Saturday, September 20, 2008

“Kürt tarihi, hep bu trendle tekerrür eder; tüm Kürt isyanları hep aynı oyunla içten zayıflatılır”

Yorum  Başbuğ Kürt sorununu çözecek (Başbuğ, Kürtleri bölecek!)

Önce Kürdistana gitti; ardından Başbakanlıktaki “Terör Zirvesi”ne katıldı, en son gazetelerin Ankara temsilcileriyle görüşerek iki yıllık yönetimi boyunca yapacaklarını sıraldı. Konu ağırlıklı olarak Kürt sorunuydu. Kimsenin aklına gelmeyecek bir tabir keşfeden Başbuğ, asırların devasa sorununu “kolesterol” ile çözeceğini ima etti. Gerillanin eylemlerini “kötü kolesterol” olarak tanımlayan Başbuğ, devletin dağları bombalamasına ise “iyi kolesterol” tabirini yakıştırdı. Önümüzdeki günlerden itibaren iki yıl boyunca bol kolesterollü günler yaşayacağız yani.

Başlık, itiraf ediyorum, bir intihal! Bir başlığı, cümleyi veya imgeyi, başka bir yazardan habersizce kullanan kişinin (yani çalanın) bunu itiraf ettiğine yazın dünyasında ender rastlanır. Yazının sonunda başlığı birlikte değiştireceğiz. ilker_Basbug_Lice_nin_katili_20080810_144140

Benimki sadece bir esinti, bir etkilenme. Birkaç kelimenin yeri değiştiğinde cümle bize 16 yıl önce Ağustos veya Eylül ayında yayınlanmiş olan Özgür Gündem gazetesinin bir manşetini hatırlatacaktır. Tam şöyleydi o manşet: “Erkan katilleri bulacak!” Tokat gibi ironi kokan bu harika manşet, zamanın OHAL Bölge Valisi Ünal Erkan ile yapılan bir söyleşiden cıkarılmıştı. Yani katilleri kollayanın kim olduğunu usta bir gazetecilik diliyle okurlarına duyurmayı başarmıştı muhabir. Bu muhabir, yani manşetin sahibi, o zaman Özgür Gündem Diyarbakır Temsilcisi Rauf Türk’tü.

Tanımayanlar hafizalarını zorlamasın. Rauf Türk, şimdi DISIAD (Diyarbakır Sanayici ve Işadamları Derneği) Başkanı. DISIAD, geçtiğimiz günlerde Genelkurmay Başkanı olur olmaz Diyarbakır’a sefer düzenleyen Org. Ilker Başbuğ’un görüştügü sivil toplum örgütlerinden biri.korucu_baslari

Ünal Erkan’in, başta gazeteci ve muhabiler olmak üzere yurtsever tüm Kürt şahsiyetlerini hedef alan katilleri bulma sözünü vermesinin üzerinden bir gün geçmemişti ki, Diyarbakır’da bir gazeteci daha kafasından vurularak öldürülmüştü. Bir ay geçmeden de 74 yaşındaki Kürt bilgesi Musa Anter vuruldu ve aradan geçen 16 yila rağmen katiller bulunamadı!

Basbuğ’un Malatya’dan başlayarak Van’da noktaladığı Kürdistan gezisi, klasik bir hal almış olan, göreve gelir gelmez tüm devlet yetkililerinin yaptığı rutin bir geziden öte bir şey değildi aslında. Erdoğan iki seçim mintingini de Kürdistan’da yapmıştı. Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturur oturmaz yaptığı ilk “yurt içi gezi” yine Kürdistan’aydı. Mesut Yılmaz’ın, Mehmet Ağar’ın neler söylediğini hepimiz hatırlıyoruz. Ülkenin en yumuşak ve hassas karnıdır Kürdistan. Orada söylenenler, güzergah tekrar Ankara’yı gösterdiginde rüzgara kapılan toz gibi hafızalardan silinip gidiyor. TURK FASIZMI

Basbuğ’un gezisi bunların ötesinde, daha da belirgin olmaya başlayan bir duruma işaret etti. Kürt sorunu ekseninde adı sıkça duyulabilecek yeni bir gücün nüvesi orada kendisini göstermeye başladı. Adına Sivil Toplum Kuruluşu dediğimiz ancak çoğunluğunu reel ve yerel ekenomi çevrelerinin oluşturduğu bu kesim, TC’ye (ekonomik olarak Istanbul’a, siyasi olarak Ankara’ya) göbekten bağlıdır. Zira, sol literatürde, “Kürt burjivazisi kompradordur” denilir ki, bu doğru bir tespittir. Bilindiği gibi toplantıya Diyarbakır Barosu, İHD ve Tabipler Odası çağrılmamıştı.

Başbuğ’un STÖ temsilcileriyle yaptığı görüşmenin amacı hepimizce malum: Devletin “Kürt sorununu çözme” (siz bitirme ve bastırma olarak okuyun) politikalarına o cepheden destek arıyordu. Yani dağa çıkan gençleri, açılacak istihdam alanlarıyla, bundan caydırmak. Hal böyleyken, olay tek iken, farklı iki algılama biçimine tanık olduk. Birincisi DTP’nin ifade ettiği, Başbuğ’un yaptığı görüşmenin sorunu çözme niyeti taşımadığı yönündeydi; ardından STÖ temsilcileri ortak bir metni imzalayarak bu görüşmeyi destekleyen açıklama yaptılar ve Basbuğ’un amacını farklı yorumladılar.

Dikkat!

İnsan, değişen çıkarlarına göre aynı olayı farklı zamanlarda farklı şekillerde algılayabilen bir varlıktır. Davranışlarımızın, algılarımızın kökeninde çıkarlarımız saklıdır.

Gazetecilik illetli bir meslektir. Aradan ne kadar zaman da gecse, kaç iş değiştirse de gazetecinin içindeki o kurt asla ölmez. Onu gazeteci yapan şey, hararetle dolaşmaktadır kanında. Dayanamaz, bir vesileyle yerde bir şey yazar mutlaka. Kendi kendime hep sordum: O bildiriyi acaba geçmişte gazetecilik yapmış olan ve Başbuğ’un emirerleri tarafından 62 gazeteci arkadaşı katledilen R. Türk yazmış olmasın?

Ne bir kurumu, ne de bir şahsiyeti töhmet altına almak niyetindeyim. Amacım, sadece Kürt coğrafyasında belirginleşen bir algı farklılığına dikkat çekmek.

Iki büyük Dünya Savaşına sebebiyet vermiş olan Almanların ünlü bir atasözünü hatırlayalım: “Her büyük savaşın sonunda, üç büyük ordu kalır geriye. Bir, şehitler ordusu. Iki, gaziler ordusu. Üç, hırsızlar ordusu.”sanliurfa holigan

Türkiye’nin Batı yakasında Vatan-Millet-Sakarya-Şehit-Bayrak” edebiyatıyla ne tür kazançlar sağlandığı, korkunç sermaye ve siyasi rantlar koparıldığı Susurluk’taki teşhirden sonra gündemdeki son Ergenekon olayıyla bir kez daha ortaya çıktı. Uzanların Star Grubu, Türkiye gazetesi ve TGRT, Doğan Grubu gibi medya kartelleri mayasını bu savaşın acı edebiyatını yaparak kazandılar. Kürdistan’da savaşmış olan neredeyse tüm generaller daha sonra birer bankanın yönetim kuruluna geçti ve aynı zamanda savaş kışkırtıcılığı yapan Kuvvayi Milliye, Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Derneği gibi derneklerin kurucu üyesi oldu. Kürt sorunu, dağda çocukları ölen her iki tarafin annelerini ağlatırken, kimilerine de sermaye sağlayan bir kazanç alanı haline çoktan gelmiş. Korkarım bu ranta bu kez Doğu yakasında Kürdilihicazkar bir melodiyle şahit olacağız.

Ekonomik alana az, siyasi alana cok yogunlaşmış olan Kürt siyaset erkine DTP’ye bundan böyle daha çok iş düşüyor. Yerel seçimler yaklaşıyor; tezkereyi uzatmada uzlaşan AKP ve TSK’nin Kürdistan’daki belediyeleri para ve rüşvetle de olsa DTP’nin elinden almak istedikleri kesin. Öyle gösteriyor ki, Kürdistan’da, Kürt sorununu siyasi yoldan çözmek isteyenler ile bundan maddi kazanç elde edenler olmak üzere iki keskin ve zıt güç oluşacak. Düşündüğü gibi yaşamak isteyen degişim yanlıları ile yaşadığı gibi düşünen ve bunu koruyan statükocu çevrenin çatışmasına tanık olacağız. Ve bunun tüm oyuncuları, tüm figüranlari da Kürt olacak. Devlet, gölge oyununu izler gibi, görünmez karanlık koltuklarda oturacak.

Kürt tarihi, hep bu trendle tekerrür eder; tüm Kürt isyanları hep aynı oyunla içten zayıflatılır.

Başlığı şimdi değiştirebiliriz. Başbuğ, Kürtleri bölecek! Mehmet Sebatlı
sebatli@hotmail.com
 www.kurdistan-post.org

0 Yorum: