Thursday, October 23, 2008

Soykırım demeyelim de...

ahmetturkdtpmilletvekilleri İzin verirseniz, dünya haberleriyle ilgili bu köşeyi, 12 Eylül'lü yılları hapishanelerde geçirmiş biri olarak, Ahmet Türk'ün hakkında soruşturma açılan sözlerine ayıracağım.

Sayın Türk, '12 Eylül, hem Kürtler hem de tüm Türkiye için siyasal, sosyal ve ekonomik bir soykırım olmuştur' demiş. Elimde tam metin yok. Gerek de yok. Yani merkez medyanın duyduğu kadarıyla konuyu ele almak istiyorum. Türk televizyon ve gazeteleri 'soykırım' kelimesini duyunca hop oturup, hop kalktı; sağcı partiler demeç verme kuyruğuna girdi ve savcı bile sonunda soruşturma açmak zorunda kaldı.
12 Eylül darbesinin ABD'nin yeşil kuşak projesiyle ilgisine, meclisi kapatıp, anayasayı rafa kaldırması gibi, yapanların en ağır cezalara çarptırılmasını gerektiren temel yönlerine falan girmeden neler yaptığını bir hatırlamakta yarar var:
650 bin kişi göz altına alındı.

1 milyon 683 bin kişi fişlendi.

Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.

7 bin kişi için idam cezası istendi.

517 kişiye idam cezası verildi. İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis'e gönderildi. Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı.

71 bin kişi TCK'nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı.

98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı.

388 bin kişiye pasaport verilmedi.

30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı.

14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.

30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti.
300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.

171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi.

937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı.

23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.

3 bin 854 öğretmen,

üniversitede görevli 120 öğretim üyesi

ve 47 yargıcın işine son verildi.

400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.

Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.

31 gazeteci cezaevine girdi.

300 gazeteci saldırıya uğradı.

3 gazeteci silahla öldürüldü.

Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.

13 büyük gazete için 303 dava açıldı.

39 ton gazete ve dergi imha edildi.
Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.

Bunlardan 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.

14 kişi açlık grevinde öldü.

16 kişi kaçarken(!) vuruldu.

95 kişi çatışmada öldü.

73 kişiye doğal ölüm raporu verildi.

43 kişinin intihar ettiği bildirildi. Cuntanın halka verdiği zarar böylesine korkunç olunca, bazı ayrıntılar önemsenmedi. Oysa cuntacı anlayışın siyasi partilere ve siyasetçilere olan güvensizliği yeni anayasa ve siyasi partiler yasasına olduğu gibi yansıdı ve siyasi partilerin kapatılmasının yanı sıra, siyasetçilere de siyaset yasağı getirilmesinin önü açıldı.
12 Eylül cuntası o dönemde var olan 18 partiyi kapattığı gibi, söz konusu partilerin yöneticileri ve meclisteki üyelerine; yani tam 723 kişiye -partilerin merkez yöneticilerine 10 yıl, milletvekili ve senatörlere 5 yıl- siyaset yasağı getirdi. Böylece 1983 yılında siyasi partilerin kurulmasına izin verildiğinde ne 12 Eylül öncesi partiler yeniden kurulabilecek ne de onların yöneticileri durumundaki 723 kişi, yeni kurulan partilerin kurucusu, yöneticisi veya denetçisi olabilecekti. Siyaset yasağı söz konusu kişilerin yeni kurulan partilerden aday gösterilmesini de önlüyordu. Bu yasak kolayca kaldırılamasın diye 1982 Anayasası'na da kondu. Anayasa'nın Geçici 4. maddesi 723 kişiye getirilen yasağı düzenliyordu. Türkiye'nin bu ayıptan kurtulması için 1987 yılını beklememiz gerekti.
Ancak 12 Eylül Cuntası'nın siyasetçiye olan güvensizliği ya da ülkedeki siyaseti kendi anlayışına göre dizayn etme anlayışı, yeni partilerin kuruluşunda da devam etti. Cunta 1983 seçimleri öncesi kurulan MDP'nin 3, Halkçı Parti'nin 7, ANAP'ın 7, SODEP'in 37, YGP'nin 62, DYP'nin 320 kurucu üyesini ilk aşamada veto etti. Böylece en az 30 kurucu üyeye sahip olması gereken kimi partilerin seçime girmesi fiilen engellenmiş oldu. Cunta seçime girmesine lütfen izin verdiği partilerin milletvekili adaylarına da karıştı ve 1683 adaydan 672'si veto etti. Bu konuda hızını alamayan cunta, Büyük Türkiye Partisi'ni 79 sayılı kararla Adalet Partisi'nin devamı olduğu iddiasıyla kapattı.

 
Tüm bu yaşananlara 'soykırım' demeyelim de; peki ya ne diyelim?

Hüseyin Aykol Gundem

0 Yorum: