Monday, September 29, 2008

2009 Mart Seçimleri ve DTP

 

Türkiye mart 2009’da yapılacak yerel seçimlere hazırlanıyor. Hemen belirtmek gerekir ki genel seçimlerin galibi AKP, mart 2009 seçimlerinde de belediyelerin üçte ikisini alarak yerellerde de iktidarını perçinleyecektir. Çünkü Türk siyasetinde kısa dönemde AKP’yi zorlayacak başka parti yok. Demirel çizgisi siyaset sahnesinden silinmiştir. Ecevit ve Türkeş çizgisi Baykal ve Bahçeli’nin son on yıldaki gayretleri ile ayakta tutulmaya çalışılıyor. Ancak bunlar da 2009 seçimlerinde tam bir yenilgi yaşayacaklardır. ABD destekli ılımlı islam çizgisi şu veya bu kişinin liderliğinde gelecek çeyrek asırda Türkiye’de iktidar olacaktır. 11 Eylül’den sonra bu çizginin önü açılmıştır; klasik devlet partilerinin önü ise kapatılmıştır. Bugün Pakistan’da Zerdari ne ise Türkiye’de Tayip odur. İkisi de laik ordu ile ittifak oluşturmuşlardır ve beraber yürümektedirler. Daha yeni seçilen Zerdari’nin ve çevresinin 50 yıllık geçmişi yolsuzluk, rüşvet ve kayırmalarla doludur. Ama “halk” buna rağmen seçmiştir. Şunu demek istiyorum. CHP’nin ve kısmen DTP’nin “bu yolsuzluk iddiaları AKP’yi geriletir, biz çalışmazsak da zaten oy alır, talip olduğumuz belediyeleri alırız” yönlü değerlendirmeleri gerçekçi değil, büyük yanılgıdır.

Ferit Şimal ( www.kurdistan-post.org ) Türkiye’de toplum, ordu ile anlaşmış her partiyi destekler. AKP’nin bu konuda bir sorunu kalmamıştır. Kürt halkına karşı oluşturdukları ittifakta bu gerçeği ortaya koymuşlardır. O halde 2009 mart seçimlerinde Türkiye’nin AKP’ye büyük oranda teslim edildiğini (ki CHP ve MHP de kısmen belediyeleri alabilir) söylemek gerekiyor. Ancak AKP buna karşın Kürdistan’da da aynı başarıyı elde etmek istemektedir. Zira ordunun ve devletin tam desteği sözkonusudur. Ordu ile ittifakında AKP’nin “samimiyet ölçüsü” Kürt halkına, kazanımlarına ve değerlerine karşı geliştirdiği saldırganlık düzeyidir. dtp

Bu nedenle devletin seçimlere kadar askeri operasyonlarını tırmandırarak sürdüreceği, psikolojik savaş eşliğinde Kürt halkının iradesini kırmaya dönük yoğun propaganda geliştireceği, özellikle göstermelik yatırım paketleri açıklayacağı, yoksul Kürt halkını “terbiye etmek” amaçlı paralar dağıtacağı, din istismari yoluyla kitleleri kazanmaya çalışacağı açıktır.

Burada Kürtlerin siyasal temsilcilerine önemli görevler düşmektedir. Gözlemlerimiz, DTP başta olmak üzere Kürt kurumlarının henüz seçim startını vermemiş olmalarıdır. Tayip Erdoğan ilçe ilçe dolaşıp oy isterken, örgütleme ve propaganda çalışmalarına bizzat katılırken DTP’nin kapalı kapılar ardından “hangimiz aday olalım, kimi yapalım” toplantılarıyla oyalandığı görülmektedir. Kürt siyaseti “nasılsa halk her gün şehit veriyor, bunlar otomatik olarak serhıldan, örgütlenme, tepki oluyor ve oya dönüşüyor, bizim çalışmamıza ne gerek var!” yaklaşımındadır. Sanki gerilla birileri meclise gönderilsin, birileri belediyeye başkan seçilsin, partiye lider yapılsın diye savaşıyor! Garip ve anlaşılmaz bir aymazlık hali…

Şimdiden söylemek gerekiyor. 2009, 28 mart yerel seçimlerinde DTP’nin olası bir başarısızlığı sürpriz olmamalıdır. Çünkü halka, seçimlere, dünyaya, bölgeye bakış açısı noktasında DTP’nin CHP’den geri kalır yanı yoktur. Hala 11 Eylül öncesi siyasal tezlerle örgütlenmekte ve siyaset yürütmektedir. Dolayısıyla DTP mevcut durumunu korursa bir başarıdır. Üç fazla üç az belediye alması önemli değil. Daha önce kaybettiği bazı yerleri alabilir, elindeki bazı yerleri de kaptırabilir. Son tahlilde alacağı belediye sayısı da önemli değildir. Önemli olan belediye ve diğer yerel yönetim organlarını nasıl yönettiği, nasıl işlevselleştirdiği, genel siyasal amaçlarla paralel hizmetler üretip üretmediğidir. Bu noktada çok sınırlı bir başarıdan söz edebiliriz. Kürdistan’da DTP belediyecilikte sistemin zihniyetini aşan yeni bir model oluşturamadı, hizmet üretemedi. Adeta her belediyenin birer küçük hükümet şeklinde örgütlendirilmesi gerekirken, son on yılda bu hedef gerçekleştirilememiştir. Hiç kimse bu başarısızlığı “düşman gerçekliği, devletin anti demokratik uygulamaları, inkar siyaseti” ile izah edemez. Çünkü “işini bilen” ılımlı İslamcılar rejimi ele geçirmeyi başardılar. Kürtler için de aynı şartlar mevcuttu ve fırsatlar, ortam doğru değerlendirilseydi, şimdi bir çok kent ve kasaba için “elimizde çıkabilir” kaygılarını yaşamazdık!

Seçimlere hazırlanmak için zamanın çok daraldığı açıktır. Seçim stratejisi henüz ortada yok. Kürt seçmenlerinin önüne konulmamıştır. Bu çok tehlikeli bir durumdur. Hangi kurum, irade, merkez karar verecekse, bir an önce harekete geçmeli ve çalışmalar başlatılmalıdır. Hedefler ve çalışma tarzı ilan edilmeli, yürütme gücü harekete geçirilmelidir.

Komisyon oluşturup aday adaylarını çakıştırmak, seçim çalışması değildir. Örgüt içinde varlığını sürdüren grupların, bunları sarmış ekonomik rant gruplarının küçük ve bireyci kavgaları, hesapları siyaseti ve adayları belirlememelidir. Çünkü bu kavga daralan zamanı tüketmek anlamına gelecektir. Bunun yerine halkın doğrudan katılımını sağlayan şeffaf yöntemlerle, ön seçimlerle adaylar belirlenmelidir. AKP ve devlet Kürdistan’ı ele geçirmeye çalışırken, Kürtlerin “hangi belediye’de aday olurum” gibi küçücük hesaplar yapması kabul edilemez. Kürt halkı bunu hak etmemiştir. Bu çapsızlığın, bireyci davranışların halkın umutlarının önüne geçilmesine engel olunmalıdır.

Diğer bir sorun; devletin hedefi sadece DTP tabanı dışındaki Kürtler değildir. Artık DTP’nin de tabanı hedeftir. Çünkü “Kürt halkının kazanma umudunu” yok etmek istiyorlar. Geçen seçimlerde bazı il ve ilçelerde seçmen kitlesi bölündü. Önümüzdeki seçimlerde bu bölünmenin büyüme riski yüksektir. “Aday” her şey olduğu zaman rejim de bazı bireyleri kışkırtarak öne çıkarmaktadır. Diğer yandan değerlerle bir bağı olmayan, iktidar nimetlerinden faydalanmayı amaçlayan, yolsuzlukla, rantçılıkla haşır neşir olmuş kişilerin örgüt tarafından “dayatılması” da tabanda bölünmeye yol açacaktır.

DTP veya Kürt hareketi aday seçimlerinde bu dengeye dikkat etmelidir. Aksi halde beklemediği yerlerde kendi tabanında kaymalar olacaktır. Açık ve net söylemek lazım. Kürdistan’da artık insanlar “kendine oy ver, oy namustur” sloganlarına inanmamaktadır. Hele hele “yurtsever isen, değerlerine bağlı isen bizim adaya oy vereceksin; beğenmesen bile” gibi dayatmalara kimse kanmıyor. Şehit ailesine gidip “tamam, adayı beğenmiyorsun, rantçıdır, işbirlikçilik yapmış, örgütsel değerlere zarar vermiş biri, ama şehidine bağlılığın gereği oy vermen gerekiyor” diyemezsin! Çok büyük bir etik ve vicdan sucu işlemiş olursun. Bir de insanlar seçimleri, seçimlerin amacı, seçilecek kişilerin neler yapacağı konusunda hem tecrübelidir hem kuşkuludur.

Kısacası DTP mevcut durumunu bile korumak istiyorsa, çok çok çok çalışmalıdır. Samimi, layık ve erdemli adayları tercih etmelidir. AKP’nin Kürt düşmanlığını iyi deşifre etmelidir. Bizzat çalışmalıdır; öyle halkın duygularına dayanıp yan gelip yatmamalıdır. En sıradan hizmetleri bile yapmamış kimselerin tekrar aday olmasına engel olunmalıdır. “Şehit aileleri şehit rantı yapıp aday oluyorlar, bu doğru değil, bu partide herkesin yeri olmalı” diyerek kendilerine Türk meclisinde, belediyelerde, rant merkezlerinde yer açan uyanıklara bu sefer izin verilmemelidir. Çünkü bu politika “dışımızdaki” Kürtleri değil, geleneksel tabanın gittikçe tepkilenip kaymasına neden oluyor.

Şimdilik bu genel değerlendirmeyle yetinelim. Seçim sürecini işlemeye devam edeceğiz. fsimal06@mynet.com

0 Yorum: