Saturday, October 18, 2008

SINIRDA ARANAN KÜRTLER

jandarma fisleme Fikret YAŞAR Kurdistan-Post   
Değerli okuyucularım,  epeydir sizlere yazı yazamadım.  

Diz üstü bilgisayarım arızalanınca yazılarıma ara verdim.


Yazmış olduğum “Korucu Kürtler ya da Paralı Askerler” konulu yazımı da kurtaramadım. Ancak konuyu yeniden  ele alıp sizlere sunmayı düşünüyorum.

Bu arada Van Hakkari’yi tekrar ziyaret ettim.

Son gidişimde değişen bir şeyler  bekliyordum  ancak, savaş ortamında bir şeylerin olumlu olarak değişmesini beklemek ne mümkün, bu duygu bizim iyimserliğimizi göstermektedir, sanırım.

Bir şeylerin değişeceğine inandırıyoruz kendimizi. Hal bu ki karşımızdaki muhatabımız zorlu ve sabıkalı bir güç, bu yüzden de değişim sancılı ve uzun bir sürece yayılacak gibi gözükmektedir.

Tüm olumsuzluklara rağmen iyimser olmak güzeldir, ama muhatabınız size bir şans vermiyorsa onu da  gün gelir kaybedersiniz.

Kürt şehirlerine girişlerde yapılan yol aramalarında ve genel gözlemimden edindiğim intiba;  Kürt gerçeğini tanıma konusunda sistemin Kürtlere bir şans  tanımayacağı yönündedir.

Yol aramalarında  Kürt ve Kürdistan gerçeği açıkça görülmektedir.

Başka bir ülkeye giriş-çıkış yapıyor izlenimi veriliyor.

Kendinizi defalarca gümrük kontrolüne girmiş-çıkmış gibi hissedersiniz.

Gümrüğe tabi mallarınız var mı, interpol tarafından aranıyor musunuz, toz var mı vs .?

Kötü muamele göreceğim korkusu, ve beklemeler de işin cabası.

Bir tek pasaport sorulmuyor !

Jitemci Cem Ersever  kirli savaşla ilgili anılarında şöyle der;  “…kontrol noktaları ve karakollar PKK li üretme merkezleri gibi çalışıyorlar….”  Yani hak vermemek elde değil.

Her şehir girişindeki arama noktalarında yaşanan  bagaj indir, kimlik çıkar, aşağı in gibi uygulamalar kişiyi ötekileştirmekte ve bu yönlü psikoza sevk etmektedir.

Bu kadar kötü muameleler  karşısında kaç kişi öfke ve nefretini yönetebilir  veya kaç kişi  kardeşlik söylemine inanabilir?

Aslında ülke fiilen bölünmüş durumda.

Çünkü kardeşlik söylemi artık iflas etmiştir.

Zaten bugüne kadar sürdürülen kardeşlik politikaları asimilasyon, inkar ve imha amaçlı yapılmıştır.

Türklük ile ilgili eleştiriler yasak iken diğer etnik kesimler için her türlü eleştiri ve horlama mubah, Türklük için övgü serbest iken diğer etnik kesimler için bu bölücülük gibi değerlendirilmektedir.

Kürtler, Mademki kardeştik, neden kardeşlerden birinin kimliği serbest,  okulu, radyo-TV’si kısacası tüm kurum ve kurumları varken diğer kardeşin sadece uşak olarak yaşaması, hatta kimliğinden feragat edip gölge kimlik ile yaşaması dayatılmaktadır, diyebiliyor artık.

Öyle ya, 1. dönem İzmir milletvekilliği ile parlamenterlik görevine başlayan Mahmut Esat BOZKURT şöyle der:” Bu memlekette Türk olmayanlar ancak Türklüğe uşaklık yapabilir…”

Bir kısım Kürtler samimi dini duyguları ile hala kardeşlik söylemine itibar etmektedirler. Bir kısmı da ihale kapmak köşeyi dönmek için bu söylemi devam ettirmektedir.

Gönül isterdi ki doğru olsun ancak,  Kosova’da ve Kıbrıs’taki bir avuç insan için insani haklar ve devlet kurma mubah iken, nüfusu 40 milyon civarında olan Kürtler için kendi yurtlarında dolaşmak bile işkenceye dönüşmektedir !!!

Yaşanan savaş, kirli ilişkiler  iki tarafta da güvensizliğe neden olmuştur.

Bu kadar güvensizlik kardeşliği yaşatmaz !

Geri dönüşümde otobüs ile Kurt coğrafyasını geçtim.

Mola verilen yerlerde sokaktaki yerli insanların genelinin Kürtçe konuştuğunu fark ettim. Kürtler gündelik yaşamlarında ve iş ortamında  kendi dillerini konuşmaya başlamışlar.

Çarşıda, pazarda, resmi dairelerde bile herkes Kürtçe konuşmaktadır.

Kısacası beklenen ve korkulan bölünme fiilen gerçekleşmiştir.

Bir zamanlar özenti ile Türkçe konuşanlar şimdi kendi dillerini tercih etmektedirler.

Dolayısıyla Kürt halkı kendine ait olanı isteme cesaretini dilini konuşarak göstermeye çalışmaktadır.

Şimdiye kadar kardeşçe yaşamak için her yolu deneyen Kürtler, tek yolun kendi değerlerine sahip çıkmak ve onu korumakla ilgili olduğunu kavramışlardır.

Diline ve dağlarına sahip çıkan bir toplum gelişmektedir.

Sanırım bundan sonrası için güzel komşuluk nasıl gerçekleştirilebiliri tartışmak gerek.

“Görünen köy kılavuz istemez”

Gelinen süreçte  barışı sağlayacak tek yol  federatif  bir yapılanma olacaktır, gibime geliyor.

Aksi taktirde bu kazan daha çok kaynayacaktır.

İstanbul bir Kürt kentidir, Kürtlerle hısım akraba olduk söylemleri doğru olabilir ama ortada bir Kürt gerçeği var ve bu gerçek özgür yaşamayı bekliyor.

Bu halk diline ve dağlarına sahip çıkıyorsa eğer bu gerçek özgüleşecektir.

Bu gerçek egemen sistemi çılgına çevirerek dağı taşı bombalamaya sevk ettiği gibi,

Arama noktalarındaki uygulamalarda da bu tepkiyi görmek mümkündür.

Batıdaki arama noktalarında görevliler nazik ve güler yüzlüdür, ancak Kürt coğrafyasında düşmanca bir bakış ve uygulama sergilenmektedir.

Böyle bakınca , “kim bölücü” diye kendinize sorarsınız.

Evet, asıl bölücü olan ve bölücülüğü yaratan güç nedir? Diye düşünürsünüz.

Psikolojide “yansıtma (!) konusu ” bu problemi  iyi açıklar!

Ya da birileri empatiyi öğrenmelidir.Fikret YAŞAR

0 Yorum: