Wednesday, November 12, 2008

Anla! bu halk Türk değildir

muratkarayilan562 Karayılan: “Özrü kabahatinden büyük. Bu halk Türk değildir. Zorla mı Türk yapacaksınız. Böyle bir topluma gelip ‘çek git’ diyemezsiniz. Bizi çıkarmak isterseniz, yapabilirseniz buyrun.”

 

Koma Civakên Kurdistan (KCK) Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, Kürtlerin tanınmadığı bir devletin bayrağını taşımayacaklarını söyledi. Karayılan, Erdoğan’ın ‘ya sev ya terket’ anlamındaki sözlerinin ırkçı ve planlı olduğunu söyledi. Karayılan, Kürt coğrafyasını teredecek olanların işgalci sömürgeciler olduğunu söyledi. Karayılan, ANF’nin Behdinan muhabiri Erdal Engin’in sorularını yanıtladı.
Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “ya sev ya terk et” anlamına gelen açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hareketimiz hakkında devletin yeni kararlaşma düzeyini açığa vuruyor. AKP devletleşiyor devlet AKP’leşiyor ve tamamen bir devlet partisine dönüşüyor. Özelikle son kapatma davasıyla hizaya çekilen AKP için bu süreç tamamlanmıştır. Özünde Kürt politikasının kaynağı inkâr ve imhadır. Çizgisi Türk İslam sentezidir. Bu çizginin özünü şovenizm ve ırkçılık belirler. Erdoğan’ın bu son çıkışıyla birlikte AKP’nin özünün ırkçı bir bakış açısına dayandığı çok iyi görülmüştür
Kürtlerin yoğun tepkilerden sonra, Erdoğan “ya sev ya terk et” demediğini söyleyerek, daha önce kullandığı ifadeleri tekrarladı…
Başbakan ‘ben bu sözü söylemedim benim söylediğim tek devlet, tek bayrak, tek vatan, tek millet, buna karşı çıkabilenler sevdiği yere çekip gidebilirler’ dedi. Yani özrü kabahatinden büyük. Sözüm ona düzeltmek istiyor ama söyledikleri aynı anlama geliyor. Bunun kapalı bir tarafı yok ki açıkça ırkçılıktır. Sen askeri, sömürgeci gücünce dayanarak geliyorsun başkasının ülkesinde o başkasına diyorsun ki ‘çek git’. Yaklaşık onbeş bin yıldır buralarda yaşıyor bu halk. Sen daha bin yıl önce gelmişsin...Bu halk Türk değildir. Biz Türk değiliz. Zorla mı Türk yapacaksınız. Bu devlet 1925’ten bu yana hep öldürerek sonuç almak istemiştir ama alamamıştır. Kendisi Türk kültürünü, Türkleşmeyi bize zorla dayatıyor sonra ‘bunlar kimlik siyaseti yapıyorlar’ diyerek bizi etnik siyaset yapmakla suçluyor. Kendisi kimlik siyasetinin dik alasını yapıyor. O açıdan terk etmesi gerekenler inkâr ve imha politikasının sahipleridir. Zaten işgalci bir güçtür, gelmiş burayı işgal etmiş. Kürtler bu toprakları onbeş bin yıldır yurt edinmiş bir halktır. Böyle bir topluma gelip ‘çek git’ diyemezsiniz. Siz gidin, biz böyleyiz. Ha gitmez ve bizi çıkarmak isterseniz, yapabilirseniz buyrun. Cevabımız nettir.
AKP iktidarının bu politikaları Türkiye’yi nereye götürür?
Bu Türkiye’nin temel sorunlarını çözmez. İlker Başbuğ ve Erdoğan hükümetinin konsepti Türkiye’yi daha fazla karanlıklara sürükleyecek bir konsepttir. Türkiye’nin yanı başında devletleşme vardır. Dünyanın gündeminde Kürt sorunu vardır. Kürt halkı uyanmıştır ve diğer bütün halklar gibi haklarını istemektedir. Bu bölücülük değildir. Sadece ve sadece kendi haklarını istemektedir. Sen 250 bin askeri dağlara çekmişsin habire adam öldürme peşindesin. Sonra diyorsun ki ‘Silahla demokrasi olur mu?’ Biz de diyoruz olmaz ama sen şunu söylüyorsun: ‘Siz silahları indirin, ben sizin kökünüzü kazıyayım öldüreyim, teslim alayım, Kürtsüz demokrasiyi kurayım.’ Bunun Kürt halkı ve bizim tarafımızdan kabul edilmesi mümkün değildir.
ABD’deki siyahların sportif başarılarının ardından ABD bayrağıyla tur atmalarını örnek gösterdi. Bu doğru bir karşılaştırma mı?
Obama’ya gönderdiğimiz kutlama mesajı karşısında öfkelenmiş belli ki neden Türk bayrağını sırtlayıp taşımadığımızı soruyor. Türk devleti Kürt halkını yok sayarak, mezara gömerek üzerinde bayrak dalgalandırmak istemektedir. Böyle bir bayrağı ben elbette ki taşımam ve hiçbir şerefli Kürt de taşımaz.
Başbakan Kürtlere pompalı tüfeğiyle saldıran ırkçı Türk’ü savundu. Bu tutum nelere sebep olabilir?
Kürt-Türk çatışmasını kışkırtan bir yaklaşımdır. Ben bir kez daha halkımızı bu konuda uyarıyorum. Provokasyonlara gelmeyelim ama kendimizi savunma yöntemlerini geliştirelim. Halkımız bulunduğu her yerde, özellikle metropollerde mutlaka ve mutlaka kendi içinde geliştireceği iç örgütlenmeyle, öz savunma sistemiyle kendini savunmaya almalıdır. Çünkü bugün devletin zirvesi Kürtlere ölüm fetvası vermiştir.
Dengir Mir Mehmet Fırat’ın AKP Genel Başkan Yardımcılığından ayrılması yerine Abdülkadir Aksu’nun getirilmesini nasıl yorumluyorsunuz?
Başta şunu söyleyeyim Abdülkadir Aksu Amed’de doğmuş olabilir ama keklik soylu bir kimsedir. Karanlık dönemlerin adamıdır. Onun Kürtlerle ve Amed ile bir alakası yoktur. Derin devletin inkâr ve imha politikasını uygulamada kullandığı bir maşadır, bir kellecidir. Ben ‘Fırat saf dışı ediliyor o iyiydi’ falan demiyorum. Bir karar verilmiştir bu karar çerçevesinde bu kararı uygulayacak ekibe ihtiyaç vardır. Bu anlamda en iyi uygulayacak şahsiyet Abdülkadir Aksu’dur. Aynı zamanda bu devletin derin kesimlerine de bir mesajdır. Fırat, en azından Kürtlüğünü söyleyebilen biridir. Muhtemelen bu tür politikalarda çok işlevsel olmayacağı düşünülmüştür ve bu temelde bir değişikliğe gidilmiştir. Yeni sürecin kadrosu oluşturulmaktadır. Artık Kürt halkı açısından daha sert ve daha tehlikeli bir uygulamayı geliştirmektedirler.
PKK’nin büyüdüğü ve geliştiği Türkiye’deki birçok çevre tarafından da kabul ediliyor. Sertleşmelerinin nedenlerinden biri de bu mudur?
Evet bir biçimde bunu itiraf ediyorlar. Elinde rehin tuttuğu Önderliğin yaşamını tehdit ederek içine girdikleri sıkışma ve daralmadan kurtulmayı amaçlamaktadırlar. ‘Önderliğiniz elimizdedir gerekirse öldürürüz’ şeklinde tehdit ederek bizi durdurmaya çalışmışlardır. Ama Önderlik “Ben ölümden korkmuyorum” diyerek bu kozu onların elinden almıştır. Yine Önderliğe işkence olayının duyulmasıyla birlikte halkımızın şimdiye kadarki en büyük serhildan eylemliliğini geliştirmesiyle aslında Türk devletinin bu politikasını bu oyunu da boşa çıkarmıştır. Böyle Kürt halkının önderliğine hakaret ederek, halkımızın gururunu inciterek, iradesini kırmaya çalışarak hiçbir sonuç alınamaz. Milyonlarca insan artık sopa zoruyla yola getirilemez. Bunu yaptıkça kaybediyorsunuz. Başbuğ ‘katılımları önlemeliyiz’ diyor ama katılımlar gittikçe artıyor. Hadi bakalım nasıl önleyeceksiniz. Bir de bunun toplumsal temeli vardır. Kürt halkı vardır ve bu çağda Kürt halkı gibi kadim ve kalabalık bir halkı yok sayamazsınız. Örneğin Vecdi Gönül’ün “Ermeni ve Rum tehciri olmasaydı milli devlet olamazdık” diye başlayan ve adeta Kürt sorununa atıfta bulunarak ‘onları da sürseydik bugünkü sorunlar yaşanmazdı’ demeye getiren açıklamaları Erdoğan’ın son açıklamalarının fevri açıklamalar olmadığını, ırkçılığın, şovenizm ve milliyetçiliğin AKP’nin özünde bulunduğunu ortaya koyan son örnek olmuştur.
Bütün bu söylem ve pratikleri bir bütünün parçaları olarak değerlendirmek mümkün mü?
Şimdi daha iyi anlıyoruz ki, bizim çocuklarımızın kollarının kameralar önünde kırılması, bizim analarımızın sokak ortasında potinler altında ezilmesi, bizim gençlerimizin; genç Yahyaların panzerlerin altında ezilmesi, en son olarak önderliğimize işkence ve ölüm tehdidinin yapılması bunların hepsi bir sürecin birbiriyle bağlı halkalarıdır. Yani göz korkutarak, bastırarak, önderliğiyle, gençliğiyle, hareketiyle, kadınıyla halkımızı teslim almak istemektedirler. Biz teslim olmayacağız, hiçbir biçimde olamayız da. Bunu iyi bilmeleri gerekiyor. Öyle uçakları üzerimize salarak, halkın çocuklarını öldürterek bizi teslim alacaklarını sanıyorlarsa bunlar büyük bir hayal peşindedirler. Bu dönem geçti. Kürt özgürlük hareketi milyonluk bir harekettir artık. Teslim olma eşiğini çoktan aşmıştır. Bunu bilmeleri gerekiyor. Biz şiddete hiçbir zaman boyun eğmeyeceğiz.
Aleviler de tarihlerinin en büyük yürüyüşünü bu süreçte gerçekleştirdiler…
AKP’nin Alevilere yaklaşımı da suya düştü. Yürüyüşte ortaya konulan tutumlar bellidir. AKP herkese oynamaya çalıştı, herkese bir biçimde bir umut vermeye çalıştı.Bütün Alevi taleplerini destekliyoruz. Biz Türkiye’de eşit özgür yurttaşların renkleriyle, etnisiteleriyle, özgürce ve kardeşçesine yaşamasını esas alıyoruz. Türk devletinin hem Kürt halkına, hem Kürt ve Türk Alevi halkına dönük baskısı bilindiği gibi at başı yürüyor. Kürtlere dönük her bir hamlenin ardından Alevilere dönük bir hamle gelir bu böyledir. Kürt özgürlük mücadelesinin yarattığı gelişme ortamında Alevilik artık ifade edilmekte, tartışılmakta, alanlarda onbinlerle sahiplenilen bir düzeye gelmiş bulunmaktadır. Bu 88’lerden bu yana gelişen bir olgudur. Hatırlayalım. Alevi  hareketinin öncülüğüne oynayan bazı kişilerin bu konuyu görmeden, bundan bağımsız sanki Alevi sorununu çözeceklermiş gibi bir doğrultu oluşturmaya çalışmaları yanlıştır. Bu baskıcı sistemin uygulamalarına karşı ezilen tüm kesimlerin omuz omuza vermesi gerekir. Kürt halkının bir kesimi de Alevidir ve tüm Türkiye’deki Alevi kesimler ile diğer bütün ezilen kesimlerin ve sosyal tabakaların bu baskıcı politikalara karşı birleşmeleri, tavır birliğine gitmeleri gerekir. Bundan saptırmak aslında halklarımızın bu konularda verdiği emeği ve çabaları boşa çıkarmaktır. Alevi hareketi CHP’nin şovenist ve statükocu çizgisine takılarak Alevi haklarını elde edemez. Yeri orası değildir. Alevi Hareketi ile Kürt Özgürlük ve Demokrasi Hareketi arasına mesafe koymaya çalışmak büyük bir yanlıştır. Nitekim böyle düşünen ve bunu uygulamak isteyenler vardır. Gerçek anlamda Alevi kültürüne ve demokratik anlayışa sahip olan kişi ve çevrelerin bu yanlış politikalara karşı durmaları gerekmektedir.
Kürt demokratik kurumlarına, siyasal örgütlerine yine halka dönük baskılar yoğunlaştı. Hasan Cemal, Çillerleşme dönemine işaret etti.
Bazı yanlarıyla 94 sürecine benzetmek mümkün. O zaman Tansu Çiller-Doğan Güreş ikilisi sürecin başını çekiyordu. Şimdi de İlker Başbuğ-Tayyip Erdoğan ikilisi benzer bir yaklaşım içinde. Bir takım yeni oluşumlar yaratıyorlar, özel ordudur, özel timin Kürdistan’a götürülmesidir, yeni bir müsteşarlıktır, bu tür girişimlerle üstü örtülü OHAL gibi bir sistem geliştirmek istiyorlar. Ama süreç ‘94 süreci değildir. Her şeyden önce bizim konumumuz çok farklıdır. Kürdistan Özgürlük Hareketi çok daha ileri bir düzeydedir. Ama bir baskı sistemi geliştirebilirler. Bu son hamledir. Türkiye’nin gideceği başka bir yer yoktur. Ne uluslararası ne ulusal düzeyde yoktur. Artık yeni bir Kürt politikasına ihtiyaç vardır. Eğer onlar geliştirmezse onlara rağmen gelişir. Her şeyden önce bu böyle devam ederse biz kendi sistemimizi kendimiz kuracağız. Bu dava daha da derinleşecek ve genişleyecektir. Yani 94’deki gibi argümanları yoktur, rezervleri yoktur, tükettiler. Kamuoyunu ve Türk toplumunu daha neyle kandıracaklar, daha neyle avutacaklar. Türk devletinin Önder Apo’yu doğru tanıması, Kürt halkının iradesinin temsilini doğru ele alması, bu temelde Kürt halkıyla diyalog geliştirmesi bir çözüm getirebilir. Bunun dışında bir çözüm yoktur ve biz başka bir çözüm de tanımayacağız. Pozisyonumuz güçlüdür. Dayandığımız rezervler de güçlüdür, önümüz de açıktır. Biz daha fazla ilerleyeceğiz.
Seçimlerin AKP ve devlet açısından Kürt özgürlük mücadelesini bitirmeye dönük ele alındığı biliniyor. Sizin için nasıl bir anlam ifade ediyor?
Elbette mücadelenin önemli bir aşamasında gerçekleşecek bir seçim olacak. Bu açıdan bir önemi vardır. Ama ben şunu söylemek istiyorum; seçimler bizim için o kadar büyük bir role sahip olmayacaktır. Biz hiçbir zaman kendi geleceğimizi seçimlere falan bağlamadık. Çünkü özgür seçimler yoktur. Çünkü karşıda bir devlet var ve bu devletin tüm imkanlarıyla ağırlığını koyması vardır. O açıdan belki DTP’li siyasetçiler önemini ifade etmek amacıyla bunun bir referandum olduğunu, söyleyebilirler ama biz öyle görmüyoruz. Yani biz bunu bir referandum gibi görmüyoruz. Referandum başka bir olaydır. Ama önemini vurgulamak için söylüyorlarsa olabilir. Özellikle sürecin, demokratik barışçıl çözüm sürecine kanalize olmasında bu seçimler bir rol oynayabilir. Yoksa bu seçimleri öyle çok belirleyici bir yere oturtmanın çok doğru olduğunu düşünmüyorum. Bizim için adeta sonucu tayin edecek bir olay gibi ele alınması doğru değildir. Biz öyle yaklaşmıyoruz. Belki yasal siyasi bir parti kendisi açısından böyle yaklaşıyor olabilir. Onu bilemeyiz, bizi de bağlamaz. Biz böyle ele almıyoruz.
Sayın Öcalan’ın durumuna ilişkin Kürt halkının tepkileri sürüyor. Son olarak bu konuda söyleyecekleriniz var mı?
Bundan sonra da halkımız bu çok anlamlı yurtsever duruşunu sürdürecektir. Kuşkusuz Türk devletinin bu yöndeki politikasını tüm halkımız gözetlemelidir. Çünkü devletin siyasetinin esası böyle anlaşılabilir. Şimdiye kadar herhangi bir değişiklik yok. Tersine hücre içinde hücre cezasıyla işkence sisteminin daha fazla derinleştirilmesi söz konusudur. Bu izlenecek, takip edilecektir. Türk devletinin bu konudaki yaklaşımlarının hem İmralı’da hem dışarıda değişmemesi halinde halkımızın tutumunun daha üst bir aşamada daha ileri bir tarzda yetkinleştirmesi gerekmektedir. Bütün yurtsever, demokratik kurumların kendini buna göre hazırlaması gerekmektedir. HABER MERKEZİ YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

0 Yorum: