Monday, September 29, 2008

Kürtlerin Tarihinde Büyük Kardeşlik Yanılgıları

fedlawi-hazarhaspid[1] Süleyman Deveci -Kürd Tarihi bir okyanus, sonsuza kadar yüzülebilecek ucu, sonu, başlangıcı ve bitimi olmayan bir büyük derya, bilime ve bilgiye ve kendi tarihine aç Kürtleri ve insanlığı doyurmaya yetecek kadar yaşam, tecrübe, ışık dolu. O kadar uzağa gitmeye gerek yok. Hemen Kürtlerin İslamiyet ile tanıştıkları ilk dönemlerde 8. yüzyılda karşımıza çıkan ve hemen her Kürd´ün ve kendi tarihi ile ilgili araştırmacılarımızın çok nadir de olsa hem fikir oldukları, Kürtlerin Spartaküs´ü Abu Muslim Horasani (719-755) diğer adıyla Abdulrahman bin Muslim İslam´ın bayrağını son Emevilerden aldığında Kürtlere vermek, ya da kendisi taşımak yerine Hazreti Peygamberin akrabası ve soyundandırlar diye Abbasilere verdiğini resmi ve gayri resmi tarih kaynakları not ediyor. Serde Kürtlük değil inanç ve itikat söz konusu olan. (1) Bunu Sünni Kürtler ne kadar bilirler tartışılır ama İslam tarihi Abu Muslim´den hiç de hak ettiği onuru ve Kürtlüğüne biçebileceği saygın bir tarz ile bahsetmez.

Asilerin başı olduğu, Zerdüşt felsefesinin izlerini taşıdığı için ondan zındık, din düşmanı gibi aslı astarı olmayan küfür ile bahseder ki, bunun kökü resmi Arap ve son dönemde Türk islamcılarının genel ama doğru olmayan tezleridir. Kürd tarihinin özünü borçlu olduğu, ve büyük tarihi yanılgılarından en önemlilerinden biri olduğu için incelenmesi gereken önemli şahsiyetlerinden biridir. Abu Muslim bayrağı Kürtlere değil Abbasilere vererek bir dönemecin önünü tıkamış, tarihsel büyük bir hata işlemiştir.

Öfke soğudu dense yalan, sessizlik sinir etti denilebilir, yanıtlar kafalara sordu beklentisiz ebatlarında, bilmiyorumların tonlarca ağırlığı altında kalanlar kendimizin olmayan vicdanlarımızcasına sahipsiz ve ilgisiz ve hatta inançsız, yatışmak ve yatıştırmak istediler ortalığı, olmayacakların ortaya sere serpe çıkıp boyunu ve posunu gösterdiğinde kamburunu çıkarıp hafif ve dikkatlice dokunanlar arasında yenilgi öğretmeniyle sürdürdüğü suskun ve sessiz konuşmasını anlaşmak ve kabullenmeksizin yürütmeye başladı, suskunluk barışı yolunda yürümemekte ısrar edenler.

Tarih bu, oku incele istediğin kadar. Özellikle Bizans tarihçilerinin aktarımında Türklere Anadolu´nun kapısını açanlar kim olabilir, tabi ki biz Kürtler. O döneme damgasını vuran Kürt devletleri Mervanileri ve Hassanwahiyleri inceleyenler bunu kolayca saptayabilirler. 11 yy´da yani tam olarak 1071´de Selçuklu Sultanı Alparslan ile Bizans Kayzeri 4. Romen Diojen arasındaki savaşta Bizanslı tarihçiler Kürtlerin Müslümanların Hristiyanlarla savaşına taraf olmak için özellikle bölgede ki yerleşik Kürtlerin 10 000 savaşçı atlı süvarileri ile Malazgirt´deki bu meydan savaşında Türklerden yana çıktıklarını, onlarla yan yana Bizanslılara karşı savaştıklarını yazar. (2) Bu konuyu İslam ve Türk tarihçilerinin resmi söyleminde arayanlar bulamazlar.

Batılı kaynaklar istmeseler de belirtmeden geçemezler Kürtlerin Türklerden yana tercihlerini koyduklarını. Bu Kürtlerin Türklerle ilk ama son tanışmaları değildir kuskusuz.

Bir gün seni de çıkaracağım içimden derken ki tekilciliğine bulaşmanın verdiği rahatsızlık duygusallıkların bilinen nakaratıymışcasına evrensel, sıradan ve her insan öyküsü ve biyografisinde işte yaşam dedirten tabloların renksiz bir ifadesiymişcesine bildik ve benzer idi. İçsel sızıların ya da göz yaşlarına bulaşmış sancıların ifadesinde tıkanan sözcüklerin hayalci ve iyileştirici gücü her türlü hastalıklı umutsuzluklar ve yine karşıtı çocuksu umutların gidip gitmeyeceklerinin bilinmeyen koordinatlarından birkaçıydı sadece. Eylülist derecede hoyrat, bencil ve bireyciydiler.

Tarih baba bu duru mu, susar mı, tanık arayanın kendisini aramasını, kendisinin bulunmasını, onunla sohbet edilmesini ister. Yine o meşhur kardeşlik yalanlarının belki en büyük ve yine en önemlilerinden.16. yy´da meşhur Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail kapışmasında bizim Kürtler önce İdrisi Bitlisi (Mewlana İdris el Hakim) aracılığıyla Osmanlı Sultanlarına Kürtleri yamar, yalakalık yaptığı dönemde yazdığı Farsça eserleri yine de Kürtlerin yazılı edebiyatı diye bugün sahip çıkmak zorundayız. Geçerken bir tarihsel düzeltmede bulunmak gerekiyor. Sayısız Kürdistani internet sitesinde Şerefxan haksızca bu adamın oğlu olarak gösteriliyor, Şerefxan Emir Şemseddin bin Şerafeddin´in oğludur İdris'i Bidlisi´nin değil. Yine bu dönemde Osmanlı padişahlarının Mısır´da Memlukleri yok ederek halifeliği gasp ettiklerini görürüz. Bu kavgada önce Şiilerin yanında kısa süreli de olsa saf tutan Kürtlerin (ki Şerefxan´ın babası Fars Şahı II. Tahmasb´dan Hanlık unvanı almıştır) kitlesel olarak Sunni Osmanlıyı Şii Farslara tercih ettiğini görürüz. İki savaşan ülke arasında kalan Kürtlerin o dönem ki büyükleri henüz bağımsızlığın ne demek olduğunu bilmedikleri kesin, bu defa ki kardeşlik Sünnilerimizin Osmanlı, Alevilerimizin Şii dahası Alevi kardeşliğidir, özsel Kürdistani kardeşlik daha da bir bölünür, yalancı, sahte ve dış kardeşlikler o gündür bu gündür bizi oyalar olmuştur. O yüzden biz Kürdü değil Müslümanı severiz, Aleviyi, Türkü, Avrupalıyı ve hatta Uzaylıları, ama Kürde nedense hala yabancı, mesafeli ve temkinliyizdir. Bozulan insanlar, bozulan kafalar, kalpler, ruhlar, bakışlar, düşünceler, istem dışı boy gösteren hevessizliğe yakın bilmiyormuş takılmalar herkesi bilerken hem de, gereksiz alçakgönüllülükler ile kalender takılıp en zalimi oynamalar, karanlık dönemeçlerinde yaşamın ipe un sermeler, herkese hemen her konuda akıl, fikir, çözüm ve öneri sunanlar, kapısının önünü temizlemeye ilk önce kendinden başlamamakta inat edenler ve koordinatlarını yokmuş sayanlar artık susma zamanı. Ama yeni, farklı ve tatlı bir sohbete başlamak için.

Cumhuriyet yıllarında bizim kardeşçi Kürtleri Lozan´da görürüz. Yok biz vallah bağımsızlık istemeyiz, o ne kelime, biz din kardeşiyiz, bin yıldır kardeşiz ve benzeri aşağılık, satılmış ve hain söylemlerle. Bu o kadar eski ve uzak bir tarih değil. Merak eden Türkiye´de bile hatta Google´da (3) Lozan´ın orijinal metinlerinde yine atalarımızın torunlarına meşhur ihanetini okuyabilirler. Utanıp ezilerek hatta. Söylemek yok bugün, kabul dahi edilmemek belki istenmediğimiz kapılara, varlık ile yokluk, nüfuz ile nüfus arasında bocalamalar da, sıvışmak, kaçmak, erteleyişlere bulanmak keza yine öyle, koca şehri bir ucundan bir ucuna dolaşmak da yok öyle zırt pırt ha bire bir düşünce üretir bu defa felsefe yaparım diye, kapsamlarınını farklılıklarındaki somutlukları anlamaya kafa yormayanların günlerinin buruk, eksik, yaşanmamış olmasına kim ne demeli, olanca gücünle hafifçe de olsa bağırmak varken. Nobel´i Böll aldı da ne oldu, memleketinde okuyan ya da bir hatırlayan mı var adamı, okunsa dahi anlaşıldı mı, hala renk ve ırklarının farklılığından dolayı insanlar öldürülmüyorlar mı asil düşünceli sıradan olmayan ruhların ülkelerinde? Bize gitmeye ne hacet? Hergün insan kanı ile beslenmiş üniformalı satılık vatan bekçilerinin sıkıcı ama ölümcül öykü ve icraatlarını artık kanıksar ve bilip yaşayanları olmadık mı, değil miyiz onların ilk kurbanları, hedef tahtalarındaki ana öğe biz Kürtler?

Hala demokratik konfederalizm, neokemalizm, yeni veya demokratik cumhuriyet, çatı partisi, Fethullahçılarla, Nakşibendilerle, Türk Alevilerle, bilinen ve malum sol ile ittifak aramak ya da diğer İslami grupçuklara yamanıp, yaranıp kardeşlik gibi teranelerin arkasına sığınmanın reel adlandırması tarihteki en ucuz tanımı ile bilerek veya bilmeyerek yine Kürde ihanettir, tarihini bilmemektir, kendine ve Kürde güvenmemektir, kardeşlik tuzağından çıkmamakta inat etmek demektir, kör bir cehalet demektir. Her ihtilalde olur kırk yürek ama tabi kırık yürek de. Suskun silahların ölümcül inceliğinde yatar aslında keskin ve hatta radikal olduğunu iddia eden en önemli detaylar. Bunu anlamak nedense hep Tuzluçayırlı çocuklara özgüymüsçesine başkentlilerdir kıvançla, tabi Kürd tasarlanımlarının yarattıkları sınırında. Geriye dönüşü olmayan bir patika bu, dışı ölüm, öldürme, yok etme, yok olma dolu. Yoldan sapmak yok, kurtuluşa ve hedefe kilitlenmiş başka hiç bir hayat hakkı olmamış, kalmamış seçeneksizliklerden geriye kalan en doğru ve belki de tek tercih, şiarı Kürd politikacısının ya bağımsızlık ya ölüm olmalıdır günümüzde. Gerisi yeni bir yanılgı kardeşliğinden başka bir şey değildir.

sueleymandeveci@yahoo.de

(1), (2) http://www.amazon.de/s/ref=nb_ss_b?__mk_de_DE=%C5M%C5Z%D5%D1&url=search-alias%3Dstripbooks&field-keywords=s%FCleyman+deveci

(3) http://www.google.de/search?hl=de&q=lozan+ve+k%C3%BCrtler&meta=

0 Yorum: