Wednesday, October 22, 2008

2 - Osmanlı’dan bugüne Kürtler ve Devlet

21trf14Ataturk_1919_Sivas-1[1]

     2- Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde Kürtler temsil edildi mi?

Ayşe Hür-Taraf

Mustafa Kemal Vahdettin görevlendirmesiyle, 3. Ordu Müfettişi ve ‘Fahrî yaver-i hazret-i şehriyari’ unvanı ile 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktıktan kısa süre sonra Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki bazı Kürt aşiret reislerine telgraflar çekmişti. Telgraflarda kendisinin Sultan tarafından atandığını yakın bir zamanda Kürdistan’ı ziyaret etmek istediğini söylüyor, aynı zamanda ülkenin işgalci güçlerden kurtuluşu için onlardan destek istiyordu. Osmanlı Meclis-i Mebusanı ve Diyarbakır’daki Kürt Kulübü’nün üyesi Kamil Bey’e ve Diyarbakır’lı Cemil Paşazade’ye çektiği telgraflarda, İngiltere’nin bağımsız Kürdistan’ı Ermeni çıkarlarına kurban etmeye çalıştığını, halbuki Kürtlerin ve Türklerin kardeş olduğunu söyledikten sonra ‘Bizim varlığımızın Kürt’lerin,Türk’lerin ve bütün Müslümanların yardımına ihtiyacı var. Genel olarak hepimiz bağımsızlığımızı korumalıyız ve ülkemizin bölünmesine izin vermemeliyiz. Ben Kürt’lere, Osmanlı Devletinin parçalanmaması şartı ile, onların gelişmesine ve ilerlemesine vesile olacak bütün hukuk ve imtiyazın verilmesinden yanındayım” diyordu. (Ghalib Sabah, “The Kurds between Sevres and Laussanne: to what extend does the Treaty of Sevres justify the Kurds’ nationalism aspiration?”, Londra Üniversitesi Tarih Bölümü’nde kabul edilmiş master tezinden, s.26)
KÜRT LAWRENCE FAKTÖRÜ • Mustafa Kemal’i bu vaatleri yapmaya götüren en önemli faktör İngiltere’nin 1919’un yazında, Kürt’lerin ‘devlet kurma kapasitesi’ni anlamak için daha sonra ‘Kürt Lawrence’ olarak tanınan istihbarat binbaşısı E.W.C. Noel’i, Kürdistan’a göndermesiydi. Bağımsız Kürdistan devletinin ateşli taraftarı olan Noel, Celadet Bedirhan ve Kamran Bedirhan başta olmak üzere Bedirhanilerle ilişki kurmuştu. Bu haber Mustafa Kemal’e ulaştığında Noel ve arkadaşlarının tutuklanması için emir çıkardı. Bu işte bazı Kürt aşiret reisleri Mustafa Kemal’e rehberlik ve yardım ettiği gibi Mustafa Kemal’e destek mesajları gönderdiler. Halbuki Noel’in Nisan 1919’da Musul’dan çıkarak bir çok merkeze uğradıktan sonra Haziran ayında Diyarbakır’da sona eren gezisi Kürtlerden ziyade Yunanlıların Ege’ye yaptığı çıkartmadan sonra hemen hepsi eski İttihatçı olan Kürt Kulübü üyelerinin hakim olduğu bölgede, bir katliama uğramaktan korkan gayrimüslimlerin durumunu tespit etmeye yönelikti. Noel gezi sırasında bazı önemli Kürt aşiretlerinin ‘ulusal’ bir yapıyı taşıyacak güçte ve gelişmişlikte olmadığını da tespit etmişti. Nitekim bir süre sonra başka gerekçeler de araya girince İngilizler ‘bağımsız bir Kürdistan’ projesinden vazgeçtiler. Bunun üzerine Mustafa Kemal Kürtleri, Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin (VŞMHC) Erzurum’da yapılacak genel kongresine davet etmeye karar verdi. (Andrew Mango, “Ataturk and Kurds”, Vol. 35, No.4, 1999, s. 1-10)
WILSON PRENSİPLERİ • VŞMHC, 1918’de İttihatçılar tarafından İstanbul’da kurulmuştu. Amacı, Doğu Anadolu bölgesinde bir Pontus devleti ya da Ermenistan kurulmasını önlemekti. Erzurum’a giderken hem Türk tarafının hem de Kürt tarafının temel beklentisi, Mondros Mütarekesi ile her köşesi yabancı işgaline uğramış Anadolu’da, ABD Başkanı Wilson’un ‘14 İlkesi’ uyarınca bir çıkış yolu bulmaktı. Çünkü Wilson ilkelerinin temelini savaş sonrasında kurulacak dünya düzeninin ‘milliyet esasına göre’ olması oluşturuyordu. 14 İlke’nin 12. maddesi ise “Osmanlı İmparatorluğu’nun Türk olan kısımlarının Osmanlı egemenliği sağlanacak fakat Türk olmayan diğer halklara otonom idareler verilecek, Çanakkale Boğazı’nın milletlerarası garanti altında her milletin gemilerine daimi suretle açık olacak” diyordu. Wilson’un Ermeni mandası konusunda isteksiz olması da eklenince Kürtler ve Türkler, ABD’ye iyice sempati duymaya başlamışlardı.
İTTİHATÇILARIN HAKİMİYETİ • 23 Temmuz 1919’da başlayan kongreye, Türklerin ağırlıklı olduğu Erzurum Vilayeti’nden 24 (bazı kaynaklara göre 26) kişi, Sivas Vilayeti’nden 12 (bazı kaynaklara göre 10) kişi, Trabzon Vilayeti’nden 18 (bazı kaynaklara göre 16) kişi katılırken, Kürtlerin ağırlıklı olduğu Bitlis Vilayeti'nden dört kişi, Van Vilayeti’nden iki kişi katılmıştı. Bunlardan 33’ü (bazı kaynaklara göre 53’ü) İttihatçı, ikisi Hürriyet ve İtilafçı idi. Delegelerin 22’si Kürt asıllıydı ama Kürtleri temsil etmiyorlardı. Aksine, İttihatçıların Türkçülük ideolojisini benimsemiş kimselerdi. (Derviş Kılınçkaya, “Milli Mücadele’de Kongreler ve İttihatçılık Sorunu”, http://www.ait.hacettepe.edu.tr/akademik/arsiv/kongr.htm.)
Öte yandan, kongreye Alevi (Kızılbaş) Kürtlerin yurdu olan Dersim Vilayeti’nden kimse seçilmemiş ve katılmamıştı. Yine ağırlıklı olarak Kürtlerin yaşadığı Elaziz’den katılacak dört kişiyle, Mardin’den katılacak üç kişiyi Elaziz Valisi Ali Galip engellemişti. Diyarbakır’dan seçilen üyeleri ise (kaç kişi bilinmiyor) Diyarbakır Valisi engellemişti. Kürt milliyetçiliğinin önderlerinden olan Cibranlı Miralay Halit Bey kongreye davet edildiği halde mazeret gösterip katılmamıştı. (Bunun nedeni 1925’te anlaşılacaktı.) Seyit Abdülkadir’in başını çektiği Kürt Teali Cemiyeti ise, Erzurum Kongresi’nce gönderilen heyeti sessizce dinleyip, başlarının çaresine bakmalarını söylemişti. Bağımsız Kürdistan peşindeki Bedirhaniler ise yurt dışına çıkmışlardı.
Böylece Kürt milliyetçiliğinin temsilcileri olmadan toplanan Erzurum Kongresi’nin 7 Ağustos 1335/1919 tarihli Beyannamenin 1. maddesinde Erzurum, Sivas, Diyarbakır, Mamuretülaziz, Van, Bitlis Vilayeti dahilindeki toprakların ve üzerlerinde yaşayanların ayrılamayacağı ifade edilerek, Türk milliyetçilerinin Misak-ı Milli söylemi kağıda geçiriliyordu. Beyannamenin 8. maddesinde ise Wilson’un ‘milletlerin kendi kaderini tayin hakkı’ prensibinin geçerliliği vurgulanıyor, konunun toplanacak ‘milli meclis’te ele alınacağı vaat edilerek, deyin yerindeyse, Kürtlere ‘havuç’ uzatılıyordu. (Kongre hakkında ayrıntılı bilgi için: Cevat Dursunoğlu, Milli Mücadelede Erzurum,Ankara 1946; Süleyman Necati’nin Hatıra Defteri, Yay. Haz. Ali Birinci, İstanbul 1999)
SİVAS KONGRESİ’NDE NE OLDU? • Peki, Mustafa Kemal'in ‘asıl’ kongre kabul ettiği Sivas Kongresi'nde Kürtler temsil edildi mi? Maalesef hayır. Sivas’a gitmek üzere Erzurum’da seçilen 8 kişilik ‘Heyet-i Temsiliye’ şu üyelerden oluşmuştu: Mustafa Kemal (Eski Üçüncü Ordu Müfettişi); Rauf Bey (Eski Bahriye nazırı), Hoca Raif Efendi (Eski Erzurum Milletvekili), İzzet Bey (Eski Trabzon Milletvekili) , Servet Bey (Eski Trabzon Milletvekili), Şeyh Fevzi Efendi (Erzincan’da Nakşî Şeyhi), Sadullah Efendi (Eski Bitlis milletvekili), Hacı Musa Bey (Mutki Aşiret Reisi.)
Bu sekiz kişiden son beşi, Erzurum Kongresi’ne delege olarak bile katılmamışlardı. Trabzonlu delegeler o günlerde Milli Mücadele’ye katılmak yerine özerk bir Trabzon oluşumu peşinde koşan Trabzonluları ikna etmek için seçilmişti, Kürt delegeler ise Türk-Kürt ittifakı görünümünü pekiştirmek için listeye yazılmışlardı. Mustafa Kemal’in Erzurum’a özel olarak davet ettiği Mutkili Hacı Musa Bey, bölgesinde zorbalığıyla tanınan bir aşiret reisiydi, korkusundan bölgesinden çıkamadığı için Sivas’a da gidememişti.
Sonuçta, 4 Eylül 1919’da açılan Sivas Kongresi’nde Mustafa Kemal ve arkadaşlarıyla beraber sadece 38 kişi hazır bulundu. Kongre’ye Osmanlı dönemi yöneticilerinden İttihatçı Mazhar Müfit’in (Kansu) dışında herhangi bir Kürt asıllı katılmadı. Diyarbakır temsilcisi olarak giden İhsan Hamid, Sivas’a yetiştiğinde kongre sona ermişti. Ancak, kongreye katılmayan İhsan Hamid, Sadullah Efendi ve Hacı Musa Mutki adlı üç Kürt reisi, 12 üyeden oluşan başkanlık konseyine seçilerek Türk-Kürt ittifakı zahiren de olsa kuruldu. Kongreye damgasını İttihatçılık ve manda meseleleri vurduğu için, Wilson Prensipleri uyarınca ‘kendi kaderini tayin hakkı’ gibi konular ele alınmadı. Kongrenin sonuç bildirisinde sadece "Milli iradeyi temsil etmek üzere Millet Meclisi'nin derhal toplanması mecburidir" gibi muğlak bir ifadeyle yetinildi ve Ankara’ya doğru yola çıkıldı. (Uluğ İğdemir,  "Sivas Kongresi Tutanakları, 1999.)
BÜYÜK DEVLETLER KÜRTLERE İHANET Mİ ETTİ? • 1916 tarihli meşhur Sykes-Picot Andlaşması çerçevesinde Irak, İngiltere nüfuz bölgesi olarak tanımlanmıştı. İngiliz Hükümeti ele geçirilen topraklarda oluşturulacak yönetim modellerine karar vermek üzere Lord Curzon başkanlığında bir komisyonu görevlendirmişti. Ama İngiltere Kürtler için belli bir politika geliştirmemiş gibi görünüyordu.
İngilizler uzun süre ‘Kürdistanlı Lawrence’ Binbaşı W. C. Noel aracılığıyla politika geliştirmeye çalıştılar. Binbaşı Noel’in önerisi, Kuzey Kürdistan denilen Güneydoğu Anadolu bölgesinde İngiltere’nin gözetiminde özerk bir idare kurmaktı. Halbuki Britanya’nın Irak Valisi Sir Arnold Wilson ‘Kürdistan terimi genel anlamda coğrafi bir ehemmiyeti olmayan, müphem (belirsiz) bir terimdir… Bugün Suriye, Türk ve Irak sınırlarının kesiştiği bölgelerdeki büyük dağlar arasında uzanan vadilerde yaşayan Kürtlerin ait oldukları aşiret dışında pek fazla birlik ya da bağlılık duygusu yoktur...’ diyordu.
Kemalist güçlerle İngiltere arasındaki çekişmelerin Musul’da yarattığı boşluktan yararlanmak isteyen Şeyh Mahmud Berzenci adlı Kürt beyi, 22 Mayıs 1919’da Süleymaniye’deki İngiliz birliklerini esir alıp bağımsız Kürdistan hükümetini ilan edince İngilizlerin tepkisi sert oldu. Haziran ayına gelindiğinde Berzenci Hindistan’a sürgüne gönderilmişti bile. Çünkü A. Wilson’un selefi Sir Percy Cox, Kerkük ve Musul petrollerinin önemini fark etmişti ve bölgede bağımsız bir Kürdistan’ın kurulmasının bu zenginlikten vazgeçilmesi anlamına geldiği konusunda merkezi ikna etmişti. Nitekim 1919 sonlarında, Suriye’den Paris Barış Konferansı’na gitmeye çalışan Kürt delegeler, İngiliz ve Fransız yetkililer tarafından çeşitli yöntemler kullanılarak (havalar bozuk, gemi bozuldu, tamire alındı vs.) oyalandılar, engellendiler.
Ağustos 1921’de, Irak manda yönetimi kuruldu. Faysal, Bağdat’ta krallık tacını giyerken, Milletler Cemiyeti (MC), Kürtlere özerklik verilmesini tavsiye etmişti. Ancak Britanya, Kürtlerin taleplerine ve MC’nin önerilerine hiç olumlu karşılık vermedi. Ancak Araplarla Kürtler arasındaki çatışmaların sertleşmesi üzerine Ekim 1922’de Berzenci’yi Hindistan’dan getirip bazı yetkilerle ‘Özerk Kürdistan’ın başına koydular. 1923’te İngiltere ile Irak arasında anlaşma yapılarak özerk Kürdistan yine Irak’a bağlandı. İngiltere 1924 ve 1927’de tekrar başkaldıran Berzenci’ye son darbeyi 1930’da vurdu ve 1941’e kadar Irak’ın güneyine sürgüne gönderdi. Berzenci 1956’da sürgünde öldü. (Paul C. Helmreich, Sevr Entrikaları, Sabah Kitapları, 1996, ilgili sayfalar.)
SOVYET RUSYA’NIN TAVRI • 26 Nisan 1920’de BMM adına Lenin’e bir mektup yazan Mustafa Kemal ‘Batılı emperyalistlere karşı Sovyet Rusya’dan destek talebinde bulunmuştu. Sovyet Rusya Dışişleri Komiseri Çiçerin’in 3 Haziran tarihli cevabında ‘Türk Ermenistan’ı, Kürdistan, Lazistan, Batum ili, Doğu Trakya ve ahalisi karışık Türk ve Arap olan bütün yerlerin, ‘kendi kaderlerini belirlemesi’ gerektiği belirtiliyordu. Rusya’nın yardımına muhtaç olan Mustafa Kemal 20 Haziran 1920’de Lenin’e gönderdiği ikinci mektubunda ‘bu prensipler bizim de samimi ve ciddi prensiplerimizdir. Garp devletleriyle olan mücadelemizin esas amacı da budur. Koşulları oluştuğunda ve fırsat bulunduğunda bu kurallar uygulanacaktır’ demişti. Ancak iki hafta sonra meclisin gizli oturumunda asıl niyetini gösterdi “…Arabistan ve Suriye’nin –hududu milli haricinde müstakil bir devlet olmasını… Erivan Cumhuriyetini tesis ve teşkil eden Ermenierin müstakil olmalarını ve bapta arzları her ne ise zaten kabul etmişizdir. Fakat Kürdistan, Lazistan vesaire hakkında değil.” (TBMM Gizli Celse Zabıtları, c. I, TBMM Basımevi, 1980, s. 73.) Yani Mustafa Kemal o sırada Fransızların otorite alanına giren Suriye’nin ya da Sovyet Rusya’nın kontrolündeki Ermenistan’ın ‘müstakil’ olmasına evet diyor ama kendi otorite alanındaki Kürtlerinkine hayır diyordu. Bu tavır elbette meclisteki Kürt asıllı milletvekilleri tarafından eleştirilmedi.
Ama Kürtler için asıl şansızlık, Mustafa Kemal’in ordularının I. İnönü Savaşı ile Yunan ordularını püskürtmeye başlamasıydı. 16 Mart 1921’de imzalanan Moskova Anlaşması ile Kürtlerin kaderi iyice netleşmişti. Şeyh Mahmut Berzenci’nin ‘Kürt halkının kendi kaderini Sovyet halkının kaderiyle birleştirmeye hazır olduğunu’ bildirerek yardım talebinde bulunduğu iki mektubuna Sovyet Rusya yanıt bile vermedi.1923 yılında, Ermenistan’la Yukarı Karabağ arasında kalan Laçin, Qelbejer, Kubatlı, Zengilan gibi yörelerde kurulan ‘Kızıl Kürdistan’ adlı özerk bölge ise ancak 1928’e kadar varlığını sürdürebildi.
SEVR’DE KÜRT-ERMENİ İTTİFAKI NASIL BOZULDU? • Birinci Dünya Savaşı’nın hesabını görmek üzere Ocak 1919’dan Ocak 1920’ye kadar süren Paris Barış Konferansı’nda neler oluyordu? İngiliz ve Fransızların kendi kontrolleri altındaki bölgelerden gidecek Kürt delegelerine çıkardıkları engeller yüzünden Kürtleri konferansta Kürtçe bilmediği bile söylenen Osmanlı Devleti’nin Stockholm Büyükelçisi Şerif Paşa temsil etmişti. Kürt halkı ile organik bir bağı olmayan Şerif Paşa, meslekten gelen becerisi ve hırsı ile muhayyel bir Kürdistan’ın pazarlığını yapmaya başlamıştı. Ne var ki Şerif Paşa’nın Sevr’de Ermeni heyetinin Başkanı Bogos Nubar Paşa’yla imzaladığı muhtıra, Kürt ülkesinin sınırlarını Van Gölü’nün güneyinden geçirdiği ve fazlaca topraksal tavizler içerdiği için Bedirhanlar tarafından; Ermeni ‘gavuruyla uzlaştığı’ için de Şemdinanlar tarafından reddedilmişti. (Bedirhanlarla Babanların temsil ettiği devrimci gelenek ile Şemdinanlar ve Seyit Abdülkadir’in temsil ettiği muhafazakar gelenek ileriki yıllarda da sürekli çatışacaklardı.)
Sevr’de Kürtler ve Ermenilerin ortak bir devlet kurma yolunda adımlar attığını öğrenen Mustafa Kemal, derhal Doğu’daki bazı Kürt aşiretlerini örgütledi ve Sevr’e protesto telgrafları göndertmeye başladı. 22 Şubat 1920’de Erzincan havalisindeki Baban, Basuranlı, Bodmanlı, Bal, Medarlı, Göçerli, Abbas, Rol, Şadi ve Şişanlı aşiretlerinin reislerinden Fransız Yüksek Komiserliği’ne çekilen “barış konferansına bildiririz ki Kürtler, soy ve din olarak Türklerle aynı ülke içerisinde birleştikleri yasal kardeşlerdir. Osmanlı hükümeti’nden başka hiç kimsenin Kürtler adına konuşma hakkı yoktur (…) Ermenilerle iş birliği yapma çabaları sonuçsuz kalacaktır (…) Barış Konferansının dikkatine sunuyoruz ki bizi Osmanlı imparatorluğundan ayırmak için varlığımızdan hiçbir şey bırakmaksızın yok etmeleri gerektiğini kendilerine bildiririz…” deniyordu. Benzer telgraflar 19 Şubat 1920’de Van’dan, 23 Şubat’ta Tercan ve Hasankale’den de gönderildi.
Telgraflarda kullanılan dil, bu aşiretlerin Mustafa Kemal’in hedefleri konusunda en ufak bir bilgisi olmadığını gösteriyordu. O’nu Padişahın temsilcisi sanıyorlardı ve Ermeni tehlikesi ile korkutuldukları anlaşılıyordu. Osmanlıların masada yalnız bırakılmaması yolunda bir telgrafı da Seyit Abdülkadir çekti Ama sonuçta telgraflarla yapılan baskı en sonunda etkisini gösterdi ve Şerif Paşa, 5 Mayıs 1920’de Paris Barış Konferansı masasından çekildiğini açıklamak zorunda kaldı. (Bu süreç hakkında ayrıntılı bilgi için: Hasan Yıldız, Fransız Belgeleriyle Lozan-Musul Üçgeninde Kürdistan, Koral Yayınları.)
Paris’te Kürt ve Ermeni ittifakını bozmayı başaran Mustafa Kemal’in 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi’nin açılış konuşmasındaki şu sözleri, Ermeni tehlikesi henüz bertaraf edilmediği için Türk-Kürt ittifakının hala önemli olduğunun kanıtıydı:“ Efendiler bu hudut sırf askeri mülahazalarla çizilmiş bir hudut değildir, hududu millidir… Bu hudut dahilinde Türk vardır, Çerkes vardır ve anasırı saire-i İslamiye vardır…” ve “Efendiler… burada maksut olan ve Meclisi alinizi teşkil eden zevat yalnız Türk değildir, yalnız Çerkes değildir, yalnız Kürt değildir, yalnız Laz değildir. Fakat hepsinden mürekkep anasır-ı islamiyedir, samimi bir mecmuadır…” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. I. 1997, s. 30 ve 74-75)
KOÇGİRİ AYAKLANMASI • Resmî tarihe göre, 1919 ile 1921 sonu arasında, Ankara Hükümeti'ne karşı 23 isyan gerçekleştirildi. Bu isyanlardan sadece dördü Kürtlerin oturduğu bölgelerdeydi ve sadece üçüne Kürt aşiretleri katılmıştı. Diğerleri Saltanata ve Halifeye bağlı Türkler ve Çerkezler tarafından çıkarılmıştı. Kürt isyanlarından en önemlisi Dersim’de (bugünkü Tunceli havalisi) meydana gelen Koçgiri Kürt Ayaklanması oldu.
Dersim’deki Alevi Kürt aşiretleri bölgenin ulaşılmazlığı ile Osmanlı Devleti’ne vergi ve asker vermeyen özerk beyliklerdi. Hafik (Koçhisar), Zara, İmranlı, Refahiye, Kemah, Divriği, Kangal, Kurucay ve Ovacık coğrafyasındaki 135 köy, Koçgiri konfederasyonunun kontrolündeydi. 1916’da Ruslar yaklaştığında Sivas merkezli bir Kürdistan için görüşmelere başlamışlar, fakat Ruslar bölgede bağımsız bir Ermenistan kurulmasını tercih ettiği için anlaşma sağlanamamıştı. Bu aşiretler daha sonra Kürt Teali Cemiyeti ile işbirliği yaptılar ve Ankara’daki yeni meclise temsilci göndermediler. Şubat 1920’de, özerklik taleplerini yaşama geçirmek üzere harekete geçtiler.
MECLİSE GİREN AĞALAR • Hareketin liderliğini II. Abdülhamid tarafından paşalık rütbesi verilen İboların reisi Mustafa Paşa’nın oğulları Alişan ve Haydar beyler ile bu beylerin maslahatgüzarı olan Alişer (Alişir) yapıyordu. Hareketin fikri önderi ise Veteriner Hekim Nuri Dersimi’ydi. Ankara önce bölgeye bir Nasihat Heyeti gönderdi ve Diyap Ağa, Meço Ağa, Ahmet Ramiz, Mustafa Bey, Hasan Hayri gibi Koçgiri liderleri Dersim mebusu olarak meclise katılmaya ikna etti. Aynı günlerde 72 Kürt mebusu üzerlerinde yerel giysileri ile Meclis’e getirilirler ve İtilaf Devletlerine Ankara hükümeti ile beraber olduklarını bildiren bir telgraf çektiler.
Koçgiri liderlerinden Nuri Dersimi, ‘Dersim’de özerklik kazanmak üzere oldukları bir dönemde, bu soysuzların indirdiği darbeyi hükümsüz bırakmak için Dersimliler adına mufassal bir rapor tanzim ederek, Kürdistan Teali Cemiyeti vasıtası ile İtilaf devletleri mümasillerine gönderdik. Bu raporda Ankara hükümetinin tazyiki ile çektirilen ve mahiyeti yukarıda yazılı telgrafta bahis konusu olan iddiayı red ve tekzip etmekle beraber, bağımsız bir Kürdistan yaratılmasını istedik’ diye yakınacaktı. (Nuri Dersimi, Kürdistan Tarihinde Dersim, Zel Yayıncılık, 1994. s.125.)

Ama, ne İngilizler ne de Fransızlar, yek vücut davranmaktan aciz Kürtler uğruna giderek konumu güçleşen Kemalist hareketi karşısına alacak kadar maceracı değildi.
72 Kürt beyinin ihanetini sindiremeyen Alişir ve adamlarını Ankara’nın gönderdiği birliklere saldırmaya başlayınca, asileri tepelemek için, önce Sivas, Erzincan ve Elazığ’da sıkıyönetim ilan edilir, ardından 14 Mart 1921’de “Zo [Ermeniler] diyenleri temizledik. Lo [Kürtler] diyenlerin köklerini de ben temizleyeceğim" diyen Sakallı Nurettin Paşa komutasındaki Merkez Ordusu bölgeye gönderilir. Nurettin Paşa’nın komutasında Mustafa Kemal’in Muhafız Alayı Komutanı Giresunlu Topal Osman'ın 47. Müfrezesi de vardır. 17 Haziran 1921’de Alişan ve Haydar Beyler sarıldı. 300 civarında isyancı ölüm dahil çeşitli cezalara çarptırıldılarsa da kaçmayı başaran Nuri Dersimi ve Alişer dışında kalanlar Ankara tarafından affedilecektir, ancak isyan o kadar sert yöntemlerle bastırılmıştır ki, Meclis’te Sakallı Nurettin Paşa’nın aleyhine büyük bir tartışma başlar. Nurettin Paşa’yı cezalandırılmaktan kurtaran ise Mustafa Kemal olacaktır. (Ayrıntılı bilgi için: Koçgiri halk hareketi: 1919-1921, Komal,1992.)

No comments:

Post a Comment