KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk iki yılından sonra yani 1925'ten beri Kürt halkının inkarıyla yüklendiği hatadan dolayı yaralı, sancılı ve sorunlu olduğunu söyledi. KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, 'Biz Demokratik Cumhuriyet'in geliştirilmesi temelinde Cumhuriyet Bayramı'nı kutlamaya varız' dedi. ANF'den Erdal Engin'in sorularını yanıtlayan Murat Karayılan, cumhuriyetin ilanının 85. yıldönümü tartışmalarıyla ilgili soruya dikkat çekici bir yanıt verdi. Karayılan, Kürt halkının varlığını ve haklarını sahiplenerek, Demokratik Cumhuriyet eksenindeki ısrarının altını çizdi. Karayılan, şunları söyledi: Bu cumhuriyetin kuruluşunda Kürt halkının da kanı ve emeği vardır ama sonra Kürt halkının inkarıyla cumhuriyet önemli bir hata yapmıştır. Bu hatadan dolayı Türkiye Cumhuriyeti 1925'ten bu yana yaralı ve sancılıdır. Sorunludur yani. Biz diyoruz cumhuriyetin demokratikleştirilmesiyle bu giderilebilir. Yaralar sarılabilir ve tedavi edilebilir. Onun için biz Demokratik Cumhuriyet eksenini boşuna söylemiyoruz.
85. yılında cumhuriyet demokratikleşme yolunda bir adım atarak yetersizliğini giderme şansına sahiptir. Biz Demokratik Cumhuriyet'in geliştirilmesi temelinde Cumhuriyet Bayramı'nı kutlamaya varız. Kürt halkını inkâr etme temelinde değil. Türkiye'deki toplumların doğru tanınması ve cumhuriyetin demokratikleştirilmesi temelinde bu Cumhuriyet Bayramı'nı tüm Türkiye'nin bayramı yapmaya varız. Ama cumhuriyetin temel unsuru olan bir ayağını inkâr ederek, onu tek ayaklı hale getirerek adına yaraşır, adına layık bir yere oturtamazsınız. Bunun için Türkiye Cumhuriyeti demokrasi özürlüsü olmaktan kurtulamıyor. Demokrasinin ne kadar güdük, cilalı olduğu ortadadır. Neden çünkü yarası vardır. Kürt yarası vardır. Cumhuriyet bu Kürt yarasını iyileştirmek zorundadır. Kürt yarasına tuz basarak iyileştiremez, bu büyük bir yanlıştır. Başta Atatürk'ün düşüncesi Kürdü inkâr etmek değildir. Fakat sonra bu karar değiştiriliyor. Biz diyoruz ki 'Bu değiştirmenin nedenleri de vardır ama hatalıdır. Bu değiştirme yanlış olmuştur. Bunu giderelim. Bunu gidermek Türkiye'nin de yararınadır. Ancak bunu gidermekle cumhuriyeti demokratikleştirebilirsiniz. Bunu gidermekle ancak Kürt-Türk kardeşliği temelinde Türkiye'nin birliğini gönüllü birliğe dönüştürerek sağlam bir temele oturtabilirsiniz. Yoksa birlik insan öldürmekle olmaz. Türkiye'de cesaretli bir çıkışa ihtiyaç vardır. Öncelikle Türkiye'nin liderliğe ihtiyaç vardır. Dogmatik kalıplara kendini hapsetmeyen, gerçekleri görerek Türkiye'yi ileri bir düzeye taşımak isteyen sorumlu siyasetçilere ihtiyaç vardır. Öncelikle buna ihtiyaç vardır.Bu açıdan biz Türk devletinin Önder Apo'nun son görüşmesinde yaptığı çağrıya yanıt vermesinin herkesten çok kendi yararına olduğunu belirtmek istiyoruz.' Son gelişmelerle ilgili ANF'nin sorduğu sorular ve Karayılan'ın yanıtları şöyle:
İmralı'da Öcalan'a yönelik kötü muamele ve işkence yapıldığının duyulmasıyla gelişen Kürt halkının yaygın ve kitlesel eylemliliklerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu Kürt özgürlük mücadelesinde kesinlikle yeni ve niteliksel bir gelişmedir. Milyonlara varan sayıda insanın on iki gün boyunca sokaklara dökülmüş olmasını normal, sıradan bir eylemsellik olarak değerlendirmek mümkün değildir. Artık Kürt halkı bütün demokratik kurum ve kuruluşlarıyla, yaşlısı-genci, kadını-erkeği, köylüsü-kentlisi tüm toplumsal kesimleriyle açıkça Önder Apo'ya sahip çıkma tutumunu göstermiştir ve Önder Apo'ya yapılan her yaklaşımı kendisine karşı yapılmış bir yaklaşım olarak gördüğünü ilan etmiştir. Bu bize göre çok önemli bir durumdur. Kuşkusuz bunu herkes dikkate almak zorundadır. Başta muhatapları bunu doğru okumadan Türkiye'deki Kürt sorununa asla doğru yaklaşamazlar. Görülmesi gereken gerçek şudur; ortada bir toplumsal tutum vardır, bir toplumsal refleks vardır. Bu bir halkın tutumudur. Kürt halkının Türkiye ile birlikte yaşama istencinin hangi çerçevede ele alındığının açık tutumudur. Bu anlamıyla da çok önemli bir uyarıdır.
Muhatapları doğru okuyup, mesajı aldılar mı?
Doğru okunmasında fayda vardır. Toplumsal düzeydeki bu tutum yeni bir durumdur. Maalesef şimdiye kadarki yaklaşımlarıyla gerek Başbakan gerekse de diğer yetkililerin sergiledikleri tutuma bakıldığında halen Kürt halkının bu toplumsal düzeydeki haykırışını doğru okumadıklarını görüyoruz. Gelişmeleri görmek istememe tutumunda ısrar ettiklerini görüyoruz.
Bu algılama biçiminin sonuçları nereye götürür?
Bu Türkiye için çok ciddi bir durumdur. Türkiye'deki sorumlu kademelerin ve yöneten güçlerin 20 milyon civarında Kürdün yaşadığı Türkiye'de onun dinamik siyasal kesimlerinin bu haykırışını, bu tepkisini, bu sahiplenişini doğru görmemeleri Türkiye için beraberinde çok tehlikeli durumları getirebilir. Çünkü bunu görmeyip baskı ve şiddeti sürdürme politikası uygulandığında, hele hele Önderliğe yanlış yaklaşım geliştiğinde işte bu tehlikeli süreçleri beraberinde getirebilecek bir politika olur. Çünkü Kürt halkı kendi temsilini Önder Apo'da görüyor. Türk devletinin bunu doğru anlaması yine bunun yanında ilgili tüm güçlerin Kürt halkının tarihin bu döneminde ortaya koyduğu bu tutumu doğru ele almasında sorunun çözümü açısından büyük yarar vardır. Aksi taktirde çatışma ve kaos daha da derinleşecektir.
Kimi çevreler bu eylemlerden dolayı DTP'yi hedef tahtasına oturttu...
Bu konuda her şeyi doğru ortaya koymakta büyük fayda var. Bu eylemleri ne biz yapıyoruz, ne de DTP yapıyor. Bu eylemleri yapan Önderliğin içinde tutulduğu durum ve Önderliğe yapılan işkencedir. Yapılan uygulamadır. Hiçbir örgüt Kürt halkını bu biçimde sokaklara dökemez. DTP'nin buna gücü yetmez, bizim de gücümüz her şeye kadir değil ama Önderliğin baskı ve işkence altındaki durumu Kürt halkını bu biçimde harekete geçirebiliyor. Önce bunu herkes iyi anlamalı.
Özellikle DTP'nin sizinle bağına dikkat çekiliyor, DTP'ye haksızlık yapıldığını mı düşünüyorsunuz?
Şimdi DTP'nin kendi siyasal duruşundan dolayı bizimle bir bütünmüş gibi göstermeleri doğru değil. Ama şu var, ortada bir Kürt iradesi var, bu açıdan ele alınırsa bir bütün gibi ele alınabilir fakat aradaki büyük farkı da görmek gerekiyor. O çizgiyi koymak gerekiyor. Biz şunu söylüyoruz; eğer Türk devleti Kürtlerle birlikte yaşamak istiyorsa, bu çatışma sürecini durdurup, barışçıl bir süreç başlatmak istiyorsa, Kürtlerle diyaloga girmeli, bizimle girmiyorsa DTP ile diyaloga girebilir. Niye çünkü DTP yasal demokratik bir parti olarak çözümden yana olduğunu her zeminde söylüyor. Biz bu anlamda elbette ki bu cesaretli tutumuna anlam biçip değer veriyoruz. Bu anlamda Kürt halkının DTP'nin etrafında toplanmasından daha doğal bir şey yoktur.
22 Temmuz'da Kürtler AKP'ye de destek verdi...
22 Temmuz seçimlerinden önce AKP de biraz böyle Kürt sorununa sıcak bir yaklaşım gösterdi, sorunu çözeceğini dile getirdi Kürt halkı ona da destek verdi. Kürt halkının istemi sorunu çözmektir. Kim Kürt sorununda çözüm politikasını geliştirirse bu halk onun etrafında toplanır ve bizde aynı şeyi savunuyoruz. Biz de 'halkımız çözüm arayan güçleri desteklemeli' diyoruz.
AKP ve Erdoğan içinde bulunduğumuz süreçte Kürdistan'da bir iddianın sahibi olabilir mi?
Şimdi ortaya çıktı ki AKP ticaret yapıyor, oy pazarlığı yapmış, yalan söylemiş, aldatmış, söylediklerinin hiç birisine sahip çıkmadı tam tersini uyguladı. Bunun karşısında tabi ki DTP'nin her şeye rağmen, bütün zorlanmalarına rağmen kendi politikasında tutarlılık göstermesi elbette ki Kürt kitlesi tarafından benimsenecektir. Gelişmelerin doğru görülmesi yerine kalkıp 'PKK Diyarbakır'ın, Dersimin kaybedilmesinden korkuyor, telaşı var onun için böyle yapıyor' gibi değerlendirmeler kadar saçma bir şey yoktur. Bir kere birçok bağımsız kurumun geliştirdiği anketler vardır. Amed'de DTP'nin yüzde 60'ın üzerinde oy alacağını ortaya koymaktadırlar. AKP, Dersimde oy almayı bırakalım burada çalıştıracak eleman bulmakta zorlanmaktadır. AKP nasıl Dersim'i Amed'i alacak, mümkün müdür. Mümkün değildir. Bizim bu konuda ne bir kaygımız ne de bir telaşımız var. DTP'nin de olduğunu sanmıyorum. Biz Amed halkına da, Dersim halkına da sonuna kadar güveniyoruz. Sadece Amed, Dersim değil; Van halkı esasen döneme damgasını vuracaktır, Siirt halkı esas çıkışı yapacaktır. Yani kesinlikle bu konuda Kürt halkının bu şahlanışı geleceğinin de nasıl olacağını çok iyi belirlemektedir. Bu konuda kimsenin öyle telaşı falan yok varsa karşıda vardır.
AKP ve çeperindekileri hem size hem de DTP'ye yönelik ithamlarına ne diyorsunuz?
Özellikle AKP'nin daralması, politikasının A olması, gerçek yüzünün açığa çıkması karşısında Türk Başbakan'ın köpürmesi ve sağa sola sürekli dil uzatması durumu söz konusudur. Öte yandan bu Siyasal İslam çizgisinde daha önceden tanınmayan bilinmeyen bir sürü yeni yazar türemiştir. Çünkü imkanları arttı, sermayeleri büyüdü, bir sürü basın-yayın organı oluştu. Türkiye'de iktidar oldular. Bir sürü adam çıkmış yazıyor, yazdıkları da tam bir şarlatanlıktır. Kalkıp Kürt halkının önderliğine sahip çıkış eylemliliğini bilmem Ergenekon'la bağlantı kurarak, güya Ergenekon'unun gündemden düşmesini sağlamak amaçlıymış gibisinden çok çirkin ve seviyesiz değerlendirmeler yapmaktadırlar. Bunlar Müslüman, dindar falan değil, öyle yalan söylüyorlar ki dinsizliğin dik alasını yapıyorlar.
Bu kadar yalan söylenemez insan bu kadar çarpıtamaz. Şimdi Ergenekon denilen örgüt bize karşı savaşmış bir örgüttür. Bu kadar insanımızı katletmiş bir kontrgerilla faaliyetidir. Şimdi sen gidip Kürt halk Önderliğine işkence yaptıracaksın, Kürt halkına baskı uygulayacaksın, Kürt halkı tepki gösterecek ondan sonra da diyeceksin ki yok bu eylemler şunun bunun içindir. Önder Apo, Kürt halkının kırmızıçizgisidir.
Burda DTP'nin kapatılmasının meşrulaştırma çabası da yatmıyor mu?
Kim Önder Apo'ya yanlış yaklaşırsa Kürt halkının tavır koyacağını bu eylemler göstermiştir ve daha da gösterecektir. Bunu göreceğine, bunu doğru ele alıp, çözüme dönük bir şeyler söyleyeceğine kalkıp sürekli çarpıtma, oraya buraya bağlama, DTP'yi zorlama fazla anlamlı değildir. Yani DTP'yi kapatabilirler de.
Ne olur?
DTP yi kapatmakla Kürt halkının mücadelesini durdurabilirler mi? Asla! Kürt halkının iki yüz yıllık bir davası vardır ve son otuz yılda yoğunlaşarak yakaladığı bir düzey söz konusudur. Hiçbir kuvvet bunu geriye çekemez. İstedikleri kadar bazı legal kurumları, bilmem partileri kapatsınlar. Tersine bu kendisiyle birlikte yeni ve daha büyük gelişmelere yol açar. Bir de bizim tercihimiz olmayan aradaki bir köprünün atılmasına yol açar. Bu anlamda sorunların çözüm noktası orası değildir. AKP siyasetinin ikiyüzlülüğünün ortaya çıkması ve etrafında kümelenen bu yazar-çizer tayfasının konuyu çarpıtarak sağı solu yanıltma girişimleri sonuç vermeyecektir.
'Siyasal islam' denilen yani AKP etrafından toplanan bu çizgi neyi amaçlıyor?
Bu çizgi Kürt halkına dostluk değil, düşmanlıkta karar kılmıştır. Kürt halkını din yoluyla kandırmayı kendisine hedef yapmıştır. Kandırmaktan başka yaptığı hiçbir şey yoktur. Kürt halkıyla birebir temaslarında 'Biz de sizdeniz biz de derin devlete karşıyız' demektedirler fakat diğer taraftan kendileri de derin devlet olmak istemekte ve devletin en deriniyle anlaşarak Kürt halkını katletmeyi planlamaktadırlar. Bu kadar ikiyüzlü ve küstahça bir politika olabilir mi. Bu politika sahipleri nasıl gelip de Kürt halkının abideleşmiş kenti Amed'i alabilir. Öyle bir şey olamaz. Tantanadır. Aldıkları yerleri de Kürt halkı kendilerinden geri alacaktır. Kendi polis gücü ve baskısıyla, ordusuyla, basın-yayın organlarıyla Kürt halkının iradesiyle oynama, küçümseme, Önderliğine işkence ederek Kürt halkını teslim alma politikalarında onlar pişman olacaklardır. Çünkü bu konuda sonuç alamayacaklardır. Bu kesindir. Bu konuda Siyasal İslam denilen çizginin oynadığı çok kötü bir rolün açığa çıkması, deşifrasyonu söz konusudur.
Hiç mi başarı şansları yok?
Şimdi AKP'nin, onun paralelindeki yazar-çizerlerin ve Fetullahçı tayfasının da yüzleri açığa çıkmıştır. Kürt halkını birkaç kilo pirinç ve şeker vererek, bir de dini fetvaları okuyarak kandırabileceklerini sanıyorlar. O dönem geçmiştir. Kürt halkı artık aydınlandı, bilinçlendi. Kürt halkının dindarı herkesten daha fazla dindardır. Kürt halkı öyle dini kullanıp da dinsizlik yapanlara kanmayacaktır. Kürt halkı elbette ki kendi dini duygularına sonuna kadar bağlı kalacaktır. Ama bunu yurtseverliğiyle yapacaktır. Öyle din adına dinsizlik yapan, din adına zulüm işleyen zalimlere kanmayacaktır. Bu dönem geçti, bunu öncelikle bilmeleri gerekiyor.
Genelkurmay Başkanı, Bakanlar Kurulu'na ilk kez brifing verdi. Yeni bir stratejiden bahsediyorlar. İç Güvenlik Koordinasyonu oluşturuldu. Devletin işleyişi yeniden mi düzenleniyor?
Türkiye'de işler biraz tersine gidiyor. Normalde 30 yıldır Kürdistan'da yürütülen bir özgürlük mücadelesi var. Bu mücadelenin nasıl bir siyasal proje ile çözüme gideceğini siyasetçilerin askerlere sunması gerekirdi. Yani askerlerin siyasetçilere brifing vermesi değil de siyasetçilerin askerlere brifing vermesi gerekirdi. Çünkü 25 yıldır çatışma var. Bu sürede çatışmayla bir sonuca varılmadığı ortaya çıkmıştır. Bu süre zarfında her türlü yöntem denendi. Sonuç alamadığı açık ortada. Normalde siyasal çözüme kafa yormaları gerekirdi. Ama şimdi tersi bir durum söz konusu. Yani hükümetin öyle bir iradesi öyle bir siyasal projesinin olmadığı anlaşılıyor. Ordu bakanlara perspektif ve talimat vermiş oluyor. Yönlendirmiş oluyor. Tabi hükümet açısından ordunun yörüngesine girme durumu yaşanıyor. Bu hükümet açısından ilerde de çok tartışılabilecek bir husustur.
Ordunun orada izah edeceği ne olabilir?
Bir takım değişik psikolojik savaş projeleri olabilir ama esasında ordunun yaklaşım ekseni, öldürmekle sonuç almaktır. Öldürme yoluyla sonuca gitme çizgisidir. Şimdi öldürmekle Kürtleri iflah edemezler. Yani bizi öldürmekle bitiremezler. Ben ölürsem benim yerime geçecekler vardır. Yani Kürtlerin kafasına vura vura teslim alma politikasının sonuç alması mümkün değildir. Bizce bu tutum sadece beş on bin, bilmem yirmi bin PKK kadrosunun tutumu değildir. Toplumsallaşmıştır ve bir kültüre dönüşmüştür. Şimdi bunun öldürme yöntemiyle ortadan kaldırabileceğini düşünmek büyük bir akıl tutulmasıdır. Bu mümkün müdür? Çağımızda, insanların bu kadar bilinçlenme olanağının bulunduğu bir dönemde bu yaklaşım sonuçsuz kalmaya mahkumdur. Sonuç alamazlar. Şu anda Türk devletinin yürüttüğü politika öldürme politikasıdır. Ortada bir Kürt halk gerçekliği var ve bunun halk olmaktan kaynaklı haklarını isteme hareketi var.
Sizce olması gereken neydi?
Özünde böyle olmaması gerekirdi. Tersi olması gerekirdi. Bir takım yeni siyasal projeler çözüm doğrultusunda belki bir anlam taşıyabilirdi. Ama şiddet içerikli, sonuçta insan öldürmeyi esas alan politikalarla, diğer bazı bir takım kandırmaya dönük ekonomi benzeri yöntemlerle sonuca gidebileceklerini düşünmeleri büyük bir yanılgıdır. Doğrudur halkımız açtır. Çünkü aç bırakılmıştır. Bugün ülkemizde en temel sorunlardan birisi de ekonomik sorundur. Anketlere bakıldığında da bu görülecektir. Ancak halkımız aç da kalsa onursuzluğu kabul edemez. Bir türlü Türk devlet yetkilileri empati kuramıyorlar ve halkımızı anlayamıyorlar. Tamam, insanlar aç kalabilir ama şerefsiz yaşamı kabul edemez. Aç kalmayı kabul edebilir ama onursuzluğu kabul edemez. Bir türlü bunu düşünemiyorlar. Düşünemedikleri için ikide bir yeni ekonomik paketlerle sonuç alacaklarını, bir takım yardımlarla sonuç alabileceklerini varsayıyorlar. Kürt halkı onurlu yaşamayı önüne koyan, tarih boyunca da onuruyla yaşamış bir halktır. Aç da kalsa kendi kimliğinden vazgeçmeyecektir.
Sizin ve DTP'nin halkın ekonomik durumunu gözardı ederek, 'kimlik siyaseti' yaptığınızı söylüyorlar...
Bu bir kere yanlış zaten. Başbakan kimlik siyasetinin dik alasını yapıyor. Diyor ki 'benim dilim, kültürüm, benim ecdadım bilmem benim her şeyim bu ülkeye hakîm olacak, benim bir kimliğim vardır, anayasam vardır' bunları anayasaya değişmez maddeler biçiminde koyuyor yani kimlik siyasetinin alasını yapıyor. Kürt halkı da 'bu kadar olmaz bende anadilimi kullanayım' diye ortaya çıkınca kimlik siyaseti yapmakla suçluyor. Sen ırkçı bir siyaseti esas alacaksın, onu ordunla, polisinle, bütün devlet imkanlarınla egemen kılmaya çalışacaksın bu ırkçı politikaya karşı doğal insani haklarını isteyen Kürt halkının anadilde eğitim hakkını istemesini kalkıp 'kimlik politikası yapıyorlar, hizmet politikası yapmıyorlar' diye eleştireceksin. Sanki kimse Siirt ve Van belediyelerinin ne yaptığını bilmiyormuş gibi konuşuyor.
ERDAL ENGİN - BEHDİNAN / ANF
No comments:
Post a Comment