemler geliştirilmiş. Aslında 90’li yıllardaki göçertmeler sistemsiz gibi görünse de durumun kendisi “sistemli bir sistemsizliktir”. Önceki deneyimler ışığında organize bir organizesizlik tercih edilmiş ve bunun hem bireysel hem de toplumsal düzeyde yıkım oluşturması için göç edilen yerde de göç edenlere yönelik sistemli yaklaşımlar geliştirilmiştir.
► Kürtlerin kitlesel olarak yerleştikleri yerlerin özellikleri nelerdir?
- Yaşanan savaştan dolayı özellikle 90’lı yıllarda göçertilen Kürtlerin göç yerleri açısından 4 temel eğilim taşıdıkları gözlenmektedir. Birinci eğilim; bölgedeki Diyarbakır, Van, Batman gibi büyük kentlere göçmek. Bunun sonucunda bu kentlerde çok önemli nüfus artışları yaşanmıştır. Elbette, bu kentlerin alt yapıları zaten yeterli değilken orantısız şekilde artan nüfus sonucunda çok ağır sosyal, kültürel, ekonomik, sağlık ve ruhsal problemler boy göstermiştir. İkinci eğilim; bölgeye yakın bölgelerdeki kentlere (İskenderun, Antalya, Mersin, İçel gibi) olmuştur. Bu eğilimin motivasyonlarından biri durumların düzelmesi durumunda dönme düşüncesidir denebilir. Kürt zorunlu göçünün en önemli özelliklerinden biri de zincirleme olmasıdır. Saydığımız kentlerde tanıdıkların, hemşehrilerin yada akrabaların olması önemlidir. Üçüncü eğilim; Türkiye’nin büyük metropollerine göç etmektir. Bunların başında, İstanbul, İzmit, İzmir ve Ankara gibi iller gelmektedir. Dördüncü ve son eğilim ise; Türkiye dışına özellikle de Avrupa’ya göç etmektir. Yurt dışına gerçekleşen zorunlu kurt göçünde de zincirleme göç etkisini görmek mümkün. Lakin tercih ettikleri ülkeler genelde tanıdıkları ya da akrabaları oldukları ülkeleri tercih etmişlerdir. Bilmedikleri bir ülkeye göçün zorlukları düşünülünce bunun anlaşılır bir tercih olduğu söylenebilir. Yurt dışındaki kürt nüfusunun varlığının temelde 3 periyodu içerdiği söylenebilir; 60’li yılların sonundaki isçi anlaşmaları, 80 darbesi ve daha önce gelmiş olanların aile birleşimleri ve son olarak, 90 sonrasındaki köy boşaltmaları ve çatışmalı ortamdan kaynaklı olan kitlesel göçlerdir. Her göç çekim alanının göç birimleri açısından farklı avantajları ve dezavantajları vardır.11em1Göç
►Genel olarak göçmenlerin yaşadığı psikolojik baskı ve sorunları nelerdir?
- Öncelikle göç deneyimine özel bir ruhsal hastalık olmadığını belirtmekte fayda var. Yani göç deneyiminin her zaman ve mutlaka ruhsal problemlere yol açacağını düşünmek doğru değildir. Ama farklı zamanlarda farklı göçmen popülâsyonlarla yapılan karsılaştırmalı çalışmalar bize göçmen popülâsyonun yerli popülâsyona göre daha fazla ruhsal sorunlar yaşadığını göstermektedir. Genel olarak alan deneyimlerimize ve yaptığımız araştırma sonuçlarına ve yapılan uluslar arası araştırmalara baktığımızda; göçmen popülâsyonda en fazla gözlenen ruhsal problemleri söyle sıralayabiliriz: Göç eden ergen ve çocuklarda en sık rastlanan problemler; geleceksizlik ve güvensizlik duygusu, uyku problemleri, kâbuslar, benlik çatışması, benlik algısında düşüklük, kişilik problemleri, ebeveynlerle yoğun çatışma, iki dillilikten kaynaklı dil problemleri örneğin kekemelik, okul başarısızlığı. Davranış bozuklukları, anxiyete bozuklukları, depresyon, psiko-somatik bozukluklar, altını ıslatma ve travma sonrası stres bozukluklarıdır. Göç, yetişkinlerde ise yoğun yalıtım duyguları, somatizasyon bozuklukları, şizofreni, anxiyete bozuklukları, depresyon, intihar, paranoya, madde kötüye kullanım (alkol, uyuşturucu madde v.b.) travma sonrası stres bozukluğu ve uyku bozuklukları gibi problemlere yol açabilmektedir.
Göç deneyiminde ruh sağlığını olumsuz etkileyebilecek değişkenler nelerdir?
- İnsan yaşamında fiziksel, sosyal ve kültürel çevre çok önemli bir yer tutar. Dolayısıyla yaşam sürecinde fiziksel, sosyal ve kültürel çevredeki değişmeler insan gelişiminin yönünü de etkiliyor. Gelişimin olumlu ya da olumsuz olması etkili faktörlerin değişim düzeylerine ve hızına bağlıdır. Fakat bazı gelişim ödevlerinin başarılabilmesi için ergenlik gibi gelişimsel açıdan önemli dönemlerde, gelişimde etkili faktörlerin istikrarlı bir şekilde sürmeleri gerekiyor. Böyle bir gerekliliğin yanında göç edenlerde istikrarlı ortam, çevre ve diğer değişkenler radikal bir şekilde değişmektedir. Bu değişen durum da kendi içinde birçok risk barındırmaktadır. Bu yüzden yaş, cinsiyet, göç turu, göç nedeni, nereye göç edildiği gibi birçok önemli değişkenden söz edilebilir.
O zaman şöyle sorarsak: göçün kadın, erkek, yaşlı veya çocukların psikolojik yaşamları üzerinde farklı etkileri ve sonuçları nelerdir?
- Göç yapısı itibarıyla ruh sağlığı açısından riskli bir deneyim olma özelliği taşısa da herkesi aynı şekilde ve aynı yönde (olumlu ya da olumsuz) etkilemez. Kişisel tarih, geçmişteki yaşantı ve deneyimler, göçün motifi gibi özellikler deneyimin yönünü ve etkilerini belirler. Göç çocuklar için hemen her zaman iradelerinin dışında ve zorunludur. Çünkü karar verme süreçlerine katılmazlar, göç edildiğinde fikirleri sorulmaz. Bu tespit bazen hatta önemli oranda kadınlar için de geçerlidir. Araştırmalar; göç edenler arasındaki en riskli grubun çocuklar, ergenler, yaşlılar ve kadınlar olduğunu gösteriyor. Çünkü çocuk ve ergenler gelişim süreçlerinin riskli zamanlarını yaşamaktadırlar. Sosyalizasyon süreçlerinin ortasındadırlar. Göç durumunda, ergenler ve çocuklar büyük bir alt üst oluş yaşarlar. Bu durumda hem büyümenin hem de yer değiştirmenin oluşturduğu stres ile baş etmek zorunda kalırlar. Bu gelişim dönemlerinde beklenen kimlik gelişimi, benlik kavramı, kendilik algısı ve ebeveynlerle ilişki alanlarında sarsılma ve savrulmalar yaşanabiliyor.
Göç etmiş çocuk, ergen ve gençler göçle beraber, kendilerini yeni ve eski kültürler arasında bir seçim yapmak zorunda oldukları bir pozisyonda bulmaktadırlar. Bu zor seçimler, çocuk, ergen ve gençlerde davranış problemleri ve farklı patolojilerin gelişmesine neden olabilir. Yaşla beraber esneklik ve uyum kapasitesinde bir düşüklük gözlenmekte ve bu durum yeni gelinen yere uyumu güçleştirmektedir. Yaşlılarda ise tersten bir süreç işler. Onlar hayatlarının önemli bir kısmını geçirdikleri yerin özelliklerini fazlasıyla içselleştirdikleri için yeni ortama daha kapalı oldukları gibi, geride bıraktıklarıyla bağları daha güçlü olduğu için kayıp duygusunu daha ağır yaşamakta ve bu kayıpların yasını daha fazla tutabilmektedirler. Bu da gidilen yere entegre olma surecini yavaşlatmakta ve sekteye uğratmaktadır.
Sahip olunan kültür ve kökene yönelik ayırımcılık, ırkçılık, aşağılama ve dışlama tutumları etkilerini yetişkinlerde gösterse de çocuklarda ve ergenlerde daha etkilidir. Öyle ki; aşağılama ırkçılık ve dışlanma sonucu oluşan öfke ve utanma yön değiştirir ve aileye yönelir, daha belirgin şekilde anne-babaya yönelir, aşağılanmanın nedeni kültürel özelliklerin devam ettiriciler ve taşırıcılar onlar görülür, bu kuşaklar arasında radikal kopuşlara ve çatışmalara neden olmaktadır. Gerçek bir zihinsel yarılma ve asimilasyon bu sürecin sonucudur, lakin zora dayalı asimilasyondan daha kalıcı ve daha etkilidir. Kişinin kendine güvenini olumsuz etkilemekte, potansiyelini gerçekleştirmesi önünde önemli bir engel haline gelmektedir.
► Kadınlardaki farklı etkileri nelerdir?
- Yaptığımız alan araştırmaları ve klinik deneyimlerimize dayanarak diyebilirim ki: Kürt göçmenlerdeki patolojiler cinsiyetlerine göre farklılıklar göstermektedir. Dediğim gibi kadınlar bu süreci daha ağır yaşıyor. Dolayısıyla yoğun yalıtım duyguları, depresyon, narsisim yaralanmalara bağlı benlik sayısında düşüklük ve somatik semptomlar gibi problemlerin daha çok kadınlarda gözlemlendiğini tespit ettik. Kadınların entegrasyonlarının erkeklere göre çok daha düşük olduğunu söyleyebiliriz. Bunu geleneksel toplumsal rollerin burada da sürdürülmesine bağlayabileceğimiz gibi, kimliklerini risk altında hisseden Kürtlerin kimlik taşırıcısı olarak kadınları görmesine de bağlayabiliriz.
* İşçi olarak göç etmek ile mülteci olarak göç etmenin farkı var mı?
- Göçü, ruh sağlığı açısından daha riskli kılabilecek değişkenlerden biri de göçün türüdür, yani zorunlu veya istemli olması. İstemli göç, daha iyi yaşam koşulları için yapılan göçtür genelde. Hayat kalitesini yükseltmek, yaşam doyumunu arttırmak motivasyonu temeldir. Sonuçta bu göçte de hayal kırıklıkları ve amaçlara ulaşamamak mümkündür, ama öncesindeki psikolojik, sosyolojik ve ekonomik hazırlık olumsuz sonuçları azaltmaktadır. En azından başarısızlık durumunda dönülebilecek bir ülke mevcuttur. Diğer yandan, zorunlu göç, isteğe bağlı olmayan, aniden, psikolojik, sosyolojik ve ekonomik hazırlıklar olmadan yapılan göçtür. Ya canını kurtarmak, hapse düşmemek, psikolojik yâda fizik şiddetten kaçmak için gerçekleştirilir. Dönüşü olmadığı bilinerek ama istemsiz, gönülsüz, kendi tercihi olmadan gerçekleşir. Bir yandan canını kurtardığı için, hapse düşmediği için yâda işkence görmeyeceği için bir rahatlama yaşamaktadır, diğer yandan ise ani şok ile baş etmek, kaybettiklerinin yasını tutmak, geride bıraktıklarına üzülmekte, hatta suçluluk duygularıyla baş etmek zorundadırlar. En zoru ise dönüşü olmayan bir göç olmasıdır. Bölgedeki süreçten kaynaklı ekonomik zorluklar da göçü tetikler bu nedenle işçi göçleri için de dolaylı zorunlu göç terimini kullanabiliriz. Türkiye metropollerine göç eden Kürtlere baktığımızda; göç edilen yer ile göç veren yer arasındaki kültürel, sosyal ve ekonomik farkların büyüklüğü böyle bir göçün şeklen iç göç fakat nitelik olarak dış göç özellikleri taşıdığını görüyoruz.
►Avrupa’ya mülteci olarak gelmek zorunda kalanlar ile işçi olarak gelenlerin karşılaştığı psikolojik baskıların farklılıkları nelerdir?
- Araştırmalar zorunlu göçün istemli göçe oranla ruh sağlığı açısından daha fazla riski içinde barındırdığını gösteriyor. Zorunlu göçü de kendi içinde incelersek insan eliyle yaratılan travmalar sonucu gelişen zorunlu göçler (militarist baskılar, iç savaşlar, soy kırımlar vb) doğa felaketleri sonucu gelişen zorunlu göçlere oranla göçmenin ruh sağlığını daha olumsuz etkilemektedir. Yani, göç; göç öncesi, göç sonrası ve göç sırasında yaşananların toplam etkisi sonucu oluşan bir deneyimdir. Dolayısıyla göçün ruh sağlığına etkisini bu üç süreçte yaşanılanlar belirler. Göç öncesinde yaşanılan olumsuz deneyimler (dışlanma, ayrımcılık, fizik ve psikolojik baskı, işkence, hapis gibi) yaşayanların yaşamayanlara oranla göçten daha olumsuz etkilendikleri söylenebilir. Ayrıca göçün illegal yapılması, göç sürecinde ölüm tehlikelerinin atlatılmış olması ya da yaralanmalar sonraki süreç üzerinde etkili olabilir. Son olarak göçmen olarak gidilen yerin özellikleri göçmenin ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkide bulunabilir. Mültecilik başvurusu surecinde yaşananlar göç öncesinde ve göç sırasında yaşanan problemlere yenilerini eklerse göçün riskli olma olasılığı daha da artmış olur.kurt zorunlu goc tehcir
►Göç alanlarının konumlarının göçmenler açısından avantajlar ve dezavantajları nelerdir?
- Örneğin bölge içindeki büyük metropollere göç etmenin göçün, göç edilecek yerde yaşanabilecek problemleri azaltması açısından bir avantaj olduğu düşünülebilir. Öyle ki, göç edilen yerdeki kültürel benzerlik, sosyo-ekonomik yapıya aşinalık, oraya entegrasyonu hızlandırmakta, göç edilen yerde bir yasam alanı yaratılması surecini oldukça azaltabilmektedir. Göçle yaşanan kayıpları telafisi daha mümkün görünmektedir. Yeni bir dil, yeni kültürel kodlar çözmek zorunda değildir. Sosyal destek ağlarının varlığı kayıpları telafide çok önemli rol oynamaktadır. Ama ruh sağlığı açısından aynı süreçten bahsedemeyiz. Kişi göç edilen yerdeki yapıdan ve göç edilen yerdeki yerlilerden kaynaklı ortaya çıkabilecek problemleri yasamayacaksa bile genel anlamda bölge içinde kalmasından dolayı, göç etmesine neden olan faktörlerden uzaklaşması ve etkisinden kurtulması mümkün görünmemektedir. Bu da onun göç öncesinde ve göç sırasında yasadığı travmanın ve buna bağlı ruhsal problemlerin daha uzun sürmesine hatta aradan yıllar geçmesine rağmen ayni sıcaklıkta yasamasına neden olmaktadır.
Bölgeden batıya göç etmenin, göç öncesinde ve göç sırasında yaşanılan problemlerin ve bunun yarattığı ruhsal yaralanmaların etkisinden kurtulma sürecine -bölge içinde kalanlara oranla- olumlu katkıda bulunduğu söylenebilir. Fakat çatışma bölgesinden uzaklaşılmasına rağmen riskler tamamen bertaraf olmadığı için ruhsal problemlerin iyileşmeleri bekleneninden daha uzun sürdüğü söylenebilir. Ekonomik kayıpların telafi fırsatı bölgeden daha fazladır. Fakat göç edilen yerdeki yerlilerle ilişkiler göz önünde bulundurulunca göç öncesi ve sırasında yaşanan sorunlara göç sonrası yaşanan sorunlar da eklenmiştir. Ben kendi araştırma ve klinik deneyimlerimden yola çıkarak söyleyebilirim ki, Kürt göçmenlerin ruhsal olarak en çok örselendikleri bölge Türkiye metropolleridir.
YERLİLER GÖÇERTİLEN KÜRTLERE KARŞI IRKÇI DAVRANIYOR
► Peki, Türkiye metropollerine yapılan göçertmelere baktığımızda buradaki yerli nüfusun göçle gelenlere bakışı nasıl?

- Türkiye metropollerine gerçeklesen göçün avrupa yapilan goce oranla, kültür şokunu azaltacağı, çünkü kültürel benzerlik ve tanışıklık, dile ve kültüre aşinalık; göçün yarattığı kopuşun, alt-üst oluşun etkisini atlatmalarına katkıda bulunabileceği düşünebilir. Ama Türkiye metropollerine göç eden Kürtler için bu tespit doğru değildir. Kültürler arası ilişkiden ziyade tarihsel süreçteki ilişkilerin niteliği de bu durumda belirleyici olmuştur. Türkiye metropollerindeki yerli halk, göçmen Kürtlere karşı kabullenici ve açık davranmamıştır. Kentlerinde yaşanılan hemen hemen tüm problemlerin kaynağı olarak Kürt göçmenleri göstermeye çalışmışlardır. Bu hem yerli halkın davranışlarında hem de resmi kurumların tutumlarında açıkça gözlenmektedir. Yoğun önyargılar, ayrımcılık ve ırkçılık çok yaygın durumdadır. Hatta bu ırkçı tutumların gizlenme gereği bile duyulmamaktadır, bahsi geçen metropollere vize konması tartışılmaktadır. Mevsimlik Kürt isçiler kent girişlerinde bekletilmektedirler, çalışmak için gitmek istedikleri kentlere sokulmadıkları gözlenmekte. En ufak bir adli olay linç girişimlerine dönmektedir. Yani zorunlu göç eden Kürtler Türkiye metropollerinde kaçtıkları savaşın rehinleri, rehineleri durumuna düşmüşlerdir. Yaşanılanların tanığı, kurbanı ve muhatabı olarak göçmenlerin yaşadığı çaresizlik, yakalanmışlık hissi, kıstırılmışlık hissi, ruhsal olarak çökmelerine neden olmakta, yaşadıkları travmalara yenilerini eklemektedir. Bu yaşanılan olumsuz deneyimler travmalarının süreklileşmesine neden olmakta ve atlatılamayan travmaların birikerek devam etmesine neden olmaktadır.
► Bu göç sorununda özellikle çocuklarda anadilin ruhsal durumun şekillenmesi açısından önemi nedir?
- Yapılan birçok çalışma ergen ve çocukların kültür şoku sorunlarıyla baş etmesinde, aileye ilişkin geleneksel ve kültürel değerlerin korunmasının olumlu etkide bulunduğunu bildirmiştir. Göç söz konusu olunca özellikle anadil çok önemlidir. Anadil ve göç edilen yerdeki dil ile kurulan ilişkinin çocuk ve ergenlerin uyum ve entegrasyonlarında önemli olduğunu gösteren birçok çalışma yapılmıştır. İzmir’de yaptığımız bir alan araştırmasında anadili bir değişken olarak ele alınmıştık. Kürtçeyi her fırsatta konuşan çocuk ve ergenlerin benlik saygıları, yaşam doyumları ve kültürlenme düzeylerinin kullanmayanlara oranla daha yüksek olduğunu tespit etmiştik. Bu tespit aslında uluslararası araştırmalarda başka topluluklarla yapılan araştırma sonuçlarınca da desteklenmekte. Bu çerçevede anadil becerisi, geleneksel-kültürel bir değer olarak alınırsa; göç eden ergenin kültürel normlarıyla barışık olmasının onun benlik saygısını, yaşam doyumunu olumlu etkileyebileceği ve ayrıca bu barışıklıktan dolayı göç edilen kültürle daha cesur ilişkiler kuracağı için kültürlenme düzeyinin yükselebileceği düşünülebilir. Kendi kültürel değerleriyle barışık olma durumu/düzeyi kendini dışa açmaya olumlu etkide bulunacağı düşünülebilir.
► Avrupa’da bulunan Kürtler de ırkçılıkla karşılaşıyorlar mı? Bunun Türkiye ile farkı nedir?
- Evet. Kürt göçmenler Avrupa’da da ırkçılıkla ve ayırımcılıkla karşılaşmaktadırlar. Fakat Alan araştırmalarımız ve klinik çalışmalarımızdaki anlatılarına bakarak diyebiliriz ki, Türkiye’de maruz kaldıkları ırkçılık onların psikolojilerinde daha derin izler bırakmaktadır. Bunun iki temel nedeni olduğunu söyleyebiliriz, birincisi Avrupa’daki ırkçılık onların kimliklerine direkt olarak yapılmamaktadır. Yani özellikle Kürt oldukları için ırkçılığa uğramıyorlar. Geldikleri ülkede yabancı oldukları için ayrımcılığa ve ırkçılığa uğradıklarını düşünmekteler. Genel olarak yabancı kategorisi içinde yani daha genel bir tanımlama içinde yer aldıklarını düşünerek bunu daha iyi tolore edebilmektedirler. Ama Türkiye’deki ayrımcılık, ırkçılığın direkt kimliklerini hedeflediğini yani kurt oldukları için bu tutumlarla karsılaştıklarını düşünmektedirler, dolayısı ile Türkiye metropllerindeki ırkçılığı ve ayırımcılığı daha yıkıcı olarak algıladıkları görülmektedir. Diğer bir etken ise ırkçılığa ülkeleri olarak algıladıkları bir yerde uğramadıklarını düşünmeleridir. Görüştüğüm insanlardan biri “burası onların ülkesi, ırkçılık yapmaları hoş değil tabi, ama o kadar da zoruma gitmiyor, ama kendi ülkemde ırkçılığa uğramayı kabullenemiyorum” diyordu. Avrupa Kürt mülteciler için çok farklı bir deneyim anlamına geliyor. Bilmedikleri bir ülkeye, bilmedikleri bir kültüre ve yapancı oldukları bir dile gitmektedirler. Göç edilen ülkedeki mülteci politikaları, ülkedeki insanların yabancılara yaklaşımları, gidilen yerde yakalanabilecek sosyal destek ağları süreci ağırlaştırabilir ya da hafifletebilir.
►Avrupa’daki Kürt göçmenler ile Türkiye metropollerindeki göçmenlerde yaşanan travmaların tedavileri bunların düzelme şekli ve süreleri açısından farklılıklar var mı?
- Normal koşullarda beklentiler, Avrupa’ya göc eden populasyonda daha fazla ruh sağlığı problemleri yaşanmasıdır. Ama tahminlerin tersine; göçertilen Kürt göçmenlerle yaptığımız araştırmalar ve klinik deneyimlerimize dayanarak diyebiliriz ki: Avrupa’ya zorunlu göç etmiş Kürt popülasyonda, göç öncesinde ve göç sırasında yaşanan travmaların ve ruhsal yaralanmaların iyileşme süresi hem metropollere göç edenlerden hem de bölge içinde göç edenlerden daha kısadır. Yani göçertilmeye bağlı gelişen patolojiler daha iyi bir iyileşme seyri izlemektedirler. Bunu çatışma ortamından uzaklaşmaya ve risklerin önemli oranda elimine edilmesine bağlayabiliriz. Diğer yandan, gelinen ülkedeki mültecilik başvuru sürecinden kaynaklı önemli problemler yaşanmaktadır. Eğer başvuru reddedilirse yasadışı bir konumda kalmaları, bununla ilgili yakalanma korkuları geldikleri yerdekine benzer deneyimler yasamalarına neden olmaktadır, böylece o zamanki ruhsal problemler tekrar alevlenmekte ve hatta bu alevlenenlere ek olarak burada yasadıkları korkular eklenerek daha da katlanamaz hale gelmektedir. Kâğıtsız olunmasından dolayı, bu gününe ve yarınına sekil verememektedir. Bu da ağır patolojilerin gelişmesine davetiye çıkarmaktadır. Ebetteki göç edilen yerlerde önemli oranda Kürdün bulunması ve onların kendi aralarında kurdukları sosyal destek ağları bu süreci daha rahat atlatmalarına katkıda bulunmaktadır. Ama yine de her göçmeni ilk bekleyen yalnızlaşma ve izolasyondur.
► Avrupa’da yaşayan göçmenlerden siyasi mücadelelerine devam eden veya çeşitli derneklerle ilişkide olanlarla bu toplumdan uzak duranlar arasında psikolojik durum açısından farklılıklar var mı?
- Elbette var. Bu ilişkiler, Avrupa ya göç eden Kürtlerin ruh sağlığı açısından önemli bir değişken olarak dikkat çekiyor. Fransa’da yaptığımız araştırmada, politik olarak örgütlü olanlarla olmayanları ruh sağlığı açısından karsılaştırdık ve politik olarak örgütlenip bir gruba angaje olanlar ile herhangi bir siyasi gruba angaje olmayanların ruh sağlığı gelişimleri arasında anlamlı farklılıklar olduğunu gördük. İlişkilenen politik grup göçmenlerin sosyal destek ve güvenlik ihtiyaçlarını karşılamakta ve psikolojik koruyucu bir faktör olarak yaşamlarında yer almaktadır. Özellikle göç edilen yerden kaynaklanabilecek problemleri aşmada faydalı olabilir. Fakat, politik gruptaki dinamiklerden kaynaklı, tarvmatik deneyimlerin sürekli gündemde tutulması travmaya bağlı semptomların iyileşmesini geciktirebilmektedir. Diğer yandan, politik gruba dâhil olmayanların göç sırasında ve göç öncesinde meydana gelen ruhsal yaralanmaların iyileşmesi daha çabuk olurken, Avrupa’daki göç koşullarından kaynaklı patolojilere daha sık rastlanmaktadır.
► Uluslararası alanda devlet statüsüne sahip olmaması mülteciyi nasıl etkiliyor?
- Ülkesizlik ve devletsizlik hissi yani bir yere ait hissedememe, göçmenlerin yükünü ve psikolojilerinin bu süreçten olumsuz etkilenme olasılığını arttırmaktadır. Örneğin Avrupa’daki Kürt göçmenlerle yaptığım klinik görüşmelerde onlara Fransa’da kendilerini evlerinde hissedip hissetmediklerini sorduğumda verdikleri cevap “hayır hissetmiyoruz” idi. Ama sadece burada değil hiç bir yerde kendi evlerinde hissetmediklerini hemen ekliyorlardı. İnsanin ruh sağlığının devamlılığı için en temel şartlardan biri olan kendilerini güvende hissetme ve kimlik gelişimi için şart olan bir yere ait olma hissinin yaralanmış olduğu acık. Vatansızlık duygusu Kürtlerin göç bağlamında kimlikleri ile ilişkilerini de etkilemektedir. Normal koşullarda göç bağlamında köken ülke idealize edilir, Kürtlerin idealize edecek bir ülkeleri olmadığı için kimliklerini idealize ettikleri gözlenmektedir.k1jc2
► Son yıllarda Kürdistan’da yaşanan savaşla birlikte Avrupa’ya göç eden Kürtlerden mülteci kamplarında ve sonrasında intihar eden birçok Kürt oldu. Mültecilikle intihar arasında bir ilişki var mı?
- Mültecilik sürecinde yaşananlar intiharı tetikleyen faktörlerinden biri olabilir, ama sadece bununla açıklayamayız. Öncesinde yaşananlar, yani kişisel tarihi nedir, toplumsal tarihi nedir, göç öncesinde sırasında ne yaşamıştır, bunları incelemeden genelleme yapamayız. Yukarıda bahsettiğim değişkenlerden bir ya da birkaçının olumsuz olması göçmen kamplarında yaşananları daha katlanmaz kılabilmektedir. Kurt zorunlu göçü iyi incelendiğinde, göç ilk önce köyden en yakin ilce yâda il merkezine gerçekleşmekte, burada tehlikenin sürdüğü görülüp daha büyük ve daha uzak oldukları için Türkiye metropollerine göç edilmektedir. Orada hem yerlilerin ırkçı ve ayırımcı davranışları hem de görece az da olsa riskin sürmesi onları son çare olarak Avrupa kapılarına itmektedir. Bu süreç her acıdan tüketici bir süreçtir. Son çare olarak gelinen kapıda karsılaştıkları tutumlar, kamplara kapatılmaları onları intihar noktasına kadar getirebilmektedir. Dünyada kaçacak, gidecek bir yerinin olmadığı duygusu, çaresizlik ve tükenmişlik sendromu kamplardaki intiharları tetikleyebilir. Fakat son süreçte Kürtlerin yaşadığı ülkelerde intiharlar dikkat çekmektedir. Bunun ayrıca ele alınması ve araştırılması gerektiği kanısındayım.
►Avrupa ülkeleri dikkate alındığında gelinen ülkelerin bu mültecileri göçmenleri karşılama ve onları entegre etme arzusu ne düzeyde ve bu mültecilerin psikolojisini nasıl etkiliyor?
- Göç edilen yerdeki ülkenin yerlileri olduğu kadar o ülkenin göçmenlere yönelik hizmet ve yasaları da göçmenlerin entegrasyonları, gelişimleri ve ruh sağlıkları için hayati önem taşımaktadır. Özellikle göç sonrası dönem açısından göç edilen yerin özelliklerine de bakılmalıdır. Göç edilen yer ne kadar kucaklayıcıysa, ne kadar az dışlayıcı, ırkçı ve ayrımcıysa, kayıpları telafi etmeye ne kadar müsait ise göçün olumsuz etkileri o kadar azalacaktır. Göç edenlerle yerleşiklerin birbirlerini sahiden tanımamaları ve önyargılarla yüklü bir şekilde şiddete dek varabilen gerginlikler üretmeleridir. .

No comments:

Post a Comment